Diplomasi
Valday Kulübü uzmanı: ABD’nin Moskova-Pekin arasına nifak sokma şansı yok

Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Vzglyad gazetesindeki yazısında, ABD’nin Rusya ile Çin’i ayırma girişimlerinin başarısız olacağını savundu. Bordaçev, iki ülke arasındaki ortaklığın sağlam temellere dayandığını ve Batı’nın “böl ve yönet” stratejisine karşı en iyi yanıtın Avrasya’da işbirliğini derinleştirmek olduğunu belirtti. ABD’nin olası bir Rusya ile yakınlaşmasının taktiksel olacağını ve Çin’e yönelik baskının ana hedef olmaya devam edeceğini vurguladı.
Valday Tartışma Kulübü Program Direktörü Timofey Bordaçev, Rusya’nın önde gelen diplomasi yayınlarından Vzglyad gazetesinde yayımlanan analizinde, Batı’nın uluslararası politikadaki en önemli araçlarından birinin “böl ve yönet” stratejisi olduğunu anımsattı.
Bordaçev, “Batı teorisi çerçevesinde vatandaşlar arasında sürekli anlaşmazlık çıkarmak, devletin ve yönetici elitlerin varlığını meşrulaştırıyor; aksi takdirde onlara gerek kalmıyor,” şeklinde görüş bildirdi.
Diğer ülkeleri birbirine düşürme çabasının, tarihsel olarak Avrupa ve Amerikan dış politikasının temelini oluşturduğunu ifade eden Bordaçev, 20. yüzyılda Amerikan diplomasisinin en önemli başarılarından birinin, 1970’lerin başında sosyalist dünyanın iki büyük gücü olan SSCB ile Çin arasında bölünme yaratması olarak kabul edildiğini hatırlattı.
Uzman, ABD’nin bu deneyimi yeni koşullarda tekrarlamaya çalışacağına inanmak için nedenler olduğunu, ancak Batı’nın en güçlü rakipleri arasında böyle bir bölünmeyi başarabilme şansının bulunmadığını ifade etti.
Rusya ile Batı arasındaki askeri-politik çatışmanın akut fazının muhtemel sonlanmasının, dost Çin ile ilişkilerin düzeyinde düşüşe yol açmayacağını belirten Bordaçev, “Fakat Moskova-Washington hattında beklenen bu değişiklikler, Çinlilerde kaçınılmaz olarak endişe yarattıve gelecekteki dengelerdeki konumlarını anlama isteği doğurdu,” diye kaydetti.
Bordaçev, “Geçtiğimiz üç yıl içinde Çin, dünya çoğunluğundaki tüm ülkeler gibi, Rusya ile kolektif Batı arasındaki çatışmayı gözlemci konumunda izlemeye alıştı,” dedi.
Pekin ile işbirliğinin bu yıllarda Moskova’nın direncinde en önemli faktörlerden biri haline geldiğini, ancak bunun Moskova için mutlak kritik öneme sahip olmadığını vurgulayan Bordaçev, “En dostane olanlar dahil hiçbir dış ortağın böyle bir önemi olamaz, zira Rusya zengin ve büyük ölçüde kendi kendine yeten bir ülke,” diye ekledi.
Bordaçev, “Fakat, bilinen pürüzlere rağmen ikili ticaret ve diğer alanlardaki işbirliğinin artması, ABD ve Avrupa’nın ‘Rusya’yı tecrit etme’ stratejisinin başarısız olmasında büyük rol oynadı,” değerlendirmesinde bulundu.
Bordaçev, “Aynı zamanda Çin, sürekli olarak barış gücü pozisyonunda yer aldı; ‘barışın dostları’ grubu oluşturdu ve Batı’nın durumu diplomatik açıdan çıkmaza sokmasına izin vermedi,” diye ekledi.
Bordaçev, bunun Çin’in, Hindistan gibi, uluslararası arenadaki etkisini önemli ölçüde artırmasına olanak tanıdığını belirtti.
“Hatta bazı abartılı değerlendirmelere göre, Rusya’nın Ukrayna’da Batı ile çatışması Çin dış politikası için daha çok faydalı oldu,” diyen Bordaçev, bu görüşe katılmadığını belirtti.
