Bizi Takip Edin

AMERİKA

Ukrayna tartışmalarına savunma sektöründen fonlanan düşünce kuruluşları yön veriyor

Yayınlanma

ABD’nin önde gelen yayın organlarında ve düşünce kuruluşlarında yayınlanan Ukrayna savaşı değerlendirmelerini inceleyen bir araştırma, bu tartışmaların çoğunlukla Amerikan silah sanayii tarafından fonlanan isim ve kuruluşlarca yapıldığını gösteriyor.

Quincy Institute için bu araştırmayı yapan Ben Freeman, savunma sanayiinin fonladığı düşünce kuruluşlarına mensup isimlerce yazılan yazıların istisna değil kural olduğunu belirtiyor.

Freeman, “Amerika’nın önde gelen dış politika düşünce kuruluşları savunma sanayiinden fon alıyor. Ukrayna savaşıyla ilgili medya piyasasını domine etmiş durumdalar ve ABD’nin Ukrayna’ya vermesini tavsiye ettikleri silahların çoğunun fon sağlayıcıları tarafından üretildiğini nadiren de olsa açıklıyorlar,” diyor.

ABD’deki en üst düzey dış politika düşünce kuruluşlarının yüzde 78’inin Pentagon’dan ya da Pentagon’un yüklenicilerinden fon aldığına dikkat çeken Freeman, şu bilgileri veriyor: “En tepede savunma sanayinin etkisi daha da büyüktür: dış politika alanında ilk 10 sırada yer alan düşünce kuruluşlarının her biri savunma sektöründen fon almaktadır. Ve birçok düşünce kuruluşu için savunma fonlarının miktarı muazzamdır. Örneğin CSIS, Center for a New American Security (CNAS) ve Atlantik Konseyi savunma sektöründen yılda bir milyon dolardan fazla fon aldıklarını bildirmişlerdir.”

Fonlularla fonsuzlar arasındaki fark

New York Times, Washington Post ve Wall Street Journal’da yayınlanan Ukrayna savaşıyla ilgili makaleleri analiz eden Freeman, medya kuruluşlarının savunma sektörü desteğine sahip bir düşünce kuruluşuna atıfta bulunma olasılığının, bu desteğe sahip olmayan bir düşünce kuruluşuna atıfta bulunma olasılığından yedi kat daha fazla olduğunu ortaya koyuyor.

Araştırmaya göre, medyada yapılan 1.247 düşünce kuruluşu referansının 1.064’ü (veya yüzde 85’i) savunma sektöründen fonlanan düşünce kuruluşlarına yapılıyor.

Ukrayna savaşıyla ilgili makalelerde en çok adı geçen iki düşünce kuruluşu da savunma sektöründen fon alan düşünce kuruluşları: CSIS ve Atlantik Konseyi.

Rapora göre, bağışçıları tespit edilebilen 27 düşünce kuruluşundan 21’i savunma sektöründen fon alıyor (yüzde 77). Üstelik, Atlantik Konseyi ve CSIS görece ‘şeffaf’ oldukları için fon akışı rahatlıkla tespit edilebiliyor ama diğer düşünce kuruluşları için aynı şeffaflıktan söz etmek mümkün değil.

Ordu ve savunma sektörü ile iç içelik

Raporda, düşünce kuruluşlarının Pentagon’la iç içeliğine ilişkin de önemli bilgiler veriliyor. Örneğin, CSIS, Şubat 2014’te yayınlanan ve savunma sanayiinin önceliklerini yansıtan bir raporla sonuçlanan bir çalışma yürüttü ve CSIS personeli tavsiyeleri kabul ettirmek için Savunma Bakanlığı yetkilileri ve kongre çalışanlarıyla toplantılar başlattı.

Bir başka düşünce kuruluşu Hudson Enstitüsü’nde, bir araştırma projesini finanse eden bir savunma şirketine araştırma hakkında düzenli brifingler verildi ve ilk taslaklar üzerinde revizyonlar önerme fırsatı verildi.

Freeman, daha önce yaptığı bir araştırmada da ABD hükümeti ve savunma şirketlerinden ABD’deki üst düzey düşünce kuruluşlarına giden 1 milyar dolardan fazla fon tespit ettiğini hatırlatıyor.

Yine Freeman, nükleer silahlara odaklanan akademik bir çalışmaya dikkat çekiyor. Buna göre dünyanın en büyük 40 dış politika düşünce kuruluşunun yüzde 58’i nükleer silah sistemlerinin üretimi veya bakımıyla ilgilenen şirketlerden fon alıyor.

