Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

“Şin Bet şefi Türkiye’ye geldi” iddiası

Yayınlanma

İsrail basını, Şin Bet şefi Ronen Bar’ın hafta sonu Türkiye’ye gelerek MİT Başkanı İbrahim Kalın ile görüştüğünü yazdı. Times of Israel’in Arap bir yetkiliye dayandırdığı habere göre görüşmede Gazze’deki ateşkes ve rehine müzakerelerinin yeniden başlatılması ile Türkiye’nin bu süreçte olası yardımı ele aldı.

İddia Katar’da bulunan Hamas’ın üst düzey yetkililerinin Türkiye’ye taşındığı iddialarının hemen ardından geldi.

Katar’ın İsrail-Hamas müzakerelerindeki arabuluculuk görevlerini askıya aldığını duyurmasının ardından, Hamas liderliğinin Katar’dan ayrılarak Türkiye’ye taşınacağı iddia edilmişti.

Ankara ise iddiaları yalanladı. Dışişleri Bakanlığı kaynakları, “Hamas siyasi büro üyeleri, zaman zaman Türkiye’yi ziyaret etmektedirler” dedi. Ancak Hamas siyasi bürosunun Türkiye’ye taşındığı yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığı belirtildi.

ABD’den üstü kapalı uyarı

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matt Miller ise basın toplantısında Hamas’ın Türkiye’ye taşındığı iddialarıyla ilgili haberleri ne doğrulayabileceklerini ne de yalanlayabileceklerini söyledi. Ancak Miller, “Vahşi bir terör örgütünün liderlerinin herhangi bir yerde rahatça yaşamaması gerektiğine inanıyoruz ve buna kesinlikle kilit müttefiklerimizden ve ortaklarımızdan birinin büyük bir şehri de dahil” ifadelerini kullandı.

Financial Times’a konuşan bir Arap diplomat da Katar’ın arabuluculuk rolünü askıya almasının ardından Hamas’ın bazı yetkililerinin Katar’dan Türkiye’ye taşındığını söyledi.

Katar geçen ay grubu, müzakerelere ciddi bir şekilde katılmaya istekli olmaması halinde Körfez ülkesindeki siyasi ofisini koruyamayacağı konusunda uyarmıştı. Konu hakkında bilgi sahibi ikinci bir kişi ise bazı Hamas yetkililerinin Türkiye’de olduğunu söyledi.

Arap diplomat, Hamas yetkililerinin uzun süredir örgüte sempati duyan Türkiye’ye gelişlerinin kalıcı mı yoksa geçici mi olduğunun net olmadığını söyledi.

Katar 2012’den bu yana Hamas’ın siyasi bürosuna ev sahipliği yapıyor ve ABD ve Mısır’la birlikte Gazze’de bir yılı aşkın süredir devam eden savaşı sona erdirecek kalıcı bir ateşkes için çalışan arabuluculardan biri. Ancak Hamas’ın siyasi liderliğine ev sahipliği yapmasındaki rolü nedeniyle özellikle ABD’de Cumhuriyetçi milletvekillerinin eleştirilerine maruz kaldı. Doha ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu başta olmak üzere İsrailli siyasetçilerinin de hedefinde.

DİPLOMASİ

Pentagon, Kursk’ta Kuzey Kore askerlerinin olduğunu teyit edemedi

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Kuzey Kore ordusunun Kursk oblastındaki muharebe operasyonlarına katıldığına dair iddiaları bağımsız olarak doğrulayamadı.

Reuters‘ın aktardığına göre Pentagon Sözcü Yardımcısı Sabrina Singh, dün basın toplantısında bu konuda açıklamalarda bulundu:

“Bu bilgiyi bağımsız olarak teyit edemiyoruz. Ancak, Kursk’a gitmiş olmalarının bir nedeni olmalı. Muharebe operasyonlarına katılmalarını bekliyoruz; yine de şu anda bunu kesin olarak söyleyemem.”

Pentagon, 11 bin Kuzey Kore askerinin Kursk oblastına giriş yaptığı yönünde tahmin öne sürmüştü.

