Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

İsrail’den ambargo çağrısına “şer ekseni” suçlaması

Yayınlanma

Danny Danon

İsrail, 52 ülkenin desteğiyle BM’ye silah ambargosu çağrısı yapan Türkiye’yi ‘kötü niyetli’ olmakla suçladı. BM ise ihtilafta olan taraflara silah tedarik eden ülkelerin sorumluluğu bulunduğunu açıkladı.

İsrail’in BM Büyükelçisi Danny Danon, Türkiye BM Büyükelçiliğinin girişimiyle 52 ülke tarafından imzalanan ve Gazze’deki savaş nedeniyle İsrail’e silah sevkiyatının durdurulmasını talep eden mektubu nedeniyle Türkiye’yi “kötü niyetli” olmakla suçladı.

Danon, “Bugün erken saatlerde Türkiye, BM Genel Sekreterine İsrail’e silah ambargosu uygulanması çağrısında bulunan bir talep gönderdi. Eylemlerinin motivasyonu, şer eksenindeki diğer ülkelerin de desteğini alarak çatışmalar yaratmak olan bir ülkeden başka ne beklenebilir?” ifadelerini kullandı.

DW Türkçe’de yer alan habere göre BM’ye sunulan mektubu ‘şer ekseninin, uluslararası sahnede İsrail’e karşı gülünç bir eylemi’ olarak nitelendiren Danon, BM’nin de ‘adalet ve etik değerleri savunan liberal devletler tarafından değil, kötü niyetli ülkeler tarafından’ yönlendirildiğini savundu. Danon ayrıca, İsrail devletinin kendi çıkarları için ‘her türlü siyasi ve askeri saldırıya karşı’ mücadele vermeye devam edeceğini dile getirdi.

1 Kasım’da Türkiye’nin girişimi ile BM’ye sunulan mektubu imzalayan ülkeler arasında Rusya, İran, Suudi Arabistan, Brezilya, Cezayir ve Çin’in yanı sıra, Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı da bulunuyor.

BM Sözcüsü Stephane Dujarric ambargo çağrısının üye ülkelere yapılması durumunda bu konuda faaliyete geçme yükümlülüğünün onlarda bulunduğunu ifade etti.

BM Genel Sekreter Antonio Guterres’in bu çağrıyı destekleyip desteklemediğine ilişkin ise Dujarric, “İhtilafta olan ülkelere silah tedarik eden ülkelerin, bu silahların uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde kullanılmamasını sağlamalarına ilişkin ahlaki sorumluluğu bulunmaktadır” yanıtı verdi.

ORTADOĞU

UCM Başsavcısı Han: Herkes ölene kadar mı beklemeliyim?

Yayınlanma

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Kerim Han, Alman Der Spiegel dergisine verdiği röportajda, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkındaki tutuklama talebini savunurken, “Herkes ölene kadar beklemeli miyim” dedi.

Alman Der Spiegel dergisine konuşan Han, İsrailli yetkililerin uluslararası hukukun üzerinde olmadığını vurguladı. Derginin muhabirinin İsrail’i savunan ısrarlı soruları üzerine Han, “Bir ülke müttefik olduğu için ona karşı adaletin uygulanmaması mı gerekiyor” diye tepki gösterdi.

Der Spiegel muhabirinin “Soruşturmayı ertelemek daha iyi olmaz mıydı” sorusuna Han, “Herkes ölene kadar beklemeli miyim? Eğer rehin alınan sizin babanız, anneniz veya büyükbabanız olsaydı, gerçekten beklememi ister miydiniz? Bu paramparça edilen sizin çocuğunuz veya kız kardeşiniz olsaydı, beklememi ister miydiniz” şeklinde yanıtladı. Han, “İnsanların acısını gelecekte yorumlanacak bir şey olarak görme lüksümüz yok. Hukukun varlığı gerektiği zamanda hissedilmeli” diye konuştu.

“İsrailli yetkililer hakkında yakalama kararı almaması UCM’nin sonunu getirebilir”

Der Spiegel muhabirinin İsrailli yetkililer aleyhine yapılan soruşturmanın gerekliliği hakkındaki sorularını yanıtlayan Han, “Ukraynalılar ve Sudanlılar için geçerli olan hukuk, neden Filistinliler için geçerli olmasın? Belirli bir coğrafi bölgenin hukukun dışında kalması doğru mu” değerlendirmesinde bulundu.

