Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

‘Netanyahu İran’a karşı koymak için ABD’ye taviz vermek zorunda’

Yayınlanma

netanyahu-biden

Netanyahu, ABD desteğini istiyorsa, kendi politikalarını Washington’un çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek zorunda kalacağını bilmeli.”

İsrail’in eski Washington Savunma Ateşesi ve eski Askeri İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Tel Aviv’in dış politika öncelikleri ve ABD-İsrail ilişkilerine dair bir makale kaleme aldı. Washington’un dış politikasına etkileriyle öne çıkan ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations-CFR) yayın organı Foreign Affairs‘te yayınlanan makale, İsrail’in ulusal güvenliği için Netanyahu’nun “politikalarını Washington’un çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek zorunda” olduğunu söylüyor.

İsrail’in önde gelen ve askeri bürokrasinin görüşlerini yansıtan Tel Aviv Merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nün eski İcra Direktörü de olan Yadlin’e göre Netanyahu’nun iki dış politika önceliği İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek ve Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmek. Bu iki politikasını hayata geçirebilmek için ABD desteğine ihtiyaç duyuyor. Ancak bu desteği alabilmek için Netanyahu’nun Çin ile ekonomik ilişkiler, Rusya-Ukrayna savaşındaki tutumu ve Filistin politikasında bazı tavizler vermesi gerekecek. Bu tavizlerden Filistin başlığı, hükümet koalisyonundaki aşırı sağcıların tepkisiyle karşılaşabilir ancak bu tavizler verilmezse de bu kez İsrail ile ABD arasındaki bağlar kopabilir ve bu da “ülkenin ulusal direncini ve güvenliğini baltalayabilir.”

1981’de Irak’ın Osirak nükleer reaktörüne yönelik saldırıda görev alan sekiz pilottan biri olan Amos Yadlin’in makalesi, politikalarını Washington’a yaklaştırmak için Netanyahu’nun adım adım izlemesi gereken rotayı çiziyor, bu rota üzerindeki riskleri ve kazanımları açıklıyor.

***

Netanyahu Her Şeye Sahip Olamaz

İsrail’in Ulusal Güvenliğini Korumak İçin Uzlaşması Gerekecek

Bu günler, ABD hükümetinin genellikle sert olarak tanımladığı ABD-İsrail ilişkileri için zorlu zamanlar. Binyamin Netanyahu, İsrail’in tarihindeki en sağcı ve dindar hükümet koalisyonunda başbakan olarak yeniden iktidara geldi. Netanyahu, İsrail’in gerçek dostu olmasına rağmen  eski ABD Başkanı Barack Obama ile gergin ilişkilerini hatırlatan Demokrat bir ABD başkanı olan Joe Biden ile karşı karşıya. Kendi ülkesinde Netanyahu, Batı Şeria’daki ileri karakolları yasallaştırıyor, (yasadışı) yerleşim yerlerini inşa ediyor ve İsrail’in bağımsız yargısının altını oyuyor, bu eylemler Biden yönetiminin şiddetle eleştirdiği eylemler. Uluslararası alanda Netanyahu, ABD yetkililerinin şaşkınlığına rağmen, Rusya’ya karşı mücadelesinde Ukrayna’yı açıkça desteklemekte tereddüt etti. Ve önceki dönemlerinde, Çin-İsrail ilişkilerini daha da güçlendirdi.

Netanyahu’nun göreve gelmesinin ilk ayında İsrail, ABD-İsrail ilişkisinin önemini yeniden teyit eden bir dizi üst düzey ABD yetkilisini ağırladı. Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, İran’a karşı politikanın nasıl koordine edileceği gibi, iki ülkenin ortak gündemindeki başlıkları görüşmek üzere 18 Ocak’ta İsrail’i ziyaret etti. Merkezi İstihbarat Teşkilatı Başkanı (CIA) William Burns, büyük olasılıkla İran ve Filistinlilerle ilgili operasyonel konuları görüşmek üzere 26 Ocak’ta İsrail’e geldi. Sadece dört gün sonra bu ziyareti, Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın ziyareti izledi. Yani Netanyahu, en önemli iki uluslararası önceliğini geliştirmek amacıyla Washington’dan yardım almak için birçok fırsata sahip oldu: İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek ve Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirmek.

