Bizi Takip Edin

Avrupa

Üst düzey AfD’liye Rusya’dan para alma suçlaması

Yayınlanma

Almanya’da Almanya için Alternatif’in (AfD) üst düzey bir üyesi ve haziran ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimleri için yarışacak olan Petr Bystron, Rusya’dan para almakla suçlandı ve kendi parti liderleri şimdi onu iddialara açıklık getirmeye çağırıyor.

Salı günü Çek gazetesi Denik N, Bystron’un Çek istihbaratı tarafından Kremlin’in AB’de dezenformasyon yayma girişimlerinin bir parçası olarak görülen Avrupa’nın Sesi (Voice of Europe) ağıyla temas halinde olduğundan şüphelenildiğini bildirdi. Çek istihbaratına göre AfD’li isim, Rusya yanlısı kaynaklardan da para aldı.

POLITICO’daki iddiaya göre AfD’li siyasetçi, ‘Rusya yanlısı’ ağdan 25 bin avro para kabul etti.

Suçlamalar AfD içinde de yankı buldu ve parti liderleri Alice Weidel ve Tino Chrupalla çarşamba günü bir mektupla Bystron’dan yazılı bir açıklama talep etti.

Kamu yayıncısı ARD tarafından görülen mektupta, Bystron’un iddialara bir açıklamayla yanıt vermek için perşembe günü saat 14:00’e kadar süresi olduğu belirtiliyor.

AfD milletvekili Maximilian Krah, Alman Welt gazetesine verdiği demeçte, ‘söz konusu iddialar açıklığa kavuşturulana kadar’ Bystron’un parti mitinglerine katılmasına izin verilmeyeceğini söyledi.

Bystron Funke Group’a verdiği demeçte ‘Rusya yanlısı görüşleri savunmak için herhangi bir para kabul etmediğini’ söyledi ve Çek güvenlik yetkililerinden kanıt sunmalarını istedi.

Ortada bir ses kaydı olduğu ve bu kayıtta Alman siyasetçinin para kabul ederken duyulduğu da söyleniyor. Alman medyasına konuşan Bystron, Çek güvenlik birimlerinden ‘iddia edilen ses kaydını’ sunmalarını talep etti.

Bystron, Rusya’ya yönelik yaptırımlara şiddetle karşı çıkan ve Ukrayna’ya silah sağlanmasına karşı çıkan AfD içindeki en ‘Rusya dostu’ siyasetçilerden biri olarak kabul ediliyor.

Bystrom bir adım daha ileri giderek Alman tanklarının Ukrayna’ya sevkiyatını Nazi Almanyası’nın Sovyetler Birliği’ne karşı yürüttüğü savaşla kıyasladı. Parlamentodaki bir tartışma sırasında Bystron, “Ukrayna’da Rusya’ya karşı Alman tankları: unutmayın, dedeleriniz de aynı numarayı yapmaya çalıştı,” demişti.

Bystron haziran ayında yapılacak AP seçimlerinde partisinin ikinci sıra adayı.

AfD’nin oy oranı şu anda %19.5 civarında, muhafazakâr CDU’nun hemen arkasında ve iktidardaki Sosyal Demokratların %5 önünde.

Avrupa

Kremlin’den AfD değerlendirmesi

Yayınlanma

Almanya’nın iç istihbarat servisi, aşırı sağcı AfD partisini ‘aşırılıkçı örgüt’ olarak sınıflandırdı. Kremlin bu adımı Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Almanya’da aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin “aşırılıkçı örgüt” olarak sınıflandırılmasını, Avrupa’nın ana akım görüşlere uymayan siyasi güçlere yönelik kısıtlayıcı tavrının bir örneği olarak değerlendirdi.

ABD’li Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio ise kararı ‘maskeli tiranlık’ olarak eleştirdi.

Federal Anayasayı Koruma Teşkilatı (BfV), 2 Mayıs’ta AfD’yi ‘aşırı sağcı örgüt’ olarak sınıflandırdığını duyurdu.

