Bizi Takip Edin

Avrupa

‘Milli-muhafazakâr’ CPAC Budapeşte’de toplanıyor

Yayınlanma

Küresel “milli-muhafazakâr” hareketin taşıyıcısı konumundaki Muhafazakâr Siyasi Eylem Konferansı (CPAC) yarın Budapeşte’de bir araya geliyor.

CPAC Macaristan etkinliği, Avrupa sağının “aktivizm ve proaktiviteye geçişini” işaret etmeyi amaçlıyor. Bu açıklama, CPAC Macaristan’ın organizatörü “Temel Haklar Merkezi”nin direktörü tarafından yapıldı.

2022 yılında ABD’deki CPAC’nin bir uzantısı olarak kurulan etkinliğin konuşmacıları arasında, şu anda Avrupa Parlamentosu’nun üçüncü büyük grubunu oluşturan ve Fransız Ulusal Birlik (RN), Avusturyalı Özgürlük Partisi (FPÖ), İtalyan Lega ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın partisi Fidesz’in de dahil olduğu sağ ittifak Avrupa için Vatanseverler (PfE) liderleri yer alıyor.

Etkinliğe ayrıca  Kuzey ve Güney Amerika, Avustralya ve İsrail’den sağcı politikacıların da katılması bekleniyor. Amaçlar arasında küresel bir ağ oluşturmak olduğu gibi, bu yılki CPAC, Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü ile birlikte daha iddialı bir konuma geldi ve hedefinin Beyaz Saray’dan sonra “Brüksel’i de fethetmek” olduğunu açıkladı.

CPAC: Marjinal bir Cumhuriyetçi örgütten küresel bir şebekeye

CPAC, 1974 yılından bu yana ABD’de Cumhuriyetç bir grup tarafından düzenleniyor.

Başlangıçta sınırlı sayıda katılımcının yer aldığı bir şebeke oluşturma toplantısı olarak tasarlanan konferans, 2000’li yıllardan itibaren binlerce konuğun katıldığı büyük bir etkinliğe dönüştü.

On yılı aşkın bir süredir Trumpçı Cumhuriyetçilerle aynı çizgide olan konferans, aktivistlerine ve destekçilerine bir araya gelme, fikir alışverişinde bulunma ve ilişkilerini geliştirme fırsatı sunuyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk görev döneminin başladığı 2017 yılından bu yana, etkinliğin organizatörleri yapılarını dünya çapında genişletmek için çalışıyor.

2017’de  Japonya’da, 2019’da  Güney Kore, Avustralya ve Brezilya’da, 2022’de Meksika ve İsrail’de, 2024’te ise Arjantin’de CPAC kuruldu.

2019 yılında, orijinal CPAC’ın organizatörleri, Avrupa’da bir etki oluşturmak amacıyla Budapeşte’yi araştırmaya başladılar ve ilk CPAC Macaristan nihayet 2022’de gerçekleşti.

Budapeşte’deki Temel Haklar Merkezi (Alapogokért Központ) tarafından düzenlenen etkinlik her yıl gerçekleştiriliyor. 2013 yılında kurulan Temel Haklar Merkezi, “ulusal kimlik, egemenlik ve Hıristiyan gelenekleri” temelinde faaliyet gösteriyor ve Başbakan Viktor Orbán’a yakın bir kuruluş.

CPAC zirvesinde “milli muhafazakâr enternasyonal” bir aradaydı

Beyaz Saray’dan sonra Brüksel’in fethi

CPAC Macaristan, öncelikle dünyanın dört bir yanından sağcı aktivistleri, yayıncıları ve politikacıları bir araya getirmeye odaklanırken, işler biraz değişmeye başlamış gibi görünüyor.

2022 ve 2023’teki etkinlikler öncelikle kendi yapılarını güçlendirmeyi ve birbirine bağlamayı amaçlarken (2023’ün sloganı “Birlikte güçlüyüz” idi), CPAC 2024 temkinli bir şekilde saldırıya geçme işaretleri veriyor.

CPAC Macaristan’ın organizatörü Temel Haklar Merkezi’nin direktörü Miklós Szánthó, “Woke avcıları – bataklığı kurutalım” sloganı altında örgütün “biraz daha mücadeleci” hale geldiğini ve odak noktasının “aktivizm ve proaktifliğe geçiş”e kaydığını açıklıyor.