Geçen günlerde ise The New York Times, Joe Biden’ın Ukrayna’ya, Rusya topraklarının derinliklerine saldırı düzenlemek için Amerikan yapımı uzun menzilli ATACMS füzelerinin kullanımına izin verdiğini bildirdi.

Gazeteye göre, uzun menzilli füzelerin kullanımına ilişkin bu karar, Moskova’nın Kuzey Kore askerlerini Kursk oblastına konuşlandırma hamlesine bir yanıt niteliği taşıyor.

Rusya, Biden’ın ATACMS kararına nasıl tepki verecek?

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

G20’den Gazze’ye daha fazla yardım, iki devletli çözüm ve Ukrayna’da barış çağrısı

Yayınlanma

Dünyanın 20 büyük ekonomisinin liderleri, açlıkla mücadele için küresel bir anlaşma, savaştan zarar gören Gazze’ye daha fazla yardım ve Ortadoğu ve Ukrayna’daki düşmanlıkların sona erdirilmesi çağrısında bulunarak, pazartesi günü ortak bir bildiri yayınladılar.

Ortak bildiri grup üyeleri tarafından onaylandı ancak tam bir oybirliği sağlanamadı. Bildiride ayrıca milyarderlere gelecekte küresel bir vergi konulması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin mevcut beş daimi üyesinin ötesine geçmesini sağlayacak reformlar yapılması çağrısında bulunuldu.

Çarşamba günü resmen sona erecek olan üç günlük toplantının başlangıcında uzmanlar, Brezilya Devlet Başkanı Luiz Inácio Lula da Silva’nın, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın yeni yönetimine ilişkin belirsizlik ve Ortadoğu ve Ukrayna’daki savaşlar nedeniyle artan küresel gerilimlerle dolu bir toplantıda, bir araya gelen liderleri herhangi bir anlaşmaya varmaya ikna edebileceğinden şüphe duyuyordu.

Arjantin ilk taslaklardaki bazı dillere itiraz etti ve belgenin tamamını onaylamayan tek ülke oldu.

Yine de ortak bir deklarasyonun yayınlanabilmesi, Lula’nın ‘başarı’ hanesine yazıldı.

Bildiride savaşlar kınandı, barış çağrısı yapıldı ancak herhangi bir suçlama yapılmadı.

Gazze ve Ukrayna gündemi

Deklarasyonda “Gazze’deki felaket boyutundaki insani duruma ve Lübnan’daki tırmanışa” atıfta bulunularak insani yardımın genişletilmesi ve sivillerin daha iyi korunması gerektiği vurgulandı.

“Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin hakkını teyit ederek, İsrail ve Filistin Devleti’nin barış içinde yan yana yaşayacağı iki devletli çözüm vizyonuna olan sarsılmaz bağlılığımızı yineliyoruz” denildi.

Yerel sağlık yetkililerine göre İsrail’in saldırıları şu ana kadar Gazze’de 43,000’den fazla Filistinlinin, Lübnan’da ise 3,500’den fazla kişinin ölümüne neden oldu.

Bildiri yayınlanmadan önce G20 liderleriyle bir araya gelen Biden, “savaşın tek sorumlusunun Hamas olduğunu” öne sürdü ve diğer liderlere bir ateşkes anlaşmasını kabul etmeleri için “Hamas üzerindeki baskıyı artırmaları” çağrısında bulundu.

Biden’ın Ukrayna’nın daha uzun menzilli ABD füzelerini kullanmasına yönelik kısıtlamaları hafifleterek Rusya’yı vurmasına olanak sağlama kararı da toplantıda gündem oldu.

“Amerika Birleşik Devletleri Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü güçlü bir şekilde desteklemektedir. Bana göre bu masanın etrafındaki herkes de desteklemelidir,” dedi Biden zirve sırasında.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin toplantıya katılmadı ve onun yerine Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u gönderdi. G20 deklarasyonunda “Ukrayna’da yaşanan insani acılar” vurgulanırken Rusya’nın adı anılmadan barış çağrısında bulunuldu.

Milyarderler vergisi ve açlıkla mücadele

Bildiride Lula’nın da desteklediği küresel milyarderlere olası bir vergi çağrısı yapıldı. Böyle bir vergi, Latin Amerika’daki yaklaşık 100 kişi de dahil olmak üzere dünya çapında yaklaşık 3,000 kişiyi etkileyecektir.