“ABD ve Avrupa’daki rakiplerimiz, Moskova’nın sözde Çin çıkarlarına ‘hizmet ettiği’ fikrini aktif olarak tartışmaya açtı,” değerlendirmesini yapan Bordaçev, bunun kesinlikle doğru olmadığını vurgulayarak, “Avrupa’daki açık çatışma, Çin’in şu anda en fazla fayda sağladığı dünya ekonomisine darbe vurdu ve çatışmanın nükleer boyuta tırmanma olasılığı, diğer pek çok ülke gibi Çin’in de hayatta kalmasını tehdit etti,” ifadelerini kullandı.
“Ancak ne olursa olsun, Çin son yıllarda sadece Rusya ile ilişkilerini güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda ABD’nin ana güçlerinin Avrupa sahnesine odaklandığı durumu da kullandı,” diyen Bordaçev, “Şimdi Pekin, elde edilenleri nasıl koruyacağını ve politikasını Moskova ile Washington arasındaki ilişkilerdeki değişikliklere nasıl uyarlayacağını ciddi şekilde düşünüyor,” yorumunu yaptı.
Bordaçev’e göre bu kolay değil. “Gözlemcilerin çoğu, yeni Amerikan hükümetinin stratejisinin Rusya ile uzlaşmaya (uzun vadeli olmasa bile taktiksel bir uzlaşma) yönelik olduğunu düşünme eğiliminde,” dedi.
Uzman, “Çin’de ise bu niyetler, artık Amerikan baskısının ana hedefi haline geleceği yönünde şüpheler uyandırıyor,” diye belirtti.
“Dahası, Amerikalılar her fırsatta Çin’e karşı koymak için tüm güçlerini odaklamaları gerektiğini haykırıyorlar,” diyen Bordaçev, “Bunun kısmen haklı gerekçeleri var. Donald Trump hükümetinde Pekin ile ilişkilerin güçlendirilmesini savunan tek bir kişinin bile olmaması tesadüf değil,” vurgusunu yaptı.
Bordaçev, ABD için en ciddi tehdidi Rusya’nın değil, Çin’in temsil ettiğini savundu: “Mesele nüfus büyüklüğü ve buna bağlı olarak tüketim: Eğer Çin Halk Cumhuriyeti nüfusu bu konuda Amerikan seviyesine biraz bile yaklaşırsa, kaynaklar ikisine yetmeyecektir.”
Bordaçev, “Bu nedenle, ABD için yıllardır Çin’in gelişimini yavaşlatmak, ekonomik sorunlarına katkıda bulunmak önemli olmuştur,” diye ekledi.
ABD-Rusya ilişkilerindeki büyük tersine dönüş ve Çin’in diplomatik seçimi
‘Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar’
“Aynı zamanda Amerikalılar, resmi düzeyde bile Çin-Rusya ortaklığını baltalama niyetlerini dile getiriyorlar,” diyen Bordaçev, “Bu tür açıklamaları yakın zamanda ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’dan duyduk,” diye ekledi.
Uzman, bunun şimdilik 50 yıl önce işe yarayanı tersine çevirme arzusu gibi göründüğünü belirtti: “Bu kez Rusya’ya, komşusuyla ortaklıktan elde edeceği faydayı aşacak çıkarlar vaat etmek.”
Bordaçev, Amerikalı ortakların aklına daha orijinal fikirlerin de gelebileceğini belirtti: “Örneğin, Çin’i Rusya’dan koparmaya çalışmak, ona ABD ile birlikte insanlığın gelişiminin en önemli sorunlarını çözme yeteneği vaat etmek.”
Bordaçev, her iki seçeneğin de aynı derecede maceracı ve gerçekleştirilemez göründüğünü ifade etti.
“Tarihten bildiğimiz SSCB-Çin ‘bölünmesi’, Amerikan diplomasisinin meyvelerinden yararlanmasından çok önce ortaya çıkmıştı,” diyen Bordaçev, nedenleri şöyle sıraladı:
“Dünyanın en güçlü iki komünist partisi, 1960’ların başında Avrupa’nın sömürgeci tiranlığından kurtulan dünya kısmı üzerinde nüfuz mücadelesi veriyordu. Mao Zedong yönetimindeki Çin, küresel öneme enerjik bir şekilde ulaşmaya çalışıyordu ve bu durum, Pekin’e ‘küçük kardeş’ gözüyle bakan SSCB yönetimiyle çatışmaya yol açıyordu. Çin’de bu yaklaşım rahatsızlık yaratıyordu.”
