Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Netanyahu geri mi dönüyor?

Yayınlanma

İsrail’de 2019 Mart ayından beri devam eden seçim döngüsünü kırarak 12 yıllık Netanyahu iktidarını bitiren Değişim Koalisyonu bir yıl sonra dağıldı. Netanyahu’nun tamamen sağcı bir hükümetle geri dönmesi ihtimaller arasında.

İsrail parlamentosu Knesset’in feshedilmesinin ardından İsrail vatandaşları dört yılda beşinci kez sandık başına gidecek. Başbakan Naftali Bennett, 1 Kasım’da yapılması kararlaştırılan seçime kadar koltuğunu koalisyon ortağı ve Dışişleri Bakanı Yair Lapid’e devretti. Sekiz partili koalisyon hükümetinin dışişleri bakanı olan Lapid’in koalisyon anlaşması gereğince Bennett’in iki yıllık görev süresinin ardından başbakan olması gerekiyordu.

İsrail’de hükümet krizi, Kasım 2018’de Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın hükümetten desteğini çekmesiyle başladı. Netanyahu hükümetinin düşmesi üzerine 9 Nisan ve 17 Eylül 2019’da iki kez seçime gidildi. Tek başlarına yeterli çoğunluğu sağlayamayan partiler, koalisyon için de anlaşamayınca Mart 2020’de üçüncü erken seçim yapıldı. Knesset’e girebilen partilerin koalisyon kuramayacağına kesin gözüyle bakılırken Likud Lideri Binyamin Netanyahu’ya beklenmedik bir destek geldi. Mavi-Beyaz partisinin lideri Benny Gantz, Kovid-19 salgınının getirdiği olağanüstü şartları öne sürerek kendi partisini dağıtma pahasına Netanyahu koalisyonuna katıldı ve yeni hükümet 14 Mayıs’ta göreve başladı. Ancak koalisyon, tıkanan bütçe görüşmeleri nedeniyle 6 ay sonra, 23 Aralık’ta dağıldı.

Uç kanatların koalisyonu

23 Mart 2021 seçimlerine giderken partiler, “Netanyahu karşıtları” ve “Netanyahu yanlıları” olarak kutuplaştı. Netanyahu’nun partisi sandıktan birinci çıktı ve Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi. Netanyahu ve onu destekleyen sağcı partilerin (Ortodoks Yahudi partileri) sandalye sayısı 52’de kaldı ve güvenoyu alacak sayıya ulaşamadı. Bunun üzerine Rivlin, 17 sandalye ile Knesset’te ikinci konumda bulunan merkez Gelecek Var Partisi lideri Yair Lapid’i hükümeti kurmakla görevlendirdi. Lapid’e verilen sürenin dolmasına az bir süre kala, aşırı sağcı Yamina Partisi ile Arap Ra’am Partisi ikna edildi ve “Değişim Koalisyonu”nu kuruldu. Böylece Knesset’te sadece yedi sandalye ile temsil edilen ve Araplara karşı nefret söylemleri ile tanınan aşırı sağcı Bennet, bir Arap partisinin desteğiyle Başbakan olan ilk lider olarak İsrail tarihine geçti. Ancak tek ortak noktaları Netanyahu karşıtlığı olan, ideolojik olarak birbirlerinin zıddı sekiz partinin toplam 62 milletvekiliyle oluşturduğu koalisyonun uzun ömürlü olmayacağı kurulduğu ilk günden belliydi.

Nitekim üç sağ, iki merkez, iki sol ve bir de Arap partisini barındıran koalisyona ilk iki darbe en sağdan, Başbakan’ın partisi Yamina’dan geldi. Milletvekili Amichai Chikli, koalisyonu desteklemeyeceğini en başından ilân etti. Ardından nisan ayında Idit Silman, yeterince sağ politika uygulamadığı gerekçesiyle koalisyondan desteğini çektiğini duyurdu. İki vekilin desteğini çekmesiyle koalisyonun vekil sayısı 60’a düştü. Böylece 120 sandalyeli hükümetin muhalefet karşısındaki oy sayısı eşitlendi. Mayıs ayında Filistinli gazeteci Şirin Ebu Akile’nin cenazesinde yaşananlar nedeniyle bu kez sol Meretz Partisi’den Filistinli milletvekili Gayda Rinavi Zuabi’nin koalisyondan ayrılma kararı, hükümeti düşme riskiyle karşı karşıya bıraktı. Kriz, Zuabi’nin ikna edilmesiyle aşıldı.

