Bizi Takip Edin

AVRUPA

Nijer’deki darbenin Fransız Somaïr şirketi ile ne ilgisi var?

Yayınlanma

Eski Fransız sömürgesi Nijer’de geçen hafta bir grup askerin ülke yönetimine el koyması yani sevilen tabiri ile darbesi birçok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından kınandı. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) darbecilere, gözaltında tutulan Cumhurbaşkanı’nın göreve dönmesi için bir hafta süre tanıdı, aksi taktirde “askeri müdahale” seçeneğinin masada olduğunu duyurdu.

ECOWAS’a tepki, Nijer’in komşuları Burkina Faso ve Mali’den geldi: “Askeri müdahalede bulunurlarsa bu, Burkina Faso ve Mali’ye savaş ilanı olur.”

Kimse ECOWAS’ın askeri müdahalede bulunacağına ihtimal vermiyor ancak yine de Avrupa ülkeleri, vatandaşlarını tahliye etmeye başladı.

Başkent Niamey’de hafta sonu yapılan ve binlerce kişinin katıldığı gösterilerde Fransa protesto edilirken Nijer bayrağının yanında dalgalanan Rus bayrakları dikkat çekti. Darbenin arkasında Rusya olduğu ya da en azından Wagner üzerinden darbecilerin desteklendiğine ilişkin kanıyı güçlendirdi.

Dünya kamuoyunu yönlendiren Batı basınında, darbelerin Rusya ile özdeşleştirilmesi artık alışılageldik bir durum. Yine aynı şekilde, dünyanın herhangi bir ülkesinde kurulan bir sandıktan Batı’ya yakın bir seçeneğin çıkmasının adının demokrasi olması da.

Eski Fransız sömürgesi Nijer’de de durum farklı değil… Bu ülke, dün topla tüfekle, açıktan sömürülüyordu bugün ise sistem araçları üzerinden “yasal” ve “demokratik” bir biçimde. Afrika kıtasında Batı’ya yönelik büyüyen düşmanlığın altında bu yeni sömürünün halkta yarattığı nefreti aramak hâkim sistemle hesaplaşmak demek.

Aşağıda okuyacağınız Hintli Marksist tarihçi ve gazeteci Vijay Prashad ile Kongolu politika analisti Kambale Musavuli’nin kaleme aldığı makale, kolaya kaçmadan Nijer’deki darbenin altında yatan sebeplere ve darbenin aktörlerine mercek tutmaya çalışıyor:

***

Nijer, Sahel’de Batı karşıtı darbe yaşayan dördüncü ülke oldu

Nijer’deki darbe Mali, Burkina Faso ve Gine’deki darbelerin ardından geldi. Bu darbeler Fransız ve ABD askeri varlığına ve ülkelerinde yaşanan ekonomik krizlere öfkelenen subaylar tarafından yönetildi

Vijay Prashad, Kambale Musavuli

26 Temmuz 2023 günü saat 03:00’te başkanlık muhafızları Nijer’in başkenti Niamey’de Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum’u gözaltına aldı. Tuğgeneral Abdurrahman Tchiani liderliğindeki birlikler ülke sınırlarını kapattı ve sokağa çıkma yasağı ilan etti. Darbe, Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu, Afrika Birliği ve Avrupa Birliği tarafından derhal kınandı. Nijer’de askeri üsleri bulunan Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri durumu yakından izlediklerini açıkladılar. Bazum yanlısı olduğunu iddia eden ordu ile başkanlık muhafızları arasında çıkan bir çatışma, başkenti tehdit etse de kısa sürede yatıştı. 27 Temmuz’da ordudan General Abdou Sidikou Issa bir açıklama yaparak “farklı güçler arasında kan gölüne neden olabilecek ölümcül çatışmadan kaçınmak” için durumu kabul edeceğini söyledi. Tuğgeneral Tchiani 28 Temmuz’da televizyona çıkarak Vatanı Koruma Ulusal Konseyi (CNSP) başkanı olduğunu açıkladı.

