Bizi Takip Edin

RUSYA

Putin’den Ukrayna’ya uyarı: Karar alma merkezleri hedef olabilir

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’ya yönelik son saldırılarda 90 füze ve 100 insansız hava aracı kullanıldığını açıkladı. Putin, Kiev’deki karar alma merkezlerinin de potansiyel hedefler arasında olduğunu belirtirken, Rus silah sistemlerinin Batı yapımı füzelere kıyasla üstün özelliklere sahip olduğunu vurguladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yaptığı açıklamada, ordunun “90 füze ve 100 insansız hava aracıyla Ukrayna’daki 17 askeri tesis ve fabrikayı hedef alan karmaşık bir gece saldırısı” gerçekleştirdiğini duyurdu.

Kazakistan’da düzenlenen Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) toplantısında konuşan Putin, saldırılarla ilgili şunları söyledi:

“Bu silah sistemleri, Rusya topraklarına ATACMS füzeleriyle devam eden saldırılara karşılık olarak son iki gün içinde kullandığımız sistemlerdir. Toplamda 100 sistem, az önce bahsettiğim farklı kategorilerde 100 füze ve iki gün içinde 466 silahlı insansız hava aracı kullanıldı.”

ATACMS saldırılarına yanıt olarak “Birden fazla kez söylediğim gibi, bizim tarafımızdan her zaman bir karşılık verilecektir,” diyen Putin, Ukrayna topraklarında hedef seçiminin Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapıldığını belirtti.

Devlet Başkanı, “Bunlar arasında Kiev’deki karar alma merkezleri de olabilir,” diye ekledi.

Ayrıca Putin, “Örneğin, zorla seferber edilen Ukraynalı askerler ve subaylar bugün ne için canlarını vermek zorundalar? Kiev’e yerleşmiş olan Banderci neo-Nazi rejimi için mi? Meşruiyetlerini çoktan kaybetmiş olan liderleri için mi? Ne de olsa seçimlere gitmediler. Bugün tamamen gayri meşrudurlar. Ve sadece hukuki açıdan bakıldığında, silahlı kuvvetlere emir verme hakları bile yoktur,” vurgusunu yaptı.

Öte yandan Putin, Batı’nın provokasyonları ve Ukrayna’daki gerilimin tırmanmasına yanıt olarak kullanılan Rus silah sistemleri hakkında da açıklamalarda bulundu. Kha-101 füzesine atıfta bulunarak, şunları söyledi:

“Havadan fırlatılan Kha-101 füzesi, menzil açısından Avrupa yapımı tüm sistemleri önemli ölçüde geride bırakıyor. Storm Shadow, Fransız SCALP ve Alman Taurus füzelerinin menzili 500 ila 650 kilometre arasında değişirken, Alman Taurus’un menzili 650 kilometreye kadar çıkıyor. Fakat Kha-101, bu sistemlerin tamamını menzil açısından geride bırakıyor.”

Putin ayrıca, birkaç gün önce Ukrayna’yı vurmak için kullanılan Oreşnik füzesi hakkında, “Oreşnik füzesi, yüksek isabet oranıyla hedeflerini başarıyla vurabilir. Bu hedefler, iyi korunmuş ve büyük derinliklerde yer alıyor olabilir,” değerlendirmesini yaptı.

Oreşnik’in savaş koşullarında ilk kez test edildiğini duyuran Putin, bu sistemin dünyada benzeri olmadığını ve büyük derinliklerdeki korunaklı hedefleri bile etkili bir şekilde vurabildiğini söyledi.

Ayrıca, Oreşnik’in hedefe ulaştığında ortaya çıkardığı ısının, Güneş yüzeyinden yalnızca üçte bir daha soğuk olduğu ve hedefi neredeyse atomik parçacıklara ayırdığını dile getirdi.

Putin, “Oreşnik’in toplu olarak kullanılması durumunda, etkisinin nükleer silahlarla kıyaslanabilir olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu silah, kitle imha silahı kategorisinde yer almıyor,” ifadelerini kullandı.

