Bizi Takip Edin

Diplomasi

‘Türkiye güvenlik tüketen değil güvenlik üreten ülke olmalı’

Yayınlanma

Türkiye’nin hem Arap ülkelerine hem de çevre ülkelerine yönelik bakışını değiştirmesi, yeniden çıkar tanımlaması yapması ve güven üretmesi lazım. Türkiye’nin güvenlik türeten değil güvenlik üreten bir ülke olması gerekiyor.”

Ankara “değerli yalnızlıktan” “normalleşme” sürecine neden dönüş yaptı? Küresel güçler arasında kurulmaya çalışılan denge politikası başarılı olur mu? Türkiye’nin NATO ve AB ile ilişkilerinin geleceği ne olacak? Dış Politika Enstitüsü Başkanı, ODTÜ’de uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Harici’nin Türkiye’nin dış politikasına ilişkin sorularını yanıtladı.

  • Türkiye’yi bölge ülkeleriyle normalleşme sürecine iten gerçekler nelerdi? “Değerli yalnızlık” Türkiye’ye ne kazandırdı, ne kaybettirdi?

Türkiye’nin Arap Baharı’nın kaybedeni olduğunu düşünüyorum. Türkiye ekonomisini, askeri gücünü, teknolojisini ve siyasi gücünü fazla abarttı ve yanlış yaptı. Türkiye’nin Orta Doğu’ya bir dönemin dışişleri bakanının değişiyle “güvenlik, özgürlük ve demokrasi götürmek” gibi bir hedefi olamaz ve olmadı. Arap ülkeleri yine aynı durumda, zararı çeken Türkiye oldu.

Bu politikadan geri dönüş doğrudur. Bu hatalar yapılmamış olsaydı Türkiye bugün çok daha ileri bir noktada olacaktı. Ama yapılan çok fahiş hatalar var; Suriye politikası, Mısır politikası, İsrail politikası ve Arap-Körfez ülkeleri politikası. Türkiye’nin normalleşmeye başlaması, geri adım atması yerindedir. Ama keşke olmasaydı bu Türkiye’nin dış politika tarihinde önemli bir yanlış olarak görülecek. Türkiye’nin hem Arap ülkelerine hem de çevre ülkelerine yönelik bakışını değiştirmesi, yeniden çıkar tanımlaması yapması ve güven üretmesi lazım. Türkiye’nin güvenlik türeten değil güvenlik üreten bir ülke olması gerekiyor. O nedenle normalleşme iyidir, dengeli politikalar takip etmek daha iyidir. Türkiye’nin jeopolitik çıkarları, jeoekonomik çıkarları bana göre çok yönlü dış politikada yatıyor. Bir veya iki merkeze değil hepsiyle benzer ilişkide bulunmak… Yani güç merkezlerine olan politikalarına ki bu güç merkezleri ABD, AB ve Rusya’dır ve aşağıdan yükselen güçler Brezilya’sı Hindistan’ı Çin’i.. onlarla da Türkiye’nin ilişkiye girmesi iyidir. Cumhuriyetin 100. yılında geldiğimiz nokta itibarıyla tek kutuplu değil, çok kutuplu dünyaya doğru hızla giderken Türkiye’nin ona göre entelektüel, ekonomik, teknolojik ve diplomatik zihinsel haritasını yeniden tanımlaması gerekiyor. Bu zihinsel haritayla gidersek işimiz zor, değişiklik yaparsak daha güzel olacak.

  • Dış politikada izlenen denge politikasının başarı şansı var mı?

