Bizi Takip Edin

AVRUPA

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Yayınlanma

Herkes güçlü hükümet istiyor. Alman patronlar acele ediyor, AB’nin Alman liderliğine ihtiyaç duyan her türden yöneticisi güçlü ve istikrarlı Almanya istiyor. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “istikrarlı çoğunluklar” ve “hareket edebilen bir hükümet” çağrısı yapıyor, “akla ve sorumluluğa” davet ediyor, “taktik ve çatışmadan kaçınma” gerekliliğinin altını çiziyor.

Önce bütün gözler SPD ve CDU’ya çevriliyor. Dün, Şansölye Olaf Scholz ile bir sonraki Şansölye olması mukadder Friedrich Merz’in birlikte yiyeceği öğle yemeği bekleniyor büyük bir heyecanla. Yemekten Merz’in “Meclise getirdiğiniz yasalara bakarız,” cevabı çıkıyor. Ama o da bir koşulla: “Güven oylamasını ocağa ertelemeyin.”

Scholz koltuğuna yapışsa da SPD, iktidarı “muhafazakâr ve güçlü” CDU’ya sunuyor. Handelsblatt’ın iddiasına göre trafik lambasının dağılmasını değerlendiren bir CDU iç belgesi, SPD’nin FDP ve Christian Lindner’i hükümetten atmayı bir süredir planladığını yazıyor.

Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?

Bu da bizi tekrar Alman patronlarına ve Alman ekonomisine getiriyor.

CDU’lu Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Berlin’deki trafik lambası koalisyonunun erken sona ermesini memnuniyetle karşılıyor. Kretschmer, “Eğer trafik lambası koalisyonu on ay daha sürseydi, eyaletteki ekonomik durum daha da kötüleşecekti,” diyor.

CDU’lu eyalet başbakanı, şirketlerin “göç ettiğini”, sadece belediyelerin 15 milyar avro açığının bulunduğunu söyleyerek yakınıyor ve ekliyor: “Bugün şunu söylemek gerekir: yeni bir hükümetin kurulduğu her gün Almanya için bir fırsat ve kazançtır.”

CDU, Alman sermayesinin isteklerini dile getiriyor. Ama patronların kendi dilleri de var. “İş dünyası” temsilcileri hükümetin çökmesinin ardından hızlı bir şekilde yeni bir seçim yapılması için bastırıyor.

Patronlar “jeopolitik” öğretiyor: ABD, Ukrayna, Orta Doğu… Duracak zaman değil

Örneğin Alman Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Dirk Jandura, “Bu federal hükümetle geçen her gün kayıp bir gündür,” diyor ve “Mümkün olan en kısa sürede yeni seçimlerin yapılması çağrısında bulunuyoruz,” diye ekliyor.

BVMW KOBİ Birliği Federal Genel Müdürü Christoph Ahlhaus, ocak ayında yapılacak bir güven oylamasının çok geç olacağını vurguluyor ve mevcut Şansölyenin “artık güven vermediğini” söylüyor.

Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA), Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) ve Alman Elektrik ve Dijital Üreticileri Birliği (ZVEI) de hızlı bir şekilde yeniden seçime gidilmesi çağrısında bulunuyor.

VDA Başkanı Hildegard Müller muhtemelen ortak duyguyu ve beklentiyi aktarıyor: Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın bir yatırım merkezi olarak rekabetçi olmayan durumunun, mümkün olan en kısa sürede “maksimum eylem ve kararlılık kapasitesine sahip” bir federal hükümet gerektirdiğini belirtiyor.

Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Başkanı Peter Adrian’a göre, ekonominin şu anda yatırım ve büyüme koşullarını nihayet iyileştirecek bir ekonomi politikası rotasına güvenmekten başka bir şeye ihtiyacı yok. Bu nedenle kısa bir geçiş dönemi umut ediyor.

Alman İnşaat Endüstrisi Federasyonu (Hauptverband der Deutschen Bauindustrie) Genel Müdürü Tim-Oliver Müller ise krizden “tüm demokratik partilerin devlet politikasında sorumluluk alması” ile çıkılmasını umuyor.

Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher, “Ukrayna’daki savaş, önceliklerin değiştirilmesini ve ekonomik ve mali politikada radikal bir rota değişikliğini gerektiriyordu. Bu federal hükümet bunu ne yapabildi ne de yapmaya istekliydi,” iddiasında bulunuyor.

Şirket yöneticileri de topa giriyor. Kimya grubu Lanxess’in CEO’su Matthias Zachert Handelsblatt’a verdiği demeçte, “Şansölyenin neden mart ayından önce yeni seçim çağrısı yapmak istemediğini anlayamıyorum. Şansölye derhal yeni seçimlerin önünü açmalıdır. Her gün önemli. Mart ayına kadar oyalanmayı göze alamayız,” diyor.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

Reform beklentileri: Daha az bürokrasi, daha az vergi, daha çok enerji dönüşümü

Alman ekonomisinin bel kemiği olarak görülen, “KOBİ gibi ama değil”, aile şirketleri ama bazı ürünlerde dünyada ihracat pazarlarının yüzde 100’e yakınını elinde bulunduran şirketlere verilen isimle Mittelstand da ses veriyor.

Almanya’nın en eski aile şirketi olan galvanizleme şirketi Coatinc’in başkanı Paul Niederstein da federal hükümetin daha hızlı bir şekilde yeniden düzenlenmesinden yana. “Mart ayında yapılacak yeni seçimlerin çok geç olduğunu düşünüyorum. Scholz’un mart ayına kadar ayak sürümesi tutarlı değil,” diyor.

Otto Group perakende şirketinin sahibi Michael Otto da “hıza” vurgu yapıyor ve Trump’ı hatırlatıyor; “Çok hızlı bir şekilde harekete geçebilecek bir hükümet kurmalıyız,” diyor ve Trump’ın yemin töreninden önce yeni bir hükümet seçmeleri gerektiğini savunuyor.

Tünel delme makineleri üreten Martin Herrenknecht şirketinin sahibi Martin Herrenknecht, beklentilerini sıralıyor: daha az bürokrasi, düşük ücret aralığındaki çalışanlar için rahatlama, büyüyen refah devletinin sona ermesi, düzenlenmiş göç, dijitalleşme, altyapı ve eğitim gibi geleceğe yönelik alanlara yatırım.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Kuzey Avrupa, “güçlü Alman liderliği” istiyor

Fakat Herrenknecht, savunma alanında da yatırımlar yapılmasını istiyor. Ona göre şu anda ABD’de yaşananlar Avrupa için son bir uyanış çağrısı. Herrenknecht, “Demokrasilerimizi otokratlara ve despotlara karşı korumak için kendi savunmamızı sağlamalıyız,” diye vurguluyor. Almanya’da ekonominin ve toplumun askerileştirilmesi, yardıma koşuyor.

Daha az bürokrasi herkesin talebi. Özellikle KOBİ’ler için vergilerin düşürülmesi de peşinden geliyor. En başa “reform” yazılıyor ve bunun için “güçlü, kararlı bir liderlik” bekleniyor.

Bir de “şımarık işçiler” var. Trier Şirketler Birliği (VTU) Başkanı Frank Natus SWR’ye verdiği demeçte Scholz’u sorumsuzlukla suçladıktan sonra, gelecekte ekonomik olarak çok şeyin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre de Almanya dünyadaki en yüksek vergilerden bazılarına sahip. Aynı zamanda en yüksek enerji maliyetleri, yaygın bürokrasi ve kalifiye işgücü eksikliği var.

Natus, “Almanya’da çok tembel, uyuşuk ve bıkkın hale geldik ve bunun acilen değişmesi gerekiyor,” diyor.

Az önce bahsi geçen Coatinc’in başkanı Paul Niederstein de bu ayın başında, Alman işçilerinin yüksek hastalık izni oranının “çok şımarık ve kendine çok güvenen” bir işgücünün belirtisi olduğunu ileri sürüyordu.

