Avrupa
Moldova, Gagavuzya’nın özerkliğini hedef alıyor

Moldova’ya bağlı özerk bir bölge olan Gagavuzya‘da, Kişinev yönetiminin politikalarına karşı büyük protestolar düzenlendi.
Göstericiler, özerk bölge başkanı Evgeniya Gutsul’un ev hapsinden serbest bırakılmasını talep etmek için Komrat şehir merkezinde toplandı.
RIA Novosti‘nin haberine göre, yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı gösteri sonunda kabul edilen kararda, vatandaşlar ülkenin “merkezi yetkililerinin Gagavuz karşıtı politikalarını” reddettiklerini belirtti.
Belgeye 100 binden fazla kişi imza attı. Göstericiler ayrıca özerkliğin haklarının kısıtlanmasına karşı çıktı.
Pazartesi günü, ülkenin Anayasa Mahkemesi, özerk bölgenin yerel savcı atama hakkını kaldırdı.
“Gagavuzya’nın Özel Hukuki Statüsü Hakkında Kanun”un 21. maddesi ile “Moldova Cumhuriyeti Savcılık Kanunu”nun 25. maddesinin 3. fıkrası ve 26. maddesi yürürlükten kaldırıldı.
Bu hükümler, bölge savcısının özerk bölge halk meclisinin önerisiyle başsavcı tarafından atanmasına izin veriyordu.
Mahkeme kararı toplumda olumsuz tepkilere yol açtı. Bölge başkan yardımcısı Viktor Petrov, Telegram kanalından yaptığı açıklamada, yaşananları Gagavuzya’nın “özerk statüsünün temellerine bir darbe” olarak nitelendirdi.
Petrov’a göre, Kişinev “nesiller boyunca inşa edilen ve en zor zamanlarda, 90’ların başından beri onaylanan tüm iktidar sisteminin sökülmesi” sürecini başlattı.
Daha sonra Moskova da bu duruma tepki gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, TASS‘a yaptığı açıklamada, Rusya’nın “Moldova yetkililerinin totaliter yöntemlerini şiddetle kınadığını” vurguladı.
Zaharova’ya göre, Kişinev bölgeyi özerklikten mahrum bırakmaya çalışıyor ve Gutsul’un gözaltına alınması da bu amaçla gerçekleştirildi.
Gagavuzya lideri Gutsul, geçen ayın sonunda başkent havaalanında gözaltına alınmıştı. Gözaltı gerekçesi olarak, seçim fonlarının usulsüz kullanıldığı ve belgelerin sahte olduğu iddialarına ilişkin bir soruşturma gösterildi.
Gutsul, Kişinev’in eylemlerini absürt, kendisine yöneltilen suçlamaları ise siyasi amaçlı olarak nitelendirdi.
Daha sonra mahkeme Gutsul’u 30 gün süreyle ev hapsine çevirdi. Gutsul’un avukatları bu tedbirin kaldırılması için başvuruda bulundu ancak mahkeme kararını temyiz edemedi.
Gözaltına alınan Gagavuzya lideri Gutsul, Putin ve Erdoğan’dan yardım istedi
RIA Novosti‘nin aktardığına göre Gutsul, “Şu anda muhalefete yapılanlar daha önce hiç yaşanmadı. Siyasette yeniyim ama bunu ancak keyfilik olarak tanımlayabilirim,” dedi.
Vzglyad gazetesine demeç veren Moldova eski milletvekili Vasiliy Neykovçev, “Sandu, Gagavuzya’nın özerkliğini kısıtlama çabasıyla Kişinev tamamen yasa dışı eylemlere başvuruyor. Bölgenin kendi savcısını atama hakkını ancak ülkenin parlamentosu kaldırabilirdi. Aslında, özerk bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasayı 30 yıl önce üçte iki oyla kabul eden de oydu,” dedi.
Neykovçev, “Ancak Maya Sandu bu konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı. Şaşırtıcı değil, çünkü bu girişim yasama organı tarafından değerlendirilseydi, Kişinev’in başarı şansı sıfır olurdu. Teklifin onaylanması için en az 68 oy gerekiyordu ve iktidar partisinin parlamentoda sadece 63 sandalyesi var,” diye açıkladı.
Bunun yanı sıra Neykovçev, “Açıkçası, Sandu böylece Gagavuzya’nın özerkliğini sökme sürecini başlattı,” dedi ve ekledi:
“Eminim ki, yakın gelecekte bölgenin İçişleri Müdürlüğü ve Enformasyon ve Güvenlik Teşkilatı da benzer bir kaderi paylaşacak. Şu anda bu kurumların yöneticileri de özerk bölge temsilcileri aracılığıyla atanıyor.”
