Bizi Takip Edin

AVRUPA

Yolsuz banker: Almanya’nın yeni maliye bakanı Jörg Kukies’e kısa bir bakış

Yayınlanma

Almanya’da Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasının ardından yerine Jörg Kukies atandı. Şansölye Scholz ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası görevden alınan Lindner’in yerine geçici olarak atanan Kukies, Scholz’un önemli ekonomi danışmanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit’in doğruladığı bilgiye göre, halen başbakanlıkta özel kalem müdürü olarak görev yapan Kukies, Lindner’in yerini alacak. Ekonomist olan Kukies uzun yıllar yatırım bankası Goldman Sachs’ta çalıştı. 2021 yılında Başbakanlık’ta göreve başlamadan önce Federal Maliye Bakanlığı’nda Devlet Sekreterliği yapan Kukies, Şansölye Olaf Scholz’un ekonomi ve maliye alanında önemli bir danışmanı olarak görülüyor ve onun için G7 ve G20 zirvelerinin nihai belgelerinin müzakerelerinde yer alıyor.

Diğer yandan BSW lideri Sahra Wagenknecht ise bu atamaya tepki gösterdi. “Sosyal Demokratlar, eski bir Goldman Sachs bankerini federal bütçenin hazırlanmasından sorumlu tutuyor,” diyerek SPD’nin bu kararının partinin mevcut durumu hakkında pek çok şeyi açığa çıkardığını ifade etti.

Daha önce boşalan bu pozisyonu Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in devralacağına dair spekülasyonlar vardı. Yeşiller Partisi’nden olan Habeck, resmi olarak Maliye Bakan Yardımcısı konumunda. Fakat Habeck, Deutschlandfunk radyosuna yaptığı açıklamada, geçici olarak maliye bakanı olmayı düşünmediğini söyledi.

Şansölye Scholz’un yolsuzluk mazisi

Alman ana akım medyası, Merkel’in halefi Olaf Scholz’un karıştığı banka yolsuzluklarını uzun zamandır ısrarla görmezden geliyor.

Scholz, Hamburg Belediye Başkanı olarak görev yaptığı süre boyunca, kamunun bankalarca çift haneli milyarlarca avro dolandırıldığı Cum Ex skandalının asli unsurlarından biriydi. 2016’da Scholz’un, Hamburg’daki Warburg Bank’ın şaibeli hisse senedi anlaşmalarıyla hazineden aldığı 47 milyon avroluk vergi iadelerini zamanında geri istemediği öğrenilmişti. Devamında çorap söküğü gibi çok sayıda bankerin ödemedikleri vergilerin tazmini için hisse senedi anlaşmaları imzaladığı ortaya çıkmıştı. Bu yolla hazineye uğratılan zarar tahminen 7 milyar avro civarıydı.

Bu epeydir herkesin aşina olduğu bir hakikat; ancak asıl mesele, Bundestag’da vakanın incelenmesi için kurulan soruşturma komisyonunun, Scholz’un yolsuzluktaki belirleyici rolünü görmezden gelmiş olması. Şansölye Scholz ve Hamburg eyalet hükümetinin o zamanki maliye bakanı ve şimdiki belediye başkanı Peter Tschentscher (SPD) başta olmak üzere yolsuzluğun baş aktörleri, masum oldukları konusunda hala ısrar ediyorlar.

Bundestag’daki soruşturma komisyonuna gelinecek olursa; Alman siyasetinin alışıldık bir geleneği olarak bu komisyonlardan genelde bir şey çıkmaz, ki zaten varlık gerekçeleri de budur. Politikacılar suç işlediğinde ya da en azından bu yönde bir şüphe doğduğunda Bundestag derhal toplanır, savcıya soruşturma izni verilmez ve ardından siyasilerin siyasiler hakkında karar alacağı bir komisyon kurulur. Ve “ciddi suistimaller” tespit edilse bile netice alınmaz. Yıllar sonra konu her ne ise üzerine bir rapor hazırlanır ve halka, “Çok talihsiz bir durumdu ve bir daha asla yaşanmayacak” türünden sözler verilir.

