Bizi Takip Edin

RUSYA

Rusya ordusu, Pokrovsk’u ele geçirmek üzere

Yayınlanma

Rus birlikleri, Donetsk’teki Pokrovsk yönünde ilerlemeye devam ederken, şiddetli çatışmaların sürdüğü bildirildi. Ukrayna ordusu kritik savunma hatlarını korumakta zorlanıyor ve şehirde altyapı sorunları nedeniyle doğalgaz kesintisi yapılacağı açıklandı.

Rusya ordusu, Donetsk oblastındaki Pokrovsk’a doğru ilerleyişini sürdürüyor.

Ukraynalı DeepState projesine göre, Rusya ordusu şehrin dış mahallelerine yalnızca üç kilometre mesafede bulunuyor.

Ukrayna Genelkurmay Başkanı Aleksandr Sırkskiy, Pokrovsk yönündeki çatışmaların son derece zorlu geçtiğini belirtti. Sırkskiy, Rusya’nın Ukrayna savunma hatlarını yarmak için tüm gücünü kullandığını ifade etti.

Rus birlikleri şehrin yakın çevresine kadar ilerlemiş durumda. Hortitsya görev gücü sözcüsü Nazar Voloşin, Rusların Ukrayna mevzilerini ya ele geçirdiğini ya da yok ettiğini aktardı.

‘Bahmut gibi olacak’: Ukrayna, Pokrovsk’u 2-3 ay içinde kaybedebilir

Voloşin, “Düşman, Novotroytskoye’nin güneyindeki Vozrojdenye köyünün batısında Pokrovsk yönündeki tahkimatlarımıza saldırdı. Uzun süren çatışmalar sonucunda mevzilerimizden ikisi imha edildi, biri ise kaybedildi,” ifadelerini kullandı.

Bu arada Donetskoblgaz, Pokrovsk’ta doğalgaz tedarikinin sürekli bombardıman nedeniyle hasar gören altyapının onarılamamasından dolayı bugünden itibaren kesileceğini duyurdu.

Pokrovsk’un önemi

Pokrovsk yönü, aylardır doğu cephesindeki en yoğun çatışmaların yaşandığı bölgelerden biri oldu.

Pokrovsk büyük bir şehir olmasa da (savaştan önce yaklaşık 60 bin nüfusa sahipti), stratejik olarak askeri merkezleri birbirine bağlayan önemli bir yol üzerinde bulunuyor.

Kent, Donetsk oblastında Ukrayna kontrolündeki kısmında Ukrayna savunmasının omurgasını oluşturuyor. Pokrovsk’un Rusya’nın kontrolüne, Ukrayna için son ayların en büyük stratejik kaybı olabilir.

Ukrayna, Pokrovsk’u kaybederse çelik üretiminde yüzde 50’den fazla düşüş görebilir

RUSYA

Medvedev: Suriye’de yaşananlardan Beşar Esad sorumlu

Yayınlanma

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, Suriye’deki Beşar Esad hükümetinin çöküşünün, yönetim sırasında yapılan hataların bir sonucu olduğunu iddia etti.

TASS ajansının aktardığına göre Medvedev, “Ülkenin iç durumu, tamamen eski Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın hükümetine bağlıydı. Maalesef Suriye ordusunun bu konuda yetersiz olduğu ortaya çıktı. Bu da devlet yönetimindeki yanlış hesaplamaların açık bir kanıtıdır,” ifadelerini kullandı.

Medvedev, Rusya’nın Suriye’ye “oldukça ciddi destek” verdiğini, zira ülkenin Orta Doğu’daki diğer bazı ülkeler gibi parçalanmasından endişe duyduğunu belirtti.

Esad döneminde Sünniler, Şiiler, Aleviler, Dürziler ve Hıristiyanlar arasında bir çıkar birliği sağlandığını hatırlatan Medvedev, şöyle devam etti: “Yeni muhalif güçlerin liderliği altında bu mümkün olur mu? Bundan çok şüpheliyim.”