Han, Kanada dışındaki tüm UCM üyesi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanıdığını ve mahkeme hakimlerinin de İsrail’in Filistin topraklarında işlediği suçları yargılama yetkisi olduğuna hükmettiğini hatırlattı.

Muhabirin, İsrail’in demokratik bir ülke olduğunu ve İsrailli yetkililerin Hamas’la bir tutulmaması gerektiği yönündeki ısrarlı sorularına karşılık Han, “Her mağdur eşittir. Yahudi bir çocuğa gösterdiğim ilgi ve sevgiyi, Filistinli bir çocuğa da gösteririm. Bu, hukuk önünde eşitlik meselesidir” diye konuştu.

Çifte standart ve antisemitizm eleştirilerine yanıt

Başsavcı Han, İsrailli yetkililerin kendisine yönelik antisemitizm suçlamalarını reddederek, “Siyasi liderler, istihbarat kurumları ve çıkar grupları arasında birçok suistimal, tehdit ve oyun dönüyor, ancak ben kim olduğumu biliyorum. İnsanları basitçe antisemitik olarak etiketleyerek kenara itme eğilimi artıyor. Açıkçası, beni asıl ilgilendiren şey, mağdurların hukuktan ne beklediği ve hukukun dünyanın her yerinde eşit şekilde uygulanması talebidir” ifadelerini kullandı.

Gazze’deki sivil ölümlerine dikkati çeken Han, “30-40 bin ölü, düşük yapan anneler, açlık ve kıtlık varken sadece Hamas’a yönelik tutuklama kararı çıkarsaydım ne olurdu? O zaman da ‘Bu saygın olmayan mahkeme ABD, Almanya ve diğer güçlü ülkelerin cebinde’ denilecekti” ifadesini kullandı.

İsrailli makamlar soruşturma yürütmüyor

Alman muhabirin, İsrailli yetkililerin kendi mahkemelerinde yargılanması gerektiği ve bunun olmaması durumunda ancak UCM’nin harekete geçebileceğini savunması karşısında Han, İsrail ordusunun işgali altındaki topraklarda hesap verebilirliğinin olmadığına dikkati çekerek, şu ifadeleri kullandı:

“Asıl soru şu: İşgal altındaki topraklarda uluslararası hukuk uygulanıyor mu? Uzmanların yazdıklarını okursanız ve sahada neler olduğuna bakarsanız, soruşturmalar görmüyoruz. Hesap verebilirlik görmüyoruz. Tekrar soruyorum: Şikâyetiniz nedir? Bir ülke müttefik olduğu için ona karşı adaletin uygulanmaması mı gerekiyor?”

İsrail’den “UCM” adımı: Ben-Gvir’e “göstermelik” soruşturma

Han, Alman muhabirin İsrail lehine soruşturmanın daha sonra yapılması gerektiğine ilişkin sorularına tepki göstererek, “Bir itfaiyeciyseniz, ev yanıp mahalle alevler içinde kalana kadar bekleyemezsiniz” ifadesini kullandı.

Muhabirin “Bu siyasetçilerin işi değil mi” şeklindeki sorusuna da Han, uluslararası hukukun acil müdahalesinin önemine dikkat çekerek, gecikmeden kaynaklı can kayıplarının önüne geçilmesi gerektiğini vurguladı.

UCM’ye ve personeline yönelik tehditler sürüyor

Han, Der Spiegel muhabirinin, İsrail gizli servisinin UCM’nin önceki başsavcısını tehdit etmesine yönelik sorusunu ise şöyle cevapladı: “Mahkemenin ve personelinin, ben dahil, çok sayıda tehdit ve yıldırma girişimine maruz kaldığı biliniyor. Bunların bazıları kamuoyuna yansıdı, bazıları yansımadı. Korkarım bu tehditler devam edecek. Ancak yılmamalıyız. Bazıları kararlarıma katılmayabilir, ancak hukukun bağımsız uygulanmasını koruma arzusunda birleştiğimize inanıyorum.”