Türkiye’de denge politikaları üzerinde yeniden konuşulmaya başlandığı doğrudur. 19. yy’da kullanılan bir kavramdır bu. Osmanlı’nın da uyguladığı bir denge politikası vardı. Ama bu denge politikasının üzerinde bir olaydır diye düşünüyorum. Değişen jeopolitikle ilgili. Hem Türkiye’nin bir güvenlik üreten ülke olması, bölgesel gelişmelerde Akdeniz, Karadeniz, Orta Doğu, Balkanlar gibi Türkiye’nin etrafında olan coğrafyaya baktığınızda Soğuk Savaş sonrası saldırıya uğramayan ender ülkelerden biri konumunda Türkiye. Bu da tabi Türkiye’nin ister istemez komşularıyla ilişkilerinde yeni bir bakış açısını da beraberinde getiriyor. Türkiye gördüğüm kadarıyla denge politikalarını Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta da çok başarılı bir şekilde kurguladı diye düşünüyorum. Denge politikaları aslında iyidir, dengeyi kaybetmemek lazım. Yaşamda da öyledir. Türkiye dengeli olmayan politikalarının sonucu olarak son 10 yılda enerji, vakit ve para kaybetti. Şimdi bu denge politikalarına geri dönüş yerinde bir dönüştür. Türkiye’nin Arap Baharı’nda takındığı tavır, o klasik dengelerden farklı bir yaklaşımdı. Şimdi tekrar geriye dönüyoruz, dengelere. Denge iyidir. Türkiye’nin uluslararası alanda güven kazanması lazım tekrar güvenilebilir, anlaşılabilir ve tanımlanabilir ülke olması lazım.

  • Türk iktidarının söylemiyle Yunanistan’daki ABD üsleri Türkiye’ye tehdit teşkil ediyorsa Türkiye’nin NATO’da olması bir çelişki değil mi?

Değil, bu aile içi bir kavga. NATO içerisinde iki üye ülke birbirleriyle savaşıyorlarsa o zaman NATO’nun kuruluş ruhun devre dışı kalmış demektir. Bu söz konusu olmayacak. Türkiye ve Yunanistan’da seçimler var. Biz her seçimlerde böyle şeyleri duyarız. ABD’nin Türkiye mi yoksa Yunanistan mı öncelikli yaklaşımına belki bir cevap verilebilir. Ukrayna’ya silah göndermenin en kolay yolu Yunanistan üzerindendir. Çünkü biz Rusya ile çok iyi ilişkideyiz. Ukrayna ile dengeleri koruyoruz. O zaman ne yapmak lazım Türkiye yerine hangi ülke kullanılabilir. 1-Polonya. 2-Yunanistan. Oradan silahlar gönderiliyor Ukrayna’ya. Ama ne Türkiye ne Yunanistan ne ABD, Ukrayna için Rusya’ya savaş açmazlar. Yani ABD’nin de şimdi bu saatten sonra kalkıp Türkiye’ye savaş ilan edecek hali yok. Eğer öyle bir şey olursa zaten yeni dünya tartışmalarına girmiş oluruz.

  • Bugün neredeyse hiç tartışılmayan bir konu, Türkiye’nin AB üyeliği… Siz Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler şuanda tamamen jeostratejik ilişkilere dayalı yani değerler üzerinden giden ilişkiler şuan için söz konusu değil. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yaşanan gerginlikler ve sıkıntılar çok önemli. Türkiye’de de özellikle AB’den uzaklaşma eğilimleri varken AB’de de özellikle Türkiye’yi dışlama eğilimleri oldu. Nitekim “AB’nin Türkiye’ye yönelik politikaları Türkiye’yi Rusya’nın kucağına itiyor” öngörüleri doğrulandı.

Türkiye’nin çok yönlü bir siyaset arayışında olduğunu görüyoruz. Yani sadece bir merkeze bakan değil, daha geniş o nedenle tartışmalarda yaşanan işte Türkiye Şanghay’a mı üye olacak, Rusya ile yakınlaşması iyi midir, Çin ile olan ilişkileri nereye götürecek, soruları aslında Türkiye’nin sadece NATO ve AB merkezli bakış açısının artık yeterli olmadığı, onun ötesine geçen bir yaklaşımı beraberinde getiriyor. Bu yeni bir politika değil hem Cumhuriyetin ilk yıllarında hem 60’lı-70’li yıllarda Türkiye’nin takip ettiği bir politikaydı. O nedenle Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinde yaşanan tıkanıklığı aşabilmenin tek yolu Türkiye’de tekrar demokratik anlamda parlamenter sisteme geçişin hızlandırılması. Siyasal değerler anlamında Türkiye’nin kendi iç reformlarını yapmaya devam etmesi ama Avrupa’nın da Türkiye’ye bakış açısında tek bir parti veya tek bir kişi üzerinden yorum yaparak değil ileriye dönük olarak Avrupa’nın güvenlik anlamında, teknolojik anlamda kültürel ve siyasi anlamda Türkiye’yi bir parçası olarak görmeye devam etmesiyle olur.