Bunun yanı sıra Bordaçev, bu faktörlerin hiçbirinin şu anda Rusya-Çin ilişkilerinde mevcut olmadığını vurguladı. “Dahası, BRICS çerçevesinde taraflar, yeni dünya düzeninin küçük ülkeler için bile demokrasi ve adalete dayanması gerektiği vizyonunu tamamen paylaşıyorlar,” dedi.
‘Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar’
Uzman, “Rusya ve Çin, Batı’nın egemenliğini koruma girişimlerine ‘sırt sırta’ karşı koyuyorlar, ancak birbirlerini kesinlikle küçük ortak olarak görmüyorlar. Bunu iddia edenler, doğrudan veya dolaylı olarak Amerikan fikirlerinin yayılmasına katkıda bulunuyorlar,” diye ekledi.
Son olarak, Bordaçev, ABD’nin barışçıl niyetlerinin daha uzun vadede sürdürülebilir olduğunu düşünmek için hiçbir neden olmadığını belirtti. “ABD henüz teorik olarak bile küresel etkisini kimseyle –Rusya, Çin, Hindistan veya Avrupa ile– paylaşmaya hazır değil,” dedi ve “Ki Avrupa zaten giderek dünya politikasının ana yörüngesinden kayıyor,” diye ekledi.
“Büyük olasılıkla Amerikalıların sadece bir ‘nefeslenmeye’ ihtiyacı var,” diyen Bordaçev, gerekçeleri şöyle açıkladı: “ABD’nin kaynakları küresel düzeyde egemenlik için verilen uzun mücadeleyle tükendi, şimdi kesin olarak bildiğimiz gibi devasa fonlar tamamen boşa harcandı ve iç durum oldukça karmaşık.”
Bordaçev, “Bu nefeslenmeyi sağlamak için Amerikalılar, Avrupalı uydularının fobileriyle dolu hırslarını feda ederek bile Rusya ile uzlaşmaya çalışacaklardır,” dedi.
‘Doğu Avrupa’da kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok’
Ayrıca uzman, “Aynı zamanda ABD, Çin ile çatışmada da bir tür duraklama yapmaya çalışacaktır; onunla ciddi bir mücadele için de yeterli kaynakları yok,” ifadesini kullandı.
“Bu nedenle, Doğu Avrupa’da uzun zamandır beklenen kalıcı barışın derhal ABD’nin Çin’e yönelik bir saldırısına yol açacağını düşünmek için hiçbir neden yok,” ifadelerini kullanan Bordaçev, “Ve Pekin’de de bunun gayet iyi anlaşıldığı oldukça muhtemel,” diye ekledi.
“Peki Rusya ve Çin, Amerikan politikasındaki değişikliklere nasıl ortak yanıt verebilir?” sorusunu soran Bordaçev, yanıtını şöyle verdi: “Sadece Büyük Avrasya’da işbirliği yoluyla, burada dış manipülasyon ve anlaşmazlıklardan arınmış bir alan yaratarak.”
Bordaçev, “Bu yöndeki hareket, her iki ülkenin liderleri tarafından zaten belirlenmiş durumda ve orta ve küçük devletlerin çoğu tarafından da destekleniyor,” dedi.
Son olarak Bordaçev, ABD ve Avrupa’nın değişmez “böl ve yönet” stratejisine ancak Avrasya’nın iç kalkınma sorunlarını (güvenlik, uluslararası ticaret ve ulaşım bağlantısallığı) çözmek için güçleri birleştirerek karşı konulabileceğini vurguladı.
Bordaçev, “Önümüzdeki yıllarda Çin ve Rusya’nın ortak projelerinin tam da bu yönde olacağını düşünmek için nedenler var,” diyerek analizini tamamladı.
Diplomasi
Von der Leyen Papa’nın cenazesinde Trump ile görüşmeyi planlıyor

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, cumartesi günü Papa Francis’in cenazesinde Donald Trump ile yüzleşme fırsatı bulabilir.
Roma’daki Aziz Petrus Bazilikası, 88 yaşında hayatını kaybeden Papa Francis’e saygılarını sunmak için dünya liderlerinin bir araya geleceği cumartesi günü uluslararası diplomasinin odak noktası haline gelebilir.
Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in yan yana oturacağı tahmin edilirken, liderler arasında bir etkileşim olması muhtemel görünüyor.