Szánthó, “Öncülük etmeliyiz… . Liberallerin planlarını bozmalıyız,” diyor. Bu yılki CPAC ve sloganı (“Vatanseverlerin Çağı”) ile ilgili olarak ise Szánthó, “vatanseverlerin çağını getirmeleri gerektiğini ve bunu ancak birlikte yapabileceklerini” savunuyor.

Atlantik’in öte tarafında kendilerinin de inandığı bir sosyal konseptin Beyaz Saray’a kadar ulaştığına işaret eden Macar organizatör, Avrupa’da da artık “küçük ya da hatta parçalanmış partilerle” sınırlı olmayan “çok belirgin bir sağcı hareket” olduğuna işaret ediyor.

Bu partilerin İtalya’da zaten iktidarda olduğunu hatırlatan Szánthó, bunun yanı sıra İspanya, Fransa ve Almanya’da da güçlü bir sağ akım görüldüğünü vurguluyor ve hedeflerinin “Brüksel’in fethi” olduğunun altını çiziyor.

Statüko çökerken sağın zaferini garanti altına almak

Szánthó, Avrupa ve diğer Batı ülkelerinde sağın yükselişine atıfta bulunarak, bu yılki CPAC Macaristan’ın “yeni bir durumda” gerçekleştiğini açıklıyor.

“Statüko çöküyor,” diyen Macar yetkili, bu durumun açıkça “Trump tsunamisinden” kaynaklandığını savunuyor.

“Amerikalı dostlarımız şu anda statükoyu değiştirmenin ön saflarında yer alıyor,” diyen Szánthó, bununla birlikte Amerikalıların da Avrupa sağının kendileriyle ittifak halinde güçlenmesinin kendi çıkarlarına olduğunu “anlamalarının önemine işaret ediyor.

Szánthó’ya göre Avrupa sağının zaferi, aynı zamanda Amerikan sağının başarısını da garanti ediyor.

“Milli muhfazakârlar” konferansı: Elektrikli testere ve “Roma selamı”nın ötesinde

Avrupa’nın yeni sağı buluşuyor

AB içindeki sağcı güçler arasında CPAC Macaristan, özellikle Avrupa için Vatanseverler (PfE) partisine yakın. PfE, 84 üyeyle Avrupa Parlamentosu’nun üçüncü büyük fraksiyonu.

PfE üyesi çeşitli partilerin politikacıları CPAC Macaristan’da konuşmacı olarak duyuruldu. Bunlar arasında Fransız RN’ye üye olan eski Frontex başkanı Fabrice Leggeri, Avusturyalı sağcı FPÖ’nün başkanı Herbert Kickl, İspanya’nın Vox partisinden Santiago Abascal ve Yunanistan’ın Foní Logikís partisinden Afrodíti Latinopoúlou yer alıyor.

Eski Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki (PiS) ve eski Çekya Başbakanı Andrej Babiš (ANO) da konferansa katılacak. Ayrıca, Polonya’nın Konfederacja (Konfederasyon) partisinden Sejm Başkan Yardımcısı Krzysztof Bosak da konferansta yer alacak.

Macaristan, Dışişleri Bakanı Péter Szijjártó da dahil olmak üzere birçok hükümet üyesi ile temsil edilecek. Cumhuriyetçi birçok siyasetçi de ABD’den konferansa katılacak. ABD’liler arasında Ben Shapiro gibi ünlü yayıncılar da bulunuyor.

İsrail’i temsilen Likud partisi Budapeşte’de olacak

İsrailli politikacıların da CPAC Macaristan’da konuşma yapacağı duyuruldu. Şubat ayında yapılan PfE zirvesinde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun partisi Likud, PfE’de resmi gözlemci statüsü almıştı.

CPAC’a göre, İsrail Diaspora Bakanı Amichai Chikli Budapeşte’ye gidecek. Chikli, Temmuz 2024’te Fransa parlamento seçimleri öncesinde Marine Le Pen ve partisi RN lehine konuşarak Avrupa’da protestolara neden olmuştu.

Aralık ayı başında, Romanya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunun ardından, kazanması halinde ülkesinin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını açıklayan sağcı aday Călin Georgescu’ya sempati duyduğunu ifade ederek de büyük öfkeye neden olmuştu.

Georgescu, Romanya faşistlerinin tarihi lideri Corneliu Zelea Codreanu’yu bir “kahraman” olarak övmüştü; Codreanu’nun Lejyoner Hareketi, Romanyalı Yahudilerin katledilmesi de dahil olmak üzere çok sayıda cinayete karışmıştı.

Diğer konuşmacılar arasında başbakanın oğlu Jair Netanyahu ve Likud milletvekili Ariel Kallner de yer alıyor.