Ayrıca Neykovçev, “Ayrıca, Kişinev’in Gagavuzya’nın hukuki alanında daha sert değişiklikler başlatması da oldukça mümkün. Örneğin, bölgenin hukuki statüsü hakkındaki yasada, özerk bölgenin iç ve dış politika konularında bağımsız bir pozisyon oluşturmasına izin veren 12. madde var. Bu hükmün de ortadan kaldırılmaya çalışılacağı kesin,” diye ekledi.
Neykovçev, “Moldova’nın bağımsız bir devlet olarak statüsünü değiştirmesi durumunda Komrat’ın da kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olduğunu hatırlatmak isterim. Eğer Sandu böyle bir adım atarsa, Romanya ile entegrasyona karşı çıkan çeşitli etnik gruplara karşı ayrımcılığa devam ederse, bu kaçınılmaz olacaktır,” diye açıkladı.
Gutsul: Gözaltına alınmam Gagavuzya’yı yok etme kampanyasının parçası
Neykovçev, “Genel olarak, bu, SSCB’nin dağılmasından hemen sonra şekillenmeye başlayan Kişinev’in uzun süredir devam eden bir politikasıdır,” dedi ve ekledi:
“Önce yetkililer Moldovacayı bir lehçe olarak adlandırarak kaldırdılar, sonra okullarımızda çocuklara Romanya tarihi öğretmeye başladılar. Ülkede parlamento seçimlerinin 28 Eylül’de yapılacağı zaten biliniyor. Sanırım bu tarihe kadar Gagavuzya üzerindeki baskı maksimum düzeyde artacaktır.”
Siyaset bilimci Aleksandr Nosoviç de Maya Sandu’nun özerkliğe doğrudan bir saldırı başlattığı konusunda hemfikir.
Nosoviç, “Eğer Gutsul’un tutuklanmasını resmi yetkililer hala bir ceza soruşturmasına bağlayabilirse, halk meclisi tarafından savcı atama hakkının kaldırılmasını özerk bölgenin hukuki statüsünün sökülmesinden başka türlü yorumlamak mümkün değil,” diye ekledi.
Nosoviç, “Üstelik Kişinev’in bu süreçte daha da ileri gitmeyi planladığı muhtemel. Gutsul’un gözaltına alınması, Moldova yetkililerinin Gagavuzya’nın direncini test etmesi için bir ‘stres testi’ oldu. Ne yazık ki, yerli halk kitlesel bir protesto hareketi oluşturamadı. Ve Sandu, yaşananları daha sert eylemler için bir sinyal olarak değerlendirdi,” diye açıkladı.
Uzman, “28 Eylül’e ertelenen parlamento seçimleri, Gagavuzya’nın bağımsızlığını kaybetme sürecinin muhtemelen geri dönülmez hale geleceği tarih olacak,” dedi ve ekledi:
“Ve bu, özerk bölgenin, Transdinyester’in aksine, bu süre boyunca Moldova Cumhuriyeti’nin anayasal alanında yer almasıyla ilgili. Yani, Kişinev için Gagavuzya’yı etkilemek nispeten kolay bir görev.”
Nosoviç, “Fakat Sandu’nun Romanya’ya katılmaya karşı çıkanları ‘temizleme’ niyetinden bahsetmek için henüz erken. Zira şu anda entegrasyon her iki taraf için de kârlı değil. Moldova, Brüksel ve Bükreş için ‘gölge arka bahçe’ haline geldi. Ve ekonomisi için bu ‘görünmez’ köşeyi kimse kaybetmek istemiyor,” diye düşündü.
Son olarak Nosoviç, “Ancak Romanya’da karmaşık bir siyasi durum gözlemleniyor. Ülke yetkilileri, cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde muhalefetin artan etkisiyle mücadele ediyor. Açıkçası, yeni devlet başkanı halk arasında büyük bir popülerliğe sahip olmayacak. Artan memnuniyetsizlik, ülkenin gelecekteki yetkililerini Moldova’nın birleşmesine yönelik tutumlarını gözden geçirmeye teşvik edebilir,” diyerek sözlerini tamamladı.
Komünist Parti’ye karşı ilk ‘Twitter devrimi’: Moldova’da 16 yıl önce ne olmuştu?
