Bizi Takip Edin

Diplomasi

Alman düşünce kuruluşu SWP’den, Suriye’de Türkiye ile işbirliği çağrısı

Yayınlanma

Berlin merkezli etkili Alman düşünce kuruluşu Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü (SWP), Suriye’nin “yeniden inşasında” Alman devletinin başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleriyle işbirliği yapması gerektiğini yazıyor.

Son günlerde Berlin ve Brüksel Suriye’de nüfuz sahibi olmak için faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Alman Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier bu hafta Suriye’deki durumu ve beklentileri görüşmek üzere Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiye’yi ziyaret ederken, Şansölye Olaf Scholz da salı günü Katar Emiri ile yaptığı telefon görüşmesinde tüm bu konuları ele aldı.

AB dışişleri bakanları da pazartesi günü Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları (örneğin ulaştırma ve finans sektörleri ile enerji altyapısına ilişkin olanları) bir yıllık bir süre için askıya almaya karar verdi.

Bununla birlikte AB, yaptırımların derhal eski haline getirilmesini sağlayacak bir mekanizma da oluşturacak.

AB ayrıca Suriye’deki HTŞ yönetiminin, Rusya’nın Tartus deniz üssünü ve Hmeymim hava üssünü bölgeden çıkarması için de kampanya yürütüyor.

Çarşamba günü Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ebu Muhammed el-Colani (Ahmed eş-Şara) ile telefon görüşmesi yaparak kendisini önümüzdeki haftalarda Paris’e davet etmesi ise, Paris’in Suriye’deki nüfuz arayışında Berlin’e karşı bir avantaj elde ettiği yorumlarına neden oluyor.

İdlib’e yönelik yıllara yayılan Alman yardımları yeterli değil

Bu nedenle Almanya’daki hükümet danışmanları Berlin’i Şam’da nüfuz sahibi olma çabalarında Ankara, Riyad ve Doha ile yakın çalışmaya çağırıyor.

Almanya Kalkınma Bakanı Svenja Schulze’nin aralık ayında bildirdiği üzere Berlin, “terör örgütü” kabul edilen HTŞ egemenliğindeki İdlib’deki yardım projelerine fon sağlayarak yıllar boyunca bu bölgeyle iyi ilişkiler kurdu.

Ne var ki, Şam’daki geçici hükümet büyük ölçüde İdlib’deki iktidar çevrelerinden devşirilmiş olsa da, bunun istenen etkiyi yaratmak için yeterli olmadığı açık.

Bu nedenle Berlin merkezli Uluslararası ve Güvenlik İşleri Enstitüsü (SWP) “Suriye’nin yeniden düzenlenmesi ve yeniden inşası” için Türkiye ile işbirliği çağrısında bulunuyor.

Ankara ve Berlin’e “jeopolitik ortaklık” önerisi

SWP’de Yaşar Aydın imzasıyla çıkan değerlendirmeye göre ilk işbirliği alanı, geri dönen mültecilerin yeniden entegrasyonu için ortak insani yardım ve yeniden inşa projeleri olabilir.

Aydın’a göre bir diğer alan ise Suriye silahlı kuvvetleri için yeniden yapılanma yardımı, milislerin silahsızlandırılması ve kimyasal silahların güvence altına alınıp imha edilmesi.

AB Dışişleri Bakanları toplantısında Almanya’nın, AB yaptırımlarının hafifletilmesini savunduğuna ve geçiş hükümetini güçlendirmek ve “iç savaştan kaçan” Suriyeli mültecileri kabul etmesini teşvik etmek amacıyla yaptırımların tamamen kaldırılması için çalışabileceğini açıkladığına işaret eden SWP yazarı, “Berlin ve Ankara bölgede jeopolitik olarak da birlikte hareket etmelidir. Her iki devlet de İran’ın özellikle Suriye’deki hegemonik çabalarını geri püskürtmek ve son zamanlarda İran ile Suudi Arabistan arasındaki arabuluculuk çabalarıyla etkisini arttıran Çin’e karşı dengeli bir pozisyon sağlamakla ilgileniyor,” diye yazıyor.

İsrail operasyonlarını durdurmada Alman-Türk ortaklığı mı?

İsrail konusunda da ayrılıklara rağmen işbirliğinin mümkün olduğunu ileri süren Aydın, Suriye’de uzun süreli bir İsrail işgalinin “halkı yabancılaştıracağını” ve HTŞ’yi “İsrail karşıtı bir gündeme doğru iteceğini” savunuyor.