Beşar Esad, 8 Aralık’ta Suriye Devlet Başkanlığı görevinden istifa ederek ülkeyi terk etti. Bu olay, silahlı grupların İdlib vilayetinden başlattıkları ve kısa sürede başkent Şam’a ulaşan saldırının üzerinden henüz iki hafta geçmeden gerçekleşti.

59 yaşındaki Esad, babası Hafız Esad’ın yerine geçtiği 2000 yılından beri devlet başkanlığı görevini sürdürüyordu.

Esad rejimi neden sadece 12 günde çöktü?

Okumaya Devam Et

RUSYA

Suriye hezimeti ve Rusya: Birkaç soru ve yanıt

Yayınlanma

Yazar

Rusya’nın askeri strateji, iç siyasi dengeler ve uluslararası prestij arasında giderek sıkıştığı yeni bir Fetret Devri söz konusu. Moskova’da, Rusya’nın dış politikada attığı adımların başarısız olması halinde kimin suçlanacağı, kimin öne çıkacağı ya da kenara itileceği, kimin “günah keçisi” ilan edileceği konusunda bitmeyen bir hesaplaşma sürüyor.

Öyleyse ilk sorumuzu soralım: Tarih boyunca Rusya’da askeri yenilgi, komutanları, liderleri ve iç siyasi yapıyı nasıl etkiledi? Bilindiği üzere Rusya gibi büyük bir gücün yaşadığı askeri başarısızlıklar, doğrudan komuta kademesinin ve başkomutanın güvenilirliğini sarsar. Üstelik bu sadece askerî bir mesele değildir; kamuoyunun güveni, liderin popülaritesi, hepsi bir arada darbe alır. Zaferin getirdiği kahramanlık payesi, bazen sivil liderin koltuğunu tehlikeye atabilir. Zira büyük bir zaferin mimarı olan komutan, halk nezdinde devlet başkanından daha popüler hale gelebilir. Bu nedenle liderler, zaferin meyvelerini tek başlarına toplamak istedikleri gibi, yenilginin faturasını da başkalarına kesmeye çalışırlar.

Tarih bunun örnekleriyle dolu. Stalin’in, İkinci Dünya Savaşı öncesi dönemde kendi komuta kademesine duyduğu güvensizlik sonucu bazı generallerini kurşuna dizmesi bir sır değil. Zafer sonrasında ise gücünü pekiştirmek adına, Georgiy Jukov gibi muzaffer bir mareşali dahi kenara itmekten geri durmadı. Benzer şekilde bugünün Rusya’sında da liderlerin ve generallerin ilişkisi, askeri başarı ve başarısızlık sarmalında şekilleniyor.

Peki bugün durum ne? Modern Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin’in kamuoyu desteği, orduya olan güvenden genellikle biraz daha yüksek çıkıyor. Örneğin Levada Merkezi’nin yıllar boyu yaptığı kamuoyu yoklamalarına göre, halkın orduya güveni her zaman yüksek bir seviyede olsa da başkanın popülaritesi genellikle 10 puan kadar daha önde. Bu da gösteriyor ki Rusya’da devlet başkanlığı makamı, halkın gözünde ordunun da üzerinde bir meşruluk katmanına sahip.

Ancak bu tablo statik değil. Bir zafer dalgası geldiğinde hem başkana hem orduya olan güven artıyor. Ama işler tersine döndüğünde, yani savaş kaybedildiğinde veya kötüye gittiğinde, faturanın kime kesileceği sorusu kaçınılmaz hale geliyor.

Suriye örneği, bu noktada oldukça çarpıcı. Rusya’nın Suriye’de son dönemde yaşadığı durum, özellikle Türkiye’nin ve dolaylı olarak ABD ve İsrail’in hamleleri karşısındaki tutum, Rus Genelkurmayı’nın ve Kremlin’in stratejik başarısızlığına işaret ediyor. Bu başarısızlık, bir askeri bozgundan ziyade, “stratejik geri çekilme” veya “sessiz teslimiyet” olarak da görülebilir. İşte tam da bu noktada soruyoruz: Ne oldu da Rusya, tarih boyunca neredeyse hiç yapmadığı bir şeyi, yani ciddi bir çatışmadan neredeyse kurşun sıkmadan geri çekilmeyi tercih etti?