Hükümeti düşüren yasa

Zuabi krizinin üzerinden çok geçmeden Haziran ayında Knesset’e gelen “yerleşimci yasası”nın uzatılmasını öngören kanun tasarısı, hükümetin sonu oldu. Söz konusu yasa, işgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan İsrailli yerleşimcilerin, aynı bölgedeki Filistinlilerin aksine İsrail askeri mahkemeleri yerine sivil mahkemelerde yargılanması gibi ayrıcalıkları sağlayan olağanüstü halin düzenli olarak beş yılda bir uzatılmasını öngörüyor. Batı Şeria’daki yaklaşık yarım milyon yerleşimciye İsrail’de vatandaşmış muamelesi yapılmasını öngören ve 1967’den bu yana yürürlükte olan yasanın süresinin uzatılmasını öngören oylama ilk kez Knesset’ten geçmedi. Koalisyon ortaklarından bazı Arap vekiller yasa aleyhine oy kullandı, ancak yasanın geçmemesinin asıl mimarı Netanyahu.

Netanyahu ve onu destekleyen muhalefetteki aşırı sağ partiler, yasayı desteklemelerine rağmen hükümeti devirme umuduyla aleyhte oy kullandı. Yamina’dan milletvekili Uri Orbach, hükümetin başarısız olması nedeniyle muhalefet tarafından Knesset’in feshedilmesi tasarısı gündeme gelirse lehte oy kullanacağını Başbakan Bennett’e iletti. Bu gelişme üzerine Knesset’te 60’a 60’a dengesi koalisyon aleyhine bozuldu ve Bennett-Lapid hükümeti erken seçim kararı aldı. Knesset’in haziran ayının sonundan önce feshedilmesiyle yerleşimci yasasının süresi otomatik olarak uzamış oldu. Zaten Bennett de “ülkenin anayasal kaosa girmesini engellemek” amacıyla fesih kararı aldıklarını vurguladı ve “İsrail’in güvenliğini daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde siyasi oyuna çeviren muhalefetin aksine ben, İsrail’in güvenliğine bir gün bile zarar vermeyi reddettim” dedi.

İsrail sağı Netanyahu’ya evet diyecek mi?

Seçim maratonunun başlaması siyasi partileri de hareketlendirdi. Seçimin en tartışmalı adayı ise kuşkusuz 12 yılı üst üste olmak üzere 15 yıl boyunca başbakanlık görevini yürüterek bir rekora imza atan eski Başbakan Binyamin Netanyahu. İsrail yönetimine damga vurmasının yanında muhalefette de etkinliğini kanıtladı. Değişim Koalisyonu’ndaki sağcı partileri hedefine koyan Netanyahu, adım adım izlediği yıpratma stratejisi ve propaganda ile hükümeti düşürecek taşları döşedi. Netanyahu’ya göre, 1 Kasım’da yapılacak seçimler, tekrar göreve gelmesi için bir fırsat. Hakkındaki rüşvet, dolandırıcılık ve görevi kötüye kullanma davaları devam eden Netanyahu’nun A planı kuşkusuz yeni bir seçim değildi, ancak yeni bir hükümet için yeterli desteği bulamadı. Üst üstte üç seçimde hükümet kuracak sayıya ulaşamamasına rağmen İsrail basınının günlük yayınladığı anketler Netanyahu’ya cesaret veriyor. Anketlere göre Netanyahu, 58 sandalye kazanabilir ve liderliği altında tamamen sağcı bir hükümet kurmak için gerekli çoğunluğa yaklaşabilir.