  • Rusya-Ukrayna Savaşı öncesi en çok konuşulan konulardan biri Avrupa’nın stratejik özerklik projesiydi. Savaş sonrası bu proje artık gündeme gelmiyor, Avrupa açısından özerklik hedefi rafa mı kalktı?

Şimdi Avrupa’daki bu stratejik otonomi tartışmaları sona erdi mi sorusuna verilecek yanıt hayır. Çünkü bu Avrupa’nın her zaman arzu ettiği ve etmeye devam edeceği bir olay. 1954 yılından beri Batı Avrupa Birliği olarak Cenevre ruhu devam edecek. Ancak şuanda Rusya Ukrayna savaşı bu düşüncenin şimdilik rafa kaldırılması için çok önemli bir süreç oldu. ABD açısından da zaten en başından beri, ona duplication diyorlar, Avrupa’nın bir askeri yapıya kavuşması arzu edilen bir şey değil.

Almanya’nın burada Fransa ile ne yapacağı çok önemli. Ama daha önce Almanya-Fransa ortak ordu kurma çalışmaları da başarısız olmuştu. Nereden bakarsak bakalım Avrupa’daki stratejik otonomi tartışmaları önümüzdeki 5-10 yıl için tamamen devre dışı. Yeni bir düzenek NATO’nun daha çok güçlendiği Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin buna Balkanları da dahil ediyoruz, Avrupa’ya değil daha çok Amerika’ya baktığı bir süreç var. O nedenle stratejik otonomi düşüncesi şuan çok zor olan bir düşünce.

Diplomasi

Trump, Tayvan’a silah satışını ilk dönemini aşan bir seviyeye çıkarmayı planlıyor

Yayınlanma

İki ABD’li yetkiliye göre, Washington Tayvan’a silah satışlarını Başkan Donald Trump’ın ilk dönemini aşan bir düzeye çıkarmayı planlıyor. Bu durum, ticaret savaşı nedeniyle hali hazırda gergin olan ABD-Çin ilişkilerine yeni bir gerginlik katacaktır.

Anonim kalmak koşuluyla Reuters’a konuşan ABD’li yetkililer, önümüzdeki dört yıl içinde Taipei’ye silah satışlarının Trump’ın ilk dönemini aşmasını beklediklerini söyledi. Yetkililerden biri ise Tayvan yönetimine silah satış bildirimlerinin önceki dönemi “kolaylıkla aşabileceğini” belirtti.

Ayrıca, ABD’nin Tayvan muhalefet partileri üyelerine, savunma harcamalarını ada bütçesinin %3’üne çıkarma çabalarına karşı çıkmamaları için baskı uyguladığını da söylediler.

Reuters’ın hesaplamalarına göre, ilk Trump yönetimi Tayvan’a yaklaşık 18,3 milyar dolarlık silah satışı onayladı. Joe Biden’ın görev süresi boyunca ise bu rakam yaklaşık 8,4 milyar dolardı.

Washington ile Çin’e bağlı Tayvan arasında resmi diplomatik ilişkiler olmamasına rağmen, ABD Tayvan’ın en önemli uluslararası destekçisi ve silah tedarikçisidir. ABD de Tayvan’ı resmi olarak Çin’in bir parçası olarak kabul ediyor, ancak uygulamada adadaki bağımsızlık yanlısı politikacıları destekliyor ve adayı Çin’e karşı silahlandırıyor.

Öte yanda Tayvan’da birçok kişi, Trump’ın adaya önceki ABD başkanları kadar bağlı olmayacağından endişe duyuyor.

Seçim kampanyası sırasında Trump, Tayvan’ın kendi korunması için ödeme yapması gerektiğini savundu ve adayı Amerikan yarı iletken işini çalmakla suçlayarak Taipei’de endişe yarattı.

Çin, gerekirse güç kullanarak ayrı yönetilen ada ile “yeniden birleşmeyi” savunuyor. Tayvan’ın mevcut hükümeti ise, buna karşı çıkarak ABD ve diğer Batılı güçlerden yardım istiyor.

Reuters’a konuşan ABD’li yetkililer, yönetim yetkililerinin ve Trump’ın kendisinin Tayvan’a yönelik “sert caydırıcılığı artırma” konusunda kararlı olduğunu söyledi.

