İsrail’in yarı resmi nitelikte ve askeri bürokrasinin görüşlerini yansıtan Tel Aviv Merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) Rusya’nın İsrail-Hamas savaşına bakışını ele alan bir analiz yayınladı. Analizin temel iddiası şu: Putin liderliğindeki Rusya’nın Gazze savaşını çok kutuplu dünyaya geçiş penceresinden görüyor. Bu pencereden bakıldığında Müslüman ülkeler dost, İsrail’i ise düşman olarak görülen Batı kampının bir parçası. Makale, “İsrail’in, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlaması gerektiğini” söylüyor.
İsrail güvenlik kurumlarında yıllarca görev yapmış ve danışmanlık gibi pozisyonlarda yapmaya devam eden isimlerin kurup yönettiği INSS, İsrail’in güvenlik politikalarının oluşumda etkili bir enstitü. Makalede ifade edilen görüşlerin tam olarak neden önemli olduğunu kavrayabilmek için İsrail güvenlik aygıtının ülkedeki diğer başka herhangi bir kurumdan daha çok ABD’ye bağlı olduğunu altı çizilmeli. Küçük bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse INSS’de temsil edilen İsrail güvenlik bürokrasisi, anti demokratik olduğu için çokça eleştirilen yargı reformuna karşı çıkmıştı ancak bu karşı çıkış yasanın özünde demokrasiyi zayıflatmasından değil ABD ile ilişkileri erozyona uğratmasından kaynaklanıyordu. Ya da İsrail siyasetinin Çin veya Rusya ile girdiği angajmanlar INSS tarafından ABD ile ilişkilere zarar vereceği için eleştiriliyordu. Dolayısıyla makalede ifade edilen görüşleri bu bağlamda okumakta fayda var. İsrail’in resmi politikasını değil güvenlik bürokrasisinin fikirlerini yansıtıyor ki bu fikirlerin özellikle savaş zamanlarında resmi politika halini alma ihtimali normal zamanlara göre çok daha yüksek:
***
Rusya’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve İsrail-Hamas Savaşı
Bat Chen Druyan Feldman/Arkady Mil-Man
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail ve Hamas arasındaki savaşla ilgili söylemlerinde, ABD liderliğindeki Batı’nın bu çatışmadan ve diğer bölgesel çatışmalardan sorumlu olduğunu iddia ediyor. Putin, savaşın yanı sıra Washington’un kendisine tek arabulucu rolü biçmesi ve Orta Doğu Dörtlüsü’nü bir kenara itmesiyle İsrail ve Filistinliler arasındaki siyasi sürecin başarısızlığa uğramasından da ABD’yi sorumlu tutuyor. Putin ayrıca ABD’yi savaşın yangınını körüklemekle suçluyor ve Washington’un ortaya çıkan kaosu Rusya da dahil rakiplerini zayıflatmak için kullanmaya çalıştığını iddia ediyor. Rusya liderine göre ABD bunu, çok kutuplu yeni dünya düzeninin ortaya çıkmasını engellemek ve ABD liderliğindeki tek süper güç düzeninin ayakta kalmasını sağlamak için yapıyor. Putin, Rusya’nın boş durmayacağını ve “Rusya’nın ve Filistin halkının kaderi de dahil tüm dünyanın kaderinin belirleneceği” Ukrayna savaş alanlarında “Amerikan hegemonyasına” karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesini başlattığını iddia ediyor.
Buna karşılık birçok Rus uzman-akademisyen ve Putin rejimiyle yakın bağları olan araştırma kurumlarının üyeleri- savaşın patlak vermesine farklı açıklamalar getiriyor. Bunların çoğu son yıllarda Orta Doğu’da yaşanan süreç ve koşullarla ilgili olmakla birlikte Putin’in ısrarla vurguladığı gibi Amerika ve Batı’nın sorumluluğu konusuna pek değinmiyorlar. Örneğin Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nden Vasily Kuznetsov, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı için örgütün İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmayı engelleme ve bölgesel normalleşme sürecini durdurma girişimi; Filistinli gruplar arasındaki güç mücadeleleri ve Hamas’ın Filistin Yönetimi’nin kontrolünü ele geçirme çabaları; Hamas’ın İsrail’in zayıfladığına inanmasına yol açan İsrail iç krizi gibi çeşitli nedenler öne sürüyor. Kuznetsov’a göre saldırıların zamanlaması, Arap bakış açısına göre İsrail’in başarısız olduğu ve yenildiği tek savaş olan Yom Kippur Savaşı’nın sembolizmiyle belirlendi. Prestijli Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde kıdemli bir öğretim görevlisi olan Vladislav Tolstykh, bölgesel düzeyde Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki yakın ilişkilerin, özellikle de Riyad’ın kendisini Arap dünyasının mevcut lideri olarak görmesi göz önüne alındığında, Hamas saldırıları için önemli bir katalizör olduğuna işaret ediyor. Tolstykh’e göre İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimleri ve Filistinli tutuklulara yönelik muamelesi de saldırının nedenleri arasındaydı. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı Alexander Dynkin, Hamas saldırısının arkasında ABD’nin olduğu iddiasını şiddetle reddediyor ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini desteklerken saldırıyı planlamış olmasının mümkün olmadığını savunuyor ve Washington’un İsrail ile Hamas arasındaki herhangi bir gerginlikten fayda sağlamayacağını ekliyor. Bu arada, bu araştırmacıların hiçbiri Hamas ile İran arasındaki bağlar hakkında yazmıyor.
