Bizi Takip Edin

Diplomasi

Rusya Başbakanı, İran Cumuhurbaşkanı ile görüştü

Yayınlanma

Rusya Başbakanı Mihail Mişustin, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile gerçekleştirdiği görüşmede, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in selamlarını iletti ve Rusya-İran ilişkilerinin çeşitli alanlarda büyük bir gelişme potansiyeline sahip olduğunu belirtti.

Interfax ajansının aktardığına göre Mişustin, sözlerine şöyle devam etti: “Size ve İran’ın Dini Lideri Sayın Hamaney’e, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in en sıcak dileklerini iletmeme izin verin. Ticaret hacmimiz son yedi ayda yüzde 6,5 artış göstermiş olsa da Rusya ile İran arasında enerji, ulaşım, sanayi, ticari ilişkiler ve elbette kültürel ve insani bağlar alanlarında iş birliğimizi daha da geliştirmek için muazzam bir potansiyel olduğuna inanıyorum.”

Başbakan, dün erken saatlerde İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Rıza Arif ile yaptığı görüşmelerde her iki tarafı da ilgilendiren tüm konuları ele aldıklarını ifade etti.

Mişustin, İran tarafına gösterdikleri misafirperverlik için teşekkürlerini sundu ve özellikle İran’ı bir ulaşım merkezi olarak kullanma olanaklarını masaya yatırdıklarını vurguladı.

Rusya ve İran arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması ne anlama geliyor?

Diplomasi

Vatikan-Çin anlaşması, papalık seçimlerinde öne çıkan adayı etkiliyor

Yayınlanma

Financial Times’ın haberine göre, Çin, bu hafta yapılacak papalık konklavının sonucunu belirlemede potansiyel olarak önemli bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Vatikan-Çin anlaşması papalık seçimlerinde öne çıkan adayı etkiliyor.

Merhum Papa Francis’in on yıldan fazla bir süredir sağ kolu olan Kardinal Pietro Parolin, rakipleri arasında eski papanın halefi olarak ilk favori adaylardan biri olarak öne çıktı.

Ancak Parolin’in Vatikan’ı yönetirken elde ettiği en önemli başarı, 2018 yılında Vatikan ile Çin Komünist Partisi arasında imzalanan anlaşma, şimdi onun geleceği üzerinde büyük bir gölge oluşturuyor.

70 yaşındaki İtalyan kardinal, on yıllardır süren gerginliği çözmek ve Papa’ya sadık Çin’deki yeraltı kiliseleri ile Pekin’e itaat eden resmi kilise arasındaki bölünmeyi önlemek amacıyla bu anlaşmayı hazırladı.

Yıllar süren müzakereler sonucunda varılan uzlaşma, Pekin’e Çin’deki Katolik piskoposların atanmasında resmi söz hakkı verdi. Hong Kong’lu kardinal Joseph Zen gibi eleştirmenler, bu adımı Çin’deki Katoliklerin fedakarlıklarını aşağılayan ciddi bir hata olarak görüyor.

Buna rağmen, Vatikan gözlemcileri, Francis’in onu Kutsal Makam’ı yönetmesi için seçmeden önce deneyimli bir Vatikan diplomatı olan Parolin’i, papalık yarışının önde gelen isimlerinden biri olarak görüyor.

Katolik kilise siyaseti üzerine birçok kitap yazan Iacopo Scaramuzzi, “O çok güçlü bir aday, şu anda en güçlüsü” dedi. “Kardinal Parolin, hem rolü hem de karakteri nedeniyle bir arabulucu” diye ekledi.

Parolin, papalığı garantilemek için gereken 133 oyun üçte ikisini elde etmek için hala mücadele etmek zorunda.

İtalya’nın kuzeyinde doğan Parolin, 14 yaşında ilahiyat okuluna girdi ve Roma’da kanon hukuku okudu. 1986’da Nijerya ve Meksika’da görev alarak Vatikan’da diplomatik kariyerine başladı.

1993’te Vatikan’a dönerek çeşitli Avrupa ülkeleriyle ilişkileri yönetti. On yıl sonra, devletlerle ilişkilerden sorumlu devlet sekreter yardımcılığına atandı ve Vatikan’ın Vietnam, Kuzey Kore, İsrail ve Çin gibi ülkelerle gergin ilişkilerini yönetmekle görevlendirildi.

Villanova Üniversitesi’nde Katolik Kilisesi uzmanı Massimo Faggioli, “Diktatörlerle nasıl başa çıkılacağına dair bir doktrin oluşturdular: Herkesle konuşmak ve şeytanla bile başa çıkmak için her türlü fırsatı, her türlü açılımı kullanmak gerektiğini söyleyen bir doktrin” dedi.

