Bizi Takip Edin

Diplomasi

Tel Aviv merkezli INSS: Putin’in Gazze yaklaşımı çok kutuplu dünya hedefinin parçası

Yayınlanma

İsrail’in yarı resmi nitelikte ve askeri bürokrasinin görüşlerini yansıtan Tel Aviv Merkezli Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü (INSS) Rusya’nın İsrail-Hamas savaşına bakışını ele alan bir analiz yayınladı. Analizin temel iddiası şu: Putin liderliğindeki Rusya’nın Gazze savaşını çok kutuplu dünyaya geçiş penceresinden görüyor. Bu pencereden bakıldığında Müslüman ülkeler dost, İsrail’i ise düşman olarak görülen Batı kampının bir parçası. Makale, “İsrail’in, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlaması gerektiğini” söylüyor.

İsrail güvenlik kurumlarında yıllarca görev yapmış ve danışmanlık gibi pozisyonlarda yapmaya devam eden isimlerin kurup yönettiği INSS, İsrail’in güvenlik politikalarının oluşumda etkili bir enstitü. Makalede ifade edilen görüşlerin tam olarak neden önemli olduğunu kavrayabilmek için İsrail güvenlik aygıtının ülkedeki diğer başka herhangi bir kurumdan daha çok ABD’ye bağlı olduğunu altı çizilmeli. Küçük bir örnek üzerinden anlatmak gerekirse INSS’de temsil edilen İsrail güvenlik bürokrasisi, anti demokratik olduğu için çokça eleştirilen yargı reformuna karşı çıkmıştı ancak bu karşı çıkış yasanın özünde demokrasiyi zayıflatmasından değil ABD ile ilişkileri erozyona uğratmasından kaynaklanıyordu. Ya da İsrail siyasetinin Çin veya Rusya ile girdiği angajmanlar INSS tarafından ABD ile ilişkilere zarar vereceği için eleştiriliyordu. Dolayısıyla makalede ifade edilen görüşleri bu bağlamda okumakta fayda var. İsrail’in resmi politikasını değil güvenlik bürokrasisinin fikirlerini yansıtıyor ki bu fikirlerin özellikle savaş zamanlarında resmi politika halini alma ihtimali normal zamanlara göre çok daha yüksek:

***

Rusya’nın “Yeni Dünya Düzeni” ve İsrail-Hamas Savaşı

Bat Chen Druyan Feldman/Arkady Mil-Man

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İsrail ve Hamas arasındaki savaşla ilgili söylemlerinde, ABD liderliğindeki Batı’nın bu çatışmadan ve diğer bölgesel çatışmalardan sorumlu olduğunu iddia ediyor. Putin, savaşın yanı sıra Washington’un kendisine tek arabulucu rolü biçmesi ve Orta Doğu Dörtlüsü’nü bir kenara itmesiyle İsrail ve Filistinliler arasındaki siyasi sürecin başarısızlığa uğramasından da ABD’yi sorumlu tutuyor. Putin ayrıca ABD’yi savaşın yangınını körüklemekle suçluyor ve Washington’un ortaya çıkan kaosu Rusya da dahil rakiplerini zayıflatmak için kullanmaya çalıştığını iddia ediyor. Rusya liderine göre ABD bunu, çok kutuplu yeni dünya düzeninin ortaya çıkmasını engellemek ve ABD liderliğindeki tek süper güç düzeninin ayakta kalmasını sağlamak için yapıyor. Putin, Rusya’nın boş durmayacağını ve “Rusya’nın ve Filistin halkının kaderi de dahil tüm dünyanın kaderinin belirleneceği” Ukrayna savaş alanlarında “Amerikan hegemonyasına” karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesini başlattığını iddia ediyor.