2021’deki seçim döneminde Alman medyası, şansölye koltuğunu kapma şansı olan üç partiye; SPD, CDU ve Yeşiller’e oynadı. Medya, ilk önce maske meselesi yüzünden CDU’nun ibret-i alem olsun diye halka açık bir törenle boynunu vurdu.

Maske olayında CDU’lu vekiller, Sağlık Bakanlığı’yla iş yapmak isteyen şirketlerden rüşvet aldılar. Medya bunu skandal olarak andı ama kimse, Almanya’da milletvekillerine rüşvet vermenin yasal olduğundan bahsetmedi. CDU’nun adayı Armin Laschet, sonrasında saf dışı kaldı.

Yeşiller 2021’in ortalarında anketlerde önde giderken eş başkan Annalena Baerbock’un kitaplarındaki intihaller ortaya çıktı; Laschet kadar olmasa da medyada afişe edildi ve şansölye olma şansını elden kaçırdı.

Seçim döneminde medyadan darbe almayan tek parti SPD’ydi. Scholz hakkında olumsuz hiçbir yoruma yer verilmedi, hatta tam aksine sakin ve sağduyulu bir tür “Merkel Jr” portresi çizildi. Bu dikkate değer, zira yazılacak bir yığın vukuatı vardı.

Seçim döneminde Cum Ex soruşturma komisyonu, Scholz hakkında kritik sorular sordu ama medya, nazikçe görmezden geldi. Scholz’un, Warburg Bank’ın yüz milyonlarca avro vergi kaçırmasındaki rolü konuşulmadı.

Jörg Kukies kim?

Ayrıca Scholz, Hamburg’dan Berlin’e taşındıktan sonra bile bankerlerin işini halletmeye devam etmişti. Maliye bakanlığı döneminde Scholz, Jörg Kukies’i finans piyasasından sorumlu müsteşar olarak atadı.

Federal hükümette görev almadan evvel Goldman Sachs’ın Almanya ve Avusturya şubesinin yönetim kurulu eş başkanıydı.

Yani kurda kuzu emanet edilmişti. Goldman Sachs’ta milyonlar kazanan Kukies, aynı zamanda KfW Bankengruppe yönetim kurulu başkan vekili, KfW IPEX-Bank GmbH denetim kurulu üyesi, Avrupa İstikrar Mekanizması direktörü, Avrupa Finansal İstikrar Aracı direktörü, Federal Finans Piyasası İstikrar Ajansı yönetim kurulu başkanı ve Avrupa İmar Bankası başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.

Kukies’in finans piyasası düzenlemelerinde muazzam bir gücü vardı. Esasında Alman banker lobisi, kendi adamını Maliye Bakanlığı’nda kritik bir mevkiye getirmeyi başarmıştı.

7 Aralık 2021’de Der Spiegel’de konuya dair “Scholz’un en önemli danışmanı olarak Jörg Kukies: Eski Goldman bankerinin başbakanlığa giden sarp yolu” başlıklı bir haber çıktı.

Haber, tabloid gazeteciliğin en pespaye örneklerinden biri ve şöyle başlıyor:

“Jörg Kukies, gelecekte, çok sevdiği FSV Mainz 05’in ev sahibi olduğu maçları muhtemelen çok daha az izleyecek. Kaçınılmaz olarak yeni işiyle ilgili özel meseleleri olacak, ailesine daha az vakit ayıracak ve aynı zamanda stadyum ziyaretleri de daha kısa olacak. Daha geçen cumartesi eşi ve kızıyla birlikte stadyumdaydı ve takımının VfL Wolfsburg’u 3-0 yenmesinden ötürü mutluydu”.

