Bizi Takip Edin

Rusya

‘Bilgi ve İletişim Teknolojileri’nin suç amaçlı kullanımıyla mücadelede BM Sözleşmesi desteklenmeli’

Yayınlanma

Ernest Chernukhin – Rusya Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Bilgi Güvenliği Genel Müdürlüğü Daire Başkanı

İnsanlığın sanal ortama nesnel olarak geçişine, devletler, toplum ve iş dünyası arasındaki etkileşim mekanizmalarının işleyişine ilişkin mevcut birçok klişenin kırılması eşlik etmektedir. Bu da devletlerin güvenliğinin sağlanmasına yönelik mevcut düzenlemelerin güncellenmesini ve yeni düzenlemeler oluşturulmasını gerekli kılmaktadır.

Aynı zamanda küresel enformasyon düzeninin dönüşümüyle bağlantılı değişiklikler de yaşanmaktadır. Önde gelen sanayileşmiş güçler, bilgi alanındaki hakim güç statüsünü korumaya ve siyasi konjonktüre göre değişebilecek belirli kurallara değil, yasal olarak bağlayıcı normlara dayanan çok merkezli bir yönetim modeline geçişi yavaşlatmaya çalışmaktadır.

Bu alanda ilgili evrensel uluslararası yasal sözleşmelerin bulunmaması, bilgi alanında devasa bir suç patlamasına yol açarak, devletlerin ekonomik faaliyetlerine ve milyonlarca insanın refahına ciddi zararlar vermiştir. Dolayısıyla, bağımsız uluslararası uzmanların verilerine göre, her yıl suçluların yalnızca AB ülkelerinin bilgi alanındaki faaliyetlerinden dolayı yaklaşık 5.5 trilyon euro’yu bulan zarar meydana gelmektedir.

Bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) alanındaki suçlar kazançlı bir iş haline gelmiştir. Bazı ülkelerde diğerlerine karşı yasa dışı eylemleri teşvik etme ve hazır kötü amaçlı yazılımların bu ülkeler tarafından kamunun erişimine açık internette yayınlama eğilimi ortaya çıkmıştır. Etkinliği ve dinamikleri güvenliğin sağlanmasına bağlı olan küresel dijitalleşme sürecinin perspektifleri hakkında genel olarak soru işaretleri doğmaktadır.

Bu çerçevede, BM Hükümetlerarası Özel Komitesi’nin, bilgi ve iletişim teknolojilerinin suç amaçlı kullanımıyla mücadeleye yönelik kapsamlı bir uluslararası sözleşme geliştirme çalışmaları sürmektedir. Bu müzakere mekanizması Rusya’nın girişimiyle, 46 devletin ortaklaşa hazırladığı belge dahilinde ve 87 devletin desteğiyle BM Genel Kurulu’nun 74/247 sayılı kararıyla teşkil edilmiştir. Söz konusu mekanizma, bilgi alanında suçla mücadeleye yönelik tarihteki ilk evrensel, yasal olarak bağlayıcı aracın uluslararası toplum tarafından oluşturulmasını amaçlamaktadır.

Her ne kadar paradoksal görünse de, mevcut siyasi gerçekliklerde BİT alanında işlenen suçların sınır ötesi doğası nedeniyle Özel Komite’nin çalışmaları, dünyanın çoğu devleti için daha da güncel ve gerekli hale gelmiştir. Oturumlara, siyasi ve kolluk kuvvetlerinin yanı sıra akademi, bilim ve iş dünyası çevrelerini temsil eden 160’tan fazla devlet ve 200 sivil toplum kuruluşundan konunun uzmanları katılmıştır.

Özel Komite’nin göreve başlamasından bu yana Rusya, bu tehditle mücadelede etkili ve şeffaf uluslararası işbirliğinin temellerini atacak kapsamlı bir sözleşmenin geliştirilmesinden yana olmuş ve olmaya devam etmektedir. BM himayesinde hazırlanan BİT Kullanımı Alanındaki Suçlarla Mücadele Konvansiyonu, istisnasız tüm ülkelerin çıkarlarını dikkate almalı ve devlet egemenliğinin, tarafların eşitliğinin korunması ve devletlerin iç işlerine müdahale edilmemesi ilkelerine dayanmalıdır. Geniş bir kapsama sahip olmalı ve ilgili eylemlerin suç kapsamına alınmasını öngörmelidir.