Yamina dağılmanın eşiğinde

Kısa süreli başbakanlığında partisi Yamina’nın büyük kan kaybettiği Bennett ise tekrar aday olmayacağını duyurdu. Bennett, Netanyahu’nun da sağında mevzilenen, Arap düşmanı ifadeleriyle nam salmış uç bir isim olmasına rağmen, bir Arap partisi ile ittifak kurduğu gerekçesiyle Netanyahu’nun başını çektiği aşırı sağcılar tarafından “hain” damgası yedi. Sağcı tabandaki itibarı sarsılan Yamina’nın bu seçimde merkez-solla koalisyona girmesi beklenmiyor. Aslında İçişleri Bakanı Ayelet Shaked’in, Yamina’nın yeni lideri olarak seçim yarışına gireceği bile kuşkulu. Anketlerde seçim barajını kıl payı aştığı görülen Shaked aday olur ve partisi barajı aşarsa, Knesset’te Netanyahu’ya can suyu olabilir. Ancak aday olup da seçim barajına takılması senaryosu Netanyahu’nun en kötü kabûsu. Netanyahu’nun başbakan olması için bir şansı varsa bu, sağ oylardan birini bile ıskalamamasına bağlı.

Birleşme olabilir

Shaked’in Netanyahu’ya meyleden tavrı, koalisyondaki diğer sağ partileri zor duruma düşürecek gibi görünüyor. Anketlerde baraj bandında seyreden Adalet Bakanı Gideon Saar liderliğindeki Yeni Umut Partisi’nin, Yamina ile birleşme umudu kalmayınca merkez Mavi ve Beyaz Partisi ile birleşme görüşmelerine başladığı iddia ediliyor. İsrail basınında çıkan haberlere göre eski Genelkurmay Başkanı Gadi Eisenkot da koalisyona katılacak. Eisenkot’un hem soldan hem de sağdan seçmen çekme yeteneğine sahip olduğuna inanılıyor.

Taze Başbakan oyunu artırabilecek mi?

Bennett’ten Başbakanlık koltuğunu geçici olarak devralan Yair Lapid’in partisi Gelecek Var, anketlerde Netanyahu’nun ardından ikinci sırada görünüyor. İsrail tarihinin etnik ve ideolojik olarak en çeşitli koalisyonu olan Değişim Koalisyonu’nun mimarı olan Lapid, aynı zamanda 2009’dan bu yana iki devletli bir çözümü destekleyen ilk İsrail başbakanı. İsrail sağı, solu, merkezi ve Arap bir partiyi pragmatik bir çözümle, Netanyahu karşıtlığında tek bir çatı altında buluşturmak her ne kadar ömrü kısa da olsa, önemli bir başarı. Ancak koalisyonun dağılmasına neden olan “yerleşim yasası” oylamaları, Netanyahu’nun başını çektiği İsrail sağının gerektiğinde daha da pragmatik olabileceğini gösterdi. Seçim yarışına Başbakan sıfatıyla girecek olan Lapid, bu dönemde etkinliğini ve liderliğini kanıtlayarak elini güçlendirmeye çalışacak. Lapid, Kasım ayında yeni bir koalisyon hükümeti kurulamaması ihtimalinin yüksek olduğu da düşünüldüğünde, beklenenden uzun bir süre geçici başbakan olarak kalabilir. Lapid’in bu süreçteki icraatları sol kampa olan güveninin artması için fırsat olabileceği gibi tam tersi bir etki de yapabilir.

İsrail siyasetinde kördüğüm

1 Kasım seçimlerinde daha önceki seçim sonuçlarından çok farklı bir tablo çıkması beklenmiyor. Dolayısıyla İsrail siyasetinin içine düştüğü kemikleşmiş kimlik siyasetiyle atılan kördüğüm öyle kolay çözülecek gibi durmuyor. Her ne kadar “Netanyahu karşıtlığı” gibi pragmatik ve belki de sığ bir amaç için kurulmuş da olsa Değişim Koalisyonu denemesi, siyaseten uç cephelerde yer alan kanatları bir araya getirecek motivasyonun kaynağının ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Bir de İsrail sağının radikal politikalarından taviz vermeye hazır olmadığını…

Ortadoğu

Lübnan’dan Hamas’a uyarı

Yayınlanma

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn

Hizbullah’ın silahsızlandırılması tartışılırken Lübnan’dan Hamas’a uyarı geldi: Lübnan topraklarını ulusal güvenliği zedeleyecek eylemler için kullanılmasın.

