Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Netanyahu’nun “ertesi gün” planı: Adı konmamış işgal

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İsrail ordusunun kara işgalini sürdürerek insani krizi derinleştirdiği Gazze Şeridi’nde saldırıların ardından izleyeceği yol haritasını hükümete sundu. Plana göre, İsrail Gazze’de hareket özgürlüğüne sahip olacak, Filistin Yönetimi Gazze yönetiminde olmayacak, Mısır-Gazze sınırında tampon bölge kurulacak. Gazze’nin yeniden inşasını sadece İsrail’in onayladığı devletler finanse edecek.

İsrail Başbakanlık Ofisi’nin yaptığı açıklamaya göre Netanyahu’nun dünkü kabine toplantısında sunduğu plan “Gazze Şeridi’nin silahsızlandırılması, İsrail’in güvenlik için hareket özgürlüğünü koruması ve Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) kapatılmasını” içeriyor.

Plana göre İsrail, Gazze Şeridi’nde ve işgal altındaki Batı Şeria’da güvenlik ve askeri konularda hareket özgürlüğünü elinde tutacak, Mısır-Gazze sınırında ABD’nin koordinasyonuyla tampon bölge oluşturarak “kaçakçılık girişimlerini” önleyecek.

Netanyahu’nun hükümete sunduğu yol haritasına göre Gazze’nin sivil idaresi ise “yönetim becerisine sahip profesyoneller” tarafından gerçekleştirilecek; bu kişiler “terörü destekleyen devlet ve oluşumlara bağlı olmayacak”, maaşlarını bunlardan almayacak. İsrail, Ramallah merkezli uluslararası meşruiyete sahip Filistin yönetimini, “terörü desteklemekle” suçlayarak yol haritasındaki bu maddeyle Gazze yönetiminden uzaklaştırmayı amaçladığına işaret etti.

Başbakan Netanyahu’nun kabineye sunduğu yol haritasına göre İsrail, UNRWA’nın kapatılması için de çalışacak.

BM ajansının yerine uluslararası yardım kuruluşlarının görev yapacağı vurgulanan planda, Gazze Şeridi’nin yeniden inşasının “Gazze’nin tamamıyla silahsızlandırılıp radikalleşmenin ortadan kaldırılmasının” ardından başlayacağı, rehabilitasyon planının da “İsrail’in onayladığı ülkeler tarafından” finanse edilerek yürütüleceği aktarıldı.

Netanyahu’nun hükümete sunduğu planda Filistinlilerle kalıcı bir anlaşmaya ilişkin ise “uluslararası dayatmaları” İsrail’in kabul etmediğine yer verilerek, Filistin devletinin “uluslararası toplum tarafından tek taraflı kabul edilmesinin teröre büyük bir ödül olacağı ve ileride bir barış anlaşmasını önleyeceği” savunuldu.

İsrailli siyasetçilerin ve askerlerin tekrarladığı “Hamas, İslami Cihad’ın askeri becerilerinin yok edilmesi, Gazze’deki İsrailli esirlerin serbest bırakılması ve Gazze Şeridi’nden İsrail’e gelecek herhangi bir tehdidin engellenmesi” hedeflerinin ise değişmediği kaydedildi.

Ortadoğu

UNIFIL tehlikede: Asker sayısı yarıya mı düşecek?

Yayınlanma

Lübnan’ın güneyinde konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL), ağustos ayındaki kritik görev süresi yenileme toplantısı öncesinde varlığına yönelik ciddi tehditlerle yüzleşiyor. Eylül 2024’te Lübnan’a yönelik başlayan İsrail saldırıları sonrası oluşan koşullar, ABD’nin bütçe kesintileri ve İsrail’in misyon değişikliği baskıları, 10 binden fazla askerin geleceğini belirsizliğe sokarken, asker sayısının yarıya indirilmesi ihtimali de tartışılıyor.

Lübnan’ın güneyinde görev yapan Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü (UNIFIL), kuruluşundan bu yana ilk kez hem hukuki hem de operasyonel anlamda ciddi bir tehditle karşı karşıya.