Tablo AB liderleri ile tamamlanıyor. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) zirve toplantısı öncesinde konuşan Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo Almanya’da hızlı bir seçim yapılmasını umuyor. Orpo, Avrupa’da “güçlü bir Alman hükümetine” ihtiyaç olduğunu söylüyor. Belçikalı mevkidaşı Alexander De Croo, İsveçli mevkidaşı Ulf Kristersson ve Danimarkalı mevkidaşı Mette Frederiksen de bu görüşe katılıyor.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

AfD’siz AfD politikaları mümkün mü?

Patronlar kısmen Almanya için Alternatif (AfD) politikasını çağırıyor gibi görünüyor. İlk bakışta ana akımın dışına itilmiş bu partinin “ruhunun” çağrılması ironik sayılabilir; ama iktisadi platformlar örtüşüyor.

Bugünlerde AfD’nin, 2013 yılında Avrupa entegrasyonunu temelden eleştiren ve AB’nin Yunanistan ve diğer ağır borçlu Avro bölgesi ülkelerini kurtarmasına kızan bir grup “serbest piyasa ekonomisti” tarafından kurulduğu unutuluyor.

Örneğin AfD Başkan Yardımcısı ve bütçe komisyonu sözcüsü Peter Böhringer’e(*) göre parti, büyük ölçüde Almanya’nın savaş sonrası yeniden inşasının temellerini atan Hıristiyan Demokrat politikacı Ludwig Erhard’ın 1948 modeline dayanan “sosyal perspektifli bir serbest piyasa ekonomisi” istiyor. Ordoliberalizm olarak da bilinen bu iktisat politikası ile nazizm ve savaş sonrası Federal Almanya ilişkisi çok daha uzun bir incelemeyi hak ediyor. Bununla birlikte, “Alman mucizesi”nin sınırlarının farkında: AfD, devletin rolünün sınırlandırılması konusunda kararlı ve “servetin yeniden bölüşüm aracı” olarak görülenler de dahil olmak üzere vergilerin azaltılmasından yana. Yeniden bölüşüm karşıtlığı, “göçmenlere giden refah payı” söylemiyle daha düşük gelirli Almanlar ve göçmen kökenli Almanlar arasında da yer buluyor.

“Devlet tarafından yönlendirilen her türlü ekonomi er ya da geç yanlış tahsis ve yolsuzlukla sonuçlanacaktır,” diyen partinin iktisadi programı, devlet sübvansiyonlarının azaltılmasını ve vergi tavanının yanı sıra servet ve miras vergilerinin kaldırılmasını savunuyor.

Şirketler kâr edecek, sonra da yoksulları desteklemek için yeterli para olacak: AfD’nin “sosyal refah serbest piyasa ekonomisinin” temel taşı bunlar.

Bununla birlikte, AfD’nin henüz bir “sanayi politikası” yok. Daha doğrusu, batıda artık yaygın biçimde tartışılmaya başlanan devlet-özel sektör ortaklığıyla yeniden sanayileşme tartışmalarına hâlâ burun kıvırıyor. “Enerji dönüşümü” ihtiyacının yüksek olduğu Doğu Almanya’da bu nedenle yüksek oylar alıyor.

Bununla birlikte, “iktidar” yürüyüşünde hem o hem bu, veya ne o ne bu olmayacağı açık. İhracatçılar Almanya’sı için güçlü, “az bürokratik” bir yönetim ama aynı zamanda borç freninden kurtulmuş ve “yeniden sanayileşmiş” bir Almanya lazım. CDU-SPD “büyük koalisyonu” tutmayacaksa, AfD’lileşmiş bir CDU, veya CDU’lulaşmış bir AfD biçilmiş kaftan. Her iki partinin önümüzdeki yıl içerisinde “rekalibrasyon” içerisine girmesini beklemek, fal bakmak anlamına gelmez.


(*) Peter Böhringer’in liberteryen Friedrich-August-von-Hayek-Stiftung’un üyesi olduğunu da hatırlatalım. Küresel “popülist” dalganın istisnasız her partisinde “gerçek kapitalizm bu değil” diyen liberter derneklerin ve düşüncelerin izlerini bulmanız mümkün.