Haberin ikinci yarısında Kukies’e övgüler dizilmiş:

“[…] 52 yaşındaki Kukies, iş yerinde de detaylara oldukça özen gösteriyor. Genellikle kafasında, işinde çokça bulunan önemli göstergeler vardır. Gelecekte bunlardan birkaçını daha ezberlemesi gerekecek. Zira Şansölye’nin ekonomi danışmanı olarak yalnızca uluslararası zirvelere hazırlık yapmakla kalmayacak, aynı zamanda federal hükümetin tüm ekonomik, mali ve bütçe politikasından da sorumlu olacak.”

Haberin en önemli kısmı ise şu:

“[…] Ayrıca Kukies; istek, fikir veya endişelerini başbakana iletmek isteyen yerel işletmeler için ilk temas noktası. Yeni görevle Kukies, yeni hükümetteki en önemli kilit pozisyonlardan birini üstleniyor.”

Yani denmiş ki, artık “yerli işletmeler” şansölyeyle doğrudan bağlantısı olan bir irtibat kişisine sahip. Adına “yerel işletme” dedikleri aslında lobiciler. Dolayısıyla Almanya’da lobi faaliyetlerine bir kapı daha aralandı. Ayrıca ana odağın muhtemelen bankacılık lobisine yoğunlaşacağını öğreniyoruz.

Wirecard skandalını da anımsatmak önemli. Birkaç yıl önce şirketin bilançosundaki 1,9 milyar avrodan fazla paranın buhar olduğu ortaya çıkmıştı ve şirket, 3,2 milyar avro değerindeki borçlarının ortaya çıkmasından sonra Haziran 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Seçim döneminde savcılık, Scholz’un idaresindeki maliye bakanlığının alt dairelerinde detaylı bir tahkikat yürüttü. Alman medyasının buna karşı gösterdiği refleks, “rakiplerinin Scholz’un ayağını kaydırmaya çalıştığı” yönündeydi.

Wirecard skandalının kilit isimlerinden biri kimdi? Jörg Kukies. Haberde konudan şöyle bahsedilmiş:

“Wirecard skandalındaki rolü tamamıyla tartışılamaz değil. Kukies, esas şüphelilerden birinin 50. doğum gününe katıldı ve daha sonra kamu bankası KfW’yi iflas etmiş şirkete kredi vermeye ikna etmeye çalıştı.”

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

ASYA

Almanya, Pasifik’teki askeri varlığını artırıyor

Yayınlanma

Alman Silahlı Kuvvetleri (Bundeswehr) hafta sonunda Asya-Pasifik bölgesine bugüne kadarki en büyük manevra gezisini tamamladı.

Frankfurt am Main görev gücü, mayıs ayında Baden-Württemberg firkateyniyle birlikte dünyanın çevresini dolaşarak çeşitli savaş tatbikatları ve bir konuşlanma gerçekleştirdikten sonra hafta sonunda Wilhelmshaven’a döndü.

Seferin amacı “Asya-Pasifik bölgesindeki müttefik kuvvetlerle ilişkileri güçlendirmek ve buradaki sularda deneyim kazanmak” olarak açıklandı.

Alman hükümeti ayrıca Kore yarımadasındaki çatışmada varlığını artırmak için adımlar attı. Bunun yanı sıra Berlin, ABD’nin yakın işbirliği içinde olduğu iki ülkeyle, Filipinler ve Fiji ile de askeri-siyasi ilişkilerini genişletiyor.

Hint-Pasifik’te Alman konuşlandırılması

Savunma Bakanlığına göre Bundeswehr, bugüne kadar Asya-Pasifik bölgesine yaptığı yıllık konuşlandırmaların “en büyüğü ve en karmaşığı” olan, iki Alman Donanması savaş gemisi ve bir hava kuvvetleri birliğinin her birinin dünyanın çevresini dolaştığı ve diğer silahlı kuvvetlerle ortak tatbikatlar, liman ziyaretleri ve gerçek bir konuşlandırma için defalarca kesintiye uğradığı Hint-Pasifik Konuşlandırması 2024’ü tamamladı.

Tatbikatlar arasında ABD’nin Hawaii yakınlarındaki büyük manevrası RIMPAC 24, Avustralya Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen büyük manevra Pitch Black 24 ve Hindistan’daki Tarang Shakti hava kuvvetleri tatbikatı da yer aldı. 

