Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

Savaşın ateşi bölgeye yayılıyor

Yayınlanma

Hamas’ın tüm dünyayı şok eden baskınıyla başlayan ve İsrail’in savaş hukukunu hiçe sayan saldırılarıyla devam eden savaş, bölgeyi barut fıçısına çevirdi. Aktörlerin geniş çaplı bir savaştan kaçınmak için nedenleri olmasına rağmen her geçen gün olayların kontrolden çıkma riski artıyor.

Hamas’ın Aksa Tufanı operasyonu nedeniyle itibarı sarsılan ve caydırıcılığını yitiren İsrail, Gazze’ye kara harekâtı düzenlemek üzere olduğunu bildiriyor. Halihazırda devam eden hava saldırılarının büyüklüğü ve saldırılarında doğrudan sivilleri de hedef alması başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyadan tepki çekiyor. ABD ve Batı ülkelerinin yöneticileri İsrail’le koşulsuz destek açıklayarak katliama ortak olsalar da bu ülkelerin vatandaşları her gün sokaklarda İsrail aleyhine eylemler düzenliyor. İslam ülkelerinde ise İsrail ve ABD’nin diplomatik temsilcilikleri ile ABD üsleri hedef alınıyor.

İran’da İsrail’e karşı “savaş planı”

İran devlet televizyonu, İsrail’in, Gazze’ye saldırılarının durdurulmaması halinde Tahran’ın “direniş güçleri” olarak adlandırdığı bölgedeki müttefikleri tarafından nasıl saldırıya uğrayabileceğini anlatan bir haber yayınladı. Görüntülü haberde, İsrail’in kuzeyden Hizbullah, doğudan Irak ve Suriye’deki milis güçlerle güneyden de Yemen’deki Husiler tarafından füzeler ve insansız hava araçlarıyla eş zamanlı hedef alınacağı harita üzerinde gösterildi.

İran devlet televizyonu bu planı yayınlamadan önce bile sahada buna uygun gerginlikler yaşanmaya başlamıştı. Hamas’ın 7 Ekim’deki operasyonunun ertesi günü Lübnan’daki Hizbullah güçleri ile İsrail arasında küçük çaplı çatışmalar başladı. Çatışmalarda bugüne kadar 12 Hizbullah üyesi, 2 İsrail askeri öldü. Sınırdaki çatışmalarda ayrıca Lübnan’da biri gazeteci üç sivil ve İsrail’de bir kişi hayatını kaybetti. Hizbullah’ın İsrail’e karşı yeni bir cephe açmasının savaşı uzatacağı ve diğer bölgelere yayılma riskini artıracağı değerlendiriliyor.

Yemen’den füze, Suriye ve Irak’ta üsler hedefte

“Direniş eksenine” dahil Suriye ve Irak’taki İran’a yakın milislerin ABD üslerini hedef almaya başladığı da bölgeden gelen bilgiler arasında. Öte yandan Yemen’de İran’ın “direniş eksenine” dahil olan güçlerden Husilerin İsrail’e füze attığı belirtildi. ABD Savunma Bakanlığı (Pentago) Sözcüsü General Pat Ryder, Yemen’de karadan fırlatılan, Kızıldeniz boyunca kuzey istikametine, potansiyel olarak İsrail’deki hedeflere doğru gittiği bilgisini paylaştığı 3 füzenin “potansiyel tehdit olarak algılanması” nedeniyle bölgede görevli USS Carney savaş gemisi tarafından vurulduğunu belirtti.