Bu soruyu cevaplayabilmek için önce Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarını, hesaplarını ve bu denklemdeki tüm aktörleri anlamak lazım. Rusya, Suriye topraklarında deniz üssü Tartus ve hava üssü Hmeymim üzerinden Doğu Akdeniz’de stratejik bir varlık sürdürmek istiyor. Bu üsler, Rusya’nın Afrika’ya ve Orta Doğu’ya açılan kapısı. Suriye ordusu ile birlikte hareket eden Rus kuvvetleri, aynı zamanda İran’la bir koordinasyon içindeydi. Ancak son hamlelerde görülen o ki ne İran’ın ne de Suriye rejiminin askeri kapasitesi, Rusya’nın beklediği düzeyde direnç gösteremedi. Üstelik İsrail’in Suriye içlerindeki İran destekli unsurlara gerçekleştirdiği hava saldırıları karşısında Rusya’nın “sessiz kalma” politikası da büyük bir itibar kaybına yol açtı.

Öte yandan Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde, özellikle İdlib ve çevresinde kendi nüfuz alanını genişletiyor. Rusya ile Türkiye, Suriye’de zaman zaman iş birliği, zaman zamansa güç mücadelesi içinde oldular. Ama gelinen noktada Türklerin sahada elde ettiği avantaj, Rusya’nın prestijini ciddi biçimde zedeliyor. Peki bu denge değişimi ne anlama geliyor? Türkiye’nin hamleleri, Rusya’nın Afrika ve Asya’daki müttefiklerine hangi mesajı veriyor? Sanki şu: Rusya, zora düştüğünde dostlarını yarı yolda bırakabilir. Bu da uluslararası ilişkilerde güvenin sarsılmasına yol açıyor.

Bir diğer çarpıcı nokta ise Rusya’nın Suriye’den çekilirken ya da geri adım atarken “günah keçisi” araması. Komuta kademesindeki generaller hedef tahtasına konuyor. Örneğin Suriye’deki Rus kuvvetlerinin komutanı General Sergey Kisel’in görevden alınması, çok takipçili Telegram kanallarında “başarısız generallerin Suriye kum havuzunda itibar aklama girişimleri” şeklinde küçümseyici ifadelere yol açtı. Ancak kimse sormuyor: Kremlin’in eli kolu bağlıyken, generaller ne yapabilirdi? Bu tür soruların sorulmaması, Rus iç siyasetindeki otosansürün bir yansıması.

Tabii bu durum Rus kamuoyunun orduya duyduğu güveni nasıl etkiliyor? Levada’nın son verilerine göre orduya güven hâlâ yüksek seviyelerde seyrediyor olsa da 2022 yılından beri düşüş eğiliminde. Güven 2022’de patlama yapmış, ancak 2023 ve 2024’te yavaş yavaş gerilemeye başlamış. Bu gerileme, Rusya’nın Ukrayna sahasındaki uzun süreli çatışmalar ve Suriye sahasındaki “görünmez” yenilgi ile bağlantılı olabilir mi? Büyük olasılıkla evet. Ayrıca Rusya içerisinde Devlet Başkanı Putin’in popülerliği yüzde 80’lerde seyrederken ordunun güveni yüzde 70’lerde. Bu fark, toplumun liderden beklentilerinin daha yüksek olduğunu, ancak ordunun sahada beklenenleri tam olarak sunamadığında kolayca eleştirilebildiğini gösteriyor.

Diğer yandan, Yevgeniy Prigojin ve Wagner de bu tartışmanın bir parçası. Haziran 2023’teki kısa süreli kalkışma, Rus kamuoyunda ilginç bir etki yarattı. Halkın önemli bir kısmı, Prigojin’in üst düzey bürokratlara yönelttiği eleştirilerde haklılık payı görmüştü. Ancak aynı halk, darbe teşebbüsü fikrini onaylamadı.

