Bizi Takip Edin

Avrupa

Alman seçimlerinden savaş meclisi çıktı

Yayınlanma

Seçimlerin ardından Almanya’da yeni hükümetin bileşiminin ne olacağı henüz belli değil. CDU ve Friedrich Merz’in liderliğinde bir CDU-SPD büyük koalisyonu muhtemel. Sahra Wagenknecht İttifakı’nın (BSW) Federal Meclis’e kendisini attığı durumda ise büyük koalisyonun “yeşillenmesi” mukadder.

Ama BSW’nin Bundestag’a kendisini atıp atamaması meselesi, sayıların ötesinde bir anlam da ifade ediyor: BSW’siz bir Federal Meclis, silahlanma yarışında hiçbir frene sahip olmayacak bir Federal Meclis anlamına geliyor.

Die Linke’nin (Sol Parti) ve Almanya için Alternatif’in (AfD) güçlü bir şekilde mecliste temsil edilecek olması kimseyi yanıltmasın: Sol Parti’nin Eş Başkanı Jan von Aken, AfD ile BSW’yi “Kremlin’in partisi” olarak nitelendirmekten çekinmeyerek, Ukrayna savaşında Batı/NATO propagandasını harfiyen tekrarlamıştı.

Bu noktada AfD’yi de savaş koalisyonuna dahil etmemiz şaşırtıcı görünebilir. Rusya karşıtı yaptırımlara karşı çıkarak ucuz Rus enerjisini talep eden, Ukrayna savaşı söz konusu olduğunda Donald Trump’ın inisiyatifine destek veren bu parti niye savaş yanlısı olsun?

Oysa mesele bu kadar basit değil. Birincisi, AfD, Gazze kırımı boyunca İsrail’in önemli bir destekçisi oldu ve Almanya’nın İsrail’i silahlandırması söz konusu olduğunda, küçük itirazlar dışında tam destek verdi. Küçük itirazlarda müthiş çelişkiler barındığını hatırlatmak gerek: Partinin eş başkanı Tino Chrupalla, İsrail’e Alman silahlarının satışının “tırmanışa” yol açtığını söylediği aynı konuşmasında, İsrail’in kendisini savunma hakkının destekçisi olduğunu ilan etmekten çekinmiyordu.

7 Ekim Aksa Tufanı operasyonundan sonra da AfD’nin Federal Meclis’te yaptığı ilk basın açıklamasında, “İsrail ve Yahudi halkı tam dayanışmamıza güvenebilir,” deniyordu.

Nitekim Chrupalla’nın açıklamalarından sonra WELT’e konuşan “isimsiz” AfD’liler, eş başkanın sözlerini “solcu pasifist saçmalık” olarak nitelendirmişti.

Bu konuda partide bir bölünme mevcut. Diğer eş başkan Alice Weidel ise çok daha İsrail yanlısı görülüyor.

Ama bunun ötesinde, ikinci olarak, Almanya’nın savunma harcamalarını artırarak silahlanma yarışında öne geçmesi gerektiğine ilişkin meselelerde bir konsensüs olduğu anlaşılıyor.

Her halükarda AfD silahlanmayı artırmaya hazır; hatta Weidel bu konuda başı çekmek istiyor. Trump’ın da Avrupa ülkelerinden beklediği gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde beşinin savunmaya ayrılması bile AfD lideri için yeterli gibi görünmüyor.

Dahası, AfD’nin yeni transatlantik ittifakı nedeniyle, Trump-Musk ikilisinin “daha çok harcayın” talimatına direnmesi mümkün görünmüyor. Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) modernize edilmesi, “yerine yenisini konana kadar” NATO’ya bağlılık AfD’nin savaş koalisyonunun ortağı haline gelmesini sağlıyor.

Nitekim Alman sermayesi harekete geçmekte de zaman kaybetmedi. Berenberg’in baş ekonomisti Holger Schmieding Reuters’e verdiği demeçte, Almanya’nın savunma harcamalarını artırırken aynı zamanda işçiler ve firmalar için vergi yükünü hafifletecek mali alanı bulmakta zorlanabileceğini söyledi.

Schmieding, “Askeri harcamaların artırılmaması Almanya’nın NATO ortaklarıyla başını derde sokabilir. ABD Başkanı Donald Trump’ı kızdırarak ABD-AB ticaret savaşı riskini de artırabilir,” diyerek rotayı dört başı mamur bir şekilde çizmiş görünüyor.

Şansölye Olaf Scholz’un son icraat olarak adeta gelecekteki hükümet programını sunup anayasal borç frenini esnetme sinyali, hazineyi ordunun hizmetine açmayı, Ukrayna’daki savaş nedeniyle acil durum ilan etmeyi ve AB düzeyinde mali kapıları açmayı içeriyor.

junge Welt editörü Arnold Schölzel, seçim sonrasında yaptığı analizde, bunun Rusya ve ABD’nin Ukrayna’daki savaşı sona erdirme çabalarını baltalamanın Alman savaş bloğunun merkezi bir hedefi olduğu anlamına geldiğine işaret ediyor: “Gerilimin tırmandırılması muhtemelen bu amaca yönelik bir araç olacak.”

Bir sonraki şansölye Friedrich Merz, Scholz’un direndiği Alman yapımı Taurus seyir füzelerinin Kiev’e teslim edilmesine göz kırpıyor. Ayrıca ABD’nin yeni orta menzilli füzelerinin ve hipersonik bir füzenin Batı Avrupa’ya konuşlandırılması da gündemde ve BSW dışında hiçbir meclis partisi, Sol Parti de dahil, buna itiraz etmiyor.

Schölzel, CDU/CSU ve AfD’nin toplumsal tabanı aynı olduğuna işaret ederken, bu konuda tek bir istisna olduğunu öne sürüyor: AfD işçi sınıfının büyük bir bölümünü kazanmıştır.

Bunun yanı sıra SPD, jW editörüne göre, Alman emperyalizmi için sanayi işçilerini yayılmacı ve savaş kışkırtıcısı rotasına bağlama işlevini yitirmiştir. Bu görev artık “Nazi sempatizanları ve neo-Naziler tarafından yerine getirilecek.”

Schölzel, bu nedenle hükümet programının bir sonraki hükümet kurulmadan önce belirlendiğini yazıyor ve seçimden önceki cuma günü, Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt’ın manşetten temenni ettiği “silahlanma yoluyla büyüme” yolunu hatırlatıyor.

Bu kapsamda, SPD’nin topal ördeği Scholz’un siyasi miadının dolduğunu düşünmemek elde değil. “Şahin” Savunma Bakanı, hatta aday gösterilmediği halde kamuoyunda en popüler şansölye adayı olarak görülen Boris Pistorius’un partinin başına geçerek, savaşkan Merz ile el ele vermesi işten bile değil.

Sol Parti’nin desteğini almak için de ara yollar icat ediliyor. Yine Reuters’e konuşan Commerzbank baş ekonomisti Joerg Kraemer, örneğin savunma harcamalarını GSYİH’nin mevcut %2’sinden %4’üne çıkarmak için, federal hükümetin savunma dışı harcamaları dörtte bir oranında azaltması gerektiğini söylüyor.

Kraemer, Merz liderliğindeki yeni bir hükümetin, silahlı kuvvetler için özel bir fonu daha yüksek altyapı harcamaları için özel bir fonla birleştirmesi ya da altyapı yatırımlarını borç kuralının dışında tutarak borç frenini genel olarak gevşetmesi halinde Sol Parti’nin desteğini kazanabileceğini söylüyor.

Kraemer, bunun başarılı olmaması halinde, siyasi olarak uygulanabilir diğer tek seçeneğin, basit bir parlamento çoğunluğuyla mümkün olan “olağanüstü acil durum” çağrısında bulunarak borç frenini askıya almak olacağına işaret ediyor. Silahlanma için, anayasal düzenin etrafından dolaşılması, hatta çiğnenmesi salık veriliyor.

Weidel de bunun kokusunu almış gibi görünüyor ve Merz’e buradan saldırmaya başladı bile. AfD lideri, “Borç frenini gevşetmek için sol ile uzlaşacak ve bu ülkenin ihtiyacı olan şeyin tam tersi,” diyor ve en güzelini daha sonra söylüyor: “Devlet bir şirket gibi işlemeli ve bir şirket aşırı borçlandığında ne olacağını biliyorsunuz.”