Ancak ABD’li yetkililer, Biden’ın; Netanyahu’nun Filistin, İsrail iç siyaseti ve Ukrayna konusundaki tutumlarına katılmadığını açıkça belirtti. Gerçekten de Blinken, başkanın itirazlarını iletmeyi ziyaretinin merkezi bir parçası haline getirdi. Bu tür anlaşmazlıklar Netanyahu’nun hayatını büyük ölçüde karmaşıklaştırabilir. Biden, İran’ın nükleer silaha kavuşmasını engelleyecek adımları atabilecek ve İsrail’le ilişkileri normalleştirmek için Suudilerin talep ettikleri güvenlik garantilerini verebilecek tek dünya lideri. Ancak ABD Başkanı, Filistin alevler içindeyken bu iki konuya önemli bir zaman ayıramayacak ve İsrail kendini Batı’dan uzaklaştırırken (Ukrayna’yı sıkı bir şekilde desteklemeyerek) ve demokrasisini zayıflatırken (yargıyı siyasallaştıracak ve hukukun üstünlüğünü baltalayacak yargı reformlarını geçirerek) İsrail hükümetine yardım etmesi için ABD yönetimini ikna etmeye çalışacak.

‘ABD bu 3 garantiyi verirse Suudiler gelecek ay İsrail’le el sıkışır’

O halde Netanyahu, önemli güvenlik ve dış politika hedeflerinde ilerleme kaydetmek için ödün vermek zorunda kalacak. Biden’ın tam ortaklığını elde etmek için İsrail’in iç ve dış politikasının bazı yönlerinden taviz vermesi ve iyi niyet jestleri yapması gerekecek.

Engeller ve fırsatlar

Netanyahu yaptığı konuşmalarda uluslararası önceliklerini açıkça ortaya koydu. Başbakan, nükleer programından taviz vermeye ve bölgesel saldırganlığını azaltmaya zorlamak için İran üzerinde elinden geldiğince baskı oluşturmak istiyor. Ayrıca, 2020’de imzaladığı Bahreyn, Fas ve Birleşik Arap Emirlikleri ile diplomatik ilişkiler kuran İbrahim Anlaşmalarına dayanarak Suudi Arabistan ile ilişkileri tamamen normalleştirmek istiyor.

Sadece iki yıl önce Netanyahu, özellikle İran gündemini ilerletmek için mücadele etmiş olabilir. Biden göreve geldiğinde, yaptırımların gevşetilmesini gerektirecek bir adım olan İran nükleer anlaşmasını canlandırmaya kararlıydı. Ama zaman değişti. İran’ın nükleer anlaşmaya geri dönmeyi reddetmesi, Rusya’ya silah sağlaması ve hükümet karşıtı protestoları şiddetle bastırması göz önüne alındığında, Biden İran’a karşı daha sert bir tavır almaya istekli. Netanyahu bunu biliyor ve Tahran’a karşı gerçekçi bir askeri harekât tehdidi de dahil Biden’ı maksimum baskı politikasına yardım etmesi için ikna edebileceğini umuyor.

Netanyahu’nun ABD’nin desteğini almak için neden bu kadar hevesli olduğunu anlamak kolay. Her iki devlet de nükleer anlaşmanın öldüğünü ve daha güçlü cezaların geleceğini resmen ilan ederse, İran’ı nükleer programını geliştirmeyi bırakmaya ve Blinken’a göre yönetimin istediği “daha uzun ve daha güçlü” bir anlaşmaya ikna edebilirler.

Örneğin, Tahran uranyum zenginleştirme oranını yüzde 90’a çıkarma, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan çekilme veya nükleer programını militarize etme benzeri kırmızı çizgileri aşan adımlar atarsa askeri güç kullanacaklarını ilan ederek İran’ı gerilimi tırmandırmaktan caydırabilirler. Washington ayrıca, mevcut yaptırımları önemli ölçüde artırmak da dahil İran’a daha fazla ekonomik baskı uygulayarak Tahran’ın hesabını değiştirebilir.

ABD İran’ı uluslararası alanda izole etmek için İsrail ile de çalışabilir. Örneğin İsrail ve ABD, Avrupa Birliği’nin İran’a yönelik konvansiyonel silah ambargosunu uzatmasını sağlamak için İran’ın Rusya ile işbirliğine işaret edebilir. İki müttefik, İran’daki protestolara yardım etmek ve teşvik için geniş bir devletler koalisyonu da kurabilir. İsrail ve ABD, seyrüsefer özgürlüğünü korumak ve Tahran’a karşı ek adımları koordine etmek için istihbarat, hava savunması, lojistik ve diğer kaynakların paylaşıldığı yeni bir Orta Doğu güvenlik mimarisinin temellerini bile atabilir.