Buna karşılık birçok Rus uzman-akademisyen ve Putin rejimiyle yakın bağları olan araştırma kurumlarının üyeleri- savaşın patlak vermesine farklı açıklamalar getiriyor. Bunların çoğu son yıllarda Orta Doğu’da yaşanan süreç ve koşullarla ilgili olmakla birlikte Putin’in ısrarla vurguladığı gibi Amerika ve Batı’nın sorumluluğu konusuna pek değinmiyorlar. Örneğin Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü’nden Vasily Kuznetsov, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısı için örgütün İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşmayı engelleme ve bölgesel normalleşme sürecini durdurma girişimi; Filistinli gruplar arasındaki güç mücadeleleri ve Hamas’ın Filistin Yönetimi’nin kontrolünü ele geçirme çabaları; Hamas’ın İsrail’in zayıfladığına inanmasına yol açan İsrail iç krizi gibi çeşitli nedenler öne sürüyor. Kuznetsov’a göre saldırıların zamanlaması, Arap bakış açısına göre İsrail’in başarısız olduğu ve yenildiği tek savaş olan Yom Kippur Savaşı’nın sembolizmiyle belirlendi. Prestijli Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde kıdemli bir öğretim görevlisi olan Vladislav Tolstykh, bölgesel düzeyde Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki yakın ilişkilerin, özellikle de Riyad’ın kendisini Arap dünyasının mevcut lideri olarak görmesi göz önüne alındığında, Hamas saldırıları için önemli bir katalizör olduğuna işaret ediyor. Tolstykh’e göre İsrail’in Batı Şeria’daki yerleşimleri ve Filistinli tutuklulara yönelik muamelesi de saldırının nedenleri arasındaydı. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi Başkanı Alexander Dynkin, Hamas saldırısının arkasında ABD’nin olduğu iddiasını şiddetle reddediyor ve İsrail ile Suudi Arabistan arasındaki normalleşme sürecini desteklerken saldırıyı planlamış olmasının mümkün olmadığını savunuyor ve Washington’un İsrail ile Hamas arasındaki herhangi bir gerginlikten fayda sağlamayacağını ekliyor. Bu arada, bu araştırmacıların hiçbiri Hamas ile İran arasındaki bağlar hakkında yazmıyor.

Uzmanlar topluluğu içinde, Putin tarafından sunulan anlatılardan farklı sesler var. Dış politika alanında önde gelen uzmanlardan biri olan ve başkanlık mekanizmasına yakınlığıyla bilinen Fyodor Lukyanov, Hamas saldırısının ister “tek başına ister İran’daki iyi dostlarının katılımıyla” gerçekleştirilmiş olsun, hiçbir sonuç vermediğini savunuyor. Hamas militanlarını “dini fanatikler” olarak tanımlıyor. Rusya’nın resmi tutumunun aksine Lukyanov, “Hamas’ın tamamen barbarca eylemlerinin doğal olarak İsrail’den de aynı oranda bir karşılık görmesine neden olduğunu” söylüyor ve Hamas’ın çok sayıda Filistinlinin ölümüne kayıtsız kaldığını savunuyor. Lukyanov’a göre Hamas üyeleri sivil halkın arkasına saklanmıyor- “bunun uğruna ölmeye değecek kutsal bir görev olduğuna inanıyorlar.” Lukyanov çatışmanın nasıl çözülebileceğini göremediğini vurguluyor.

Bazı uzmanlar ABD’nin Orta Doğu’daki politikasının başarısızlığına değiniyor. Örneğin, Putin’in uzun yıllardır katıldığı Valday Tartışma Kulübü’nün program direktörü Timofey Bordachev de ABD politikasının başarısızlığına değinerek, bunun çok fazla aktöre yerine getirilmesi mümkün olmayan taahhütler verilmesinden kaynaklandığına inanıyor. Örneğin, Gazze’deki savaşla ilgili, ABD İsrail’i açıkça destekliyor ve bu destek Müslüman dünyasındaki konumunu tehlikeye atıyor; aynı zamanda, ABD’nin İsrail üzerindeki baskısı, ABD’yi koşulsuz bir müttefik olarak gören İsrailliler tarafından iyi karşılanmıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nde kıdemli bir araştırma görevlisi olan Rusya ve Sovyetlerin eski Yemen, Libya ve Tunus büyükelçisi Veniamin Popov şiddetle İsrail karşıtı bir pozisyona sahip. ABD’nin Filistin meselesini kasıtlı olarak marjinalleştirdiğini ve Gazze’deki savaşın, ABD’nin bölgede elde ettiği başarılara, özellikle de bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki normalleşme sürecine, yani İbrahim Anlaşmalarına rağmen ABD dış politikasına büyük bir darbe vurduğunu savunuyor. Şimdi ise ABD’nin İsrail’e verdiği destek ve sağladığı askeri yardım Washington’u “trajedinin ortağı” haline getirdi. Popov’a göre Gazze savaşının en önemli yönlerinden biri de Müslüman dünyasının birleşmiş olması. Buna kanıt olarak da 11 Kasım’da Riyad’daki Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinde kabul edilen ve Filistin meselesini yeniden dünya gündemine taşıyan kararı gösteriyor. Popov, Müslüman dünyanın kendi çıkarlarını gözetebileceğine, başka bir deyişle Putin’in yaratmak istediği çok kutuplu yeni dünya düzeninin kutuplarından biri haline gelebileceğine inanıyor.

Gerçekten de Putin’in Gazze’deki savaşa ilişkin yorumları, hedeflediği yeni, çok kutuplu dünya düzenine ilişkin algısının bir parçası. Putin son konuşmalarında ABD’ye saldırarak “Amerikan hegemonyası diktatörlüğünün” zayıfladığını ve bunun dünyanın geri kalanı için tehlikeli olduğunu iddia etti.(*) Gazze’deki durumun bunun kanıtı olduğunu savundu. Bu motif başkalarının konuşma ve makalelerinde de yer alıyor. Rusya Uluslararası İlişkiler Konseyi’nin (başkanlık rejimiyle yakın bağları olan) genel müdürü Ivan Timofeev, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın tek kutuplu dünya düzeninin zayıflığını yansıttığını savunuyor. Aynı zamanda Gazze savaşının, diğer çatışmalar gibi, ABD’nin uluslararası ilişkiler sistemindeki zayıflığının ve dengesizliğinin bir sonucu olduğunu ve Putin’in iddia ettiği gibi mevcut dünya düzenini korumaya yönelik kasıtlı bir Amerikan politikasının sonucu olmadığını söylüyor. Lukyanov ayrıca Gazze’deki savaşın, içinde bulunduğumuz yüzyılın başında başlayan dünya düzeninin yeniden inşasında bir başka aşama olduğunu iddia ediyor.

Bu uzmanlardan bazıları yeni dünya düzeninin oluşturulmasında Müslüman dünyasının önemini vurguluyor. Moskova’daki Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nün İsrail karşıtı Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi’nden kıdemli araştırmacı Ruslan Mamedov, Arap devletlerinin liderlerinin hâlâ eski tek kutuplu dünya düzenine saplanıp kaldıklarını savunuyor. Ancak bu paradigmanın kırılmasıyla yeni bir dünya düzeninin yaratılabileceğini savunuyor. Arap devletlerinin Filistin meselesindeki eylemsizliğini eleştiren Mamedov, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelerin kendi rejimlerine tehdit olarak gördükleri Hamas ile aralarındaki görüş ayrılıklarının da farkında. Radikal Rus milliyetçi kampının en önde gelen ideologlarından Aleksandr Dugin, Gazze’deki savaşı Rusya ile Batı arasındaki daha geniş çatışmanın bir parçası olarak tasvir ediyor. Dugin’e göre, Batılı ülkeler ve onların “vekili İsrail” Müslüman dünyaya saldırdığına göre, Müslüman ülkeler İsrail ile Hamas arasındaki çatışmanın yeni dünya düzeni savaşının bir parçası olduğunu kavrayacak ve Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü savaşı daha iyi anlayacaklar. Müslüman dünyanın, çok kutuplu dünya savaşında Rusya ve Çin’in müttefikleri olduğuna inanıyor. Kutupların her biri var olma hakkını bir mücadele ile kanıtlamak zorunda kalacak: Rusya Ukrayna’ya karşı; Çin Tayvan’a karşı, ve Müslüman dünya İsrail-Filistin çatışmasına bir çözüm bularak. Eğer Müslüman dünyası bir araya gelerek birleşik bir kutup oluşturmayı başaramazsa, çok kutuplu dünyaya geçiş süreci gecikecek.