Avrupa
CDU içinde AfD tartışması sürüyor

Şubat ayındaki seçimlerden birinci çıkan Hristiyan Demokratlar (CDU) ile ikinci çıkan Almanya için Alternatif (AfD) arasındaki ilişkilerin nasıl belirleneceği konusu belirsizliğini koruyor.
Geçen haftalarda AfD, ülkenin iç istihbarat servisi tarafından “aşırı sağcı örgüt” olarak sınıflandırılmıştı.
Bu hamle, ülkenin yeni şansölyesi CDU’lu Friedrich Merz’in yakın zamanda bir karar almasını gerektirebilir. Partinin yasaklanmasını da içeren gergin bir tartışma yeniden alevlenirken, Financial Times’a (FT) konuşan Merz’in en yakın müttefiklerinden biri, şansölyenin meseleyi “çok ciddiye aldığını” söyledi.
Merz, bu yılın başlarında AfD’nin CDU’yu “yok etmek” ve “demokrasinin temellerini sarsmak” istediğini söylemiş, ayrıca AfD ile Nazilerin iktidara gelmesi arasında doğrudan bir karşılaştırma yaparak, “Almanya için bir ‘33’ yeter,” demişti.
Fakat daha önce “aşırı sağla mücadelede” yasaklama uygulamanın akıllıca olup olmadığı konusunda şüphelerini dile getirmişti.
Şansölye, yeni sınıflandırmaya yanıt olarak, yeni hükümetin ancak “en dikkatli inceleme sonrasında” nasıl hareket edileceğine karar vereceğini belirterek, “10 milyon seçmeni yasaklayamazsınız,” uyarısında bulunmuştu.
Tüm ana akım siyasi partiler, Almanya anayasasının değerlerine aykırı olduğu düşünülen bir partinin oluşturduğu tehdit konusunda hemfikir. Ne var ki, anayasa mahkemesinden yasağın incelenmesini talep etme konusunda derin ve temel anlaşmazlıklar var.
CDU içinde bu adımı destekleyenler arasında milletvekili ve partinin gençlik kolunun eski lideri Tilman Kuban da bulunuyor. Kuban, “Demokratlar renklerini göstermeli. Kendini ciddiye alan demokrasiler, anayasanın sağladığı araçlarla düşmanlarına karşı kendilerini savunmalıdır,” diye konuştu.
Bununla birlikte, aşırı sağın etkisini azaltmak için yasaklama yolunu savunan bu tür sesler şimdilik azınlıkta ve “siyaset yaparak AfD’yi yenme” fikri giderek ağırlık kazanıyor.
Örneğin CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi Hıristiyan Sosyal Birlik’in (CSU) lideri Markus Söder, AfD’nin “ağlayıp sızlanarak” değil, “nihayet doğru siyaset yaparak” yenilgiye uğratılacağını savunuyor.
Almanya kamuoyu da bölünmüş durumda. Anket şirketi Insa’nın hafta sonu yayınladığı bir ankete göre, yasağa destek yüzde 50’nin biraz üzerinde.
Almanya’nın savaş sonrası tarihinde sadece iki kez bir parti yasaklandı. Nazilerin halefi olan Sosyalist Reich Partisi 1952’de, Almanya Komünist Partisi (KPD) ise dört yıl sonra kapatılmıştı.
Neo-Nazi Ulusal Demokratik Partisi’ni (NPD) yasaklamak için yapılan iki son girişim, 2003 ve 2017 yıllarında Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi.
İkinci seferde mahkeme, NPD’nin “aşırıcı” olmasına rağmen “Alman demokrasisi için ciddi bir tehdit oluşturmayacak kadar büyük bir parti olmadığına” hükmetti.
AfD ise tam tersine, yasaklanamayacak kadar büyük olabilir. Şubat ayında yapılan seçimlerde %21 oy alan partinin, anketlere göre desteğinin %24’e kadar yükseldiği ve bazı anketlerde CDU’yu bile geçtiği görülüyor.
Hükümet veya parlamentonun iki kanadından herhangi biri, anayasa mahkemesine partiyi yasadışı ilan etmesi için başvurabilir. Uzmanlara göre bu süreç en az iki yıl sürer.
Olası bir yasak, partinin dağılmasına ve görevdeki milletvekillerinin görevlerini kaybetmesine yol açacak. AfD’nin mülklerine el konulabilir, üst düzey yetkililerin halef örgütler kurması yasaklanabilir, fakat eleştirmenler bunun denetlenmesinin zor olacağı konusunda uyarıyor.
