Bizi Takip Edin

GÖRÜŞ

24 saattir elektriksizim… Peki Putin’in bununla ne ilgisi var?

Yayınlanma

Evde yirmi dört saattir elektrik yok. Yoğun ve verimli bir deneyim oldu benim için. Herkesin evde elektriksiz birkaç saat geçirmesini öneririm, modern yaşamın evin odalarına dağılmış prizlerden dağıtılan elektrik enerjisine ne kadar bağımlı olduğunu fark edeceklerdir. Elektriksiz yaşamak yolculuğa çıkmak gibi, uzayda değil de zamanda. Bu son birkaç saatte eski zamanlardan kalma para kazanma becerilerimi yeniden edinmek zorunda kaldım ve bu bana evimdeki aletlerin izin verdiğinden daha fazla bağımsızlık sağladı. Hatta ekrandan değil, kâğıttan okudum.

Sadece evi çekip çevirmek için analog olanakları kullanmakla kalmadım, aynı zamanda yirmi dört saatlik elektrik tüketiminden de tasarruf ettim. İspanya’da günümüzde bu gerçek bir başarı. Elektrik fiyatları iki yıldan fazla bir süredir kontrolden çıktı ve elektrik fiyatının nasıl hesaplanması gerektiği veya yenilenebilir veya yenilenemez enerjiye dayalı elektrik üretim fiyatını bir düzene sokmak için doğru formülün ne olduğu konusunda hala bir fikir birliği yok. Ancak daha yüksek üretim maliyeti ödersiniz. Elektrik piyasasındaki sorunlar yeni değil, uzun yıllardır İspanyol nüfusu, büyük enerji şirketlerinin kullanıcılardan gereksiz ücretler alarak güçlerini nasıl kötüye kullandıklarını gördü. Hiçbir hükümet tüketici haklarını uygulamayı seçmedi, çünkü bu şirketler ile siyasi iktidar arasındaki bağlantılar güçlü ve yakın ve bu da genellikle bir kamu kurumu ile özel bir şirket arasındaki çizgiyi bulanıklaştırıyor.

Günah keçisi Putin

İspanyol tüketicinin kamu ve özel kuruluşlar nezdindeki sistematik savunmasızlığı yapısaldır. Suistimal edilmemenin en iyi yolu büyük firmalardan hiç alışveriş yapmamaktı. Bununla birlikte Ukrayna’daki savaş İspanyol politikacılara suçlanacak bir günah keçisi sundu. İspanya’daki tüm yapısal iktidar suistimalleri artık Vladimir Putin’in sorumluluğundadır.

Ve bu strateji işe yarıyor. Elektrik fiyatlarındaki artışın “enerji yoksulluğu” yaratması nedeniyle şu anda iktidarda olan partilerin, M. Rajoy hükümetine karşı suçlamada bulunduklarını çok az kişi hatırlıyor. Nüfusun çaresizliğinden sağ kanadın yolsuzluğunun nasıl sorumlu olduğuna dair tüm TV kanallarında özel haberler vardı. Şimdi, yeni solun tüm liderleri (artı PSOE), enflasyon ve enerji krizinin Ukrayna’daki durumun suçu olduğunu söylüyorlar, sanki sorunun köklerini bulmak için geçmişe bakılamazmış gibi.

İspanya’da parlamentoda yer alan tüm sol partilerin ABD/NATO söylemi ile ne kadar benzerlik göstereceği merak konusu. İspanyol solu, onu yurtdışındaki diğer sol gruplarla ilişkilendiren tüm uluslararası hedeflerini terk etti; artık ne Filistin’i ne de Sahra’yı savunuyorlar, Venezuela’dan ise tek beklentisi yaptığı görüşmelerden ve verdiği danışmanlıktan ekonomik çıkar sağlamak. Ve tabii ki suçlu Rusya! Tıpkı Ramón Serrano Suñer’in onlarca yıl önce Mavi Tümen’i Rusya’ya karşı savaşmaya gönderdiğinde söyleyeceği gibi.

Bu satırları yazdığım sırada, evde analog olarak yaşarken ne kadar iyi vakit geçirdiğimi, geçmişte eylemlerini fikirleriyle bağdaştıran aktörlerle ilgili bir yazı okuduğumu hatırlıyorum.

İspanyol solu ‘küreselciler’in peşine takıldı

İspanyol solunun şimdi yaptığı şey Washington’a gitmek ve solu tam olarak şekillenmemiş tüm ülkeler, gölge finansal güçler adına küreselci gündemi desteklemeye odaklanıyorlar. Sınıf mücadelesi yerine cinsiyet mücadelesini, sosyal refah yerine bireysel refahı seçtiler, enerji yoksulluğuyla mücadeleyi değil onu teşvik etmeyi tercih ettiler. Ve halkın çoğunluk iradesini, çoğunluğa boyun eğdirmek için mükemmel bir araç olan azınlık kolektiflerinin, yapay olarak yaratılmış grupların kontrollü iradesiyle değiştirdiler. Avrupa’da bu grupların (sözde) refahını programlarında reddeden hiçbir siyasi parti yoktur.

