Bizi Takip Edin

AMERİKA

Kısa Kissinger portresi: Akıllı, gerçekçi, gaddar

Yayınlanma

Editörün notu: Henry Kissinger, bu portre yazıldıktan altı ay sonra, 30 Kasım 2023’te öldü.


“Eylül 1974’te geçici hükümetin dışişleri bakanı ve Portekiz Sosyalist Partisi lideri Mário Soares, Washington’da Dışişleri Bakanı Henry Kissinger ile bir araya geldi. Kissinger, Soares ve diğer ılımlıları Marksist-Leninist bir diktatörlüğü engellemek için daha kararlı davranmadıkları için azarladı.

‘Siz bir Kerensky’siniz. . . . Samimiyetinize inanıyorum ama safsınız,’ dedi Kissinger Soares’e.

‘Kesinlikle Kerensky olmak istemiyorum,’ diye cevap verdi Soares.

‘Kerensky de istemiyordu,’ diye yapıştırdı Kissinger.”

100. yaşını deviren Henry Kissinger ile 1974’teki Karanfil Devrimi’nden sonra ülkesinin Portekiz Komünist Partisi ve komünizme sempati duyan subayların öncülüğündeki devrimcilerin eline geçmesinden korkan Mário Soares’in konuşmasını, kötü şöhretli ‘medeniyetler çatışması’ tezinin sahibi Samuel Huntington aktarıyor. Avrupa, yalnızca Portekiz’de değil, benzer yıllarda Yunanistan’da ve İtalya’da da yeni bir Ekim 1917 yaşayacak gibi görünüyordu. Avrupa’nın dışında ‘üçüncü dünya’da da, özellikle Vietnam’da, dünya kapitalist sisteminin öncü gücü ABD yeniliyordu; bir bütün olarak emperyalizm çöküş aşamasındaydı sanki. Buna, 70’li yıllarda tüm gelişmiş ülkeleri sarsan iktisadi bunalımı da ekleyin. Sadece iyimser ve rasyonel devrimciler değil, sistemin çalışmasından sorumlu idareci ve ideologlar da sonlarının geldiğini düşünüyordu.

Huntington, 1974’te tüm Güney Avrupa hattındaki devrimci krizlerin ‘Kerensky’lerin zaferi’ ile bittiğini, rahat bir nefes alarak söylüyor. Bu dönemle birlikte ‘demokratikleşmenin üçüncü dalgası’ başlamıştı. Ara durakta, başını Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çektiği dünya sosyalist sistemi de çözülüveriyordu.

İşte emperyalizmin bu ‘kurtuluşu’nda aslan payı kesinlikle Henry Kissinger’ındır. Kissinger’ın adı, Soğuk Savaş’ın keskin ideoloğu ve uygulayıcısı George Kennan gibilerin arasına, belki de daha da yukarılara yazılmalıdır. Kissinger, hem gerçekçi, hesapçı ve soğukkanlı; hem de sinsi, gaddar ve her şeyin üstünde antikomünist olmayı aynı anda becermiş, zeki bir emperyalist idareci ve ideologdur. Zaten bütün bunların bir araya gelmediği bir durumda, kişilerin tarihin akışını yalnız başlarına değiştirmeleri mümkün olmasa da, 1970’lerde krize giren ve ha çöktü, ha çökecek gözüyle bakılan emperyalizmin yeni bir saldırganlık döneminden zaferle çıkması çok daha zor olabilirdi.

Bugün, elbette haklı olarak, Çin’in dünya sistemine eklemlenmesinin mimarı olarak bilinen Kissinger, aynı zamanda Kamboçya ve Vietnam’daki vahşetin de mimarlarındandı. Bunlar birbirini çelen şeyler de değildi: Kissinger’ın Diplomasi kitabını okumuş olanlar, Amerikan ulusal çıkarları ile ‘küresel’ egemenliğin iç içe geçmişliğine sonsuz bir inanç duyan emperyalist bir kibirle karşı karşıya kaldıklarını gizleyemezler. Gerçekçilik, bu kibrin tamamlayıcı unsurudur.

