Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

Yellen: ‘Kazanan her şeyi alır’ rekabeti peşinde değiliz

Yayınlanma

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, dört günlük Çin ziyaretini başlatmak üzere perşembe öğleden sonra Pekin’e geldi. ABD’li ve Çin’li yetkililerin büyük beklentileri olmasa da, ziyaretin en önemli noktalarından birinin üst düzey iletişim kanallarını açık tutmak olduğu vurgulanıyor.

Cuma günü Amerikan Ticaret Odası’nın Pekin’de ev sahipliği yaptığı bir oturumda ABD iş dünyasının temsilcileriyle bir araya gelen Yellen, “Dünyanın en büyük iki ekonomisinin birbirinden ayrılması küresel ekonomi için istikrarı bozabilir” dedi ve Washington’un “ekonomilerimizin toptan ayrılması” peşinde olmadığını vurguladı.

Çin ile iletişimi “derinleştirmek” istediğini söyleyen Yellen, ABD şirketlerine karşı alınan cezai işlemlerle ilgili endişelerini Çinli yetkililere dile getireceğini belirtti.

Dört yıl sonra Çin’i ziyaret eden ilk ABD Hazine Bakanı olan Yellen, şirketler üzerindeki artan baskı ve kritik madenler üzerindeki olası Çin ihracat kontrolleri de dahil olmak üzere Amerikan işletmeleri arasında alarmı tetikleyen sorunları gündeme getireceğini de sözlerine ekledi.

Yellen, “Çin’in son zamanlarda yarı iletkenler gibi teknolojilerde kullanılan iki kritik mineral üzerinde açıkladığı yeni ihracat kontrolleri konusunda da endişeliyim” dedi.

‘Yanlış anlaşılmalara izin vermemeliyiz’

Yellen, ülkeye yaptığı dört günlük ziyaretin bir parçası olarak cuma günü Çin’in Başbakanı Li Qiang ile görüştü.

Li, Pekin’deki Büyük Halk Salonunda yaptığı konuşmada, Yellen’e “Çin’in zor bir dönemden sonra ilişkilerin düzeldiğini görebileceğini” söyledi.

“Dün, havaalanımıza vardığınız ve uçaktan indiğiniz anda bir gökkuşağı gördük” diyen Li, “Bence bu ABD-Çin ilişkisine de uygulanabilir: Bir dizi rüzgar ve yağmur yaşadıktan sonra kesinlikle bir gökkuşağı görebiliriz” ifadelerini kullandı.

Çin Başbakanı ayrıca, “Kazananın hepsini aldığı değil, adil kurallarla her iki ülkeye de zaman içinde fayda sağlayabilecek sağlıklı ekonomik rekabet arıyoruz” dedi.

Yellen ise, Li’ye ABD’nin ekonomik bir hesaplaşma ve “kazanan hepsini alır” rekabeti peşinde olmadığını söyledi.

Yellen, Başbakan Li’ye Washington’un “belirli durumlarda ulusal güvenliğini korumak için hedefli eylemlerde bulunması gerektiğini” kaydetti, ancak bunun bağları “rayından çıkarmaması gerektiğinin” de altını çizdi.

Yellen, “Herhangi bir anlaşmazlığın, ikili ekonomik ve mali ilişkilerimizi gereksiz yere kötüleştirecek yanlış anlaşılmalara yol açmasına izin vermemeliyiz” diye ekledi.

Gerginliği yatıştırma çabaları

ABD kamuoyu ziyareti, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in Pekin’e yaptığı son ziyaretin ardından ABD-Çin ilişkilerinde “derinleşen bir çözülmeye” işaret eden gergin ilişkileri yatıştırma çabalarının bir parçası olarak görüyor.

Çin basını da, Yellen’ı Biden yönetiminin görece “daha ılımlı” sesi olarak nitelendirerek, Çin ile ekonomik bağları sürdürme konusunda daha az şahin ve daha pragmatik bir bakış açısı benimsediğini, ek tarifelere karşı çıktığını ve dünyanın en büyük ikinci ekonomisiyle “ayrışmaya” karşı çıktığını yazdı.

Maliye politikaları müzakerelerini ve ABD borç sorunu gibi belirli alanlarda makroekonomi ve maliye politikalarının uygulanmasını içerecek olan görüşmelerde, ticaret ve yatırım konuları bağlamında, ABD’nin Çin mallarına yönelik tarifelerinin de gündeme geleceği belirtiliyor.

Çin Sosyal Bilimler Akademisi’nde araştırma görevlisi olan Lü Xiang bu gündemle ilgili Global Times’a verdiği demeçte, “ABD tarifelerin bir kısmını iptal etmek veya azaltmak için inisiyatif alırsa, bu hamleler iki ülke arasındaki gerilimi azaltmak için olumlu bir işaret olarak alınabilir. Çin-ABD ilişkilerinde ileriye doğru atılacak küçük bir adım, küresel ekonomi için çok anlamlı olabilir” dedi.