Suriye meselesi, şu an için Rus iç kamuoyunda bir şekilde karartılmış durumda. Kremlin, medyada Suriye’deki başarısızlık veya geri çekilme konusunu tartıştırmıyor. Doğrudan bir sansür uygulanmasa da medyada bu konunun ele alınmaması yönünde güçlü bir baskı var. Bu, halkın olan biteni anlamasını zorlaştırıyor. Peki halk gerçekten bu durumu bilmiyor mu? Yoksa bilip de konuşmamayı mı tercih ediyor? Bu, Rusya’da hükümet ile toplum arasındaki kadim bir soru. Büyük ihtimalle halkın önemli bir kısmı durumu sezse de bu konuda konuşmak istemiyor, zira gündem Ukrayna veya iç ekonomik sorunlar gibi daha yakın konularla meşgul.

Gelelim olayın tarihsel boyutuna. Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu, tarih boyunca pek çok kez karşı karşıya geldi. Genellikle Rusya’nın askeri gücü Türkleri zorlamıştı. Şimdi ise “Rusya’nın Suriye topraklarından neredeyse tek kurşun atmadan geri çekilmek zorunda kalması” tarihte pek örneği olmayan bir durum. Özellikle Genelkurmay kademesi, bu durumun farkında ve gelecekteki stratejilerini bu deneyim ışığında şekillendiriyor. Ancak belli ki şu an için bu hesaplaşma erteleniyor, zira Rusya’nın önceliği Ukrayna cephesinde bir zafere ulaşmak. Rusya’nın stratejisinin dayanak noktası bu: Ukrayna cephesindeki mutlak ve kapsamlı bir zafer, Suriye’deki yara izlerini kamuoyu önünde belki biraz olsun hafifletebilir.

Bu gelişmeler Rusya’nın Afrika ve Asya’daki dostları için ne ifade ediyor? Rusya, yıllardır Afrika’da ve başka coğrafyalarda askeri danışmanlık, güvenlik desteği, silah anlaşmaları ve diplomatik koruma gibi hizmetler sunuyor. Peki müttefikleri, Rusya’nın sıkıştığında geri çekileceğini, hatta onları kaderine terk edebileceğini düşünmeye başladığında, Moskova’nın küresel nüfuzu zayıflamaz mı? Kuşkusuz, bu soru Kremlin’i de meşgul ediyor.

Ancak Levada’nın son araştırmalarına baktığımızda, Rusya halkı hala geleceğe dair iyimser. Neredeyse 2/3 oranında Rusya vatandaşı geleceğe güvenle baktığını söylüyor. Özellikle genç nesil, Moskova ahalisi ve ekonomik olarak daha iyi durumda olan kesimler, Putin’in politikalarına onay verenler, gelecek konusunda daha iyimser. Bu iyimserlik, belki de devletin kontrol ettiği medya organlarının yarattığı atmosferden, belki de halkın “millî gururunu” koruma içgüdüsünden kaynaklanıyor. Ya da Rusya halkı, büyük güç siyasetinin bir satranç oyunu olduğunu, bazen bir piyon feda edilse de sonuçta stratejik bir kazanım olacağına inanıyor.

Liderin sarsılmaz konumu, ancak başarılarla beslenir. Başarı olmadığında, gündemde kayıplar, tavizler ve geri çekilmeler olduğunda ise lider etrafındaki hizipler, “Biz daha iyi yapardık,” veya “Biz başından beri uyarmıştık,” diyerek devreye girer. Bu noktada yeni bir soru soralım: Putin’in stratejik vizyonu bu durumdan ne ölçüde etkileniyor? Dışarıdan bakıldığında, Putin 2000’lerin başından beri sistematik bir şekilde Rusya’nın küresel arenadaki rolünü güçlendirme stratejisi güttü. Kırım’ın ilhakı, Suriye müdahalesi, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Mali ve diğer Afrika ülkelerinde artan Rus askeri varlığı, bunun parçalarıydı. Ancak Suriye’de yaşananlar, bu stratejinin sınırlarını da gözler önüne seriyor. Ankara, Tel Aviv, Washington gibi güç merkezleri, Rusya’nın esneme paylarını test ediyor. Ve şu an görülen o ki bu testte Rusya, saldırgan değil, savunmacı bir pozisyonda.