İspanya’nın getirildiği hal budur; azınlık haklarının çoğunluğa dayatılması ve yabancı stratejik çıkarların ulusal çıkarlar üzerindeki önceliği. Eleştirel düşünme ve nüfusa saygı nereye gitti? Bunlar zaten geçmişte kalmış şeyler, binlerce insanın öldüğü bir savaşı finanse etmek önemli değil, bu çatışmanın ülkenin çıkarları için ters etki yaratması da önemli değil. Siyasi kararların altında yatan neden, yalanlar ve sahte çıkarlar ağında gizlidir.

Artık küresel kriz kaçınılmaz olduğuna göre, devrimci partiler gerici hale gelirler, çünkü amaçları sosyal devrim değil, kendi amaçları için eski düzenin yıkılmasıdır. Ve yeni sol politikacılar, sağ kanat tarafından yönetilen zengin semtlerdeki yeni lüks evlerinden bunu oldukça iyi yapıyorlar.

Yirmi dört saattir analog olarak yaşıyorum, kendimi önümdeki doğrulanabilir gerçeklikten sorumlu hissediyorum ve bundan yararlanıyorum, bu planlı sosyal yıkım makinesinden yani Avrupa siyasetinden koptum. Bu yirmi dört saatte gerçeklikle daha iyi bağlantı kurdum. Kimin nereden geldiğini ve nereye gittiğini görebildim. Mevcut jeopolitik durum tarafların yeniden yapılandırılmasına yardımcı oldu ve İspanyol solu onu finanse eden ve büyüdüğünü gören eve geri döndü. Kibarca sürüye geri döndü. Şu anda İspanya’da, Ukrayna ordusunun üyeleri askeri tesislerde eğitiliyor. Aşırı ideolojileri ne olursa olsun, bu eğitimi İspanyol nüfusunun sorunlarını daha çetin hale getirmek için kullanacak olan askerler. Toledo’da eğitilecek dört yüz askeri personel, İspanyol hükümetinin bir koalisyon halinde Ukrayna’ya yaptığı bağışların yalnızca bir kısmı. Jeopolitik durum Savunma Bakanlığı’nın harcamalarını artırdı, ancak bu bir zamanlar anti-militarist, pasifist, çevreci ve feminist siyasi güçler için bir sorun gibi görünmüyor. İspanya, siyasi yelpazenin ötesinde, AB ve ABD ile müttefik oldu.

Atlantik’e itaat hali

Müttefik terimi, realpolitik düzlemde açık bir itaat hali olduğu için, fazla nazik bir terimdir. İspanya’nın, ulusal çıkarlarına uygun olmayan ve diğer ulusların çıkarlarına yönelik kararlar aldığı aşikardır. İspanya, Atlantik eksenine olan itaatini bir yaşam tarzı haline getirdi. Ulusal anlamda rasyonel bir anlamı yok, ancak siyasi elit, İspanyol nüfusunun geleceğini “müttefiklerinin” çıkarlarına tabi tuttuğu için iyi para kazanıyor.

Avrupa’da, Amerika’nın Ukrayna’daki dramatik durumdan sağladığı kazançlara karşı çıkılması için aylar geçmesi ve pek çok skandal yaşanması gerekti. Bu çatışmada en fazla kaybeden taraf Avrupa’dır. Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde, enflasyonun zirveye ulaşmadığını ve Avrupa’nın Rusya’dan alınan akaryakıtın fiyatını sınırlama kararının anlamsız olduğunu söylüyor; şimdi ise Rusya, piyasa fiyatının altında satış yapmayacağı için bu yıl Avrupa’ya akaryakıt satışını durduracağını açıklıyor. Kısacası, fiyatlar yükselmeye ve arz azalmaya devam edecektir.

Elektrikli bir dünyada, Ortaçağ’dan bir tık ileride…

İspanya ulusal, kıtasal ve küresel bir krizin ortasındadır. Ülkenin siyasetçileri talimat almak için yalnızca bir yerden başka bir yere seyahat edebilir, ülke egemenlikten, dolayısıyla bağımsız bir uluslararası varlıktan yoksundur. Kamu ve özel ittifakların sadece büyük holdinglerinin yer alacağı ve ulus devletlerin de bu holdinglerden birinin parçası olacağı bir bloklar dünyasına yaklaşıyoruz. Bu yüzden siyasi partiler şimdiden yeni bir gerçeklik, yeni bir senaryo için kararlar alıyorlar.