Pensilvanya Üniversitesinin 2020 yılında yayınladığı düşünce kuruluşları sıralamasında ilk 10’da yer alan tüm kurumlar savunma sanayiinden besleniyor. Bu düşünce kuruluşları sırasıyla şunlar: Brookings Enstitüsü, Carnegie Endowment for International Peace, Center for Strategic and International Studies, Wilson Center, RAND Corporation, Atlantik Konseyi, Council on Foreign Relations, Center for American Progress, Center for a New American Security, Hudson Enstitüsü.

Düşünce kuruluşlarından savaşa çağrı metinleri

Bu düşünce kuruluşlarına atıf yapan yayınların içerik analizini de yapan Freeman, silah endüstrisi ile mali bağları olan düşünce kuruluşlarının genellikle silah endüstrisine fayda sağlayacak politikaları desteklediğine işaret ediyor.

“Savunma sanayii finansmanına sahip düşünce kuruluşlarının makalelerinden bazılarının başlıkları bile benzerdi,” diyen araştırmacı şu örnekleri veriyor: CSIS makalesi, “Ukrayna’ya Yardım: Tanklardan Çok Daha Fazlası” ve Atlantik Konseyi makalesi, “Tanklar hayati önem taşıyor ama Ukrayna’nın Putin’in Rusya’sını yenmek için çok daha fazlasına ihtiyacı olacak.”

American Enterprise Institute (AEI) ise ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı askeri yardımların daha da artırılmasını destekleyen çok sayıda makale yayınladı. Örneğin bir makalede, Ukrayna’nın Batılı tankları almasının ‘önümüzdeki aylarda daha uzun menzilli füzeler veya dördüncü nesil savaş uçakları gibi diğer gelişmiş yeteneklere ihtiyaç duyacağının habercisi olabileceği’ savunuluyor. Bir başka AEI yayını ise Ukrayna’nın en büyük zayıflığının ABD’den aldığı ‘yardımın miktarıyla ilgili olduğunu’ savunuyor.

Savunma sanayinden fon alan diğer düşünce kuruluşları da benzer argümanlar ileri sürüyor. Örneğin Brookings Enstitüsü, “Kırmızı Çizgileri Aşmadan Ukrayna’yı Silahlandırmak” ve “Ukrayna’daki Uzun Savaş” başlıklı makaleler yayınlayarak ABD’nin herhangi bir kırmızı çizgiyi ihlal etmeden ve gerilimi tırmandırmanın maliyetini artırmadan tank ve diğer araçları, füzeleri ve hatta uçakları gönderebileceğini savunuyor.

Ya da Wilson Center’ın, “Ukrayna”yı Desteklemenin İyi Bir Yatırım Olmasının Dört Nedeni” başlıklı makalesi bu argümanı bir adım daha ileri götürerek askeri yardımın sadece Ukraynalılara yardım etmek için değil, küresel savaştan kaçınmak, ABD’nin yurtdışındaki imajını iyileştirmek, Amerikan güvenliğinin üstünlüğünü sergilemek ve hatta LGBT haklarını korumak için de kritik öneme sahip olduğunu iddia ediyor.

RAND Corporation tarafından hazırlanan, “Ukrayna Savaşı Savunma Stratejisini Nasıl Hızlandırır?” başlıklı bir rapor ise Rusya ile Ukrayna üzerinden savaşmanın Amerika’nın Çin karşısındaki konumunu da iyileştirdiğini söylüyor. 

Council on Foreign Relation’ın, “Batı Ukrayna’ya Hafif Tanklar Gönderiyor. Bir Fark Yaratacaklar mı?” başlıklı makalesinde Ukrayna’ya hafif tanklar ve diğer zırhlı araçların gönderilmesinin operasyonel, taktiksel ve stratejik olmak üzere savaşın her seviyesinde bir fark yaratabileceğini savunuluyor.

Center for a New American Security’nin, “ABD’nin Ukrayna’ya Askeri Yardımının Şaşırtıcı Başarısı” başlıklı makalesi, ABD tarafından tedarik edilen obüsler, Yüksek Hareket Yetenekli Topçu Roket Sistemi (HIMARS), gemisavar füzeler, hava savunma yetenekleri ve piyade savaş araçları ve tanklar gibi bir dizi silahın Ukrayna’nın savaş alanındaki başarısı için hayati önem taşıdığını savunuyor.