Bildiride cinsiyet eşitliğini teşvik eden bir madde de yer aldı.

Arjantin G20 deklarasyonunu imzaladı ancak BM’nin 2030 sürdürülebilir kalkınma gündemine yapılan atıflarla ilgili sorunları vardı. Aşırı sağcı Devlet Başkanı Javier Milei, gündemi “sosyalist nitelikte uluslarüstü bir program” olarak nitelendirdi. Ayrıca Milei’nin ulusal egemenliği ihlal ettiğini söylediği sosyal medyada nefret söyleminin düzenlenmesi çağrılarına ve hükümetlerin açlıkla mücadele için daha fazlasını yapması gerektiği fikrine de itiraz etti.

Bildirgenin büyük bir bölümü Lula’nın önceliği olan açlığın ortadan kaldırılmasına odaklanıyor.

Brezilya hükümeti Lula’nın pazartesi günü açlık ve yoksulluğa karşı küresel ittifakı başlatmasının en az nihai G20 deklarasyonu kadar önemli olduğunu vurguladı. Brezilya hükümeti, pazartesi günü itibariyle 82 ülkenin planı imzaladığını söyledi. Plan ayrıca Rockefeller Vakfı ve Bill & Melinda Gates Vakfı gibi kuruluşlar tarafından da destekleniyor.

Birleşmiş Milletler’de reform çağrısı

Liderler, BM Güvenlik Konseyi’nin “21. yüzyılın gerçekleri ve talepleriyle uyumlu hale getirilmesi, daha temsili, kapsayıcı, verimli, etkili, demokratik ve hesap verebilir olması” amacıyla “dönüştürücü reform” için çalışma sözü verdi.

Neredeyse tüm ülkeler Birleşmiş Milletler’in kuruluşundan yaklaşık seksen yıl sonra Güvenlik Konseyi’nin 21. yüzyıl dünyasını yansıtacak ve daha fazla sesi içerecek şekilde genişletilmesi gerektiği konusunda hemfikir. Temel ikilem ve en büyük anlaşmazlık bunun nasıl yapılacağı. G20 deklarasyonu bu soruya yanıt veremedi.

Bildirgede “Afrika, Asya-Pasifik ve Latin Amerika ve Karayipler gibi yeterince temsil edilmeyen ve temsil edilmeyen bölge ve grupların temsilini geliştiren genişletilmiş bir Güvenlik Konseyi bileşimi çağrısında bulunuyoruz” denildi.

ABD, eylül ayındaki BM zirvesinden kısa bir süre önce Afrika ülkeleri için veto yetkisi olmayan iki yeni daimi koltuk ve gelişmekte olan küçük ada ülkeleri için ilk kez bir daimi olmayan koltuk verilmesini desteklediğini açıklamıştı. Ancak Dörtlü Grup – Brezilya, Almanya, Hindistan ve Japonya – daimi koltuklar için birbirlerinin tekliflerini destekliyor. Aralarında Pakistan, İtalya, Türkiye ve Meksika’nın da bulunduğu bir düzine ülkeden oluşan daha büyük Uniting for Consensus grubu ise daha uzun süreli ilave daimi olmayan koltuklar istiyor.

Xi’den reform ve eşitlik çağrılarına destek

Zirvede konuşan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Küresel Güney olarak adlandırılan ve gelişmekte olan ekonomileri kapsayan kesimin çıkarlarını vurgulayarak, uluslararası kurumlarda reform yapılması ve finans, ticaret, dijital teknoloji ve çevre konularında eşitliğin nasıl sağlanacağı konusunda fikir birliğine varılması çağrısında bulundu.

Çin lideri, yapay zekanın “zengin ülkelerin ve varlıklıların bir oyunu” olmaması gerektiğini söyledi ve kapsayıcı ekonomik küreselleşme için dijital yönetişimin iyileştirilmesi gerektiğini vurguladı.

Xi, ev sahibi Brezilya’nın yoksulluğun ortadan kaldırılması ve gelişmekte olan ülkelere küresel kreditörler gibi kurumların reformu da dahil olmak üzere daha fazla ekonomik eşitlik çağrısını yineledi.

