Almanya’da SPD, FDP ve Yeşiller’in oluşturduğu Trafik Lambası Koalisyonu, başlangıçtan itibaren uyumsuzluklarla doluydu. Farklı siyasi ajandalara sahip bu partiler, iktidarı paylaşmak için bir araya gelmişti; ancak süreklilik sağlayamadılar. Taraflar koalisyonun yükünden kurtuldu, seçimlere yeni stratejilerle hazırlanıyor. Scholz ise Ukrayna’ya yardımı merkeze alarak kendisini aktif bir lider olarak gösterse de seçmen üzerindeki etkisi belirsiz.
Trafik lambası koalisyonunun elde patlayışının üç aşaması
Jens Berger, NachDenkSeiten
Trafik lambası koalisyonu öldü ve üzerine hâlâ yazılıyor, konuşuluyor. Kimileri, cesur Christian Lindner’in kötü şansölye tarafından yeminini bozmaya zorlandığını söylüyor. Başka bir anlatıda ise kahraman bir Şansölye Scholz var; Almanya’nın Ukrayna’ya yardımını, gaddar maliye bakanının kırmızı kaleminden kurtarmaya çalışan bir lider olarak resmediliyor. Gerçekçi olmak gerekirse, bu hikayelerin tamamı yanıltıcı ve çoğu zaman saçmalık sınırını zorluyor. Haydi, şimdi bu koalisyonun dağılmasına üç farklı aşamadan yaklaşalım ve bu sisli manzarayı biraz netleştirelim.
Aşama 1: Geleceği olmayan, kavgalı ve işlevsiz bir evlilik
Berlin’de son haftalarda yaşananlar durup dururken gerçekleşmedi. Unutmamak gerekir ki, trafik lambası koalisyonu (Almanya’da SPD, FDP ve Yeşiller’in oluşturduğu koalisyon) hiçbir zaman bir “aşk evliliği” değildi. Seçimlerden sonra oyunculara hoşgörüyle yaklaşmak isteyenler, 2021 seçimleri sonrasında ülkenin salahiyeti için kendilerini feda ettiklerini söyleyebilir; o dönemde, Almanya için Alternatif (AfD) partisinin güçlü performansı, Büyük Koalisyon (GroKo), trafik lambası ve Jamaika Koalisyonu dışında bir hükümet alternatifi bırakmamıştı. Büyük Koalisyon’dan herkes, iki dönemden sonra artık bıkmıştı ve Jamaika Koalisyonu da SPD’siz bir alternatif olacaktı. Daha az hoşgörülü olanlar ise, bu üç farklı partiyi bir araya getiren asıl şeyin iktidar hırsı olduğunu savunacaktır.
Her halükârda, trafik lambası koalisyonu kuruldu; baştan beri ortada aşılamaz siyasi farklılıklar olmasa bile, dışarıya nasıl yansıyacağı konusunda zorluklar yaşanacağı belliydi. Eğer dışarıya başarı hikayeleri sunulabilseydi, belki bu sorunlar daha kolay çözülebilirdi. Fakat başarıdan ziyade başarısızlıklar, ihtilaflar ve kötü anket sonuçları vardı ve malum, kötü anket sonuçları siyasi partiler için zehir gibidir.
Trafik lambası koalisyonu dayanabilseydi, gelecek sonbaharda olağan seçimler yapılacak ve üç koalisyon partisi de en kötü koşullar altında seçim kampanyasına girecekti. FDP şu anki anketlerde yüzde 3 ila 4 civarında, can çekişiyor. Yeşiller yüzde 11, SPD ise yüzde 16 civarında seyrediyor ve her iki parti de kendi hedeflerinden çok uzakta. Elbette bu oranları, koalisyon içinde kalarak da seçim kampanyasında yükseltmek mümkün olabilirdi. Ama içsel olarak boşanmanın çoktan gerçekleştiği ve gelecek için başka bir partnerle planlar yapıldığı tamamen çatışmalı, işlevsiz bir evlilikte daha ne kadar kalabilirsiniz? Bu dramada başrol oynayan SPD’den Scholz ve FDP’den Lindner, koalisyonu devam ettirme konusunda artık hevesli değil. Bir ortaklığı bitirmek istediğinizde, bazen küçük bir kıvılcım bile yeterlidir. Ve son haftalarda bu türden kıvılcımlar fazlasıyla vardı.