7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu’nun ardından Kallner, “48 Nakba’sını gölgede bırakacak” bir “Gazze Nakba’sı” çağrısında bulunmuştu. 

Latin Amerika’nın diktatörlük sempatizanları da Avrupa’ya geliyor

Etkinliğe başka namlı sağcılar da katılıyor. Şilili “aşırı sağcı” Partido Republicano de Chile’den José António Kast’ın da katılımı açıklandı.

Kast, Brezilyalı Jair Bolsonaro ve Arjantinli Javier Milei’nin Şili’deki siyasi muadili olarak kabul ediliyor. Şilili sağcı, geçmişte eski diktatör Augusto Pinochet’e sempati duyduğunu ifade etmiş ve 2021’de Şili’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda oyların yüzde 44’ünden fazlasını almıştı.

Kast, bu yılın sonunda yapılacak bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yeniden aday olacak.

Budapeşte’ye katılmayı planlayanlar arasında Paraguay Temsilciler Meclisi Başkanı ve muhafazakâr Partido Colorado üyesi Raúl Latorre ile Milei’ye yakın sağcı Arjantinli gazeteci Agustín Laje de bulunuyor.

Avrupa

Fransa’dan ‘Müslüman Kardeşler’ raporu

Yayınlanma

Fransız hükümetinin gizli olarak sadece iç dağıtıma çıkardığı Müslüman Kardeşler (İhvan) raporu, bir süre önce medyaya sızdırıldı.

Le Figaro’nun yayımladığı 73 sayfalık raporda, istihbarat dosyaları, saha araştırmaları ve onlarca röportaj aracılığıyla, Müslüman Kardeşler örgütünün Fransa’da okullar, hayır kurumları, camiler ve “yumuşak güç” yoluyla geniş bir ideolojik altyapı kurduğu ileri sürülüyor.

Raporda, “Kardeşlerin stratejisi, dini ve eğitim faaliyetleri kisvesi altında sivil topluma sızarak bir tür ideolojik hegemonya kurmaktır,” deniyor.

Rapor, Müslüman Kardeşler’in Avrupa’daki varlığına ilişkin bugüne kadar yapılan en ayrıntılı devlet araştırması olarak görülüyor.

İki memur tarafından yazılan rapor, Fransa ve yurtdışında aylarca süren saha çalışması ve analizlere dayanıyor ve diplomatlar, istihbarat yetkilileri, akademisyenler ve dini figürlerin katkılarını içeriyor.

Rapora göre, Müslüman Kardeşler bir siyasi proje olarak faaliyet gösteriyor ve hedefi “ani bir devrim” değil, “kademeli bir dönüşüm.”

Fransız yetkililere göre örgütün hedefi “kalpler ve zihinler”; gücü ise “gizlilikte değil, stratejik belirsizlikte” yatıyor.

Hareketin ideolojik kökenlerini anlatan rapora göre İhvan, İslamı her zaman dini, siyasi, hukuki ve iktisadi bir bütün olarak sunmuyor ama bu vizyon taktiksel olarak Avrupa’da geliştirildi.

Arap dünyasında yasaklanıp baskı gördükten sonra, birçok Kardeşlik ideoloğunun “Batı demokrasilerine sığındığına” işaret eden Fransa, İsviçre’de, İhvan’ın kurucusu hasan el-Benna’nın damadı Said Ramazan’ın 1961’de Cenevre İslam Merkezini kurduğunu  hatırlatıyor.

Fransa: Müslüman Kardeşler bağlantılı örgütler AB’de lobi yapıyor

Rapora göre Müslüman Kardeşler’in Fransa’daki ağı, 139 resmi olarak bağlı cami ve 68 “ideolojik olarak yakın” kabul edilen cami dahil olmak üzere 280 dernekten oluşuyor. Bu camiler, 2010’dan bu yana açılan camilerin yaklaşık yüzde 10’una tekabül ediyor. Rapora göre her cuma, yaklaşık 91.000 kişi bu mekanlarda ibadet ediyor.

Hareket ayrıca 21 özel okulu (üçü devlet tarafından finanse ediliyor) ve 815 Kuran kursunu kontrol ediyor veya etkiliyor. Bu okullarda 66.000’den fazla çocuk eğitiliyor.

Bu kurumlarda tam olarak ne öğretiliyor? Rapora göre Kardeşlik ile bağlantılı okullar, “şeriatın insan yapımı kanunlardan üstün olduğunu öven, dinler arası evlilikleri kınayan ve Yahudileri karalayan metinler” dağıtıyor.