Nijer’deki darbe Mali (Ağustos 2020 ve Mayıs 2021), Burkina Faso (Ocak 2022 ve Eylül 2022) ve Gine’deki (Eylül 2021) benzer darbelerin ardından geldi. Bu darbelerin her biri, Fransız ve ABD askerlerinin varlığına ve ülkelerine yaşatılan kalıcı ekonomik krizlere öfkelenen subaylar tarafından yönetildi. Afrika’nın bu bölgesi – Sahel – bir dizi krizle karşı karşıya kaldı: iklim felaketi nedeniyle toprağın kuruması, 2011’de Libya’daki NATO savaşı nedeniyle İslami militanlığın yükselişi, çöl boyunca silah, insan ve uyuşturucu trafiği için kaçakçılık ağlarının artması, uranyum ve altın da dahil doğal kaynaklara, bu zenginlikler için yeterli ödeme yapmayan Batılı şirketler tarafından el konulması ve üslerin inşası ve Batılı askeri güçlerin cezadan muaf tutularak ülkeye yerleşmesi.

CNSP, darbeden iki gün sonra CNSP’ye liderlik edecek 10 subayın isimlerini açıkladı. Bu isimler ordudan (General Muhammed Toumba) Hava Kuvvetlerine (Albay Binbaşı Amadou Abouramane) ve polis teşkilatına (Genel Müdür Yardımcısı Assahaba Ebankawel) kadar tüm silahlı kuvvetlerden geliyor. CNSP’nin en etkili üyelerinden birinin, eski Genelkurmay Başkanı ve Şubat 2010’da Başkan Mamadou Tandja’ya karşı yapılan darbeyi yöneten ve Bazum’un selefi Mahamadou Issoufou’nun 2011 başkanlık seçimlerini kazanmasına kadar Nijer’i yöneten Demokrasinin Restorasyonu Yüksek Konseyi’nin lideri General Salifou Modi olduğu artık açık. Issoufou’nun görevi sırasında ABD hükümeti Agadez’de dünyanın en büyük insansız hava aracı üssünü inşa etti ve Fransız özel kuvvetleri, uranyum madenciliği şirketi Orano (eskiden Areva’nın bir parçasıydı) adına İrlit şehrini garnizon haline getirdi.

General Salifou Modi’nin ordudaki nüfuzu ve uluslararası bağlantıları göz önüne alındığında CNSP’nin etkili bir üyesi olarak göründüğünü belirtmek önemli. Modi, 28 Şubat 2023 tarihinde Roma’da düzenlenen Afrika Savunma Şefleri Konferansı sırasında ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley ile bir araya gelerek “terörle mücadele işbirliği ve bölgede şiddet içeren aşırıcılıkla mücadelenin sürdürülmesi de dâhil bölgesel istikrarı” görüştü. Modi 9 Mart’ta Mali’yi ziyaret ederek Albay Assimi Goïta ve Mali Genelkurmay Başkanı General Oumar Diarra ile Nijer ve Mali arasındaki askeri işbirliğini güçlendirmek üzere bir araya geldi. Birkaç gün sonra 16 Mart’ta ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Bazum ile görüşmek üzere Nijer’i ziyaret etti. Modi 1 Haziran’da Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçisi olarak atandı. Bu atama Nijer’de pek çok kişi tarafından Modi’nin pasifize edildiği şeklinde nitelendirildi. Niamey’de Modi’nin, devletin başındaki Tuğgeneral Tchiani’nin üzerindeki etkili isim olduğu söyleniyor.

