Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

Yayınlanma

Anketlerde ikinci sırada görünen ve federal düzeyde yüzde 20’yi geçen Almanya için Alternatif’in (AfD) 2017 federal seçim programında, Alman ekonomisinin en önemli unsurlarından biri olarak görülen Mittelstand, yani bizdeki ‘KOBİ’ler için ‘nitelikli işgücü’ ve ‘bürokrasi ile mücadele’ vaat ediliyordu.

Bürokrasi ile mücadele, hantal devlet… Soğuk Savaş sonrası Avrupa’da, anti-komünizmi ile maruf Yeni Sağ’ın en önemli siyaset kaynaklarından biri, Soğuk Savaş’ta egemen sınıflar bloğunun içinde yer alırken, yüksek faiz-ortak pazar-tek para birimi uygulaması ile birlikte marjlara itilen kimi küçük ve orta ölçekli sermaye grupları oldu. Bu siyaset seti, örneğin İtalya’nın kuzeyinde Avusturya-İsviçre sınırına yakın, ihracata bağımlı sermaye gruplarının Lega gibi partiyi can-ı gönülden desteklemesine neden oluyordu. Devletin küçülmesi talebi ve bürokratik hantallığa yönelik salvolar, Soğuk Savaş’taki refah devleti modeline düşmanlık, düşük faiz politikalarına yönelik güçlü istek, kurumlar vergisinin düşürülmesi gibi bazen dile getirilen, bazen getirilmeyen arzular, özellikle Avro Bölgesi krizinden sonra yeniden güçlendi.

Mittelstand nedir?

Almanca Mittelstand’ın ‘küçük ve orta büyüklükteki işletme (KOBİ)’ olarak Türkçeleştirilmesi ne kadar doğru?

Almancada KOBİ’lere ‘kleine und mittlere Unternehmen’ deniyor. Bu, hususi bir istatistik kaleme dahil ediliyor; belirli bir gelir ve belirli işçi sayısı.

Öte yandan, Mittelstand hem KOBİ’lere, hem de bir ‘ethos’a işaret ediyor. ‘Alman ekonomik mucizesi’nin kaynağı, bir görüşe göre ‘aile işletmesi’ gibi davranan bu şirketlerdi.

1992 yılında Harvard Business Review’da yayımlanan bir değerlendirme, Mittelstand’ın Alman ekonomisine katkısını göz kamaştırıcı bir şekilde aktarıyordu: Bu şirketler ‘küçük boyutlarına ve düşük profillerine’ rağmen ihracat konusunda yetenekli ve pazarlarına hakimdir; hiçbiri bir Bayer, Mercedes-Benz veya Siemens değildir ama dünya pazar payı bir şirketin uluslararası gücünün en önemli kriteri olarak kabul edilirse, ‘birçok Mittelstand şirketi gerçek birer süper yıldızdır.’ Bu şirketlerin dünya pazar payları 1992 yılında %70 ila %90 arasında değişiyordu ve bir araya geldiklerinde Almanya’nın ‘hatırı sayılır ticaret fazlasının’ büyük bir kısmını oluşturuyorlardı. Almanya 1986, 1987, 1988 ve 1990 yıllarında dünyanın en büyük ihracatçısı olmuştu.

Aynı şirketler, 2020 yılında Almanya’daki istihdamın %57,6’sını ve ulusal gelirin %34,4’ünü oluşturdu. Bu firmalar 2018 yılında Almanya’daki şirketlerin %99,5’i demekti. Alman KOBİ’lerinin ihracat cirosu 2020 yılında yaklaşık 207,4 milyar avro olarak gerçekleşti ve toplam Alman ihracat cirosunun %16,8’ini oluşturdu.