UCLA Burkle Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde Kıdemli Araştırmacı olan Dalia Dassa Kaye’in Foreign Affairs için kaleme aldığı “Gazze’deki Savaş Orta Doğu’yu Ateşleyecek mi” başlıklı analizde savaşın dolaylı aktörlerinin savaşın yayılmasını neden istemedikleri şöyle anlatılıyor: “İsrail Gazze’deki askeri müdahalesiyle meşgul, İran muhtemelen ABD ile olası bir çatışmayı önlemek istiyor ve Washington petrol piyasalarını bozacak, aşırıcılığı körükleyecek ve dikkatleri Ukrayna’daki savaştan çekecek istikrarsızlaştırıcı bir bölgesel çatışmayla ilgilenmiyor. İran’ın bölgedeki en önemli müttefiki Hizbullah, İsrail’le yeni bir savaşın ülkedeki siyasi ve ekonomik krizleri derinleştirebileceği Lübnan’da kendi zorluklarıyla karşı karşıya.”

Analizde İsrail ve Filistin ile komşularının da savaşın yayılmasından çıkarı olmadığı belirtiliyor: “Ürdün ve Mısır gibi Arap devletleri halihazırda mültecilerin gelişiyle daha da kötüleşecek ciddi sosyo-ekonomik sorunlarla karşı karşıya. Körfez’deki ülkeler için savaşın genişlemesi, iddialı ekonomik kalkınma projelerini sekteye uğratabilir; ayrıca yıpranmış bölgesel ilişkileri onarma ve Libya, Suriye ve Yemen’de devam eden çatışmaları sona erdirme çabalarını da engelleyebilir. Gazze zaten İsrail’in benzeri görülmemiş bombardımanı ve kara harekâtı beklentileri nedeniyle ciddi bir insani krizle karşı karşıya ve İsrail’in büyük bölümü düzenli füze saldırılarının hedefi.”

Mantıklı argümanlar rafa kalkabilir

Ancak Gazze’deki savaştan kaçan Filistinlilerin sığındığı hastanenin bombalanması savaşın sınırlı kalacağına ilişkin tüm bu mantıklı argümanları rafa kaldırma potansiyeli taşıyor: “Ancak hastane trajedisinden önce bile Hamas’ın saldırılarının büyüklüğü ve Gazze’de savaş devam ederken sahadaki gerçekler kilit aktörlerin stratejik hesaplarını değiştirmeye başlamıştı. Bu değişimler bölgesel gerilimi daha olası kılıyor ve İran ile İsrail arasında çatışma riski özellikle yüksek.”

İsrail ve İran’ın on yıllardır karada, havada ve denizde gölge bir savaş yürüttüğüne dikkat çekilen analiz, İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü “ahtapot stratejisi” gereği İran dışındaki milislere ve İran içindeki nükleer bağlantılı hedeflere saldırı düzenlediğini hatırlattı. Karşılığında İran’ın da ticari nakliye gemileri de dahil İsrail’e bağlı hedeflere yönelik saldırılarının arttığına dikkat çeken analizde İran’ın hem ABD hem de İsrail’den gelen provokasyonlara verdiği yanıtlarının nispeten ölçülü kalmasının İsrail’i yanlış bir hesaplamaya yöneltebileceği belirtildi: “İsrailli liderler bu itidali, İran’ı daha geniş bir çatışma başlatmaktan başarıyla alıkoydukları şeklinde yorumladılar. İsrail’in İran’la ilgili varsayımları giderek Gazze’deki Hamas’la ilgili savaş öncesi varsayımlarına benzemeye başladı: İsrail, ciddi bir misilleme ya da daha geniş çaplı bir savaş riskine girmeden düşmanının kabiliyetlerini periyodik olarak azaltabileceğine – çimleri biçebileceğine- inanıyordu.”

Analize göre İran’da da benzer bir özgüven hakimdi: “İran, Hizbullah güçlerinin İsrail’e oluşturduğu tehdit de dahil kendi caydırıcı yeteneklerinin, İsrail’in önemli bir tepkisine maruz kalmadan bölge genelinde gücünü pekiştireceğine ve nükleer duruşunu sürdürmesine izin vereceğine inanmış olabilir. Son aylarda Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetine karşı yapılan yaygın protestolar İran’ın zayıflamış bir İsrail’in, provokasyonlarına meydan okumayacağı varsayımını güçlendirmiş olabilir. İsrail ve İran’ın her ikisinin de üstünlüğün kendilerinde olduğuna inanması iki ülkeyi tehlikeli bir yola sürüklüyordu. Her iki taraf da kontrol edilemez bir tırmanma riskine girmeden periyodik olarak diğerini iğneleyebileceğini hayal ediyordu.”