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Yayınlanma

İsrail’de Yüksek Mahkeme’nin Ultra Ortodoksların (Haredi) askerlik muafiyetinin iptal edilmesiyle başlayan kriz derinleşiyor. Ultra Ortodoks koalisyon ortaklarını kaybetmeyi göze alamayan Netanyahu’nun atmaya çalıştığı son adım, koalisyonundaki diğer partilerce boşa düşürüldü.

Yüksek Mahkeme, 25 Haziran’da oy birliğiyle Ultra Ortodoks Yahudi (Harediler) erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar verdi. Kararda, askere alınmayanların kamu tarafından finanse edilen sosyal yardım ve eğitim yardımlarından da yararlanamayacakları ifade edildi.

Böylece yıllardır askerlik yapmayan ve sübvansiyonlardan yararlanan Harediler İsrail tarihinin en sağcı hükümeti döneminde bu haklarını kaybetmiş oldular. Bunun üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Ultra Ortodoks partilerin koalisyondan kopuşunu önlemek için bazı girişimlerde bulunmaya çalışıyor. Bu kapsamda Meclis’ten geçirmeye çalıştığı yasalardan biri olan Haredilerin çocuklarına kreş desteği verilmesini öngören tasarı için yeterli çoğunluğu sağlayamadı.

Netanyahu’nun tüm baskılarına rağmen Yeni Umut partisinin başkanı Bakan Gideon Sa’ar, dört sandalyeye sahip partisinin yasaya karşı oy kullanacağını söylerken, Dini Siyonizm milletvekili Ofir Sofer ile Likud milletvekili Moshe Saada ve Dan Illouz da tasarıyı desteklemeyeceklerini açıkladı. Bu durumda koalisyondaki 10 milletvekilinin tasarıya karşı oy kullanması bekleniyor. Koalisyon sekiz sandalyelik bir çoğunluğa sahip ve Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın da yasaya karşı oy kullanması bekleniyor.

Yüksek Mahkeme kararından sonra hemen hemen her hafta Harediler askerlik şubeleri önünde, zorunlu askerlik hizmetini protesto ediyor ve polis bu eylemleri zor kullanarak dağıtıyor. Fotoğraf: Mostafa Alkharouf/AA

Tasarı pazar günü Bakanlar Kurulu’nda kabul edildi ve yarın Meclis’te oylanması planlanıyordu. Ancak çoğunluğu kaybeden hükümet tasarıyı yarın Meclis’e sunmayabilir.

Yasa tasarısı askerlik hizmetini yerine getirmekle yükümlü olan ancak bunu yapmayan Haredi erkeklerin çocuklarının devlet tarafından finanse edilen kreş sübvansiyonlarından yararlanmaya devam etmesini garanti altına almayı amaçlıyor. Tasarıyı eleştirenler, İsrail ordusunun çok cepheli savaş nedeniyle ciddi insan gücü sıkıntısı çektiği bir dönemde Haredi erkekleri askerlik kaçmaya teşvik edeceğini ileri sürüyor.

7 bin Harediye askerlik yolu mu gözüktü?

Öte yandan Yüksek Mahkeme’nin Harediler için askerlik muafiyetini iptal etmesinden sonra başlayan zorla askere alınma tartışması da sürüyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ı koalisyon partileriyle karşı karşıya getiren krizde Netanyahu’nun Gallant’ı görevden alması beklenirken bakandan sürpriz bir hamle geldi. Gallant’ın 7 bin Haredinin askere alınması için talimat verdiği ileri sürüldü.

Israel Hayom gazetesinin haberine göre, Gallant, Haredilerin askere alınması konusunu görüşmek üzere Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Genelkurmay Başkan Yardımcısı Amir Baram ve Ordunun Personel Müdürlüğü Başkanı Yaniv Asor ile bir araya geldi. Görüşmede, Haredilerden askere alınacak ilk grubun bilgilerine ilişkin kısa bir sunum yapıldı.

Görüşmenin sonunda Gallant, ordunun, ilerleyen günlerde 7 bin Haredi’nin askere alınmasıyla ilgili tavsiye kararını onayladı.

Temmuz ayının sonlarından bu yana, 3 bin Haredi’ye gönderilen zorunlu askerlik emrine yalnızca 900 Haredi’nin yanıt verdiği ve askerlik bürosuna gittiği belirtiliyor.