Aydın, Alman Dışişleri Bakanlığının İsrail’e Suriye topraklarında herhangi bir yerleşim yeri kurmaması çağrısında bulunduğunu ve Golan Tepelerinin uluslararası hukuka göre Suriye’ye ait olduğu yönündeki tutumunu bir kez daha teyit ettiğini hatırlatarak, Ankara ile Berlin’in İsrail’in askeri operasyonlarının azaltılması konusunda ortak bir çıkara sahip olabileceğine işaret ediyor.

Suriye’de Kürt özerkliği ve YPG meselesi konusunda iki ülke arasında bir anlaşmazlık çıkabileceğini kabul eden Aydın, bununla birlikte Berlin’in Ankara ile YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri arasında arabuluculuk yapmasıyla bu anlaşmazlığın aşılabileceğini savunuyor ve “Berlin halihazırda Ankara ile koordinasyon halinde YPG ile görüşmeler yürütüyor,” diye yazıyor.

Ankara ve Berlin’in Suriye açıklamaları “şaşırtıcı bir senkronizasyon” gösteriyor

“Türkiye, Esad rejiminin devrilmesinin ardından Suriye’nin yeniden yapılandırılmasında merkezi bir rol oynuyor,” diyen Aydın, Almanya ve Türkiye’nin “hem jeopolitik hem de insani nedenlerle” Suriye ve bölgenin istikrara kavuşmasında ortak bir çıkara sahip olduğunu ileri sürüyor.

Berlin ve Ankara’dan gelen Suriye açıklamalarının içerik açısından “şaşırtıcı bir senkronizasyon” gösterdiğini savunan Aydın, iki ülkenin farklılıklarına rağmen birlikte çalışması gerektiğine inanıyor.

Aydın değerlendirmesini şöyle bitiriyor:

“Ankara ile Suriye’deki YPG arasındaki çıkarların uzlaştırılması yoluyla Suriye’nin siyasi istikrara kavuşması, Türkiye’nin PKK ile olan silahlı çatışmasının çözümü için de fırsatlar yaratacaktır. Bunun Türkiye’ye sağlayacağı avantajlar çok açık: Suriye ile iktisadi bağların yenilenmesi, her iki ülkede de dinamik bir büyüme ve daha derin bir bölgesel iktisadi entegrasyon ihtimali. Almanya içinse kalkınma odaklı bir geri dönüş politikası ve Arap-Müslüman dünyasında daha iyi bir imaj için fırsatlar doğacaktır.”

Suriye için AB-Körfez işbirliği

Ayrıca Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR), AB’nin yakın gelecekte Suriye’de “en önemli oyuncu olmayacağını” fakat Suriye’nin geleceğinin şekillendirilmesinde Körfez Arap ülkeleriyle ortak bir pozisyon alabileceğini yazıyor.

Mevcut Avrupa-Körfez ilişkileri Suriye’ye “hak ettiği istikrarı getirme” konusunda büyük bir potansiyel sunduğunu savunan ECFR, HTŞ’nin geçmişine rağmen “ılımlılaşma” ve “pragmatizm” işaretleri verdiğini ve Körfez ülkelerinin de bu nedenle “Yeni Suriye’nin çalışması” için ortak bir çıkara sahip olduklarını ileri sürüyor.

Avrupalıların, Suriye’nin geleceği konusunda Körfez ile ortak bir tutum belirleme fırsatını değerlendirmesi gerektiğine işaret eden ECFR, “bölgesel istikrara katkıda bulunan istikrarlı bir Suriye”nin teşvik edilmesi, bu ülkenin “aşırıcılık için bir üs haline gelmesinin önlenmesi” ve mültecilerin gönüllü geri dönüşlerinin sağlanması açısından Körfez Arap ülkeleriyle önemli çıkarları paylaştıklarını öne sürüyor.

Öte yandan ECFR, hem AB’nin hem de Körfez’in, “Türkiye ve İsrail’e, geçişi baltalama riski taşıyan istikrarsızlaştırıcı askeri müdahalelere son vermeleri için baskı yapması gerektiğini” yazıyor.