New York Times, ziyarette Yellen’ın “ABD’nin Çin ekonomisine zarar vermeyi amaçlamadığını açıklarken, ihracat kontrollerini ve gümrük vergilerini savunması” gerekeceğini yazdı.

Çin Halk Bankası eski başkan yardımcısı ve IMF eski genel müdür yardımcısı Zhu Min ise, Global Times’a, ticaretin Çin-ABD ekonomik ilişkilerinin mihenk taşı olmaya devam ederken, ABD’ye ihraç edilen Çin mallarına uygulanan ek tarifelerin iptalinin iki taraf arasında tartışılması gereken ilk konu olduğunu söyledi.

İhracat kontrolleri

Diğer yandan Yellen’in ziyareti, Çin’in pazartesi günü çip ve diğer yüksek teknolojili bileşenlerin üretimi için kritik olan galyum ve germanyuma yönelik ihracat kontrollerini duyurmasından kısa bir süre sonra geldi. Ziyarette ABD’nin karşı çıktığı bu konunun da gündeme gelmesi bekleniyor.

ABD Ticaret Bakanlığı sözcüsü çarşamba günü yaptığı açıklamada, ABD’nin Çin’in galyum ve germanyum üzerinde ilan ettiği ihracat kontrollerine “kesinlikle” karşı çıktığını ve Washington’un konuyu ele almak için ortakları ve müttefiklerine danışacağını açıkladı.

Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsü Shu Jueting ise, perşembe günü yaptığı açıklamada, galyum ve germanyum ihracat kontrollerinin belirli bir ülkeyi hedef almadığını ve Çin’in duyurudan önce önlem hakkında ABD ve AB’yi bilgilendirdiğini söyledi. “İhracat kontrolleri bir ihracat yasağı değildir” diyen Sözcü, ilgili yönetmelikler uyarınca “izinlerin verileceğini” ifade etti.

‘Ayrışma’ mı ‘riskleri azaltma’ mı?

Yellen’ın ziyareti, Biden yönetiminin Çin’e giden yatırımları kısıtlayarak ve yapay zeka teknolojisinde kullanılan yarı iletkenlerle ilgili yeni ihracat kontrolleri uygulayarak Çin’den gelen “riski azaltma” stratejisini takip ediyor.

Pekin, ABD’nin bu stratejisine şiddetle karşı çıkıyor. Çin’in Washington büyükelçiliği sözcüsü Liu Pengyu geçen hafta gazetecilere verdiği demeçte, “Nasıl paketlenirse paketlensin, ABD’nin ‘riski azaltma’ stratejisi hala ‘ayrışmak’ ve tedarik zincirlerini kesmekle ilgili” dedi ve ekledi, “Bu kimsenin çıkarına hizmet etmiyor.”

Çinli uzmanlara göre, ‘ayrışma’dan ‘riski ortadan kaldırma’ya geçilmesine rağmen, ABD’nin Çin’i kontrol altına alma stratejisinin özü değişmedi.

Nanjing Üniversitesi’nde bir dış politika uzmanı olan Zhu Feng, ziyaretin herhangi bir atılım yaratmasının veya “ikili ilişkilerin yapısını değiştirmesinin” beklenmediğini, ancak “bazı yanlış anlaşılmaları gidermeye” yardımcı olabileceğini söyledi.

DİPLOMASİ

Reuters: Ukrayna’ya askeri yardım koordinasyonunu ABD yerine NATO üstlendi

Yayınlanma

Reuters ajansına konuşan bir kaynağa göre, ABD, Ukrayna’ya yönelik Batı ülkelerinin askeri yardımlarının koordinasyon görevini Kuzey Atlantik İttifakı’na (NATO) devretti.

Bu adım, önceden planlanmış olmasına rağmen birkaç ay ertelenmişti.

Ajans, bu kararın NATO’nun Ukrayna’ya asker göndermeden “savaşta daha aktif bir rol üstlenmesini” sağlayacağını belirtti.

Fakat diplomatlar, ABD’nin Kiev’e en büyük askeri desteği sağlamaya devam etmesi nedeniyle bu değişikliğin etkisinin sınırlı kalabileceğini ifade etti.

Ajans ayrıca, ABD Başkanı seçilen Donald Trump’ın Rusya-Ukrayna savaşını hızla sona erdirmek istediğini, ancak bunu başarmak için nasıl bir yol izleyeceğini henüz açıklamadığını anımsattı.

NATO ülkeleri, temmuz ayında Washington’da düzenlenen bir zirvede, Ukrayna’ya askeri yardım sevkiyatının koordinasyonunun NATO’ya devredilmesine karar verdi.

Bu yeni yapı, NATO Güvenlik Yardım ve Eğitim Misyonu (NSATU) olarak adlandırılıyor ve yaklaşık 700 kişilik bir personel kadrosuna sahip.

