Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Vzglyad gazetesindeki yazısında, ABD’nin Rusya ile Çin’i ayırma girişimlerinin başarısız olacağını savundu. Bordaçev, iki ülke arasındaki ortaklığın sağlam temellere dayandığını ve Batı’nın “böl ve yönet” stratejisine karşı en iyi yanıtın Avrasya’da işbirliğini derinleştirmek olduğunu belirtti. ABD’nin olası bir Rusya ile yakınlaşmasının taktiksel olacağını ve Çin’e yönelik baskının ana hedef olmaya devam edeceğini vurguladı.
Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Rusya’nın önde gelen diplomasi yayınlarından Vzglyad gazetesinde yayımlanan analizinde, Batı’nın uluslararası politikadaki en önemli araçlarından birinin “böl ve yönet” stratejisi olduğunu anımsattı.
Bordaçev, “Batı teorisi çerçevesinde vatandaşlar arasında sürekli anlaşmazlık çıkarmak, devletin ve yönetici elitlerin varlığını meşrulaştırıyor; aksi takdirde onlara gerek kalmıyor,” şeklinde görüş bildirdi.
Diğer ülkeleri birbirine düşürme çabasının, tarihsel olarak Avrupa ve Amerikan dış politikasının temelini oluşturduğunu ifade eden Bordaçev, 20. yüzyılda Amerikan diplomasisinin en önemli başarılarından birinin, 1970’lerin başında sosyalist dünyanın iki büyük gücü olan SSCB ile Çin arasında bölünme yaratması olarak kabul edildiğini hatırlattı.
Uzman, ABD’nin bu deneyimi yeni koşullarda tekrarlamaya çalışacağına inanmak için nedenler olduğunu, ancak Batı’nın en güçlü rakipleri arasında böyle bir bölünmeyi başarabilme şansının bulunmadığını ifade etti.
Rusya ile Batı arasındaki askeri-politik çatışmanın akut fazının muhtemel sonlanmasının, dost Çin ile ilişkilerin düzeyinde düşüşe yol açmayacağını belirten Bordaçev, “Fakat Moskova-Washington hattında beklenen bu değişiklikler, Çinlilerde kaçınılmaz olarak endişe yarattıve gelecekteki dengelerdeki konumlarını anlama isteği doğurdu,” diye kaydetti.
Bordaçev, “Geçtiğimiz üç yıl içinde Çin, dünya çoğunluğundaki tüm ülkeler gibi, Rusya ile kolektif Batı arasındaki çatışmayı gözlemci konumunda izlemeye alıştı,” dedi.
Pekin ile işbirliğinin bu yıllarda Moskova’nın direncinde en önemli faktörlerden biri haline geldiğini, ancak bunun Moskova için mutlak kritik öneme sahip olmadığını vurgulayan Bordaçev, “En dostane olanlar dahil hiçbir dış ortağın böyle bir önemi olamaz, zira Rusya zengin ve büyük ölçüde kendi kendine yeten bir ülke,” diye ekledi.
Bordaçev, “Fakat, bilinen pürüzlere rağmen ikili ticaret ve diğer alanlardaki işbirliğinin artması, ABD ve Avrupa’nın ‘Rusya’yı tecrit etme’ stratejisinin başarısız olmasında büyük rol oynadı,” değerlendirmesinde bulundu.
Bordaçev, “Aynı zamanda Çin, sürekli olarak barış gücü pozisyonunda yer aldı; ‘barışın dostları’ grubu oluşturdu ve Batı’nın durumu diplomatik açıdan çıkmaza sokmasına izin vermedi,” diye ekledi.
Bordaçev, bunun Çin’in, Hindistan gibi, uluslararası arenadaki etkisini önemli ölçüde artırmasına olanak tanıdığını belirtti.
“Hatta bazı abartılı değerlendirmelere göre, Rusya’nın Ukrayna’da Batı ile çatışması Çin dış politikası için daha çok faydalı oldu,” diyen Bordaçev, bu görüşe katılmadığını belirtti.
