Bizi Takip Edin

Diplomasi

Xi, Kim ve Putin Zafer Günü için Kızıl Meydan’da buluşacak mı?

Yayınlanma

Kremlin’e göre Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ‘un önümüzdeki aylarda Rusya’yı ziyaret etmesi bekleniyor. 9 Mayıs’taki Zafer Günü töreni için Moskova’daki Kızıl Meydan’da Çinli ve Rus mevkidaşlarıyla bir araya gelebileceği yönünde söylentiler de var.

Uzmanlar, Kim’in Devlet Başkanları Xi Jinping ve Vladimir Putin ile birlikte podyuma çıkması halinde, üç liderin ilk kez kamuoyu önünde bir araya geleceğini ve bunun ABD baskısına karşı güçlü bir dayanışma ve meydan okuma sinyali olacağını söyledi.

Kremlin, Xi’nin önümüzdeki ayın başlarında, Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı zaferinin 80. yıldönümü münasebetiyle 9 Mayıs’ta düzenlenecek tören için Moskova’yı ziyaret edeceğini açıkladı.

Moskova’nın resmi Tass haber ajansına göre ise, Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrey Rudenko geçen ayın sonlarında yaptığı açıklamada Kim’in Rusya’ya yapması beklenen ziyaret için hazırlıkların halihazırda devam ettiğini söyledi.

Putin geçen yıl haziran ayında Pyongyang’a yaptığı nadir bir gezi sırasında Kim’i Moskova’yı ziyaret etmeye davet etmişti. Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Sergei Şoygu da 21 Mart’ta Pyongyang’da Kim ile bir araya geldi ve Kuzey Kore liderine Putin’in mesajını iletti.

Üç gün sonra Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, Kim’in Rusya’yı ziyaret etmek için “geçerli” bir davet aldığını ve diplomatik kanallar aracılığıyla koordinasyonun devam ettiğini söyledi. Ancak Putin’in üst düzey güvenlik yardımcısı Şoygu’nun Kim’e yeni bir davet gönderip göndermediğini teyit etmekten kaçındı ve ekledi: “Henüz resmi bir açıklama yapmaya hazır değiliz.”

Kim, 2019 ve 2023 yıllarında zırhlı treniyle Rusya’nın Uzak Doğu bölgesine iki kez gitmiş olmasına rağmen Moskova’ya resmi bir ziyarette bulunmadı.

Vladivostok’taki Rusya Uzak Doğu Federal Üniversitesi’nde doçent olan Artyom Lukin, Kim’in çok sayıda dünya liderinin katıldığı çok taraflı bir toplantı olan 9 Mayıs etkinliğine gitmesinin Kuzey Kore geleneğinden bir kopuş olacağını söyledi.

“Kim Moskova’daki Zafer Günü geçit törenine gelirse, bu eşi benzeri görülmemiş bir şey olur. Bildiğim kadarıyla daha önce hiçbir Kuzey Kore lideri birden fazla devlet ve hükümet başkanının katıldığı uluslararası etkinliklere katılmadı” dedi.

South China Morning Post’a konuşan Lukin’e göre en az bir düzine liderin mayıs ayında Rusya’nın başkentinde olması muhtemel ve bu da Putin için Ukrayna savaşının ortasında bir başka yüksek profilli diplomatik zafer olacak.

Lukin Moskova’da düzenlenecek etkinliği, geçen yıl Kazan’da düzenlenen ve 20’den fazla üst düzey uluslararası delegasyonun katıldığı BRICS zirvesinin bir tekrarı olarak nitelendirdi.

Öte yandan AB Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Avrupalı liderleri 9 Mayıs’ta Moskova’da düzenlenecek Zafer Günü kutlamalarına katılmamaları konusunda uyardı. Kallas, iderleri bunun yerine Kiev’i ziyaret ederek Ukrayna ile dayanışma göstermeye çağırdı.

George H.W. Bush ABD-Çin İlişkileri Vakfı’nda kıdemli araştırmacı olan Lee Seong-hyon, Kim ve Xi’nin mayıs ayındaki Moskova geçit töreninde birlikte görünme olasılığının “yüksek” olduğunu söyledi.