Bu yola şüphe ile bakanlar, bu karmaşık sürecin kolayca ters tepebileceği konusunda uyarıyor, özellikle de başarısız olursa.
NPD’yi yasaklama girişimlerinden birinde yer alan Brandenburg’un Sosyal Demokrat başbakanı Dietmar Woidke, “Bunun birçok risk içeren çok zor bir hukuki yol olduğunu biliyorum,” dedi.
CSU üyesi İçişleri Bakanı Alexander Dobrindt de, AfD’nin Alman demokrasisini “mücadeleci ve agresif” bir şekilde baltaladığını kanıtlayacak yeterli delil bulunmadığını ileri sürdü.
Diğerleri ise, bu sürecin başlatılmasının partinin zulüm gördüğü iddialarını güçlendireceği konusunda uyarıyor.
Yasağın destekçileri ise, AfD’nin ne olursa olsun kendini “kurban” olarak göstereceğini savunuyor.
Yeşiller’in eski eş başkanı ve yasağın en güçlü savunucularından Ricarda Lang, Almanya’nın savaş sonrası anayasasının yazarlarının, tıpkı Naziler gibi gelecekteki partilerin demokrasiyi iktidarı ele geçirmek ve ardından onu yıkmak için kullanabileceği için, siyasi oluşumları yasaklayan bir mekanizma eklediklerini söyledi.
Focus haber sitesinde yazdığı makalede Lang, “AfD’nin tam da böyle bir parti olduğuna inanıyorum. Neden parti yasağını kullanmayalım?” diye soruyır.
Diğer destekçiler ise yasağın aşırı sağı zayıflatabileceğini söylüyor. Münster Üniversitesi hukuk profesörü Michaela Hailbronner, “Sorunların ortadan kalkmayacağına ve sorunun çözülmeyeceğine eminim. Asıl soru, siyasi gücünü bir miktar zayıflatıp hareketi biraz parçalayabilir misiniz?” diyor.
Aşırı sağcı sınıflandırması AfD içinde şimdiden bir tartışma başlattı. AfD eş başkanları Alice Weidel ve Tino Chrupalla, partiyi aşırı sağcı olarak nitelendirme kararını “siyasi amaçlı” olarak nitelendirdi.
Kuzey Ren-Vestfalya’nın üst düzey parti yetkililerinden Martin Vincentz, nispeten ılımlı bir rota izlemeye çalışan bu görüşe katılırken, partideki “radikallere”, kabul edilebilir söylem sınırlarını sürekli zorlayarak “siyasi rakiplerimizin işini kolaylaştırmamaları” konusunda uyarıda bulundu.
Milletvekili Sieghard Knodel ise, “özel ve iş hayatını korumak” gerekçesiyle kararın ardından partiden istifa ettiğini açıkladı.
Fakat AfD karşıtları bile, bir önceki Sosyal Demokrat İçişleri Bakanı Nancy Faeser’in görevinin son günlerinde onaylanan sınıflandırmanın zamanlaması ve iç istihbarat servisinin 1.100 sayfalık uzman raporunu yayınlamama kararını sorguladı.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Almanya’yı “gizli tiranlık” ile suçlayarak, AfD’yi destekleyen ve politikacıları partiyi iktidar paylaşımı anlaşmalarından dışlamayı bırakmaya çağıran bir yönetimle ilişkiler kurma çabalarını daha da zorlaştırdı.
Salı günü siyasi dergi Cicero, “şeffaflık olmadan demokrasinin işleyemeyeceği” gerekçesiyle gizli raporun tamamını çevrimiçi olarak yayınlamaya karar verdi.
Sınıflandırma, AfD’nin itirazı üzerine geçen hafta askıya alınmıştı. Bu, yasal sürecin standart bir parçası ama karar onanırsa, istihbarat servisinin parti yetkililerinin iletişimlerini izlemesi ve parti içinde muhbirler yerleştirip yetiştirmesi kolaylaşacak.
Bazı AfD üyeleri de silah ruhsatlarını kaybedebilir. Örneğin AfD milletvekili Stefan Möller, 2021’de Thüringen’deki bölgesel derneği aşırı sağcı olarak sınıflandırıldıktan sonra yaban domuzu avlama hakkını kaybetti. Möller, bu kararı “taciz” olarak nitelendirerek, avcılıkla uğraşan yaklaşık 70 üyenin partiden ayrılmasına neden olduğunu söyledi.