Diplomasi

Yeni Zelanda Başbakanı Luxon, Çin ziyaretinde Xi Jinping ile ticaret ve güvenlik konularını görüştü

Yayınlanma

Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Luxon ve Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, cuma günü Pekin’de bir araya geldi. Luxon’un ofisinden yapılan açıklamada, iki liderin, Güney Pasifik’teki zorlukları ve ikili ilişkileri yönetmek için görüştüğü belirtildi.

Luxon, “Devlet Başkanı Xi ile görüşmem, bu önemli ilişkinin derinliğini ve genişliğini değerlendirmek ve ikili bağlarımızı yeniden teyit etmek için değerli bir fırsat oldu” dedi. Başbakan, “uluslararası kurallara dayalı sistem”i vurguladı ve Çin’i “küresel sorunların çözümüne yardımcı olma” konusunda “önemli bir rol” oynamaya çağırdı.

“Güçlü ve yenilikçi ekonomik ilişkilerimizin nasıl geniş bir alana yayıldığını özetledim” dedi. “Ticaret ve ekonomi bağlarımız birbirini tamamlayıcı nitelikte ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunuyor. Bu bağlar, Yeni Zelanda’nın ekonomisini büyütme hedefini de doğrudan destekliyor” ifadelerini kullandı.

Çin’in Xinhua haber ajansı, Xi’nin ülkesinin ve Yeni Zelanda’nın “birbirlerine saygı duymaları, farklılıkları kabul ederken ortak noktalar aramaları ve iki ülke arasındaki farklılıkları ve anlaşmazlıkları doğru bir şekilde görmeleri ve ele almaları” gerektiğini söylediğini aktardı.

Yeni Zelanda Başbakanı Luxon, Kasım 2023’te liderlik görevini üstlendiğinden bu yana ilk kez Çin’e üç günlük ziyarette bulunuyor. İki gününü Şanghay’da geçiren Luxon, Yeni Zelanda ve Çinli şirketler arasında 871 milyon Yeni Zelanda doları (520 milyon ABD doları) değerinde ticari anlaşmaların imzalanmasını denetledi. Ziyareti sırasında, Yeni Zelanda’yı Çinli turistler ve öğrenciler için bir destinasyon olarak tanıttı.

Luxon’un Çin ziyareti, Yeni Zelanda’nın Güney Pasifik’teki çıkarlarını, Pekin’in bölgede artan iddialı etksiyle tehlikede hissettiği bir bir dönemde gerçekleşti.

Yeni Zelanda Çağdaş Çin Araştırma Merkezi direktörü Jason Young, Wellington ve Pekin arasındaki canlı ticarete dikkat çekerek, mart ayında sona eren mali yılda Yeni Zelanda’nın 21,5 milyar Yeni Zelanda doları değerindeki ihracatının %20’sinin Çin’e yapıldığını belirtti. Nikkei Asia’ya konuşan Young, “Yeni Zelanda’nın çıkarlarına uygun ekonomik işbirliği alanları olduğu açıktır ve Yeni Zelanda hükümeti bunları güçlendirmeye ve olumlu ilişkileri sürdürmeye çalışmaktadır” dedi.

Aynı zamanda, Yeni Zelanda’nın başlıca ortağı olan ve yakın bağları bulunan Pasifik ada ülkesi Cook Adaları ile Çin’in ilişkisinin derinleşmesi Yeni Zelanda’yı tedirgin ediyor. Luxon’un ofisinden cuma günü yapılan açıklamada Cook Adaları veya Çin’in Pasifik’teki faaliyetleri hakkında herhangi bir yorum yer almadı, ancak Luxon, Xi ile “Hint-Pasifik bölgesinde istikrarın ve gerilimin azaltılmasının gerekliliğini” görüştüğünü söyledi.

27.000 kişinin yaşadığı Cook Adaları, Yeni Zelanda ile “serbest birlik” anlaşması imzalamıştır Bu anlaşma kapsamında Yeni Zelanda, küçük Polinezya takımadalarına mali, savunma ve dışişleri desteği sağlamakta. Ayrıca Cook Adaları sakinleri Yeni Zelanda pasaportuna sahip.

Wellington ve Avarua hükümetleri ayrıca savunma ve ulusal güvenlik konularında “işbirliği ve yardımlaşma” ve “her iki tarafı veya birini etkileyebilecek her türlü risk” konusunda birbirlerine danışma yükümlülüğü altındadır.

Şubat ayında Cook Adaları, Wellington’u şaşırtarak Çin ile beş yıllık Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nın yanı sıra ekonomik işbirliği ve derin deniz maden arama ile ilgili diğer anlaşmalar imzaladı.