Misyonun merkezi, Almanya’nın Wiesbaden kentindeki bir ABD üssünde bulunuyor.

McFaul: Ukrayna, topraklardan feragat karşılığında NATO üyeliğine ikna edilmeli

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İsviçreli Büyükelçi Buch: Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular

Yayınlanma

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Rusya-Ukrayna barış görüşmelerinin erken sonlandırılmasının savaşın uzamasına ve ölümlerin artmasına yol açtığını belirtti. Batı’nın bu stratejisinin sadece Rusya’yı değil, tüm Batı’yı da zayıflattığını vurguladı.

İsviçre’nin Türkiye Büyükelçisi Jean-Daniel Ruch, Türkiye’nin savaşın altıncı haftasında gerçekleştirdiği ve giderek olumsuz bir şöhrete bürünen Rusya-Ukrayna barış görüşmelerine dair değerlendirmede bulundu.

Antithèse adlı YouTube kanalına mülakat veren Ruch, müzakerelerin nasıl sonlandırıldığı ve Batı’nın bu süreçteki rolü üzerine çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Ruch, Batı’nın –özellikle İngiliz müttefikler ve Amerikalıların– müzakerelerin başarıya ulaşmasının eşiğinde olduğu bir dönemde bu süreci sonlandırdığını belirtti.

Bu kararın, Batı’nın Rusya’yı zayıflatma stratejisi kapsamında alındığını ifade eden Ruch, bu yaklaşımın hem Rusya’yı hem de Batı’yı zayıflattığını ileri sürdü.

“Bu kararı son derece ahlaksızca buluyorum, zira savaşın devam etmesi halinde ölümlerin on binlerce, hatta yüz binlerle ifade edilebileceği aşikardı,” diyen Ruch, bu kararın insani boyutunu vurguladı.

Ruch, Batı’nın müzakereleri sonlandırma kararını, Rusya’yı zayıflatma amacıyla erken alındığını ve bunun da savaşın uzamasına yol açtığını savundu.

Ruch, “Neden bu kadar çok insan öldü?” sorusunu sorarak, Batı’nın stratejisinin sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflattığını dile getirdi.

Avrupa’nın bu süreçte önemli ölçüde etkilendiğini belirten Ruch, “Rusya’yı zayıflatmış olabilirler, ama aynı zamanda tüm Batı’yı da zayıflatmış oldular,” dedi.

Savaşın devam etmesi durumunda ölümlerin artacağı ve çatışmaların daha da tırmanacağı konusunda uyarılarda bulunan Ruch, “Bu, insanlık adına büyük bir trajediydi,” ifadelerini kullandı.

Ayrıca, bugün yapılacak bir barış anlaşmasının bile Rusya’nın uzlaşmaya hazır olup olmadığına bağlı olduğunu belirten Ruch, sürecin son derece zorlu olduğunu vurguladı.

Öte yandan Ruch, kitabının yazılmasına neden olan süreç hakkında da bilgiler verdi. “Rusya’nın işgalinden sonra başladım, zira bu durumu önleyememiş olmamız mümkün değildi,” diyen Ruch, Batı’nın masada iki taslak anlaşma olmasına rağmen bunlara uymamasının savaşın uzamasına neden olduğunu söyledi.

Tarihçilerin bu dönemi bir gün yeniden ele almasının gerektiğini belirten Ruch, “Bu, belki de tarihçiler tarafından bir gün yeniden ele alınması gereken bir tartışma,” değerlendirmesini yaptı.

Türkiye’nin bu süreçteki rolüne de değinen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık konusunda Ukrayna ile çalışmak istediğini ve bu konuda görüşmeler yaptığını anlattı. “Türkler, Ukrayna için tarafsızlık kavramı üzerinde bizimle çalışmak istiyorlardı,” diyen Ruch, Türkiye’nin tarafsızlık modeli üzerine çalışmalar yaptığını ve bu sürecin önemli olduğunu belirtti.

Ruch, Batı’nın küresel bir gündemi olduğunu ve bu savaşla yüzleşmek için acelelerinin olmadığını ifade etti. Rusya’nın nükleer tehditlerini artırması ve Batı’nın buna karşı ne tür tedbirler alacağı konusundaki endişelerini dile getiren Ruch, kara birliklerinin NATO ile Rusya arasında bir savaşa yol açabileceğini ve bunun Türkiye’nin güvenliği açısından ciddi riskler taşıdığını vurguladı.

Ayrıca Ruch, savaşın yarın sona ereceğini düşünmediğini ve çözüm modelinin hala İstanbul’da müzakere edilenlere dayandığını belirtti. Tarafsızlık ve güvenlik garantileri konusundaki belirsizlikler nedeniyle bu sürecin ne kadar zor olacağını vurgulayan Ruch, “Bu savaşın yarın sona erdiğini göremeyeceğiz,” diye ekledi.

Ukrayna’da müzakere gündemi: Toprak mı güvenlik garantisi mi?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English