Bununla birlikte ABD, AB ve müttefikleri, genel olarak tartışmaların tüm aşamalarında böylesine uzmanlaşmış bir BM organının oluşturulmasına ve özellikle de konvansiyonun geliştirilmesine kategorik olarak karşı çıkmış olup BM Genel Kurulu’nda Özel Komite kurulmasının aleyhinde oy kullanmıştır. Batı’nın resmi argümanlarından biri de “dünyanın böyle bir konvansiyona henüz hazır olmadığı” iddiasıydı.

BM sözleşmesi fikrini reddetmenin gizli ve gayri resmi nedeni ise, ABD’nin tavsiyesiyle geliştirilen, Washington’un devlet egemenliğini baltalamak ve katılımcı devletlerin bilgi alanını kontrol etmek için kullandığı Budapeşte Sözleşmesi olarak bilinen, 2001 tarihli Avrupa Konseyi Siber Suçlar Konvansiyonu’ydu. Sonuç olarak planlanan evrensel BM sözleşmesi, Budapeşte Sözleşmesi’nin doğrudan rakibi haline gelecek olup teknoloji alanında gelişmiş devletlerin “seçilmişlik hissine” ve emellerine son verebilecektir.

BM Genel Kurulu’nun 74. oturumunda gelişmekte olan dünyanın “aklı ve kalbi” ile ilgili oylamayı kaybeden ABD ve müttefikleri, “dünyanın böyle bir konvansiyona ihtiyacı var” diyerek yaklaşımlarını tamamen değiştirmişlerdir. BM konvansiyonunun geliştirilmesi sürecini hızla yeniden inşa etmeye ve buna öncülük etmeye çalışmışlardır. Böylece Washington ve müttefikleri, bir konvansiyon yapılması fikrini doğrudan reddetmekten, uluslararası sözleşmenin içeriğini gizlice sabotaj etme ve sözleşmeyi içeriden etkisiz kılma taktiğine geçiş yapmıştır.

Rusya’nın aksine Washington, BM ve Budapeşte konvansiyonlarının azami düzeyde uyumlulaştırılmasından yanadır. Bu, Özel Komite’nin yetki mektubunda belirtilen tam kapsamlı bir yaklaşım yerine, “kolektif Batı” ülkelerinin dar bir kapsamı ve suç saymayı desteklediği, cinsiyet ve insan hakları sorunlarını agresif bir şekilde dayattığı anlamına gelmektedir. Böylece ABD, Avrupa Konseyi’nin 20 yıldan daha uzun bir süre önce yazılmış, zaten tamamen güncelliğini kaybetmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında talep görmeyen bölgesel ölçekli bir belgesine yeniden hayat vermeye çalışmaktadır. Dünyanın böyle bir sözleşmeye ihtiyacı var mı? Görünüşe göre yok.

Bunun yanında, Özel Komite’nin tüm çalışmalarına ABD kontrolündeki medya kuruluşlarının saldırgan bir medya arka planı eşlik etmekte ve “konvansiyonun yardımıyla Rusya ve Çin’in tüm dünyayı kontrol edeceği” ya da “konvansiyonun otoriter rejimlerin işine yarayacak tehlikeli bir emsal yaratacağı” iddia edilmektedir. O zaman retorik bir soru ortaya çıkmaktadır; şu anda interneti ve küresel bilgi alanını kim kontrol etmektedir?

Yeni BM sözleşmesine yönelik güçlü muhalefetin bir diğer önemli nedeni, BM sürecinin ABD’nin teşvik ettiği “kurallara dayalı düzen” paradigmasına uygun olmamasıdır. Zira bu düzende eşit uluslararası işbirliği öngörülmemektedir. Gelecekte BİT suçlularının aranmasında ana rol, Batı tarafından BİT’in Suç Amaçlı Kullanılmasıyla Mücadeleye İlişkin BM Konvansiyonu’na bir diğer alternatif olarak değerlendirilen Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) verilecektir.

Washington, UCM’ye BİT soruşturmalarının yürütülmesi ve atıf yapılacak bir mekanizmanın oluşturması için geniş yetkilerle donatarak, UCM yardımıyla hükümler vermeyi ve suçluları tayin etmeyi planlamaktadır. Tam da bu nedenle Batı, BİT terörizmi de dahil olmak üzere tüm bu “karmaşık” eylemlerin BM’de değil, ABD kontrolündeki UCM’de değerlendirileceğini öngörerek geniş çaplı suç tayinini gelecekteki BM sözleşmesinin kapsamı dışında tutmaya çalışmaktadır. Suçların izleri arama ve kanıtları sağlama yükümlülükleri, Amerikan bilişim devlerine verilecektir. Devletler arasındaki karşılıklı hukuki işbirliği mekanizmalarının etrafından dolaşılarak, bilgi alanında suç işlediğinden şüphelenilen tüm devletlerin vatandaşlarına yönelik bir “av” gerçekleştirilecektir. Böylece BM’nin karar alma sürecindeki uluslararası işbirliği mekanizmalarının yerini başkaları alacaktır.