Kuzey Kore, Rusya-Ukrayna savaşının başlamasından bu yana Moskova’ya daha da yakınlaştı. Geçen yıl Putin’le imzaladığı, karşılıklı savunma maddesini de içeren kapsamlı askeri anlaşmayla bağlar daha da güçlendi, hatta Kim’in Ukrayna’ya Rusya saflarında savaşmak üzere binlerce asker gönderdiği iddia edildi.

Kim, geçen ay Şoygu ile yaptığı görüşmede Rusya’ya tereddütsüz desteğini ifade etti. Rusya’nın eski savunma bakanı da, Moskova’nın, iki ülkeden birinin saldırıya uğraması halinde karşılıklı yardım sözü veren anlaşmaya “kayıtsız şartsız” uyacağını teyit etti.

Sözcü Peskov’a göre, Putin ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ı şubat ayındaki ilk resmi telefon görüşmelerinde Moskova’ya davet etti, ancak şu ana kadar herhangi bir anlaşma yapılmadı.

Doç. Dr. Artyom Lukin, Xi’nin Zafer Günü podyumu Kim ile paylaşmayı kabul edeceğine dair şüphelerini dile getirerek Pyongyang’ın Pekin için stratejik öneminin abartıldığını savundu.

“Pekin-Pyongyang ilişkilerinden bahsetmişken, Kuzey Kore’nin Çin için yüksek stratejik değerini ortaya koyan geleneksel bilgeliğin yeniden incelenmesi gerektiğini iddia ediyorum. Bence Kuzey’in Çin için meşhur jeopolitik ‘tampon’ olarak önemi azalıyor” dedi.

“Çin’in artık tamponlara ihtiyacı yok. Herhangi birinin Kuzey Kore üzerinden Çin’e saldırmaya kalkışması pek düşünülemez. Çin tamponlardan ziyade pazarlarla ve henüz kendisinin sahip olmadığı ileri teknolojilere erişimle ilgileniyor. Bu bakımdan Kuzey Kore neredeyse değersizdir,” dedi Lukin.

The Post gazetesi şbat ayında Çin’in İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 80. yıldönümünü anmak üzere bir askeri geçit töreni düzenleyeceğini bildirmişti. Geçit töreni ya da kimlerin davet edildiğine dair resmi bir doğrulama yapılmadı ancak 10 yıl önce düzenlenen benzer bir etkinliğe Güney Kore Devlet Başkanı Park Geun-hye katılmış ancak Kuzey Kore lideri katılmamıştı.

Pekin’deki Renmin Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Shi Yinhong da Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin durumu göz önüne alındığında, Çin liderinin Moskova’daki etkinlikte Kim ile birlikte görünmekten kaçınmasının muhtemel olduğunu söyledi.

Pekin ve Pyongyang arasındaki ilişkilerin Kuzey Kore’nin Rusya ile askeri ittifakı ve Ukrayna savaşına doğrudan katılımı, Pyongyang’ın tekrarlanan nükleer denemeleri ve Güney Kore ile alevlenen olaylar nedeniyle gerildiğini kaydetti. Shi, “Çin-Kuzey Kore ilişkilerinin şu anda iyi olduğu söylenemez” dedi.

Shi ayrıca Putin’in hem ABD hem de Çin ile ilişkileri tehlikedeyken Kim’i Moskova’daki askeri geçit törenine davet etmesinin akıllıca olup olmayacağını sorguladı.

“Ukrayna meselesi nedeniyle ABD-Rusya ilişkilerinin kırılgan ve hassas durumu göz önüne alındığında Putin’in Kim’in Moskova’yı ziyaret etmesini istemesi pek olası değil. Ayrıca, gergin Çin-Kuzey Kore ilişkileri Putin’in kasıtlı olarak garip bir durum yaratmasını olanaksız kılıyor” dedi.

“Kim’in ziyaretinin Kuzey Kore’nin Rusya ile askeri işbirliği üzerinde çok az önemli etkisi olsa da, Rusya’nın hem Çin hem de ABD ile olan çok önemli ilişkilerinde zorluklara yol açabilir. Putin’in Kim’i bilerek davet edeceğinden şüpheliyim” dedi.