Başta Atlantik Konseyi olmak üzere bu düşünce kuruluşları tarafından yayınlanan makalelerden bazıları çatışmaya diplomatik çözümler getirilmesini reddediyor.

Bir başka Atlantik Konseyi makalesi ise savaşta düşmanlıkların belirgin bir şekilde artması için çağrıda bulunuyor ve ‘Ukrayna’nın orantılı misilleme hakkı olduğunu’ savunuyordu. Makaleye göre bu, Rusya’daki kritik alt yapıyı yok etme ve Moskova ile diğer şehirleri karanlığa gömme hakkıyla başlıyordu.

Medyadaki atıflar da yönlendirici

Medyada bu tip düşünce kuruluşlarına yapılan atıfları da inceleyen Freeman, İnsan Hakları İzleme Örgütü dışında, ilk 10’daki tüm kuruluşların savunma sanayii tarafından fonlandığını tespit ediyor.

İlk iki sırada CSIS ve Atlantik Konseyi yer alırken, Carnegie, AEI, CFR ve Brookings gibi kuruluşlar da medyada kendilerine en çok yer bulanlardan.

CSIS’in kamuya açık en son bilgileri, düşünce kuruluşunun geçen yıl Pentagon yüklenicilerinden en az 2,2 milyon dolar aldığını gösteriyor. Benzer şekilde, Atlantik Konseyi de 2021 yılında Pentagon ve yüklenicilerinden en az 1,3 milyon dolar aldığını bildirdi. Her iki düşünce kuruluşu da, Ukrayna’daki savaşın bir sonucu olarak Pentagon’dan milyarlarca dolarlık sözleşme alan Lockheed Martin ve Raytheon’dan yüz binlerce dolar ‘bağış’ alıyor.

AMERİKA

Trump’ın “51. eyalet” şakası Kanada’yı karıştırdı

Yayınlanma

Kanada Maliye Bakanı Chrystia Freeland’ın, başkan seçilen Donald Trump’ın yaklaşan gümrük vergisi tehditleriyle en iyi nasıl başa çıkılacağı konusundaki uzlaşmaz farklılıkları gerekçe göstererek istifa etmesiyle Kanada siyaseti karıştı.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Trump ile olası bir gümrük vergisi savaşına ilişkin korkularla bağlantılı bir iç siyasi krizle karşı karşıya kalırken, Seçilmiş Başkan, Kanada’nın ABD’nin 51. eyaleti olmasının “harika bir fikir” olacağını söyleyerek şaka yapınca işler daha da karmaşık hale geldi.

Trump çarşamba günü Truth Social platformunda yaptığı paylaşımda, “Birçok Kanadalı Kanada’nın 51. Eyalet olmasını istiyor. Vergilerden ve askeri korumadan büyük ölçüde tasarruf edecekler. Bence bu harika bir fikir. 51. Devlet!!!” dedi.

Leger tarafından yapılan bir ankete göre Kanadalıların %13’ü ülkenin ABD’nin bir eyaleti olmasını istiyor.

Trump, Trudeau’ya “Kanada Valisi” demişti

Trump aynı şakayı kasım ayı sonlarında Mar-a-Lago tatil köyünde verdiği bir akşam yemeğinde de yapmış ve izleyicilerden kahkahalar yükselmişti.

Fox News’e göre seçilmiş başkan, iki ülkenin birleşmesinin fentanil kaçakçılığı konusundaki endişelerini gidereceğini ve büyük ölçüde ABD’nin güney sınırını etkileyen bir sorun olan yasadışı göç akışını durduracağını öne sürmüştü.

Daha sonra Trump, Truth Social’da yaptığı başka bir paylaşımda da Başbakan Justic Trudeau’yu Kanada’nın “valisi” olarak adlandırmıştı ki bu, normalde ABD eyaletlerinin liderleri tarafından kullanılan bir unvan.

Bakan Freeland, istifadan önce Trudeau ile atıştı

Freeland ve Trudeau, kısa bir süre önce açıklanan iki aylık tatil satış vergisi ve Freeland’ın “maliyetli bir siyasi hile” olarak nitelendirdiği Kanadalılara 250 Kanada doları (168 avro) çek verilmesi konusunda anlaşmazlığa düştü.