Yine rapora göre antisemitizm, Müslüman Kardeşler’e bağlı örgütlerde “tesadüfi bir olgu” değil, “merkezi bir unsur.” Raporda, “Yahudilere karşı nefret”in, genellikle anti-Siyonist sloganlar aracılığıyla aklanan temel bir ideolojik unsur olduğu ileri sürülüyor.

Müslüman Kardeşler ile bağlantılı ve yakın zamanda Fransa’dan sınır dışı edilen tanınmış vaiz Hassan Iquioussen, “antisemitik komplo teorilerini” defalarca yaydığı için eleştiriliyor. Iquioussen, “Yahudiler medyayı kontrol ediyor” ve “küresel kamuoyunu kontrol altında tutmak için tarihi hafızayı manipüle ediyor” iddialarında bulunmuştu.

Bu arada, birçok okul, ulusal güvenlik gerekçesiyle Fransa’dan sınır dışı edilenler de dahil olmak üzere, tanınmış “aşırılık yanlılarının” kitaplarını tanıtıyor. Lille’deki Lycée Averroès adlı bir lise, İslamcı ortodoksluğa uygun materyaller öğrettiği ve Katar’dan yabancı fon aldığı ortaya çıktı. Katar, raporda başka bir yerde, hayırseverlik kisvesi altında Müslüman Kardeşler ile bağlantılı kurumları desteklediği için de eleştiriliyor.

Katar tek ülke değil: Raporda, Türkiye de hareketin bölgesel merkezi olarak gösteriliyor. 2013’te Mısır’da Muhammed Mursi’nin devrilmesinden bu yana, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler’in sürgündeki üyelerini ağırladığı, İstanbul’da toplantılar düzenlediği ve Avrupa’daki bağlantılı ağları desteklediği vurgulanıyor.

Kardeşlik’in stratejisi dini ve eğitim kurumlarıyla sınırlı değil. Lille, Lyon ve Paris banliyöleri gibi bölgelerde, raporda “ekosistem” olarak adlandırılan yapılar kurmuş durumda: helal marketler, gençlik merkezleri, mesleki eğitim, çöpçatanlık hizmetleri, İslami mikrofinans ve hayır kurumları, bir araya gelerek bu kurumları sık sık ziyaret eden Müslümanlar için paralel otorite yapıları oluşturuyor. Bu ağlar yasadışı değil ve etkili.

Bu yapıların “çokkültürlülüğü ve sekülarizmi reddeden belirli bir dünya görüşünü” normalleştirdiğini savunan rapor, “Bu alanlar, dini hukuku ülkenin hukuku üstünde tutar ve Müslümanlara, örneğin başörtüsü takma beklentisine uymaları için sosyal baskı uygular,” diyor.

Öte yandan rapor, hareketin “çift söylem” kullandığını ileri sürüyor: kamuoyunda ılımlılık gösterirken, özel hayatında antisemitizm, cinsiyet ayrımcılığı ve ideolojik ayrılıkçılığı teşvik ediyor.

İhvan’ın yeni cephesinin “dijital dünya” olduğunu tespit eden rapor, hareketin kurumlarında eğitilmiş, “şikayet siyasetinde” usta ve genç izleyicilere göre ayarlanmış bir dizi çevrimiçi “influencer”ı not ediyor.

Bazıları “İslamofobi” ile mücadele eden aktivistler olarak karşımıza çıkarken, diğerleri İslamcı ideolojiyi “terapötik veya girişimci bir dil” ile örtüyor.

En önde gelen isimlerden biri olan Marwan Muhammad, şu anda Kanada’dan faaliyet gösteriyor ve daha önce 2020’de feshedilen Fransa’daki İslamofobiye Karşı Kolektif’in başkanıydı.

Müslüman Kardeşler’in faaliyetleri neden bu kadar uzun süre sorgulanmadı? Rapora göre örgüt hemen alarm zillerini çaldıracak türden eylemlerde bulunmuyor. Uçak kaçırmıyor, okul yönetim kurullarında lobi faaliyetleri yürütüyor. Kafeleri bombalamıyor, helal girişimler, Müslüman okulları ve evlilik platformları kuruyor. Yöntemleri yavaş, merkezi olmayan ve genellikle sivil katılımdan ayırt edilemiyor.

Raporun sızmasının ardından başka Avrupa ülkelerinin de harekete geçmeye başladığı öne sürülüyor. Örneğin İsveç, Fransa’nın izinden giderek raporun tamamını talep etti ve kendi soruşturmasını başlattı. 