Buradan hareketle, BM himayesinde yapılacak tümüyle kapsayıcı bir konvansiyonun alternatifinin olmadığı çıkarımı yapılabilecektir. Rusya ise, kendi adına, devlet egemenliğini koruma ilkesine dayanarak ihtiyaç sahibi ülkelere teknik yardım sağlamaya devam edecek ve küresel bilgi alanındaki neo-sömürgeci uygulamaların her türlü tezahürünü ortadan kaldıracaktır.

Konvansiyonun nihai metni, Özel Komite tarafından BM Genel Kurulu’nun 78. oturumunda (2024 yılında) katılımcılara sunulmalıdır.

Rusya

Putin: Ukrayna’nın teslim olmasını beklemiyoruz

Yayınlanma

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nda yaptığı konuşmada önemli açıklamalarda bulundu. Putin, Ukrayna’dan teslimiyet beklemediklerini ancak ‘sahadaki gerçeklerin’ kabul edilmesini istediklerini belirtirken, Rus ekonomisinin rekorlar kırdığını ve yeni hedefler belirlediklerini vurguladı.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu‘nun (SPIEF) genel kurul toplantısında yaptığı konuşmada, Ukrayna’daki durumdan Rusya ekonomisinin geleceğine kadar bir dizi konuda önemli mesajlar verdi.

Putin, Rusya’nın Ukrayna’dan bir teslimiyet beklemediğini ancak “sahadaki gerçeklerin” kabul edilmesinde ısrarcı olduğunu belirtti.

Konuşmasının ardından uluslararası politikaya ilişkin soruları da yanıtlayan Putin, Rus ekonomisinin rekor seviyede düşük işsizlik ve yüksek büyüme rakamlarına ulaştığını ifade etti.

‘Ukrayna’nın teslim olmasını beklemiyoruz’

Vladimir Putin, Rusya’nın Ukrayna’dan teslimiyet talep etmediğini ancak mevcut “sahadaki gerçeklerin” tanınması gerektiğini vurguladı. Ruslar ve Ukraynalıların “tek bir halk” olduğunu savunan Putin, “Bu anlamda bütün Ukrayna bizimdir. Rus askerinin ayağının bastığı her yer bizimdir,” ifadelerini kullandı.

Sumi’yi alma gibi bir görevleri olmadığını ancak bu olasılığı da dışlamadığını belirtti.

Putin ayrıca, Ukrayna’nın Rusya topraklarına “kirli nükleer bomba” atma niyetine dair bir kanıtları olmadığını söyleyerek, “Bu, Kiev rejiminin son hatası olur. Moskova’nın bu durumda yanıtı sert ve feci olur,” dedi.

St. Petersburg Ekonomi Forumu’nun üçüncü gününde neler konuşuldu?

Ekonomide tarihi rekorlar

Putin, Rusya’nın gayrisafi yurt içi hasıla (GSYİH) büyüme hızının yüzde 4’ü aşarak gelişmiş ülkeleri geride bıraktığını ve Rusya’nın Avrupa’nın en büyük ekonomisi olduğunu söyledi.

Ham madde gelirlerinin ekonomideki belirleyici rolünün azaldığını ve büyümenin sadece savunma sanayiine bağlı olmadığını vurguladı.

16 Haziran itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 9,6 olduğunu belirten Putin, hükümetin aktif çalışmaları ve Merkez Bankası’nın adımlarının enflasyonun yavaşlamasında rol oynadığını ifade etti.

Devlet Başkanı, ülkenin durgunluk ve resesyona izin vermemesi gerektiğini söyledi.

İşsizliğin yüzde 2,3 ile tarihi rekor seviyeye düştüğünü ve Kuzey Kafkasya bölgelerinde bu oranın yarı yarıya azaldığını belirten Putin, yoksulluğun da yüzde 7,2’ye gerileyerek rekor kırdığını ve hedefin yüzde 5’in altına inmek olduğunu açıkladı.