Zaten bu ‘gerçekçilik’, Amerikan kurucu babalarından süzülüp gelen emperyalist ‘manifest destiny’ öğretisinin aynı zamanda nasıl faşist diktatörlüklere bir desteğe dönüştüğünü açıklar. ABD Ulusal Güvenlik Arşivi’nden çıkan Şili belgeleri, aslında çok da ihtiyaç duymadığımız kanıtları sunar bize: Haziran 1976’da Santiago’da yapılan bir görüşmede, askeri diktatörlüğün şefi Augusto Pinochet’ye övgüler düzen Kissinger, tam tamına şunları söyler: “Yardım etmek istiyoruz, sizi zayıflatmak değil. Burada yapmaya çalıştığınız şeye sempati duyuyoruz. Allende’yi devirerek Batı’ya büyük bir hizmette bulundunuz. Benim değerlendirmeme göre dünyadaki tüm sol grupların kurbanı oldunuz ve en büyük günahınız komünizme giden bir hükümeti devirmiş olmanızdı.”

Gelgelelim, sonrasında Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OAS) Şili’deki toplantısında yapacağı ve Pinochet yönetimindeki ‘insan hakları ihlallerine’ değineceği bir konuşmasını ertelediğini bildiriyor generale. Kissinger, insan hakları konusunda ‘sorunlar’ yaşayan ABD Kongresi’nin Şili’ye yönelik yaptırımları onaylamasını önlemek için bunu yapmak zorunda olduğunu açıklıyor ve şöyle diyor: “Benim pozisyonumu anlamanızı istedim. Yasal yaptırımlarla değil, ahlaki ikna yöntemleriyle meşgul olmak istiyoruz.” Kissinger insan hakları konusunda alınan önlemlerin ‘duyurulmasının’ gerçekten ‘işe yarayacağını’ söylüyor ve Pinochet de Şili’nin ‘adım adım kurumsallaşmaya döndüğü’ cevabını veriyor. İşte bu kadar.

Aynı Kissinger’ın Allende’nin devrilmesi için başlatılan gizli operasyonlar ve şiddet eylemlerinde oynadığı rolü hatırlatmaya gerek yok. Yalnızca, dünyayı suretinde yeniden yaratma hakkının kendine verildiğine inanan Amerikan dış politika gurularının ahlaki standartlarını göstermek açısından bunları bilmek gerekiyor. Kissinger, ABD hegemonyasının gerileme işaretleri verdiği bir dönemde, askeri yollardan emperyalist hiyerarşiyi koruma ve saldırıya geçerek Amerikan çıkarlarını korumayı ‘diplomatik ustalık’ ve ‘küresel değerler’ olarak kabul ettirme ustalığını gösterdiği için de ilgiyi hak eder.

Zaten bu kurt idareci de yukarıda atıf yapılan kitabında bunu açık yüreklilikle kabul eder:

Kendinden emin komünist imparatorluğu, geleceğin akımı imiş gibi hareket eder ve dünya halkları ve liderlerinin buna inanmasını sağlarken, Amerikan direnişi organize edilmemiş olsaydı, savaş sonrası Avrupası’nda en büyük tek parti olan komünist partileri, bütün Avrupa’ya egemen olabilirdi. Berlin yüzünden ortaya çıkan krizler kontrol altına alınamayacak ve yenileri ortaya çıkacaktı. Amerika’nın Vietnam sonrası travmasını kullanan Kremlin, Afrika’ya taşeron kuvvetler ve Afganistan’a kendi kuvvetlerini gönderdi. Amerika küresel güç dengesini korumasaydı ve demokratik toplumların oluşmasına yardım etmeseydi, bunlar daha da iddialı olacaktı. Amerika’nın rolünü, güç dengesi şartları içinde algılamamış olması, acısını artırdı ve süreci zorlaştırdı; ama aynı zamanda bu rolünü yerine getirirken görülmemiş bir kendini adama ve yaratıcılık örneği göstermesini sağladı. Sonuçta bu, küresel dengeyi ve dolayısıyla dünya barışını koruyan ülkenin Amerika olduğu gerçeğini de değiştirmedi.