Geçen yılın eylül ayında Lübnan’a yönelik başlayan ve devam eden İsrail saldırıları, çatışan uluslararası gündemler ve özellikle ABD’nin kemer sıkma politikaları, UNIFIL’in her yıl olduğu gibi ağustos ayı sonunda Birleşmiş Milletler (BM) ve Güvenlik Konseyi’nde yapılacak görev süresi yenileme toplantısı öncesinde geleceğini belirsizliğe sokuyor.

Gözler, İsrail saldırılarının durdurulmasından ziyade, Litani Nehri’nin güneyinin silahsızlandırılması ve Lübnan’daki 10 binden fazla BM askerinin geleceğinin şekillendirilmesine çevrilmiş durumda.

İsrail’in artan baskısı ve değişen hesaplar

UNIFIL, Temmuz 2006’daki İsrail saldırılarının ardından yenilenen misyonuyla kurulduğundan bu yana, Lübnan’da bir istikrar unsuru olarak görülüyordu.

Göreceli sükûnet yıllarında hem İsrail hem de Hizbullah güçleri, Batılı ve Doğulu askerleri birbirlerinin emellerine karşı bir engel olarak değerlendiriyordu.

Fakat İsrail’in değişen hesapları ve Suriye savaşının sona ermesiyle Hizbullah’ın gücünün artması bu denklemi yavaş yavaş değiştirdi. İsrail, BM gücünü Lübnan’dan çıkarmadan misyonunu değiştirme ihtiyacı hissetmeye başladı.

2017 yılında İsrail, gücün görev tanımına “doğrulama” işlevini ekleterek önemli bir değişiklik elde etti. Sonraki yıllarda baskılarını artırsa da köklü değişiklikler yaptıramadı.

Ancak 2022’de, UNIFIL’in halihazırda sahip olduğu hareket serbestisi ilkesini öne çıkaran orijinal metinde oynamalar yaparak bir yandan Hizbullah ve Lübnan devleti üzerindeki baskıyı artırmayı, diğer yandan da uluslararası gücü Lübnan ordusunun refakati olmadan görev yapmaya ve İsrail lehine hizmet sunmaya zorlamayı başardı.

Bugün İsrail diplomasisi, her zamanki gibi Amerikalıların desteğiyle, ancak bu kez BM ve kurumlarına karşı öfkeli olan yeni Washington yönetiminden aldığı ek destekle uluslararası gücün görev süresinin yenilenmesi savaşına şimdiden hazırlanıyor.

Amaçları, gücün misyonunda değişiklikler yapmak ya da varlığını temelden tehdit etmek. Herhangi bir uluslararası kurumu dikkate almayan, uluslararası askerlerin hayatını tehlikeye atan ve daha önce kasıtlı olarak asker öldürüp yaralayan İsrail, Hizbullah’ın temmuz savaşı sonrası yıllarda UNIFIL’in varlığı sırasında Litani’nin güneyinde muazzam bir askeri güç inşa etmesinden rahatsız.

Netanyahu UNIFIL’i tehdit etti: BMGK “endişeli”

BM Güvenlik Konseyi’ndeki ayrışma

Uluslararası atmosfer, özellikle Batı ve Körfez ülkelerinde Lübnan’da Hizbullah’ın silahlarına karşı yüklü olsa da, UNIFIL’in misyonunu değiştirmek veya Güvenlik Konseyi içinde iptal etmek kolay değil.

Özellikle Konsey’de Rusya ve Çin bir yanda, ABD, Fransa ve İngiltere diğer yanda olmak üzere çoğu uluslararası dosyada dikey bir bölünme yaşanıyor. Dolayısıyla, Lübnan’ın tutunduğu şeylere bağlı kaldıklarını söyleyen Rusların ve Çinlilerin onayını almadan herhangi bir değişiklik yapmak zor.

Hatta Fransa’nın ABD ve İngiltere’nin tutumundan ayrışması, Fransız kuvvetlerinin Finlerle birlikte genelkurmay başkanlığı ve askeri güçle komuta ettiği UNIFIL misyonu konusunda daha da sertleşiyor. Fransızların, UNIFIL Komutanı İspanyol General Arnaldo Lázaro’nun otoritesine tabi diğer güçlerden daha geniş bir hareket serbestisi bulunuyor.

