Bizi Takip Edin

AVRUPA

Vučić’ten Kurti’nin dinar kararı sonrası olağanüstü toplantı kararı

Yayınlanma

Sırbistan Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre, Sırbistan lideri Aleksandar Vučić bazı bakanları ile acil bir toplantı yaptı.

Toplantının, Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin ABD, AB ve Quint ülkelerinin önerisini reddetmesi ve Kosova ve Metohija’da dinar kullanımının yasaklanmasının bugün başlamasına karar vermesinin ardından geldiği belirtildi.

Cumhurbaşkanlığında gerçekleştirilen toplantıda, Belgrad’ın bu vesileyle atacağı sonraki adımlar ele alındı.

Sırbistan’dan Kosova’nın ‘yalnızca avro’ para politikasına tepki

Avrupa Birliği’nin Belgrad ile Priştine arasındaki diyalogdan sorumlu özel temsilcisi Miroslav Lajčak salı günü Priştine’de yaptığı açıklamada, Kosova yönetiminin bugün bölgede para birimi olarak dinarların yasaklanması hakkında bilgi sunacağını duyurdu.

Lajčak, Kurti ve Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani ile görüştükten sonra, Merkez Bankası’nın dinarın askıya alınmasına ilişkin kararının görüşmelerde tartışıldığını, fakat daha fazla ayrıntı vermek istemediğini söyledi.

AB temsilcisi, “Kosova Merkez Bankası’nın kararı konusundan bahsettik, fakat Kosova hükümetinin sözcüsü olmayacağım. (Çarşamba günü) açıklanacak bilgiler olacak,” dedi.

Kosova Sırp dinarını neden yasakladı?

AVRUPA

İtalya, Arnavutluk’a göçmen transferlerini yeniden başlatıyor

Yayınlanma

İtalyan hükümeti, mahkeme kararlarına ve artan maliyetlere rağmen donanmaya ait Libra gemisini kullanarak göçmenlerin Arnavutluk’a transferini sürdürüyor.

Daha fazla yasal aksaklık riskine rağmen hükümet Libra’yı görevlendirecek ve İçişleri Bakanlığından gelecek talimatları bekliyor. 

İlk seferin 2 göçmenin 18 yaşından küçük oldukları tespit edilerek geri gönderilmesiyle durdurulmasından ve Roma mahkemesinin kararının ardından diğer 12 göçmenin geri gönderilmesinden 20 gün sonra, transferlerin bu hafta yeniden başlaması bekleniyor.

Yargıçlar da Meloni de “ölüm tehditleri” aldıklarını ileri sürüyor

18 Ekim’de Roma’daki Göçmenlik Mahkemesi göçmenlerin Arnavutluk’ta alıkonulmasını onaylamayı reddederken, Bologna Mahkemesi de “güvenli ülkelere” ilişkin bir kararnameyi Avrupa Adalet Divanına havale etti.

Bu kararlar hükümet ile yargı arasında büyük bir çatışmayı tetikledi. Gerilim tırmanırken, ölüm tehditleri almasının ardından Arnavutluk’taki gözaltıları onaylamayı reddeden Roma’daki altı yargıçtan biri olan Yargıç Silvia Albano için daha fazla güvenlik önlemi alındı. Yargıcın evinin ve iş yerinin yakınlarına güvenlik devriyeleri yerleştirildi.

Başbakan Giorgia Meloni kendisinin de ölüm tehditleri aldığını söyledi.

İtalyan Ulusal Yargıçlar Birliği (ANM) Başkanı Giuseppe Santalucia, Bologna mahkemesinin Arnavutluk’taki gözaltıların yasallığı konusunda AB’den açıklama isteme kararının eleştirilmesini sorguladı.

Ceza avukatları da cumartesi günü bir mektupla kararı siyasi bir saldırı olarak görmenin “açıkçası imkansız” olduğunu söyleyerek desteklerini dile getirdiler.

Avrupa Halk Partisi’nden “Arnavutluk modeline” destek

Aralarında Yeşiller ve Sol İttifak’tan Nicola Fratoianni’nin de bulunduğu muhalefet figürleri ise geri gönderme planını “pahalı bir propaganda operasyonu” olarak kınadı.

Buna karşılık Avrupa Halk Partisi (EPP) lideri Manfred Weber, La Stampa’ya “tüm yenilikçi çözümlerin zamana ihtiyacı olduğunu” söyleyerek ve Arnavutluk modelini yasadışı göç ağlarını parçalamaya yönelik bir Avrupa girişimi olarak tanımlayarak destek verdi.

Bu arada kolluk kuvvetleri personelinin konaklama masraflarıyla ilgili şikayetler de ortaya çıktı. Hükümet Arnavutluk’taki 300 memurun dört yıldızlı otellerde konaklaması için yılda 9 milyon avro tahsis etmişti.