Biden yönetimi kısa süre önce İran’a karşı daha sert bir tavır benimsemeye istekli olduğunun sinyallerini verdi ki bu, Netanyahu’nun vizyonuyla örtüşüyor: Her ikisi de İran’ın nükleer silah edinmesini engelleme isteği ve onu bundan caydırma gerektiği konusunda hemfikir. Örneğin İsrail ve ABD, bu yılın başlarında ortak askeri tatbikatlar düzenleyerek kararlılıklarını gösterdiler. Ancak Washington, İsrail’in stratejisini açıkça benimsemekten hala uzak duruyor. ABD, Ocak ayı sonlarında İran’ın İsfahan’daki bir İHA fabrikasına veya Irak-Suriye sınırındaki silah konvoyuna yapılan İHA saldırılarına karıştığı iddialarını reddetti. Açıkça, İran’ın olası misillemesinden kaygı ve endişe duyuyor ve bu kaygı Washington’un İran’ı ABD güçlerine, ortaklarına ve müttefiklerine saldırmaktan ve nükleer silah aramaktan caydırma yeteneğini baltalıyor.

ABD ve İsrail’in “İran’a gözdağı” tatbikatı başladı

Washington, İsrail-Suudi ilişkilerini geliştirme konusunda eskisi kadar endişeli değil. Ancak orada bile Biden yönetiminin pozisyonları Netanyahu’nun çabalarını zorlaştırabilir. Biden ile onun bir zamanlar ‘parya’ olarak gördüğü Suudi Arabistan’ın fiili lideri Veliaht Prens Muhammed bin Salman arasından önemli ve artan gerilimler var. İmzacı ülkelerin İsrail’le ilişki kurmasını sağlayan İbrahim Anlaşmaları, ABD’nin Birleşik Arap Emirlikleri’ne F-35 jetleri gibi gelişmiş silahlar sağlamasına (Biden yönetimi, BAE’nin Çin ile ilişkileri nedeniyle bu anlaşmayı durdurdu) ve Batı Sahra (Fas’ın iddia ettiği kendi kendini yöneten bölge) politikasını değiştirmesine istekli olan Washington’un desteğine bağlıydı.

Soğuk ABD-Suudi ilişkileri, Riyad ile normalleşmeye giden yolu zorlaştıracak ve belki de ulaşılmaz hale getirecek. Örneğin, Suudiler, İsrail ile herhangi bir anlaşmayı imzalamadan önce muhtemelen Biden yönetimden sağlam güvenlik garantileri, gelişmiş silah tedariki ve ülkenin sivil nükleer altyapısının inşasına yardımcı olacak bir anlaşma isteyeceklerdir. Netanyahu daha esnek hale gelmedikçe ve Biden’la birlikte iyi niyet geliştirmedikçe, Washington’un bu tür sözler verdiğini görmek zor.

İhtiyaç duyulan arkadaş

Netanyahu, nükleere sahip bir İran’ı önlemenin Amerikan desteğini gerektiren muazzam bir görev olduğunu anlıyor. Ayrıca İsrail-Suudi ilişkilerine giden en net yolun Washington’dan geçtiğinin de gayet farkında. Bu nedenle Netanyahu, politikalarını desteklemek için ABD sermayesini istiyorsa, kendi politikalarını Washington’un çıkarları ve değerleriyle uyumlu hale getirmek zorunda kalacağını bilmeli.

Çin ile başlayabilir. ABD’nin Pekin ile büyük güç rekabeti, Biden’ın dış politika gündeminin ilk sırasında alıyor ve ABD’nin iki partisinin de üzerinde mutabakata vardığı nadir konulardan biri. Netanyahu, son on yılda Çin yanlısı ekonomi politikaları geliştirmesine rağmen, Aralık 2022’de İsrail’in Pekin ile ekonomik ilişkilerinin ulusal güvenlik konularına tabi olduğunu açıkladı. Bu, ABD’nin endişelerini daha çok göz önünde bulundurmak için İsrail’in Çin ile ilişkilerini kısıtlamaya istekli olabileceğini gösteren bir açıklama. Gerçekten de, İsrail’in ekonomi politikaları, ülkenin Pekin’in teknolojisine maruz kalma riskini azaltmak yabancı yatırım için bir gözetim mekanizması oluşturmak ve Çinli kuruluşlarla çalışmanın riskleri konusunda kamuoyu farkındalığını artırmak da dahil şimdiden daha Batı yanlısı bir yönde ilerliyor.