AVRUPA

Almanya, Suriyelilerin iltica başvurularına ilişkin tüm kararları askıya aldı

Yayınlanma

Almanya Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi ikinci bir duyuruya kadar Suriyelilerin iltica başvurularını işleme koymayacağını söyledi.

Suriye’de Beşar Esad yönetiminin cihatçı HTŞ önderliğindeki örgütler tarafından devrilmesi nedeniyle Federal Göç ve Mülteciler Dairesi pazartesi günü Suriyelilerin iltica başvurularını derhal dondurdu.

Konuyla ilgili olarak SPIEGEL’e konuşan bir yetkili, Suriye’deki durumun belirsiz olduğunu ve orada siyasi gelişmelerin nasıl seyredeceğini tahmin etmenin çok zor olduğunu söyledi.

Bu nedenle şu anda ciddi bir değerlendirme yapmanın mümkün olmadığını savunan daire, her türlü kararın “ayakları yere basan” bir karar olması gerektiğini belirtti.

Yetkiliye göre, yaklaşık 46.000’i ilk başvuru olmak üzere Suriyelilerden gelen 47.270 sığınma başvurusu henüz karara bağlanmadı. Fakat Suriye’deki yeni durumun şu anda halihazırda alınmış kararlar üzerinde bir etkisi yok.

Alman siyasetinde Suriyeli sığınmacılar tartışması başladı

Almanya’daki Suriyelilerin akıbetine ilişkin siyasi tartışma şimdiden başlamış durumda. CDU/CSU’lu bazı politikacılar Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri gönderilmesinden yana görüş bildirdi. Yeşiller ve SPD’li politikacılar ise Suriye’deki belirsiz durum karşısında itidal çağrısında bulundu.

CSU’nun içişleri konusundaki önde gelen milletvekili Andrea Lindholz pazar günü Rheinische Post’a verdiği demeçte, Suriye’de kalıcı bir barış sağlandığında pek çok Suriyelinin “artık korunmaya ihtiyaç duymayacağını ve dolayısıyla Almanya’da kalma hakkına sahip olmayacağını” söyledi.

Şansölye Olaf Scholz’un artık Almanya’nın daha fazla Suriyeli mülteci kabul etmeyeceğini kamuoyuna açıklaması gerektiğini de sözlerine ekleyen Lindholz, partinin daha önceki taleplerini de yineledi.

Dış ilişkilerden sorumlu partili meslektaşı Jürgen Hardt ise “İşlerin nereye gittiğini görmek için henüz çok erken. Almanya’daki Suriyeli mültecilerin istikrar sağlandığında ülkelerine dönmelerini bekliyoruz,” dedi.

SPD’den seçim öncesi “popülist” söylem endişesi

Alman parlamentosunun dış ilişkiler komisyonuna başkanlık eden SPD milletvekili Michael Roth SPIEGEL’e verdiği demeçte, Suriye’ye barışın geri gelmesi halinde, “burada kendilerini hiçbir zaman evlerinde hissetmeyen insanların geri dönmelerini engelleyecek hiçbir şey olmadığını” söyledi.

Bununla birlikte Roth, Suriyelilerin çoğunun topluma ve iş piyasasına iyi entegre olduğunu da sözlerine ekledi.

Roth, “‘Şimdi herkes hemen geri dönmek zorunda’ gibi popülist bir tartışmaya karşı uyarıyorum,” dedi.

SPD’li siyasetçi, AfD ve BSW’nin yanı sıra bazı CDU/CSU’luların da “seçim kampanyası sırasında bunu talep etmesinden” korktuğunu ve bunun da kendisini “endişelendirdiğini” söyled. korkuyorum

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupalılar Esad’ın düşüşünden memnun

Yayınlanma

Avrupalı yetkililer, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın iktidardan devrilişini memnuniyetle karşılayarak devrik liderin uluslararası destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığına işaret ettiler.

Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) liderliğindeki silahlı gruplar 8 Aralık Pazar günü Şam’ın kontrolünü ele geçirdikten sonra Esad’ı devirdiklerini ilan ettiler.

AB’nin yeni diplomasi şefi Kaja Kallas’a göre “Esad’ın diktatörlüğünün sona ermesi olumlu ve uzun zamandır beklenen bir gelişme” idi.

Bu durumun aynı zamanda Esad’ın destekçileri Rusya ve İran’ın zayıflığını da gösterdiğini öne süren Kallas, “Önceliğimiz bölgede güvenliği sağlamaktır,” dedi, bölgedeki bakanlarla ‘yakın temas’ halinde olduğunu da sözlerine ekledi.

AB yetkilisi, “Suriye’nin yeniden inşası süreci uzun ve karmaşık olacaktır ve tüm taraflar yapıcı bir şekilde angaje olmaya hazır olmalıdır,” diye ekledi.

Leyen: Suriye’nin yeniden inşasını destekeleyeceğiz

Avrupa Konseyi Başkanı António Costa da Esad yönetiminin sona ermesiyle birlikte “tüm Suriye halkı için özgürlük ve barış adına yeni bir fırsatın ortaya çıktığını” ve bunun “bölgenin daha geniş çaplı istikrarı için hayati önem taşıdığını” savundu.

Costa, “AB daha iyi bir gelecek için Suriye halkıyla birlikte çalışmaya hazırdır,” dedi.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, “Avrupa, ulusal birliğin korunmasını ve tüm azınlıkları koruyan bir Suriye devletinin yeniden inşasını desteklemeye hazırdır,” dedi.

Avrupalı ve bölgesel liderlerle temas halinde olduklarını ve gelişmeleri izlediklerini belirten Leyen, bölgedeki tarihi değişimin fırsatlar sunduğunu fakat “risklerin de bulunduğunu” söyledi.

Berlin ve Paris’tan “aşırıcılık” uyarısı

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise, “Barbar devlet yıkıldı. Nihayet. (…) Fransa Orta Doğu’daki herkesin güvenliğine bağlı kalacaktır,” ifadelerini kullandı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı da Suriyelilere “aşırıcılığın her türlüsünü reddetmeleri” çağrısında bulundu.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Esad’ın düşmesini milyonlarca Suriyeli için “büyük bir rahatlama” olarak nitelendirdi ama ülkenin artık “diğer radikallerin” eline geçmemesi gerektiği uyarısında bulundu.

İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares RTVE’ye yaptığı açıklamada Suriye’nin “Balkanlaşmamasını” umduğunu, farklı bölgelerin farklı radikal gruplar tarafından yönetilebileceğini söyledi.

Albares, “Suriye halkının gelecekte nasıl ve kim tarafından yönetileceklerine karar verebilmelerini sağlamalıyız ve tabii ki Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını da sağlamalıyız,” dedi.

İrlanda Başbakanı Simon Harris, Suriye’de sivillerin korunmasının “her şeyden önemli” olduğunu söyledi ve “barışçıl bir geçişin yanı sıra özgür ve adil seçimler” çağrısında bulundu.

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Stenergard, “Bunun uzun vadede hem Suriye hem de bölge için ne anlama geleceği konusunda kesin sonuçlara varmak için henüz çok erken,” uyarısında bulundu.

“Suriye’de iktidarın düzenli bir şekilde el değiştirmesi artık önem kazanıyor,” diyen Stenergard, sivil nüfusun, sivil altyapının korunması ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca engelsiz insani erişimin sağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

“Rusya ve İran’a yaslanan kaybediyor” mesajı

Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis ise Suriye örneğinin Rusya’nın “kovulabileceğini ve evine döneceğini” göstereceğini söyledi.

Litvanyalı, “Baltıklar haklıydı: Batı kazanacak kadar güçlü. Ukrayna’da ya da kaosa neden olduğu başka bir yerde ‘Ayı’dan korkmamıza gerek yok,” diye ekledi.