BfV, partinin etnik kökene dayalı halk anlayışının, temel özgürlükçü demokratik düzenle bağdaşmadığı sonucuna vardı.

Kararın ardından Almanya Başbakanı Olaf Scholz, partinin yasaklanması sürecinde aceleci davranılmaması gerektiğini belirtirken, iç istihbarat servisinin bu sınıflandırma için çok detaylı bir gerekçe sunduğunu vurguladı.

AfD, 4 Mayıs’ta BfV’ye ihtarname göndererek partinin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının geri çekilmesini ve bu yöndeki eylemlerin durdurulmasını talep etti.

Partiden yapılan açıklamada, BfV’den yanıt alınamadığı belirtilerek kuruma karşı dava açıldığı duyuruldu.

AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılması kararı, partinin Almanya’daki popülaritesine dikkat çeken ABD’de de eleştirildi. Daha önce Federal Meclis seçimleri öncesinde partiye destek veren Elon Musk, AfD’nin yasaklanmasının”demokrasiye saldırı” olacağını ifade etti.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Alman makamlarının istihbarata ‘muhalefeti gözetlemek için yeni yetkiler’ verdiğini öne sürdü.

Rubio, “Bu demokrasi değil, maskeli tiranlıktır. Gerçekten aşırılıkçı olan, son seçimlerde ikinci sırayı alan popüler AfD partisi değil, AfD’nin karşı çıktığı ölümcül açık kapı göçmenlik politikasıdır. Almanya rotasını değiştirmeli,” ifadesini kullandı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı ise bu eleştirilere “Bu demokrasidir,” yanıtını vererek, kararın dikkatli ve bağımsız bir soruşturmanın sonucu olduğunu vurguladı.

Bakanlık açıklamasında, “Son sözü bağımsız mahkemeler söyleyecektir. Tarihimizden çıkardığımız ders, sağcı aşırılığın durdurulması gerektiğidir,” denildi.

Almanya’da AfD’nin yasaklanması tartışmaları yıllardır devam ediyor.

Partinin aşırı sağcı tutumu nedeniyle diğer siyasi güçler AfD ile koalisyon kurmama kararı almıştı.

Buna rağmen AfD popülaritesini artırmaya devam ediyor. Şubat ayındaki Federal Meclis seçimlerinde parti, tarihindeki en yüksek oy oranına ulaşarak Hristiyan Demokrat Birlik/Hristiyan Sosyal Birlik (CDU/CSU) ittifakının ardından ikinci sırayı aldı.

Geçen ay yapılan Ipsos anketine göre, AfD’nin popülaritesi yüzde 25’e ulaşırken, CDU/CSU yüzde 24, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ise yüzde 15 seviyesindeydi.

Öte yandan, AfD’nin aşırılıkçı olarak sınıflandırılmasının ardından yapılan Insa anketine göre, Almanların neredeyse yarısı (yüzde 48) partinin yasaklanmasını destekliyor.

Almanya, AfD partisini resmen ‘aşırılıkçı’ olarak sınıflandırdı

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını yasaklamayı planlıyor

Yayınlanma

Bloomberg’un haberine göre, Avrupa Komisyonu, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ve LNG ithalatını tamamen yasaklamayı hedefleyen bir yol haritası hazırlıyor. Haziran ayında sunulması beklenen teklif, hem yeni hem de mevcut sözleşmeleri kapsayacak ve alternatif LNG tedarikine bağlı olacak.

Bloomberg‘in konuya aşina kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Avrupa Komisyonu, Avrupa Birliği’nin (AB) Rus gazından çıkışına yönelik 6 Mayıs’ta açıklaması beklenen yol haritası kapsamında, 2027 sonuna kadar Rusya’dan doğalgaz ithalatını yasaklama teklifini haziran ayında sunmayı planlıyor.