Ancak şimdi İsrail-İran çatışmasının önündeki engellerden bazıları yıkılıyor olabilir: “Mevcut savaş Hizbullah’ın İsrail’e geniş çaplı bir saldırısına, İsrail’in Hizbullah’a büyük bir saldırısına, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırısına ya da benzer büyüklükte başka bir olaya yol açarsa, bariyerler tamamen yıkılabilir. İsrail ve İran bu tür gelişmeleri varoluşsal tehditler olarak görebilir ve liderlerini doğrudan çatışma konusunda daha az temkinli hale getirebilir.”

“İsrail’in dikkati dağılmış ve hırpalanmışken…”

“Bu yıkıcı sonuç kesin değil, ancak her iki taraftaki mevcut düşünce, çatışmayı kısıtlamak yerine tehlikeli bir genişlemeye doğru itebilir. Tahran’daki liderler İsrail-Hamas savaşını, Lübnan ya da Suriye’den vekaleten saldırılar düzenleyerek İsrail’in kapasitesini azaltmak ya da Irak ve Suriye’deki ABD güçlerine yönelik milis saldırılarının yeniden başlamasını teşvik etmek için bir fırsat olarak görebilir. Bu operasyonlar halihazırda başlamış olabilir: 18 Ekim’de ABD, Irak’ta ABD güçlerinin konuşlandığı bir üssü hedef alan insansız hava araçlarını durdurdu. Eylemlerini Gazze’deki Filistinlilerin çektiği acılara bir yanıt olarak niteleyen İran, bölgesel ve küresel ilişkilerini bozmadan İsrail ve hatta ABD ile karşı karşıya gelebileceğini de düşünebilir. (…) İran’ın bakış açısına göre, İsrail’in İran hedeflerine yönelik önceki saldırıları cevapsız kalmıştı ve bir karşılık verilmesi gerekiyordu. İsrail’in dikkati dağılmış ve hırpalanmışken, Hamas’ın saldırısıyla zayıflıkları açıkça ortaya çıkmışken, şimdi uygun bir zaman olabilir. İranlı liderler sadece intikam almayı değil, İsrail’in Gazze’deki savaşı sona erdirdikten sonra askeri gücünü İran’a yöneltme ihtimalini de düşünüyorlarsa, Tahran önleyici eylemi bir gereklilik olarak bile görebilir.

“Hazır ABD tam destek vermişken…”

“İsrail’in Hamas’ın saldırısını öngörememesi ve engelleyememesi, düşmanlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda uzun süredir sahip olduğu varsayımları altüst etti. Kendisini yok etmek isteyen bir düşmanın ‘kontrol altına alınabileceği’ ya da ‘yönetilebileceği’ düşüncesi -şimdiye kadar İsrail’in Hamas’a yönelik politikasını yönlendiren bir varsayımdı- itibarını yitirdi. İsrail gözünü İran’a dikerse, füze ve nükleer tesisler ile Devrim Muhafızları’na bağlı yerler de dahil olmak üzere İran’daki hükümet hedeflerine geniş çaplı saldırılar düzenleyerek ahtapotun başına doğru ilerlemeye karar verebilir. İsrailli liderler ülkelerinin sarsılan caydırıcılığını yeniden tesis etmenin tek yolunun İran’la doğrudan ve açık bir şekilde yüzleşmek olduğuna inanmaya başlayabilirler. Biden yönetiminin mevcut savaşın başlamasından bu yana İsrail’e taahhüt ettiği güçlü askeri destek, İsrailli yetkililerin İran’a yönelik bir saldırı durumunda ABD’nin desteğine güvenebileceklerine dair inançlarını artırabilir.”

Çatışmadan kaçınmak daha büyük tehlike mi?