Aşama 2: Bütçesiz bir hükümet
Evlilikler her zaman bir uzlaşma gerektirir. İyi evliliklerde bu neredeyse hissedilmezken, sorunlu evliliklerde her iki tarafın da kendi isteklerini dizginlemek, hatta zaman zaman partnerine içten içe öfkelenirken bile ona anlayış göstermek için ekstra çaba sarf etmesi gerekir. SPD, Yeşiller ve FDP arasındaki bu üçlü “siyasi evlilik” de bu açıdan oldukça sorunluydu. Yine de her seferinde bir araya gelip anlaşmayı başardılar. Üç parti de kendi siyasi taleplerinden ödün verdi ve –her ne kadar zaman geçtikçe bu zorlaşsa da– nihayetinde bir şekilde uzlaşmaya vardılar.
Sonra 2024 sonbaharı geldi ve trafik lambası koalisyonu, 2025 yılı bütçesi için hâlâ bir uzlaşmaya varabilmiş değil. Bu bütçe yaklaşık 480 milyar avroluk bir hacme sahip ve SPD ve Yeşiller’in özellikle gerçekleştirmek istediği yeni projeler olmasa bile, zaten yaklaşık 10 milyar avroluk bir açık var. Eski, “güzel” zamanlarda bu eksik 10 milyar avroyu yeni borç alarak kapatmak basit bir çözüm olurdu. Fakat borç freninin (Almanya’da borçlanmayı sınırlayan anayasal düzenleme) getirilmesinden beri bu artık o kadar kolay değil. Federal Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre, yeni borçlanma yapabilmek için olağanüstü bir durum olması gerekiyor ve bu durumun Maliye Bakanı tarafından önceden ilan edilmesi şart.
Son haftalarda koalisyon ortakları arasında sayısız toplantı yapıldı. Bir tarafta ince ayar yapıldı, diğer tarafta küçük tavizler verildi; her taraf istemeyerek de olsa bazı taleplerini geri çekti ve nihayetinde, bir şekilde gelecek yılın bütçesini oluşturabilecek bazı geçici çözümler bulmayı başardılar. Bu süreçte trajik figür ise, bu “yarım yamalak” bütçe hilesini bir şekilde gerçekleştirmeye çalışan Yeşiller’in Ekonomi Bakanı Robert Habeck oldu. Bakanlık olarak “bütçenin yarı esnekliği” gibi karmaşık bir kavramı kullanarak (bu terimi hemen unutabilirsiniz) bazı mali düzenlemeler yapmaya çalıştılar. Intel projelerinden gelecek milyarlar iptal edilince, borç frenine takılmadan bütçeyi en azından kâğıt üstünde denkleştirmeye çalıştılar. Normal zamanlarda, Scholz ve Lindner muhtemelen bu “yarı legal” numara için Habeck’i tebrik ederdi. Fakat Kasım 2024’te işler normal değil. Hem Scholz hem de Lindner, koalisyonun büyük bir patırtıyla çökmesini istediklerinden, yapılan tüm bu ara anlaşmaları görmezden gelip kendi taraflarından yeni, en yüksek taleplerle masaya döndüler.
Aşama 3: Ukrayna yardımları ve Maliye Bakanı’nın “belgesi”
Bu aşamada sahneye ilk çıkan Maliye Bakanı Christian Lindner oldu. Scholz ve Habeck ile yıllardır aynı hükümette çalışmamış gibi, geçen cuma günü onlara “Almanya İktisadi Dönüşüm Planı” adında bir belge sundu. İçeriği itibarıyla bir neoliberal ekonomi ders kitabından alınmış gibi duran bu belge, bütçe görüşmelerinin temelini oluşturacakmış. Ancak bu “temel”, hem Yeşiller’in enerji dönüşümü projelerini hem de SPD’nin gündemdeki emeklilik reformunu bir çırpıda iptal edecek türden bir öneriyle doluydu. Ufak bir detay olarak, Lindner bu “tasarruf belgesinde” şirketlerden alınan vergilerde büyük kesintiler yapılmasını öneriyordu; bu uğurda borç frenini gevşetmeyi bile göze alabileceği anlaşılıyordu.
Her neyse, bu belgeyi, Lindner’in hala “resmi” koalisyon ortağı olan Scholz ve Habeck’e sert bir “orta parmak” olarak yorumlamak mümkün. Eski Maliye Bakanı Lindner, bu belgede, partnerlerine açıkça bir “S… gidin ne haliniz varsa görün,” mesajı veriyor.