Rus uzmanlar arasındaki söylem incelendiğinde Putin’in söylemine verilen desteğin net olmadığı ve hatta bazılarının çelişkili pozisyonlar ortaya koyduğu görülüyor. Bununla birlikte, rejimi doğrudan tehdit etmeyen konular söz konusu olduğunda bir dereceye kadar ifade özgürlüğü varmış gibi görünse de bu, kavramın Batılı anlamıyla bir çoğulculuk vakası değil. Aynı zamanda, dünyanın tek kutupludan çok kutupluya doğru bir dönüşüm sürecinden geçtiği tezi Rus ana akımının büyük ölçüde bir parçası ve resmi Rus pozisyonuna tam olarak uymayan görüşleri ifade edenler tarafından bile kabul ediliyor. Bu dünya görüşüne göre Müslüman dünyası çok kutuplu mimarinin önemli bir parçası ve Rusya’ya dost olacak bir kutup; dolayısıyla Moskova bu ülkelerle daha güçlü bağlar kurma çabasında. Bu dünya görüşüne göre İsrail, ABD liderliğindeki Batı’ya ait ve Rusya’ya düşman olan kutbun bir parçası. Rusya ve ABD arasında artan gerilimin arka planında İsrail, mevcut dünya düzenini ihlal etmeye çalışan Rus politikasını şekillendiren pozisyonları anlamalı. İsrail’in Rusya’nın İsrail’e karşı eylemlerini ve Gazze’deki savaşı bu açıdan yorumlaması gerekiyor. Rusya’nın 7 Ekim’den bu yana aldığı İsrail karşıtı pozisyon, Kudüs’ün Moskova’nın çeşitli uluslar ve örgütlerle olan ilişkilerini Rusya’nın yaratmayı arzuladığı çok kutuplu dünya bağlamında görmeye başlaması gerektiğinin bir başka kanıtı.

(*)Çevirmenin notu: Putin söz konusu konuşmasında ABD’nin zayıflamasının dünyanın kalanı için tehlikeli olduğunu değil ABD’nin zayıflaması nedeniyle Rusya dahil diğer rakiplerinde kaos yoluyla istikrarsızlık yaratmaya çalıştığını ve bunun dünya için tehlikeli olduğunu savunuyor.

Diplomasi

Brezilya, Çin ile ilişkilerini güçlendirmek için panda tahvili ihracı planlıyor

Yayınlanma

Brezilya, Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın Asya’nın süper gücüyle ticaret ve yatırım bağlarını güçlendirme çabaları kapsamında, bu yıl içinde Çin piyasasında panda tahvili adı verilen ilk devlet tahvilini satmayı umuyor.

Maliye Bakan Yardımcısı Dario Durigan’a göre, Brasília’daki sol kanat hükümet, yabancı borçlular tarafından Çin renminbi cinsinden ihraç edilen “panda tahvili” adı verilen tahvili planlıyor ve aynı zamanda euro cinsinden tahvil piyasasına yeniden girmek istiyor.

Durigan, Financial Times‘a verdiği röportajda, “Fikir, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da sürdürülebilir bir tahvilin dolar cinsinden ihracını ve Avrupa’da panda tahvillerin ihracını gerçekleştirmek” dedi.

Durigan, “Avrupa Birliği, Brezilya ile ikili ticareti genişletmek için müzakere etmek istiyor, ister işlemler açısından ister Brezilya’ya Avrupa’da tahvil ihraç etme seçeneği sunarak” dedi ve ekledi: “Aynı şey Çin ile de olabilir.”

Lula hükümeti, ABD Başkanı Donald Trump’ın geniş kapsamlı gümrük vergileriyle tetiklenen küresel ticaret savaşı ortamında, Brüksel ile ticari bağlarını derinleştirmeye ve Pekin ile ilişkilerini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Brezilya’nın da üyesi olduğu Güney Amerika ülkeleri bloğu Mercosur, AB ile uzun süredir beklenen ticaret anlaşmasının bu yıl sonuna kadar onaylanmasını umuyor. Perşembe günü Lula, Paris’e yaptığı resmi ziyaret sırasında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya geldi ve anlaşmayı desteklemesi için çağrıda bulundu.

Panda tahvili planları, Lula’nın geçen ay yaptığı devlet ziyareti sırasında Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı olan Çin’den daha fazla yatırım sağlamak için yapılan çabaların bir parçası. Pekin, ekonomik etkisini genişletmek için Latin Amerika’ya yönelik bir cazibe atağı da başlattı.

RBC BlueBay Asset Management’ın gelişmekte olan piyasalar stratejisti Graham Stock, “Çoğu durumda [panda tahvillerini] finansal bir hamle olmaktan çok diplomatik bir hamle olarak görüyorum” dedi ve bu tür araçların genellikle 200 ila 300 milyon dolar arasında olduğunu ekledi.

Planlanan ihraç, büyümeyi hızlandırmak ve eşitsizliği azaltmak amacıyla devletin ekonomideki rolünü artırmaya çalışan Lula’nın politikalarına yönelik piyasa şüpheciliğinin arttığı bir dönemde, uluslararası yatırımcıların Brezilya’nın borçlarına olan ilgisini test edecek.

Hükümetinin vergi ve harcama yaklaşımı Brezilyalı iş liderlerini rahatsız etti. Eleştirenler, aşırı harcamaların enflasyonu körüklediğini, faiz oranlarını yükselttiğini ve sürdürülemez bir kamu borcu riskini artırdığını savunuyor.

Goldman Sachs’ın Latin Amerika baş ekonomisti Alberto Ramos, “Her gün yeni para harcama yolları düşünüyorlar” dedi ve ekledi: “Maliyeyi sürdürülebilir hale getirmek için bütçe açığını GSYİH’nin yüzde 3’ü oranında düzeltmeleri gerekiyor.”

Brezilya, kamu borcunun yüzde 5’inden azını diğer para birimlerinde (çoğunlukla dolar) cinsinden tutarken, finansmanını büyük ölçüde yurt içi yatırımcılardan sağlıyor. Son euro ihracı 2014 yılında gerçekleşti.

Bu hafta Brezilya, yüzde 5,68 faizle 1,5 milyar dolarlık beş yıllık dolar tahvili ve yüzde 6,73 faizle 1,25 milyar dolarlık 10 yıllık tahvil sattı. Bu, ülkenin 2025 yılındaki ikinci uluslararası ihracı oldu.

RBC BlueBay’den Stock, renminbi cinsinden ihraç etmenin real cinsinden ihraç etmekten daha ucuz olacağını, 10 yıllık tahviller için yüzde 2’ye kadar düşebileceğini, ancak bunun kur riskini beraberinde getireceğini söyledi. Stock, bunu dolara karşı hedge etmenin faiz oranını ABD para biriminde borçlanma maliyetine yaklaştırabileceğini, real’e karşı hedge etmenin ise faiz oranını neredeyse yüzde 14’e çıkarabileceğini ekledi.

Brezilya’da borçlanma maliyetleri, ülkenin merkez bankasının enflasyonu dizginlemek amacıyla gösterge faiz oranını yüzde 14,75’e yükseltmesiyle arttı.

Durigan, yönetimin faiz ödemeleri öncesi dengeli bir birincil bütçe hedefine ulaşma yolunda ilerlediğini söyledi. Hükümet, gelecek yıl için GSYİH’nin yüzde 0,25’i oranında birincil fazla hedefliyor.

Bununla birlikte, Durigan ülkenin yatırım yapılabilir statüye doğru ilerlediğini umuyor.

“Aşamalı bir mali uyum süreci yürütüyoruz. Başka bir deyişle, sosyal adaletle hesapları dengeliyoruz” dedi.

“Bugünkü kamu borcu sorunumuz faizlerden kaynaklanıyor. Mali durumu düzeltmeye başlarsak, merkez bankasına faiz oranlarını kademeli olarak düşürmesi için gerekli koşulları sağlayabiliriz ve [gelecek yıl] yatırım notu alabiliriz” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

FT: İngiltere, Smotrich ve Ben-Gvir’e yaptırım uygulayacak

Yayınlanma

Konuyla ilgili bilgisi olan kaynaklara göre, İngiltere hükümeti salı günü (10 Haziran) İsrail’in aşırı milliyetçi maliye bakanı Bezalel Smotrich ve ulusal güvenlik bakanı Itamar Ben-Gvir’e yaptırım uygulayacak.

Financial Times’a (FT) göre İngiltere merkezli bu adım, Gazze’ye yardımın neredeyse durması ve İsrail’in bölgedeki saldırılarını yeniden başlatması nedeniyle artan hayal kırıklığına karşılık, Batı’nın İsrailli bakanlara yönelik ilk yaptırımları olacak.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar yaptığı açıklamada, hükümetinin İngiltere’nin kararından “haberdar edildiğini” söyledi. Sa’ar, “İngiltere’nin iki bakanımızı yaptırım listesine dahil etme kararından haberdar olduk,” diyerek, bu kararı “skandal” olarak nitelendirdi.