Netanyahu, özellikle İsrail’in kendi ulusal güvenlik kaygıları ve benzersiz özellikleri göz önüne alındığında, Çin ile verimli ekonomik bağlarını sürdürmeye devam etmelidir. Ancak Netanyahu, ABD’nin Batı’daki ve Asya’daki dostlarıyla özellikle de Hindistan, Japonya ve Güney Kore ile daha iyi ortaklıklar kurabilir ve kurmalı. Bu hükümetlerle ilişkilerini derinleştirmeli ve bu ülkelerdeki işletmelerin İsrail firmalarıyla daha yakın çalışması için teşvikler sunmalı.

Netanyahu, (Washington’un) diğer ana dış politika önceliği olan Rusya ile savaşında, Ukrayna’yı destekleme konusunda Washington ile uyum sağlamakta daha çok zorlanacak. İsrail; İran’a ve (Rusya’nın aktif olduğu) onun Suriye’deki vekillerine karşı askeri harekatının devamını sağlamak için İsrail, Moskova’yla karşı karşıya gelmekten kaçınmaya çalıştı. Aynı zamanda Rusya’nın İran ordusunu desteklemesini engellemekle de meşgul. Ve Rus Yahudilerinin İsrail’e gelmesine izin verme çabaları da dahil olmak üzere İsrail’in Rusya’daki faaliyetleri için Yahudi Ajansını korumak istiyor.

ABD, İsrail’den ‘Hawk’ füzelerini Ukrayna’ya vermesini istedi

Ancak tarafsız kalmanın sözde politik faydaları, maliyetlere değmez. İsrail, Ukrayna’nın sivilleri ve altyapısını İran İHA’larından korumasına yardım etse bile Moskova, Suriye’deki İsrail uçaklarına saldıramayacak kadar Ukrayna’yla meşgul. Ukrayna’daki yüksek çatışma temposu göz önüne alındığında, Rusya’nın Tahran’a satabileceği çok fazla silahı yok. Ve Moskova, Yahudi Ajansı’nın yaptığı işi sekteye uğratsa da, bu kayıp İsrail’in itibar kazancıyla fazlasıyla telafi edilecek. Netanyahu işgali kınar ve Ukrayna’ya savunma silahları sağlamaya başlarsa, Biden yönetiminden bir miktar sermaye edinebilir ve bu sermayeyi çok daha önemli önceliklerini ilerletmek için kullanabilir.

Yine de İsrail, Washington’dan yeniden destek istiyorsa, Çin ve Ukrayna konusunda işbirliğinden daha fazlasını yapmak zorunda kalabilir. İsrail ziyareti sırasında Blinken, İsrail’in Filistinlilere karşı tutumunun ABD-İsrail ilişkisine yönelik en büyük tehdit olduğunu açıkça belirtti. Netanyahu’nun bu iğneye iplik geçirmesi son derece zor olacak. Başbakan, selefleri gibi İsrail’i terörden koruma görevi var ve Filistin topraklarındaki terörizm düzeyi Mart 2022’den bu yana artıyor. Netanyahu hükümeti ayrıca daha fazla Filistin toprağını ilhak etmek, Yahudiye ve Samiriye’deki Yahudi yerleşimlerini genişletmek, Filistin otoritesini çökertmek ve Filistin düşmanına karşı kesin bir zafer kazanmak isteyen aşırı sağcı bakanlarla da dolup taşıyor.

Yine de Netanyahu, Filistin topraklarında ve İsrail’de yükselen terörizmle mücadeleye devam ederken, Beyaz Saray ile halkın gözünden uzak; politikalarını açıklığa kavuşturduğu, bakanlarının gücünün sınırlarını açıkladığı ve gelişmeye istekli olduğunu gösterdiği sessiz bir diyaloga girerek Washington ile bağları geliştirmeye yardımcı olabilir.

Ve nihayetinde Netanyahu, Tapınak Dağı’nda Yahudilerin dua etmesine izin vermek, yeni toprakların fiilen ilhakını desteklemek ve Yahudiye ve Samiriye’deki ileri karakolları yasallaştırmak ve buralarda yeni yerleşim yerleri kurmak gibi aşırı sağcı müttefiklerinin savunduğu pek çok adımdan kaçınmalı. Bu adımlardan kaçınmak Netanyahu’nun koalisyonunu kışkırtabilir, ancak bunlara izin vermek Filistinlileri kızdırıyor ve böylece uluslararası ilgiyi, ve ABD-İsrail kaynaklarını en önemli dış politika hedeflerinden uzaklaştırıyor. Örneğin, geçen ay, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı İran’da nükleer silah üretiminin yolunu açan yüzde 84’e oranında zenginleştirilmiş uranyum bulduğunu bildirdiğinde, İsrail ve ABD, İsrail’in Batı Şeria’daki dokuz karakolunu yasallaştırma kararına karşı BM Güvenlik Konseyi kararının nasıl önleneceğini tartışmak zorunda kaldılar.