Scholz için “ayrılık ilanı” bu belgeyle mi başladı, yoksa ünlü teleprompter konuşmasını zaten önceden mi hazırlatmıştı, bunu bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var: Scholz, bu noktadan itibaren SPD’nin yüzünü ak çıkaracak bir çıkış stratejisi geliştirdi. Berlin’in mevcut siyasi ikliminde hangi argüman size en iyi çıkar sağlar? Evet, kendinizi Ukrayna’nın özverili destekçisi olarak göstermek.
Başa dönelim: Mevcut bütçe taslağında –yukarıda bahsettiğimiz gibi– on milyar avroluk bir açık mevcut. Bu miktarın üç milyar avrosu Ukrayna’ya yapılacak yardımlar için ayrılmıştı; bu yardım miktarı, trafik lambası koalisyonunun son krizi patlak vermeden önce bile belirlenmişti. Scholz’un düşüncesi, borç freninin askıya alınması kararını bu Ukrayna yardımlarına dayandırmaktı ama üç milyar avro bu gerekçeyi meşrulaştırmak için yeterli değildi. Bunun üzerine, Şansölyelik makamında Ukrayna ile ilgili her türlü harcama kalemi bir araya toplandı; silah yardımları, mülteci masrafları ve benzeri kalemler dâhil edilerek toplamda yaklaşık yirmi milyar avroya ulaşıldı. Scholz’a göre, bu özel harcama kalemi doğrudan Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştı ve bu da bütçede bir “acil durum” yaratarak borç frenine istisna getirilmesini hukuken meşru kılıyordu. Burada on milyar ve yirmi milyar avro arasındaki farka dikkat çekelim. Eğer Lindner, Scholz’un talebine uysaydı, yalnızca on milyar avroluk bütçe açığı bir anda “sihirli” bir şekilde ortadan kalkmayacak, aynı zamanda koalisyonun, borçlanma yoluyla bütçe için ekstra on milyar avrosu daha olacaktı. Bu da Scholz’un Lindner’e “orta parmağı” idi.
Esasında Scholz’un planı hiç de saçma değildi ve muhtemelen Almanya Federal Anayasa Mahkemesi’nde bile kabul görürdü. Mahkeme, “bütçe acil durumu” tanımlamasında siyasetçilere oldukça geniş bir hareket alanı tanıyor. Fakat Christian Lindner bu durumu hiç de eğlenceli bulmadı ve –gerçeklikle pek alakası olmayan bir şekilde– Scholz’un onu yeminini bozmaya zorladığını iddia etti. Elbette Lindner yasalara saygı göstereceğine dair yemin etti ama tam da bu yasa, borç freninin askıya alınması için gerekçeli bir acil durumun oluşmasını halihazırda mümkün kılıyor. Yine de Lindner’in bu “mızmızlanmasını” fazla ciddiye almamak lazım, nihayetinde kendisi bir senaryoya göre hareket eden bir oyuncu gibi görünüyor.
Böylece, esasen her iki başrol oyuncusunun da arzuladığı senaryo gerçekleşmiş oldu ama bu senaryo etrafında uydurulan hikayelerden biri, taraflardan birine beklenmedik bir şekilde uymadı. Artık Christian Lindner, borç freninin “bakirliğini” kırmızı ve yeşil parti üyelerinin arzularına karşı savunan asil kahraman değil, zavallı Ukraynalıları sonbaharın soğuk ve yağmurlu Rus havasında yalnız bırakan “karanlık lord” olarak görülüyordu, ki Marie-Agnes Strack-Zimmermann bunu fark ederse, ortalık karışabilir.
Bu oyunda Olaf Scholz ise kendini oldukça iyi pazarladı. İlk defa, edilgen bir figür değil de bir “icraatçı” olarak göründü ama Ukrayna için gösterdiği bu “oyuncu” çabasının seçmende nasıl bir etki yaratacağı henüz belli değil. Tabii, erken seçimlere kadar Spree Nehri’nden daha çok sular akacak ve seçmen de balık hafızalıdır.
Bazı yorumcular şimdi şoke olmuş gibi görünseler de aslında tüm taraflar memnun. FDP ve SPD, trafik lambası koalisyonunun yükünden kurtulmuş olarak seçim kampanyasına girebilecek; CDU, kendini şansölyeliğe bir adım daha yakın hissediyor ve zaten diğer tüm partiler de onlarla koalisyon kurmak istiyor. AfD ve BSW anket sonuçlarını hızla sandalyelere dönüştürebilirken, Robert Habeck ise şimdi şansölye olma hayalleri kuruyor; işte bu son kısım, hikâyenin en absürt kısmı diyebiliriz.
Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı