Bizi Takip Edin

ASYA

Japonya ve İngiltere’den Çin’e karşı savunma paktı

Yayınlanma

Japonya’nın Hint-Pasifik bölgesinde güvenlik işbirliği amacıyla İngiltere ile askeri anlaşma imzalayacağı bildirildi.

İngiliz gazetesi Financial Times (FT), Japonya ve İngiltere’nin Aralık ayı içerisinde, “Hint-Pasifik’te ABD ile işbirliğini geliştirmelerini ve Çin’den gelen tehdide karşı caydırıcılığı artırmalarını sağlayacak” büyük bir savunma anlaşması imzalayacağını duyurdu.

Japonya, sene başında Avustralya’yla benzer bir Karşılıklı Erişim Anlaşması imzalamıştı. Tokyo’nun ayrıca Filipinler ile de benzer bir anlaşmaya varmayı düşündüğü biliniyor.

Bu anlaşmaların yürürlüğe girmeden önce ülkelerin parlamentoları tarafından onaylanması gerekiyor.

FT bu gelişmeyi, Tokyo’nun, “Çin ile Tayvan üzerinden bir savaş olasılığına hazırlanmak için müttefikler ve ortaklarla daha derin savunma bağları kurmasının bir işareti” olarak yorumladı.

Habere göre, iki ülke, Başbakan Fumio Kishida’nın o zamanki İngiliz mevkidaşı Boris Johnson ile Londra’da bir araya geldiği Mayıs ayında, savunma anlaşması ile ilgili görüşmelere başlamayı kabul etti.

Hint Pasifik’te İngiliz ordusunun önünü açacak

Haberde, anlaşmanın, ülkeler arasında ortak tatbikatlar ve lojistik işbirliğini kolaylaştıracağı, ayrıca “birliklerin birbirlerinin ülkelerine girmesi için işleyen hantal bürokrasiyi basitleştiren  yasal bir çerçeve oluşturacağı” kaydedildi.

Amerikan Girişim Enstitüsü adlı düşünce kuruluşunun Asya güvenlik uzmanı Zack Cooper, konuyla ilgili FT’ye şu değerlendirmeyi yaptı: “Japonya ve Birleşik Krallık arasında karşılıklı bir erişim anlaşması, iki tarafın birlikte tatbikat yapmasını ve çalışmasını kolaylaştıracak ve bu da İngiliz silahlı kuvvetlerinin Hint-Pasifik bölgesinde daha kolay konuşlandırılmasını ve eğitilmesini sağlayacak.”

ABD değil, İngiltere merkez olacak

Cooper değerlendirmesine şöyle devam etti: “Onlarca yıldır Asya’daki ittifaklar, ABD üzerinden hub-and-spoke modeli şeklinde birbirine bağlandı. Şimdi Japonya, İngiltere ve Avustralya da dahil olmak üzere bazı ABD müttefikleri kendileri de merkez olarak hizmet ediyor”.

Cooper ayrıca, anlaşmanın “hem Çin’den gelen artan baskıya, hem de ABD’nin güvenilirliğine ilişkin artan endişeye bir tepki” niteliği taşıdığı yorumunu yaptı.

Rishi Sunak imzayı hızlandırma niyetinde

Tokyo ve Londra arasında imzalanması beklenen anlaşmayı duyuran The Japan Times gazetesi ise, iki ülkenin “Çin’in artan iddialılığına ilişkin endişeler arasında ABD ile işbirliğini artırmaya çalıştığı” yorumunu yaptı.

Japon gazetesinin haberine göre, Japonya Başbakanı Fumio Kishida ve İngiliz mevkidaşı Rishi Sunak Cuma günü telefonda konuştu. Bu görüşmede yeni İngiliz lider, Tokyo ile “Karşılıklı Erişim Anlaşmasının biran önce imzalanmasına yönelik istişareyi hızlandırma” ve “daha ​​da yakın bir ikili ilişki kurma” niyetini belirtti.

Tayvan gerginliği yeni arayışlara yol açıyor

The Japon Times haberinde, Ocak ayında Avustralya ile imzalanan anlaşma hatırlatılarak, o anlaşmanın, ABD ile ittifakının dışında Tokyo için ‘ilk’ olduğu vurgulanıyor.