Seul’deki Yonsei Kuzey Kore Araştırmaları Enstitüsü’nde doçent ve müdür yardımcısı olan Paik Woo-yeal de Kim’in Moskova’ya olası gelişinin, Pekin’in çok konuşulan Çin-Rusya-Kuzey Kore ittifakıyla resmi olarak ilişkilendirilmek istememesi nedeniyle Çin’i “oldukça garip bir duruma” sokacağını söyledi.

“Çin şu anda aynı anda hem Rusya hem de Kuzey Kore ile aynı çerçevede yer almak istemiyor” dedi.

Kuzey Kore’nin Moskova’ya doğrudan seyahat edebilecek özel bir uçağı bulunmuyor. Kim ilk kez 2018’de Dalian’da Xi ile görüşmek üzere havayoluyla uçmuş, bir ay sonra da Çin’den ödünç aldığı bir uçakla Trump ile görüşmek üzere Singapur’a gitmişti.

Kim, Pekin, Rusya ve 2019’da Hanoi’de Trump’la yapacağı ikinci zirve de dahil olmak üzere diğer yurtdışı ziyaretlerinin çoğunda ailesine ait zırhlı treni kullandı.

Babası Kim Jong-il 2001 yılında Moskova’ya zırhlı trenle gitmiş ve gidiş-dönüş 23 gece geçirmişti.

Diplomasi

Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor: İsrail-İran krizinde “yapıcı rol” oynama talebi

Yayınlanma

Pekin, İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının olası sonuçları konusunda “ciddi endişelerini” dile getirdi ve tüm tarafları daha fazla tırmanmayı önlemeye çağırdı. Çinli analistler de Pekin’in taraflar arasında koordinasyon ve ateşkes arabuluculuğu konusunda potansiyelini vurguladı. Krizin çözümünde “yapıcı rol” oynayabileceğini söyleyen Çin arabuluculuk çabalarına devam ediyor.

Cuma günü düzenli basın brifinginde, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Lin Jian, Çin’in İran’ın egemenliği, güvenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik her türlü ihlale ve “gerginliği tırmandıran” eylemlere kararlılıkla karşı olduğunu söyledi.

Lin, “Bölgedeki ani gerginlik artışı kimseye fayda sağlamaz” dedi. “Çin, tüm tarafları, durumun daha da kötüleşmesini önlerken, bölgesel barış ve istikrarı teşvik edecek önlemler almaya çağırıyor” diye ekledi.

Lin, Çin’in krizi yatıştırmada “yapıcı bir rol” oynamaya hazır olduğunu da vurguladı.

İsrail, İran’ın nükleer programına ve ülke genelindeki diğer askeri hedeflere önleyici bir saldırı düzenlediğini ve saldırıların birkaç gün süreceğini açıkladı.

Saldırılar, iki ülke arasındaki uzun süredir devam eden gerginliğin, Orta Doğu’nun diğer güçlerinin de dahil olduğu bölgesel bir savaşa dönüşebileceği yönündeki endişeleri artırdı.

Çinli analistler, gelişmelerin gidişatının kısmen Washington’un atacağı adımlara bağlı olacağını, Pekin’in ise arabulucu rolünü üstlenme potansiyeli olduğunu belirtti. Çin arabuluculuk çabalarını daha önceki bölgesel krizlerde de dile getirmişti.

Lanzhou Üniversitesi Siyaset ve Uluslararası İlişkiler Fakültesi profesörü Zhu Yongbiao, olayların nasıl gelişeceğini İran’ın itidalinin derecesine ve ABD’nin süreçteki rolüne bağlı olacağını söyledi.

South China Morning Post’a konuşan Zhu, “Özellikle, ABD’nin İsrail’e baskı yapmak için önlemler alıp almayacağı önemli. Şu anda ABD’nin durumun daha da tırmanmasını istemediği görülüyor” dedi.