Benzine iki kat para ödemek ve evde kullandığınız elektrik için yüzde kırk oranında daha fazla fatura ödemek şu anda enerji yoksulluğuna neden olmuyorsa, amaç nüfusun hareketlerini ve enerji tüketimini sınırlamaktır. Çok az sayıda aile enflasyonun yol açtığı yüksek düzeyde para kaybıyla başa çıkabiliyor, birçok aile arabasını işe mi yoksa markete giderken mi kullanacağı arasında seçim yapmak, masraflarının ne olacağını stratejik olarak belirlemek zorunda ve öngörülemeyen giderlerin üstesinden gelemiyor. Nüfus paraya ve enerjiye bağımlıdır ve alınan siyasi kararlar bu bağımlılığı tamamen ve geri dönüşü olmayan hale getirmeye odaklanıyor.

Elektriksiz kaldıktan iki saat sonra evim kullanılamaz hale geldi. Evin kullanılabilir olmasını sağlayan her şey elektrikle çalışıyor, hiçbir şeyi kullanamadım. Evim tamamen elektriğe bağımlıydı. Ve Putin’in bununla bir ilgisi yok. İşin en kötü yanı, evin kendi elektrik sisteminde değil, şirketin dağıtım sisteminde bir arıza çıkmış olmasıydı. Günlük hayatımı yeniden keşfettiğim uzun bir günün ardından, her şey çevrimiçi olarak telefonla çözüldü; operatörün elektriği geri getirmek için yalnızca bilgisayarındaki bir tuşa basması yeterliydi. Elektrikli bir dünyada, evimde olanlar bir mahallede, bir kasabada, bir şehirde veya bir ülkede olabilir. Kanye West’in başına geldiği gibi, tek bir tuşla her şeyin bağlantısı kesilebilir. Elektrikli bir dünyada, Orta Çağ’dan bir tık uzaktayız ve Putin’in bununla hiçbir alakası yok.

GÖRÜŞ

Round 1: Galip Trump

Yayınlanma

2024 ABD seçimlerinin ilk münazarası geride kaldı. Dört yıl aradan sonra neredeyse hiç yaşlanmamış bir Trump ve çok yaşlanmış bir Biden izledik. Hem de çok yaşlanmış… 2020’de kendi sağlığıyla ilgili çekinceler sıkça gündeme gelmişti. Ancak münazarada nispeten daha diri kalmayı başarmış, Trump’ın saldırgan üslubuna karşı “ton ton Joe amca” imajını güzelce inşa etmişti. Aradan geçen dört yıl ise Joe amcaya iyi davranmadı… Oğlu Hunter’ın video arşivini görmüşçesine iğrenme dolu bakışları, kısık sesi ve münazaranın başında 7-8 saniyeyi bulan duraksaması Demokratların umutlarını tamamen söndürdü. Oysa devamı o kadar kötü değildi. Yine dediği birçok şey anlaşılmıyordu ama en azından benzer bir duraklama yaşanmamıştı. Hatta duraksamadığı anlarda normalden bile hızlı konuşuyordu, belki de ilaçların etkisiyle…

Hiçbir soruya cevap verme ve kazan

Trump’ın stratejisi ise biraz daha ilginç oldu. Münazara öncesi yazımda Trump’ın İsrail konusuna girmek istemeyeceğini söylemiştim. Trump, Biden’a tepkili solcuları tekrar ona itmekten çekinecekti. Tam da öyle oldu. Ama Trump, sadece İsrail sorusuna değil, hiçbir soruya yanıt vermedi. Moderatörler ve Trump arasındaki diyaloglardan şöyle bir örnek vereyim;

“6 ocak olaylarından ötürü Demokratik haklarının elinden alınacağından korkan vatandaşlara ne söylemek istersiniz?”

“Joe’nun ekonomi politikaları ABD’yi bitirdi. Kimse bize saygı duymuyor!”

Münazaranın büyük kısmı bu şekilde geçti. Trump, hem Biden’ı hem de moderatörleri kafasında sessize almış, kendi anlatacağı şeyleri anlatmaya çıkmış. Cumhuriyetçi lider, neredeyse hiçbir soruya yanıt vermeden münazarayı tamamladı. Tabii beklediğim üzere yeni münazara kuralları Trump’ın işine geldi. Biden konuşurken kendi mikrofonunun kapanması sayesinde rakibinin sözünü hiç kesemedi. Böylece 2020’nin aksine “söz kesmeyen beyefendi adam” izlenimi ortaya çıktı.