Haberde, Japonya tarafından diğer bir Karşılıklı Erişim Anlaşması imzalanması, Tokyo’nun, özellikle Tayvan üzerinde artan Çin-ABD gerilimleri arasında çeşitli ülkelerle güvenlik bağlarını daha da güçlendirme konusundaki ilgisinin bir başka örneği olarak sunuluyor.

Tayvan’ın Japonya’ya yakınlığı ve önemli deniz yollarına yakın konumu nedeniyle, eski Başbakan Shinzo Abe de dahil olmak üzere üst düzey Japon yetkililer, Tayvan için acil bir durumun Japonya için de bir acil durum olduğunu vurguluyor. Tayvan krizi yükselirken, Japonya’nın yeni savunma ittifakı seçenekleri aradığı görüşü paylaşılıyor.

Çinli uzmanlar: AUKUS’un genişlemesinin önünü açabilir

Konuyla ilgili Global Times’a konuşan Çinli uzmanlar, Japonya-İngiltere savunma anlaşmasının AUKUS’u genişletmek için ‘tehlikeli bir adım’ olabileceği konusunda uyardılar.

Çinli uzmanlara göre, NATO’nun Çin’in sınırlarına kadar genişlemesi gerçekçi değil, ancak bu gelişme ABD’nin AUKUS temelinde Çin etrafında daha büyük bir askeri ittifak oluşturma çabalarıyla uyumlu.

Çinli askeri uzman ve TV yorumcusu Song Zhongping Global Times’a verdiği demeçte, İngiltere ile Japonya arasındaki yakın askeri işbirliğinin, ABD baskısı altına Japonya’yı AUKUS’a sokmanın yolunu açabilecek bir hamle olabileceğini söyledi.

Song, yakın gelecekte Japonya’yı ve hatta Kanada’yı AUKUS ittifakına dahil etme olasılığının göz ardı edilemeyeceğini, çünkü bunun ABD’nin küresel stratejisini gerçekleştirmesi için kritik bir husus olduğunu belirterek, Çin’in AUKUS’un genişlemesine karşı tetikte olması gerektiğini vurguladı.

ABD, İngiltere ve Avustralya’nın Asya-Pasifik’te Çin’i baskılamak için geçen yıl Eylül ayında kurduğu AUKUS ittifakı, Pekin’in büyük tepkisini çekmiş, Çin yönetimi anlaşmanın bölgesel barışa ve istikrara ciddi şekilde zarar vereceğini açıklamıştı.

‘Washington Asya’da daha hızlı hareket etmeli’

Bölge gündemini Foreign Affairs dergisine yazan Michael J. Green ise, Japonya ve Avustralya’nın Çin ile rekabeti yönetmek için neden ABD’den daha hızlı hareket ettiğini ve Washington’un Pekin’e karşı koyma çabalarında Asyalı müttefiklerine nasıl ayak uydurabileceğini tartışıyor.

Beyaz Saray’ın 2022’de yayınladığı Hint-Pasifik stratejisine rağmen, Washington’ın Asyalı müttefikleriyle ilişkide geri kaldığını söyleyen Green, ABD’nin Çin ile rekabetin incelikli ipuçlarını bu ülkelerden, Avustralya, Japonya ve Güney Kore’den öğrenmesi gerektiğini belirtiyor.

Öngörülebilir bir gelecekte Avustralya, Japonya ve Güney Kore’nin kendi liglerinde oynayacaklarını yazan Green, bu ülkelerin, ABD’nin herhangi bir bölgesel krizde en çok ihtiyaç duyacağı ittifaklar olduğunu ve Biden yönetiminin bunlara öncelik vermesi gerektiğini vurguluyor.

Green, müttefiklik stratejisine ilişkin ise şu öneriyi yapıyor: “Ancak müttefikleri yalnızca ABD politikasının araçları olarak değil, Washington’un kendi yaklaşımındaki boşlukları açıkça gören stratejik yenilikçiler olarak düşünmeye başlaması gerekecek.”

ASYA

Güney Kore Anayasa Mahkemesi Yoon’un görevden alınmasını inceliyor

Yayınlanma

Güney Kore Anayasa Mahkemesi pazartesi günü Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol’un görevden alınmasına ilişkin incelemesini başlattı.

Altı mahkeme hakimi, Ulusal Meclis’in cumartesi gecesi 300 üyeli yasama meclisinin 200’ünün üçte iki çoğunluğu olan 204 oyla azil önergesini kabul etmesinin ardından ilk toplantılarını yaptıktan sonra 27 Aralık’ta davanın ilk duruşmasının yapılmasına karar verdi.

Mahkeme, Ulusal Meclis ve Yoon’dan temsilcilerin davanın karara bağlanması için prosedürleri belirlemek üzere duruşmaya katılacağını söyledi. Mahkeme ayrıca konuyu incelemek üzere bir görev gücü oluşturmaya karar verdi.

Yargıç Kim Hyung-du toplantı başlamadan önce gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bunu hızlı ve adil bir şekilde yapacağız. Hazırlık işlemlerini nasıl organize edeceğimizi tartışacağız” dedi.

Kim, mahkemenin ay sonuna kadar boşalan üç koltuğu doldurarak dokuz üyeye ulaşmasını beklediğini söyledi. Ulusal Meclis geçen hafta üç yargıcın seçilmesi için önergeler sundu ve bu hafta içinde bu yargıçlar için onay oturumları düzenlemeyi planlıyor.

Azil kararının onaylanması için altı yargıcın azil lehinde oy kullanması gerekiyor.

Mahkeme toplantısı, Yoon’un savcıların çağrısına uymayı reddetmesinden bir gün sonra, yetkililerin kendisini bu ayın başlarında sıkıyönetim ilan etmesiyle ilgili bir ayaklanma davasında şüpheli olarak adlandırmasının ardından gerçekleşti. Yonhap Haber Ajansı’nın haberine göre, pazartesi günü savcılar Yoon’u tekrar çağırdı ancak ne zaman geleceği belli değildi.

Pazartesi günü ayrıca polis, Yoon’u çarşamba günü ayaklanma ve görevi kötüye kullanma iddialarıyla ilgili olarak sorgulanmak üzere çağıracağını söyledi. Yoon daha önceki bu tür taleplere henüz yanıt vermedi.

İktidar partisinde çalkantı

Yoon, Anayasa Mahkemesi’nde bir görevden alma davası ve kolluk kuvvetlerinin soruşturmalarıyla karşı karşıya kalırken, Halkın Gücü Partisi (PPP) de görevden alma oylamasının yol açtığı sert bir çekişme içinde .

PPP lideri Han Dong-hoon, azli destekleyerek ve yeterli sayıda PPP milletvekilini tedbir lehinde oy kullanmaya ikna ederek parti üyelerinin çoğunluğuna karşı geldikten sonra pazartesi günü istifa etti.

Han düzenlediği basın toplantısında “Yönetim kurulu üyelerinin istifalarının ardından işimi yapamadığım için Halkın Gücü Partisi liderliğinden istifa ediyorum” dedi. Kurulun dokuz üyesinden beşi, Han’ın azil meselesini ele alış biçiminden duyulan memnuniyetsizlik de dahil olmak üzere çeşitli gerekçeler öne sürerek istifa etti.

Milletvekili olmayan Han, partideki milletvekillerinden görevden almayı desteklemelerini istediği için istifa baskısı altında kaldı. Oylama gizli oyla yapıldığından, 192 muhalif ve bağımsız milletvekilinin tamamının lehte oy kullanması, parti içinde aleyhte oy kullanma yönünde bir mutabakat olmasına rağmen PPP’den 12 milletvekilinin de lehte oy kullandığı anlamına geliyor.

Azil için bastıran ana muhalefet Demokrat Parti, mahkeme Yoon’un akıbeti hakkında karar verene kadar siyasi inisiyatifi ele geçirmeye çalışıyor. Demokrat lider Lee Jae-myung, başbakan ve şu anda cumhurbaşkanı vekili olan Han Duck-soo’dan ülke için kilit gündemleri tartışacak bir organ kurmasını istedi.

Lee pazar günü düzenlediği basın toplantısında “Ulusal Meclis’in Kore Cumhuriyeti’nin ulusal işlerini aktif bir şekilde yönetmesinin zamanı geldi” dedi. “Halkın Gücü Partisi artık iktidar partisi değil. İktidar partisi artık yok” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

ASYA

Çin’de zayıf perakende satışlar Pekin üzerindeki ekonomiyi canlandırma baskısını artırıyor

Yayınlanma

Çin’de perakende satışlar kasım ayında beklentilerin altında kalarak, Devlet Başkanı Xi Jinping’in geçen hafta dünyanın en büyük ikinci ekonomisini canlandırmak için hane halkı tüketimini teşvik etmek istediğinin sinyalini vermesinin ardından politika yapıcılar üzerindeki baskıyı artırdı.