Analiz özetle şu uyarıları yapıyor:  “İsrail ve İran arasında daha fazla çatışma, hatta tam ölçekli bir savaş bile bölgeyi istikrarsızlaştırabilir, küresel piyasaları bozabilir, sivillere büyük zarar verebilir, ABD güçlerini bölgeye çekebilir ve hatta belki de İran’ın nükleer kapasitesini silahlandırmasına neden olabilir. Savaşın henüz bölgeye yayılmamış olması, dünya liderlerini bir genişlemenin olamayacağı düşüncesine sevk etmemelidir. Ne de olsa İsrail ve İran’ın tırmanma dinamiğinin temelini oluşturan kırılgan ve hayali varsayımlar öfke, yanlış hesaplama ya da strateji değişiklikleriyle aniden bozulmaya meyilli.

Bu çatışma ancak tüm tarafların bölgesel bir savaştan kaçınmak istemesi halinde kontrol altında kalacaktır. Şimdilik bu koşul geçerli gibi görünüyor. Ancak gelecekte de geçerli olacağının garantisi yok. Sahadaki durum değişken ve İsrail, İran ya da her iki ülkenin stratejik hesaplarındaki değişiklikler, liderlerinin daha geniş çaplı bir çatışmadan kaçınmanın hayatta kalmaları için birbirleriyle savaşarak karşı karşıya gelmekten daha büyük bir tehlike oluşturduğuna inanmalarına yol açabilir.”

ORTADOĞU

İsrail Savunma Bakanı: Esir takası anlaşmasına “her zamankinden daha yakınız”

Yayınlanma

Hamas’ın yeni ateşkes teklifini İsrail’e iletmesinden sonra İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad Direktörü David Barnea, ateşkes şartlarını görüşmek için Katar’ın başkenti Doha’ya gitti. Hizbullah lideri Nasrallah da aynı gündemle Hamas heyetini ağırladı.

İsrail devlet televizyonu KAN’da yer alan haberde, Doha’ya giden Barnea’nın Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile görüşeceği belirtildi. Barnea ile Al Sani’nin görüşmesinde İsrail ile Hamas arasında esir takası konusunda gündeme gelen önerinin ele alınacağı ifade edildi.

Haberde, Barnea’nın Doha ziyaretinde müzakere heyetinde yer alan İsrail iç istihbarat teşkilatı Şin-Bet (Şabak) Direktörü Ronen Bar ve İsrail ordusunda kayıp kişiler ve esirlerden sorumlu komutan Nitzan Alon’un yer almamasına dikkati çekildi.

Hizbullah-Hamas görüşmesi

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah da Beyrut’ta, Hamas’ın Arap ve İslam Dünyasıyla İlişkiler Ofisi Başkanı Halil el-Hayye ile ateşkes müzakerelerini ele aldı.

Hizbullah’tan yapılan yazılı açıklamada, Nasrallah’ın, Hayye’nin başkanlık ettiği Hamas heyeti ile bir araya geldiği belirtildi.

İşgal altındaki Filistin toprakları ve özellikle de Gazze Şeridi’ndeki siyasi ve güvenlik konularının ele alındığı aktarılan açıklamada, görüşmede “Lübnan, Yemen ve Irak destek cephelerinin” de konuşulduğu ifade edildi.

Gazze Şeridi’nde ateşkes için son günlerde konuşulan öneri ve müzakerelerin ele alındığı vurgulanan açıklamada, görüşmede taraflar arasındaki koordinasyonu sürdürme konusunda mutabık kalındığı kaydedildi.

Mossad’dan 3 Temmuz’da yapılan yazılı açıklamada, esir takası müzakerelerinde arabuluculuk yapan tarafların, Hamas’ın ateşkes teklifine verdiği yanıtı İsrailli müzakere ekibine ilettiği duyurulmuştu. İsrailli yetkililere dayandırılan haberlerde Hamas’ın teklifinin olumlu olduğu değerlendirilmişti.