Parolin, 2009 yılında Venezuela’ya papalık büyükelçisi olarak atandı. 2013 yılında Francis papa seçildiğinde, Parolin devlet sekreteri — Vatikan’ın fiili başbakanı — olarak atandı ve bu görevle kilisenin ve merhum papanın kiliseyi reform etme çabalarının merkezine yerleşti.

Kariyeri boyunca, tahmini 6 ila 12 milyon Katolik’in yaşadığı Çin, sürekli bir endişe kaynağı oldu. Kültür Devrimi sırasında birçok Çinli Katolik yeraltına indi.

1980’lerde dini ibadetler yeniden hoş görülmeye başlandığında, Çinli Katolikler Vatikan’a sadık “yeraltı” kiliseleri ile devletin Katolik Vatanseverler Derneği tarafından atanan piskoposların yönettiği resmi kiliseler arasında bölünmüştü.

Tarihçi Agostino Giovagnoli, Francis’in, selefleri II. John Paul ve Benedict gibi, çoğunlukla Parolin’in kendisi tarafından yürütülen ve on yıllar süren aralıklı müzakerelerle bu bölünmeyi gidermek için Pekin ile yakınlaşma arayışında olduğunu söyledi.

“Bu üç papa arasında Çin’e yaklaşım konusunda bir süreklilik var. Parolin görevini yerine getirdi ve onların iradesine uydu” dedi.

“Katolik inananlar çatışma içindeydi; topluluk bölünmüştü. Artık birlikte ayin yapabiliyorlar; inananlar kendi aralarında çatışma yaşamıyor, ayinleri paylaşıyorlar” diye ekledi.

Herkes aynı fikirde değil. Hong Kong Çin Üniversitesi Katolik Araştırmaları Merkezi’nde araştırma asistanı olan Lucia Cheung, eleştirenlerin Pekin ile yapılan anlaşmanın “Kutsal Makam için bir tuzak” olduğunu düşündüklerini söyledi.

“Pekin, Kilise’nin iradesini ve böyle bir pozisyon için gerekli erdemleri gerçekten saygı duymadan, istediği kişileri piskopos olarak atayacaktır” diye ekledi.

Vatikan’ın Çin ile ilişkilerinde uzman olan Francesco Sisci, Pekin’in atama sürecini de geciktirdiğini, birçok piskoposluğa piskopos atanmamasını sağladığını ve Kutsal Makam’ı derinden hayal kırıklığına uğrattığını söyledi. Sisci, “Çok az sonuç için çok fazla yatırım yapıldı” dedi.

Villanova Üniversitesi’nden Massimo Faggioli ise, Vatikan’ın Çin ile yaptığı anlaşmanın “Papa Francis’in papalığının en önemli diplomatik başarısı” olduğunu ve Parolin’in bu anlaşmanın merkezinde yer aldığını söyledi. “Bu onun eseri” dedi.

Dolayısıyla Vatikan-Çin anlaşması, papalık konklavı için süren tartışmalarda öne çıkıyor.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Trump’ın ticaret danışmanı Navarro: İngiltere, komünist Çin’in itaatkar bir hizmetkarı

Yayınlanma

ABD’de Başkan Donald Trump’ın baş ticaret danışmanı Peter Navarro, İngiltere’yi “komünist Çin’in itaatkar bir hizmetkarı” olmakla ve Pekin tarafından “kanının emilme” riskiyle karşı karşıya olmakla suçladı.

Trump’a gümrük vergileri konusunda danışmanlık yapan Navarro, pazar günü İngiliz The Telegraph gazetesinde yayınlanan bir röportajda, İngiliz hükümetinin Pekin’in “sicimle bağlayan hediyelerine” direnmesi gerektiğini, aksi takdirde Çin’in ABD’ye satamadığı malların “damping yeri” haline gelme riskiyle karşı karşıya kalacağını söyledi.

Navarro verdiği demeçte, “Çinli vampir Amerikan kanını ememezse, Birleşik Krallık’ın ve AB’nin kanını emecek. Bu, Çin’e maruz kalma açısından dünya ekonomileri için çok tehlikeli bir dönem,” dedi.

Birleşik Krallık Maliye Bakanı Rachel Reeves ve Dışişleri Bakanı David Lammy, İşçi Partisi hükümetinin Pekin ile “pragmatik yeniden angajman” politikası kapsamında son aylarda Çin’i ziyaret etti.