Sonraki haftalarda Mısır, Ürdün ve ABD, daha fazla gerilimi önlemek için İsrail ve Filistin Yönetimi ile bir araya geldi, ancak İsraillilere yönelik ölümcül terör saldırılarını, yerleşimcilerin Filistin’in Hawara bölgesindeki sivillere yönelik saldırıları izledi. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, bölgeyi yerle bir etme çağrılarını destekledi, ancak daha sonra geri aldı. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley, Mart ayı başlarında İsrail’e gitti ve gerilimin nasıl önlenebileceğini tartıştı. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de aynı şeyi yapıyor. Açıkçası, Netanyahu hem İsrail’in hem de ABD’nin dikkatini İran’a odaklamak istiyorsa, sağcı ortaklarının Filistin arenasındaki yangını körüklemesine izin vermemeli.

Sağcı, provokatif ve gerilimi artırıcı adımların peşinden gitmek Batılı liderleri de çileden çıkarır. Biden, bu adımları kişisel bir hakaret olarak bile yorumlayabilir ki bu da İsrail’i eleştiren Amerikalılara karşı koyma taahhüdünü zedeleyebilir. Böyle bir öfke, İsrail parlamentosunun Yüksek Mahkeme kararlarını geçersiz kılarak Netanyahu’nun gücü üzerindeki denetimi ortadan kaldırmasına olanak sağlayan yargı reformuna karşı Biden’ın mevcut hoşnutsuzluğuna dayanacaktır. Biden, New York Times köşe yazarı Thomas Friedman’a yaptığı açıklamada değişikliklere karşı olduğunu ifade etti ve Blinken, Kudüs ziyareti sırasında İsrailli mevkidaşını reformların ABD-İsrail ilişkilerinin dayandığı ortak demokratik değerleri baltalayacağı konusunda uyardı.

Önde gelen kredi derecelendirme kuruluşlarının yakın zamanda uyardığı gibi, yargı sistemini zayıflatmak aynı zamanda Amerikalı ve İsrailli Yahudiler arasındaki zaten gergin olan ilişkiyi daha da bozacak, İsrail’den göçü teşvik edecek ve İsrail’in kredi notuna zarar verecek. Netanyahu, en azından, herhangi bir yargı reformunun İsrail içinde geniş bir mutabakat ve İsrail parlamentosunda (muhalefet dahil) yaygın bir desteğe sahip olmasını ve İsrail’in demokratik doğasını tehlikeye atmamasını sağlamalı. Aksi takdirde, değişiklikler İsrail ile ABD arasındaki bağları koparabilir ve İsrail toplumunu kutuplaştırarak ülkenin ulusal direncini ve güvenliğini baltalayabilir.

İsrail’in İsfahan saldırısı strateji değişikliğine işaret

Netanyahu’nun rubik küpü

Netanyahu, her konuda Biden’a katılmak zorunda değil. İki politikacı, farklı çıkarları olan farklı ülkelere liderlik ediyor, bazen yolları farklılaşacak. Yine de bu tür farklılıklar, ortak değerlere dayalı hemen her ittifakta görülür ve bunlar genellikle yakın işbirliğini engellemez. Netanyahu, Washington’a bazı ödünler verirse, Biden’la aralarındaki anlaşmazlıklar ortaklıklarını engellemek zorunda değil.

Bu ödünlerden bazıları karşılıklı olabilir. Örneğin Netanyahu hükümeti, kendisi Çin ile rekabet etmeye başlamasa bile ABD’nin inovasyon üssüne katkısını artırmaya karar vererek Washington’un Pekin’e karşı teknolojik rekabetindeki konumunu iyileştirebilir. İsrail ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini kınayabilir ve Ukrayna’nın Rus saldırıları ve İran silahlarından korunmasına yardım edebilir. Buna karşılık ABD ve İsrail, caydırıcılığın başarısız olması durumunda bir askeri harekat planı oluşturmak da dahil Tahran’ın bölgesel saldırganlığına ve silahların yayılmasına karşı ortaklaşa çalışabilir. Çin ile ekonomik ilişkilerini ve Suriye ve başka yerlerdeki çıkarlarını korumak için İsrail’in Pekin ve Moskova’ya yönelik yeni politikalarının dikkatli bir şekilde yürütmesi gerekecek. Yine de bu rota düzeltmesi, Washington’un yardımı ile sonuçlanırsa buna değecektir.