İçerik açısından şaşırtıcı bir tartışma yaşanmadı. Trump doğal olarak ekonomiden, Ukrayna’ya verilen devasa yardım paketlerinden, Biden altında yaşanan göçmen krizinden dem vurdu. Konu siyahlara geldiğinde “sınır öyle delik deşik oldu ki siyah ve latinolar hem güvenlik sorunu yaşıyor hem de işlerini göçmenlere kaybediyor” dedi. Dahası Trump, Biden’ın siyahlar için 90’larda sapkınlar grubu ifadesini kullandığını hatırlattı. Biden, bu sefer ırkçılık meselesinden uzak kalmayı tercih etti çünkü Trump son ankete göre ülkedeki tüm siyah oyların yüzde 30’unu alıyor. Bu, rakibi tarafından beyaz üstünlükçülükle suçlanan bir Cumhuriyetçi aday için inanılmaz bir sayı. Trump, anketlerin doğru çıkması halinde girdiği her seçimde azınlıklardaki oyunu arttırmış olacak.

Sonra bir Ukrayna meselesi açıldı ki evlere şenlik… Biden Trump’ın malum davalarına dem vurunca konu bir anda Ukrayna’ya geldi. Trump, “Sen de suçlusun. Bireysel işlerin için ABD’nin gücünü kullanarak Ukrayna’ya baskı yapmadın mı? Binlerce insanı hala öldürmeye devam ediyorsun. Bu arada söyleyeyim; Ukrayna’daki ölü sayıları doğru değil. Verilenleri ikiyle, hatta üçle çarpın. Ukrayna savaşı kaybedecek, insanları kalmadı” ifadelerini kullandı.

İsrail konusuna dönersek dediğim gibi Trump çok fazla konu hakkında konuşmak istemedi. Bunun da bir ilk olduğunu söylemek gerekir, İsrail desteğini yinelemek artık iki aday için de çok tercih edilen bir durum değil. Biden zaten bu yüzden oy kaybediyor. Ancak Evanjelist olmayan muhafazakârlar arasında İsrail’e koşulsuz destek iyice popülaritesini kaybetti. Bu nedenle Trump sadece tek bir cümle kurdu. “Joe sen kötü bir Filistinlisin, onlar bile seni sevmiyor” diyerek konuyu kapattı.

Şimdi ne olacak?

Münazaranın kalanı karşılıklı kişisel saldırılar ve Trump’ın 98 kere “Herkes bizimle dalga geçiyor” demesi ile geçti. Ancak asıl soru şu; şimdi ne olacak? Biden sahneden bile inmeden Demokratlarda benzeri görülmemiş bir tepki ortaya çıktı. Sadece Demokratların ağırlıkta olduğu sosyal medya gruplarında değil, aynı zamanda Demokrat fikir önderlerinde de bir “kral çıplak” anı yaşandı;

Biden bu şekilde seçime girerse kaybedecekti.

Peki ne yapılabilir? Önceden kısık sesle dile getirilen “Biden çekilsin” tartışması şimdi daha yüksek sesle konuşuluyor. Ancak bunun bürokratik temelleri işi epey zorlaştırıyor. Mevcut görevdeki başkanın karşısına aday olarak çıkmak geleneksel olarak sık karşılaşılan bir durum değildir. Bu yüzden, Hem yardımcısı Kamala Harris’in hem de Demokratların en popüler ismi olan California Valisi Gavin Newsom’ın adı çokça geçmesine rağmen aday olmaktan kaçındılar. Bunun için önemli bir son tarih Mart ayında yapılan, 15 eyaletin önseçimlerinin tamamlandığı “Süper Salı” idi. Şunu belirtmek gerekir, Biden 4000 kadar delegenin 3900’unu almayı başardı. Biden’ın isteğine karşı onu adaylıktan indirebilecek bir güç yok.

Ancak Biden çekilirse o zaman yeni aday tartışmaları başlar. Gavin Newsom, dünkü münazara sonrası “hiç bu kadar Biden’ın arkasında kenetlenmemiştik” dese de partisindeki aykırı görüşler giderek güçleniyor. Biden bugün çekilirse artık ön seçim söz konusu olamaz. Ancak delegeler yeni bir aday ve başkan yardımcısı adayı üzerinde anlaşabilir. Demokrat Parti’nin tüm uzmanları böylesi bir durumda parti içinde büyük kavgaların çıkacağını söylüyor. Biden, çekildiği takdirde kendisine destek veren delegelere kimi desteklediğini söyleyebilir ancak delegeler buna uymak zorunda değiller.  Tabii böyle bir niyet varsa seçime yaklaşılan her gün parti için daha güçlü bir bürokratik kargaşa anlamına gelir. Son ay içinde olması durumunda oy pusulalarının değiştirilmesi bile söz konusu olur.

Biden çekilirse ortaya çıkan iki potansiyel aday dediğim gibi Newsom ve Michigan valisi Gretchen Whitmer olur. Ancak bu isimler şu an için Biden’ın arkasındalar. Mevcut durumda, birçoklarının da söylediği gibi Trump’ın umutları epey yüksek. Ancak seçime kadar hala çok zaman var. Bu yüzden anketleri ve ezber yorumları bir kenara bırakmakta fayda var. Her şekilde, Demokrat Parti’yi epey sancılı bir seçim süreci bekliyor.