Bakan, önümüzdeki hafta başında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile “bu kabul edilemez karara vereceğimiz yanıtı belirlemek üzere özel bir hükümet toplantısı” düzenleyeceğini de sözlerine ekledi.

New York Times geçen ayın sonunda yaptığı bir haberde İngiliz hükümetinin, Gazze Şeridi’ndeki felaket boyutundaki insani durum nedeniyle artan uluslararası baskılar devam ederken İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Smotriç’e yaptırım uygulamayı değerlendirdiğini duyurmuştu.

İngiltere, daha önce İsrail’e kısmi bir silah ambargosuna başladığını da söylemişti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Rusya, Kuzey Kore’ye direkt tren seferlerini yeniden başlatıyor

Yayınlanma

Rusya Demiryolları, beş yıllık bir aranın ardından Moskova ile Pyongyang arasında direkt tren seferlerinin 17 Haziran’da yeniden başlayacağını duyurdu. Dünyanın en uzun kesintisiz demir yolu rotası olacak olan 10 bin kilometrelik hatta yolculuk sekiz gün sürecek. Seferler ayda iki kez düzenlenecek ve Rusya ile Kuzey Kore arasındaki diğer demir yolu hatlarının da yeniden canlandırılması planlanıyor.

Rusya, Kuzey Kore ile arasındaki direkt demir yolu ulaşımını beş yıllık bir aranın ardından yeniden başlatma kararı aldı.

Rusya Demiryollarından yapılan açıklamaya göre, Moskova ve Pyongyang arasındaki direkt tren seferleri 17 Haziran’dan itibaren ayda iki kez düzenlenecek.

Bu hat, 10 bin kilometreyi aşan mesafesi ve sekiz gün süren yolculuk süresiyle dünyanın en uzun kesintisiz demir yolu rotası olma özelliğini taşıyor.

Biletler sadece gişeden satılacak

Açıklamada, Moskova’dan her ayın 12 ve 26’sında, Pyongyang’dan ise 3 ve 17’sinde hareket edecek trenler için biletlerin sadece demir yolu gişelerinden satın alınabileceği ve satışların 60 gün öncesinden başlayacağı belirtildi. Yolcular, Kuzey Kore demir yolları tarafından işletilen kompartımanlı vagonlarda seyahat edecek.

Rusya, Kovid-19 pandemisi nedeniyle Şubat 2020’de Kuzey Kore ile demir yolu bağlantısını askıya almıştı. Pandemi öncesinde Moskova’ya tek yön bilet fiyatı yaklaşık 26 bin rubleydi.

Yeni rotalar da açılıyor

Rusya Demiryolları ayrıca, 19 Haziran’dan itibaren Pyongyang ile Habarovsk arasında ayda bir kez düzenlenecek yeni bir rota açılacağını da duyurdu.

Bu güzergahtaki yolculuk süresinin iki günden biraz fazla olacağı kaydedildi. Rusya ve Kuzey Kore arasındaki demir yolu bağlantısı, ilk olarak Aralık 2024’te Hasan (Primorski Krayı) ile Tumangan arasında yeniden başlamıştı.

Ocak ayı sonunda ise Vladivostok-Hasan-Tumangan-Rajin güzergahında başarılı bir test yolcu seferi gerçekleştirildiği bildirilmişti. Mayıs ayında ise Vladivostok’tan Rason’a tren seferleri başlatılmıştı.

Kuzey Kore’nin Benidorm’una demir yolu

Öte yandan, Rusların “Kuzey Kore’nin Benidorm’u” olarak adlandırılan yeni tatil kompleksi Vonsan-Kalma’yı ziyaret edebilmeleri için Vladivostok-Vonsan güzergahının açılması yönünde çalışmaların sürdüğü belirtildi.

Kuzey Kore’nin doğu kıyısında yer alan ve 150 binadan oluşan dünyanın en büyük plaj tatil bölgesinin bu yaz açılması planlanıyor.

Hatta seferler sırasında Hasan, Ussuriysk, Habarovsk, Çita, İrkutsk, Krasnoyarsk, Novosibirsk, Omsk, Yekaterinburg, Kirov ve Kostroma gibi istasyonlarda durulacak.

Putin’den Kuzey Kore’ye Kursk teşekkürü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English