Ayrıca İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın esir yakınlarıyla yaptığı görüşmede, esir takası anlaşmasına “her zamankinden daha yakın olduğunu” söylediği aktarılmıştı.

Biden-Netanyahu görüşmesi

Netanyahu, Tel Aviv ile Hamas arasında esir takası anlaşmasına varılması için yapılacak müzakerelere İsrail’den bir heyet göndermeyi kararlaştırdığını duyurmuştu.

Öte yandan Netanyahu, ABD Başkanı Joe Biden ile telefonda görüştü. Görüşmeyle ilgili Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ikilinin Biden’ın sunduğu plan çerçevesinde ateşkes ve esirlerin serbest bırakılması konularını ele aldığı aktarıldı. Ayrıca liderlerin aynı zamanda Hamas’tan gelen cevabı da görüştükleri bilgisine yer verildi. Açıklamada, Biden’ın Netanyahu’nun ateşkes için İsrail ekibinin ABD, Katar ve Mısırlı arabulucularla görüşmelerine yetki vermesini memnuniyetle karşıladığı belirtildi.

Ben-Gvir’den Netanyahu’ya tehdit

Öte yandan İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in Hamas’la olası bir uzlaşı durumda koalisyon hükümetinden çekilme tehdidinde bulunduğu belirtildi.

Yerel basında çıkan haberlere göre Ben-Gvir, Hamas’ın esir takasına ilişkin yanıtının görüşüldüğü Güvenlik Kabinesi toplantısında Netanyahu’yu hedef aldı. Ben-Gvir, Netanyahu’nun Kabine’ye danışmadan Hamas ile dolaylı esir takası müzakerelerine İsrail’den bir heyet gönderme kararı almasını eleştirdi.

Netanyahu’nun Savunma Bakanı Yoav Gallant ve güvenlik yetkilileriyle kapalı kapılar ardından gizli görüşmeler yaptığını savunan Ben-Gvir, İsrail Başbakanı’nın Kabine’yi “dekoratif olarak kullandığını” ileri sürdü.

Toplantıda Ben-Gvir’in Netanyahu’ya hitaben, “Başbakan size söylüyorum, tek başınıza karar verirseniz bu sizin sorumluluğunuzdadır ve siz de yalnız kalırsınız” dedi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Gazze’nin ‘ertesi günü’ için “uluslararası yönetim” planı

Yayınlanma

ABD yönetimi ve İsrail’e sunulan Gazze için ertesi gün planı Gazze’yi geçici olarak yönetecek Çok Uluslu Otorite kurulmasına dayanıyor. Planda Filistin Otoritesi’ne kısmi bir rol bicilerken planın mimarına göre Gazze’de Hamas etkin olduğu sürece kendi hazırladıkları dahil hiçbir plan işe yaramayacak.

ABD’nin eski Türkiye ve Irak büyükelçisi James Jeffrey, Majalla için kaleme aldığı makalede Washington’da yapılan “Gazze” planını anlattı. Wilson Center’ın Orta Doğu Programı Başkanlığını yürüten Jeffrey, söz konusu planın Gazze’de uluslararası bir yönetim kurulması üzerinden şekillendiğini belirtti.

Düşünce kuruluşları ve medyadan uzman isimlerin katıldığı çalışmanın mayıs ayında Wilson Center’ın düzenlediği bir forumda tartışıldığını anlatan Jeffrey planın İsrailli ve ABD’li hükümet yetkilileri ve Arap muhataplarla da paylaşıldığını belirtti.

Jeffrey geliştirdikleri planın 11 Haziran’da Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın açıkladığı Biden yönetiminin, Arap devletlerinin “Gazze’nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında” rol oynayacağı bir “geçici güvenlik ve yönetişim girişimi” önerisiyle yakından örtüştüğüne dikkat çekti ve ekledi: “Planımız öncelikle Gazze’yi yönetecek ve Uluslararası Temas Grubu’na (ICG) rapor verecek Çok Uluslu Otorite kurulmasına odaklanmaktadır.”