Tüketim ölçütü, Reuters anketindeki yüzde 4,6’lık tahminin ve geçen ayki yüzde 4,8’lik artışın altında, yıllık yüzde 3 arttı. Sanayi üretimi yüzde 5,4 ile tahminlerin biraz üzerinde arttı.

Beklenmedik bir şekilde zayıflayan büyüme, Komünist Parti liderliğinin geçen hafta düzenlenen yıllık Merkezi Ekonomik Çalışma Konferansı’nda tüketimi ve iç talebi artırmak için “güçlü” çabalar gösterilmesi çağrısında bulunmasından günler sonra geldi.

ING’nin büyük Çin baş ekonomisti Lynn Song bir araştırma notunda, “perakende satışlar hem fikir birliğinden hem de tahminlerimizden çok daha düşük geldi” dedi.

Pekin, şu anda dördüncü yılına giren emlak yavaşlaması ve deflasyon nöbetleri karşısında güveni artırmak için mücadele etti. Hükümet eylül ayı sonunda hisse senedi piyasalarını canlandırmak ve geçen ay yerel yönetim borçlarını yeniden finanse etmek için bir dizi önlem açıkladı.

Çin hisse senetleri pazartesi günü düştü. Mavi çipli anakara şirketlerinden oluşan CSI 300 endeksi yüzde 0,5 düşüşle kapanırken Hong Kong’un Hang Seng endeksi yüzde 0,9 düştü.

Çin’in 10 yıllık devlet tahvili getirisi 0,06 puanlık düşüşle yüzde 1,73’e gerilerken 30 yıllık getirisi de ilk kez yüzde 2’nin altına düştü.

Konferansın geçen haftaki çalışma raporunda tüketim, Xi’nin yaklaşımının temel direği olarak ortaya çıkan “yeni üretici güçlerin” önünde, 2025 yılı için dokuz ekonomik öncelikten ilki olarak sıralandı.

Bu vurgu, geçen hafta on yılı aşkın bir süredir ilk kez para politikası duruşunun “ihtiyatlı”dan “ılımlı gevşek”e kaydırılması da dahil olmak üzere, hükümetin artan aciliyetinin birkaç işaretinden biri olarak değerlendirildi.

Kasım ayında tüketici fiyatları %0,2 artarak son beş ayın en düşük seviyesine geriledi. Fiyatlar ocak ayından bu yana her ay artış gösterdi, ancak büyüme deflasyonist bölgeye yakın kaldı ve iç talebin gücüne ilişkin endişeleri artırdı.

Tüketici harcamaları, hükümetin virüsün yayılmasını önlemek için sıkı karantina uyguladığı Covid-19 salgını sırasında Çin’de ekonomik bir endişe kaynağı oldu ve neredeyse iki yıl önce yeniden açılmasından bu yana tam olarak geri dönemedi.

Ancak Goldman ve diğer ekonomistler, genel olarak göstergelerin bu yıl yıllık büyümenin hükümetin resmi hedefi olan yüzde 5’e yakın bir seviyede gerçekleşeceğini gösterdiğini söyledi.

Xi geçen hafta Çin’in “dünyanın en büyük ekonomik büyüme motoru olarak rolünü oynamaya” devam edeceğini söyleyerek hedefe ulaşma sözü verdi.

Çin 2025 için düzenlenen ekonomi konferansında iç talebi genişletme sözü verdi

Okumaya Devam Et

ASYA

Çin akademisi Suriye’yi tartıştı

Yayınlanma

Şanghay Üniversitesi Küresel Araştırmalar Enstitüsü ve Şanghay Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Merkezi 11 Aralık’ta Suriye ve Ortadoğu’daki gelişmeleri tartışan bir forum düzenledi.

Forumda, Suriye’de değişen durum ve bölgedeki güç dengelerine etkisi, Türkiye gibi aktörlerin rolü ve Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşünün bölgedeki politik duruma yansıması gibi başlıklar tartışıldı.

Foruma 10’dan fazla üniversiteden farklı disiplinlerden akademisyenler, araştırmacılar ve öğrenciler katıldı.

Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi araştırmacısı ve üniversitenin önde gelen küresel uzmanlarından biri olan Profesör Guo Changgang, forumun açılış konuşmasını yaptı. Profesör Guo, bölgesel çalışmaların önemli bir misyonunun düşünce kuruluşu rolü oynamak olduğunu vurguladı. Bu bağlamda, toplantıda “Bölgesel Ülke Çalışmalarının Teorisi ve Pratiği” başlıklı özel bir tartışma oturumu düzenlendi. Bu oturum, bölgesel ülke çalışmalarının temel kavramlarıyla sınırlı kalmadı; bunun yerine, bu alanın özgül “pratik” ve “vaka” analizlerine odaklandı.

Profesör Guo, Donald Trump’ın birinci dönemindeki Türkiye politikasının Türk Lirası’nın çöküşüne doğrudan yol açtığını ve Türkiye’nin hâlâ bu mali ve ekonomik bataklıktan kurtulamadığını belirtti. Ayrıca, Trump’ın birinci dönemindeki Çin politikasının bir ticaret savaşını tetiklediğini ve Çin’in hâlâ Biden yönetiminin yaptırımlarıyla karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Dolayısıyla, Trump’ın yeniden iktidara gelmesinin hem Çin hem de Türkiye açısından büyük bir belirsizlik yaratacağını vurguladı. Bu nedenle, Trump’ın ikinci dönemine dair bağlamda “Çin-Türkiye ilişkilerinin ve Türkiye’nin diplomatik meselelerinin tartışılması özellikle gerekli görülmektedir” dedi.

Forumda ayrıca yaklaşık 1,5 saat boyunca Suriye’nin mevcut durumu ve Türkiye konulu yuvarlak masa tartışması yapıldı. Bu bölümde konuşmacılar Suriye’deki ani değişimlerin üç ana faktörden kaynaklandığını belirtti:

  1. Ekonomik faktörler: Beşar Esad hükümeti, Batı yaptırımları ve ambargolarıyla karşı karşıya kalırken, Rusya ve İran’dan gelen ekonomik yardımların azalması ekonomik krizlere neden olmuş ve fiyatların hızla yükselmesiyle isyancı güçler etkili bir dirençle karşılaşmadan ilerlemiştir.
  2. Dış etkenler: İran, Rusya ve Hizbullah’ın Suriye hükümetine verdiği “dış yardım” azalırken, Türkiye, ABD, İsrail ve Ukrayna gibi aktörlerin yıkıcı müdahaleleri artmıştır.
  3. Askeri faktörler: Suriye hükümet güçleri, askeri reformlar yapmış ve alt düzey subayları azaltmıştır. Buna karşılık, isyancılar yurt dışındaki çatışmalarda deneyim kazanmış ve insansız hava araçları ile yeni taktikler kullanmaya başlamıştır.

Suriye’nin deleceğine dair öngörüler

Akademisyenler, Suriye’deki politik geçişin zorlu olacağını öngördü. Seküler veya dini bir devlet, cumhuriyet ya da federal bir yapı kurulması tartışmalarının; Arap liderliğinde bir yapı veya Kürt özerkliği gibi meselelerin, Sünni, Nusayri ve Kürtler arasındaki güç paylaşımı konusunda yeni gerilimlere yol açabileceği ifade edildi.

Ayrıca, Suriye’de yeni bir çatışma riski bulunduğuna işaret edildi. Hem örgütlerin kendi arasında hem de Türkiye ve Kürt örgütler arasında çatışma tehlikesine işaret edildi.

Öte yandan Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail’in stratejik çıkarlarına dayanarak Beşar Esad hükümetini deviren HTŞ ile aktif şekilde işbirliği yapabileceği belirtildi.

ABD ve Rusya, Rusya ve Türkiye, İran ve İsrail, Türkiye ve Körfez Arap ülkeleri arasındaki çatışmaların; laiklik ile din, terörizm ile terörle mücadele eksenindeki gerilimlerin devam edeceği öngörüldü.

Bazı akademisyenler, Suriye’nin Irak veya Libya modeline mi benzeyeceği konusunda belirsizlik olduğunu, ancak büyük güçler arasında yeni bir rekabet alanı haline gelebileceğini vurguladı. Diğerleri ise, 2011’den bu yana uluslararası ve bölgesel rekabetin azaldığını ve Suriye krizinin ülke dışına yayılma olasılığının düşük olduğunu savundu.