“ABD ve Avrupa’daki rakiplerimiz, Moskova’nın sözde Çin çıkarlarına ‘hizmet ettiği’ fikrini aktif olarak tartışmaya açtı,” değerlendirmesini yapan Bordaçev, bunun kesinlikle doğru olmadığını vurgulayarak, “Avrupa’daki açık çatışma, Çin’in şu anda en fazla fayda sağladığı dünya ekonomisine darbe vurdu ve çatışmanın nükleer boyuta tırmanma olasılığı, diğer pek çok ülke gibi Çin’in de hayatta kalmasını tehdit etti,” ifadelerini kullandı.
“Ancak ne olursa olsun, Çin son yıllarda sadece Rusya ile ilişkilerini güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda ABD’nin ana güçlerinin Avrupa sahnesine odaklandığı durumu da kullandı,” diyen Bordaçev, “Şimdi Pekin, elde edilenleri nasıl koruyacağını ve politikasını Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerdeki değişikliklere nasıl uyarlayacağını ciddi şekilde düşünüyor,” yorumunu yaptı.
Bordaçev’e göre bu kolay değil. “Gözlemcilerin çoğu, yeni Amerikan hükümetinin stratejisinin Rusya ile uzlaşmaya (uzun vadeli olmasa bile taktiksel bir uzlaşma) yönelik olduğunu düşünme eğiliminde,” dedi.
Uzman, “Çin’de ise bu niyetler, artık Amerikan baskısının ana hedefi haline geleceği yönünde şüpheler uyandırıyor,” diye belirtti.
“Dahası, Amerikalılar her fırsatta Çin’e karşı koymak için tüm güçlerini odaklamaları gerektiğini haykırıyorlar,” diyen Bordaçev, “Bunun kısmen haklı gerekçeleri var. Donald Trump hükümetinde Pekin ile ilişkilerin güçlendirilmesini savunan tek bir kişinin bile olmaması tesadüf değil,” vurgusunu yaptı.
Bordaçev, ABD için en ciddi tehdidi Rusya’nın değil, Çin’in temsil ettiğini savundu: “Mesele nüfus büyüklüğü ve buna bağlı olarak tüketim: Eğer Çin Halk Cumhuriyeti nüfusu bu konuda Amerikan seviyesine biraz bile yaklaşırsa, kaynaklar ikisine yetmeyecektir.”
Bordaçev, “Bu nedenle, ABD için yıllardır Çin’in gelişimini yavaşlatmak, ekonomik sorunlarına katkıda bulunmak önemli olmuştur,” diye ekledi.
‘Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar’
“Aynı zamanda Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar,” diyen Bordaçev, “Bu tür açıklamaları yakın zamanda ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan duyduk,” diye ekledi.
Uzman, bunun şimdilik 50 yıl önce işe yarayanı tersine çevirme arzusu gibi göründüğünü belirtti: “Bu kez Rusya’ya, komşusuyla ortaklıktan elde edeceği faydayı aşacak çıkarlar vaat etmek.”
Bordaçev, Amerikalı ortakların aklına daha orijinal fikirlerin de gelebileceğini belirtti: “Örneğin, Çin’i Rusya’dan koparmaya çalışmak, ona ABD ile birlikte insanlığın gelişiminin en önemli sorunlarını çözme yeteneği vaat etmek.”
Bordaçev, her iki seçeneğin de aynı derecede maceracı ve gerçekleştirilemez göründüğünü ifade etti.
“Tarihten bildiğimiz SSCB-Çin ‘bölünmesi’, Amerikan diplomasisinin meyvelerinden yararlanmasından çok önce ortaya çıkmıştı,” diyen Bordaçev, nedenleri şöyle sıraladı:
“Dünyanın en güçlü iki komünist partisi, 1960’ların başında Avrupa’nın sömürgeci tiranlığından kurtulan dünya kısmı üzerinde nüfuz mücadelesi veriyordu. Mao Zedong yönetimindeki Çin, küresel öneme enerjik bir şekilde ulaşmaya çalışıyordu ve bu durum, Pekin’e ‘küçük kardeş’ gözüyle bakan SSCB yönetimiyle çatışmaya yol açıyordu. Çin’de bu yaklaşım rahatsızlık yaratıyordu.”