Freeland, Trump’ın Kasım ayında yaptığı ülkeye %25 gümrük vergisi uygulama tehdidi bağlamında da Kanada’nın bu tür politikaları kaldırayamayacağını savunuyordu.

Freeland istifa mektubunda, “Ülkemiz ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya. Bu da mali barutumuzu bugünden kuru tutmak anlamına geliyor, böylece yaklaşan bir tarife savaşı için ihtiyaç duyabileceğimiz rezervlere sahip olabiliriz,” dedi.

Muhalefetten ve iktidar partisinden erken seçim çağrısı

Kararının, Trudeau’nun bir hafta önce kendisine ülkenin maliye bakanı olarak kalmasını istemediğini söylemesinin ardından geldiğini söyledi. 

Hükümetin bütçesini sunmadan hemen önce gelen bu ayrılış, hükümeti zor durumda bıraktı ve Trudeau ile zaten kırılgan olan Liberal Parti’yi uçurumun kenarına getirdi.

Trudeau’nun partisinin üyeleri onu istifaya çağırırken, Kanada’nın üç muhalefet partisi lideri de pazartesi günü Trudeau’nun görevi bırakması gerektiğini söyledi.

Muhalefetteki Kanada Muhafazakâr Partisi lideri Pierre Poilievre de erken federal seçim çağrısında bulundu. Kanadalı siyasetçi, “Her şey kontrolden çıkmaya başladı. Bu şekilde devam edemeyiz,” dedi.

Olası Trump vergileri Kanada’yı felç edebilir

Kasım ayında Trump, yasadışı göç ve ABD’deki fetanil kriziyle mücadele etmek gerekçesiyle Kanada ve Meksika’dan ülkeye giren tüm ürünlere %25 oranında kapsamlı bir vergi uygulayacağını söylemişti.

Ekonomistler bu tür tarifelerin Kanada ekonomisine önemli ölçüde zarar vereceği uyarısında bulunuyor. ABD hükümetinin verilerine göre Kanada 2022 yılında ABD ithalatının yaklaşık 437 milyar dolarını gerçekleştirmiş ve aynı yıl ABD ihracatının da en büyük pazarı olmuştu.

Kanada toplam ihracatının yaklaşık %75’ini ABD’ye yapıyor.

Freeland, Trump’ın kasım ayında yaptığı açıklamanın ardından, “ABD’ye sattığımız şeyler gerçekten ihtiyaç duydukları şeyler. Onlara petrol satıyoruz, elektrik satıyoruz, kritik mineraller ve metaller satıyoruz,” demişti.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Arjantin ile IMF arasında yeni program müzakereleri

Yayınlanma

Arjantin, Uluslararası Para Fonu ile mevcut 44 milyar dolarlık anlaşmanın yerini alacak yeni bir program arayışında.

Bloomberg’in aktardığına göre IMF Baş Sözcüsü Julie Kozack perşembe günü yaptığı açıklamada Javier Milei hükümetinin, selefinden devraldığı anlaşmanın son gözden geçirmelerini tamamlamak yerine yeni bir program üzerinde çalıştığını doğruladı.

Perşembe günü Washington’da bir basın toplantısı düzenleyen Kozack, “Yetkililer yeni bir programa geçmek istediklerini resmen ifade ettiler ve müzakereler şu anda devam ediyor,” dedi.

Arjantin ile IMF arasındaki görüşmeler, Ekonomi Bakanı Luis Caputo’nun ofisinden ve merkez bankasından yetkililerden oluşan bir ekibin bu ayın başlarında fon temsilcileriyle görüşmek üzere Washington’a gitmesinin ardından ivme kazandı.

Arjantin’in bir sonraki IMF programına ilişkin müzakerelerdeki temel soru, kurumun Milei’ye 44 milyar dolarlık yükü devretmenin ötesinde ek finansman sağlayıp sağlamayacağı ve ne kadar sağlayacağı. 

Arjantin lideri bu yılın başlarında 15 milyar doları telaffuz etmiş fakat son zamanlarda bu rakama atıfta bulunmamıştı. Caputo bu hafta yaptığı açıklamada yeni fonların programın bir parçası olmasını beklediğini söyledi.

Kabul edildiğinde bu, ülkenin 1958’den bu yana kuruluşla yaptığı 23’üncü, 2018’den bu yana ise üçüncü program olacak.