Putin, Batı silahlarının Rusya topraklarında kullanılmasının NATO’nun çatışmaya doğrudan müdahil olması anlamına geleceğini ifade etti. “Defalarca uyardık, ancak tüm uyarılarımıza rağmen Batı silahlarıyla topraklarımıza saldırılar düzenlendi,” diyen Putin, bu saldırıların yanıtsız kalmayacağını belirtti.

Rusya’nın dün gece Ukrayna’ya düzenlediği kapsamlı saldırıda 90 füze ve 100 İHA kullanıldığı ve 17 hedefin vurulduğu açıklandı. Putin, “Bu hedefler arasında askeri tesisler, savunma sanayii üretim merkezleri ve destek sistemleri yer alıyor,” diye ekledi.

Rusya’nın füze üretim kapasitesine de değinen Putin, ülkesinin NATO ülkelerinin toplamından 10 kat daha fazla füze ürettiğini ve bu üretimin 2024 yılında yüzde 25 ila 30 oranında artacağını söyledi.

Rusya, Ukrayna’da güç gösterisi olarak hipersonik füze Oreşnik’i test etti

RUSYA

Rusya’da enflasyon, Nisan 2022’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı

Yayınlanma

Rusya’da enflasyon, 2022 yılının nisan ayından sonra en yüksek seviyeye ulaşarak, gıda fiyatlarında dramatik artışlara yol açtı. Uzmanlar, rubledeki değer kaybı ve tarımsal üretimdeki düşüşün enflasyonu daha da artırabileceğini belirtiyor.

Rusya’da enflasyon, yetkililerin fiyatları dizginleme çabalarına ve Merkez Bankası’nın faiz oranlarını 2000’li yılların başındaki seviyelere yükseltmesine rağmen tırmanışını sürdürüyor.

Rosstat, çarşamba günü açıkladığı verilerde, tüketici fiyat endeksinin 19-25 Kasım haftasında yüzde 0,36 artış gösterdiğini duyurdu.

Bu artışla birlikte enflasyon, ay başından bu yana yüzde 1,15, yılbaşından bu yana ise yüzde 7,8 yükseldi.

Kasım ayındaki aylık enflasyon artışı, Nisan 2022’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı (söz konusu dönemde fiyatlar yüzde 1,56 artmıştı).

Ayın henüz tamamlanmayan dört haftalık dönemindeki artış, ekim ayının tamamında kaydedilen artışın (yüzde 0,75) 1,5 katına, ağustos ve eylül aylarının toplamındaki artışın (yüzde 0,2 ve yüzde 0,48) ise iki katına ulaştı.

Gıda enflasyonunun en çarpıcı örnekleri süpermarketlerin manav reyonlarında görülüyor.

Rosstat verilerine göre, yılbaşından bu yana patates fiyatları yüzde 78,4, lahana yüzde 30,7, pancar ise yüzde 27 oranında arttı. Hükümetin Türkiye ve İran’dan ithalatı artırma çabalarına rağmen tereyağı fiyatlarındaki artış yüzde 31,6’ya ulaştı.

Yılbaşından bu yana koyun eti yüzde 21,9, ekşi krema yüzde 16,4, süt yüzde 15,7 oranında zamlandı. Elma fiyatları yüzde 15’in, ekmek fiyatları ise yüzde 13’ün üzerinde artış gösterdi.

Rosstat’a göre domates bir yıl öncesine göre yüzde 22,5, salatalık yüzde 40,8, soğan ise yüzde 17 daha pahalı.

Bloomberg Economics Rusya ekonomisti Aleksandr İsakov, genel gıda enflasyonunun Ocak 2023’ten bu yana ilk kez yüzde 10’u aşmasını kısmen tarımsal sorunlara bağlıyor: Don olayları ve ardından yaşanan kuraklık nedeniyle hasat geçen yıla göre düşük kaldı.

Buna ek olarak yaptırımlar da çiftçilerin ekipman ve tohum tedarikini zorlaştırıp maliyetleri artırıyor.

Merkez Bankası’nın enflasyonist baskıyı azaltmak için temel faiz oranını daha da yükselteceği ve İsakov’un tahminlerine göre muhtemelen yüzde 25’e çıkaracağı öngörülüyor; bu Vladimir Putin’in 2000 yılında ilk devlet başkanlığı dönemine başladığı dönemdeki seviyeye denk geliyor.