Komisyon, cenazenin Trump ile ilk doğrudan görüşme için bir fırsat olup olmadığına ilişkin soruları yanıtlamaktan kaçındı. Bir sözcü, “ikili görüşmelerin olacağı ihtimalinin dışlanamayacağını” belirtti.
Sözcü, “Cenaze töreninin kenarında başka fırsatlar ortaya çıkarsa, elbette bunlardan yararlanılacaktır,” diye ekledi.
Brüksel’deki yetkililer ve diplomatlar, Komisyon’un Beyaz Saray ile doğrudan bir iletişim kanalı olmamasına ilişkin şikayetlerini giderek daha yüksek sesle dile getiriyor.
Ocak ayında Trump’ın göreve başlamasından önce, von der Leyen’in çevresi yeni yönetimin “erken temaslar” kurmak için çaba göstermiş, hatta bir ziyaret olasılığını bile değerlendirmişti. Fakat bu çabalar sonuçsuz kaldı.
Çok az sayıda Komisyon üyesi Trump yönetimi ile doğrudan görüşme ayrıcalığına sahip oldu ve AB yetkilileri, ziyaretleri ayarlamaktan çok, üst düzey yetkilileri için Amerikalı meslektaşlarıyla görüşme ayarlamakta yaşadıkları zorluklardan şikayet ediyor.
Ticaret Komiseri Maroš Šefčovič, von der Leyen’in etkili başdanışmanı Björn Seibert’in de zaman zaman eşlik ettiği üç Washington gezisi ile öne çıkıyor. Seibert, dış ilişkiler faaliyetleri kapsamında, ABD’nin çelik ve alüminyuma gümrük vergisi uygulamaya koymadan hemen önce, şubat ayında Washington’da görüşmeler yaptı.
Fakat diplomatik girişimlerin somut bir etkisi olmadı. Von der Leyen’in yeni ABD yönetimine yönelik tavrı da gözle görülür şekilde sertleşti. Leyen, Zeit’a verdiği mülakatta, “Avrupa hâlâ bir barış projesidir. Kuralları koyan kardeşlerimiz ya da oligarklarımız yok. Komşularımızı işgal etmiyoruz ve cezalandırmıyoruz,” diye konuştu.
Trump ile doğrudan temas kurmak, von der Leyen’e şu anda 90 gün süreyle askıya alınmış olan gümrük vergileri konusunda Avrupa’nın taleplerini dile getirmek için nadir bir fırsat sunacak.
Avrupa Komisyonu’nun Avrupa’nın ticaret politikası üzerinde tek kontrol sahibi olmasına rağmen, Trump şu ana kadar von der Leyen ile doğrudan görüşmekten kaçındı ve bunun yerine İngiltere, Fransa, İtalya ve Norveç olmak üzere dört Avrupa lideriyle ayrı ayrı görüşerek “böl ve yönet” stratejisini tercih etti.
Bu arada, İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, von der Leyen ile Trump arasında ikili bir görüşme olasılığını soğuk karşıladı ve mevcut koşullar altında bunun zor olacağını söyledi.
Tajani, “Aceleye getirilmiş bir toplantı için doğru zaman olduğunu düşünmüyorum. İhtiyacımız olan şey, Avrupa ve ABD arasında doğru bir şekilde yapılabilmesi için yeterli zamanın ayrıldığı, derinlemesine bir diyalog,” dedi.
Trump’ın en sevdiği Avrupalı lider olan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, geçen hafta Washington’a yaptığı ziyaret sırasında bir kez daha bu fikri gündeme getirerek, AB-ABD zirvesini kolaylaştırma planlarını canlandırmak istiyor.
Fakat AB zirveleri Avrupa Konseyi’nin yetki alanına girdiğinden, bu tür görüşmeleri başlatmak Cumhurbaşkanı António Costa’ya düşüyor.
Şu anda AB yetkilileri, yakın zamanda bir AB-ABD zirvesinin yapılmayacağını belirtiyor.
Haziran ayında Lahey’de yapılacak NATO zirvesi, özellikle birkaç gün sonra bir AB zirvesinin de yapılacak olması nedeniyle potansiyel bir fırsat olarak gösteriliyor.