Okumaya Devam Et

GÖRÜŞ

Savaş Lübnan’a yayılır mı? Olası senaryolar ve en muhtemel senaryo

Yayınlanma

Khaled Al-Yamani
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Lübnan yöneticisi

İsrail genelkurmay başkanına yakın askeri kaynaklar, işgal ordusunun kuzey cephesinde tırmanan meydan okumayla yüzleşmek için çok sayıda planı olduğunu doğruluyor. Kuzey cephesinde güvenlik durumunun tırmanmasına dair beklenen bir dizi senaryo şu şekilde:

Askeri tesisler ve silah depoları da dahil olmak üzere güney Lübnan ve banliyölerindeki Hizbullah hedeflerine ve belki de kadrolarına yönelik hedefli hava saldırılarını içeren sınırlı bir askeri operasyon seçeneği. En sonuncusu, partinin en önde gelen askeri lideri Talib Abdullah’a yönelik suikast idi.

Böyle bir seçenek İsrailli karar vericinin gözünde “mümkün” görünüyor, böylece Hizbullah’ın tepkileri tolere edilebilir ve işgalin ateş çemberini küresel bir savaşı içerecek şekilde genişletemeyeceğini biliyorlar. Aynı zamanda, işgal böyle bir seçeneği bölgedeki savaş cephelerini artırmak istemeyen Amerikalılara satabilir, son haftalarda İsrail hükümetine güven duymasalar bile, yalanlarından, gerçekleri çarpıtmasından ve ana müttefiklerini manipüle etme yeteneğinden oldukça eminler, bu da Washington’u böyle bir İsrail seçeneğine yeşil ışık yakma konusunda temkinli olmaya teşvik edecektir.

İsrail askeri terminolojisinde “Üçüncü Lübnan Savaşı” ya da “Birinci Kuzey Savaşı” olarak bilinen topyekün savaş, partinin kuzey cephesini ele geçirmesi, tarım alanlarında ateş yakmaya devam etmesi ve şiddetin tırmanması ışığında, muhalefetten ve kamuoyundan hükümete ve orduya yöneltilen başarısızlık suçlamaları, onları her iki taraf için ve belki de tüm bölge için maliyetli ve tehlikeli olan bu seçeneği tercih etmeye zorluyor.

Gerçek şu ki, işgalin “Neron ve Roma’nın yanması” senaryosuna yol açmasını engelleyebilecek birçok kısıtlama var: iç ve dış, öznel ve nesnel, siyasi, güvenlik, askeri ve ekonomik, bu da onun çok fazla bir tercihi olmamasını sağlıyor. Diğeri birçok İsraillinin gözünde intihar gibi görünen bir seçim ve işgal yönetiminin bunu seçmesini engelleyen çok sayıda husus ve faktör var.

Bununla birlikte, bu “intihar” seçeneğinin gerçekleşme şansı çok yüksek olmasa bile, birincil misyonunun tüm cephelerde ateş yakmak olduğunu düşünen, İsrail’in aşınan caydırıcılığını yeniden tesis etme ve işgal varlığını son yıllarda tüm alanlardaki rolü azaldıktan sonra “bölgenin polisi” olarak yeniden kurma iddiasında olan sağcı faşist bir hükümetin varlığı göz önüne alındığında tamamen dışlanmamalıdır.

Kuzey Cephesinde, Hizbullah ile İsrail arasındaki karşılıklı çatışma sürerken, arabulucular hala onlarla istişareler yürütüyorlar, ancak bu tartışmalar kamuoyuna açıklanmıyor. Büyük güçler Lübnan arenasında işlerin kontrolden çıkmasını engellemek istiyor ve her bir tarafın kendi hesapları ve çıkarları var. Ancak Gazze’ye yönelik saldırılar devam ettiği sürece bu arabulucuların başarıya ulaşması zor.

Gazze’deki savaşı durdurmak; İşte kuzey cephesinde devam eden tırmanışı durdurabilecek “sihirli” kelime, işgalin saldırganlığını sona erdirme konusundaki isteksizliği nedeniyle bu seçeneğin başarısız olmasına rağmen, şimdi bahsedilemeyen birçok nedenden dolayı, bu hedefe ulaşılırsa, Irak ile doğu tarafı ve Yemen ile güney tarafı da dahil olmak üzere tüm cepheler sakinleşecek, ancak bu, İsrail’in Gazze cephesinde sükuneti sağladıktan sonra Lübnan’a karşı bir savaş başlatma isteğini filizlendirebilir.