Merkez Bankası’nın eski başkan yardımcısı Oleg Vyugin, kurumun gelecek yıl büyümeyi dengelemeyi ve 2026’da yüzde 4’lük yıllık hedefine ulaşmayı vaat etmesine rağmen, Rusya’nın en az önümüzdeki iki ila üç yıl boyunca yüksek enflasyonla yaşamak zorunda kalacağını kaydetti.

Bütçe harcamalarının arttığına ve bu kaynakların üretim yapmayan ordu ve güvenlik kurumlarına aktarıldığına dikkat çeken Vyugin, “Geçmişte bu durum bir şekilde ithalatla dengeleniyordu, ancak şimdi yaptırımlar nedeniyle süreç zorlaşıyor ve asıl sorun, kur artışları nedeniyle ithalat maliyetlerinin yükselmesi,” ifadelerini kullandı.

Milyarderlerden Rusya Merkez Bankası’na ‘özel döviz kuru’ çağrısı

Okumaya Devam Et

RUSYA

Glazyev’den Rusya Merkez Bankası’na sert eleştiriler  

Yayınlanma

Yazar

Rusya Merkez Bankasının parlamentoya yaptığı sunumun ve elindeki kutsal faiz asasıyla mucizeler yaratma vaadini (politika faizini artırmaya devam edeceği müjdesi eşliğinde) tekrarının ardından bankanın para-kredi siyasetine olan eleştiriler daha önce benim rastlamadığım bir sertlik ve yaygınlığa ulaştı.

Çok uzun süredir Rusya’da neoliberal reçetelerin en amansız eleştirmenlerinden biri olan Sergey Glazyev bu ortamda eleştirilerini yeni baştan özetleyerek Duma’daki parlamenterlere gönderdi.

Kuşkusuz Rusya ve Türkiye ekonomileri yapısal olarak farklı ve biri için çözüm olan şey diğeri için çözümsüzlük anlamına gelebilir. Ancak yapılar farklı bile olsa yapısal sorunların pek çok ortak nedeni var. Aynı nedenler farklı yapısal ortamlarda farklı sonuçlar doğurur, ama nedenler doğru tespit edilmeden doğru çözüm yolları bulunamaz.

Glazyev’in söyledikleri yeni değil. Yazdıklarını ve çözüm önerilerini en azından birkaç yıldır sürekli takip etmeye çalışan biri olarak, onun görüşlerini çoğu zaman burada söylediklerinden daha derinlikli, daha fazla veri ve gözleme dayanan, daha kompleks formülasyonlarla ifade ettiğini söyleyebilirim. Ama bütün bunlar iktisadi  kavramlar ve verilerle asgari tanışıklığı olan geniş kesimler açısından daha az anlaşılır şeyler. “Özellikle düşünen ve vicdan sahibi parlamenterler için” yazdığı bu görece kısa yazı ise sadece Rusya Merkez Bankası’na değil bütün merkez bankalarının dogmatizmine karşı az çok anlaşılır bir manifesto niteliği niteliği taşıyor.

Bir başka deyişle okur, Rusya ve başka ülkelerdeki (bu meyanda Türkiye’deki) sorunların aynı olduğunu düşünmemeli. Burada önemli olan, birincisi, Merkez Bankalarının sorunları çözme mantığının aynı olması. İkincisi de, Glazyev’in çizdiği tablonun karanlığı ancak Rusya ölçeğinde kavranabilir, başka karanlıklarla karşılaştırılamaz — neticede karanlıktan karanlığa fark var: kimisi akşam alacası, kimisi tanyeri, kimisi zifiri karanlık olabilir. Rusya Merkez Bankası’nın para-kredi siyaseti Rusya açısından bile yıkıcı sonuçlar doğurabilir, ama hükümetin ithal ikameci kanadı ve özellikle savunma sanayisiyle ilişkili sektörlerde bu yıkıcı etkiler devlet sübvansiyonları ve kredi ayrıcalıklarıyla hafifletiliyor. Dolayısıyla, ithal ikameciliğin olmadığı, kamu sektörünün neredeyse kalmadığı, ekonomi yönetiminde planlamaya dayanan direnç merkezlerinin hiç bulunmadığı yerlerle Rusya arasındaki yapısal paralellik zayıf, dogmatizm ise farklı etkiler doğursa bile aynı.

* * *

Özellikle düşünen ve vicdan sahibi parlamenterler için

Rusya Merkez Bankası başkanının “Devlet birleşik para-kredi siyasetinin temel istikametleri” üzerine raporunu dinleyen Devlet Dumasının üyelerinin çoğunluğu, aşağıdaki aşikar sonuçlara rağmen bunların hayata geçirilmesine delice yeşil ışık yaktılar:

— Son yıllarda başlayan ekonomide canlanmanın durdurulması ve stagflasyon kapanına düşülmesine;

— Milyarlarca dolar sermayenin ülke dışına çıkartılmasına devam edilmesine;

— Hayat seviyesinde stagnasyona, halkın reel ücret ve gelir artışının durdurulmasına;

— Hayati önem taşıyan binlerce işletmenin iflasına, üretimin düşmesine;

— Yatırımların kısılmasına ve ekonominin teknolojik geri kalmışlığının artmasına.

Merkez Bankası’nın bu siyaseti desteklemeleri için iyi ödeme yapılan kuklalarına itimat eden Duma üyeleri bankanın politika faizinde manipülasyon yoluyla “hedef enflasyona” ulaşılmasına dair açıkça başarısız argümantasyonu üzerine düşünmediler bile. Bu argümantasyon basitliğiyle, mantıklı düşünmeye yatkın olmayan dinleyicileri satın alıyor. Politika faizinin yükseltilmesinin enflasyonun düşürülmesi için zaruri olduğu iddiası, tıpkı hasta birinin vücut sıcaklığını düşürmek için buzdolabına tıkılması gerektiği iddiası kadar gibi. Sonuçları da benzer olacak: organizmanın çökmesi.

Merkez Bankası yönetiminin argümantasyonu, faizlerin yükseltilmesinin talepte daralmaya yol açacağına dayanıyor, çünkü harcamaların kredilendirilmesi kısılır ve gelirlerin tasarruf edilen kısmı büyür. Talebin kısılması ise fiyatların düşmesine yol açmalıdır: pazar dengesi kavramını öğrenen üniversite öğrencilerinin ders kitaplarında öyle yazıyor. Tıpla analojiye devam edersek, Merkez Bankası’nın eylemi, akşamdan kalma bir sarhoşun ellerinin titremesini durdurmak için tendonlarını kesen doktorla karşılaştırılabilir. Sonuçlar gene benzerdir: çalışmanın durması.

Mesele şu ki, mikroekonomi ders kitaplarındaki alabildiğine basit modellerden farklı olarak gerçek bir ekonomi asla denge durumunda bulunmaz, zira her dakika yeni teknolojiler ve ürünler ortaya çıkar, yeni işletmeler kurulur, varsayımsal denge noktasını belirsiz istikametlerde kaydıran işlemler yapılır. Ve politika faizinin artırılması da enflasyonda otomatik düşmeye neden olmaz: bu sonuçta pahalılaşan kredileri geri ödeme zarureti yüzünden emtia üretiminde azalmaya yahut aynı sebeplerle verimlilik yükseltmeye yönelik yatırımlardan vazgeçilmesine neden olabilir.

Bu durumda fiyatlar da talepteki daralmaya rağmen yükselebilir.

Merkez Bankası yönetiminin dogmatik düşüncesi burnunun ucunu görmesine izin vermiyor: enflasyonun düşmesinde başlıca faktörün bilimsel-teknolojik gelişme olduğunu, bu sayede birim üretkenlik ve meta kalitesinde kademeli bir düşüş meydana geldiğini bir türlü anlayamıyor. Bilimsel-teknolojik gelişmeye ise işletmelerin AR-GE harcamalarının ve yeni teknolojinin uygulamaya konmasının kredilendirilmesiyle erişilir. Bu nedenle politika faizinin yükseltilmesi kredi sıkışıklığı getirir, bu da yerli emtia üreticilerinin üretimi geliştirmek için ucuz kredi çekme imkanına sahip yabancı rakipleriyle karşılaştırıldığında inovasyon faaliyetinde düşmeye, teknoloji seviyesinde ve rekabet gücünde azalmaya yol açar. Rekabet gücünün azalması ise rublede enflasyonu körükleyecek devalüasyon için önşartları yaratır.