Çek Cumhuriyeti Başbakanı Petr Fiala da benzer bir açıklama yaparak, Beşar Esad’ın Rusya’ya olan güveninin “nihayetinde başarısız olduğunu” söyledi ve Suriye’de istikrar çağrısında bulundu.

Çek Dışişleri Bakanı Jan Lipavský de pazar günü yaptığı basın açıklamasında, “Esad rejimi uzun süredir Rusya ve İran’ın desteğine güveniyordu, fakat bunun bir çıkmaz sokak olduğu kanıtlandı. Geçici yönetim organının yapısı Suriye’deki yeni gelişmeleri gösterecektir,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya Başbakan Yardımcısı Salvini’den “iktisadi intihar” uyarısı

Yayınlanma

İtalya Başbakan Yardımcısı ve Altyapı Bakanı Matteo Salvini, Avrupa Birliği’nin 2035 yılına kadar içten yanmalı motorlu araçların satışını yasaklama planını şiddetle eleştirerek, bunun “sadece Çin’e yardımcı olacak iktisadi bir intihar” olduğunu öne sürdü.

Perşembe günü Brüksel’de düzenlenen AB Ulaştırma Konseyinde AB’nin planladığı içten yanmalı motorların kullanımdan kaldırılma tarihini gözden geçirme planlarını tartışan Salvini, bunun Avrupa ekonomisi, sanayisi ve sosyal dokusu için “intihara” yol açacağını ve “Çin’e inanılmaz bir hediye” olacağını söyledi.

Bakan ayrıca bu fırsatı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’i eleştirmek için kullandı ve görevdeki ilk döneminde “yıkıcı hatalardan” onun liderliğinin sorumlu olduğunu iddia etti.

Lega lideri, Leyen’in rotasını değiştireceğini ve politikalarının Avrupa endüstrisi üzerindeki etkisini kabul edeceğini umduğunu ifade etti.

İtalyan lider yeni ulaştırma komiserine güveniyor

Salvini, çarşamba akşamı bir araya geldiği yeni Avrupa Ulaştırma Komiseri Apostolos Tzitzikostas’a Leyen’den daha fazla güvendiğini ifade etti.

Salvini, Tzitzikostas’ın eldeki riskleri, özellikle de otomotiv sektöründe “risk altındaki 14 milyon işin” yol açacağı potansiyel sosyal huzursuzluğu net bir şekilde anladığını söyledi.

Salvini, “Yeni Komisyon üyesi ilk 100 gününde otomotiv sektörü için bir destek paketi sunmayı taahhüt etti. İtalya bu çabada onun yanında yer alacaktır,” diye ekledi.

Salvini, başta Komisyonun Adil, Temiz ve Rekabetçi Geçişten sorumlu yeni Başkan Yardımcısı Teresa Ribera olmak üzere diğer AB yetkililerini de eleştirdi.

Ribera 2035 emisyon hedefini güçlü bir şekilde savunurken Salvini Ribera’nın tutumunu “gerçeklikten kopuk” olarak nitelendirdi.

Salvini, “Yorumları bir Marslıya ait; gerçeklikten tamamen kopuk. Fabrikalar kapanırken ve istihdam kaybedilirken her şey yolundaymış gibi davranmak sorumsuzluktur,” dedi.

Fransa’ya sert sözler, Almanya’ya övgü

Benzinli ve dizel motorların yasaklanmasını savunmaya devam edenleri “ya cahil, ya yanlış yönlendirilmiş ya da Avrupa’nın ihtiyaçlarıyla uyumlu olmayan dış çıkarlara sahip” olmakla suçlayan Salvini, “Fransa listenin ilk sırasında yer alıyor,” diye ekledi.

Lega lideri ayrıca, “Şu anda kargaşa içinde olan Fransız hükümetinin sonuçlarını düşünmeden bu yolda devam ettiğini görmek utanç verici ve inanılmaz,” dedi.

Öte yandan Salvini, üretimlerini dönüştürmeyen şirketlerin cezalandırılmaması için “yavaş yavaş daha mantıklı bir tutum benimseyen” Almanya’yı övdü.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English