Altı Afrika ülkesinden askeri olarak çekilen Fransa’nın Akdeniz kıyılarındaki ve özellikle de İngilizlerle yoğun rekabetin yaşandığı Lübnan’daki askeri varlığından kolay kolay vazgeçmeyeceği düşünülüyor.

Bu nedenle, Fransız ve Fin kuvvetlerinin son haftalarda Güney Lübnan’da sergilediği düşmanca ve cüretkar tavır, varlıklarını kanıtlama ve güneydeki mevcudiyetlerinin faydasını teyit etme oyununun bir parçası olarak görülüyor.

Ayrıca, Hizbullah’ın geri çekilmesini ve Litani’nin güneyinden silahlarını çekmeyi kabul etmesini, UNIFIL ve Fransızların artık yaptığı gibi insansız hava araçlarını kullanmamak gibi mevcut teamülleri aşmak için kullanıyorlar.

Fransa ayrıca, Amerikalı bir generalin başkanlık ettiği ateşkes mekanizmasındaki rolünü de pekiştirmeye çalışıyor. İngiltere ise mevcut formülün değiştirilmesini talep etmekten ve Fransız tutumu karşısında Lübnan üzerinde ek bir baskı unsuru olarak görünmekten çekinebilir.

Fransız ve İngiliz diplomatların son dönemde UNIFIL dosyasını görüşmek üzere Lübnan’a yaptıkları ziyaretlerden sızan bilgilere göre, mevcut onaylanmış formül şu ana kadar gerçeğe en yakın olanı ve her iki ülke de Lübnan’ı pozisyonlarında desteklediklerini teyit etti.

ABD’nin mali kesintileri en büyük tehdit

Ancak bu, Amerikan ve İsrail baskı araçlarının yok olduğu anlamına gelmiyor. ABD Başkanı Donald Trump, BM finansmanını durdurma konusunda net ve kararlı. Kararlarının etkileri Mali, Sudan ve Lübnan da dahil olmak üzere diğer bölgelerdeki barış güçlerinde hissedilmeye başlandı.

ABD’nin BM barış güçleri finansmanındaki payı yaklaşık yüzde 27 iken, onu yüzde 20’den fazla ödeme yapan Çin takip ediyor.

Dolayısıyla, UNIFIL misyonu finansman açısından ciddi bir tehdit altında ve bu açığı kapatacak Avrupa ülkeleri ya da Çin’in barış misyonlarına desteğini artırıp artırmayacağı henüz ufukta görünmüyor.

Bu noktada, İsrail’in elindeki güçlü baskı kartlarından birinin, gücün sayısını yarıya indirmek olduğu görülüyor; zira bu, Amerikan hedefleriyle de örtüşüyor. Sayının azaltılması yeni bir fikir değil; Ukrayna savaşından sonra UNIFIL’e katılan Avrupa orduları, özellikle İspanya ve İtalya (ve Litvanya) tarafından, bu orduların tüm güçlerini seferber etme ve Balkanlar ile Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı doğu cephesini güçlendirme ihtiyacıyla birlikte daha önce tartışılmıştı.

İtalya’nın artan rolü ve komuta beklentisi

Fakat İtalya’nın Lübnan ve İsrail’e yönelik askeri ilgisi, İtalyan Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı’nın İsrail ve Lübnan’a yaptığı sık ziyaretler ve İtalya’nın 7 Ekim sonrası İsrail’e destek koalisyonuna katılmasıyla son bir yılda açıkça ortaya çıktı.

İtalya, UNIFIL’in eski Batı Kıtası Komutanı General Deodato Abagnara’nın, gelecek haziran başında görevinden ayrılması beklenen Lázaro’nun yerine gücün komutanlığına gelmesi konusunda en şanslı ülke olarak görünüyor.

Abagnara, bir İsveçli general ve bir Avusturyalı generalin de aralarında bulunduğu diğer adayların önünde. Ayrıca İtalya, Lübnan ordusunu desteklemeye yönelik askeri teknik komite “MTC4L”ye de başkanlık ediyor.