Diplomasi
Trump: Hamaney ile görüşmeye açığım, Çin ile görüşüyoruz

ABD Başkanı Donald Trump, Time dergisine verdiği mülakatta İran Dini Lideri Ali Hamaney ile görüşmeye açık olduğunu belirtti. Trump, İran’ın nükleer silah edinmesini engellemek için gerekirse askeri müdahalede bulunabileceğini ima ederken, Suudi Arabistan’ın İsrail ile normalleşme anlaşmalarına katılacağını öngördü.
ABD Başkanı Donald Trump, Time dergisine verdiği mülakatta, İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney ile görüşmeye açık olduğunu vurguladı.
Trump, dergiye yaptığı açıklamada, İran ile nükleer müzakereler konusunda askeri gerilimin tırmanma olasılığına değindi. Bir anlaşmaya varılmasını umduğunu belirten Trump, “Saldırmadan bir anlaşmaya varabileceğimizi düşünüyorum,” dedi.
ABD’nin İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasını engellediği yönündeki iddialara ilişkin ise Trump, “Onları engellemedim, ancak saldırıya hazırlamadım,” ifadelerini kullandı.
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, diplomatik çabaların Tahran’ın nükleer silah edinmesini engellemede başarısız olması hâlinde İsrail’i İran ile askeri bir çatışmaya sürükleyebileceğini söyledi.
İran’ın nükleer silaha sahip olmayacağını belirterek, gerekirse saldırı düzenlemek “zorunda kalabileceğini” sözlerine ekledi.
Çin ile müzakereler
Öte yandan Trump, Washington’ın Pekin ile aktif olarak bir anlaşmaya varmak için müzakereler yürüttüğünü duyurdu. Çinli mevkidaşı Xi Jinping ile gümrük vergileri konusunda bir telefon görüşmesi yaptığını belirtti.
Normalleşme süreci
Time dergisinin “Washington, Suudi Arabistan ile normalleşmeye eskisinden daha mı yakın?” sorusuna yanıt veren Trump, Riyad’ın İsrail ile normalleşme anlaşmalarına “katılacağını” öngördü.
Suudi Arabistan’ın ABD ekonomisine 1 trilyon dolar yatırım yapmayı kabul ettiğini de açıkladı.
Trump ayrıca, selefi Joe Biden yönetimini normalleşme konusunda hiçbir şey yapmamakla eleştirdi.
Trump, “Orada 4 ülkemiz vardı, her şey hazırdı, tamamlayacaktık ve şimdi yeniden başlayacağız,” şeklinde konuştu.
Trump, Suudi Arabistan ziyareti sırasında dev silah satışı önerecek
Orta Doğu ziyareti
Röportajda yer alan bilgilere göre, gelecek Mayıs ayında Suudi Arabistan’ı kapsayacak şekilde planlanan Orta Doğu ziyaretine ilişkin Trump, daha sonra Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de ziyaret edeceğini ve başka bir tur daha yapacağını belirtti.
Trump, “Orta Doğu’da ve sanırım tüm dünyada çok iyi ilişkilerim var,” ifadesini kullandı.
Üniversite protestoları
Bunun yanı sıra Time‘ın, Gazze’deki soykırımı kınayan protestoların ardından ABD üniversitelerine yönelik keyfi uygulamalar hakkındaki sorusuna yanıt veren Trump, “ifade özgürlüğünü desteklediğini” iddia etti.
Ancak, ABD’deki tüm üniversitelerde yaşanan “ayaklanmaları” desteklemediğini söyledi ve ülkenin “antisemitizm” olarak adlandırılan bir durum yaşadığını savundu.
Diplomasi
Trump: Kırım Rusya’da kalacak, Zelenskiy de bunu biliyor

ABD Başkanı Trump, Time dergisine verdiği mülakatta, Kırım’ın Rusya’da kalacağını ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy’nin de bunu bildiğini belirtti. Trump, yarımadanın Rusya’ya geçmesinden Obama’yı sorumlu tutarken, Ukrayna savaşını 24 saatte bitirme vaadini ‘şaka’ ve ‘abartı’ olarak nitelendirdi.
ABD Başkanı Donald Trump, Time dergisine verdiği mülakatta, Kırım’ın Rusya’da kalacağını ve Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin de bunu bildiğini ifade etti.
Trump, yarımadanın Rusya’ya geçmesinden Barack Obama’yı sorumlu tuttuğunu belirtti. Ayrıca, Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde bitirme vaadini “şaka” ve “abartı” olarak nitelendirdi.