ABD ve Suudi Arabistan’ın yoğun diplomatik baskıları sonucunda göreve gelen Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve mevcut hükümet, yine aynı baskı nedeniyle Hizbullah’ı silahsızlandırma yönünde adımlar atarken bu durumdan ülkedeki Filistinli mülteci kamplarında faaliyet gösteren Hamas da nasibini aldı. Lübnan’dan Hamas’a uyarı geldi.

Joseph Avn’ın yanı sıra Başbakan Nevvaf Selam, maliye, savunma, ekonomi, dışişleri, adalet ve içişleri bakanlarının katılımıyla gerçekleşen Yüksek Savunma Konseyi toplantısından sonra bir açıklama yayımlandı.

Ülkedeki güvenlik konularının yanı sıra Hizbullah’ı silahsızlandırma ve Suriye’de yaşanan gelişmelerin Lübnan’a muhtemel yansımalarının konuşulduğu aktarılan açıklamada, Suriye’de yaşanan olayların Lübnan’da olabilecek olumsuz etkilerinin önüne geçilmesinin konuşuldu.

Lübnan hükümeti “direniş”i programından çıkardı

Mart ayında Lübnan’dan İsrail’e atılan roketlerle ilgili konuya değinildiği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi: “Cumhurbaşkanı Avn, Lübnan’ı yeni bir savaşa sürüklenmemesi uyarısında bulundu. Başbakan Selam da yasa dışı silahların devlete teslim edilmesinin altını çizerek, Hamas ve diğer Filistinli grupların ülkenin ulusal güven ve istikrarını sarsmalarına izin verilmemesi, Lübnan toprak bütünlüğünün her şeyden önemli olduğu uyarısında bulundu.”

Geçen ay, Lübnan ordusu 22 ve 28 Mart tarihlerinde İsrail’e yönelik roket saldırılarına karıştıkları iddiasıyla Lübnanlı ve Filistinli bazı kişileri gözaltına almıştı. Saldırıları hiçbir grup üstlenmezken, Hizbullah herhangi bir dahli olmadığını açıklamıştı. AFP’ye konuşan Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, saldırılarla bağlantılı olarak üç Hamas üyesinin gözaltına alındığını söylemişti. Filistinli grup, İsrail ile devam eden savaş sırasında Lübnan topraklarından zaman zaman saldırılar düzenlediğini kabul etmişti.

Konsey ayrıca, İsrail’e roket saldırısıyla bağlantılı olarak gözaltına alınan kişiler hakkında önümüzdeki hafta başında yasal sürecin başlatılacağını da duyurdu.

Kasım ayında Hizbullah ile varılan ateşkese rağmen, Lübnan topraklarını bombalamaya devam eden İsrail, ülkenin güneyindeki beş stratejik noktada da işgalini sürdürüyor.

Ateşkes anlaşması Hizbullah’ın Litani Nehri’nin kuzeyine çekilmesi ve güneydeki askeri üslerini kaldırması, İsrail’in ise Lübnan’ın güneyinden tamamen çekilmesini öngörüyordu.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

İsrail, Dürzilere saldırı olduğu gerekçesiyle Şam’ı bombaladı

Yayınlanma

Şam’ın güneyinde Dürzilerin yaşadığı bölgelerde artan gerilim sonrası İsrail, Dürzilere saldırı olduğu gerekçesiyle ikinci kez Suriye’yi bombaladı. Bu kez hedef Suriye Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yakın çevresiydi.

Suriye’de son günlerde başkent Şam’ın güneyinde Dürzilerin yoğun yaşadığı Ceramana ve Sahnaya bölgelerinde, Heyet-i Tahrir Şam (HTŞ) ile bağlantılı grupların Dürzilere yönelik saldırıları sonrası İsrail tarafından ikinci kez hava saldırısı düzenlendi.

İsrail ordusunun bu kez hedef aldığı yerin, Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’nın (Ebu Muhammed Colani) resmi konutu da olan Suriye Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yakın çevresi olduğu bildirildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yisrael Katz, ortak açıklamalarında saldırının “Suriye rejimine açık bir mesaj” olduğunu belirtti. Açıklamada “Şam’ın güneyine askeri güç gönderilmesine ya da Dürzilere yönelik hiçbir tehdide izin vermeyeceğiz” ifadeleri kullanıldı.

Savunma Bakanı Katz, ayrı bir açıklamasında, “Ahmed Şara sabah uyanıp İsrail hava saldırısının sonuçlarını gördüğünde, İsrail’in Suriye’deki Dürzilere zarar gelmesini engellemekte kararlı olduğunu anlayacaktır” dedi. Katz ayrıca, Suriye yönetiminin “Süveyda ve Cebel el Dürzi’deki Dürzilerin kendilerini savunmalarına imkân tanıması ve radikal unsurların köylere ulaşmasını engellemesi gerektiğini” söyledi.

İsrail ordusu, 30 Nisan’da da benzer gerekçelerle Suriye topraklarına bir hava saldırısı gerçekleştirmişti.

Mezhep gerilimi ve Dürzilere saldırı çağrıları tırmandı

Gerilim, Dürzi bir din adamına ait olduğu iddia edilen ve Hz. Muhammed’e hakaret içeren bir ses kaydının sosyal medyada yayılmasının ardından tırmanmıştı. Hama ve Humus’ta düzenlenen protestolarda “Domuz Dürzilerin kafaları kesilsin” sloganları atılmış, Dürzi liderler ise ses kaydının kendilerine ait olmadığını açıklamıştı.

Buna rağmen, HTŞ bağlantılı grupların bölgeye yönlendirilmesi sonrası pazartesi günü (28 Nisan) çatışmalar patlak vermiş, yaşanan şiddet olaylarında 100’ü aşkın kişi hayatını kaybetmişti.

Uluslararası müdahale çağrısı

Dün de Sahnaya Belediye Başkanı Hüseyin Varur ile oğlu Haydar Varur’un öldürüldüğü duyurulmuş, Dürzi toplumu bu cinayetlerden Şam yönetimini sorumlu tutmuştu. Bu olaylar, bölgede ateşkes sağlandığı açıklamasının hemen ardından yaşandı.

Suriyeli Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet Hicri, yaptığı çağrıda, “toplu katliamların belgelendiğini” belirterek uluslararası toplumu acilen müdahaleye çağırmıştı: “Bu suçları durdurmak için artık uluslararası askeri müdahale gereklidir. Tüm kurumlar ve örgütler, halkımıza uygulanan bu vahşeti görmezden gelmemelidir.”

ABD’den “mezhepçilik” uyarısı

Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tammy Bruce, Suriye’deki Dürzi toplumuna yönelik şiddet eylemlerini ve nefret söylemini kınadı.

Bruce, Şam yönetimini Dürzilere yönelik şiddeti sonlandırmaya, sorumlulardan hesap sormaya ve tüm sivilleri korumaya çağırdı. ABD’li sözcü, “mezhepçiliğin Suriye’nin istikrarını tehdit ettiği” uyarısında bulunarak “Etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere Suriye’nin tüm topluluklarını koruyan, bütünleştiren, temsil eden bir hükümet” çağrısında bulundu

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Özgürlük Filosu Malta açıklarında İsrail saldırısına uğradı

Yayınlanma

Özgürlük Filosu

Gazze’ye insani yardım taşıyan Özgürlük Filosu Koalisyonu’na ait bir gemi, Malta açıklarında İsrail’in İHA saldırısına uğradı.

CNN’in haberine göre, Gazze ablukasını kırmak amacıyla yola çıkan Özgürlük Filosu’na ait bir gemi, Malta açıklarındaki uluslararası sularda gece saatlerinde iki kez insansız hava aracı (İHA) saldırısına uğradı. Yangın çıkan gemiden hemen ardından yardım çağrısı (SOS) gönderildi.