Bu zeki ve gaddar emperyalist idarecinin, temsilcilerini anlatırken tiksintisini, küçümsemesini, korkusunu ve şaşırtıcı bir şekilde ezikliğini asla gizlemediği iki ülkenin Sovyetler Birliği ve Vietnam olması bu noktada daha da anlamlı hale gelir. Bir diplomatın en önemli unsurlarından olması gereken ‘iyi pazarlık yapma’ hali, Molotov ve Gromıko söz konusu olduğunda ‘bıktırıcı’dır, ‘perakende satış pazarlığı’dır (oysa Çinliler ‘karşılarındakine güven vermek isterler’); müzakereler sırasında Vietnamlıları temsilen konuşan Xuan Thuy ve Le Duc Tho ya ‘herkesin bildiği uzun bir nutuk’ ile Vietnam’ın pozisyonunu anlatır ya da ‘kusursuz bir nezaketle, moral üstünlüğü göstermek için soğuk tavırlarla ve cahil emperyalistler tarafından anlaşılması olanaksız Marksist bir lügatten alınan kelimelerle…’ Vietnamlıların kendi ülkeleri için ABD ile müzakere etmesi bile bir lütuf iken hem de…

Kissinger’ın artık iyi belgelenmiş kariyerinin tamamını anlatmaya gerek yok. Dileyen ve İngilizce arşiv taraması yapmaya zamanı olan okur buradan gizliliği kaldırılmış belgelere ulaşabilir. Üstelik bu parlak ve ‘sınıf bilinci’ tersinden çok kuvvetli yönetici, dostlarından çok düşmanları için gerekli şeyler anlatıyor. Bundan otuz yıl kadar önce biyografisini kaleme alan bir yazar, Napolyon’un Metternich için söylediği “Siyaset yapmayı entrika ile karıştırıyor,” sözlerini aktardıktan sonra şöyle ekliyordu: “Kissinger her ikisinde de ustaydı.” O, kapitalist siyasetin artık entrika haline geldiği emperyalist çağın bir çocuğuydu. Bu nedenle aynı biyografide, Kissinger’ın büyük hedefler formüle eden bir stratejistten çok bir misyonu yerine getirmek için gerekli adımları planlayan bir taktisyen olarak nitelendirilmesi, bu usta diplomata haksızlık sayılmalı. Ekonominin uluslararası ilişkilere, siyasete ve askeri hazırlıklara doğru büzüştüğü bu çağda, uluslararası ekonomiye ilişkin hiçbir şeyden anlamaması da buna tekabül eder. Nixon’ın Ticaret Bakanı Peter Peterson ile bir tartışmasında “Bu ufak bir ekonomik mesele,” diyen Kissinger’a muhatabı, “Henry, bu senin için laf kalabalığı çünkü sen her ekonomik değerlendirmeyi küçük görüyorsun,” cevabını vermek zorunda kalıyordu. Nixon da, Dışişleri Bakanlığı’na ekonomik uzmanlığı olan birini getirmeyi planladıkları için Kissinger’ın bu role gelebileceğini asla düşünmediğini kabul ediyor.

Demek ki, kendi sınıfının ulusal ve dünya çapındaki egemenliğine sonsuz ve koşulsuz bağlılık bu becerikli adamın yoğrulduğu hamurdur. Tanıyanlar ve onunla müzakerelere katılmış olanlar (düşmanları dahil), entelektüel kapasitesini teslim ediyorlar. Dünyayı komünizmden kurtarmak ve bunu Amerikan çıkarlarına uygun bir şekilde kotarmak eğer bir ABD’li diplomat için 20. yüzyıldaki en büyük başarıysa, Kissinger ‘şeref listesi’nin ilk sırasında yer almalıdır.

AMERİKA

ABD’deki rüşvet soruşturmasında Türk asıllı işadamı Arkan suçunu kabul etti

Yayınlanma

ABD’de federal savcılar, New York Belediye Başkanı Eric Adams’a karşı açılan ceza davasıyla bağlantılı olan Türkiye doğumlu bir işadamının, yasadışı kampanya katkısı suçlamasını kabul etmeyi planladığını açıkladı.

Adams aleyhindeki iddianamede daha önce sadece “İşadamı-5” olarak tanımlanan Erden Arkan, pazartesi günü davaya müdahil olan iki hakime gönderilen bir mektuba göre, kampanya katkılarının paravan ile toplanması yoluyla telgraf dolandırıcılığı yapmak için komplo kurmakla suçlanacak.

Bloomberg’e göre savcılar mektupta, “Arkan suçunu kabul etmek istediğini belirtti,” dedi.

Arkan, Adams’ın 2021 belediye başkanlığı kampanyasına fon sağlamak için kampanya finansmanı yasalarını ihlal etmekten suçlu olduğunu kabul eden son sanık olacak.

Manhattan’daki ABD Savcı Vekili Edward Kim’in sözcüsü, Arkan’ın, suç işlediğini reddeden Adams’ın kovuşturulmasında işbirliği yapmayı kabul edip etmediğini söylemeyi reddetti.