Yasak hem boru hatlarıyla taşınan gazı hem de Sıvılaştırılmış Doğal Gaz (LNG) ithalatını kapsayacak.

Kaynaklar, yasağın hem yeni anlaşmaları hem de mevcut spot sözleşmeleri etkileyeceğini belirtti.

Mevcut spot sözleşmeler için yasağın en geç bu yılın sonuna kadar yürürlüğe girmesi öngörülüyor.

Ajansa konuşan kaynaklar, yasağın kesin başlangıç tarihinin, AB’nin ABD, Katar, Kanada ve Afrika’dan alternatif LNG tedariki sağlama kapasitesine bağlı olduğunu vurguladı.

Hâlihazırda Rus gazı, AB’nin ithal ettiği yakıtın yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor.

Bloomberg, Avrupa Komisyonu’nun planlarının 6 Mayıs’taki sunumdan önce değişebileceğinin altını çizdi.

Ajansın kaynakları, önümüzdeki yıllarda piyasaya sürülmesi beklenen büyük miktardaki küresel LNG hacmi göz önüne alındığında, doğalgazdan kademeli çıkış planlarının AB’deki fiyatlar ve enerji güvenliği üzerinde sınırlı etkiye sahip olacağını tahmin ediyor.

Daha önce Bloomberg, planın gümrük vergileri ve kotalar gibi kısıtlayıcı önlemleri içerebileceğini bildirmişti.

Reuters‘ın haberine göre ise Avrupa Komisyonu, Rus enerji kaynaklarının ithalatına yaptırım uygulamak yerine, AB’nin bu kaynaklardan kademeli olarak çıkışına yönelik yeni bir yol haritası geliştirmeye karar verdi.

Brüksel’in, bazı üye ülkelerin anlaşmazlığı, alternatif kaynaklar konusundaki belirsizlik ve ABD ile ticari gümrük vergilerinin hafifletilmesi müzakerelerinde daha güçlü pozisyon elde etme isteği nedeniyle Rus gazı ithalat yasağını 16. yaptırım paketine dahil etmekten vazgeçtiği aktarıldı.

Hukuk uzmanları, AB’nin mücbir sebep gerekçesiyle Rus gazı sözleşmelerinden çekilmesinin pek olası olmadığına işaret etmişti.

AB, Rusya ile doğalgaz sözleşmelerini bedel ödemeden feshetmenin yollarını arıyor

Okumaya Devam Et

Avrupa

Almanya’nın yeni Kültür Bakanı Wolfram Weimer: Sömürgecilik medeniyet başarısıdır

Yayınlanma

Almanya’da yakında resmen ilan edilecek ‘siyah-kırmızı’ (CDU-SPD) koalisyonunun lideri Friedrich Merz tarafından seçilen yeni Kültür Bakanı, muhafazakâr yayıncı ve gazeteci Wolfram Weimer.

CDU lideri Merz’in uzun yıllardır yol arkadaşı olarak bilinen yeni bakan, daha önce Welt, Cicero, Focus gibi yayınlarda çalışmış ve son olarak kendi yayıncılık şirketi Weimer Media Group’u kurmuştu. Bu şirketin bünyesinde “The European” dergisi de yer alıyor.

Federal Hükümetin Kültür ve Medya Sorumlusu –kısaca Kültür Bakanı– olarak Weimer’in yeni Federal Şansölye tarafından resmi olarak göreve atanması gerekiyor. Friedrich Merz’in 6 Mayıs’ta seçilmesi bekleniyor.

Alman ana akım medyasında Weimer’e yönelik eleştiriler, genelde selefi Yeşil Kültür Bakanı Claudia Roth kadar “kültürel” tecrübeye sahip olmamasına odaklanıyor.

Bununla birlikte yeni bakan, çok daha “radikal sağcı” görüşleri nedeniyle daha yakından incelenmeyi hak ediyor.