Türkiye’nin durumu: Büyük kazançlar mı, yeni zorluklar mı?

Bu başlıktaki tartışmalar, Türkiye’nin Suriye’deki değişimlerdeki rolüne odaklandı. Bazıları Beşar Esad hükümetinin düşüşünün, Türkiye’yi “büyük bir kazanan” konumuna getirdiğini kaydetti. İran liderliğindeki “Direniş Ekseni”nin gerilemesi ve İsrail’in olumsuz imajının yayıldığı bir dönemde Türkiye’nin stratejik bir avantaj elde ettiği ifade edildi. Bunun yanı sıra, bölge dışı güçlerin Ortadoğu’daki genel etkisinin azalmasının da Türkiye için avantajlı bir durum yarattığı kaydedildi.

Konuşmacılar Çin’in Türkiye ile daha yakın ilişki kurması gerektiği konusunda fikir birliğine vardılar.

Ancak bazı akademisyenler, Türkiye’nin elde ettiği kazanımlara rağmen, “karşı hamle” korkusuyla karşı karşıya olduğunu ve sorunlarının henüz yeni başladığını dile getirdi.

Türkiye’nin gelecekte karşılaşabileceği sorunlar şu şekilde sıralandı:

  • Suriye’nin yeniden inşasına daha fazla yatırım yapacak mı, yoksa bunu göze alamayıp (ekonomik yetersizlikten ötürü) süreci kendi haline mi bırakacak?
  • Suriye ile Batı arasındaki ilişkileri nasıl koordine edecek?
  • Diğer tarafların endişelerini nasıl giderecek?

İleride Türkiye’nin Suriye meselesinde daha pasif bir pozisyona sürüklenebileceği de ihtimaller arasında sayıldı.

Donald Trump döneminde Ortadoğu politikaları

Donald Trump’ın Ocak ayında Beyaz Saray’a dönüşüyle birlikte, Ortadoğu’nun yeni bir sınavla karşı karşıya kalacağı ifade edildi.
Donald Trump 2.0 dönemi Ortadoğu politikalarının, Trump’ın “Önce Amerika” ilkesine dayalı genel hedeflerinden, 1.0 dönemindeki Ortadoğu politikalarının devamından ve mevcut gelişmelerden etkileneceği kaydedildi.

Trump’ın genel amacının, “Önce Amerika” ilkesini uygulayarak ekonomiyi ve uluslararası konumunu canlandırmak olduğu vurgulanırken, Ortadoğu’da bunun, doğrudan askeri harcamaların azaltılması, ancak Rusya ve Çin’e karşı bir stratejinin güçlendirilmesi, ekonomik işbirliği ve yüksek teknoloji projelerinin engellenmesi anlamına geldiği değerlendirmesi yapıldı.

Trump’ın 1.0 döneminden kalan “üç eksen” politikasının muhtemelen devam edeceği kaydedildi: ABD hâkimiyetini engelleyen güçlerin bastırılması, İran ve “direniş ekseni”ne destek veren aktörlerin zayıflatılması, “İslam Devleti”ne karşı mücadele. Bu doğrultuda 3 hamle öngörüldü: İsrail’i destekleme, Suudi Arabistan ile yakınlaşma ve ittifak stratejisini ilerletme.

Trump’ın İsrail yanlısı eğiliminin, mevcut çatışma döngüsünü hızla ve İsrail lehine sona erdirmesi beklenmekle birlikte, Filistin meselesine adil bir çözüm sunması olası görülmemektedir.

İran’a yönelik ise, yeni bir “maksimum baskı” politikasının uygulanması, ekonomik yaptırımların sertleşmesi ve olası askeri tehditlerin gündeme gelmesi öngörüldü.

Toplantıya katılan akademisyenler, Çin için Trump’ın 2.0 dönemi Ortadoğu politikasının hem zorluklar hem de fırsatlar sunduğunu belirttiler.

Çin, güvenlik ve ekonomik bağlarını hedef odaklı bir şekilde güçlendirebilir, yeni alanlar açabilir ve diplomatik olarak bölgesel sıcak konulara ilişkin çalışmalarını artırarak arabuluculuk rolü üstlenebilir.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English