IMF’nin Arjantin’deki sicili, on yıllar boyunca yapılan pek çok anlaşmanın ekonomiyi toparlayamaması ve birbiri ardına gelen hükümetlerin küresel borç verici kurumun parasını harcarken program hedeflerini sıklıkla ihlal etmesi nedeniyle kötü.

Milei ve baş müzakerecisi Caputo’nun da IMF ile ilişkileri karışık. Başkan bu yılın başlarında fonun üst düzey yetkililerinden biri olan Rodrigo Valdes’i eleştirmiş, Valdes de müzakerelerden çekilmeyi tercih etmişti.

Caputo da 2018’deki ilk anlaşma sırasında IMF yetkilileriyle kur politikası konusunda anlaşmazlığa düşmüş ve o dönemde Arjantin’in maliye bakanı olarak kısa bir süre merkez bankası başkanlığı yaptıktan sonra istifa etmişti.

Bu arada IMF yönetimi bu yıl Milei ve Caputo’yu harcamaları kısmak, enflasyonu düşürmek ve ülkenin birçok döviz kuru arasındaki farkı kapatmakla övdü.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Cumhuriyetçilerin federal fon yasası Kongre’ye takıldı

Yayınlanma

ABD Temsilciler Meclisi, hükümetin kapanmasına sadece bir gün kala, dün gece federal fonların süresini uzatacak bir tasarıyı kabul edemedi. 

Harcama tedbirinin çökmesi, Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın defalarca taktik değiştirmek zorunda kaldığı kaotik bir mücadelenin uzamasına neden oldu.

Trump destekli tasarı, 30’un üzerinde Cumhuriyetçi ve neredeyse tüm Demokratların karşı çıkmasıyla gerekli üçte iki çoğunluğu sağlayamadı.

Nihai oylamada 235 üye tasarı aleyhinde, 174 üye ise tasarı lehinde oy kullandı; 38 Cumhuriyetçi tasarı aleyhinde, iki Demokrat ise tasarı lehinde oy kullandı.

Cumhuriyetçi muhalefetin düzeyi, Cumhuriyetçi liderlerin tasarıyı başka bir süreç altında gündeme getirmekte zorlanacağına işaret ediyor. 

Johnson başlangıçta Demokrat liderlerle hükümetin finansmanını 14 Mart’a kadar uzatacak yaklaşık 1.550 sayfalık bir tasarı üzerinde anlaşmaya varmıştı. Tasarı, afet yardımı, çiftlik yardımı ve Kongre üyeleri için maaş zammı da dahil olmak üzere partiler üstü yasama öncelikleriyle doluydu. 

Fakat Cumhuriyetçilerin sağ kanadı, Trump’ın milyarder danışmanı Elon Musk’ın özellikle eleştirdiği tasarıya yüklendi ve nihayetinde Trump, tasarıyı engelledi.

Bunun üzerine Johnson tasarıyı yeniden yazmak için kolları sıvadı ve Trump’ın talep ettiği iki yıllık borç tavanı uzatma maddesini ekledi.

Trump NBC’ye verdiği demeçte borç tavanının kaldırılmasını desteklediğini ve bunun gerçekleşmesi için “öncülük etmeye” hazır olduğunu söylemişti.

Trump’ın Kongre’deki en güçlü destekçilerinden bazıları da dahil olmak üzere Cumhuriyetçiler, en azından Demokratlar görevdeyken borç tavanının yükseltilmesine tarihsel olarak karşı çıkmışlardı. Şimdi ise Trump, tavanı tamamen kaldırmaları için onları zorlayacağını söylüyor.

Demokratlar perşembe günü kapalı kapılar ardında yapılan bir toplantıda tasarıya karşı çıkma kararı aldılar.

Demokrat Temsilci Jamie Raskin, “Anlaşmada yer alan pek çok önemli şeyi yerle bir eden bu teklifle geri dönmek, özellikle de liderliğimize danışmadıkları için bir hakaret ve aşağılamadır,” dedi.

Gözden geçirilmiş tasarı bazı muhafazakâr bütçe açığı savunucuları için de yetersizdi ve Teksaslı Cumhuriyetçi Temsilci Chip Roy tasarıya karşı çıkanlar arasındaydı.

Borç tavanı, ABD Hazinesi tarafından üstlenilebilecek ulusal borç miktarına ilişkin yasal bir sınır ve böylece federal hükümetin halihazırda aldığı borca ek olarak daha fazla borç alarak ne kadar para ödeyebileceğini belirliyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English