Hizbullah’ın böyle bir senaryonun işgal içinde var olduğunu ve güçlü bir şekilde var olduğunu bildiğine ve buna dikkat ettiğine şüphe yok, ancak gerçekleşme hipotezi en azından yakın gelecekte mümkün değil. Çünkü askeri, ekonomik ve toplumsal kurumlarıyla işgalci varlık, Gazze’deki savaş sona ererse şüphesiz nefes almaya ihtiyaç duyacak ve belki de Hizbullah ile bir tür çatışmanın patlak vereceği bir gün gelecek, ancak yakın gelecekte olması şart değil.

Lübnan, Suriye ve İran’da suikastların hızlandırılması, komuta ve kontrol merkezlerinin yanı sıra silah ve füze depolarının hedef alınması ise işgalci için bir diğer seçenek. Bu halen yürürlükte olan bir politikadır ve önümüzdeki dönemde artması beklenmektedir. Aynı zamanda, direniş tarafının işgale karşı kapsamlı bir savaş başlatmasını gerektirmediği için, her iki taraf da kontrollü bir tempo sürdürebilecektir.

Beklenen sonuçlar

İşgalin kuzey cephesinde yaşananlara tek ve hızlı bir çözüm bulma kararını henüz vermediği göz önüne alındığında, önümüzdeki birkaç gün yukarıdaki senaryolardan herhangi birinin gerçekleşmesine tanık olmayacağız. Ancak bu durumdan yola çıkarak karşılaşılabilecek bir dizi sonuç şu şekilde:

– Mevcut tırmanma hızı, Gazze’deki duruma bağlı olarak artarak ve azalarak devam edecektir.

– Kuzey cephesinin yarattığı tehdidin ortadan kaldırılması için İsrail’den gelen taleplerin artması beklenmektedir.

– Bu cephedeki gelişmelerin İsrail siyasetinde ve medyasında giderek daha fazla yer alması öngörülmektedir.

– Herhangi bir askeri tırmanışı engellemek için Lübnan ile işgal arasında Amerikan ve Avrupa arabuluculuğunun yoğunlaştırılması öngörülmektedir.

Sonuç 

Lübnan ve işgal altındaki Filistin arasındaki kuzey cephesinde meydana gelen olaylar, gerginliğin her iki tarafı da durumun nelere yol açabileceğini doğru bir şekilde değerlendiremeden devam ediyor. Bunun birden fazla nedeni var, belki de en önemlisi yerel, bölgesel ve belki de uluslararası tarafların çokluğu

İşgal ise, maliyetler ve riskler açısından çoğu zaman birbirine yaklaşsalar bile, bir “sigorta poliçesi” elde etmeksizin, iç ve dış çeşitli siyasi ve askeri faktörleri göz önünde bulundurarak, yukarıda belirtilen seçenekler arasındaki tahminlerini değerlendirmeye devam etmektedir. Lübnan’a karşı olası bir saldırı, şu anda Gazze’de sıkışmış göründüğü zor duruma benzer bir sonuç doğurabilir ve İsrail bunun farkında.

Genel olarak konuşmak gerekirse, denge hala savaş çemberini küresel bir boyut kazanabilecek bölgesel bir savaşa doğru genişletme eğilimine karşı ve Lübnan cephesi, İsrail ordusunun tükenme durumunun, Hizbullah ve müttefiklerinin gücünün ve hazırlığının boyutunun ve isteksizliğinin anlaşıldığı bir atmosferde, hesaplanmış tırmanma dereceleri yaşayabilir… Amerikalılar ve Batılı güçler çatışma çemberini genişleterek taahhüt tavanlarını kontrol etmeye çalışıyorlar. Buna İsrail’in sahada uygulanamayan güçlü tehditleri de eşlik ediyor. Ancak dengeler bu tehditlerin uygulanması için uygun görünmüyor.

Okumaya Devam Et

AMERİKA

Yaşlı kurtlar sahnede: Biden-Trump münazarası

Yayınlanma

 4 yıl aradan sonra Biden-Trump münazarasından ne beklemeli?

Kavga gürültü geçen dört yılın ardından, kısır döngüsünü kıramayan ABD, yine Biden ve Trump’ın ringe çıkmasını bekliyor. 333 milyon Amerikalı, 81 yaşındaki Biden ve 78 yaşındaki Trump’tan daha genç bir aday bulamamanın üzüntüsüyle ekranların başına geçecek. 2020’deki ilk münazara öncesi yorumları anımsıyorum. Merkez medyadan Twitter’a herkes benzer yorumlar yapıyordu. Uykucu Joe, Trump gibi bir siyaset üstadına nasıl kafa tutacaktı? İki kelimeyi bir araya getiremiyor, sürekli kekeliyor, sahneyi nereden terk edeceğini bile kestiremiyordu. Her mitingi bir stand-up edasında geçen Trump, güç bela ayakta duran Biden’ı rezil eder, makinalı tüfek gibi konuşarak üstünlüğünü tüm Amerikalılara ispatlardı!