Bunu yannda iki Alman savaş gemisi Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne (KHDC) karşı BM yaptırımlarının ABD öncülüğünde izlenmesine katıldı.

Görevlendirme, Asya-Pasifik bölgesindeki “seçilmiş ülkelerle” ilişkileri genişletmenin yanı sıra, teçhizatın test edilmesine de hizmet etti.

Örneğin Baden-Württemberg fırkateyni, yeni Sınıf 125’in “bir yılı aşkın bir süre boyunca yoğun kullanımda tam operasyonel kabiliyetini kanıtlayan” ve Bundeswehr’in de belirttiği gibi “dünya çapındaki tüm okyanuslarda farklı deniz ve iklim koşullarında” görev yapan ilk fırkateyni oldu.

Berlin, Kore gerilimine de müdahil oluyor

Aynı zamanda Alman hükümeti bu yıl Almanya’nın Asya-Pasifik bölgesindeki askeri ve askeri-siyasi varlığını yoğunlaştırmak için bir dizi önlem aldı. 

Ağustos ayında Almanya, Kuzey ve Güney Kore arasındaki ateşkesi izlemekle görevli Birleşmiş Milletler Komutanlığına katıldı. Komutanlık pek de “tarafsız” bir kurum değil; merkezi Seul yakınlarındaki bir ABD askeri üssü olan Camp Humphreys’te bulunuyor ve başında da ABD’li bir general var.

Berlin ayrıca Tokyo yakınlarındaki Yokosuka’da bulunan ve KDHC’ye yönelik BM yaptırımlarının ihlallerini takip etmekle görevli olan Uygulama Koordinasyon Hücresine (ECC) bir irtibat görevlisi gönderdi.

Bu, Singapur’daki Bilgi Füzyon Merkezindeki Alman irtibat görevlisinin yanı sıra Asya-Pasifik bölgesindeki ikinci irtibat görevlisidir.

Buna ek olarak, Alman birliklerinin Japonya’ya konuşlandırılmasını kolaylaştırmak için Tokyo ve Berlin arasında bir anlaşma yürürlüğe girdi.

AB ayrıca Japonya ve Güney Kore ile “güvenlik ve savunma ortaklıkları” kurmaya çalışıyor.

Güneydoğu Asya’da Alman askeri yığınağının odak noktası Filipinler

Alman hükümeti yıl boyunca Güneydoğu Asya ve Pasifik bölgesiyle askeri ve askeri-politik ilişkilerini geliştirmeye de gayret etti.

Güneydoğu Asya’da, diğer şeylerin yanı sıra, sahil güvenliğini desteklediği Malezya ile daha yakın bir işbirliği hedefliyor. İşbirliğini teşvik etmek için Baden-Württemberg fırkateyni ve Frankfurt am Main görev gücü sağlayıcısı, dünya turu yolculuklarında ekim ayında Malezya liman kenti Port Klang’a demirledi.

ABD’nin şu anda Çin’e karşı olası bir savaş için askeri bir ileri karakol haline getirdiği Filipinler, Güneydoğu Asya’daki Alman askeri faaliyetlerinin odak noktasını oluşturuyor.

Berlin sadece Filipinler Sahil Güvenliğini desteklemekle kalmıyor; geçen yıl Manila ile düzenli bir askeri-politik diyalog da başlattı.

ABD politikasını destekleyen Alman hükümeti artık Pasifik’e de uzanmış durumda. Berlin, Eylül 2023 gibi erken bir tarihte, ABD’nin şu anda daha yakın askeri işbirliğine dahil etmeye çalıştığı en kalabalık Pasifik devleti olan Fiji ile askeri-siyasi bir işbirliği başlatmıştı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Macron François Bayrou’yu Fransa’nın yeni başbakanı olarak atadı

Yayınlanma

Fransa’da hükümetin düşmesinden bir hafta sonra Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, François Bayrou’yu yeni başbakan olarak atadı.