Fakat İçişleri Bakanlığı kaynakları “9 milyon avroluk tutarın, tahsis edilen güvenlik personelinin tam olarak kullanılacağı varsayımıyla azami tahmini maliyeti temsil ettiğini” ve “tesis seçiminin sendika anlaşmalarıyla belirlenen standartlara göre yapıldığını” açıkladı.

Ayrıca İtalya Sayıştayı, Italia Viva ve Beş Yıldız Hareketi’nin Libra’nın 16 göçmeni Arnavutluk’a taşımasının mali açıdan kötü yönetim teşkil ettiği yönündeki şikayetlerini incelemeye başladı. Devlet denetçileri, gerekirse daha ileri soruşturmalara yol açabilecek ön değerlendirmelere başladılar.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya’da tartışmalı “antisemitizm” yasası

Yayınlanma

Alman Federal Meclisi antisemitizme karşı bir karar tasarısı hazırlıyor ama tasarının muhalifleri, bunu İsrail hükümetinin politikalarına yönelik açık eleştirilere karşı baskıcı önlemler almak için araçsallaştırdığını savunuyor.

İktidardaki Sosyal Demokrat Parti (SDP), Yeşiller ve Hür Demokratlar (FDP) ile muhalefetteki Hıristiyan Demokratlar (CDU) tarafından yoğun bir şekilde tartışılan taslak, “İsrail’in var olma hakkını sorgulayan ya da İsrail’in boykot edilmesi çağrısında bulunan” hiçbir grubun kamu fonu almaması gerektiğini söylüyor.

Taslak, “artan antisemitizmin”, “aşırı sağ çevrelerde giderek daha belirgin ve şiddetli” olduğunu ve “solcu antiemperyalist” gruplarla da bağlantılı olduğunu ileri sürüyor.

Tasarının temeli IHRA’nın “antisemitizm” tanımı

Bu hafta kabul edilmesi beklenen karar, akademik açıdan tartışmalı Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) tanımına dayanıyor. Bu tanımın Alman hükümeti tarafından yıllar önce kabul edilen versiyonu, İsrail’in politikalarına ve siyonizme yönelik eleştirilerin pratikte “antisemitik” olarak yaftalanmasına izin veriyor.

Tasarı yasalaşırsa, bu tanıma göre “antisemitik” olarak değerlendirilebilecek ifadelerde bulunan hiçkimse devlet yardımı alamayacak, okuldan uzaklaştırılabilecek ve üniversitelerden kaydı silinebilecek.

Federal Meclis aynı zamanda Yahudi örgütlerini de etkileyebilecek örgütsel yasaklardan yana. Devlet kurumları, İsrail hükümetinin politikalarına sert eleştiriler yönelten Uluslararası Af Örgütü (AI) gibi insan hakları örgütleriyle işbirliğini durdurmak zorunda kalacak.

Yasa tasarısı, “ülkemizdeki antisemitizmle etkin ve sürdürülebilir bir şekilde mücadele etmeyi” amaçlıyor. Federal hükümet Eylül 2017’de IHRA’yı resmen tanımış ve böylece örgütü ve antisemitizm tanımını, başta Federal Yurttaşlık Eğitimi Ajansı olmak üzere federal makamlar ve özellikle de anma mekanları ve tarih müzeleri için bir dayanak noktası haline getirmişti.

Alman hükümeti, “antisemitizm” tanımına şu cümleyi de eklemiş olması nedeniyle eleştiriliyor: “Ayrıca, bir Yahudi kolektifi olarak anlaşılan İsrail devleti de bu tür saldırıların hedefi olabilir.”

Üniversitelere “antisemitik olaylarla mücadele” yükümlülüğü

Bunun, günlük siyasi hayatta, İsrail hakkındaki neredeyse her eleştirel ifadeyi “antisemitizm” şüphesi altına sokma eğiliminde olacağından endişe ediliyor.

Karar tasarısıyla birlikte örneğin, “antisemitizmi yayan hiçbir kuruluş ve proje” mali destek alamayacak. Pratikte bu, İsrail devletinin politikalarını sert bir şekilde eleştiren herhangi bir derneğin devlet fonlarının tahsisinden dışlanabileceği anlamına gelecek ve bu aynı zamanda bilimsel projeler ve geniş sanat ve kültür alanındaki projeler için de geçerli.

Okullar ve üniversiteler de “antisemitik olaylara” karşı sert önlemler almakla yükümlü kılınıyor.

Son olarak, “antisemitizme karşı önlemler” gelecekte ikamet, iltica ve vatandaşlık yasalarına da entegre edilecek. Federal Meclis bunun gerekli olduğuna inandığını çünkü, “Kuzey Afrika ve Yakın ve Orta Doğu ülkelerinden gelen göçlere dayanan antisemitizmin endişe verici boyutunun son zamanlarda açıkça ortaya çıktığını” öne sürüyor.

Yahudi aydınlardan tasarıya karşı bildiri

Öte yandan Almanya’da yaşayan ve önerilen metne karşı çıkan yaklaşık 100 Yahudi sanatçı ve entelektüel bir bildiri yayınlayarak metnin “belirtilen hedeflere ulaşmadığını” iddia etti.