Biden da işte onu buradan yakaladı. Zar zor kurabildiği cümleleri sürekli kesen Trump’a tek bir cevap verdi;

“Bir sus be adam!”

Amerikan halkı, o günlerde tünelin ucunda ışığı göremiyordu. Covid-19 salgını devam ediyor ve bitecek gibi de gözükmüyordu. Amerikalılar tıkılıp kaldıkları evlerinde televizyon açıp Trump’ın basın toplantılarında medya mensuplarıyla güreşmesini izlemekten artık yorulmuştu. Biden, onlara “eskiyi” anımsatıyordu. Amerikan istihbaratı, eğlence endüstrisi, Hollywood ve neredeyse tüm ünlü tayfası da dahil olmak üzere Biden’a bir omuz verince vatandaş da yaşlı maşlı demeyip oyunu verdi. Covid günlerini hatırlayın, medeniyetin sonu gelecek diyenler bile vardı! Daha kötü ne olabilirdi ki?

Çok konuşan, kaybedince mızıkçılık yapan Trump gitmiş, merkez medyanın öve öve bitiremediği “yetişkinler” ofise geçmişti. Ancak sonraki dört yıl Amerikalılara hiç de “yetişkinler” yönetiyormuş gibi hissettirmedi. Uluslararası meselelerde yaşanan ve ABD’nin küresel hegemonyasının düşüşe geçmesine yol açan skandallar zaten Trump tarafından defalarca Biden’ın yüzüne vuruldu. Ancak bu münazarada ne konuşulur, öncekilerden farkı ne olur bunu anlatmak isterim.

Söz kesmek yok

Adaylar dört yıl öncekiyle aynı olsa da bu sefer kurallar farklı. ABD’nin başkanlık münazara tarihinin aksine ilk kez seyircisiz bir tartışma yapılacak. Adayların mikrofonları söz hakkı olmadığı süre içinde kapalı olacak. Her lafa müdahil olmasının Trump’a geçen seçimde nasıl kaybettirdiği düşünüldüğünde bu kuralın ona yarayacağını bile söylemek abartı olmaz.

Teknik detayların yanında ne konuşulacak ona bakalım. Bu seçimde Trump’ın en büyük meselesi peşini bırakmayan davaları oldu. Geçtiğimiz aylarda, Amerikan devletinin Başkanları için yasal anlamda kırmızı çizgisinin bir porno yıldızına seçim kampanyası sırasında sus payı vermek olduğunu öğrendik. Ortadoğu’da istediğiniz suçu işleyin, Ukrayna’da bireysel çıkarınız için Amerikan küresel gücünü kullanın ama sakın ha porno yıldızına rüşvet vermeyin, bir anda ABD’nin ilk hüküm giyen başkanı oluverirsiniz.

Neyse…

Biden Trump’ı buradan çok yıpratacaktır. Trump’ın kitlesinde tam tersi etki yaratmasına rağmen Demokrat tarafı yasal sürecin kararsızları Trump’tan uzaklaştıracağını umuyor. Daha davaların da sonu gelmedi.

Trump açısından ise en kolay hedef Biden’ın sağlığı. Mitinglerinde de çokça dalga geçtiği için münazarada önemli bir yer tutacağını söylemek gerekir. Ancak Biden’ı eleştirmek için Trump’ın elinde çok malzemesi var. Demokratların başa geçmesinden sonra patlayan göçmen krizi, Cumhuriyetçi eyaletlerin sınır güvenliği üzerinden çıkan tartışmada Federal hükümetle ters düşmesi, özellikle muhafazakarların sıkça bahsettiği fentanil krizi, abarta abarta paylaşılan büyüme rakamlarına karşın Amerikalıların alım gücünün düşmesi derken iç siyasette Biden’a vuracak çok materyal mevcut. Tabii Trump’ı muhafazakârlar gözünde bir kahraman yapan asıl mesele ırkçılık ve LGBT hakları gibi tartışmalar üzerinden başlayan kültür savaşlarının bir şövalyesi olması. Konu, birkaç cümle dahi olsa yine de münazarada gündeme gelecektir.

Trump İsrail’den vurmayabilir

Benim için tartışmanın en can alıcı noktası İsrail üzerine olacak. 2023’ün başında dahi her anket sonrası bir dil altı almak zorunda kalan Biden’ın başına bir de Hamas-İsrail faciası geldi. Obama döneminden bu yana kavga ettiği Netanyahu hükümetinin katliamları, Biden’ı 2020’de George Floyd protestolarıyla konsolide ettiği ilerici sol gruplarla papaz etmişti. Böylece özellikle seçimin kaderini belirleyen Michigan, North Carolina ve Arizona gibi kilit eyaletlerdeki Müslüman ve ilerici gruplar “sandığa gitmeyeceğiz” demeye başladılar. Bu, Biden için kıyamet senaryosuydu. Anketlere göre 7 geçişken eyaletin 7’sinde de Trump önde. Neredeyse her İsrail katliamı sonrası merkez medya kuruluşları “Biden sinirden kuduruyor” haberi yapsa da ilerici kitleler Biden’ın İsrail’e silah desteğini ikiletmediğini biliyorlar.