Xi, Dünya Ticaret Örgütü’nün anlaşmazlıkların çözümü mekanizmasının “mümkün olan en kısa sürede” normal işleyişine dönmesi için reform yapılması çağrısında bulundu. ABD’nin yargısal aktivizm endişesiyle temyiz organı atamalarını engellemesi nedeniyle mekanizma belirsizliğini koruyor.

Çin, Avrupa Birliği’nin geçtiğimiz ay Çin elektrikli araçlarına yeni vergiler getirmesinin ardından DTÖ’ye bir uyuşmazlık çözümü davası açmıştı.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Rusya, Biden’ın ATACMS kararına nasıl tepki verecek?

Yayınlanma

Editörün notu: 2014-2019 yılları arasında Moskova’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde ticaret ataşesi olarak görev yapan, öncesinde Tayland ve Afganistan’da görevlerde bulunan ve 2013’te Belfast’taki G8 zirvesini organize ederek 2022’de İngiliz diplomatların yabancı dil eğitiminden sorumlu olan Uluslararası Akademi’nin Başkan Yardımcısı olarak Dışişleri Bakanlığı’ndan emekli olan deneyimli diplomat Ian Proud, ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna’ya ATACMS füzelerinin Rusya topraklarında kullanımına izin verme yönündeki kararını ele alıyor. Proud’a göre gerilimi artırsa da Putin’in nükleer bir hamle yapma ihtimali düşük görünüyor.


ATACMS kararının ardından Putin, neden nükleere başvurmayacak?

Ian Proud

18 Kasım 2024

Joe Biden’ın, ABD yapımı ATACMS füzelerinin Rusya topraklarında kullanılmasına izin verme kararının ardından pek çok Batılı yorumcu, Üçüncü Dünya Savaşı’nın eli kulağında olduğu yönünde panik dolu tahminlerde bulunuyor.

Bu adımın ardından Rus medyası ve siyasi çevrelerinden sert tepkiler geleceği şüphesiz. Fakat, bu füzelerin nasıl kullanılacağı büyük önem taşıyor.

Ufukta Trump’ın başkanlığı ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirme taahhüdü göz önüne alındığında, Putin’in tepkisinin ölçülü olacağını düşünüyorum.

Cumhuriyetçi yorumculardan Biden’a sert tepki: Üçüncü Dünya Savaşı riski tırmanıyor

2016’daki durumun aksine, Biden’ın bu adımı Trump destekçileri arasında oldukça geniş bir kitle tarafından kınandı ve açık bir tansiyon yükseltme hamlesi olarak değerlendirildi.

Donald Trump Jr., sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı paylaşımda, Biden yönetimini, “Babam barışı sağlama ve hayat kurtarma şansını bulamadan Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatmaya çalışıyor,” sözleriyle eleştirdi.

Utah Senatörü Mike Lee ve Georgia Temsilcisi Marjorie Taylor Greene gibi diğer Cumhuriyetçi politikacılar da benzer şekilde Üçüncü Dünya Savaşı uyarısında bulundu. Trump destekçisi girişimci David Sacks ise Biden’ın amacını, “Trump’a mümkün olan en kötü durumu mu bırakmaya çalışıyor?” diye sorguladı.

Biden’dan Obama’nın stratejik hamlesine benzer bir adım

Biden’ın bu hamlesi, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasından önce Ukrayna politikasında diplomatik zemini zorlaştırmayı hedefliyor gibi görünüyor.

Bu hamleyi Putin de aynı şekilde değerlendirecektir.

Putin’in, Başkan Obama’nın görev süresinin son günlerinde attığı –daha az tehlikeli olsa da benzer– bir adımı hatırlaması muhtemel. Obama, dış politika alanındaki son hamlelerinden birinde, Rusya’ya yönelik yaptırımlar açıkladı ve 35 Rus diplomatı ABD’den sınır dışı etmişti.

Bu durum, Putin’in nasıl karşılık vereceğine dair medyada büyük bir spekülasyona neden oldu. Ancak nihayetinde, Putin tepki vermek yerine durumu izlemeyi ve ABD’nin yeni yönetimi olan Trump döneminde nasıl bir yol izleyeceğini görmeyi tercih etti.