Bayrou, Macron’un müttefiki “merkezci” Mouvement Démocrate (Demokrat Hareket – MoDem) partisinin lideri.

Cumhurbaşkanının çevresi daha önce Macron’un cuma sabahı yeni başbakanı atayacağını duyurmuştu. Macron sabah saatlerinde Bayrou’yu Élysée’de iki saatten az bir süre kabul etti.

Bayrou bir gün önce de Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile telefonda görüşmüştü.

Bayrou, Cumhurbaşkanının yakın bir sırdaşı olarak kabul ediliyor. Fransa’nın güneyindeki Pau kentinin 73 yaşındaki belediye başkanı muhafazakârlar tarafından da büyük saygı görüyor. Yeşiller ve Sosyalistler ise bu başbakanın yeni bir başlangıç getirmeyeceğini, aksine önceki politikaların devamı olacağını düşündüklerini defalarca dile getirmişlerdi.

Yeni hükümet başkanı, ilk fırsatta güvensizlik oyuyla tekrar düşürülmeyecek bir hükümet kurma göreviyle karşı karşıya kalacak. Bir önceki Başbakan Michel Barnier sadece üç ay görevde kalabildi. Barnier, 2025 bütçesi için yeterli çoğunluğu sağlayamadığı için görevden alınmıştı.

Macron, “ılımlı” sağcı ve solcularla geçici ittifak arayışında

Geçtiğimiz haziran ayında yapılan erken seçimlerden bu yana Macron’un kampı artık çoğunluğa sahip değil. Ulusal Meclis üç düşman bloğa (sağ, sol ve merkez) bölünmüş durumda.

Yeni hükümetin tam olarak neye benzeyeceği hâlâ belirsiz. Ne sol blok Yeni Halk Cephesi (NFP) ne Macron’un merkezci güçleri ne de sağcı Ulusal Birlik (RN) ve müttefikleri Ulusal Meclis’te kendi çoğunluklarına sahip.

Muhafazakârların ve sol kanadın bir kısmının en azından Macron’a yeni başbakana tahammül edeceklerine dair söz vermiş olmaları bekleniyor. Geniş bir koalisyon yerine azınlık hükümetine hoşgörü gösterilmesi durumunda, hükümet kendi çoğunluğuna sahip olmayacak ve buna bağlı olarak kırılgan olacak.

Hükümetin düşmesi nedeniyle kendisi de baskı altında olan Macron, hızlı bir şekilde aday göstererek risk alıyor. Siyasi kriz nedeniyle muhalefet saflarından Macron’a istifa etmesi yönünde çağrılar geliyor.

Macron aynı zamanda Fransa’nın siyasi krizin ve iktisadi zorlukların daha da derinlerine düşmesini engellemek istiyor. Ülke, aşırı yeni borçları nedeniyle tasarruf yapmak zorunda görülüyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Casus ve Prens Andrew ile bağı olduğu iddia edilen Çinli, Birleşik Krallık’tan çıkarıldı

Yayınlanma

Prens Andrew ile iş bağlantıları olan ve İngiliz siyaset ve iş dünyasının önde gelen isimlerinden oluşan bir ağa erişimi olduğu iddia edilen Çinli bir casus, ulusal güvenlik gerekçesiyle Birleşik Krallık’tan çıkarıldı.

Financial Times’ın (FT) aktardığına göre perşembe günü yapılan bir duruşmada, İngiliz iç istihbarat örgütü MI5’ın, Birleşik Cephe Çalışma Departmanı (UFWD) için çalışan ve Çin Komünist Partisi üyesi olduğu öne sürülen 50 yaşındaki Çin vatandaşının Büyük Britanya’ya girişinin yasaklanması yönünde İçişleri Bakanlığı kararı onandı.

UFWD’nin Çin devleti adına istihbarat topladığı öne sürülüyor. Birleşik Krallık Güvenlik Servisi tarafından Kasım 2021’de terörle mücadele yasaları uyarınca sınırda durdurulduktan sonra adamın telefonundan indirilen veriler, Kraliçe Elizabeth’in ikinci oğlunun yanı sıra Birleşik Krallık’taki güçlü figürlerle yakın ilişkilerini ortaya çıkardı.