Belediye başkanının baş avukatı Alex Spiro, mahkeme dosyasına cevaben yaptığı açıklamada, “Hükümetin kendi görüşmelerinden, Bay Arkan’ın defalarca Belediye Başkanı Adams’ın eylemleri hakkında bilgisi olmadığını söylediğini biliyoruz. Bay Arkan’ın davranışının Belediye Başkanının davası üzerinde hiçbir etkisi olmayacaktır,” dedi.

Adams eylül ayında, Manhattan’da yeni bir kule konsolosluğunun uygun yangın denetimi yapılmadan açılmasına izin verilmesi için yetkililere baskı yapması karşılığında yasadışı kampanya bağışlarını kabul etmek ve Türkiye hükümetinden lüks seyahat hediyeleri almakla suçlandı.

Görevdeyken suçlanan ilk New York belediye başkanı olan Adams, rüşvet, dolandırıcılık, komplo ve yasadışı kampanya bağışları istemek suçlamalarıyla karşı karşıya. Adams suçsuz olduğunu savundu ve istifa etmeyi reddetti.

Arkan’ın suçunu kabul etmesi, belediye başkanını, en yakın çalışma arkadaşlarını ve 2021 kampanyasıyla bağlantılı kişileri hedef alan suçlama ve soruşturmaların sonuncusu. Belediye başkanının eski üst düzey danışmanlarından Ingrid Lewis-Martin geçen hafta rüşvet ve kara para aklamakla suçlandı.

Adams iddianamesinde savcılar, belediye başkanının pazartesi günkü mektupta Arkan olarak tanımlanan “İşadamı-5 ”ten paravan kişi olarak bağış istediğini ve kabul ettiğini söyledi. Savcılar, işadamının “New York’un Türk toplumunun önde gelen bir üyesi” olduğunu ve New York bölgesinde bir inşaat şirketi işlettiğini söyledi.

Savcılara göre Arkan, diğer inşaat yöneticilerini ve Türk toplumundan kişileri Adams’ın kampanyasına bağışta bulunmaya ikna etmek için çalıştı ve Mayıs 2021’de şirketinin ofislerinde bir bağış etkinliği düzenledi. Bağış toplantısından önce Arkan’ın 10 çalışanın her birine 1.250 dolar verdiği ve çalışanların da bu parayı kampanyaya bağışladığı iddia ediliyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trump Pentagon’un iki numarası olarak milyarder Feinberg’i atadı

Yayınlanma

ABD’de Donald Trump, milyarder yatırımcı Stephen Feinberg’i üst düzey bir savunma görevine atadı.

Özel sermaye grubu Cerberus Capital Management’ın kurucularından Feinberg, savunma bakan yardımcılığına aday gösterilerek Pentagon’un iki numaralı ismi oldu.

Trump, şirketi sıkıntılı varlıklara odaklanan Feinberg’i “Pentagon’u Yeniden Büyük Yapmaya” yardımcı olacak “son derece başarılı bir işadamı” olduğu için övdü.

Yatırımcı, Trump’ın ilk döneminde İstihbarat Danışma Kurulu başkanıydı.

Savunma, yönetim altında 65 milyar dolarlık varlığa sahip olan Cerberus’un temel yatırım alanlarından biri. Fon mayıs ayında ABD askeri havacılık şirketi M1 Support Services’in kontrol hisselerini satın almıştı.

Trump Pentagon’u Silikon Vadisine emanet etmeye hazırlanıyor

Cerberus geçen ay da Avustralya’daki bir askeri-sivil ortak inşaat projesine 300 milyon dolarlık bir yatırım yaptığını duyurdu.

Pentagon’daki en yüksek rütbeli ikinci sivil olan bakan yardımcısı, savunma bütçesi de dahil olmak üzere günlük operasyonların yürütülmesinden sorumlu.

İş arkadaşlarına göre Feinberg, ABD’nin Çin gibi rakiplerinin gerisinde kalmasından endişe duymaya başladıktan sonra hipersonik alanına yatırım yapmaya karar verdi.

Uzun süredir medyadan ya da kamuoyu önüne çıkmaktan kaçınan Feinberg ulusal güvenliğe ilgi duyuyor. Şirketi, en azından geçmişte, mevcut şirketlerdeki özel sermaye hisselerine odaklanmıştı. Fakat Cerberus bu yıl savunma girişimlerine odaklanan bir girişim sermayesi fonu kurdu.

