Bizi Takip Edin

AVRUPA

İtalya seçim sonuçları, AB’de bloklaşmayı hızlandırabilir

Yayınlanma

İtalya’da 25 Eylül’de düzenlenen parlamento seçimlerinin galibi, Fransa ve Almanya başta olmak üzere Avrupa Birliği’nin (AB) iktisadi anlamda öncü ülkelerine yönelik ağır eleştirileri ve göç karşıtı söylemleriyle öne çıkan İtalya’nın Kardeşleri sağ koalisyonunun lideri Giorgia Meloni oldu.

Ülkenin ilk kadın başbakanı sıfatını elde edecek olan Meloni’nin zaferi, İtalya için yön değişikliğine işaret ediyor. Öte yandan bu galibiyet; Euro Bölgesi’nde yükselen enflasyon, Rusya’yı hedef alan yaptırımların neden olduğu enerji krizi ve Rusya’nın Ukrayna’da devam eden askeri harekatı nedeniyle siyasi birliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duyan Brüksel için kaygı yaratıyor.

Meloni, Ukrayna’ya silah yardımlarına ve Rusya karşıtı yaptırımlara koşulsuz destek sunsa da İtalya’nın yakın ve orta vadede, Brüksel açısından, Polonya gibi tat kaçıran bir aktör haline gelme ihtimali tartışılıyor.

Seçim süreci

25 Eylül’de İtalyanlar, Temsilciler Meclisi ve Senato için yeni milletvekillerini oyladılar. Sandıklar 23.00’te kapandı. 2020 anayasa reformunun sayılarını 945’ten 600’e düşürmesi sebebiyle parlamentoda sandalye sahibi olan milletvekilleri eskisinden daha az olacak. Seçime katılan partiler için yüzde 3’lük bir baraj bulunuyor.

İtalya’nın Kardeşleri partisi, sandık çıkış anketlerine göre oyların yüzde 26’sını topladı; müttefiki Lig partisi ise yüzde 9,5 ila 13,5’lik bir seviyede bulunuyor. Anketler, eski Başbakan Silvio Berlusconi’nin partisi Forza Italia’nın da yüzde 6-8 oranında oy aldığını gösterdi.

SWG araştırma şirketinin yayımladığı anket sonuçlarına göre söz konusu üç partinin kurması beklenen sağ koalisyon, oyların yüzde 43 ila 47’sini toplamış oldu.

Sağ koalisyon, Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri, Matteo Salvini’nin Lig partisini ve Silvio Berlusconi’nin Forza Italia’sını bir araya getiriyor.

Meloni’nin partisi eskiden merkez sağ koalisyonun küçük ortağıydı. 2018 seçimlerinde Meloni ve partisi yüzde 4’lük bir oy oranına erişmişti. Ancak muhalefet sandalyelerinde geçen 10 yılın ardından İtalya’nın Kardeşleri partisi eskisinden daha güçlü.

Resmi sonuçların ardından top Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella’da olacak ve yeni başbakan ve milletvekillerinin atamasını yapacak.

Mattarella, güven oylamasında parlamentonun desteğini kazanma şansı en yüksek olan lideri başbakan olarak seçecek.  Mattarella, bakanları genel olarak yeni başbakanın tavsiyesi üzerine atamasına rağmen, resmi olarak bakanları belirleme yetkisine de sahip.

Sağ ve sol koalisyonun bileşenleri

Meloni’nin seçim kampanyası sürecinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un politikalarına yönelik eleştirileri tartışma yaratmıştı.

Bununla beraber Meloni, Akdeniz’deki göç akışını durdurmayı ve örneğin yatırım taramasını diğer AB ülkelerine genişleterek İtalyan şirketlerini korumayı amaçladığını belirtmişti.

Matteo Salvini’nin Lig partisinin de benzer bir programı var ve bu yüzden sürekli olarak Meloni’ye seçmen kaybediyordu. 85 yaşındaki eski Başbakan Silvio Berlusconi ise, şu anda sağ ittifaktaki en küçük parti olan merkez sağ Forza Italia’ya liderlik ediyor.

Merkez sol koalisyonun öncüsü ise Enrico Letta’nın Demokrat Partisi. 2013-2014 yılları arasında başbakan olarak görev yapan Letta, Draghi’nin reform planlarını desteklerken sosyal demokrat ve AB yanlısı bir siyaset izliyor. Letta, yakın zaman  önce Yakın zamanda Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un övgüsünü kazanmıştı.