Zhu, Pekin’in Washington ve Orta Doğu ülkeleriyle koordinasyon içinde veya Birleşmiş Milletler çatısı altında yapıcı bir rol oynayabileceğine inandığını söyledi.

Saldırı, Washington ve Tahran’ın pazar günü Umman’da İran’ın nükleer faaliyetleri konusunda altıncı tur müzakerelere başlaması planlanırken gerçekleşti.

Bir anlaşmaya varılması halinde, Washington’un İran’a uyguladığı bazı ağır ekonomik yaptırımları hafifletmesi ve Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltması söz konusuydu.

Geçen aydan bu yana Washington, İran ile nükleer müzakerelerde sıfırın üzerindeki her türlü zenginleştirmenin kabul edilemez olduğu yönünde daha sert bir tutum sergiledi, ancak Tahran sivil nükleer enerji programını sürdürme hakkını ısrarla savundu.

Şanghay Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nün Batı Asya ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırma görevlisi olan Li Weijian, mart ayında Pekin’de düzenlenen üçlü toplantıda vurgulanan Çin ve Rusya’nın İran’ın barışçıl nükleer enerji kullanımına verdiği desteğin, Tahran’ın ABD’nin taleplerini reddetme konusunda güvenini artırdığını kaydetti.

“Bu noktada, Çin’in bu sorunun çözümünde oynayacağı rol gelecekte daha da önemli hale gelecektir” diye ekledi.

ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ABD’nin İsrail’in İran’a yönelik saldırılarına karışmadığını savundu. Cuma günü yayınlanan bir açıklamada, “İsrail, bu eylemin kendini savunmak için gerekli olduğuna inandığını bize bildirdi” dedi.

Ancak İran Dışişleri Bakanlığı, İsrail saldırılarının “ABD ile koordinasyon ve onay olmadan gerçekleştirilemeyeceğini” belirterek Washington’u suçladı.

Quincy Institute for Responsible Statecraft’ın başkan yardımcısı Trita Parsi, İsrail saldırılarının Washington-Tahran görüşmelerini rayından çıkarabileceğini söyledi.

“Bu saldırıların etkisi şu ki, müzakereleri rayından çıkaracak, çok önemli zaman kaybedilecek ve İran’ın pozisyonu sertleşecek – tabii bu noktada diplomasi yeniden canlanabilirse. Bu muhtemelen İsrail’in istediği sonuçtur” dedi.

Parsi, “Trump’ın İran ile diplomasisi de en az İran’ın nükleer programı kadar hedefteydi” diye ekledi.

Şanghay’daki Li, bölgedeki mevcut gelişmelerin İsrail için “kriz hissini artırdığını” da sözlerine ekledi.

“Washington’un İsrail’e geçmişte güvendiği koşulsuz desteği artık sağlamaması ve hatta başlıca rakibi İran ile müzakereler yoluyla gerilimi azaltmaya çalışması, İsrail için olumsuz bir gelişme olacaktır” dedi.

Saldırıdan bir gün önce, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın yönetim kurulu, İran’ın nükleer güvenlik önlemlerine uymadığını ilan eden bir kararı kabul etti. Bu karar, yaklaşık 20 yıldır ilk kez alındı. Çin, Rusya ve Burkina Faso karar aleyhinde oy kullandı.

Çin’in Kuzeybatı Üniversitesi Ülke ve Bölge Çalışmaları Fakültesi Dekan Yardımcısı Yan Wei, bunun doğrudan bir çatışmaya dönüşme olasılığı olduğunu, ancak sonucun uluslararası toplumun, özellikle ABD ve Çin gibi ülkelerin arabuluculuğu ve müdahalesine bağlı olacağını söyledi.

Yan, “ABD, İran ile İsrail arasında daha büyük çaplı bir çatışma istemiyorsa, mevcut gelişmeler Trump’ın Orta Doğu’dan stratejik çekilme politikasıyla tam olarak uyumlu olmayabilir” dedi.