Ve çoğu durumda, İsrail ile ABD arasındaki anlaşmalar karşılıklı olarak faydalı olacak. Washington, İbrahim Anlaşmalarını Suudi Arabistan’ı içerecek şekilde genişleterek ve daha kalıcı hale getirerek bölgesel güvenliği iyileştirebilir. Aynı zamanda Orta Doğu’da Çin ve Rusya etkisine daha az teşne Amerikan yanlısı bir koalisyonu teşvik edebilir. Netanyahu, Filistinlilerle daha fazla gerilimi önlemekle İsrail halkına yönelik tehlikeyi azaltabilir ve Washington’un (ve diğer ülkelerin) Filistin yerine İran’a odaklanmasına yardımcı olabilir.

Bunların hiçbiri kolay olmayacak. Netanyahu, siyasi ve stratejik bir Rubik küpüyle karşı karşıya. İran’ı içeren ve Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştiren dış politika hedeflerine ulaşmak için Washington’dan güçlü destek ve uzlaşıya ihtiyacı olacak, bu da hem yurtiçinde hem de Filistin cephesinde radikal koalisyon ortaklarının karşı çıktığı adımları atmayı gerektiriyor. Ancak nihayetinde, küpün en kritik yüzünü çözmek için Netanyahu’nun ABD ile uzlaşmaya öncelik vermesi gerekiyor. İsrailli yetkililer, Washington’un İran’a yönelik tavırlarına veya İsrail’in iç politikasına yönelik eleştirilerine ne kadar kızarlarsa kızsınlar, ABD İsrail’in emniyeti ve güvenliği için vazgeçilmezdir.

DİPLOMASİ

Hindistan ve Birleşik Krallık serbest ticaret anlaşması imzalamak için çalışıyor

Yayınlanma

Hindistan ve Birleşik Krallık yakında bir serbest ticaret anlaşması (STA) imzalamak için çalışıyor. Yeni İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy devam eden müzakereleri ikili potansiyellerini ortaya çıkarmak ve büyüme sağlamak için ortak hedeflerin “tavanı değil tabanı” olarak tanımladı.

Lammy, Başbakan Narendra Modi’yi ziyaret ettiği ve Dışişleri Bakanı S. Jaishankar ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Ajit Doval ile görüşmelerde bulunduğu iki günlük ilk Yeni Delhi ziyaretini perşembe günü tamamladı.

Çarşamba günü geç saatlerde iki taraf bir teknoloji güvenlik girişimi imzaladı. Lammy’nin ofisinden yapılan açıklamaya göre anlaşmanın amacı “her iki ülkede de ekonomik büyümeyi artırmaya odaklanarak kapsamlı stratejik ortaklığı yenilemek ve derinleştirmek”.

Anlaşmanın, telekom, kritik mineraller, yapay zeka ve yarı iletkenler gibi “bu on yılın belirleyici teknolojilerinde” işbirliğini mümkün kılacağı; ticaret, teknoloji, eğitim ve iklim gibi kilit konularda işbirliğini derinleştireceği kaydedildi.

Yeni Delhi ziyareti öncesinde yeni hükümet Lammy’nin, ülkenin her iki ekonomiye de fayda sağlayacak bir STA’yı güvence altına alma taahhüdünü güçlendirmek de dahil olmak üzere İngiltere-Hindistan ortaklığının “yeniden başlatılması” için bastıracağını söyledi.

Keir Starmer başkanlığındaki İşçi Partisi bu ayın başlarında yapılan genel seçimlerde ezici bir zafer kazandı. Analistler Lammy’nin ziyaretinin yeni hükümetin kurulmasından bir ay sonra gerçekleşmesinin Starmer yönetiminin Hindistan ile ilişkilere verdiği önemi yansıttığını belirtiyor.

Lammy, Hindistan’ın başkentindeki temasları öncesinde yaptığı açıklamada “Hindistan 21. yüzyılın yükselen süper gücü, 1,4 milyar nüfusuyla dünyanın en büyük ülkesi ve dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri” dedi.