Yeni Zelanda Dışişleri Bakanı Winston Peters şubat ayında, Cook Adaları’nın “Yeni Zelanda’nın çıkarlarıyla önemli ölçüde çelişen” politikalar izlememesinin beklendiğini söyledi.

Perşembe günü Wellington, bu ayın başlarında Cook Adaları’na mali yıl için 18,2 milyon Yeni Zelanda doları tutarındaki kalkınma yardımını askıya aldığını doğruladı.

Peters’ın sözcüsü Nikkei’ye verdiği demeçte, ödemelerin “Cook Adaları ve Çin arasında imzalanan anlaşmalar ve bu anlaşmalar hakkında Yeni Zelanda ile istişare yapılmaması” nedeniyle “güven ve anlamlı katılım”ın yetersizliği nedeniyle askıya alındığını ve ilişkilerin onarılması ve güvenin yeniden tesis edilmesi için somut adımlar atıldığında yeniden başlayacağını söyledi.

ABD geri çekilirken Çin, Pasifik Adaları ülkelerine pazarlarını açma sözü verdi

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Paşinyan, Rusya vatandaşı milyarder Karapetyan’a karşı neden silaha sarıldı?

Yayınlanma

Rusya vatandaşı milyarder Samvel Karapetyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile yaşadığı anlaşmazlıkta Ermeni Kilisesi’ni desteklemesinin ardından Erivan’da tutuklandı. ‘İktidarı ele geçirme çağrısı yapmakla’ suçlanan Karapetyan’ın sahibi olduğu Ermenistan Elektrik Şebekeleri’nin de kamulaştırılması gündemde. Moskova ise süreci yakından takip ettiğini açıkladı.

Rusya vatandaşı milyarder Samvel Karapetyan, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile Ermeni Apostolik Kilisesi arasında yaşanan gerilimde kiliseye destek vermesinin ardından Erivan’da tutuklandı.

Sputnik Ermenistan ajansının 19 Haziran’da aktardığına göre, 18 Haziran akşamı mahkeme kararıyla iki ay süreyle tutuklanan Karapetyan, Erivan’daki Armavir adlı yeni cezaevine gönderildi.

Ermenistan Soruşturma Komitesi, Karapetyan’ı kamuoyuna açık bir şekilde iktidarı ele geçirme çağrısı yapmakla suçladı.

İş insanı suçlamaları reddederken, avukatları iddiaları “saçma ve yasa dışı” olarak nitelendirdi. Hükümet ayrıca, Karapetyan’ın sahibi olduğu Ermenistan Elektrik Şebekeleri şirketini kamulaştırmaya hazırlanıyor.

Kilise desteği tutuklama getirdi

Rus iş insanına yönelik soruşturmanın fitilini, Ermeni Apostolik Kilisesinin Eçmiadzin’deki merkezini ziyareti sırasında kiliseye verdiği destek ateşledi.

Karapetyan, News.am‘e verdiği demeçte, “küçük bir grubun” Ermenistan’ın ve kilisenin bin yıllık tarihini unutarak Ermeni Apostolik Kilisesine saldırdığını söylemişti.

Bu açıklamalardan bir gün sonra, 18 Haziran gecesi Karapetyan ve kardeşi Karen, Erivan’daki evlerinde gözaltına alınarak Soruşturma Komitesi’ne götürüldü.

Armenia Today gazetesinin haberine göre, güvenlik güçleri gözaltı öncesi evde arama yaptı ve daha sonra milyarderin evinin önünde toplanan yaklaşık 50 kişiyi de gözaltına aldı.

Mahkemenin tutuklama kararının hemen ardından avukatı aracılığıyla açıklama yapan Karapetyan, adliye önünde toplanan destekçilerine teşekkür ederek “Ermeni halkına ve Ermeni Apostolik Kilisesi’ne sadık kalacağını” ve hiçbir kararın “kendisini yolundan döndüremeyeceğini” belirtti.

Ermenistan’da iş insanı Karapetyan hakkında ‘darbe çağrısı’ soruşturması başlatıldı

Paşinyan ile kilise arasındaki gerilim

Ermenistan’da Ermeni Apostolik Kilisesi ile Başbakan Paşinyan arasındaki gerilim, mayıs ayı sonlarında Paşinyan’ın sosyal medyadaki paylaşımlarıyla tırmanmıştı.