Tıpkı o dönemde olduğu gibi, şimdi de Putin’in karşı hamle yapmadan önce gelişmeleri dikkatlice tartması muhtemel görünüyor.

ATACMS kararı göründüğü kadar önemli değil: Zelenskiy’in hala eli kolu bağlı

Biden’ın ATACMS füzelerinin sınırlı kullanımına izin verme kararı, aslında mayıs ayında alınan HIMARS sistemlerinin sınırlı kullanımı kararının bir uzantısı.

Bu karar, Rusya sınır bölgelerindeki askeri tesislere saldırılar düzenleyerek Harkov’a yönelik saldırıları azaltmayı hedefliyordu. Ancak Zelenskiy’in, Rusya topraklarına karşı serbestçe saldırılar düzenlemesine izin verilmiyor. Bu nedenle, her ne kadar bu karar tansiyonu artırıcı bir hamle gibi görünse de esasen göründüğü kadar büyük bir değişiklik getirmiyor.

ABD yönetiminden gelen işaretler, ATACMS füzelerinin yalnızca Ukrayna’nın Rusya’nın Kursk oblastındaki savunma hatlarına yönelik beklenen büyük bir saldırıyı engellemek amacıyla kullanılabileceğini gösteriyor.

Biden’ın hamlesi, Zelenskiy’in Kursk hatasını telafi etme çabası

Ukrayna, Kursk oblatsında ağustos ayında gerçekleştirdiği cüretkâr saldırıda ele geçirdiği toprakların yaklaşık yarısını kaybetmiş durumda. Zelenskiy, bu bölgeyi barış görüşmeleri kaçınılmaz bir şekilde başladığında elinde tutmanın, Rusya’dan Ukrayna topraklarını geri almak için sembolik bir koz sağlayacağını ifade etti.

Fakat Kursk saldırısından bu yana Ukrayna, Donbass’taki Rus kuvvetlerinin her gün küçük adımlarla ilerlediği amansız saldırılarında daha fazla toprak kaybetti.

Kursk’taki mevzilerin tamamen kaybedilmesi, pek çok yorumcunun halihazırda dile getirdiği gerçeği açıkça ortaya koyacaktır: Zelenskiy’in bu hamlesi, savaşın sonucunu değiştiremeyecek stratejik bir hata idi.

Dolayısıyla, ABD’nin ATACMS kullanımına izin verme kararı, en iyi ihtimalle, Biden yönetiminin Zelenskiy’in prestijini korumasına yardımcı olma çabası olarak değerlendirilebilir.

Rusya’nın tepkisi ATACMS’in nasıl kullanılacağına bağlı

ATACMS kullanımının tamamen ABD istihbaratı ve hedef belirlemesine bağlı olması nedeniyle, Biden yönetiminin Kursk cephesi dışında veya Kursk menzilindeki askeri merkezlerin ötesinde daha geniş çaplı saldırılara izin vermesi pek olası görünmüyor.

Ancak, füzelerin nasıl kullanılacağı henüz netleşmedi ve Putin, önleyici bir hamle yapmak yerine gelişmelere göre tepki verecektir.

Putin tepkisiz kalamaz

Her ne kadar HIMARS sistemleri daha önce Rusya topraklarında kullanılmış olsa da Putin bir şekilde karşılık vermek zorunda kalacaktır. Eylül ayında St. Petersburg’da yaptığı konuşmada bu konuda açıkça söz vermişti.

Putin’in siyasi anlamda tepki vermemesi için bir alan bulunmuyor. Fakat bu tepkinin biçimi, ATACMS füzelerinin kullanım şekline bağlı olacaktır.

Putin daha önce de bunları söyledi ve muhtemelen aşırı tepki vermeyecek

Putin, ABD askeri varlıklarını ya da diğer hedeflerini hedef alan büyük bir misillemenin, Trump’ın Rusya ve Ukrayna arasında vaat ettiği barışı sağlamasını çok daha zor hale getireceğini biliyor.