Bu şirketlerin dünyadaki pazar payları söz konusu olduğunda açık ara hâlâ önde oldukları görülüyor. Örneğin Poeschl Tabak GmbH, enfiye alanında dünya pazarının %50’sine sahip; Flexi ise geri çekilebilir köpek ipi pazarının %70’ine sahip. Herrenknecht tünel delgi makinelerinde, Scio Automation ise otomasyon ve robotik uzmanlığında, Wafios ise tel, boru veya zincirleri istenilen şekillerde büken makinelerin üretilmesinde dünya markaları arasında. Bunlar önemsiz gibi görülebilir ama yaygın kullanım alanları olduğu akılda tutulmalıdır ve özellikle Çin ile rekabet/bağımlılık ilişkilerinin ve Rusya’nın Avrupa’dan kopuşunun bu şirketlerin en önemli sorunlarından olduğunun altı çizilmelidir. Bloomberg’in aktardığına göre, 2015’ten 2020’ye kadar Almanya’nın bu ‘gizli şampiyonlarının’ sayısı beşte bir oranında arttı ve bunların çoğu ortalama 70 yıldır varlığını sürdüren aile şirketleri.

AfD ve refah devleti

AfD’nin bazı başka Avrupalı sağcı partilerin aksine, refah devleti yanlısı bir pozisyona asla bulaşmadığını vurgulamak gerekiyor. AfD’nin ‘popülizmi’, hiçbir zaman en aşağıdaki seçmenleri cezbetmek için refah yanlısı veya zenginliğin yeniden dağıtılması gibi politikalar ya da söylemler benimsemedi.

Üstelik Intereconomics tarafından yapılan bir araştırmaya inanacak olursak, ‘daha az varlıklı’ AfD destekçileri bile, ‘daha varlıklı’ AfD destekçisi olmayanlara kıyasla yeniden bölüşüme daha soğuk bakıyor. Bunun, tekelleşme eğiliminin kuvvetlendiği bir dönemde, Mittelstand’ın ‘muhafazakârlığını’ yansıttığı söylenebilir; zira ‘yeniden bölüşüm’, Mittelstand için zarar anlamına gelebilir.

AfD ve KOBİ’ler

AfD parlamento grubu, geçen Şubat ayında Federal Meclis’te görüşülen bir önergede, Mittelstand üzerindeki yükün hafifletilmesini ve ekonomi ve regülasyon politikalarının buna göre önceliklendirilmesini talep etti. Önergenin ruhu, KOBİ’lerin önündeki ‘bürokratik engeller’in kaldırılmasıydı.

Bundestag’daki AfD parlamento grubunun ekonomi politikaları sözcüsü Leif-Erik Holm, yakın zamanda yaptığı açıklamada şunları söylüyordu: “KOBİ sektöründeki hava son derece kötü. Bu hiç de şaşırtıcı değil, çünkü trafik ışıklarının [SPD-FDP-Yeşiller koalisyon hükümeti] tamamen başarısız ekonomi politikası nedeniyle yerli şirketler için çerçeve koşulları giderek zorlaşıyor. Yüksek vergi ve katkı payı yükü, aşırı bürokrasi, planlama güvenliğinin olmaması, harap bir altyapı ve aşırı yüksek enerji maliyetleri girişimcilik ruhunu boğuyor. Her dört işletmeden biri şimdiden vazgeçmeyi ya da taşınmayı düşünüyorsa, bu dramatik bir alarm sinyalidir.”

Peki Holm ne öneriyor? AfD’li siyasetçi devam ediyor: “Şu anda ihtiyacımız olan şey küçük ve orta ölçekli işletmeler için bir uyum programı: daha düşük vergi ve harçlar, nihayetinde daha az bürokrasi ve işletmeler için daha fazla özgürlük. Habeck’in ısı pompaları gibi maliyetli ideolojik projeler yerine altyapı ve dijitalleşme yatırımları. Ve hepsinden önemlisi, uzun zamandır başarısız olan bir enerji geçişi için en yüksek fiyatlarda çırpınan elektrik ve milyarlarca batık sübvansiyon yerine uygun fiyatlı ve güvenilir enerjiye ihtiyaç var.”

En net açıklama ise AfD Eş Başkanı Tino Chrupalla’dan geldi. CDU’lu Saksonya Başbakanı Michael Kretschmer’in Chemnitz’de düzenlenen bir toplantıda büyük şirketlerin yararına verilen federal fonları övmesi üzerine, AfD lideri Almanya’yı Mittelstand’ın şekillendirdiğini öne sürerek, “Onlar için sağlam yapılar oluşturmalıyız ki tüm nüfus için refah üretmeye devam etsinler. Gelecek yıl doğuda hükümet olduğumuzda, küçük ve orta ölçekli işletmelerin çıkarlarını temsil edeceğiz,” dedi.

‘Alman Mittelstand’ının haykırışı’

‘KOBİ öfkesi’nin AfD’nin ötesinde yankı bulduğu da görülüyor. Haziran ayında 13.000 kişi Erding’de federal hükümetin ısıtma yasasına karşı gösteri yaptı.

CDU lideri Friedrich Merz’e göre bu, ‘Alman Mittelstand’ının bir haykırışı’ idi. Yine Merz’e göre göstericiler ‘karşıt görüşlüler, sağcılar, AfD’liler ve benzerleri’ denilerek bir köşeye itilmemeliydi. Mitingde CSU lideri Markus Söder ile Özgür Seçmenler (Freie Wähler) lideri Hubert Aiwanger’in de konuşma yapması Bavyera’daki Yeşiller ve SPD’nin bu isimlerin istifasını istemesine neden olmuştu.

İlginç noktalardan biri, özellikle Hür Demokratların (FDP) KOBİ’lere ‘yeşil dönüşüm’den kazanç vaadinin başını çekmesi. Örneğin FDP’nin iklim sözcüsü Olaf in der Breek, “Esnaf, zamanımızın iklim koruyucularıdır,” diyerek büyük tartışmalara neden olan ısı pompaları meselesinde, hanelere bu cihazların tedarikinde Mittelstand’ın büyük rolü olacağını öne sürdü.

CDU/CSU’nun da Mittelstand meselesini daha fazla ciddiye aldığı görülüyor. Düşük ve normal gelirliler için fazla mesaiye vergi muafiyeti hazırlığı yapan CDU/CSU, vergi ve prim indirimleri aracılığıyla KOBİ’lere yönelik bir ‘yardım seferberliği’ başlatmayı umuyor.

Almanya-Avusturya-Macaristan ekseni?

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, hükümetinin Rusya ile savaşa karşı çıkışını, Maar ekonomisinin ihracat yönelimli ve bu nedenle ‘doğu köprüsü’nden vazgeçemeyecek olmalarına bağlıyordu.

AfD Eş Başkanı Chrupalla bu ay içinde EURACTIV’e verdiği demeçte, “Ulus devletlerin potansiyelini kullanabilmek ve doğuya giden köprüyü yeniden inşa edebilmek için Avrupa’nın yeniden yapılandırılmasını talep ediyoruz,” diyerek bu siyasetin Macaristan’dan ibaret olmadığını teyit ediyordu. AfD’nin AB yerine ‘yeni bir Avrupa ekonomik ve çıkar temelli topluluğu, bir Avrupa ulusları ligini’ önermesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir.

Bu kapsamda, AfD liderinin Avusturya ve Macaristan’da ‘müttefiklerinin’ (FPÖ ile Fidesz) olduğunu söylemesi, ‘Küresel eğilimin lehimize olduğunu’ söylemesi ve açıkça “Macaristan ve Avusturya ile Orta Avrupa işbirliği Almanya için merkezi bir önem taşıyor,” demesi ortada bir ‘ihracatçılar birliği’ hedefi olduğuna işaret ediyor.

Bu iddianın, okyanusun öte yakasındaki ‘yeni merkantilizm’ eğilimleri ile de uyumlu olduğuna işaret etmemiz gerekiyor. Yıllar önce İngiliz tarihçi Edward Hallett Carr, Alman burjuvazisi içinde her zaman ‘doğucu’ bir hizbin olduğunu hatırlatmıştı. AfD’nin bu haftasonu gerçekleşecek kongresinin bu eğilimi kuvvetlendirmesini beklemek doğru olur. AfD kongresinin yankıları ve partinin dış siyasetinin nasıl şekilleneceği bir sonraki yazının konusu.

AVRUPA

Almanya, Rus milyarder Usmanov’a dönük kara para aklama davasını kapattı

Yayınlanma

Bloomberg’in Frankfurt am Main Başsavcılığı’na dayandırdığı haberine göre, Rus milyarder Alişer Usmanov, Almanya’daki bir kara para aklama soruşturmasının sona erdirilmesi karşılığında 4 milyon avro (4,4 milyon dolar) ödemeyi kabul etti.