Paşinyan, Ermeni Apostolik Kilisesi Katolikosu II. Garegin de dahil olmak üzere birçok din adamının bekarlık yeminine uymadığını ve görevlerini bırakmaları gerektiğini öne sürmüştü.

Kilise ise mevcut hükümetin politikalarını sık sık eleştirerek Paşinyan’ı istifaya çağırıyordu.

Karapetyan, gözaltına alındıktan sonra Taşir Grubu basın ofisi yöneticisi Zara Acemyan’ın Facebook hesabından yayımlanan açıklamasında, kendisine yönelik takibatın mevcut Ermeni yetkililerin acizliğini kanıtladığını ifade etti.

Ermeni Apostolik Kilisesi de yaptığı açıklamada, yetkililere Rus iş insanına yönelik takibata son verme çağrısında bulunarak, mahkemenin “utanç verici” kararının sadece kilisenin itibarına değil, Ermenistan’ın uluslararası imajına da bir darbe olduğunu vurguladı.

Karapetyan kim?

1965 yılında Ermenistan’ın Kalinino (1991’den sonra Taşir) şehrinde doğan Samvel Karapetyan, 1997’de Rusya’nın Kaluga kentinde Kalugaglavsnab şirketini satın aldı.

1999 yılında bu şirketin temelinde, inşaat, üretim, enerji ve satış firmalarının yanı sıra alışveriş merkezleri, oteller, restoranlar ve konut ağını da içeren 200’den fazla şirketten oluşan Taşir Grubu’nu kurdu.

Forbes‘a göre Karapetyan, 3,2 milyar dolarlık servetiyle Rusya’nın en zenginleri listesinde 44. sırada yer alıyor.

‘Paşinyan’ın eylemleri Karapetyan’ın reklamını yapıyor’

Öte yandan Kafkasya Enstitüsü’nden araştırmacı Grant Mikaelyan, Vedomosti gazetesine verdiği demeçte Karapetyan’ın iktidar ile kilise arasındaki mevcut krizi kendi siyasi hedefleri için kullanmaya karar verdiğini söyledi.

Mikaelyan’a göre, Rus iş insanının Ermenistan’da her zaman siyasi emelleri oldu ve aynı zamanda Paşinyan’ın politikalarından son derece rahatsız.

Mikaelyan, “Ermenistan başbakanının sosyal medyada Ermeni Apostolik Kilisesine yönelik hakaret seli ve bir iş insanının kişisel görüşünü ifade ettiği için tutuklanması, bu süreçte hukukun üstünlüğünün olmadığının bir göstergesi. Dahası, bugün resmi propaganda aktif olarak Karapetyan’ı Kremlin ile ilişkilendirmeye ve iş insanını Paşinyan’ı devirmek için bir koçbaşı olarak adlandırmaya çalışıyor,” dedi.

Paşinyan’ın politikalarından memnun olmayan yüksek bir vatandaş oranı olduğunu belirten siyaset bilimci, “Aslına bakılırsa, yetkililer bu uygunsuz eylemleriyle sadece iş insanının reklamını yapıyor,” diye ekledi.

Şirketine kamulaştırma kararı

Karapetyan’a yönelik operasyonların ortasında Paşinyan, Kasım 2020’den beri görevde olan Ulusal Güvenlik Teşkilatı Başkanı Armen Abazyan’ı da görevden aldı.

Paşinyan, parlamentodaki açıklamaısnda bu kararı, eski Ulusal Güvenlik Teşkilatı başkanının dinlenme zamanının gelmesiyle açıkladı.

Fakat Hraparak gazetesine göre, Abazyan’ın görevden alınmasının muhtemel nedeni, Karapetyan’ın evinin avlusunda bir “baskın şovu” düzenlemeyi ve “onu asfalta yatırmayı” reddetmesiydi.

Paşinyan aynı açıklama, iktidardaki “Sivil Sözleşme” partisinin, Taşir Grubu’na ait Ermenistan Elektrik Şebekeleri şirketinin kamulaştırılmasına yönelik bir yasa tasarısı hazırladığını da duyurdu.

Paşinyan, bu karara Ermenistan’ın bölgelerini ziyareti sırasında “neredeyse bir enerji krizi” tespit etmesi üzerine vardığını iddia etti.

Başbakana göre şirket, daha sonra toplumsal hoşnutsuzluk ve siyasi bir kriz yaratmak amacıyla ülkede kasıtlı olarak bu durumu yarattı.