Gazze ablukasının kaldırılması için faaliyet yürüten Özgürlük Filosu Koalisyonu (Freedom Flotilla Coalition – FFC), gemide 30 uluslararası insan hakları aktivistinin bulunduğunu ve geminin insani yardım taşıdığını açıkladı. Saldırının Cuma günü gece yarısından hemen sonra (TSİ yaklaşık 01.00) gerçekleştiği bildirildi.

Koalisyonun sözcüsü Yasemin Acar, CNN’e yaptığı açıklamada, “Şu anda gemide bir delik var ve batmak üzere” dedi. Geminin Malta dahil çevre ülkelere SOS çağrısı gönderdiğini, Güney Kıbrıs’tan bir yardım teknesinin yola çıktığını ifade etti. Mürettebatla bir süre irtibat kurulduğu da aktarıldı.

Saldırının sorumlusu belirsiz ancak…

Koalisyonun X (eski Twitter) hesabında yayımladığı videolarda gemideki yangın ve yükselen dumanlar görülüyor.

Acar, geminin saldırıya uğradığı noktayı “Malta kıyılarının 17 kilometre açığı, uluslararası sular” olarak belirtti. Hedefin geminin ön kısmındaki jeneratörler olduğunu söyledi. Jeneratörlerin çalışmaması nedeniyle gemide elektrik sağlanamıyor ve yanan gemiyle yeniden bağlantı kurulamıyor.

Koalisyon ilk açıklamalarında saldırının sorumluluğuna dair doğrudan bir suçlama yöneltmedi. Ancak İsrail’in geçmişte benzer filolara müdahale ettiği biliniyor. Özellikle 2010 yılında “Mavi Marmara” olayı, İsrail’in açık denizlerde yardım taşıyan gemilere sert müdahalede bulunduğu bir örnek olarak hatırlanıyor. Tel Aviv yönetimi, Gazze ablukasını delmeye yönelik tüm girişimlere askeri karşılık vereceğini defalarca açıklamıştı.

Conscience (Vicdan) adlı geminin Salı gecesi Tunus’tan hareket ettiği ve saldırıdan yaklaşık 12 saat önce Malta açıklarına ulaştığı, deniz trafiği verilerinde yer aldı. Geminin Palau bayrağı taşıdığı bildirildi.

FFC’nin organizatörlerinden Thiago Avila, geminin Perşembe günü Malta’ya yanaşıp yeni yolcular almayı planladığını ancak bu gerçekleşmeden saldırıya uğradığını belirtti. Şu anda bir kurtarma teknesiyle mürettebata ulaşmaya çalıştıklarını, geminin ağır hasar gördüğünü, ancak henüz yaralanan olup olmadığının netleşmediğini ifade etti.

Malta: Can kaybı yok

Sabah saatlerinde açıklama yapan Malta hükümeti ise saldırıya uğrayan yardım filosundaki herkesin “güvende olduğunu” duyurdu. Açıklamada, “Gemide 12 mürettebat ve 4 sivil yolcu vardı; can kaybı yaşanmadı” denildi. Ayrıca, yakınlardaki bir römorkörün gemiye yardım etmek üzere yönlendirildiği belirtildi: “Römorkör olay yerine ulaştı ve yangın söndürme operasyonlarına başladı. Saat 01:28 itibarıyla (TSİ 03:28) yangın kontrol altına alındı. Malta Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir devriye gemisi de destek sağlamak üzere gönderildi.”

Özgürlük Filosu Koalisyonu İsrail’i sorumlu tuttu

Özgürlük Filosu Koalisyonu daha sonra yaptığı açıklamada saldırıdan İsrail’i sorumlu tuttu. Açıklamada “İsrail büyükelçileri derhal çağrılmalı ve uluslararası hukukun ihlalleri, abluka ve sivil gemimizin uluslararası sularda bombalanması dahil olmak üzere hesap vermeli” denildi.

Aralarında Kanada, İspanya, Norveç, Güney Afrika ve Avustralya’dan grupların yer aldığı Özgürlük Filosu Koalisyonu Gazze’ye yönelik İsrail ablukasını kırmak amacıyla kuruldu.  Şiddet içermeyen direnişi esas alan koalisyon, Gazze halkına yardım ulaştırmayı ve ablukaya karşı küresel farkındalık yaratmayı hedefliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English