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Ukraynalıların ülkelerine dönüşü için plan hazırlıyor

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu, AB ülkelerine yaşayan yaklaşık 4,3 milyon Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli dönüşü için bir plan hazırlamaya başladı. Politico’nun haberine göre, geçici koruma rejiminin Mart 2027’de sona ermesinin ardından Ukraynalıların yasal statülerinin düzenlenmesi ve dönüşlerine yardımcı olunması hedefleniyor. Bu kapsamda AB ülkelerinde Ukraynalılara danışmanlık hizmeti sunacak ‘birlik merkezleri’ kurulması da planlanıyor.

Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği (AB) sınırları içinde yaşayan ve sayıları yaklaşık 4,3 milyonu bulan Ukrayna vatandaşının anavatanlarına kademeli bir şekilde geri dönüşünü sağlamak amacıyla bir plan üzerinde çalışmalara başladı.

Politico‘nun konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre söz konusu adım, Ukrayna’daki insan gücü ihtiyacına yanıt vermeyi amaçlıyor.

Ukraynalıların büyük bir çoğunluğu, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin başlamasının ardından Polonya, Almanya ve Çekya gibi AB ülkelerine sığınmıştı.

AB tarafından sağlanan geçici koruma rejimi sayesinde Ukraynalılar, Birlik ülkelerinde ikamet etme, çalışma ve sosyal hizmetlere erişim hakkı elde etmişti.

Başlangıçta geçici bir önlem olarak tasarlanan bu rejim, birçok kez uzatıldı ve mevcut beklentiler Mart 2027’ye kadar devam edeceği yönünde.

Bu tarihten sonra ise üye devletlerin, Ukraynalıların farklı yasal statülere geçiş süreçlerine destek olması gerekecek.

Milyonlarca Ukraynalı mülteci AB’de kalma hakkını kaybedebilir

Brunner: Ukrayna’nın en çok insana ihtiyacı var

Göçten sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi Magnus Brunner, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Ukrayna’nın en çok insanlara ihtiyacı var,” dedi.

Brunner, Avrupa Birliği’nin temel görevinin, Ukraynalıların anavatanlarına dönme ya da yurt dışında kalarak Ukrayna’yı desteklemeye devam etme konusunda bilinçli bir seçim yapabilmeleri için gerekli koşulları sağlamak olduğunu vurguladı.

Avrupa Komisyonu’nun yeni planını Ukrayna Başbakan Yardımcısı Aleksey Çernışov ile birlikte sunması bekleniyor.

Stratejinin kilit unsuru: ‘Birlik merkezleri’

Geliştirilmekte olan stratejinin kilit unsurlarından birinin, AB ülkelerinde “birlik merkezleri” olarak adlandırılan yapılar oluşturması olduğu belirtiliyor.

Bu merkezler, Ukraynalılara istihdam, topluma adaptasyon, Ukrayna’ya geri dönüş süreçleri veya bulundukları ülkede yaşamlarını sürdürme konularında yardımcı olacak bilgi ve danışmanlık noktaları olarak faaliyet gösterecek.

Merkezlerde ayrıca dil kursları ve kültürel etkinliklerin düzenlenmesi de planlanıyor. İlk birlik merkezlerinin Almanya ve İspanya’da faaliyete geçmesi öngörülüyor.

Hassas gruplara özel düzenlemeler

Plan kapsamında, yasal statülerinde değişiklik olması durumunda hamile kadınlar, kronik hastalıkları bulunan kişiler ve okul çağında çocuğu olan ebeveynler gibi belirli kategorilerdeki Ukraynalılar için bireysel koşulların sağlanacağı da ifade ediliyor.

Bu düzenlemelerle, söz konusu grupların geçiş süreçlerinin daha sorunsuz bir şekilde yönetilmesi amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Bulgaristan 2026’dan itibaren avroya geçecek

Yayınlanma

Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası (ECB), Bulgaristan’a 2026 yılının başından itibaren avro para birimini kabul etme izni verdi. Böylece Bulgaristan, tek para birimi bölgesine katılan 21. ülke oldu.

Bulgaristan ekonomisinin Avro bölgesinin geri kalanıyla nasıl uyum içinde olduğunu anlatan bir “yakınsama raporunda” Komisyon, Bulgaristan’ın 20 ülkede 347 milyon Avrupalı tarafından kullanılan para birimini kabul etmek için gerekli resmi kriterleri karşıladığını belirtti.