Merkez sol koalisyon ayrıca liberal +Europa, Sinistra Italiana, Yeşiller ve Impegno Civico ve 5 Yıldız Hareketi gibi küçük partileri de içeriyor.

Brüksel ne diyor?

Bazı AB yetkilileri ve üye ülkeler, Meloni’nin İtalya’nın bir sonraki başbakanı olması konusunda endişeli.

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçen hafta cuma günü yaptığı açıklamada, seçimlerden sonra işler istemedikleri yönde giderse “kullanacak araçları olduğunu” söyledi. Bununla birlikte kampanya sırasında Meloni, AB kurumlarına ve uluslararası ortaklara AB ajandasının dışında olmadığı konusunda güvence vermeye çalıştı.

Ancak muhafazakar söylemleri ve geçmişteki açıklamaları bunun aksini gösteriyordu. Meloni, mevcut enerji kriziyle önceliklerin değiştiğini savunarak, ülkenin pandemi sonrası toparlanma planı aracılığıyla finanse edilen projeler konusunda Brüksel ile müzakereleri yeniden başlatmak istiyor.

Meloni, kamu harcamalarında ihtiyatlı olacağına da söz verdi fakat bazı üye ülkeler, AB’nin kamu harcamalarında reforma gitmek için yapılacak müzakerelerde Meloni’nin masada olmasını istemiyor.

Roma, Rusya karşıtı siyasetini sürdürecek mi?

Meloni’nin söylemleri göz önüne alınacak olursa, İtalya’nın Rusya’ya karşı tutumunun değişmesi beklenmiyor. Draghi’nin NATO ve Ukrayna yanlısı tutumu, Demokrat Parti ve üçüncü kutup tarafından paylaşılıyor.

Sağ partiler geleneksel olarak Rusya’ya daha yakındı. Fakat 25 Şubat’ta başlayan askeri harekat, tamamının Moskova’ya sırtını dönmesine neden oldu.

Meloni, “işgali” kınayarak ve AB yaptırımlarını destekleyerek Berlusconi ve Salvini’den daha radikal bir tutum aldı. Hem Berlusconi hem de Salvini, başlangıçta Kremlin’in adımını kınadı ama sonraki süreçte Rusya’ya karşı giderek daha yumuşak bir yaklaşım benimsedi.

Son zamanlarda yaptırımları desteklese de Meloni, Kırım’ın Rusya’ya bağlanmasından sonra getirilen yaptırımlara karşı çıkmıştı.

“Italexit” mi?

Meloni ve sağ koalisyonun benimsediği ajanda, Brüksel’in bir süreliğine Polonya örneğine benzer bir baş ağrısına daha katlanmak zorunda kalacağına işaret ediyor. Nitekim Meloni’nin seçim sürecinde yaptığı şu açıklama durumu tarif etmeye yetmişti: “Politik doğrucu ideolojinin diktatörlüğüne karşı çıkan egemen ulusların hükümetlerine karşı en güçlü ve şiddetli saldırıyla karşı karşıyayız.”

Meloni, AB’nin Polonya ve Macaristan’daki AB mevzuatına aykırı olduğu iddia edilen yasa değişikliklerine karşı Brüksel’den gelen tepkiler ve “Brexit’i hür iradesiyle seçen İngiliz halkını küçük düşürme” çabalarına işaret etmişti.

Ayrıca Meloni, Polonya’nın iktidardaki Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) yanı sıra İspanya’da yükselmekte olan sağ partilerin yer aldığı çatı örgütü Avrupa Muhafazakarları ve Reformistleri’nin (ECR) başkanı.

2014’te İtalya’nın Euro Bölgesi’nden çıkması gerektiğini savunan Meloni, 2018’de de Giuseppe Conte liderliğindeki 5 Yıldız hükümetini, ABD’nin harcama kurallarına uyma kararı nedeniyle “Brüksel’deki bürokratlara teslim olmakla” suçlamıştı.

Daha yakın bir zamanda Başbakan Mario Draghi’nin teknokrat hükümetine karşı çıkan tek büyük parti olarak Meloni, toparlanma planına ilişkin oylamada beş kez çekimser kaldı.

Doğu Avrupa’da sağ muhafazakar partiler öncülüğünde AB’ye karşı son yıllarda oluşturulan blok, İtalya seçimleriyle kayda değer bir başarı elde etti. Bu blokun siyasi ekseninin ise, ABD ve Birleşik Krallık’ın siyasi ajandasıyla uyuşması da dikkat çekici.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English