Dış baskıların yanı sıra UNIFIL, BM’nin Lübnan Özel Koordinatörü Jeanine Hennis-Plasschaert’in yürüttüğü faaliyetler, Ateşkes Denetleme Komitesi Başkanı Amerikalı General Michael J. Linney’in artan rolü, askeri teknik komitenin etkinliği ve diğer kanalların varlığı nedeniyle Nakura toplantılarına duyulan ihtiyacın ortadan kalkmasıyla siyasi/teknik rolünün bir kısmını da kaybetti.

Tenenti: Rolümüz her zamankinden daha önemli

Uluslararası gücün resmi sözcüsü Andrea Tenenti, UNIFIL’in görev süresinin yenilenme tarihinin yaklaşmasıyla ilgili olarak el-Ahbar‘a yaptığı açıklamada, “UNIFIL, tarafların diplomasiyi yerleştirmek, güveni yeniden inşa etmek ve Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasını desteklemek için tarafsız bir uluslararası varlık sağlamak üzere kullanabileceği bir araçtır,” dedi.

Tenenti, “Çatışma (eylül saldırısı) sırasında, İsrail ordusu bizden ayrılmamızı istediğinde bile kalmaya karar verdik, çünkü orada bulunmaktan ve olan biteni tarafsız bir şekilde gözlemlemekten sorumluyduk,” diye ekledi.

Tenenti sözlerini şöyle sürdürdü: “Beklenen görev süresi yenilemesiyle birlikte rolümüz her zamankinden daha önemli hâle geldi. Mavi Hat boyunca gerilimler devam ediyor. İsrail ordusunun şu anda Güney Lübnan’da bulunduğu tüm mevzilerden çekilmesi ve Lübnan ordusunun güneyde tam olarak yeniden konuşlanması, istikrarın yeniden tesis edilmesi için temel şartlardır. 1701 sayılı karar, hedeflerimize ulaşmak için en etkili çerçeve olmaya devam ediyor. Barışı koruma faaliyeti, barışın hizmetinde siyasi bir araç olarak kalmalıdır.”

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Witkoff İsrail’e yakında yeni ateşkes taslağı sunacak

Yayınlanma

Steve Witkoff

İsrail’e sunulacak yeni ateşkes taslağı ile ilgili Witkoff, “geçici bir ateşkesi, ardından kalıcı bir çözümü” hedeflediğini belirtti.

ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, çarşamba akşamı yaptığı açıklamada, İsrail’e yakında yeni bir ateşkes ve esir takası anlaşması taslağı sunulacağını duyurdu. Trump ile birlikte sürpriz bir basın açıklaması yapan Witkoff, “Yeni şartları içeren taslağı göndermek üzereyiz. Bu çatışmanın önce geçici bir ateşkese ve uzun vadeli, barışçıl bir çözüme ulaşılacağına dair çok iyi hislerim var” dedi.

Witkoff, taslağın gün sonuna kadar Trump’a sunulacağını ve ardından “geçici bir ateşkesi, ardından kalıcı bir çözümü” hedeflediğini belirtti. Taslağın gece saatlerinde İsrail’e ulaştırılması bekleniyordu. Ynet’in kaynaklara dayandırdığı habere göre taslak, hayatta olan 10 rehinenin serbest bırakılmasını ve ölenlerin yarısının naaşlarının iadesini içeriyor.

Anlaşmanın çoğu maddesinde uzlaşı sağlandığı bildirilse de asıl anlaşmazlık noktası Hamas’ın savaşı bitirme garantisi talebinde ısrarcı olması. İsrail ise bu talebi sürekli olarak reddediyor.

Witkoff’un, İsrail’i bu konuda daha esnek olmaya zorladığı düşünülüyor. İsrailli yetkililer, Witkoff’un Hamas’a belirsiz ifadeler içeren bir formül sunarak, savaşın sona ereceği yönünde dolaylı güvence verebileceğinden endişeli. Bu süreçte, ABD ile Katar arasında İsrail’in doğrudan katılımı olmaksızın perde arkasında müzakereler ve taslak alışverişleri sürdüğü belirtiliyor.

Konuya yakın bir kaynak, “Trump, İsrail’in Gazze’deki savaşı yönetme şeklinden bıkmış görünüyor. Bu işi artık bitirmek istiyor” ifadelerini kullandı.