“Serbest ticaret anlaşması müzakerelerimiz, Bengaluru’dan Birmingham’a kadar ortak potansiyelimizi ortaya çıkarma ve büyüme sağlama hedeflerimizin tavanı değil tabanıdır” dedi ve “Yeşil dönüşüm, yeni teknolojiler, ekonomik güvenlik ve küresel güvenlik konularında ortak çıkarlarımız var” diye ekledi.

Lammy’nin ziyareti üzerine Hindistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, her iki tarafın da “Hindistan-İngiltere STA müzakerelerinde kaydedilen önemli ilerlemeyi takdir ettiği ve erken sonuçlanmasını dört gözle beklediği” belirtildi.

Başbakan Rishi Sunak yönetimindeki önceki İngiliz hükümeti Hindistan ile bir STA imzalamaya hevesliydi ancak Londra’da Delhi yönetiminin Birleşik Krallık seçimlerinden önce bu konuda isteksiz olduğu yönünde spekülasyonlar vardı.

Lammy’nin ziyareti sırasında ayrıca Hint-Pasifik bölgesinde ve ötesinde savunma ve güvenlik işbirliğini derinleştirme ve “devlet dışı aktörlerden kaynaklanan artan tehditleri ele alma kapasitelerini geliştirme” konusunda anlaştılar.

Jaishankar ve Lammy, Rusya-Ukrayna çatışması ve Orta Doğu ve Kızıldeniz’deki durumlar da dahil olmak üzere, ortak ilgi alanlarına giren bölgesel ve küresel meseleler hakkında da görüş alışverişinde bulundular.

Yeni Birleşik Krallık hükümeti Yeni Delhi ile ilişkilerini daha da güçlendirmeye kararlı olduğunu ifade ettiği. Uzmanlara göre, her iki taraf da STA’yı erken sonuçlandırmak istiyor ve yeni Birleşik Krallık hükümetinin parlamentoda “daha güçlü” çoğunluğa sahip olması nedeniyle bu olası görünüyor.

Daha önce Boris Johnson’dan Liz Truss’a ve Rishi Sunak’a kadar başbakanların değişmesi nedeniyle anlaşmanın geciktiği ancak şimdi bunun daha kolay olacağı düşünülüyor.

Bu arada Modi, Hindistan’daki son genel seçimlerde beklenenden çok daha az bir çoğunlukla da olsa nadir görülen bir üçüncü dönem elde etti.

Her iki ülkede de seçimlerden önce, Ocak 2022’den bu yana 14 tur STA müzakeresi yürütülmüş ve görüşmelerin aynı yılın ekim ayına kadar sonuçlandırılabileceği umulmuştu.

Lammy ile görüştükten sonra Modi, X’te Starmer’in Hindistan-İngiltere kapsamlı stratejik ortaklığını genişletme ve derinleştirmeye verdiği önceliği takdir ettiğini paylaştı.

İlişkileri geliştirme konusundaki kararlılığını ifade eden Lammy de ikili teknoloji güvenliği girişimini ve karşılıklı fayda sağlayacak bir STA imzalama arzusunu memnuniyetle karşıladı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Ukrayna’daki Baykar fabrikası çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçecek

Yayınlanma

Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasil Bodnar, Baykar’ın insansız hava aracı üretim tesisinin Rusya ile çatışmaların sona ermesinin ardından faaliyete geçeceği bilgisini verdi.

Euronews‘e mülakat veren Bodnar, Ukrayna tarafının aynı zamanda TUSAŞ ile de işbirliği yaptığına işaret etti.

Büyükelçi, güvenlik gerekçesiyle Türkiye’nin Baykar ile yaptığı anlaşma hakkında daha fazla yorum yapmaktan kaçındı ve Türkiye’nin Moskova ile tahıl anlaşması ve esir takası konusundaki müzakerelerde arabuluculuk yapmasının ‘Türk diplomasisinin başarısı’ anlamına geldiğini belirtti.

Bu yılın şubat ayında Baykar, Kiev yakınlarında bir insansız hava aracı fabrikası kurmaya bildirilmişti.

O dönemde şirketin CEO’su Haluk Bayraktar, fabrikanın inşasının bir yıl süreceğini ve ancak o zaman şirketin kendi içinde üretim tesisleriyle donatılmaya başlanacağını belirtmişti.

2022’nin ağustos ayında Bayraktar, şirketin silahlı insansız hava araçlarını Rusya’ya tedarik etmeyeceğini açıklamıştı.