Bunun yanı sıra Bordaçev, bu faktörlerin hiçbirinin şu anda Rusya-Çin ilişkilerinde mevcut olmadığını vurguladı. “Dahası, BRICS çerçevesinde taraflar, yeni dünya düzeninin küçük ülkeler için bile demokrasi ve adalete dayanması gerektiği vizyonunu tamamen paylaşıyorlar,” dedi.
‘Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar’
Uzman, “Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar, ancak birbirlerini kesinlikle küçük ortak olarak görmüyorlar. Bunu iddia edenler, doğrudan veya dolaylı olarak Amerikan fikirlerinin yayılmasına katkıda bulunuyorlar,” diye ekledi.
Son olarak, Bordaçev, ABD’nin barışçıl niyetlerinin daha uzun vadede sürdürülebilir olduğunu düşünmek için hiçbir neden olmadığını belirtti. “ABD henüz teorik olarak bile küresel etkisini kimseyle –Rusya, Çin, Hindistan veya Avrupa ile– paylaşmaya hazır değil,” dedi ve “Ki Avrupa zaten giderek dünya politikasının ana yörüngesinden kayıyor,” diye ekledi.
“Büyük olasılıkla Amerikalıların sadece bir ‘nefeslenmeye’ ihtiyacı var,” diyen Bordaçev, gerekçeleri şöyle açıkladı: “ABD’nin kaynakları küresel düzeyde egemenlik için verilen uzun mücadeleyle tükendi, şimdi kesin olarak bildiğimiz gibi devasa fonlar tamamen boşa harcandı ve iç durum oldukça karmaşık.”
Bordaçev, “Bu nefeslenmeyi sağlamak için Amerikalılar, Avrupalı uydularının fobileriyle dolu hırslarını feda ederek bile Rusya ile uzlaşmaya çalışacaklardır,” dedi.
‘Doğu Avrupa’da kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok’
Ayrıca uzman, “Aynı zamanda ABD, Çin ile çatışmada da bir tür duraklama yapmaya çalışacaktır; onunla ciddi bir mücadele için de yeterli kaynakları yok,” ifadesini kullandı.
“Bu nedenle, Doğu Avrupa’da uzun zamandır beklenen kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok,” ifadelerini kullanan Bordaçev, “Ve Pekin’de de bunun gayet iyi anlaşıldığı oldukça muhtemel,” diye ekledi.
“Peki Rusya ve Çin, Amerikan politikasındaki değişikliklere nasıl ortak yanıt verebilir?” sorusunu soran Bordaçev, yanıtını şöyle verdi: “Sadece Büyük Avrasya’da işbirliği yoluyla, burada dış manipülasyon ve anlaşmazlıklardan arınmış bir alan yaratarak.”
Bordaçev, “Bu yöndeki hareket, her iki ülkenin liderleri tarafından zaten belirlenmiş durumda ve orta ve küçük devletlerin çoğu tarafından da destekleniyor,” dedi.
Son olarak Bordaçev, ABD ve Avrupa’nın değişmez “böl ve yönet” stratejisine ancak Avrasya’nın iç kalkınma sorunlarını (güvenlik, uluslararası ticaret ve ulaşım bağlantısallığı) çözmek için güçleri birleştirerek karşı konulabileceğini vurguladı.
Bordaçev, “Önümüzdeki yıllarda Çin ve Rusya’nın ortak projelerinin tam da bu yönde olacağını düşünmek için nedenler var,” diyerek analizini tamamladı.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, ülkesinin ABD ve Avrupa arasında taraf seçmek zorunda kalacağı fikrini “çocukça” ve “yüzeysel” olarak niteleyerek ülkesinin çıkarlarını savunmak için ne gerekiyorsa yapacağında ısrar etti.
2022’de göreve gelmesinden bu yana yabancı bir gazeteye verdiği ilk mülakatta İtalya başbakanı, Financial Times’a (FT) transatlantik ilişkilerdeki ciddi gerginliklerin üstesinden gelmenin “herkesin çıkarına” olduğunu söyledi ve bazı Avrupalı liderlerin Donald Trump’a yönelik tepkilerini “biraz fazla siyasi” olarak niteledi.
İtalyan lider, ABD Başkanını düşman olarak görmediğini ve Roma’nın “ilk müttefikine” saygı duymaya devam edeceğini açıkça belirtti.