Jeffrey planın ayrıntılarını şöyle anlattı:

“Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır ve diğer kilit Arap ve G-7 hükümetleri tarafından hazırlanan uluslararası bir tüzükle oluşturulacak. Bu tüzük Filistin Yönetimi ile bir istişare mekanizması içerecek ve mümkünse ateşkese ilişkin 10 Mayıs Kararını takip eden bir BM Güvenlik Konseyi Kararı ile ‘desteklenecek.’ İsrail’in önerisindeki 2. aşama için yürütülecek ateşkes müzakerelerinde başka yasal temeller üzerinde de çalışılabilir.”

“Çok Uluslu Otorite, Yüksek Temsilci tarafından yönetilecek, Temas Grubu hükümetleri ve diğer hükümetlerin bağışlarıyla finanse edilecek; finans, güvenlik, ulaşım, bakanlık irtibatları, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için kendi ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Geniş yönetişim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.”

ABD ve diğer ICG hükümetleri, Hamas sonrası oluşturulacak sivil polis ve jandarma, sorumluluklarını üstlenecek şekilde eğitilene kadar Çok Uluslu Otorite altında çok uluslu bir Polis Gücü organize edilecek. Bu güçte az sayıda Amerikalı sivil yetkili ve askeri personel yer alacak. Yine, özel güvenlik düzenlemelerinin ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde ele alınması gerekecek.”

“Otorite aynı zamanda Gazze’ye insani yardım, istikrar, kalkınma, yeniden inşa ve diğer yardımların sağlanmasında yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirebilecek, koordine edebilecek ve birleştirebilecek.”

“Merkezi kontrol hem güvenlik için hem de yeniden yapılanma ve diğer uluslararası desteğin ateşkes hükümlerine bağlılığının sağlanması için gerekli.”

Jeffrey planla ilgili birkaç soruna dikkat çekti. Bunlardan ilkinin Biden yönetiminin Gazze için “sahada ABD askeri olmayacak” açıklaması olduğuna işaret eden Jeffrey, “İsrail’in liman kenti Aşdod’a taşınan yüzer iskelede ABD’nin zaten askerleri bulunuyor. Washington’un ayrıca 25 kadar ülkede konuşlanmış kuvvetleri var ve bunların bazıları son zamanlarda karada ve denizde ateş altında kaldı. Pek çok çatışmada ortaya çıkan gerçek, hiçbir uluslararası polis teşkilatının ABD desteği ve en azından ABD’nin sahadaki varlığı olmadan işlevini yerine getiremeyeceğidir” iddiasında bulundu.

Jeffrey’e göre ikinci sorun Filistin Yönetimi’nin rolü: “Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, hizmetlerin finansmanı ve seyahat belgeleri de dahil Filistin Yönetimi’nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle Çok Uluslu Otorite’nin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi’nin yönetimdeki rolüne ilişkin olarak tüm ortaklar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecek.”

Üçüncü sorunun Hamas’ın durumu olduğunu söyleyen Jeffrey, “Planın kendisi Hamas’ın Gazze’deki kalıntılarının rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu plan ne de Gazze’ye yönelik diğer yönetim, güvenlik ve yeniden inşa planları, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas’ın etkin kontrolü elinde tutması halinde işe yaramayacaktır” dedi.

Jeffrey şöyle devam etti: “Başbakan Netanyahu, Biden’ın ateşkes önerisine yanıt verirken, Hamas’ın bu öneri altında bile yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aslında Başkan da ‘Hamas’ın iktidarda olmadığı Gazze’de daha iyi günlerin geleceğini’ belirtti. Muhtemelen, Başkan’ın Hamas’ın akıbetini ya da Hamas’ın taahhütlerini kapsayacağını belirttiği ateşkes kapsamındaki siyasi çözüm, İsrail önerisinin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde ele alınacaktır.”