Batı silahlarının kullanımındaki bu taktiksel değişiklik üzerine Putin’in nükleer bir seviyeye tırmanacağını düşünmüyorum. Trump’ın müzakere için sahip olduğu hareket alanını kapatmak istemeyecektir, ki bu da Biden’ın ATACMS kararını almasının ana hedefi.

Rusya’nın Ukrayna’yı tüketmeye devam edecek kaynaklara ve siyasi desteğe sahip olmasına rağmen, Ukrayna’daki savaş Rusya için hâlâ önemli bir iktisadi ve insani maliyet yaratıyor.

Trump, Putin’i Mart 2022’de ABD ve İngiltere’nin İstanbul’daki barış anlaşmasını engellediği zamankinden daha iyi bir pozisyonda bırakabilecek bir çıkış yolu sunuyor.

Putin, Rus devlet yorumcularının aşırı tırmanma riskini gündeme getirmesinden memnun olacak

2016’nın sonlarında olduğu gibi, Putin kesinlikle Rus yorumcular, Batı medyasında Rusya’nın aşırı bir tırmanmaya gideceği korkusunu yaymaya teşvik edecektir. Bu, kendisine daha ölçülü bir şekilde yanıt verme alanı yaratırken, Batı basınına abartılı “düşman Rusya’yı” göstermek için bir fırsat sunacaktır. Bu, Rusya’nın sıkça kullandığı bir saldırı yöntemi.

Putin, muhtemelen şunları yapacaktır:

— Ukrayna’daki enerji altyapısına yönelik stratejik saldırıları artıracak;

— NATO’nun Polonya’daki silah dağıtım merkezlerini hedef alabilir;

— Avrupa’da ya da başka bir yerde ABD’ye ait bir askeri tesise sınırlı ve önceden işaret edilmiş bir saldırı düzenleyebilir.

Birleşik Krallık ve Fransa açısından riskler

Birleşik Krallık ve Fransa’nın, Amerika’nın Storm Shadow ve Scalp seyir füzelerinin Rusya içinde kullanılmasına olası izin verme hamlesini takip ettiklerine dair sinyaller var.

Yukarıda belirtilen hedef kısıtların burada da geçerli olacağını düşünüyorum. Bu nedenle, Birleşik Krallık ve Fransa varlıklarına yönelik sınırlı bir Rus saldırısı riski de söz konusu.

Fakat daha büyük risk, Trump yönetiminin, Rusya içinde ATACMS kullanımına ilişkin kararı tersine çevirerek, Ukrayna’nın hâlâ bu ülkeleri silahlarıyla vurduğu bir durumda, Trump’ın Zelenskiy ile Putin arasında barış görüşmelerini zorlaması.

Bu durum, ateşkes görüşmeleri başladığında, Fransa ve Birleşik Krallık’ın Ukrayna savaşına sorgusuz sualsiz destek verme pozisyonundan geri adım atmasını daha da zorlaştıracaktır.

Özellikle Birleşik Krallık’ta, bu durum hükümetin devam eden savaşı desteklemek için yaptığı devasa harcamalara yönelik baskıyı artırabilir. Bu, vergi oranlarının ciddi şekilde yükseldiği ve yaşam maliyeti krizinin devam ettiği bir dönemde daha da önemli hale geliyor.

Fransa’nın ise AB içinde pozisyonunu değiştirme konusunda daha fazla hareket alanı bulunuyor. Ancak AB, Trump barış için bastırırsa, Ukrayna’ya ABD’nin sağladığı mali ve askeri desteği eşleştiremeyecektir.

Keir Starmer, İşçi Partisi aktivistlerini Harris’in kampanyasını desteklemek üzere göndermesiyle Trump’la şimdiden kötü bir başlangıç yaptı. Bu, Birleşik Krallık’ın Ukrayna politikasında giderek daha izole ve etkisiz kalma riskini artırıyor. Yani plus ça change! (Hiçbir şey değişmiyor!)

Şimdilik, Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir gecede başlamasını beklemeyin. Sakin olun ve bu anlamsız savaşın sona ermesi için mücadele etmeye devam edin.

Biden’dan Ukrayna’ya kritik hamle: ATACMS füzeleri için onay çıktı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English