İş dünyası ve teknolojiye yeni vizyon

Putin, Rus ekonomisinin daha teknolojik hale gelmesi gerektiğini ve rekabetçiliğin yerli teknolojilere dayanması gerektiğini belirtti.

Son iki yılda patent başvuru sayısının yüzde 13 arttığını söyledi. Dijital rublenin kullanımının yaygınlaştırılması çağrısında bulunan Putin, birikmiş milyonlarca ton zararlı atıktan değerli bileşenlerin çıkarılması için projeler başlatılmasını önerdi.

İş dünyasının maliyetlerinin ciddi şekilde azaltılması gerektiğini vurgulayan Putin, “Daha güçlü olmak istiyoruz,” diyerek Rusya’nın 2030 yılına kadar iş yapma kolaylığı açısından en iyi 20 ülke arasına girmesi gerektiğini hedef olarak gösterdi.

Putin ayrıca, savunma ve sivil sanayi şirketleri arasındaki ayrımın kaldırılması gerektiğini belirterek, ordunun en modern ve sahada kendini kanıtlamış teknolojilerle donatılacağını ifade etti.

BRICS’in küresel ekonomideki payı artacak

Uluslararası ilişkilere de değinen Putin, Rusya ve Çin’in yeni bir dünya düzeni kurmadığını, mevcut düzeni şekillendirdiğini söyledi.

BRICS’in küresel ekonomideki payının yüzde 40 olduğunu ve bunun artmaya devam edeceğini “tıbbi bir gerçek” olarak nitelendirdi.

Putin, dünyaya siyasi manipülasyonlardan ve yeni sömürgecilik ilkelerinden arınmış yeni bir kalkınma modeli sunulması gerektiğini belirtti.

İran’daki Buşehr Nükleer Santrali’nde çalışmaların sürdüğünü ve Netanyahu ile Trump’tan buradaki Rus personelin güvenliğine dair güvence aldıklarını aktaran Putin, Rusya’nın İran’ı barışçıl nükleer enerji çalışmalarında her zaman desteklediğini ve bu alandaki haklarını savunduğunu ekledi.

Putin, Domodedovo Havalimanı’na kayyum atanmasının devletleştirmeyle bir ilgisi olmadığını, uzun yıllardır devam eden bir anlaşmazlığın mahkeme kararıyla sonuçlandığını da sözlerine ekledi.

Okumaya Devam Et

Rusya

St. Petersburg Ekonomi Forumu’nun üçüncü gününde neler konuşuldu?

Yayınlanma

St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun (SPIEF) üçüncü gününde Rusya ekonomisinin geleceği masaya yatırıldı. Kremlin’in resesyon uyarısı yaptığı forumda, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi ‘soğuttuğu’ ve şirketleri ‘iflas öncesi’ duruma getirdiği yönündeki endişeler dile getirildi. Enerji alanında ise Gazprom’un Çin ile yeni bir doğalgaz anlaşması imzalaması ve lityum üretimine başlama planları öne çıktı.

St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun (SPIEF) üçüncü gününde, Rusya ekonomisinin geleceğine ilişkin endişeler ve yeni büyüme modeli arayışları tartışıldı.

Kremlin’den gelen resesyon uyarısı, yüksek faiz oranlarının ekonomiyi “soğuttuğu” yönündeki tartışmaları alevlendirirken, enerji devleri Çin ile yeni anlaşmalar imzalayarak ve stratejik madenlere yönelerek ülkenin geleceğine dair önemli sinyaller verdi.

Kremlin’den resesyon uyarısı

Forumda konuşan Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, ekonominin zamanında hızlanmaya başlamaması durumunda Rusya’da resesyon riskinin bulunduğunu belirtti. Peskov, “Eğer biraz hızlanmaya başlamazsak, Merkez Bankası’nın daha önce aldığı önlemler ekonomiyi gerçekten de önemli ölçüde yavaşlatabilir. O zaman resesyon riski ortaya çıkar,” ifadelerini kullandı.

Ekonomik Kalkınma Bakanı Maksim Reşetnikov da para ve kredi politikası dahil olmak üzere doğru kararlar alınması halinde Rusya’nın resesyonla karşı karşıya kalmayacağını söylerken, iş dünyasındaki mevcut hissiyatın “resesyonun eşiğine gelindiği” yönünde olduğunu kabul etti.

Maliye Bakanı Anton Siluanov ise ekonomide bir “soğuma” yaşandığını ancak “soğumayı her zaman yazın takip ettiğini” dile getirdi.