Bizim para otoritelerinin, Merkez Bankası’nın serbest dalgalanma rejimiyle göz yumduğu para spekülatörleri tarafından manipüle edilen rubledeki devalüasyonun apaçık ortada olan enflasyonist etkisini fark etmemeleri hayret verici. Merkez Bankası’nın “hedef” koyduğu enflasyondaki dalgalanmaların başlıca nedeni de rublenin periyodik şekilde devalüe edilmesidir. Banka yönetimi Rusya ekonomisini fiilen bir çöküş kısır döngüsüne itti: politika faizinin artırılması — yatırımların kredilendirilmesinde daralma — teknolojik seviyenin düşmesi — rekabet gücünün kötüleşmesi — rublede devalüasyon — enflasyonda sıçrama — politika faizinin yükseltilmesi. Para otoritelerimiz otuz yıldır ekonomimizi bu döngüde çeviriyor ve stagflasyon kapanına düşürüyor. Bu nedenle yatırımların hacmi hâlâ Sovyet seviyesinin yarısı kadar; oysa komşumuz Çin bu dönemde yatırımları on kat artırdı. Eğer Rusya Bilimler Akademisi Bilimsel Konseyi’nin önerileri hayata geçirilseydi Rusya ekonomisi de benzer bir tempoyla büyüyebilirdi.

Merkez Bankası yönetimi hâlâ iki yüz yıl öncenin kategorileriyle düşünüyor, paraya altın sikke tarzı bir emtia gözüyle bakıyor. Bu nedenle paranın değersizleşmesine karşı, mikroekonomi ders kitaplarında yazdığı gibi, talebin kısılması yoluyla mücadele etmeye çalışıyor. Oysa modern paralar fiducia (itibari — H.Y.) paralardır, bunların emisyonu altınla değil borç yükümlülükleriyle sağlanır. ABD FRC hazine bonosu alımı için dolar çıkarır; Avrupa Merkez Bankası Avrupa bölgesindeki ülkelerin tahvillerinin alımı için avro çıkarır, Çin Halk Cumhuriyeti Halk Bankası yatırım ihtiyaçlarına bağlı olarak eyaletlerin yükümlülükleri karşılığında bankalara kredi vermek için yuan çıkarır. Rusya Merkez Bankası ise ruble emisyonunu yabancı para alımına bağlayınca ekonomimizin evrimini de bu yabancı parayı çıkaran ülkelerin ihtiyaçlarına göre yönlendirmiş oluyor. Uzun yıllardır süren bu siyasetin sonucu olarak ekonomimiz hammadde ihracatına odaklandı ve eşdeğersiz bir dış iktisadi ilişkiye hapsoldu.

Modern ekonomide para, üretim faktörlerini ekonominin genişletilmiş yeniden üretimine katmak için bir  bağlantı vasıtası rolü oynar. Para, üretim kapasitelerini, işgücü ve doğal kaynakları, bilimsel-teknolojik potansiyeli iktisadi dolaşıma katmak için ne kadar gerekliyse o kadar olmalıdır. Eğer dolaşımdaki para mevcut kaynakları bağlamak için yetersizse para fazlası olur ve bu da ekonominin verimliliğinde düşüşe yol açar. Bu da, tıpkı mevcut kaynakların ekonominin yeniden üretiminde tamamen bağlanması halinde para fazlalığının yaptığı gibi maliyet ve fiyat artışına neden olur. Bu ikinci durum ekonominin aşırı ısınması diye adlandırılır. Mevcut durumda Merkez Bankası yönetiminin gördüğü budur, oysa gerçekte durum tam tersidir. Bugün üretim kapasitesinin üçte biri atıl durumda, yurtdışına imalat yerine hammadde gidiyor, bilimsel-teknolojik potansiyel de aynı yere sızıyor. Merkez Bankası’nın verilerini dayandırdığı düşük resmi işsizlik oranı ekonominin birçok sektöründe gizli işsizliğin varlığını da, üretim kapasitelerinin kullanım ve modernizasyonu genişlerken işgücü verimliliğini artıracak büyük rezervlerin varlığını da yansıtmıyor. Neticede politika faizinin yükseltilmesi ve para arzının düşürülmesi, bizim durumumuzda, enflasyonun düşmesine değil artmasına yol açıyor, uzun yıllardır yapılan istatistik gözlemler de bunu teyit ediyor.