Bir ABD yetkilisi, “Başkanın tutumu budur. Hepimizin tutumu budur” diyerek, Tayvan’ın iç finansmanı sağladığında uygulamaya konulacak bir silah alım paketi üzerinde Tayvan ile yakın işbirliği içinde çalıştıklarını ekledi.

Tayvan hükümeti ofisi Reuters’e, hükümetin kendini savunma kapasitesini güçlendirmeye kararlı olduğunu söyledi ve savunma harcamalarını artırma önerilerine işaret etti.

Sözcü Wen Lii, “Tayvan, ABD ile güvenlik işbirliğini derinleştirmeye devam ederken askeri caydırıcılığını artırmayı hedefliyor” dedi.

Tayvan Savunma Bakanlığı, yeni silah satışları hakkında yorum yapmaktan kaçındı, ancak ada savunma bakanı Wellington Koo’nun “demokratik müttefiklerin dayanışma ve işbirliğinin önemi” hakkındaki önceki açıklamalarını yineledi.

Tayvan lideri Lai Ching-te ve Demokratik İlerleme Partisi (DPP), özel bir savunma bütçesi ile bu yıl savunma harcamalarını GSYİH’nin %3’üne çıkarmayı hedefliyor.

Ancak muhalefet partileri Kuomintang (KMT) ve Tayvan Halk Partisi (TPP) tarafından kontrol edilen ada parlamentosu, bu yılın başlarında savunma harcamalarını baskılayan bütçe kesintilerini kabul etti. Muhalefet savunma bütçelerinin artırılmasına karşı çıkıyor ve bunun Çin’in tepkisini adanın üzerine çekeceğinden endişe duyuyor.

ABD’li yetkililerden biri Reuters’a, “(Taipei’de) muhalefete oldukça sert mesajlar veriyoruz. Bu konunun önüne geçmeyin. Bu Tayvan’ın partizan bir meselesi değil. Bu Tayvan’ın hayatta kalma meselesi” dedi.

Durumu doğrudan bilen Tayvan’daki üç kişi, ABD hükümeti ve ABD Kongresi ziyaretçilerinin Tayvan’daki muhalefet partilerine savunma harcamalarını, özellikle de bu yılın sonlarında parlamentoya sunulması beklenen özel savunma bütçesini engellememeleri için baskı yaptığını doğruladı.

Öte yandan, ABD’li yetkililerden biri, Trump yönetiminin, Pekin’in “ayrılıkçı” olarak nitelendirdiği Lai’nin bu yıl ABD topraklarından geçişine itiraz etmeyeceğini söyledi.

Tayvanlı yetkililerin ABD’ye yaptığı geçmiş ziyaretler, ABD’nin diplomatik ilişkilerinin Taipei ile değil Pekin ile olduğu gerekçesiyle Çin’in öfkelenmesine neden olmuştu.

Uzmanlara göre olası bir ziyaret ABD-Çin ilişkilerinin gerilemesine yol açacaktır.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Eski Kazakistan lideri Nazarbayev Moskova’da Putin ile görüştü

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Putin, Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev ile Moskova’da görüşme gerçekleştirdi. Kremlin Sözcüsü Peskov, Nazarbayev’in Rusya başkentine yaptığı ziyaret kapsamında gerçekleşen görüşmeyi duyurdu. Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev ise bu tür ziyaretlerin Nazarbayev’in şahsi teşebbüsüyle gerçekleşen ve uzun yıllara dayanan dostluktan kaynaklanan bir gelenek olduğunu belirtti.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kazakistan‘ın kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile Moskova’da bir araya geldi.

Görüşme, Nazarbayev’in Rusya’nın başkentine gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Kremlin’de yapıldı.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, RİA Novosti ajansına yaptığı açıklamada, “Başkan Putin, bugün Moskova’da bulunan Kazakistan’ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile Kremlin’de bir görüşme gerçekleştirdi,” ifadelerini kullandı.

Peskov, görüşmenin içeriğine dair ayrıntılı bilgi vermezken, Nazarbayev’in Moskova’da bir ziyaret programı kapsamında bulunduğunu belirtti.

Tokayev: Ziyaretler Nazarbayev’in kendi inisiyatifi

Kazakistan’ın mevcut Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev, daha önceki açıklamalarında Nazarbayev’in Moskova’ya yaptığı bu tür ziyaretlerin alışılmadık olmadığını belirtmişti.