Rus medyası bu konuda ne yapıyor? Resmi medya kanalları, Suriye’deki gerilemeyi görmezden gelerek zafer ve başarı anlatısını sürdürmeye çalışıyor. Bu bir tür “hasar kontrolü”. Eğer kamuoyu Suriye’deki durumun ayrıntılarını bilse ve ordunun direnmeden çekildiğini öğrenirse ne olurdu? Halkın orduya güveni daha da düşebilir, belki Putin’e olan destek bir miktar sarsılabilirdi. Bu nedenle Kremlin, konuyu tamamen kapatmasa da gündeme getirmeme, tartıştırmama yolunu seçiyor. Rus analistlerin bir kısmı ise bu durumu, Arap müttefiklerinin yetersizliği veya “Arapların Ruslar kadar dirençli olmadığı” gibi ırkçı söylemlerle açıklamaya çalışıyor. Bu tür açıklamalar, esasen başarısızlığın gerçek nedenlerine bakmaktan kaçınmanın yollarından biri.

Bu durumun uzun vadeli sonuçları ne olabilir? Eğer Rusya gerçekten de Suriye’deki üslerini terk etmeye zorlanırsa – ki bu şu anda müzakere konusu gibi görünüyor – Doğu Akdeniz’deki stratejik mevzilerini kaybedecek. Bu da Rus Donanması’nın Afrika’ya ve Orta Doğu’ya erişimini zorlaştıracak, Akdeniz’deki varlığını sınırlayacak. Böyle bir durumda Rusya, diplomasiyi devreye sokarak “gitmiyoruz ama kalmak için de savaşa girmiyoruz,” gibi bir pozisyon almaya çalışacak. Müzakereler yoluyla Tartus ve Hmeymim üslerini korumaya çabalayacak. Bu amaçla sahadaki yeni güç odaklarıyla anlaşmalar yapmaya yönelecek. Ne kadar başarılı olacaklarını ise zaman gösterecek.

Vzglyad gibi yarı resmi yayın organları, Rusya’nın bu geri çekilme planlarının çok önceden yapıldığını iddia ediyor. Yani Rusya, İdlib merkezli militanların harekete geçmesinden, Amerikan ve İsrail baskılarının artmasından, Türkiye’nin genişlemesinden önce bile “stratejik bir esneme planı” tasarlamış olabilir. Bu, bir nevi “Biz aslında çekilmiyoruz yeniden konuşlanıyoruz,” söylemini destekleyen bir propaganda olabilir. Fakat gerçekten böyle bir plan var mıydı, yoksa bu bir başarısızlığı başarı gibi sunma çabası mı? Bu sorunun kesin cevabını bilmek zor. Fakat şu net: Rusya, uzun ve zorlu bir diplomasi sürecine girecek. Sahada kaybedilen nüfuzu, masada geri kazanma gayretine girecek. Diplomatlar ve istihbaratçılar devreye girecek, Rusya kendisini bölgede hâlâ vazgeçilmez bir güç olarak konumlandırmaya çalışacak.

Peki Rus Genelkurmayı bu süreçte nasıl bir rol oynayacak? Ordu, şu anda Ukrayna cephesine odaklanmış durumda. Orada elde edilecek bir başarı, Suriye’deki yenilgilerin gölgesini azaltabilir. Rusya’nın iç siyasetinde de ordu, gücünü korumak ve ileride daha fazla söz hakkı elde etmek için sabırlı davranıyor. Komutanlar ve generaller, Kremlin’e “Biz uyardık,” veya “Sahadaki koşullar buydu,” diyerek kendilerini savunurken, Putin de suçun tamamen orduda olmadığını biliyor. Ancak bu dengeyi korumak kolay değil.

Ve Suriye’deki gibi çekilmek, askeri geleneğin üzerine gölge düşürebilir. Kremlin, bu gölgeyi dağıtmak için Ukrayna’da beklenen zaferi, Afrika’da genişleyen nüfuz alanını, Çin ve Kuzey Kore ile geliştirilen stratejik ortaklıkları kullanacaktır. Bunlar birer denge unsuru ve kamuoyuna “bakın başka alanlarda güçlüyüz,” mesajının verilmesi için ideal fırsatlar.