Örneğin Weimer, göç tartışmalarının doruk noktasında, Cicero dergisinde “Die Multikulti-Lüge” (Çokkültürlülük Yalanı) başlıklı bir makale yazmış; Das konservative Manifest. Zehn Gebote der neuen Bürgerlichkeit [Muhafazakar Manifesto. Yeni Burjuvazinin On Emri] adlı kitabını “solcular için zehir” olarak tanımlamıştı.

Weimer’in bir başka kitabı ise, Sehnsucht nach Gott. Warum die Rückkehr der Religion gut für unsere Gesellschaft ist [Tanrıya Özlem. Dinlerin Geri Dönüşü Neden Toplumumuz İçin İyi?] başlığını taşıyor.

‘Prusya değerlerine’ dönüş çağrısı

Weimer kendini “orta sınıf adamı” olarak tanımlıyor. Yıllardır AfD ve sağcı popülizme karşı yazılar yazıyor ve konuşmalar yapıyor ve “Liberal, kozmopolit demokrasi benim yuvam. Tutkulu bir Avrupalı olarak milliyetçilik bana yabancı,” diyor.

Ama aynı zamanda, “açıkça liberal muhafazakâr ve orta sınıf değerlerinin savunucusu” olduğunu belirtiyor. Örneğin, “eğitimin kapsamı, düşünce özgürlüğü, özlemin derinliği, estetiğin büyüsü ve şüpheciliğin güzelliği. Ve farklı görüşleri zenginleştirici olarak görme özgürlüğü” ile ilgili olduğunu söylüyor ve “her zaman antisemitizmle mücadeleye kendini adadığını” da ekliyor.

Wolfram Weimer, birkaç yıl önce Muhafazakâr Manifesto adlı kitabında dünya görüşünün temel unsurlarını özetlemişti. Bu kitapta, muhafazakâr ve sağcı çevrelerin klasik değerlerine (aile, vatan, ulus ve gelenek) olumlu atıflar yapıyor, Hıristiyanlığa temel bir önem atfediyor ve eski Prusya erdemlerini (“çalışkanlık, sadakat, itaat, disiplin”) övüyordu.

Weimer, “Alman solu”nun “modası geçmiş olduğu düşünülen Prusya eğitim hedeflerini çöpe atmak ve bunların yerine “eşitlik, özgürleşme ve dayanışma” gibi hedefler içeren yeni bir değerler dizisi koymak istediğinden şikayet ediyor.

Yazara göre bunları uygulamak için, kumarın düzenlendiği ve belirli alanlarda kadınlar için kota uygulanan bir “erdem cumhuriyeti” kuruldu: Weimer, “Kota ve yasaklarla birlikte geliyorlar,” diye yazıyor ve “tüketici ve aile koruyucuları, eşitlik görevlileri ve entegrasyon danışmanları”nın, tıpkı “iyilikseverlerin yüksek rahipleri” gibi davrandığını öne sürüyordu.

Bu fikirlerin, DEI (Çeşitlilik, Eşitlik, Kapsayıcılık) karşıtı politikaları savunan Trump yönetimi ile paralel olduğu görülüyor.

Avrupa kültürü: Hıristiyanlığa methiye

Kültür ve Medya Bakanı, Avrupa’yı “Hıristiyan Batı dünyası” olarak tanımlıyor.

Hatta Muhafazakâr Manifesto’ya göre, “vaftiz belgesi, Avrupa kültürüne giriş bileti”dir; Hıristiyanlıkla bağ ise Avrupa kimliğinin önemli bir bileşenidir.

Buna göre, Alman Romantikler “Avrupa kültür alanını İslamın etkisi altındaki Doğunun zıttı” olarak görüyorlardı. Fakat şimdi, “Hıristiyanlık birkaç yüzyıldır göreceleştirilmiş, mücadele edilmiş ve nihayet terk edilmiştir,” diye açıklıyor Weimer.