Pentagon’un üç numarasına bilindik bir isim: Elbridge Colby

Trump ayrıca Pentagon’un üç numaralı pozisyonuna da bir “Çin şahini” olarak bilinen Elbridge Colby’yi atadı.

Trump yönetiminde dış politika ve jeopolitika alanında da söz sahibi olması beklenen Colby, Avrupa ve orta Doğu’daki savaşlar yerine ABD’nin askeri gücünü Pasifik’te Çin’e karşı kaydırması gerektiğini savunuyor.

ABD’nin Ukrayna’ya taahhütlerinin fazla olduğunu savunan Colby, ülkesine ve çıkarlarına yönelik en somut meydan okumanın, iktisadi ve askeri olarak Çin’den geldiğinin altını çiziyor.

Ukrayna’ya da ‘Çin merceğinden’ baktığını söyleyen stratejist, Kiev’e bir anda tüm yardımların kesilmesini söylemediğini, Rusya’nın yaptıklarının ‘şeytani’ olduğunu ama ABD’nin yaptığı yardımların Amerikalıların somut çıkarlarıyla uyuşmadığını savunuyor.

Trump’ın dış siyaset danışmanı Colby: Çin, Rusya’dan daha tehlikeli

Ekonomi danışmanlığına “Powell düşmanı” Miran geldi

Donald Trump, ilk döneminde görev yapmış iktisatçı Stephen Miran’ı ise Ekonomik Danışmanlar Konseyine başkanlık etmesi için görevlendirdi.

Miran, Trump’ın ilk yönetiminde Hazine Bakanlığında ekonomi politikalarından sorumlu kıdemli danışman olarak görev yapmıştı.

Seçilmiş başkan bu atamayla, Biden yönetimini ekonomiyi manipüle etmekle ve merkez bankasının rolünü “gasp etmekle” suçlayan Federal Rezerv Başkanı Jay Powell’ı eleştiren bir ismi yükseltmeyi amaçlıyor.

Trump pazar günü yaptığı açıklamada, “Steve, tüm Amerikalıları ayağa kaldıracak Büyük Ekonomik Patlamayı sağlamak için Ekonomi Ekibimin geri kalanıyla birlikte çalışacak,” dedi.

Beyaz Saray Ekonomi Danışmanları Konseyi, başkana ekonomi politikası konusunda danışmanlık yapan üç kişilik bir grup.

Bu yılın başlarında Miran, Biden’ın Hazine Bakanlığını seçim sırasında ekonomiyi manipüle etmekle suçlayan bir makale kaleme almış ve hükümetin kısa vadeli borca bağımlılığının “gizli niceliksel gevşeme” anlamına geldiğini ve Fed’in enflasyonla mücadele kabiliyetini engellediğini savunmuştu.

Trump’a yakın Elbridge Colby: Tüm askeri gücümüzü Doğu Avrupa’ya aktarmayacağız

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Trudeau’ya darbe: Kendi partisinden istifa çağrısı

Yayınlanma

Kanada devlet yayını CBC’nin haberine göre, Ontario’dan 50’den fazla Liberal Parti milletvekili cumartesi günü bir konferans görüşmesi sırasında Justin Trudeau’nun başbakanlıktan istifa etmesi gerektiği konusunda “fikir birliğine” vardı.

Hafta sonu yapılan toplantıya katılan Ottawa bölgesi Liberal milletvekillerinden Chandra Arya CBC’ye verdiği demeçte, “Muhafazakârlar, Bloc Quebecois ve NDP’nin hepsi mevcut başbakanı düşürmek istediklerini söylediler. Dolayısıyla liderliğin şimdi değişmesinden başka alternatif yok,” dedi.

Arya, Trudeau’ya alternatif olarak Freeland’i kamuoyu önünde destekledi. Globe’un ismini vermek istemeyen bir kişiye dayandırdığı haberine göre, başkaları da özel olarak Arya’ya destek veriyor.

Bu sayı, Kanada Avam Kamarasında 153 sandalyesi bulunan Liberal Parti grubunun yaklaşık üçte birini temsil ediyor. Ne var ki Liberal milletvekillerinin liderlerini görevden almaları ya da bir yarışma başlatmaları için resmi bir mekanizma bulunmuyor.