71 yaşındaki iş insanı hakkındaki dava, Almanya’nın Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153a paragrafına göre, 11 Ekim’de kapatıldı. Bu madde, sanığın belirli koşulları yerine getirmesi durumunda, soruşturmanın sonlandırılmasına olanak tanıyor.

Savcılık, Usmanov’a yöneltilen suçlamaların yıllar önce gerçekleşmiş olması ve Almanya’da maddi bir zarara yol açmaması nedeniyle bu yöntemi tercih etti.

Usmanov, çeşitli kâr amacı gütmeyen kuruluşlara 1,5 milyon avro ve Alman devlet bütçesine 2,5 milyon avro bağışta bulunmayı taahhüt etti.

Ancak bu ödeme, suçu kabul ettiği anlamına gelmiyor. Usmanov’un avukatları Uwe Lembruck ve Markus Gotzen, 2,5 yılı aşkın bir sürenin ardından, “Usmanov’a atfedilen suçların ya da kara para aklama da dahil olmak üzere savcılığın ana tezlerinin kanıtlanamadığını” belirtti.

Avukatlar, davanın sona ermesinin, “nihai ve geri dönülemez bir usul engeli” oluşturduğunu ve dolayısıyla Usmanov’un yargılanmasına devam edilemeyeceğini ifade etti.

Avukatlar, Usmanov’un bu ödemeyi kabul etmesini “usul ekonomisi” düşüncesine, özellikle de milyarderin bu “asılsız davayı” uzatmak istememesine bağladılar.

Ayrıca Usmanov’un Başsavcılığa ve “yetkilerini kötüye kullanan” birim yetkililerine karşı açtığı davalardan ve Hessen eyaletine karşı “haksız soruşturma” nedeniyle açtığı tazminat davasından da vazgeçtiğini belirttiler.

Frankfurt am Main Başsavcılığı, Haziran 2022’de Usmanov hakkında bir soruşturma başlatmış ve ülke genelinde kapsamlı aramalar gerçekleştirmişti.

Bu aramalar, Bavyera, Baden-Württemberg, Schleswig-Holstein ve Hamburg’da toplam 24 tesiste yapıldı. Mahkeme daha sonra bu aramaların yasadışı olduğuna hükmetmiş ve el konulan tüm malların sahiplerine iade edilmesine karar vermişti.

Usmanov hakkında Almanya’da açılan tek dava bu değil. Alman makamları, Usmanov’un Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahalesinin ardından uygulanan AB yaptırımlarını ihlal ettiğinden şüpheleniyor.

Soruşturmacılara göre, milyarder, dondurulmuş varlıkları kullanması yasak olmasına rağmen Almanya’daki mülklerinin korunması için ödeme yaptı.

Alişer Usmanov, Metalloinvest, MegaFon ve Udokan Copper’ı bünyesinde barındıran USM Holding’in kurucusu.

Forbes’a göre, 13,4 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zenginleri arasında 9. sırada yer alıyor ve AB, İngiltere, ABD ile Kanada yaptırımları altında. Usmanov, Avrupa’nın getirdiği kısıtlamalara itiraz etmeye çalışmış, ancak mahkemede başarısız olmuştu.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da kritik gün: SPD’den FDP’ye “sorumlu davranma” çağrısı

Yayınlanma

SPD’li Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Yeşil Ekonomi Bakanı Robert Habeck ve Hür Demokratlardan (FDP) Maliye Bakanı Christian Lindner ile salı ve çarşamba günleri bir araya gelerek, üç partili iktidar koalisyonundaki (“trafik lambası”) gerilimi tırmandıran bütçe anlaşmazlığının önüne geçmeyi amaçlayan kriz görüşmelerinde bulunacak.

Scholz’un Sosyal Demokrat Partisinin (SPD) lideri Saskia Esken pazartesi günü gazetecilere yaptığı açıklamada, “ABD seçimlerinin sonucu ne olursa olsun, bu ülkenin sorumlu bir şekilde yönetilmeyi hak ettiğine inanıyorum ve önümüzdeki birkaç gün içinde herkesin bunu gerçekten yapacak gücü toplayıp toplayamayacağını göreceğiz,” dedi.

Geçen cuma, aynı zamanda FDP lideri olan Lindner’in vergi indirimleri ve halihazırda benimsenmiş olan iklim politikalarının gevşetilmesine yönelik bir plan ortaya koyduğu bir politika belgesi sızdırıldı.