Çoğu, dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

Laik Yahudilerle aralarında birçok konuda görüş ayrılığı olan ve toplumun geri kalanına entegre olmayı reddeden Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı istemiyor.

Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor. Yüksek Mahkeme kararına kadar Ultra Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyordu.

Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Netanyahu’nun koalisyonundaki Haredi partilerin 11’i Şas, 7’si Birleşik Tevrat Yahudiliği olmak üzere toplam 18 milletvekili bulunuyor. Bu sayı Netanyahu’nun koalisyonu için kritik önemde.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Netanyahu’nun ofisi, askeri istihbarat belgelerini manipüle edip basına sızdırmış

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyanmin Netanyahu’nun ofisinde görevli Eli Feldstein isimli danışman “casusluk” gerekçesi ile gözaltına alındı.

İsrail Mahkemesi, Gazze’de ateşkes girişimlerini engellemek amacıyla ‘gizli istihbarat sızdırıldığı’ iddiaları üzerine düzenlenen operasyonda gözaltına alınan dört kişiden birinin Netanyahu’nun ofisinde görevli Eli Feldstein olduğunu duyurdu. Gözaltına alınan ancak isimleri açıklanmayan diğer üç kişinin de güvenlik teşkilatından olduğu belirtildi.

Mahkeme, İsrail ordusundan Başbakanlık Ofisi’ne ve oradan yabancı medya kuruluşlarına sızan askeri istihbaratın, Gazze’de tutulan rehinelerin serbest bırakılması için yapılacak girişimlere zarar verdiğini veya vereceğini değerlendiriyor.

Haaretz’a göre davadaki ana şüphe, Feldstein’in güvenlik kurumu üyelerinden yasadışı bir şekilde çok gizli belgeler alması ve bu belgelerin daha sonra Netanyahu’nun ofisinin söylemiyle uyumlu manipüle edilmiş bir yorumla uluslararası medyada sızdırılması.

Bir duruşma sırasında, şüphelilerden birinin avukatı, müvekkilinin rehinelerle ilgili bilgileri Başbakan’ın haberdar olması gerektiğine inanarak Feldstein’a ilettiğini belirtti.

Hangi haberler neden sızdırıldı?

ABD Başkanı Joe Biden, mayıs ayında İsrailli yetkililerin onayını aldıktan sonra Gazze’de ateşkes ve esir takası anlaşması için öneri sundu. Ancak Netanyahu, Hamas’ın yeniden silahlanması ve İsrailli rehinelerin ‘kaçırılmasının’ engellenmesi gerekçeleriyle İsrail askerlerinin Gazze Şeridi ve Mısır arasındaki Philadelphia Koridoru’nda kalmaya devam etmesi gerektiğini söyledi. İsrailli savunma yetkilileri, bu talebin güvenlik açısından gerekli olmadığını belirterek ve bu talebi öne süren Netanyahu’yu ateşkesi baltalamakla itham etti.

İsrail’de Philadelphia bölünmesi

Ardından, Avrupa basınında, Netanyahu’nun ateşkes için öne sürdüğü yeni şartın gerekliliğini destekleyen belgelere dayandırılan haberler yayınlandı.

Alman Bild gazetesi, Hamas’ın rehine müzakerelerini “İsrail’e karşı psikolojik bir savaş” olarak kullandığı ileri sürerken Londra merkezli Jewish Chronicle ise Hamas’ın İsrailli rehineleri Mısır üzerinden Gazze’den çıkarmayı planladığını yazdı.

Her iki haberin de mercek altına alınmasıyla başlatılan soruşturmada şüphelilere ‘gizli belgeleri sızdırma’ suçlaması yöneltildi.

Ancak yayın yasağı nedeniyle soruşturma ile ilgili detaylar bugüne kadar açığa çıkmadı. Mahkemenin dün yasağı kısmen kaldırmasıyla gizli belgeleri sızdırmakla suçlanan kişinin Netanyahu’nun ofisinin sözcülerinden Eli Feldstein olduğu ortaya çıktı.

İddiaya göre, Feldstein, resmi olarak sözcü görevine gelebilmesi şart koşulan güvenlik soruşturmasını geçemediği için “sözcü” değil “danışman” sıfatıyla Netanyahu’nun ofisinde çalışmaya dahil edildi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English