Merkez Bankası yönetiminin iddiasının tam tersine Rusya’da enflasyon faizler düştükçe ve para arzı arttıkça azalır. Bu da kullanılmayan üretim faktörlerinin bir sonucudur. Bunların genişletilmiş yeniden üretim sürecine faizlerin düşürülmesiyle ve kredilerin genişletilmesiyle katılması emtia üretiminin hacim ve etkinliğini artırır ve bu gene enflasyonun düşmesine yol açar. Bir kez daha tıp analojisine başvurursak, Merkez Bankası tarafından faizlerin artırılması ve para arzının daraltılması ekonominin bugünkü durumunda yüzyılın ortasındaki evrensel tedavi yöntemi olan kan almaya benziyor. Her iki durumda da sonuç ölümcül.

Dolayısıyla, Merkez Bankası tarafından yürütülen para siyaseti enflasyonun istikrarlı şekilde düşürülmesini sağlamaya imkan vermiyor. Tersine, ekonomiyi kısır bir bozulma döngüsüne sokarak otuz yıldır (Geraşçenko, Primakov ve Maslyukov’un para otoritelerinin yönetiminde olduğu kısa bir dönem dışında) muazzam bir sermaye kaçışının eşlik ettiği stagflasyon kapanında tutuyor. Bugünkü Merkez Bankası yönetiminde bu, kendi döviz rezervlerinin müsaderesi de dahil trilyon dolara vardı; üstelik bu müsadere, bize karşı askeri eylemlerin kredilendirilmesinde kullanılıyor. Şunu da eklemek gerek: eksik emtia üretiminin mevcut çıktı üretim potansiyeline oranı GSYH’nın yüzde 25’ini buluyor, 2014 öncesindeki eğilimle karşılaştırıldığında ise 60 trilyon rubleyi aşıyor. Yürütülen para-kredi siyasetinin sonucu yatırımların finansman yetersizliği GSYH’nın yüzde 10’undan fazlası; Merkez Bankası’nın bugünkü yönetiminin bütün faaliyet dönemi boyunca da yaklaşık 30 trilyon ruble.

Enflasyonu düşürmek ve uzun vadeli makroekonomik istikrarı yakalamak ancak yeni teknolojinin uygulandığı gelecek vaat eden üretimin gelişmesine yapılacak yatırımların düşük faizli kredilendirilmesi yoluyla mümkündür. Merkez Bankası ve devlet tarafından kontrol edilen bankalar stratejik planlama sistemine dahil edilmiş olsaydı ve bunların faaliyetleri üretken yatırımların kredilendirilme göstergesine göre değerlendirilseydi, devlet başkanının birikim normlarını GSYH’nın yüzde 27’sine yükseltme, 20 milyon yüksek teknolojili istihdam yeri yaratma, (hava ulaşımı dahil) geniş ithal ikamesini hayata geçirme yönündeki talimatları da yerine getirilir, ekonominin 2020’ye kadar uzun vadeli kalkınma konsepti gerçekleştirilir, milli projeler ve devlet programları zaruri kredi desteğini alır, üretimin geniş otomatizasyonu, dijitalizasyonu ve robotizasyonu yapılır, emek verimliliği ve enflasyon sonuçlarından bağımsız ücretler birkaç kat artırılırdı. Burada söz konusu olan politika faizi değil; bunun için ticari bankaların ve kalkınma kuruluşlarının devlet başkanı ve hükümetin stratejik planlarına uygun olarak yatırım projelerine kredi vermeleri için Merkez Bankası tarafından yeniden finanse edilmesine yönelik özel araçlar uygulanmalı. Politika faizi konusunda zaruri olan tek bir şey var: banka paralarının Merkez Bankası hesaplarına para yatırılmasının ve bunlara tahvil ihracının kesilmesi; oysa Merkez Bankası bu şekilde bankalara faiz ödemeleri için para ihraç ederek fiilen aylaklıklarını ödüllendiriyor.