Reuters‘ın ulaştığı metne göre, ABD Başkanı’nın özel elçisi Steve Witkoff tarafından 17 Nisan’da Paris’te Avrupalı yetkililere sunulan Ukrayna’daki savaşı sona erdirme önerileri listesinde, “ABD, Rusya Federasyonu’nun Kırım üzerindeki kontrolünü hukuken tanır,” maddesi yer alıyordu.
Trump’ın başkanlığının ilk 100 gününe odaklanan mülakatta, Time Genel Yayın Yönetmeni Sam Jacobs ve kıdemli siyaset muhabiri Eric Cortellessa, Trump’a Kırım’ın Ruslara geçip geçmemesi gerektiğini ve nihai barış anlaşmasında Kırım ile Rusya’nın ele geçirdiği diğer dört bölgenin Rusya’ya bırakılmasının kendisi için kabul edilebilir olup olmayacağını sordu.
FT: Rusya, Ukrayna’da çatışmaları mevcut cephe hattında durdurmaya hazır
Trump, “Kırım [zaten] Ruslara geçti. Onu bana değil, Barack Obama’ya verdiler,” yanıtını verdi.
Trump sözlerine şöyle devam etti: “Eğer Kırım Rusya’da kalacaksa, sadece Kırım hakkında konuşmalıyız, çünkü hep ondan bahsediliyor. Kırım Rusya’da kalacak. Zelenskiy de bunu anlıyor, herkes oranın [Kırım’ın] uzun süredir onlarla [Rusya ile] olduğunu anlıyor. Ben gelmeden çok önce onlarlaydı. Tekrar söylüyorum, bu Obama’nın savaşı. Bu asla olmaması gereken bir savaş.”
Başka bir yanıtında Trump, daha önce defalarca yaptığı gibi, Rusya’nın Ukrayna ile savaşını “Joe Biden’ın savaşı” olarak nitelendirdi ve kendi başkanlığı döneminde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in komşu ülkeye asla saldırmayacağını da sözlerine ekledi.
Witkoff tarafından iletilen önerilerde, ABD’nin Rusya’nın Lugansk oblastı ile Zaporojye, Donetsk ve Herson oblastlarının bazı kısımları üzerindeki kontrolünü fiilen tanımaya hazır olduğu belirtiliyordu.
Ukrayna’nın ise toprak meselesinde yalnızca Rus birliklerinin küçük bir alanı kontrol ettiği “Harkov oblastındaki toprakların kontrolünü yeniden sağlayacağı” ifade ediliyordu.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Ukrayna anayasasının buna izin vermediğini belirterek Kırım’ın Rusya toprağı olarak tanınması ihtimalini reddetti.
Trump, başkanlığının ilk gününde neden söz verdiği gibi savaşı bitirmediği sorusuna, “Savaş üç yıldır sürüyor, ben ise sadece üç aydır durdurmaya çalışıyorum,” yanıtını verdi ve ekledi:
“Bunu mecazi anlamda söyledim ve abartı olarak söyledim, çünkü kendi görüşümü belirtmek için ve biliyorsunuz, bu tabii ki yalan haberlere konu oluyor. Açıkçası insanlar bunu söylediğimde şaka amaçlı olduğunu biliyorlar, ama aynı zamanda ona [savaşa] son verileceği de söylendi.”
Trump’a göre, Putin Rusya Devlet Başkanı, Zelenskiy de Ukrayna Devlet Başkanı olarak kalırsa savaşı bitirmek mümkün, ancak en önemlisi bunu yalnızca kendisi, yani Trump başarabilir.
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’da savaşa hazırlık tam gaz: Fransız askeri haritacılar Romanya’da ne arıyor?
-
Görüş2 hafta önce
İran-ABD müzakereleri: Maskat görüşmesi ne anlama geliyor?
-
Ortadoğu1 hafta önce
“Suriye ve İsrail normalleşmeye hazırlanıyor” iddiası
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trump’ın anti-sosyal devleti
-
Dünya Basını2 hafta önce
FT: Xi’nin eli neden Trump’tan daha güçlü?
-
Avrupa2 gün önce
Almanya’da tren fabrikası tank üretimine başlıyor
-
Görüş1 hafta önce
ABD’nin İran’a baskısı: Yay gerildi ama henüz tam çekilmedi
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya’nın Berlin Büyükelçisi: ‘Ukrayna’da yabancı askerlerin konuşlandırılması kabul edilemez’