Bunu “dini mazoşizm” olarak nitelendiren Weimer, bu yüzden Avrupa’nın “kültürel çekirdek gücünü etkisiz hale getirdiğini,” hatta Kıtanın “birkaç yıldır çöküş sklerozundan” muzdarip olduğunu ileri sürüyor ve Avrupa’nın bir dünya gücü olarak geri dönüşünün pek olası olmadığını hissediyor.

Weimer, daha önce yayınladığı Cicero dergisinde Orta Avrupa ülkelerindeki “kültürel kendini yok etme”yi eleştirmiş ve “eski ulusal içgüdüleri kebapçılar, gayretli göçmenler ve Kanak Almancaya tapınma ile ortadan kaldırmaya çalıştıklarını” söylemişti.

“Kanak Almanca”, Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika kökenli insanlara yönelik bir etnik hakaret sözü. Bunun yanı sıra işçi sınıfını ve kırsalda yaşayanları tanımlamak için de kullanılır.

“Büyük şehirlerimizde milyonlarca işsiz Müslüman paralel dünyalarda yaşıyor,” diye devam eden Weimer, buradaki durumu “yabancılaşma Halloween’i” olarak nitelendiriyor.

‘Sömürgecilik’ değil, ‘medeniyet başarısı’

Weimer’e göre neden, Avrupa’nın küresel politikada “genişleme gücü” rolünü terk etmiş olması ve şu anda “artık coğrafi olarak genişlememesi.”

Muhafazakâr Manifesto’ya göre, Avrupa’nın “genişleme çağı” 1945’te sona erdi ve toprak bakımından Avrupa başkentlerinin hakimiyetindeki alanlar gittikçe küçülüyor.

Kültür Bakanına göre, son koloni olan Portekiz kontrolündeki Makao 1999’da Çin’e iade edildi. Fakat bu bilgi doğru değil, zira özellikle Karayipler, Hint Okyanusu ve Pasifik’te birçok bölge hâlâ Avrupa devletleri tarafından fiilen sömürge olarak tutuluyor.

Dekolonizasyon ve genel olarak “bu ezici güç kaybı” nedeniyle Avrupa’da “pişmanlık bile duyulmadığını” söyleyen Weimer, Avrupa’nın “600 yıl içinde fethettiği toprakları” kaybettiğine işaret ediyor.

Weimer’e göre, ne yazık ki, Kıtanın “kendi sömürge tarihi” artık sadece “gayri meşru genişleme” olarak sınıflandırılıyor; “dünya fethinde yatan kendi medeniyet başarısı” görmezden geliniyor.

‘Kültürel protesto’ olarak AfD’nin başarısı

Weimer’in AfD ile de uyumlu olduğu veya olabileceği görülüyor. Weimer, bu partinin başarısını “kültürel protesto” olarak sınıflandırıyor: “İnsanlar artık Müslüman erkeklerin sınırsız kitlesel göçünü istemiyor.”

Merkez partilerin bu sorunu çok uzun süredir doğru bir şekilde ele almadığını savunan bakan, bir sonraki federal hükümetin şimdi bunu telafi etmesi gerektiğini söylüyor.

Weimer, federal seçimlerden önce AfD’ye karşı birkaç kez açıkça konuştu, fakat bunu esas olarak partinin NATO ve AB karşıtı bazı sözleri nedeniyle yaptı.

Üstelik AfD söz konusu olduğunda bu tutum da kesin değil:  Partinin bazı kesimleri uzun süredir NATO’da kalmaktan yana. Ayrıca AfD, federal seçimler için hazırladığı programdan AB’den ayrılma (Dexit) talebini de çıkardı.

AfD’nin birçok üyesinin şu anda talep ettiği Avro bölgesinden ayrılma konusunda ise parti lideri Alice Weidel şubat ayında verdiği bir mülakatta bunun için “çok geç” olduğunu söylemişti.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English