Daha basit söylersek, eğer para-kredi siyaseti, halihazırda kabul edilmiş bulunan stratejik planlama belgelerine uygun olarak Rusya ekonomisinin kalkındırılması hedefiyle uygulansaydı iki kat daha iyi yaşayabilir, iki kat daha çok üretebilir ve yatırım yapabilirdik. Bu siyasetin aslında, ticari bankaların dönüşmüş olduğu para spekülatörlerinin menfaatlerine göre yürütüldüğünü kanıtlamak güç değil. Bunlar, başlıca işlevleri olan tasarrufları yatırıma dönüştürmek yerine yabancı para istifliyor ve rublenin sıralı devalüasyonlarında bunların değerlenmesiyle kâr ediyor. Yaptırımlara kadar rublenin “serbest” dalgalı kur siyasetinin en büyük faydalanıcıları, Rusya Merkez Bankası yönetiminin bunlara göz yummasıyla manipülasyon yapan Amerikalı hedge fonlarıydı; MB yönetimi de buna karşılık Washington finans kuruluşlarınca mütemadiyen dünyada en iyisi ilan edilir. Şimdi devlet ortaklıklı bankalarımız bunu yapıyor; dövizin değer kazanmasına ek olarak paranın faiz oranları üzerindeki banka marjları yoluyla üretim alanından ve halkın cebinden para hortumlayarak rekor kârlar elde ediyorlar. Bunların sorumlu yöneticilerinden bazıları da suni olarak iflas ettirdikleri borçluların mülklerine el koyarak teminat yağmacılığı işine daldılar.

Merkez Bankası başkanlığının politika faizlerinin artırılmasının iş dünyasının verimlilik talebini de artırdığına dair cüretkar açıklamalarına rağmen gerçekte bizim şartlarımızda bu mülkiyetin iyi niyetli girişimcilerden hiç de öyle olmayan bankacılara doğru yeniden dağılımına yol açıyor. Bankaların politika faizinin yükseltildiği bahanesiyle kredi şartlarını ağırlaştırması yüzünden verimli bir işletmenin iflası ve ardından kreditörle irtibatlı ve bu yağmadan kâr eden suç ortaklarına yeniden satılması, tipik bir durum. Bu durumda bulunan, toplam varlıkları 5 trilyon rubleden fazla binlerce işletme var. Merkez Bankası’nın kredi siyasetiyle de esasen, kredinin üretimdeki büyümeyi ilerleten bir enstrüman olmak yerine mülkiyetin yeniden dağıtımının vasıtası haline geldiği krimonolojik bir makroekonomik ortam yaratıldı.

Yukarıda sunulan argümanlar düşünen her insanın Merkez Bankası tarafından yürütülen para siyasetinin başarısız ve zararlı olduğunu kabul etmesi için yeterli. ABD yaptırımlarının Merkez Bankası’nın serbest dalgalanan ruble kuruna geçmesinden sonra uygulanmaya başlandığı ve döviz rezervlerinin müsaderesinden önce bu rezervlerin bizim çıkardığımız altında değil de doğal olmayan bir şekilde olası bir hasmın para biriminde biriktirilmiş olduğu göz önüne alındığında bu siyaseti çok daha sert sınıflandırmak da mümkündür. Ama bu siyasetten yararlananların Devlet Dumasında güçlü pozisyonları, ilgili komiteler üzerinde kontrolleri var ve parlamenter çoğunluğunu yanıltıyorlar; bu çoğunluk da bir kez daha büyümeyi durdurma ve ekonomimizin rekabet yeteneğini düşürme sorumluluğunu, keza seçmenlerinin hayat seviyesini düşürme sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyor.