Meloni, “Ben muhafazakârım. Trump Cumhuriyetçi bir lider. Elbette ona diğer pek çok kişiden daha yakınım ama ulusal çıkarlarını savunan bir lideri anlıyorum. Ben kendi çıkarlarımı savunuyorum,” dedi.
Avrupa’da Trump yönetimine yönelik endişelerin arttığı bir dönemde Meloni, Beyaz Saray’ın Avrupa’nın ticaret uygulamaları ve savunma harcamalarına ilişkin şikâyetlerinin önceki ABD yönetimlerini tekrarladığını söyledi.
Trump’ın otomobil ithalatına yüzde 25 gümrük vergisi getireceğini açıklamasından birkaç saat önce konuşan Meloni, ABD’nin uzun zamandır Joe Biden’ın Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) da dahil olmak üzere giderek daha ‘korumacı’ bir gündem izlediğini ileri sürdü.
“ABD’de korumacılığın gerçekten Donald Trump tarafından icat edildiğini mi düşünüyorsunuz?” diye soran Meloni ayrıca Trump’ın Avrupa savunması konusundaki “çatışmacı” yaklaşımının, kıtanın kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesi için çok ihtiyaç duyulan bir “teşvik” olacağını umduğunu söyledi.
İtalyan lider, “Krizin her zaman bir fırsatı gizlediğini söylemeyi severim,” dedi. Meloni, Ekim 2022’deki seçim zaferinden bu yana İtalya’ya getirdiği siyasi istikrarı övdü ve şu anda ülkesinin savaş sonrası tarihinde en uzun süre görev yapan beşinci hükümete liderlik ettiğine işaret etti.
ABD ile ilişkilerinin sahip oldukları “en önemli ilişki” olduğunu savunan Meloni, transatlantik bir çatlaktan kaçınmanın önemini vurgulayarak, Ukrayna için güvenlik garantileri ve Trump’ın gümrük vergisi saldırısına karşı “çatışmacı olmayan bir yanıt” vizyonunu özetledi.
Meloni, “İtalya’nın [ABD] ile iyi ilişkileri olabilir ve [ABD’nin] Avrupa ile karşı karşıya gelmesini önlemek ve köprüler kurmak için İtalya’nın da yapabileceği bir şey varsa, bunu yapacağım ve bu Avrupalıların yararınadır,” dedi.
Meloni, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in ifade özgürlüğü ve demokrasiye olan bağlılığını terk ettiği iddiasıyla Avrupa’ya yönelik sert saldırısına sempati duyduğunu da söyledi.
İtalya Başbakanı, “Aynı fikirde olduğumu söylemek zorundayım. Bunu yıllardır söylüyorum. Avrupa biraz kendini kaybetti,” iddiasında bulundu.
Meloni, Trump’ın Avrupa’ya yönelik eleştirilerinin Kıta halkına değil, “yönetici sınıfına … ve gerçekliği okumak ve insanlara cevap vermenin yollarını bulmak yerine, ideolojinizi insanlara empoze edebileceğiniz fikrine” yönelik olduğunu da ileri sürdü.
Avrupa Komisyonu, Trump’ın gümrük vergilerine misilleme yapma sözü vermiş olsa da Meloni AB’nin soğukkanlılığını korumasını istiyor. İtalyan lider, “Bazen sadece içgüdüsel olarak tepki verdiğimiz izlenimine kapılıyorum. Bu tür konularda ‘Sakin olun çocuklar’ demelisiniz. ‘Düşünelim’ demelisiniz,” dedi.
Meloni özellikle, ABD ve Avrupa arasındaki genel gümrük vergisi seviyeleri kabaca eşit olsa da, bazı spesifik kalemlerdeki yüksek vergilerin sürtüşmeye neden olduğunu savundu fakat AB’nin karar alma sürecinin yavaş ilerlemesi nedeniyle geri kaldığını söyledi.
Avrupa’da pek çok kişi Trump’ın Ukrayna’yı elverişsiz bir barış anlaşmasına zorlamaya hazırlandığından korkarken, Meloni Trump’ın çabalarına olan inancını dile getirdi ve Rusya’nın gelecekte savaşı yeniden başlatmamasını sağlamak için güçlü garantilere ihtiyaç olduğunu tekrar tekrar vurguladı.