Nitekim Nazarbayev, Aralık 2024’te de Rusya’ya dostane bir ziyaret gerçekleştirerek Vladimir Putin ile bir araya gelmişti.

Tokayev, Kazakistan’da yayın yapan Ana Tili gazetesine verdiği mülakatta, bu tür buluşmaların bizzat Nazarbayev’in kendi isteğiyle gerçekleştiğini vurgulamıştı.

Tokayev, “Onlar, görünüşe göre eski dostlar ve meslektaşlar olarak buluşuyorlar, hatırlayacakları çok şey var. Bu tür görüşmelerin başlatıcısı Nursultan Abişoğlu’dur, onun için bunlar son derece önemli,” şeklinde konuşmuştu.

Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev ayrıca, Nazarbayev’in Moskova ziyaretlerinin kökleri Sovyet geçmişine dayanan bir tür gelenek hâline geldiğini de kaydetmişti.

Kazakistan’ın bağımsızlığını ilan etmesinden önce Nursultan Nazarbayev, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu Başkanlığı da dahil olmak üzere Sovyet yönetim kademelerinde üst düzey görevlerde bulunmuştu.

Tokayev’e göre, bu tür ziyaretler henüz Sovyetler Birliği döneminde şekillenen güçlü bağları yansıtıyor ve eski Sovyet cumhuriyetleri ile liderleri arasındaki ilişkilerin özel karakterinin altını çiziyor.

Orta Asya stratejisi ısınıyor: AB liderlik arıyor, Çin kazan-kazan işbirliğini savunuyor

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Birleşik Krallık, Körfez ile 1,6 milyar sterlinlik ticaret anlaşması imzalayacak

Yayınlanma

Birleşik Krallık, Körfez ülkeleriyle 1,6 milyar sterlinlik bir ticaret anlaşması imzalamak üzere.

Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni içeren Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile yapılan anlaşma, ABD, Hindistan ve AB ile yapılan anlaşmaların ardından Başbakan Keir Starmer’in dördüncü ticaret anlaşması olacak.

Londra, anlaşmanın 2035 yılına kadar KİK ülkeleri ile ticarete yıllık 8,6 milyar sterlin ek katkı sağlayacağını umduğunu açıkladı. Petrol zengini bölgedeki müzakerelere yakın kaynaklar, anlaşmanın şu anda son aşamada olduğunu ve Birleşik Krallık’ın anlaşmayı yakında onaylayacağını beklediklerini söyledi.

Anlaşma, özellikle otomobil endüstrisi ve finansal hizmetler için faydalı olacak gibi görünüyor, fakat tahminlere göre serbest ticaret anlaşmasının önümüzdeki on yıl içinde GSYİH’nin %0,1’inden daha az bir değere sahip olacağı tahmin ediliyor.

Fakat hayvan refahı standartlarının daha düşük olması nedeniyle İngiliz çiftçileri önemli ölçüde zarara uğratabilecek tavuk ithalatı anlaşması konusunda tepki olması muhtemel.

The Guardian’ın edindiği bilgilere göre, sendika konfederasyonu TUC anlaşma konusunda ihtiyatlı olunması gerektiğini savunanlar arasında yer alıyor ve bakanlara endişelerini iletti.

İnsan hakları grupları daha önce, Birleşik Krallık’ın özellikle göçmen işçiler için insan haklarının iyileştirilmesine yönelik yasal taahhütler olmadan serbest ticaret anlaşmasını imzalamaması gerektiğini söylemişti.

İngiltere ve KİK’in gelecekteki tüm anlaşmalarda güçlü insan hakları koşulları içermesi ve Londra’nın ticaret ilişkilerinin derinleşmesinin olası sonuçlarına ilişkin kendi bağımsız etki değerlendirmesini şeffaf bir şekilde sunması gerektiğini belirtmişlerdi.

Müzakerelere yakın bir başka kaynak, taahhütlerin bir parçası olarak insan haklarına ilişkin bazı ifadelerin yer almasının muhtemel olduğunu, fakat yasal bir yükümlülük bulunmadığını belirtti.