Baykar, Ukrayna’daki İHA fabrikasının inşaatına başladı

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Reuters: Çin’in İran’dan ithal ettiği ham petrol kuzeydoğuda yeni pazar buluyor

Yayınlanma

Tanker takip firmaları ve ticaret kaynakları, İran’dan ham petrol ithalatının geçen yılın sonlarından bu yana Çin’in Dalian limanına ve rafineri şehrine aktığını ve ülkenin petrol alımlarının neredeyse rekor seviyelerde kalmasına yardımcı olduğunu söyledi.

Reuters’a konuşan tüccarlar, Shandong eyaletinin bağımsız rafinaj merkezindeki küçük alıcıların İran ham petrolüne olan talebinin, yüksek ham petrol fiyatları ve beklenenden daha zayıf yakıt talebi nedeniyle kötüleşen rafinaj marjları karşısında azaldığını belirtti. Bu ülkeler 2019’dan bu yana İran’ın Çin’deki ana alıcıları konumunda.

İran, petrolü de dahil olmak üzere 2018’de yeniden yürürlüğe konan ABD yaptırımlarına tabi. Ancak Reuters’ın haberine göre, Çin İran petrolü alımını durdurmadı ve yaptırımlardan çekinen devlet şirketlerinin bıraktığı boşluğu marj odaklı bağımsız tesisler doldurdu.

Tanker akışlarını takip eden bir danışmanlık şirketi olan Vortexa, Ekim 2023 ile Haziran 2024 arasında Dalian’da 23 kargo veya toplam 45 milyon varil İran petrolünün boşaltıldığını söyledi.

Buna Dalian’ın merkezinin yaklaşık 85 km (53 mil) kuzeybatısındaki Changxing adasında boşaltılan 28 milyon varilin de dahil olduğunu söyledi.

Bir başka danışmanlık şirketi Kpler ise aynı dönemde Çin’in Dalian’a 34 milyon varil ithal ettiğini tahmin ediyor.

Bu rakamlar günde 124.000-164.000 varile denk geliyor ki bu da 2024’ün ilk yarısında Çin’in İran’dan ithal ettiği toplam petrolün yaklaşık %13’üne tekabül ediyor.

Analistler Çin’in söz konusu dönemde 1,2-1,4 milyon varil/gün İran ham petrolü ithal ettiğini tahmin ediyor. Vortexa, ithalatın geçtiğimiz Ekim ayında 1,52 milyon varile ulaşarak rekor kırdığını söyledi.

Dalian’ın ithalatı sorulduğunda Çin dışişleri bakanlığı Reuters’e Çin ve İran’ın “uluslararası yasal çerçeve altında her zaman normal ve meşru ticareti sürdürdüğünü” söyledi.

Çin tek taraflı yaptırımlara karşı olduğunu söylüyor. Yine de tanker takipçileri ve tüccarlar, tüccarların Çin’e gönderilen İran petrolünü Malezya, Umman veya Birleşik Arap Emirlikleri gibi başka bir yerden geliyormuş gibi gösterdiklerini iddia etti.

Resmi olarak, Çin gümrükleri Haziran 2022’den bu yana herhangi bir İran petrolü ithalatı bildirmedi.

Dalian sevkiyatları için dört olası varış noktası var: Hengli Petrochemical’ın 400.000 varillik rafineri kompleksi ve 44 milyon varillik depolama çiftliği, devlet devi PetroChina tarafından işletilen iki rafineri,  ve Changxing adasında Liaoning Liman İdaresi tarafından işletilen 30 milyon varillik bir depolama üssü.

Tüccarlar, depolama tesisini Dalian dışındaki rafinerilere bağlayan bir boru hattı olmadığını söyledi.

Hengli’ye yakın üç üst düzey ticaret kaynağı, şirketin sevkiyatların en azından bir kısmını satın aldığını kaydetti.

Kaynaklardan biri Hengli’nin, 2024 yılının ilk birkaç ayında ayda 4 milyon varil satın aldığını tahmin ediyor. Bir diğeri ise alımların ayda 4-6 milyon varil olduğunu söyledi.

Vortexa, tanker takip bilgileri ve analizlerine dayanarak Hengli’nin İran ham petrol sevkiyatlarının alıcısı olduğunu öne sürdü.

Bir Hengli sözcüsü ise şirketin İran petrolü satın almadığını söyledi.

Tüccarlar ve diğer sektör uzmanları, Çin’in diğer büyük devlet ham petrol alıcıları gibi PetroChina’nın da 2018/2019 civarında İran petrolü alımını durdurduğunu kaydetti.

Asya’nın en büyük petrol ve gaz üreticisi olan PetroChina, yorum talebine yanıt vermedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English