Fransızların ve İngilizlerin Ukrayna’ya bir Avrupa “güvence gücü” gönderilmesi önerisine şüpheyle yaklaşan Meloni, bunun Moskova tarafından bir provokasyon olarak görülebileceğini söyledi ve “Burada dikkatli olmalıyız. Bu daha çok bir tehdit olarak görülebilir,” dedi.
Meloni bunun yerine, Kiev’i ittifaka kabul etmeden NATO’nun 5. Maddesindeki karşılıklı savunma hükmünün Ukrayna’yı da kapsayacak şekilde genişletilmesini savunuyor ve bunun diğer önerilerden “daha kolay ve daha etkili” olacağını iddia ediyor.
ABD, Ukrayna’da gelecekte yapılacak tüm büyük altyapı ve maden yatırımlarını kontrol etmek, Kiev’in diğer müttefiklerinin rolünü veto etmek ve Avrupa Birliği üyeliği hedefini baltalamak için bastırıyor.
Bloomberg tarafından elde edilen taslak belgeye göre Donald Trump yönetimi, Ukrayna ile revize edilmiş bir ortaklık anlaşması kapsamında tüm altyapı ve doğal kaynak projelerine yapılacak yatırımlarda “ilk teklif hakkı” talep ediyor.
Kabul edilmesi halinde ortaklık anlaşması ABD’ye Ukrayna’da karayolları ve demiryolları, limanlar, madenler, petrol ve doğalgaz ile kritik minerallerin çıkarılması gibi projelere yapılacak yatırımları kontrol etme konusunda muazzam bir güç sağlayacak.
Anlaşma, Washington tarafından kontrol edilecek özel bir yeniden yapılandırma yatırım fonuna aktarılan kârlar üzerinde ABD’ye ilk hak talebini verecek.
Belgenin en önemli noktası ise ABD’nin, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya sağladığı “maddi ve mali faydaları” bu fona katkı olarak görmesi.
Aslında bu, Trump yönetiminin Ukrayna’yı, Kiev ortaklık fonundan herhangi bir gelir elde etmeden önce, savaşın başlangıcından bu yana sağlanan tüm ABD askeri ve ekonomik desteğinin bedelini ödemeye zorlayacağı anlamına geliyor.
Taslak belgeye göre, ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu (DFC), beş yönetim kurulu üyesinden üçünü aday göstererek ve belirli kararları engellemek için kendisine özel oy hakkı veren bir “altın hisseye” sahip olarak yatırım fonunu kontrol edecek. Ukrayna diğer iki üyeyi belirleyecek ve fonun günlük yönetimine müdahale etmesi engellenecek.
Kiev hükümetinin tüm yeni doğal kaynaklar ve altyapı projelerinden elde ettiği kazancın %50’sini fona yatırması gerekecek. Taslakta, ABD’nin, yatırımı geri kazanılana kadar kârın tamamına ve yıllık %4’lük bir getiriye sahip olacağı belirtiliyor.
Ukrayna tüm projeleri “mümkün olan en erken zamanda” incelenmek üzere fona sunmakla yükümlü olacak ve DFC finanse edilen tüm programlarda yönetim kurulu üyeliği veya gözetim hakkı elde edecek.
Kiev’in reddedilen projeleri en az bir yıl boyunca “maddi açıdan daha iyi” koşullarla başka taraflara sunması da yasaklanacak.
Ayrıca taslağa göre ABD hükümeti, fonun projeyi finanse edip etmediğine bakmaksızın, Ukrayna’nın metallerini, minerallerini ve petrol ve gazını ticari koşullarla diğer taraflardan önce satın alma hakkına sahip olacak.
Herhangi bir zaman sınırlaması olmayan anlaşma, Kiev’in kritik mineralleri ABD’nin “stratejik rakibi” olan ülkelere satmasını da yasaklıyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in daha önceki bir anlaşmayı imzalama planlarının geçen ay Oval Ofis’te Trump’la yaşadığı gergin tartışmanın ardından suya düşmesinin ardından ABD geçtiğimiz hafta sonu Kiev’deki yetkililere revize edilmiş bir anlaşma sundu.