Fakat AfD için en önemli etki muhtemelen finansman üzerinde olacak. AfD’nin her yıl siyasi vakıflara dağıtılan 700 milyon avroluk paydan pay alma umutlarının, bu sınıflandırmanın ardından muhtemelen suya düşecek.
Yasak yanlıları, AfD’nin oy oranı yaklaşık %15 iken, yedi yıl önce partinin desteğini yarı yarıya azaltacağına söz veren Merz’in zamanının dolmak üzere olduğunu uyarıyor.
AfD, 2029 Federal Meclis seçimlerinde birinci olmayı hedefliyor. Bu senaryo, Avrupa’nın en büyük ülkesini siyasi bir krize sürükleyecek.
Geçen hafta Almanya’nın onlarca şehrinde AfD karşıtı protestoların örgütlenmesinde rol oynayan Julia Dück, “Önceki federal hükümet çok uzun süre tereddüt etti ve fırsatı kaçırdı. Yeni hükümet şimdi izlemeye devam edebilir ya da nihayet yasaklama sürecini başlatabilir,” diyor.
Avrupa
AB, Kuzey Akım’a yaptırım ve Rus petrolüne tavan fiyatı düşürmeyi planlıyor

Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Rusya’nın petrol ve doğalgaz ihracatını hedef alan yeni yaptırımlar açıkladı. Paket, Kuzey Akım 1 ve 2’ye yaptırımların yanı sıra Rus petrolüne uygulanan tavan fiyatın düşürülmesini ve gölge filodaki tankerlerin kara listeye alınmasını içeriyor.
Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle Moskova üzerindeki baskıyı artırmayı hedeflediğini ve Rusya’nın petrol ve doğalgaz ihracatını etkileyecek yeni bir yaptırım paketi hazırladığını duyurdu.
Von der Leyen, Tiran’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu zirvesi öncesinde yaptığı açıklamada, “Bu paket, örneğin Kuzey Akım-1 ve Kuzey Akım-2’ye yönelik yaptırımları içerecektir,” dedi.
Von der Leyen, Rusya’nın gölge filosuna ait yeni petrol tankerlerinin de kara listeye alınacağını belirtti.
Ayrıca, AB’nin şu anda varil başına 60 dolar seviyesinde olan Rus petrolüne yönelik tavan fiyatı düşüreceğini ve Rusya’nın finans sektörüne karşı yeni önlemler alacağını kaydetti.
Bu hafta AB ülkeleri, Rusya’ya karşı 17’nci kısıtlayıcı tedbirler paketini onayladı ve paketin 20 Mayıs’ta kabul edilmesi planlanıyor.
Bu paket, AB’nin kara listesindeki Rus gölge filosuna ait tanker sayısını 250’ye çıkarıyor.
Paket ayrıca, Türkiye, Sırbistan, Özbekistan, Vietnam ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi üçüncü ülkelerden olanlar da dahil olmak üzere Rusya’nın savunma sanayisiyle bağlantılı bazı kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırımlar öngörüyor.
Kuzey Akım 1 ve 2 doğalgaz boru hatları, Rusya’dan Almanya’ya Baltık Denizi’nin altından çekiyor. Eylül 2022’deki planlı sabotaj sonucunda dört boru hattından üçü hasar görmüştü.
Kuzey Akım üzerinden gaz akışı onarılana kadar durdurulmuş, bir hattı sağlam kalan Kuzey Akım-2 ise faaliyete geçirilmemişti.
Financial Times‘ın haberine göre, Rusya ve ABD, Ukrayna’da barış anlaşması kapsamında Amerikalı yatırımcıların katılımıyla doğalgaz boru hattının yeniden başlatılmasını görüştü. Bu durum bazı AB ülkelerinde tepkiye yol açtı.
Bu gelişmeler üzerine Wall Street Journal, Avrupa Komisyonu’nun, Rusya’nın ateşkesi kabul etmemesi durumunda doğalgaz boru hattını bloke etme kararı aldığını yazdı. Bu tedbirin 17’nci kısıtlamalar paketinden ayrı olarak uygulamaya konulması düşünülüyordu.
Bild‘in haberine göre, Rusya ve Ukrayna arasında İstanbul’da yapılması muhtemel müzakerelerin sonuçsuz kalması durumunda yeni yaptırımlar açıklanabilir.
Bu bağlamda, Avrupa ülkeleri Rusya’dan gaz ithalatını tamamen durdurma (şu anda AB ithalatındaki payı yaklaşık yüzde 20) ve nükleer santraller için uranyum ithalatını sınırlama olasılığını değerlendiriyor.