Yolsuzluk ve Batı

Nijer’den oldukça bilgili bir kaynak bize ordunun Bazum’a karşı harekete geçmesinin nedeninin “yolsuzluğa bulaşmış, Fransa’nın bir piyonu olması” olduğunu söylüyor. Nijerliler ondan ve çetesinden bıktı. Kamu fonlarını zimmetine geçiren ve birçoğu yabancı elçiliklere sığınmış olan devrik sistemin üyelerini tutuklama sürecindeler. Yolsuzluk meselesi, dünyanın en kârlı uranyum yataklarından birine sahip Nijer’in yakasını bırakmıyor. Nijer’de söz konusu “yolsuzluk” hükümet yetkililerinin küçük rüşvetleri değil, Fransız sömürge yönetimi sırasında geliştirilen ve Nijer’in hammaddeleri üzerinde egemenlik kurmasını ve kalkınması engelleyen bütün bir yapıdır.

“Yolsuzluğun” merkezinde, ülkedeki uranyum endüstrisinin sahibi ve işletmecisi olan Société des mines de l’Aïr (Somaïr) adlı sözde Nijer-Fransa “ortak girişimi” yer alıyor. Somaïr’in yüzde 85’i Fransa Atom Enerjisi Komisyonu ve iki Fransız şirketine aitken, sadece yüzde 15’inin Nijer hükümetine ait olması dikkat çekiyor. Nijer dünyadaki uranyumun yüzde 5’inden fazlasını üretiyor, ancak uranyumu çok yüksek kalitede. Nijer’in ihracat gelirlerinin yarısı uranyum, petrol ve altın satışlarından elde ediliyor. Fransa’daki her üç ampulden biri Nijer’den gelen uranyumla çalışıyor, aynı zamanda Afrika ülkesinin nüfusunun yüzde 42’si yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Nijer halkı onlarca yıldır zenginliklerinin ellerinden kayıp gitmesine seyirci kaldı. Hükümetin zayıflığının bir göstergesi olarak, geçen on yıl boyunca Nijer, Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi ve Uluslararası Ticaret Odası nezdinde çok uluslu şirketler tarafından açılan sadece 10 tahkim davasında 906 milyon dolardan fazla para kaybetti.

Fransa 2002 yılında avro sistemine geçtiğinde frangı kullanmayı bıraktı. Ancak on dört eski Fransız sömürgesi, Fransa’ya büyük avantajlar sağlayan Communauté Financiére Africaine’i (CFA) [CFA frangı] kullanmaya devam etti (bu ülkelerin rezervlerinin yüzde 50’si Fransız Hazinesinde tutulmak zorunda ve Fransa’nın CFA’da yaptığı devalüasyonlar -1994’te olduğu gibi- onu kullanan ülkeler üzerinde yıkıcı etkilere sahip). 2015 yılında Çad Devlet Başkanı Idriss Déby Itno, CFA’nın “Afrika ekonomilerini aşağı çektiğini” ve “Afrika’nın gelişmesini engelleyen bu kordonu kesmenin zamanının geldiğini” söyledi. Şu anda Sahel’de sadece Burkina Faso ve Mali’de olduğu gibi Fransız birliklerinin çekilmesi değil, aynı zamanda Fransızların bölgedeki ekonomik hakimiyetinin kırılması da konuşuluyor.

Yeni bağlantısızlık

Temmuz ayında düzenlenen 2023 Rusya-Afrika Zirvesi’nde Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traoré, ülkesinin suikasta kurban giden sosyalist lideri Thomas Sankara’nın üniformasını andıran kırmızı bir bere taktı. Traoré, Sahel’deki askeri darbelerin kınanmasına ve bir Afrika Birliği heyetinin kısa bir süre önce ülkesine yaptığı ziyarete sert tepki gösterdi. “İsyan etmeyen bir köle merhameti hak etmez” dedi: “Afrika Birliği, Batı’nın kendi kukla rejimlerine karşı savaşmaya karar veren Afrikalıları kınamayı bırakmalı.”

Burkina Faso, şubat ayında Mali ve Gine hükümetlerinin de katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yapmıştı. Gündemde bu devletlerden oluşan yeni bir federasyonun kurulması var. Nijer’in de bu görüşmelere davet edilmesi muhtemel.

*Bu makale Globetrotter tarafından hazırlanmıştır.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English