Doğru bir para-kredi siyaseti meseleleriyle ilgilenen, düşünmeye hevesli parlamenterler için atıflarını aşağıda verdiğim kendi kitaplarımı önerebilirim.

(Glazyev’in atıfta bulunduğu kendi kitabı, 2018 Moskova baskısı, “Geleceğe Sıçrayış” adını taşıyor.)

Okumaya Devam Et

RUSYA

Rusya’da faiz oranı tarihi seviyeye çıkabilir: Yüzde 25 gündemde

Yayınlanma

Rusya Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele kapsamında faiz oranını yüzde 25’e çıkarması bekleniyor. Artan fiyatlar ve işletmelerin rekor düzeydeki enflasyon beklentileri, ekonomide sıkılaştırıcı politikaların devam edeceğine işaret ediyor.

Rus bankaları, ruble devalüasyonunun tetiklediği ekonomik baskılar nedeniyle artan enflasyonla mücadele için Merkez Bankası’nın para politikasını daha da sıkılaştırmasını bekliyor.

Merkez Bankası’nın aralık ayındaki toplantısında baz faiz oranını yüzde 23’e çıkarması, şubat ayında ise bu oranı yüzde 25’e yükseltmesi bekleniyor.

Alfa Bank analistlerine göre, bankalar arası piyasa katılımcıları faiz oranı takaslarında bu seviyeleri baz alıyor.

Bankaların piyasa beklentileri geçen ay gözle görülür şekilde değişti. Ekim sonunda para piyasası kotasyonları, faiz oranının mevcut yüzde 21 seviyesinde sabit kalacağını ve ardından düşüşe geçeceğini öngörüyordu.

Fakat şu anki kotasyonlar, faiz oranında iki artış daha olacağını ve 2025 yılı sonunda yüzde 23 seviyesine ulaşacağını gösteriyor.

Alfa Bank, Federal İstatistik Kurumu (Rosstat) tarafından yayımlanan son istatistiklerin piyasayı “şaşırttığını” belirtiyor. 12-18 Kasım haftasında haftalık fiyat artışı yüzde 0,37’ye çıkarak son iki yılın en yüksek ilk üç haftalık artışlarından biri oldu.

Kasım ayının henüz tamamlanmayan ilk üç haftasında enflasyon yüzde 0,79 artarken, bu oran ekimin tamamındaki yüzde 0,75’lik artışı ve ağustos ile eylül aylarının toplam artışını (sırasıyla yüzde 0,2 ve yüzde 0,48) geride bıraktı.

Alfa Bank, mevcut fiyat artış oranını yıllık bazda hesapladığında enflasyonun yüzde 12 ila 13 bandına ulaştığını ifade ediyor.

Buna ek olarak, işletmelerin enflasyon beklentileri rekor seviyelere ulaşmış durumda. Merkez Bankası’nın anketine göre, perakendecilerin yaklaşık yarısı ve her üç imalat şirketinden biri önümüzdeki üç ay içinde fiyatlarını artırmayı planlıyor.

Merkez Bankası, 2023 yazından bu yana baz faiz oranını sekiz kez artırarak 2003’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkardı.

Olası bir yüzde 25’lik faiz oranı artışı, Merkez Bankası’nın faiz oranlarını Vladimir Putin’in ilk başkanlık dönemi olan 2000 yılındaki seviyelere geri döndürecek.

Ekim ayındaki yönetim kurulu toplantısının özetine göre, Merkez Bankası faiz oranını yüzde 22’ye yükseltme seçeneğini de masaya yatırmıştı. Banka, enflasyonun mahsul verimindeki sorunlar, rublenin zayıflaması ve bütçeden yapılan harcama artışları nedeniyle hızlanabileceği konusunda uyarıda bulundu.

Ayrıca, bütçe açığının genişlemesinin maliye politikasında daha sıkı adımlar atılmasını gerektirebileceği ifade edildi.

Analistler, Rusya için enflasyon ve faiz oranı tahminlerini yükseltti

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English