Sağcı bakandan itiraz

Öte yandan, İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, rehine takası ya da ateşkesi içeren herhangi bir anlaşmaya karşı olduğunu güçlü bir şekilde dile getirerek, öneriye sert tepki gösterdi: “Hamas şu anda yardım dağıtım sisteminin değişmesi, halk üzerindeki kontrolünü kaybetmesi ve devam eden askeri baskılar nedeniyle büyük bir sıkıntı içinde. Şimdi baskıyı azaltmak, kısmi bir anlaşma için Hamas’a oksijen ve toparlanma imkânı sunmak olur. Bu tam bir delilik olur. Buna asla izin vermem” dedi.

Habere göre Witkoff’un yeni önerisi büyük oranda İsrail’in sunduğu taslağa dayanıyor. Ancak Hamas’ın bu öneriyi reddetmesi ve müzakerelerin tıkanmış olması nedeniyle, ABD’li temsilcinin planı güncelleme ihtiyacı duyduğu belirtiliyor.

KAN: Olumlu gelişmeler var

Öte yandan İsrail’in resmi televizyonu KAN da Hamas ile yürütülen dolaylı müzakerelere katılan İsrailli yetkililerin, anlaşmaya varma konusunda “olumlu bir gelişmeden” bahsettiklerini duyurdu.

Son günlerde arabulucular ile İsrail ve Hamas temsilcileri arasında bir anlaşmaya varmak amacıyla yoğun görüşmeler yapıldığı kaydedilen haberde, adı paylaşılmayan yetkililerin “Önümüzdeki günler son derece kritik. Bir anlaşmaya varma ihtimali konusunda olumlu bir gelişme var” dediği belirtildi.

KAN’ın haberinde yine adı açıklanmayan yabancı bir kaynağa dayandırılarak, “İsrail’in saldırıları sona erdirme konusunda esneklik göstermesi durumunda, anlaşmanın yarın imzalanabileceği” ifade edildi.

Önceki gün Hamas, Witkoff ile “tam ateşkes ve 10 rehinenin serbest bırakılmasını içeren ön anlaşmaya” vardığını açıklamıştı. Ancak İsrailli bir yetkili bu iddiayı, “Hamas’ın propagandası ve psikolojik savaşının bir parçası” olarak nitelendirdi.

Yetkili, “Witkoff iki gün önce bizzat İsrail’in planı kabul ettiğini, Hamas’ın ise reddetmeye devam ettiğini söyledi. Hamas’ın teklifi ne İsrail ne de ABD yönetimi tarafından kabul edilebilir” dedi.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

WSJ: Lübnan ordusu İsrail istihbaratından yararlandı

Yayınlanma

Lübnan ordusu

Wall Street Journal’ın (WSJ) haberine göre Lübnan ordusu ülkenin yeni hükümetinin geçen yıl İsrail ile yaşanan yoğun çatışmaları durduran ateşkesi uygulamaya koyması sonrası, kısmen İsrail istihbaratının da yardımıyla güneyde Hizbullah’ın hâkimiyetindeki bölgelerde örgütü büyük ölçüde silahsızlandırdı.

ABD ve İsrailli yetkililer, Kasım 2024’te ilan edilen kırılgan ateşkesin korunmasında bu gelişmenin kilit rol oynadığını ve beklenenden hızlı ilerleme kaydedildiğini belirtti. Ancak asıl soru, Lübnan’ın bu süreci sadece güneyle sınırlı tutmayıp tüm ülkede uygulamaya çalışıp çalışmayacağı.

“Silah tekelinin devlette olması gerekir”

Lübnan Başbakanı Nevaf Selam, WSJ’ye verdiği röportajda, “Lübnan topraklarının her yerinde silah tekelinin devlette olması gerekir” dedi. Selam’a göre hükümet, güneydeki milisleri silahsızlandırma hedeflerinin yaklaşık yüzde 80’ine ulaşmış durumda.

Üst düzey Arap yetkililer, ABD üzerinden iletilen İsrail istihbaratının, Lübnan ordusunun Hizbullah’ın silah depolarını ve askeri noktalarını tespit edip yok etmesinde yardımcı olduğunu açıkladı. Ordunun ele geçirdiği silahların bir kısmını imha ettiği, kullanılabilir durumda olanları ise kendi yetersiz envanterini güçlendirmek amacıyla koruduğu belirtildi.