Rusya Sanayici ve Girişimciler Birliği (RSPP) Başkanı Aleksandr Şohin, durumun daha endişe verici olduğunu vurguladı.

İnterfaks‘a konuşan Şohin, yüksek faiz oranlarının birçok şirketi “iflas öncesi” duruma getirdiğini söyledi.

Şohin, “Durumun sistemik olarak basit olmadığını görüyoruz. Yüksek faiz oranı nedeniyle ödeme zincirleri çöküyor, büyük şirketler bile tedarik ödemelerini geciktiriyor. Bu durumdan en çok küçük ve orta ölçekli tedarikçi işletmeler zarar görüyor,” diyerek ekonomideki soğumanın tüm hızıyla devam ettiğini belirtti.

Yeni büyüme modeli arayışı

Sberbank Başkanı German Gref ise mevcut ekonomik faktörlere dayalı bir büyümenin, Rusya’nın yüzde 3’lük büyüme hedefine ulaşması için yeterli olmayacağını söyledi.

Gref, “Yeni büyüme faktörlerini ortaya çıkarmamız gerekiyor. Alternatif ekonomi sektörlerini geliştirmeli, şirketlerin yatırım paradigmalarını harekete geçirmeli ve eski verimsiz teknolojileri ortadan kaldırmak için yeni teknolojileri kullanmalıyız,” dedi.

Gref, Rus ekonomisinin verimliliğinin gelişmiş ülkelere göre yüzde 40 ila dört kat arasında geri kaldığını belirterek, rekabet ortamının, inovasyonun ve mülkiyet haklarının korunmasının kritik önem taşıdığını vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak ise daha iyimser bir tablo çizerek yüzde 3’ün üzerinde bir büyümenin mümkün olduğuna inandığını, bunun için teknoloji ve verimlilik artışıyla iş gücü açığının kapatılması gerektiğini ifade etti.

Yabancı yatırımcı ilgisi ve Rusya’dan ayrılan şirketler

Forumda Rusya’nın uluslararası yatırım ortamı da ele alındı. Başbakan Yardımcısı Marat Husnullin, yabancı yatırımcıların Rusya’nın yeni bölgelerinde çalışmak için başvuruda bulunduklarını açıkladı.

Husnullin, bu bölgelerin yatırımcılara geniş bir pazar, vergi avantajları, düşük kira maliyetleri ve varlıklara erişim imkânı sunduğunu belirtti.

VTB Başkanı Andrey Kostin ise yabancı şirketlerin aslında Rusya’dan ayrılmak istemediğini, siyasi baskı altında kaldıklarını savundu.

Rusya Doğrudan Yatırım Fonu (RDIF) Başkanı Kirill Dmitriyev de Rusya’daki projelere ilk dönecek olanların Amerikalı petrol ve gaz şirketleri olacağını öne sürdü.

Rus enerji kaynaklarını terk etmenin Avrupa’ya faturası 1,3 trilyon avro

Dmitriyev, forumda yaptığı bir diğer açıklamada, Avrupa Birliği’nin (AB) Rusya’dan gaz tedarikini azaltmasının yol açtığı kayıpların 1,3 trilyon avroya ulaştığını bildirdi.

2025 başından itibaren Rus gazının Ukrayna üzerinden geçişinin durduğunu ve AB’nin 2027 sonuna kadar Rus gazından tamamen vazgeçmeyi planladığını hatırlatan Dmitriyev, bu durumun Avrupa ekonomisine ağır bir maliyeti olduğunu vurguladı.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in de daha önce Rus enerji kaynaklarından bağımsızlığın Avrupalılara çok pahalıya mal olduğunu söylediği biliniyor.

Enerji devlerinden yeni hamleler: Lityum ve Çin’e doğalgaz

Rus enerji şirketleri de forumda geleceğe yönelik stratejik adımlarını duyurdu. Gazprom Neft Yönetim Kurulu Başkanı Aleksandr Dyukov, şirketin 2028’de lityum ve iyotun endüstriyel üretimine başlamayı planladığını açıkladı.

Lityum üretiminin Orenburg oblastındaki, iyot üretiminin ise Hantı-Mansiysk Özerk Okrugu’ndaki mevcut sahalardan elde edilen sulardan yapılacağı belirtildi.

Diğer yandan Gazprom, Çinli şirketler CNPC ve PipeChina ile Rus gazının Çin’e Uzak Doğu rotası üzerinden tedarik edilmesine yönelik anlaşmalar imzaladı.