İş ve Ticaret Bakanlığı sözcüsü, KİK ile ticaret anlaşması müzakerelerinin devam ettiğini söyledi ve henüz bir son tarih belirlemediklerini kaydetti. Bakanlık kaynakları, 6 Haziran’da başlayacak Kurban Bayramı nedeniyle müzakerelerin ara verilmesi ihtimalinin olduğunu belirtti.

Birleşik Krallık-KİK ticaret anlaşması, altı KİK ülkesinin de kişi başına karbon emisyonu açısından ilk 10’da yer alması nedeniyle Ada’nın net sıfır emisyon hedefleri üzerinde de etkisi olacak.

TUC genel sekreteri Paul Nowak, “TUC, Körfez ülkeleriyle ticaret anlaşması konusunda bakanlara doğrudan endişelerini iletti ve bunu yapmaya devam edeceğiz. Ticaret anlaşmaları konusundaki görüşümüz tutarlıdır: hükümet, insan haklarını ve işçi haklarını ihlal eden ve uluslararası hukuku çiğneyen ülkelerle anlaşma yapmamalıdır. Hükümetin İsrail ile ticaret görüşmelerini askıya alması doğru bir karardı,” dedi.

Bakanlar, anlaşmanın tarımla ilgili yönleri konusunda Ulusal Çiftçiler Birliği’nin tepkisiyle de karşılaşacaklar. Sektör temsilcileri The Guardian’a, ithalatın hijyen standartlarını karşılaması halinde anlaşmanın tavuklara sınırsız erişim hakkı verebileceğini söylediler.

Müzakereler, iki hafta önce imzalanan Hindistan anlaşmasından daha somut bir olasılık olarak görülen ve Muhafazakârlar tarafından başlatılan çalışmaları tamamlamaya hazır olan Ticaret Bakanı Douglas Alexander tarafından yürütülüyor. Alexander’ın nihai onay için muhatabıyla görüşmesi bekleniyor.

Önceki ticaret bakanı Anne-Marie Trevelyan, parlamentoda anlaşmanın “insan hakları pahasına yapılmayacağı” sözünü vermişti.

Milletvekilleri, ticaret anlaşmalarına haklar konusunun dahil edilmesinin emsalleri olduğunu, örneğin Yeni Zelanda anlaşmasında yerli halkların ülkelerinin gelecekteki ilerlemesinde rol alacağına dair taahhütlerin yer aldığı bölümün buna örnek olduğunu belirtmişlerdi.

O dönem gölge ticaret bakanı olan Nick Thomas-Symonds, muhalefette iken, “İnsan hakları, kadın hakları ve işçi haklarının Birleşik Krallık’ın ticaret müzakerelerine dahil edilmesi çok önemli” demişti.

Fakat İşçi Partisi hükümeti döneminde yapılan son görüşmelerde, Lordlar Kamarası Ticaret Bakanı Baroness Jones, Birleşik Krallık’ın “dünya çapında insan haklarının önde gelen savunucusu” olmasına rağmen, bu çalışmanın serbest ticaret anlaşmaları müzakerelerinden ayrı olarak yürütüldüğünü söyledi.

Geçen yıl Lordlar Kamarası’nda yaptığı konuşmada, “Ticaret politikasının bazı yönleri, ikili ilişkilerde diğer sorunları ele alma fırsatı sunabilir, fakat serbest ticaret anlaşmaları genellikle insan hakları sorunlarını ilerletmek için en etkili veya en hedefli araç değildir,” demişti.

BAE ticaret bakanı Dr. Thani bin Ahmed al-Zeyoudi, 2023 yılında Politico’ya verdiği demeçte, Birleşik Krallık ve diğer Batı ülkeleri “daha fazla pazar erişimi ve daha fazla iş fırsatı istiyorlarsa” ticaret anlaşmalarındaki standart insan ve işçi hakları hükümlerini “yumuşatmaları” gerektiğini söylemişti.

Hükümet tahminlerine göre, Birleşik Krallık’ın yedinci en büyük ihracat pazarı olan bu blokla ticaretin değeri yıllık yaklaşık 59 milyar sterlin olup, ticaret anlaşmasının ticareti yaklaşık %16 oranında artıracağı tahmin ediliyor.

Suudi Arabistan ve BAE dahil Körfez ülkelerindeki devlet fonları, Birleşik Krallık’ın en büyük yabancı yatırımcıları arasında yer alıyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English