Avrupa Komisyonu yaptığı açıklamada, “Bugün, Avrupa Komisyonu Bulgaristan’ın 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren avroyu kabul etmeye hazır olduğu sonucuna varmıştır. Bu, Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılan yirmi birinci üye ülke olması açısından önemli bir dönüm noktasıdır,” dedi.

Komisyon ayrıca Bulgaristan’ın ekonomisi ve piyasalarının AB’nin geri kalanıyla entegre olup olmadığını ve ülkenin ödemeler dengesindeki eğilimleri de inceledi.

Ayrı bir raporda, ECB de Bulgaristan’ın hazır olduğunu belirtti. ECB Yönetim Kurulu Üyesi Philip Lane yaptığı açıklamada, “Gerekli düzenlemeleri yapmak için gösterdiği büyük özveri nedeniyle Bulgaristan’ı tebrik etmek istiyorum,” dedi.

Bulgaristan, 2007 yılında Avrupa Birliği’ne katıldığından beri para birimini levadan avroya geçirmek için çaba sarf ediyor. 

Öte yandan bu kadar uzun bir bekleyişin ardından, mayıs ayında yapılan bir Eurobarometer anketine göre, birçok Bulgar ilk heyecanını yitirdi ve ankete katılanların %50’si avroya şüpheyle bakıyor.

Avro bölgesine üye olmak, avro banknot ve madeni paraları kullanmanın yanı sıra, Avrupa Merkez Bankası’nın faiz oranlarını belirleyen Yönetim Konseyi’nde bir koltuk anlamına da geliyor.

ECB, Çarşamba günü geç saatlerde ülkenin hazır olup olmadığını ve merkez bankasının bağımsız olup olmadığını değerlendirecek fakat Komisyon’un görüşü belirleyici olacak.

AB yürütme organının olumlu tavsiyesi, AB liderlerinin haziran ayı sonunda bunu onaylaması gerektiği anlamına geliyor. AB maliye bakanları temmuz ayında Bulgar levasının avroya çevrilme kurunu belirleyecek ve ülkenin teknik hazırlıklarını tamamlaması için yılın geri kalanını tanıyacak.

Olumlu tavsiyeyi almak için Bulgaristan, avro adayı ülkelerin tüketici enflasyonunun en iyi performans gösteren üç AB ülkesinin enflasyonunun 1,5 puan üzerinde olmamasını öngören enflasyon kriterini yerine getirmek zorundaydı.

Nisan ayında en iyi performans gösteren ülkeler %0,9 ile Fransa, %1,4 ile Kıbrıs ve %1,5 ile Danimarka olurken, %2,8 ile Bulgaristan sınırın hemen içinde yer aldı.

Avro adayı ülke, GSYİH’sinin %3’ünü aşan bir bütçe açığı nedeniyle AB’nin disiplin bütçe prosedürüne tabi olamaz. Bulgaristan, 2024 yılında %3,0 ve 2025 yılında %2,8 olarak beklenen bütçe açığı ile bu kriteri karşılıyor.

Ülkenin 2024 yılında GSYİH’sinin %24,1’i ve 2025 yılında %25,1 olması beklenen kamu borcu, %60’lık azami seviyenin oldukça altında olup, tahvillerin uzun vadeli faiz oranı, enflasyon performansı en iyi üç ülkenin borçlanma faiz oranının 2 puan üzerinde kalıyor.

Son olarak, Bulgaristan, Döviz Kur Mekanizması II’de merkezi parite kurunun her iki tarafında %15’lik bir marj içinde kalarak istikrarlı bir döviz kuru olduğunu kanıtlamak zorunda kaldı.

Bu, Bulgaristan’ın 1999’da avronun kullanıma girmesinden bu yana levayı avroya 1,95583 oranında sabitleyen bir para kurulu işletmesi nedeniyle kolayca gerçekleştirildi.

Bulgaristan’ın avroya geçişi, Hırvatistan’ın 2023 başında tek para birimi grubuna katılmasıyla Avro bölgesinin son genişlemesinden üç yıl sonra gerçekleşecek.

Bulgaristan’ın Avro bölgesine katılımıyla, 27 AB ülkesinden sadece altı ülke tek para birimi alanı dışında kalacak: İsveç, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya ve Danimarka.

Bu ülkelerin hiçbirinin, siyasi nedenlerle veya gerekli iktisadi kriterleri karşılamadıkları için avroyu kabul etmek için acil bir planı bulunmuyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English