Uzmanlar topluluğu içinde, Putin tarafından sunulan anlatılardan farklı sesler var. Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov, Hamas saldırısının ister “tek başına ister İran’daki iyi dostlarının katılımıyla” gerçekleştirilmiş olsun, hiçbir sonuç vermediğini savunuyor. Hamas militanlarını “dini fanatikler” olarak tanımlıyor. Rusya’nın resmi tutumunun aksine Lukyanov, “Hamas’ın tamamen barbarca eylemlerinin doğal olarak İsrail’den de aynı oranda bir karşılık görmesine neden olduğunu” söylüyor ve Hamas’ın çok sayıda Filistinlinin ölümüne kayıtsız kaldığını savunuyor. Lukyanov’a göre Hamas üyeleri sivil halkın arkasına saklanmıyor- “bunun uğruna ölmeye değecek kutsal bir görev olduğuna inanıyorlar.” Lukyanov çatışmanın nasıl çözülebileceğini göremediğini vurguluyor.
Bazı uzmanlar ABD’nin Orta Doğu’daki politikasının başarısızlığına değiniyor. Örneğin, Putin’in uzun yıllardır katıldığı Valday Tartışma Kulübü’nün program direktörü Timofey Bordachev de ABD politikasının başarısızlığına değinerek, bunun çok fazla aktöre yerine getirilmesi mümkün olmayan taahhütler verilmesinden kaynaklandığına inanıyor. Örneğin, Gazze’deki savaşla ilgili, ABD İsrail’i açıkça destekliyor ve bu destek Müslüman dünyasındaki konumunu tehlikeye atıyor; aynı zamanda, ABD’nin İsrail üzerindeki baskısı, ABD’yi koşulsuz bir müttefik olarak gören İsrailliler tarafından iyi karşılanmıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir araştırma görevlisi olan Rusya ve Sovyetlerin eski Yemen, Libya ve Tunus büyükelçisi Veniamin Popov şiddetle İsrail karşıtı bir pozisyona sahip. ABD’nin Filistin meselesini kasıtlı olarak marjinalleştirdiğini ve Gazze’deki savaşın, ABD’nin bölgede elde ettiği başarılara, özellikle de bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme sürecine, yani İbrahim Anlaşmalarına rağmen ABD dış politikasına büyük bir darbe vurduğunu savunuyor. Şimdi ise ABD’nin İsrail’e verdiği destek ve sağladığı askeri yardım Washington’u “trajedinin ortağı” haline getirdi. Popov’a göre Gazze savaşının en önemli yönlerinden biri de Müslüman dünyasının birleşmiş olması. Buna kanıt olarak da 11 Kasım’da Riyad’daki Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinde kabul edilen ve Filistin meselesini yeniden dünya gündemine taşıyan kararı gösteriyor. Popov, Müslüman dünyanın kendi çıkarlarını gözetebileceğine, başka bir deyişle Putin’in yaratmak istediği çok kutuplu yeni dünya düzeninin kutuplarından biri haline gelebileceğine inanıyor.
Gerçekten de Putin’in Gazze’deki savaşa ilişkin yorumları, hedeflediği yeni, çok kutuplu dünya düzenine ilişkin algısının bir parçası. Putin son konuşmalarında ABD’ye saldırarak “Amerikan hegemonyası diktatörlüğünün” zayıfladığını ve bunun dünyanın geri kalanı için tehlikeli olduğunu iddia etti.(*) Gazze’deki durumun bunun kanıtı olduğunu savundu. Bu motif başkalarının konuşma ve makalelerinde de yer alıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nin (başkanlık rejimiyle yakın bağları olan) genel müdürü Ivan Timofeev, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın tek kutuplu dünya düzeninin zayıflığını yansıttığını savunuyor. Aynı zamanda Gazze savaşının, diğer çatışmalar gibi, ABD’nin uluslararası ilişkiler sistemindeki zayıflığının ve dengesizliğinin bir sonucu olduğunu ve Putin’in iddia ettiği gibi mevcut dünya düzenini korumaya yönelik kasıtlı bir Amerikan politikasının sonucu olmadığını söylüyor. Lukyanov ayrıca Gazze’deki savaşın, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında başlayan dünya düzeninin yeniden inşasında bir başka aşama olduğunu iddia ediyor.