Muhalefet partileri başbakanı devirme hazırlığında

Liberaller parlamentodaki en büyük grubu oluştursa da çoğunluğa sahip değiller ve yasaları geçirmek ve iktidarda kalmak için başta Yeni Demokratik Parti (NDP) olmak üzere diğer partilerin üyelerinin oylarına güveniyorlar.

Trudeau hükümeti, Maliye Bakanı Chrystia Freeland’in 16 Aralık’ta başbakanla hükümetin gidişatı konusunda anlaşmazlığa düştüklerini söyleyerek istifa etmesinden bu yana çalkantı içinde.

Bunun ardından NDP Lideri Jagmeet Singh cuma günü yaptığı açıklamada 25 üyesinin diğer iki muhalefet partisine katılarak önümüzdeki yılın başlarında hükümeti düşürmek için oy kullanacağını söyledi.

Liberal Parti’ye daha “merkezci” bir rol biçme çabası

Pazar günü Globe and Mail gazetesinde yer alan ayrı bir habere göre Trudeau kış tatili boyunca istifa etmeyi planlamıyor fakat ne yapması gerektiği konusunda düşünmeye devam edecek.

Montreal bölgesinden milletvekili Anthony Housefather de pazar günü yayınlanan bir televizyon röportajında yayıncı kuruluşa, “Kalırsa imkansız bir durumdayız çünkü oy pusulası o olacak” dedi.

Pazar günü The West Block’ta yayınlanan bir röportajda Mercedes Stephenson’a konuşan Housefather, “En önemlisi Kanadalıların ona olan güvenini açıkça kaybetmiş olması ve Kanadalıların onun gitmesini istemesi,” dedi.

Housefather, Trudeau bir sonraki seçimde aday olmaya kalkarsa, “Liberal programlara bakmayacağız, başka hiçbir şeye bakmayacağız. Her şey seçmenler için tek bir soru olacak: Justin Trudeau’nun başbakan olarak kalmasını istiyorlar mı? Bence bu konuda açıkça bir sonuca varmış durumdalar,” iddiasında bulundu.

Housefather, yeni bir liderin Liberallerin Trudeau tarafından yönetilen “ilerici” gündemden vazgeçerek “daha merkezci bir vizyon” sunmasına yardımcı olabileceğini ve partinin Kanadalıların arzu ettiği bir zamanda değişim sunmasına izin verebileceğini sözlerine ekledi.

Kanada halkının dörtte üçü Trudeau’nun istifasını istiyor

Milletvekili, konuştuğu meslektaşlarının önemli bir çoğunluğunun Trudeau’nun Liberallerin lideri olarak kalması için bir yol olmadığına inandığını da sözlerine ekledi.

Housefather, Trudeau’nun önümüzdeki günlerde ya da haftalarda istifa etmesi halinde, parti grubunun bir liderlik seçimi sırasında ya da “teorik olarak” bir sonraki seçime kadar başbakan olarak görev yapacak geçici bir lideri oylayabileceğini söyledi.

Ipsos’un Global News için yaptığı ve cuma günü açıklanan bir ankete göre Kanadalıların neredeyse dörtte üçü Trudeau’nun görevi bırakmasını isterken, Liberallere destek yüzde 20 ile neredeyse tarihin en düşük seviyesinde.

Kanadalıların yarısından biraz fazlası Ipsos’a, Ekim 2025’te yapılması planlanan seçimden önce, ilk fırsatta bir erken seçim istediklerini söyledi.

Bütçe açığı gerilimi ön planda

Trudeau hükümetindeki çatlak, i​lkbahar bütçesi görüşmeleri sırasında ortaya çıktı ve derinleşti. 

Freeland, hükümetin bütçe açığının 40 milyar dolar ya da altında kalacağını taahhüt etmişti. 

Fakat Meclis Başkanı Karina Gould tarafından yapılan Sonbahar Ekonomik Açıklaması, açığın yavaşlamadığını, aksine yaklaşık 62 milyar dolara yükseldiğini vurguladı.

Britanya Kolumbiyasındaki ara seçim kaybı Liberallere bir darbe daha vurdu ve bu, 2024 yılında Liberallerin aldığı üçüncü mağlubiyet oldu.

Freeland istifa mektubunda gereksiz harcamalarla ilgili endişelerini ve yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın “Önce Amerika” iktisadi gündemiyle başa çıkmak için en iyi yaklaşım konusundaki fikirlerini dile getirdi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English