Avrupa
Polonya, cumhurbaşkanını seçmek için sandık başına gidiyor

Polonya halkı, cumhurbaşkanlığı seçimleri için pazar günü (18 Mayıs) sandık başına gidiyor.
Pazar günü yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu, Cumhurbaşkanı Andrzej Duda’nın on yıllık muhafazakâr iktidarının ardından geliyor ve “merkezci” Başbakan Donald Tusk’un siyasi geleceği için de büyük önem taşıyor.
Tusk’un reform gündemi, şimdiye kadar Duda’nın veto yetkisi nedeniyle sekteye uğramıştı.
Anketlerde yaklaşık %32 ile önde giden isim, Tusk’un Sivil Koalisyonu’ndan liberal Varşova Belediye Başkanı Rafał Trzaskowski. Trzaskowski, AB yanlısı bir siyaseti savunuyor.
Trzaskowski’nin başlıca önerileri arasında savunma harcamalarının GSYİH’nin %5’ine çıkarılması, Polonya’nın silah ve teknoloji endüstrilerinin geliştirilmesi ve ülkenin kürtaj yasalarının liberalleştirilmesi yer alıyor.
Trzaskowski’nin ana rakibi milli-muhafazakâr Hukuk ve Adalet’in (PiS) adayı Karol Nawrocki, bir emlak skandalı nedeniyle kampanyasında tökezledi ve mayıs ayında desteği %22’ye düştü.
42 yaşındaki muhafazakâr tarihçi, savunma harcamalarının GSYİH’nin %5’ine çıkarılmasını da destekliyor, fakat Trzaskowski’den farklı olarak bazı LGBT haklarına ve kürtajın serbestleştirilmesine karşı çıkıyor.
Fakat Atlas Intel’in son anketine göre, pazar günü yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı seçimleri bugün yapılsaydı, PiS adayı Nawrocki, Trzaskowski’yi ilk turda geride bırakacaktı. Bu, Nawrocki’nin Trzaskowski’yi geride bıraktığını gösteren ilk anket.
İkisi arasındaki fark çok az: sadece 0,8 puan. Nawrocki, ankete katılanların %30,3’ünün desteğini alırken, Trzaskowski %29,5’ini aldı.
Bu arada, silah yasalarının liberalleştirilmesini ve çocuklara “hafif bedensel ceza” uygulanmasını savunan aşırı sağcı Konfederasyon’un adayı Sławomir Mentzen de büyük kalabalıklar topladı ve gençler arasında popülerlik kazandı.
İkinci tura çıkması olası görünmese de, Nawrocki’nin arkasında birleşerek liberal bir cumhurbaşkanlığını engellemek için oy veren seçmenleri, ikinci turda belirleyici olabilir.
Fakat olası bir ikinci turda Trzaskowski az farkla önde çıkacak. İkili bir yarışta, ankete katılanların %46,5’i Donald Tusk’un adayına oy vereceğini söylerken, Nawrocki’ye oy vereceğini söyleyenlerin oranı %45,2. %8,3’lük bir kesim ise kararsız.
Buna karşılık, IBRiS’in Onet için yaptığı ayrı bir ankette Trzaskowski %32,6 ile daha net bir üstünlük sağlarken, Nawrocki %26,4 ile geride kalıyor.
Bugün (16 Mayıs), cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesindeki son kampanya günü. Cumartesi ve pazar günü seçim kampanyası yasakları uygulanacak.
Seçimlerin ilk turunda bir aday oyların %50’sini alamazsa, 2020’de olduğu gibi, en çok oy alan iki aday ikinci tura kalıyor.
Bu üç aday dışında Polonya Temsilciler Meclisi Başkanı ve Polska 20250 lideri Szymon Holownia ile üç farklı solcu aday, Magdalena Biejat, Adrian Zandberg ve Joanna Senyszyn katılıyor.
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan ve Pakistan savaşır mı?
-
Rusya1 hafta önce
Rusya’da havaalanlarında toplu uçuş ertelemeleri
-
Görüş1 hafta önce
Kim kazandı?
-
Görüş1 hafta önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Güçlü Amerikan Tanrıları, Trump ve Uzun Yirminci Yüzyılın Sonu
-
Asya1 hafta önce
Cammu ve Keşmir: Yarım asırlık çatışmanın tarihi
-
Söyleşi1 hafta önce
Alexander Rahr: Bu hükümetin dört yıl dayanması beni şaşırtır
-
Amerika5 gün önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!