FDP’nin “denk bütçe” yaklaşımıyla uyumlu olan önerileri, partinin koalisyon ortakları SPD ve Yeşiller’in vizyonlarıyla taban tabana zıt.

Sızdırılan 18 sayfalık belge, 1982 yılında dönemin Ekonomi Bakanı Otto Graf Lambsdorff (yine FDP’li) tarafından hazırlanan ve SPD liderliğindeki hükümetin düşmesine neden olan bir belgeyle kıyaslanıyor. Lambsdorff belgesinin ardından Hıristiyan Demokratların (CDU/CSU) iktidarı devralmasının ve Helmut Kohl’ün 16 yıl boyunca Almanya’yı yönetmesinin yolu açılmış oldu.

Ya erken seçim, ya azınlık hükümeti

Scholz, Lindner ve Habeck arasında birçok kriz toplantısı planlandı ve sonuncusu çarşamba günü (6 Kasım) gerçekleşecek. Yarın akşam hükümetin en üst düzey konseyi olan koalisyon komitesi toplanarak ortakların ortak bir plana imza atıp atmayacaklarına ya da yollarını ayırıp ayırmayacaklarına karar verecek.

İkinci durum ya iktidar koalisyonunun çökmesi ve dolayısıyla muhtemelen ilkbaharda erken seçime gidilmesi anlamına gelecek ya da FDP’nin iktidar koalisyonundan ayrılması ve SPD ile Yeşiller’in azınlık hükümetinde yönetime devam etmesi demek olacak.

FDP Genel Sekreteri Bijan Djir-Sarai pazartesi günü Berlin’de gazetecilere yaptığı açıklamada, “Şansölye ve Maliye Bakanı Çarşamba gününe kadar kendiliğinden bir karar alınmayacağı konusunda birbirlerine güvence verdiler,” dedi.

Müzakerelerin merkezinde, en az 2,4 milyar avroluk ve potansiyel olarak daha da genişleyebilecek bir boşluğun doldurulması gereken 2025 bütçesinin parlamento tarafından kabul edilmesi ve ülkenin zor durumdaki ekonomisini canlandırmaya yönelik tedbirler üzerinde anlaşmaya varılması yer alıyor.

Her iki Almandan biri erken seçim istiyor

“Bütçe başarısız olursa, Almanya’da uzun bir belirsizlik dönemine gireceğiz. Mümkün olan en kötü zamanda bir çıkmaza gireceğiz,” diyen Habeck, pazartesi günü Ukrayna’daki durum, ABD başkanlık seçimleri ve ülkedeki iktisadi durumu göz önünde bulundurdu.

Kamu yayıncısı ARD’nin geçen hafta sonunda yayınladığı bir ankete göre her dört Almandan yaklaşık üçü ülkenin iktisadi durumundan endişe duyarken, ankete katılan her iki kişiden biri erken seçimden yana olduğunu ve iktidardaki koalisyondan memnuniyetin yüzde 14 ile yeni bir dip seviyeye ulaştığını gösterdi.

ABD seçimlerini Donald Trump’ın kazanması da siyasi hesapları değiştirebilir ve Almanya’daki koalisyon liderlerinin önüne yeni bir zorluk çıkarabilir.

Yeşiller’in görevden ayrılan liderlerinden Omid Nouripour çarşamba akşamı yapılacak önemli koalisyon toplantısıyla ilgili olarak, “Zamanlamaya bakarsanız en önemli konu ABD seçimlerinin sonuçlarıyla nasıl başa çıkacağımızı konuşmak. Bunun ekonomimiz, güvenliğimiz ve Avrupa’daki askeri durum açısından ciddi sonuçları olacaktır,” dedi.

Scholz şimdilik geri adım atmıyor

Pazartesi günü hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit önümüzdeki birkaç gün içinde Scholz, Habeck ve Lindner arasında üçlü görüşmelerin planlandığını açıklamıştı.

Hebestreit, “Şu anda yüksek baskı altında çok şey oluyor,” diye vurguladı ve amacın iktisat politikasına ilişkin çeşitli önerilere dayanarak “genel bir konsept” geliştirmek olduğunu söyledi.