Bildirinin imzacılarına göre tasarı, tüm Yahudileri İsrail hükümetinin eylemleriyle ilişkilendirerek Almanya’daki Yahudi yaşamının çeşitliliğini güçlendirmek yerine zayıflatacak.

Hukuk uzmanları tarafından hazırlanan rakip bir metin de şimdiye kadar 600 kadar üniversite, kültür ve sivil toplum kuruluşu tarafından desteklendi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, Trump’ın seçimleri kazanması durumunda Ukrayna için acil durum planları geliştiriyor

Yayınlanma

Washington Post‘a konuşan önde gelen beş ülkeden 15 siyasetçi, diplomat ve analist, Avrupa ülkelerinin, Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazanması halinde Washington’un Ukrayna konusundaki politikasında değişikliğe gitme ve askeri bağlarını zayıflatma ihtimaline karşı hazırlık yaptığını belirtti.

ABD’nin Avrupa’daki en yakın müttefikleri, Trump’ın kazanması durumunda transatlantik ilişkilerde bir kopuş yaşanabileceği öngörüsünde bulunuyor.

Yetkililer, ikinci bir Trump başkanlığına daha hazırlıklı olduklarını, hangi diplomatik adımların atılması gerektiğini bildiklerini ve güvenlik ile ticaret alanlarında çeşitli acil durum planları geliştirdiklerini ifade ediyor.

Fakat bazı açılardan Avrupa Birliği, Trump’ın ilk başkanlık dönemine göre daha az hazırlıklı.

O dönemde Trump’ın karşısında “Avrupa’nın belirleyici figürü” Almanya Şansölyesi Angela Merkel bulunuyordu. Günümüzde ise Avrupa kıtasında Merkel kalibresinde bir lider yok.

Üst düzey Avrupalı yetkililer ve diplomatlar, ABD başkanlık yarışında diğer aday olan Kamala Harris’in, Joe Biden yerine Başkan Barack Obama’nın politikalarını izleyeceğine ve ABD’nin Asya’ya daha fazla odaklanacağına inanıyor.

Harris’in ulusal güvenlik danışmanı Philip Gordon ise Ukrayna’ya “uzun vadeli” yardım verilmesinden yana olan bir Avrupa uzmanı. Ancak aynı zamanda “Avrupa ve ABD arasında daha gerçekçi bir anlaşmaya” varılmasını savunuyor.

Alman savunma sözcüsü Michael Stempfle, “Açık olan bir şey var: Biz burada far görmüş tavşan gibi oturmuyoruz. ABD seçimlerini kim kazanırsa kazansın, Amerika’nın dikkati gelecekte giderek daha fazla Hint-Pasifik bölgesine odaklanacak. Avrupa’nın kendi güvenliği için daha da fazlasını yapması gerekecek,” diye konuştu.

Trump, başkanlığının ilk döneminde Avrupa Birliği’nden ABD’ye gönderilen çelik ve alüminyuma vergi koymuştu.

Seçim kampanyasında Trump, bu alanda ek kısıtlamalar getirmeyi ve yaklaşık bir yüzyıldaki en büyük vergi artışını uygulamayı planladığını açıkladı.

AB yetkilileri, olası bir Trump başkanlığı için misilleme vergilerini belirlemiş ve müzakere stratejileri üzerinde çalışıyor.

Yetkililer, Çin’in ticaret uygulamalarına karşı Trump’la işbirliği yaparak ya da ABD’den ithalatı artırma sözü vererek Trump’ın taleplerini yumuşatabilecekleri görüşünde.

Adının açıklanmasını istemeyen bir Avrupalı diplomat, “Sanırım daha iyi hazırlanmamız gerektiğine ve bir ticaret savaşını önlemeye çalışmanın sonuç vermeyebileceğine dair bir his var,” ifadelerini kullandı.

Daha önce Trump, seçimi kazanması halinde göreve gelmeden önce Ukrayna’daki savaşı durduracağını defalarca dile getirmişti.

Trump’ın ABD başkan yardımcısı adayı Ohio Senatörü J.D. Vance ise Ukrayna’nın Rusya’nın ele geçirdiği toprakları terk etmesi gerektiğini ancak egemenlik garantileri almasını savunuyor.

Vance, çatışmaların iki tarafın askerlerinin bulunduğu bölgelerde sona erdirilmesini ve Rusya’nın yeniden askeri müdahalesini önlemek için tahkim edilmiş, askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmasını öneriyor.

Bu Rusya’nın ele geçirdiği topraklara karşılık Kiev’e egemenlik garantisi verilecek, Ukrayna tarafsız kalacak ve NATO üyeliğinden vazgeçecek. Ayrıca Vance, Ukrayna’nın yeniden inşasını Almanya’nın finanse etmesi gerektiğine inanıyor.

Trump’ın başkan yardımcısından Ukrayna’ya: Topraklardan ve NATO’dan vazgeçin

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English