“Bu koşullar altında, iki ülke arasında yakın vadede büyük çaplı bir savaşın çıkması olasılığını düşük görüyorum, ancak belirli bir kapsamda İsrail ile İran arasında karşılıklı saldırılar olasılığı var” diye ekledi. Çinli akademisyene göre, Çin arabuluculuk çabaları ile krizin çözümünde rol üstlenebilir.

Saldırının ardından, Çin’in İsrail ve İran büyükelçilikleri vatandaşlarına gelişmeleri yakından takip etmeleri ve olası saldırılara karşı güvenlik önlemleri almaları çağrısında bulundu.

Exeter Üniversitesi öğretim üyesi ve Torino Üniversitesi’nde Çin-Akdeniz (ChinaMed) projesinin araştırma başkanı Andrea Ghiselli, mevcut gelişmelerin, özellikle Suriye iç savaşı ve eski Suriye lideri Beşar Esad’ın hükümetinin zayıflamasının ardından, Çin siyasi çevrelerinde İran hükümetinin istikrarına ilişkin endişeleri yoğunlaştırabileceğini söyledi.

“İran rejimi düşmeye çok yaklaşırsa, [Çinli yetkililer] zor seçimlerle karşı karşıya kalabilir: kaybı kabul etmek veya örneğin askeri yardım şeklinde önemli destek sağlamaya başlamak,” dedi.

“Şu an için Çin’in bekleyip durumu izleyeceği ve durumun daha da kötüye gitmemesini umacağı çok muhtemel” diye ekledi.

İsrail İran’ın nükleer ve balistik programına saldırdı: İran’dan misilleme

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Alman makine üreticilerinden, Çin konusunda AB’ye çağrı

Yayınlanma

Almanya’nın dünya çapında tanınan makine üreticileri, AB’ye Çin konusunda müdahale etmesi çağrısında bulundu.

Alman makine üreticileri, Çin ve Avrupa arasında daha yakın iktisadi bağların kurulması için en büyük destekçilerden biriydi.

Şimdi ise, ihracatın azalması ve “haksız devlet sübvansiyonları” ile güçlenen “giderek daha güçlü [Çinli] rakipler” ile karşı karşıya kalan sektör, Brüksel’den kendisini korumak için ticaret engelleri getirmesini talep ediyor.

Almanya’nın “Mittelstand” adı verilen ve köklü aile şirketlerinin ağırlığını oluşturduğu sermaye grubunu temsilen, Makine Mühendisliği Endüstrisi Derneği (VDMA) tarafından perşembe günü yayınlanan yeni bir görüş belgesi, yakın zamana kadar Çin-Almanya iktisadi mucizesini öven sektör için dramatik bir dönüşü işaret ediyor.

SCMP‘nin aktardığı belgede, “AB, üçüncü ülkelerden yapılan ithalata, AB’nin anti-damping veya anti-sübvansiyon kurallarını ihlal etmesi halinde telafi edici vergiler uygulamalıdır. Çin, agresif ihracat politikasıyla bu konuda özellikle dikkat çekiyor”, ifadesine yer veriliyor.

Güç aktarım sistemlerinden takım tezgahlarına, yarı iletken makinelerden hassas aletlere kadar her şeyi üreten 3.600 üyeden oluşan endüstri grubu, Çinli rakipleriyle eşit şartlarda rekabet etmeye hazır olduğunu açıkça belirtiyor fakat bu koşulların mevcut olmadığını düşündüğü ve hükümetlerin müdahale etmesini istediği de açıkça vurgulanıyor.

VDMA Başkanı Bertram Kawlath, “Çinli şirketler hükümet tarafından büyük ölçüde sübvanse ediliyor. Ve bazen teknik düzenlemelerimizi hiçe sayan ürünleri Avrupa’ya tedarik ediyorlar. Çin adil davranmıyor ve politikacılar buna yanıt vermelidir”, dedi.

Bu belge, Alman sanayisinin dünyanın atölyelerine güç sağlamak için ürettiği makinelerin satışından zengin olduğu on yıllardan sonra bir dönüm noktası niteliğinde. Covid-19 pandemisinden bu yana VDMA, Almanya’nın Çin ile ekonomik ilişkilerinde ortaya çıkan zorlu yeni gerçekliğe sert eleştiriler yöneltmeye başladı. Çin, Avrupa ve üçüncü pazarlardaki şiddetli rakipler tarafından rekabetten dışlandığını dile getirdi.