Biden’a öfke öyle bir hal aldı ki meşhur kampüs protestolarında karşı karşıya gelen Trumpçılar ve sol gruplar Biden’a tek bir ağızdan hakaret etmeye bile başladılar. Şimdi böylesi komik bir senaryo oluşmuşken Trump nasıl bir strateji izler? Kendi tabanı, eskisi gibi olmasa da hala büyük oranda İsrail destekliyor. Bu durumda Biden’a ne şekilde vuracak? “İsrail’e yeterince destek vermiyorsun, ben olsam neler neler veririm” dese belki de sol ilerici gruplar “beterin beteri var” korkusuyla yine Biden’ın arkasında saf tutabilirler. Trump, kendi kitlesindeki İsrail karşıtı “Hristiyan Milliyetçisi” kitleye de güvenerek Biden’ı “senin yüzünden katliam oluyor” diyerek eleştirebilir. Ancak bu sefer de zaten son yıllarda pek ziyaret etmediği Evanjelist grupları kızdırma ihtimali var. Trump için en mantıklısı zaten zor durumdaki rakibini İsrail konusunda “ellememek”. Ancak Trump, her zaman en mantıklısını yapmaz.

Faciaya dönüşen Afganistan çekilmesi, Doların eski albenisini kaybetmesi, Cumhuriyetçilerin bıktığı Ukrayna desteği Trump’ın vurmaktan çekinmeyeceği konular olacak. Demokratlar “Ukrayna savaşını bitirmek için plan ne?” sorusuna hep “ne kadar gerekirse destekleyeceğiz” diye yanıt verdiler. Ancak bu yanıt, geçtiğimiz yıl “gücümüz yettiğince destekleyeceğiz” halini aldı. Trump, Biden’ı Ukrayna meselesindeki plansızlık üzerinden illa ki yıpratacaktır.

Son olarak Trump’ın azla vazgeçmeyeceği konu Biden’ın meşhur oğlu olacaktır. İkircikli Ukrayna ilişkileri, Lap-top meselesi, kamuoyunda büyük tartışmalar yaratan yaşam şekli derken Hunter Biden da Trump gibi suçlu bulundu. Hayır hayır, babasının Başkan Yardımcısı otoritesini Ukrayna devleti üzerinde baskı kurmak için kullanmasından değil, hem uyuşturucu kullanıp hem de silah sahibi olduğu için. Amerikan devletinin kırmızı çizgileri pek ilginç değil mi?

Özetle, anketlere bakarak “tamam seçim bitti” yorumlarına karşıyım. Ben de birçokları gibi Trump’ı şu an için epey avantajlı görüyorum. Ancak seçime daha uzun zaman var. Bu süre zarfında yaşanacak gelişmelerin seçimin kaderini değiştirmesi çok şaşırtıcı olmaz. Bu değişimin sebebi belki münazara performansı, belki yasal gelişmeler, belki de güvenlik tehdidi olabilir. Neticede Trump’ın gelmesini açıkça ulusal güvenlik sorunu olarak gören çokça Amerikalı var. Bu Amerikalıların bir kısmı da ABD’nin karar alma noktalarında oturuyorlar.

Heritage Foundation’ın zamanında Reagan için de hazırladığı “muhafazakâr dönüşüm rehberi” yeni adı “Project 2025” ile Trump için hazırlandı. Bu rehberle Trump’ın koltuktaki ilk gününden itibaren muhafazakârlar, kaybettiklerine inandıkları Amerikan bürokrasisini geri alacaklar. Bunun için neredeyse birkaç yıldır örgütlenmeye başladılar. Tüm eyaletlerde ve Federal yapıda karar alıcıları muhafazakâr olarak atayacaklar.  Vaatlerinin yüzde 20’sini bile yapabilmeleri demek ABD kurumlarındaki Demokrat nüfuzunu etkisiz kılmaya yetebilir. Bu yüzden Demokratlar için bu seçimi kaybetmek, 2016’daki gibi Beyaz Saray’ı kaybetmek değil, komple devleti kaybetmek olacaktır.

Bugün, Trump’ın dönüşüne büyük bir hazırlık var. Avrupa bile kendini buna hazırlıyor. Ancak Pentagon’dan ABD istihbaratına, devlet içinde güçlü konumda bulunan Demokratların yenilgiyi sakince kabulleneceğini sanmıyorum.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English