Beyaz Saray geçen hafta yaptığı açıklamada, yönetimin Ukrayna’daki kritik madenleri kapsayan daha önce müzakere edilen anlaşmanın ötesine geçtiğini söyledi.
İki taraf arasında görüşmeler devam ediyor ve nihai taslak şartlarda revizyonlar içerebilir. Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kişi Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın ABD belgesine bu hafta kendi değişiklikleriyle yanıt vereceğini söyledi.
Zelenskiy perşembe günü Avrupalı liderlerle bir zirveye katılmak üzere gittiği Paris’te gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD tarafından öne sürülen tam anlaşmanın “detaylı bir çalışma” gerektirdiğini ve müzakereler sırasında şartların sürekli değiştiğini söyledi.
Bir anlaşmaya varıldığını söylemek için henüz erken olsa da, “ABD ile işbirliğini destekliyoruz, ABD’nin Ukrayna’ya yardımı durdurmasına neden olabilecek tek bir sinyal vermek istemiyoruz,” dedi.
ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü yorum talebine cevaben yaptığı açıklamada, ABD’nin anlaşmanın hızlı bir şekilde sonuçlandırılması ve hem Ukrayna hem de Rusya için kalıcı bir barışın sağlanması konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü söyledi.
Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü James Hewitt, “Maden anlaşması Ukrayna’ya ABD ile uzun vadeli güvenlik ve barışın temeli olan kalıcı bir ekonomik ilişki kurma fırsatı sunuyor. Bu anlaşma iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirecek ve her iki tarafa da fayda sağlayacaktır,” diye konuştu.
Ukrayna 2022 yılında AB’ye aday ülke statüsü kazandı ve tam üyelik için tamamlanması yıllar alabilecek katılım görüşmelerine başlayacak. ABD’nin Ukrayna ekonomisinin geniş alanlarını kapsayan yatırım kararları üzerinde etkin bir kontrole sahip olması halinde bu durumun daha da karmaşık bir hal alması muhtemel.
Ukrayna daha önce ABD ile yapılacak bir anlaşmanın AB ile olan ortaklık antlaşması ile çelişmemesi gerektiğini söylemişti. Ayrıca daha önce ABD’nin, Washington’un Ukrayna’ya geçmişte verdiği desteğin ortak fona katkı olarak dahil edilmesi yönündeki talebini de reddetmişti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’teki Avrupa liderleri zirvesinin ardından, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi. Macron, bu konunun barış müzakerelerinin bir parçası olacağını belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’te 27 Mart’ta düzenlenen Avrupa liderleri zirvesinin ardından yaptığı açıklamada, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi.
Macron, bu varlıkların akıbetinin barış müzakereleri kapsamında ele alınacağını kaydetti.
Reuters haber ajansının aktardığına göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün yaptığı açıklamada, “Rusya’nın 230 milyar avro (248,12 milyar dolar) değerindeki dondurulan varlıkları, barış anlaşması kapsamında gelecekteki yeniden inşa için kullanılabilir,” ifadesini kullandı.
Macron, daha önce Maliye Bakanlığı’na, Rusya’nın dondurulan varlıklarına el konulmasının olası sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleme talimatı vermişti.
Macron, bu talimattan önce yaptığı bir açıklamada ise uluslararası hukuka aykırı olacağı gerekçesiyle, “Dondurulan varlıkların gelirleri alınabilir ancak varlıkların kendisi alınamaz,” demişti.
Çeşitli tahminlere göre AB, G7 ülkeleri ve Avustralya, Rusya’ya ait yaklaşık 280 milyar dolarlık devlet varlığını dondurdu.
Ayrıca, özel şahıslara ait ev, yat ve uçakları da içeren yaklaşık 58 milyar dolarlık varlık da dondurulanlar arasında yer alıyor.
AB, Mayıs 2024’te dondurulan varlıklardan elde edilen gelirlerin Ukrayna’ya yardım amacıyla kullanılmasına onay vermişti.
Bu karar sayesinde Kiev yönetimi 2024 yılında 3 milyar avro elde etti ve bu meblağın yüzde 90’ı Ukrayna ordusuna destek için ayrıldı. Fonların dağılımı her yıl yeniden değerlendiriliyor.