VDMA’nın istatistikleri, şirketlerinin Çin’deki pazar payında önemli bir düşüş olduğunu gösterdi. Alman makine ve teçhizatının Çin’in ithalat pazarındaki payı 2015 yılında %20,4 iken, 2024 yılında %15,1’e geriledi.

Alman hükümetinin istatistiklerine göre, 2025 yılının ilk çeyreğinde sevkiyatlar bir önceki yıla göre %12,2 azaldı ve son altı yılın beşinde görülen düşüş eğilimi daha da şiddetlendi.

Belgede, “’Made in China 2025′ stratejisiyle desteklenen Çinli makine mühendisliği şirketleri, küresel pazarda giderek daha güçlü rakipler haline geldi. Çinli şirketlere sağlanan haksız devlet sübvansiyonları, uluslararası ticarette önemli bir rol oynuyor,” denildi.

Rakamlar, Almanya ve AB genelindeki eğilimlerle uyumlu: 2025 yılının ilk beş ayında, AB’nin Çin’e ihracatı bir önceki yıla göre %7,3 azalırken, Almanya’nın ihracatı %5,9 azaldı.

Aynı zamanda, Çin’in Almanya ve Avrupa’ya yaptığı sevkiyatlar da patlama yaşıyor. Sadece mayıs ayında, AB’nin en büyük ekonomisi olan Almanya’ya yapılan ihracat, nisan ayında kaydedilen %20,3’lük büyümenin ardından %21,5 artış gösterdi.

Fransa’ya yapılan sevkiyatlar mayıs ayında yüzde 24,1 arttı ve bu durum, yüksek gümrük vergileri nedeniyle ABD pazarına giremeyen Çin ürünlerinin Avrupa’nın “damping alanı” haline geleceği endişelerini artırdı.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

JP: İsrail, ABD’yi İran’a yönelik saldırılara katılmaya ikna etmeye çalışıyor

Yayınlanma

Jerusalem Post’a bilgi veren kaynaklar, İsrail’in ABD yönetimini İran’ın nükleer tesislerine ve askeri hedeflerine yönelik saldırılarına katılmaya ikna etmeye çalıştığını söyledi.

Cuma sabahı erken saatlerde, İsrail Hava Kuvvetleri, Natanz nükleer tesisi de dahil olmak üzere İran’a bir dizi saldırı düzenledi ve Devrim Muhafızları ve İran ordusunun komutanları ile İran’ın nükleer silah programının ön saflarında yer alan nükleer bilim adamları gibi önemli hedefleri katletti.

“Yükselen Aslan operasyonu” olarak adlandırılan bu saldırılar halen devam ediyor ve güvenlik yetkilileri saldırıların günler veya haftalarca süreceğini tahmin ediyor.

Saldırılar, saldırıların başlamasından kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun açıkladığı gibi, ABD ile “tam koordinasyon” içinde gerçekleştirildi, fakat ABD’ye ait birlikler veya destekler olmadan yürütüldü.

Rubio, “Başkan Trump ve yönetim, güçlerimizi korumak ve bölgesel ortaklarımızla yakın temas halinde kalmak için gerekli tüm adımları attı. Açıkça söyleyeyim: İran, ABD’nin çıkarlarını veya personelini hedef almamalıdır,” dedi.

Trump, Truth Social’da yaptığı bir paylaşımda saldırılarla ilgili olarak, “İran’a anlaşma için defalarca fırsat verdim. Onlara en sert şekilde ‘sadece yapın’ dedim, ama ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne kadar yaklaşırlarsa yaklaşsınlar, bunu başaramadılar,” diye yazdı.

Trump ayrıca İran’ı anlaşmaya varmaya çağırdı ve “Bu katliamın ve bir sonrakilerin sona ermesi için hâlâ zaman var… İran, geriye hiçbir şey kalacak hale gelmeden anlaşma yapmalı,” dedi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English