Bu uzmanlardan bazıları yeni dünya düzeninin oluşturulmasında Müslüman dünyasının önemini vurguluyor. Moskova’daki Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün İsrail karşıtı Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi’nden kıdemli araştırmacı Ruslan Mamedov, Arap devletlerinin liderlerinin hâlâ eski tek kutuplu dünya düzenine saplanıp kaldıklarını savunuyor. Ancak bu paradigmanın kırılmasıyla yeni bir dünya düzeninin yaratılabileceğini savunuyor. Arap devletlerinin Filistin meselesindeki eylemsizliğini eleştiren Mamedov, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin kendi rejimlerine tehdit olarak gördükleri Hamas ile aralarındaki görüş ayrılıklarının da farkında. Radikal Rus milliyetçi kampının en önde gelen ideologlarından Aleksandr Dugin, Gazze’deki savaşı Rusya ile Batı arasındaki daha geniş çatışmanın bir parçası olarak tasvir ediyor. Dugin’e göre, Batılı ülkeler ve onların “vekili İsrail” Müslüman dünyaya saldırdığına göre, Müslüman ülkeler İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın yeni dünya düzeni savaşının bir parçası olduğunu kavrayacak ve Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşı daha iyi anlayacaklar. Müslüman dünyanın, çok kutuplu dünya savaşında Rusya ve Çin’in müttefikleri olduğuna inanıyor. Kutupların her biri var olma hakkını bir mücadele ile kanıtlamak zorunda kalacak: Rusya Ukrayna’ya karşı; Çin Tayvan’a karşı, ve Müslüman dünya İsrail-Filistin çatışmasına bir çözüm bularak. Eğer Müslüman dünyası bir araya gelerek birleşik bir kutup oluşturmayı başaramazsa, çok kutuplu dünyaya geçiş süreci gecikecek.
Rus uzmanlar arasındaki söylem incelendiğinde Putin’in söylemine verilen desteğin net olmadığı ve hatta bazılarının çelişkili pozisyonlar ortaya koyduğu görülüyor. Bununla birlikte, rejimi doğrudan tehdit etmeyen konular söz konusu olduğunda bir dereceye kadar ifade özgürlüğü varmış gibi görünse de bu, kavramın Batılı anlamıyla bir çoğulculuk vakası değil. Aynı zamanda, dünyanın tek kutupludan çok kutupluya doğru bir dönüşüm sürecinden geçtiği tezi Rus ana akımının büyük ölçüde bir parçası ve resmi Rus pozisyonuna tam olarak uymayan görüşleri ifade edenler tarafından bile kabul ediliyor. Bu dünya görüşüne göre Müslüman dünyası çok kutuplu mimarinin önemli bir parçası ve Rusya’ya dost olacak bir kutup; dolayısıyla Moskova bu ülkelerle daha güçlü bağlar kurma çabasında. Bu dünya görüşüne göre İsrail, ABD liderliğindeki Batı’ya ait ve Rusya’ya düşman olan kutbun bir parçası. Rusya ve ABD arasında artan gerilimin arka planında İsrail, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlamalı. İsrail’in Rusya’nın İsrail’e karşı eylemlerini ve Gazze’deki savaşı bu açıdan yorumlaması gerekiyor. Rusya’nın 7 Ekim’den bu yana aldığı İsrail karşıtı pozisyon, Kudüs’ün Moskova’nın çeşitli uluslar ve örgütlerle olan ilişkilerini Rusya’nın yaratmayı arzuladığı çok kutuplu dünya bağlamında görmeye başlaması gerektiğinin bir başka kanıtı.
(*)Çevirmenin notu: Putin söz konusu konuşmasında ABD’nin zayıflamasının dünyanın kalanı için tehlikeli olduğunu değil ABD’nin zayıflaması nedeniyle Rusya dahil diğer rakiplerinde kaos yoluyla istikrarsızlık yaratmaya çalıştığını ve bunun dünya için tehlikeli olduğunu savunuyor.