Taşir Grubu, şirketi Rus şirketi Inter RAO’dan Eylül 2015’te, Erivan’da elektrik tarifelerindeki artışa bağlı büyük protestoların ardından satın almıştı.

Karapetyan, geçen sene Armenia Today‘e verdiği mülakatta, şirketi satın aldıkları sırada Ermenistan Elektrik Şebekelerinin faaliyetlerinin tamamen felç olduğunu söylemişti.

Milyardere göre, önceki sahipler “onlarca yıl modernizasyon için bir kuruş bile ayırmamıştı” bu nedenle şirketi 2016’dan bu yana sadece modernizasyon için yaklaşık 680 milyon dolar ve yeni kapasiteler oluşturmak için yaklaşık 150-200 milyon dolar harcamak zorunda kalmıştı.

Moskova ne söyledi?

Mikaelyan’a göre, Rus milyarderin tutuklanması Rusya-Ermenistan ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Uzman, Karapetyan’ın Rus iş dünyasında önemli bir aktör olduğunu ve bu nedenle Moskova’nın duruma tepkisiz kalamayacağını ve siyasi kanallar aracılığıyla serbest bırakılması için ısrarcı olacağını öne sürdü.

Tutuklamanın hemen ardından Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Moskova’nın Karapetyan etrafındaki durumu takip ettiğini belirterek, tüm yasal haklarının korunması için kendisine gerekli desteğin sağlanacağını vaat etti.

Okumaya Devam Et

Diplomasi

Türkiye, Rusya’dan petrol ithalatını son 12 ayın zirvesine çıkardı

Yayınlanma

Reuters haber ajansına göre Türkiye, haziran ayında Rusya’dan Ural petrolü ithalatını 1,64 milyon tonla son 12 ayın en yüksek seviyesine çıkaracak. Rafineri kâr marjlarının cazip olması ve mevsimsel talep artışının, alımların artmasındaki temel etkenler olduğu belirtiliyor.

Türkiye’nin, haziran ayında Rusya’dan yaptığı Ural petrolü ithalatını 1,64 milyon tona çıkararak son 12 ayın en yüksek seviyesine ulaştıracağı bildirildi.

Reuters haber ajansının iki kaynağa ve LSEG gemi takip sistemi verilerine dayandırdığı haberine göre, bu artışın arkasında rafineriler için cazip kâr marjları ve bölgedeki akaryakıta yönelik mevsimsel talep artışı yatıyor.

İthalat üç aydır artıyor

Türkiye’nin Ural petrolü ithalatı üst üste üçüncü ayda da artış gösterirken, Mart 2025’e kıyasla sevkiyattaki artışın 800 bin tonu aştığı belirtildi.

Bu durumun, kilit pazar konumundaki Hindistan’da Ural petrolüne olan talebi ve fiyatları desteklediği ifade ediliyor.

LSEG terminalindeki verilere göre, Türkiye’nin Ural petrolü ithalatında bir önceki zirve, ülkedeki rafinerilerin 1,76 milyon ton petrol aldığı Mayıs 2024’te kaydedilmişti.

Sevkiyat Baltık limanlarından yapılıyor

Haziran ayında Türkiye’ye ulaşan Ural petrolü sevkiyatının yapıldığı ana limanlar, yaklaşık 1,4 milyon tonluk toplam sevkiyatla Rusya’nın Baltık’taki limanları Primorsk ve Ust-Luga oldu.

Novorossiysk’ten ise yaklaşık 200 bin ton petrol sevk edildiği kaydedildi.

Sektörden iki kaynak ve Reuters ajansının hesaplamalarına göre, Rusya haziran ayında Primorsk, Ust-Luga ve Novorossiysk’ten yapılan petrol ihracatı ve transitini mayıs ayındaki seviyede, yani günde yaklaşık 2 milyon varilde tutacak.

Hindistan’a giden petrolün fiyatı rekor kırdı

Haziran ayı başında kaynaklar, Hindistan limanlarına temmuz ayında teslim edilecek Rus Ural petrolü partilerinin fiyatının, spot sevkiyatların azalması nedeniyle Kuzey Denizi göstergesi BFOE’ye (Brent) kıyasla 2022’den bu yana rekor seviyeye yükseldiğini bildirmişti.

Çin ve Türkiye’nin en büyük rafinerileri Rus petrolü alımına yeniden başladı

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English