Pazartesi günü Berlin’de NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile bir araya gelen Scholz’a gazeteciler tarafından hükümetinin istikrarsız olup olmadığı sorulduğunda Scholz, “Hükümet işini yapacaktır,” dedi ve daha sonra sert bir şekilde “kendisinin Şansölye olduğunu ve bunun ideolojiyle değil, pragmatizmle ilgili olduğunu” ekledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İtalya, Arnavutluk’a göçmen transferlerini yeniden başlatıyor

Yayınlanma

İtalyan hükümeti, mahkeme kararlarına ve artan maliyetlere rağmen donanmaya ait Libra gemisini kullanarak göçmenlerin Arnavutluk’a transferini sürdürüyor.

Daha fazla yasal aksaklık riskine rağmen hükümet Libra’yı görevlendirecek ve İçişleri Bakanlığından gelecek talimatları bekliyor. 

İlk seferin 2 göçmenin 18 yaşından küçük oldukları tespit edilerek geri gönderilmesiyle durdurulmasından ve Roma mahkemesinin kararının ardından diğer 12 göçmenin geri gönderilmesinden 20 gün sonra, transferlerin bu hafta yeniden başlaması bekleniyor.

Yargıçlar da Meloni de “ölüm tehditleri” aldıklarını ileri sürüyor

18 Ekim’de Roma’daki Göçmenlik Mahkemesi göçmenlerin Arnavutluk’ta alıkonulmasını onaylamayı reddederken, Bologna Mahkemesi de “güvenli ülkelere” ilişkin bir kararnameyi Avrupa Adalet Divanına havale etti.

Bu kararlar hükümet ile yargı arasında büyük bir çatışmayı tetikledi. Gerilim tırmanırken, ölüm tehditleri almasının ardından Arnavutluk’taki gözaltıları onaylamayı reddeden Roma’daki altı yargıçtan biri olan Yargıç Silvia Albano için daha fazla güvenlik önlemi alındı. Yargıcın evinin ve iş yerinin yakınlarına güvenlik devriyeleri yerleştirildi.

Başbakan Giorgia Meloni kendisinin de ölüm tehditleri aldığını söyledi.

İtalyan Ulusal Yargıçlar Birliği (ANM) Başkanı Giuseppe Santalucia, Bologna mahkemesinin Arnavutluk’taki gözaltıların yasallığı konusunda AB’den açıklama isteme kararının eleştirilmesini sorguladı.

Ceza avukatları da cumartesi günü bir mektupla kararı siyasi bir saldırı olarak görmenin “açıkçası imkansız” olduğunu söyleyerek desteklerini dile getirdiler.

Avrupa Halk Partisi’nden “Arnavutluk modeline” destek

Aralarında Yeşiller ve Sol İttifak’tan Nicola Fratoianni’nin de bulunduğu muhalefet figürleri ise geri gönderme planını “pahalı bir propaganda operasyonu” olarak kınadı.

Buna karşılık Avrupa Halk Partisi (EPP) lideri Manfred Weber, La Stampa’ya “tüm yenilikçi çözümlerin zamana ihtiyacı olduğunu” söyleyerek ve Arnavutluk modelini yasadışı göç ağlarını parçalamaya yönelik bir Avrupa girişimi olarak tanımlayarak destek verdi.

Bu arada kolluk kuvvetleri personelinin konaklama masraflarıyla ilgili şikayetler de ortaya çıktı. Hükümet Arnavutluk’taki 300 memurun dört yıldızlı otellerde konaklaması için yılda 9 milyon avro tahsis etmişti.

Fakat İçişleri Bakanlığı kaynakları “9 milyon avroluk tutarın, tahsis edilen güvenlik personelinin tam olarak kullanılacağı varsayımıyla azami tahmini maliyeti temsil ettiğini” ve “tesis seçiminin sendika anlaşmalarıyla belirlenen standartlara göre yapıldığını” açıkladı.

Ayrıca İtalya Sayıştayı, Italia Viva ve Beş Yıldız Hareketi’nin Libra’nın 16 göçmeni Arnavutluk’a taşımasının mali açıdan kötü yönetim teşkil ettiği yönündeki şikayetlerini incelemeye başladı. Devlet denetçileri, gerekirse daha ileri soruşturmalara yol açabilecek ön değerlendirmelere başladılar.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English