Sonuç olarak önümüzde karmaşık bir tablo var. Rusya’nın Suriye’deki adımı, bir savaş alanı kaybından ziyade jeopolitik bir prestij kaybı. Bu kayıp, Kremlin ve Genelkurmay arasındaki güç dengesini, orduya ve başkana duyulan güveni, uluslararası ittifakları ve Rusya’nın büyük stratejisini etkiliyor. Ancak Rusya halkı nezdinde görüldüğü kadarıyla şuursuz bir iyimserlik var. Bu umut belki de iç siyasetteki istikrarın, “millî gururun” veya kontrol altındaki medyanın yarattığı yanılsamaların bir ürünü. Yine de Putin ve ekibi için en büyük sınav, önümüzdeki dönemde Ukrayna’da ve diğer coğrafyalarda elde edecekleri somut kazanımlar olacak.

Okumaya Devam Et

RUSYA

Ukrayna, Sivastopol’a saldırdı

Yayınlanma

Ukrayna ordusu, Rusya’nın kontrolündeki Sivastopol’a saldırı gerçekleştirdi. Akşam saat 21.00 sularında şehirde hava alarmı verildi ve birden fazla patlama sesi duyuldu.

Olayın ardından kara ve deniz yolcu taşımacılığı faaliyetleri askıya alındı.

Sivastopol Valisi Mihail Rajvozayev, Ukrayna’nın yedi adet uçak tipi insansız hava aracı (İHA) fırlattığını açıkladı. Rajvozayev’in açıklamasına göre bu İHA’lardan ikisi Karadeniz suları üzerinde etkisiz hale getirildi, ikisi Balaklava ve İnkerman yakınlarında düşürüldü. Kalan üç İHA’nın da imha edildiği veya bastırıldığı belirtildi, ancak bunların tam yerleri açıklanmadı.

Yerel kurtarma servisi, şehirde herhangi bir yapının zarar görmediğini ve yaralılarla ilgili herhangi bir bilginin bulunmadığını bildirdi.

Rusya’ya ait gözlem kanalları ise saldırının hedefinin Balaklava Termik Santrali olabileceğini öne sürdü. Bölgedeki hava savunma çabalarına dikkat çeken kanallar, uçaksavar makineli tüfeklerle donatılmış düz yataklı KAMAZ araçlarının termik santral yakınlarında görüldüğünü belirtti.

Ukrayna kamuoyu ise Rusya’nın Neptun füzeleri ile Peklo ve Palyanitsya adlı drone füzelerini kullanarak Kırım’a yönelik “şimdiye kadarki en büyük saldırılardan birini” gerçekleştirebileceğini iddia ediyor.

Soçi Havalimanı’nda, Karadeniz bölgesine yönelik saldırılar nedeniyle acil durum planı devreye sokuldu. Havalimanı, uçak iniş ve kalkışlarını geçici olarak durdurdu ve yaklaşık 20 uçuş ertelendi.

Bazı uçuşlar Mineralnye Vodıy, Vladikavkaz ve Astrahan’a yönlendirildi.

Saat 22.30 itibarıyla kısıtlamalar kaldırıldı. Ayrıca akşam saatlerinde Belgorod ve Kursk bölgelerinde füze tehlikesi alarmı verildi. Fakat bu tehdit yalnızca birkaç dakika sürdü.

Öte yandan, 11 Aralık gecesi Taganrog kenti de saldırıya uğradı. Rusya Savunma Bakanlığı, Ukrayna’yı, kentteki bir askeri havaalanını hedef almak için ABD menşeli ATACMS füzelerini kullanmakla suçladı.

Bakanlık, saldırı sonucunda personel kayıplarının olduğunu, ancak tam sayı vermediğini belirtti.

Polonya Cumhurbaşkanı Duda: Ukrayna Kırım’ı gelir alır mı almaz mı emin değilim

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English