Çinli hızlı moda devi Shein de tartışmalı halka arzı için Londra’yı gözüne kestirmiş durumda ve Reeves geçtiğimiz günlerde İngiliz başkentinin Çin’in parası için “doğal yuva” olduğunu söyledi.

Navarro ise “hediye getiren otoriter merkantilist rejimlere dikkat edilmesini” istedi.

Navarro, uzun süredir Çin’i eleştiriyor ve bu ülkeyi izole etme ve üretimi ABD’ye geri getirme çabalarının arkasındaki en önemli figürlerden biri.

İşçi Partisi bakanlarının Çin ziyaretlerine rağmen, İngiltere hükümetinin Pekin ile ilişkileri son haftalarda soğumuş görünüyor.

Çinli şirket Jingye’yi British Steel’in kontrolünü bırakmaya zorlayan İngiliz hükümeti, Temu ve Shein gibi e-ticaret devlerini besleyen vergi kurallarını da gözden geçirmeye başladı ve Sincan’daki zorla çalıştırma ile bağlantılı güneş panellerini devlet destekli enerji projelerinden yasaklama adımını attı.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

İsrail, Ukrayna’ya Patriot hava savunma sistemi gönderiyor

Yayınlanma

Rusya’nın askeri müdahalesi devam ederken Ukrayna’ya İsrail’den eski model bir Patriot hava savunma füze sistemi gönderilecek. The New York Times’ın haberine göre, ABD’nin onayladığı sevkiyatın yaza kadar Ukrayna’ya tamamlanması bekleniyor.

The New York Times‘ın dört eski ve mevcut Amerikalı yetkiliye dayandırdığı haberine göre, Rusya’nın yoğunlaşan saldırıları nedeniyle Ukrayna’ya İsrail’den bir Patriot hava savunma füze sistemi daha gönderilecek.

Yetkililer, söz konusu sistemin eski bir model olduğunu belirtti. Hâlen İsrail’de kapsamlı bakımdan geçen sistemin yaza kadar Ukrayna’ya teslim edilmesi planlanıyor.

Gazetenin kaynakları ayrıca, Batılı müttefiklerin Almanya veya Yunanistan’dan bir Patriot sisteminin daha Ukrayna’ya gönderilmesini görüştüğünü bildirdi.

Ukrayna’nın elinde hâlihazırda sekiz adet Patriot sistemi bulunuyor ancak bunlardan ikisi şu anda faal değil.

Patriot sevkiyatları için ABD’nin onayı gerekiyor. Eski bir Beyaz Saray yetkilisi, yönetimin sistemin İsrail’den gönderilmesini Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanmasından önce, eylül ayında onayladığını aktardı.

Trump, göreve başladığından beri Ukrayna’nın ek Patriot taleplerini kamuoyu önünde reddetmişti.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy ise bu sistemleri satın almaya hazır olduğunu ifade etmiş ve ülkenin tam korunması için 25 adet Patriot sistemine ihtiyaç duyduklarını söylemişti.

Pentagon, daha önce onaylanan paketler kapsamında Ukrayna ordusuna silah tedarikinin sürdüğünü açıkladı.

Geçen senenin yaz aylarında Financial Times gazetesine konuşan kaynaklar, ABD, İsrail ve Ukrayna’nın, İsrail ordusunun envanterinde bulunan ve 30 yılı aşkın kullanım ömrü nedeniyle hizmet dışı bırakılması planlanan sekiz adede kadar Patriot sisteminin Kiev’e devri konusunda görüştüğünü bildirmişti.

Ocak ayında ise Axios, ABD ordusunun İsrail’deki depolardan yaklaşık 90 Patriot füzesini çıkararak Ukrayna’ya gönderilmek üzere Polonya’ya taşıdığını kaydetmişti.

Bir Patriot sisteminin kurulum maliyeti 1 milyar doları bulurken, sistemin bakımı ve işletilmesi için yaklaşık 90 askeri personele ihtiyaç duyuluyor.

Bir batarya; güç ünitesi, radarlar, kontrol sistemi ve her biri yaklaşık 4 milyon dolar değerinde dört önleyici füze taşıyan 5 ila 8 fırlatma rampasından oluşuyor.

Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’ne göre, dünya genelinde yaklaşık 186 Patriot sistemi kullanılıyor ve bunların üçte biri ABD’ye ait. Avrupa ülkeleri ise Ukrayna’dakiler de dâhil olmak üzere yaklaşık 40 adet sisteme sahip.

Rusya ordusunun Ukrayna şehirlerine yönelik büyük çaplı saldırıları devam ettiği için hava savunma sistemleri Kiev için önemini koruyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English