Bu çabalar sonucunda, Lübnan ordusu Litani Nehri’nin güneyinde etkinlik kazanarak bölgede giriş-çıkışları kontrol altına aldı. Uzun süredir Hizbullah’ın hâkimiyetinde olan bu alanlarda devlet otoritesi yeniden tesis edilmeye başlandı.

Hizbullah geri çekiliyor

Bir İsrail askeri yetkilisi, “Lübnan ordusunun bazı bölgelerde beklenenden çok daha etkili olduğunu görüyoruz. İsrail ordusu bu gidişattan memnun ve sürecin devamını bekliyor” dedi.

Lübnan hükümeti ayrıca, yoğun nüfuslu mülteci kamplarında faaliyet gösteren silahlı Filistinli grupları da silahsızlandırmak üzere çok aşamalı bir planı hayata geçirdiğini açıkladı. Nisan ayında Lübnan güvenlik güçleri, İsrail’e roket attığı öne sürülen bir Filistinli militan hücresine baskın düzenledi ve tutuklamalar yaptı.

Ateşkes anlaşmasına göre, silahsızlandırma çalışmalarının öncelikle Litani Nehri’nin güneyinden başlaması gerekiyor. Selam ve ABD, bu sürecin ülkenin tamamında uygulanmasını savunuyor.

Lübnanlı üst düzey güvenlik yetkililerine göre, Hizbullah şu ana kadar güneydeki silahsızlandırma adımlarına direniş göstermedi ve Beyrut Havalimanı gibi bazı bölgelerde güvenlik kontrolünü devretmek zorunda kaldı.

Hizbullah’a yakın kaynaklar, örgütün Batı ve Körfez ülkelerinden yeniden inşa yardımı alabilmek için işbirliği içinde görünmeye çalıştığını belirtiyor. Ancak örgütün ülke genelinde tamamen silahsızlandırmaya yanaşıp yanaşmayacağı hâlâ belirsiz.

Johns Hopkins Üniversitesi Dış Politika Enstitüsü’nden Randa Slim, “Hizbullah kendisini gönüllü olarak silahsızlandırmadığı sürece, Lübnan hükümetinin bunu zorla yapma olasılığı yok” diyerek siyasi çözümün tek yol olduğunu vurguladı. Slim, “Şii bölgelerinin yeniden inşasını Hizbullah’ın silahsızlanmasına bağlayarak örgüte siyasi baskı uygulanmalı” önerisinde bulundu.

“Hizbullah silahları, Lübnan’ın caydırıcılığının bir parçası”

Hizbullah, silahlı direniş hakkını korumakta ısrar ediyor. Örgüt sözcüleri, Lübnan ordusunun zayıflığı, İsrail tehdidi ve Suriye’deki Sünni radikal grupların azınlıklara yönelik saldırılarını gerekçe gösteriyor. Hizbullah milletvekili İbrahim Musevi, “Bazı bölgelerdeki Hizbullah silahları, Lübnan’ın caydırıcılığının bir parçasıdır” dedi.

Ancak yeniden silahlanmak artık eskisi kadar kolay değil. Hizbullah, İran’dan Suriye üzerinden gelen silah kaçakçılığı rotalarını, Beşar Esad’ın aralık ayında devrilmesi ve İran karşıtı bir hükümetin işbaşına gelmesiyle kaybetti. Ayrıca Beyrut Havalimanı üzerinden sağlanan mali kaynaklar da devlet denetimiyle ciddi biçimde kısıtlandı.

Lübnan ordusu bugüne kadar tarihsel olarak Hizbullah’la doğrudan çatışmadan kaçınmış ve ülkenin mezhepsel dengeleri nedeniyle tarafsız kalmaya özen göstermişti.

Başbakan Selam, bu dengeye rağmen devletin otoritesini güçlendirme konusunda kararlı olduklarını belirterek, “Ülkeyi iç savaşa sürüklemek istemiyoruz ama inanın, bu bizim devlet otoritesini genişletme ve pekiştirme taahhüdümüzü etkilemez” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English