Anlaşmaların, projenin tam kapasiteye ulaşmasının ardından Çin’e yapılan boru hattı gazı tedarikini yıllık 10 milyar metreküp artırması bekleniyor. Bu hamle, Rusya’nın enerji ihracatında Doğu’ya yönelimini güçlendiren önemli bir adım olarak görülüyor.

Merkez Bankası Başkanı: Devlet şirketlerinin halka arzı ‘göstermelik’ olmamalı

Forumun bir diğer önemli gündem maddesi ise devlet şirketlerinin halka arzı (IPO) oldu. Rusya Merkez Bankası Başkanı Elvira Nabiullina, devlet şirketlerinin halka arzlarının “göstermelik” olmaması gerektiğini, yatırımcı güvenini oluşturmak için kaliteli bir hazırlık sürecinin şart olduğunu söyledi.

Nabiullina, “Bu şirketlerin yönetici kalitesinin ve motivasyonunun değiştirilmesi gerekiyor. Devlet kontrolü korunurken, yatırımcıları çekecek bir yönetim sistemi değişikliğine yol açmalı,” diyerek devletin bu konuda örnek olması gerektiğini vurguladı.

Okumaya Devam Et

Rusya

Rusya’ya yabancı yatırım 24 yılın en düşük seviyesine geriledi

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından yayımlanan rapora göre, Rusya’ya yapılan doğrudan yabancı yatırımlar geçen yıl 3,3 milyar dolara gerileyerek 2001’den bu yana en düşük seviyesini gördü. Raporda, yatırımcıların Rusya’dan kaçışının arkasında artan devletleştirme adımları ve ‘kötüleşen mülkiyet hakları’ olduğu ifade edildi.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD), St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu’nun başlangıcında yayımladığı raporla Rusya ekonomisindeki tehlike çanlarını gözler önüne serdi.

Rapora göre, Rusya geçen yıl ekonomisine sadece 3,3 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çekebildi. Bu rakam, ülkenin 1998 mali krizinden yeni çıkmaya başladığı 2001 yılından bu yana kaydedilen en düşük seviye oldu.

Rusya’ya yönelik doğrudan yabancı yatırım girişi, bir önceki yıla göre yüzde 62,8, savaş öncesi dönem olan 2021’e kıyasla ise 11,7 kat düşüş gösterdi. 2021 yılında ülkeye 38,8 milyar dolarlık yabancı yatırım girmişti.

Rusya Merkez Bankası verileri de benzer bir tablo çiziyor. Son üç yılda yerleşik olmayanların reel sektöre yaptıkları birikmiş yatırımlar yüzde 57 oranında azaldı.

1 Ocak 2022’de 497,7 milyar dolar olan bu yatırımlar, 2025’in başına gelindiğinde 216 milyar dolara düşerek 2009’dan bu yana en düşük seviyeye indi.

‘Mülkiyet hakları her geçen gün kötüleşiyor’

Reuters‘a konuşan ekonomist ve eski Rusya Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Sergey Aleksaşenkov, “Bugün Rusya’da, yabancı şirketlerin her şeyi bir kenara bırakıp para kazanmak için Rusya’ya gitmesini gerektirecek süper çekici hiçbir şey yok,” dedi.

Aleksaşenkov, Ukrayna’daki askeri operasyonlar yarın sona erse bile, ciddi ve büyük şirketlerin Rusya’yı bir yatırım yeri olarak değerlendirmeyeceğini belirtti:

“Herkes, mülkiyet hakları konusundaki durumun her geçen gün daha da kötüleştiğini açıkça görüyor.”

Devletleştirme dalgası yatırımcıyı kaçırdı

Rusya’da devletleştirme adımları hız kazanırken, son üç yılda bir düzineden fazla yabancı şirkete el konuldu.

Bu listenin son halkası Domodedovo Havalimanı oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de bir aydan kısa bir süre önce, Rusya’ya karşı faaliyet gösteren, ancak pazardan tam olarak çekilmemiş yabancı bilişim şirketlerinin “boğulması” çağrısında bulunmuştu.

UNCTAD verilerine göre, 2001’den bu yana en düşük yatırım girişi, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri müdahale başlattığı yılda yaşandı.

2022’de yatırım akışı eksi 15,2 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bu negatif değer, daha önce Rusya’ya yatırım yapmış olan yabancı şirketlerin paralarını acilen ülkeden çıkardığını gösteriyor.

Rusya Anayasa Mahkemesi, 1990’lardaki özelleştirmelerin incelenmesine izin verdi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English