Özel Göçmenlik Temyiz Komisyonunun kararında, “Başvuru Sahibi, ÇKP (UFWD dahil) veya Çin Devleti tarafından siyasi müdahale amacıyla kullanılabilecek önde gelen Birleşik Krallık şahsiyetleri ve üst düzey Çinli yetkililerle ilişkiler kurabilecek bir konumdaydı,” denildi.

Komisyon, Prens Andrew’un kıdemli danışmanı Dominic Hampshire tarafından telefonla gönderilen bir mektubun, başvuru sahibinin Çin’deki potansiyel ortaklar ve yatırımcılarla yaptığı görüşmelerde York Dükü adına hareket ettiğini gösterdiğini de ekledi.

Kararda, “Bu durumun, Başvuru Sahibinin üst düzey Çinli yetkililer ile Birleşik Krallık’ın önde gelen isimleri arasında Çin Devleti tarafından siyasi müdahale amacıyla kullanılabilecek ilişkiler kurabilecek bir konumda olduğunu gösterdiği değerlendirilmiştir,” denildi.

Söz konusu kişi, Birleşik Krallık-Çin ticari ilişkilerini desteklemeye adanmış Londra merkezli bir kuruluş olan 48 Group Club’ın da onursal üyesiydi. Üyeleri arasında eski başbakan Sir Tony Blair ve eski başbakan yardımcısı Lord Michael Heseltine’in yanı sıra devlet memurları, işletme yöneticileri ve diplomatlar da bulunuyor.

İşadamı Çin Komünist Partisi ile bağlantısı olduğunu ya da UFWD’den talimat aldığını reddetti. Şirketinin Çinli yatırımcılara Britanya pazarında yardımcı olduğunu ve McLaren Automotive’in Çin pazarına araç getirmesine yardımcı olduğunu söyledi. 

Fakat kararda, “UFWD bağlantılarını Birleşik Krallık’taki bağlantılarına tam olarak açıklamış olma ihtimalinin düşük olduğu, bunun da faaliyetlerinde ‘aldatıcı bir unsur’ olduğunu gösterdiği” belirtildi.

Prens Andrew, Amerikalı finansçı ve çocuklara cinsel istismar suçlusu Jeffrey Epstein ile olan dostluğunun bir sonucu olarak ve Epstein’ın insan ticareti yaptığı iddia edilen kadınlardan biriyle mahkeme dışı bir anlaşmaya varmasının ardından 2019 yılında kraliyet görevlerini bırakmak zorunda kalmıştı.

Ağustos 2021 tarihli ve Çinli işadamının telefonunda bulunan “dük için konuşma noktaları” başlıklı bir belge, Prens Andrew’un “çaresiz bir durumda olduğunu ve her şeye tutunacağını” öne sürüyordu.

Notta, “Para hakkında konuşursa: ‘işler iyi gidiyor, Dominic ile görüşüyorum, o takip edecek’. Anlaşmaların ne zaman gerçekleşeceğini sorarsa: ‘iyi ilerleme kaydediyoruz’; hemen değil ama çok uzak olmayan bir gelecekte. Az söz verip çok iş yapmak daha iyidir,” yazdığı öne sürülüyor.

Birleşik Krallık güvenlik kurumları “Çin casusluğu tehdidi” konusunda bir süredir diken üstünde. MI5 Başkanı Ken McCallum, 2022 yılında Pekin’in casusluk teşkilatlarının İngiliz kamuoyunda tanınan kişileri etkilemek için “uzun bir oyun” oynadıklarını ileri sürmüştü.

Bunu “oyunun kurallarını değiştiren stratejik bir meydan okuma” olarak nitelendiren McCallum, Çin devletinin “etki satın almak ve uygulamak için sabırlı, iyi finanse edilmiş, aldatıcı kampanyalar düzenlediğini” savunmuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English