Jeffrey bu üç sorunun olası bir ‘ertesi gün’ geçici çözümünün en ciddi sorunları olduğunu ve tüm bölge halkları için daha iyi gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve önemli riskler üstlenmesini gerektireceğini yazdı.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

İran yeni cumhurbaşkanını seçiyor

Yayınlanma

İran’da 14’üncü dönem cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turu için oy verme işlemi başladı. Oyunu kullanan İran lideri Hamaney, halkı sandığa çağırdı.

İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, başkent Tahran’da düzenlediği basın toplantısında, oy verme sürecinin başladığını duyurdu.

Seçimde reformist aday Tebriz Milletvekili ve eski Sağlık Bakanı Mesud Pezeşkiyan ile muhafazakâr aday eski Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Sekreteri Said Celili yarışıyor.

İran lideri Ayetullah Ali Hamaney, oyunu Tahran’da kabullerini gerçekleştirdiği İmam Humeyni Hüseyniyesi’ndeki salonda kurulan sandıkta kullandı. Oyunu kullandıktan sonra basın mensuplarına açıklama yapan Hamaney, “Halkın seçimlere ilgisinin öncekinden (ilk tur) daha fazla olduğunu duydum. Eğer öyleyse sevindirici” dedi.

Hamaney, “Yarın yeni cumhurbaşkanımızı göreceğiz. İnşallah halkımız oy verir ve en iyisini seçer” ifadelerini kullandı.

Pezeşkiyan’ın hedefi sandığa gitmeyenler, silahı ise “korku”

İçişleri Bakanlığı Seçim Merkezinin verilerine göre, 88 milyon nüfusa sahip ülkede, yaklaşık 62 milyon seçmen, 59 binden fazla merkezde kurulan sandıklarda oy kullanabilecek. Ayrıca 95 ülkede kurulan seçim merkezlerinde ülke dışındaki İran vatandaşları da sandığa gidebilecek.

Yerel saatle 08.00’de başlayan oy verme süreci saat 18.00’de sona erecek ancak bu süre ihtiyaç halinde İçişleri Bakanlığına bağlı Seçim Merkezinin kararıyla uzatılabilecek. Seçim sonuçlarına dair ilk verilerin gece yarısı yayımlanması, kesin sonuçların ise yarın sabah saatlerinde açıklanması bekleniyor.

İran’da cumhurbaşkanı 4 yıl görev yapıyor ve üst üste en fazla iki defa seçilebiliyor.

Anketlerde Pezeşkiyan önde

Öte yandan ülkede yapılan anketlerde, Pezeşkiyan öne çıkıyor.

Son olarak İranlı Öğrenciler Anket Ajansı (ISPA) tarafından 3 Temmuz’da ülke genelinde 3 bin 660 kişiyle yüz yüze yapılan kamuoyu yoklamasında, katılımcıların yüzde 49,5’i reformistlerin adayı Pezeşkiyan’a, yüzde 43,9’u ise eski Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri muhafazakâr aday Celili’ye oy vereceğini belirtti.

Katılımcıların yüzde 4,8’i oy kullanacağını ancak henüz karar veremediğini belirtirken, yüzde 1,8’i ise “boş oy” kullanacağını söyledi.

ISPA’nın ilk tur seçimleri için 26 Haziran’da yaptığı anketin sonuçları, adayların aldığı oy oranları açısından ülkedeki diğer anketler arasında en yakın sonucu vermişti.

İlk turda katılım yüzde 40’ta kaldı

İran’da 28 Haziran’da yapılan 14’üncü dönem cumhurbaşkanı seçiminde adaylardan hiçbiri yüzde 50’yi geçemeyince seçimi önde tamamlayan reformist aday Mesud Pezeşkiyan ile muhafazakâr aday Said Celili, 5 Temmuz’daki ikinci tura kalmıştı.

Yüzde 40 ile ülke tarihindeki en düşük katılımlı cumhurbaşkanı seçimi olan birinci turda Pezeşkiyan oyların yüzde 42,5’ini alırken, Celili’nin oyu yüzde 38,6 olmuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English