Yıllardır Alman hükümetinin silahlanma önlemlerini yetersiz bulan ve güncel seçim bildirgesinde Bundeswehr için önemli ölçüde daha fazla para, daha fazla asker ve daha fazla silah, ulusal silah endüstrisinin genişletilmesi ve barış zamanında zorunlu askerlik hizmetinin getirilmesi çağrısında bulunan AfD’nin mali açıdan da “muhafazakâr” kalması pek mümkün görünmüyor.

Dolayısıyla Almanya A.Ş.’nin daha fazla asker ve daha fazla silah için rüşvet dağıtmaktan çekinmeyeceği bariz bir gerçek olarak önümüzde duruyor.

Alman seçimlerinin ardından “büyük koalisyona” doğru

Avrupa

Almanya, Kuzey Akım’ı yeniden başlatma girişimlerini engellemek için harekete geçti

Yayınlanma

Friedrich Merz hükümeti, Almanya ile Rusya’yı birbirine bağlayan Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesine yönelik her türlü girişimi engellemek için yollar arıyor.

Ekonomi Bakanlığı’ndan gelen yazışmalara göre, Berlin, boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini mümkün kılacak her türlü sahiplik değişikliğini tespit edebilmek için yatırım inceleme yasalarını güçlendirmeyi düşünüyor.

Financial Times‘ın gördüğü, Yeşiller milletvekillerinin boru hatlarıyla ilgili sorularına yazılı yanıtında, bakanlık “yatırım taramasına ilişkin yasal bir değişiklik olup olmayacağını şu anda tartıştığını” belirtti.

2022’de sabotaj sonucu hasar gören boru hatları, Berlin’in enerji konusunda Moskova’ya aşırı bağımlılığının sembolü haline geldi. Geçmişte gaz arzının yüzde 50’sinden fazlasını Rusya’dan sağlayan Almanya, Ukrayna müdahalesi sonrası rotayı değiştirdi.

Alman hükümeti, mart ayında Financial Times’ta yer alan, Kremlin bağlantılı Rus ve ABD’li işadamlarının boru hatlarını yeniden faaliyete geçirmek için girişimlerde bulunduğu yönündeki haberler üzerine alarma geçti ve Merz, boru hatlarının kapatılmasının devamı için Berlin ve Brüksel’deki yetkililerle görüşmelere başladı.

Konuyla ilgili bilgisi olan kişilere göre, Berlin dört Kuzey Akım boru hattının hiçbirinde devlet kontrolü bulunmuyor ve mevcut mevzuat uyarınca, boru hatlarının sahibi olan İsviçre merkezli şirketin sahipliğinde herhangi bir değişiklik yapılmasını engellemek için çok az şey yapabilir.

Boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesi için teknik sertifika verilmesi gerekecek, ancak kurallar değiştirilmedikçe bunu durdurma yetkisi yok.

Almanya başbakanı, AB’nin Rusya’ya uygulayacağı yeni yaptırımlar kapsamında boru hatlarının yasaklanmasını istedi.

Ancak, Slovakya’nın muhalefeti nedeniyle AB liderleri bu hafta yeni yaptırım paketini onaylayamadı.

Görüşmelere doğrudan bilgi sahibi bir kişiye göre, boru hatlarının yeniden kullanıma açılmasını isteyenlerden biri olan ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, 6 Mayıs’ta planlarını görüşmek üzere Alman ekonomi bakanlığına davet edildi. Toplantı ilk olarak Die Zeit tarafından haberleştirildi.

Yeşiller milletvekillerinin Lynch ile yapılan toplantı hakkında soruları üzerine ekonomi bakanlığı, üst düzeyde herhangi bir toplantı yapılmadığını, ancak yetkililerin uzmanlık alanlarıyla ilgili kurum ve kişilerle sık sık bilgi alışverişinde bulunduğunu söyledi.

Lynch’in düşüncelerini yakından bilen bir kişiye göre, ABD’li yatırımcı Stephen Lynch, Avrupa’nın bir gün tekrar Rus gazını satın almaya hazır olacağına inanıyor. ABD’li yatırımcı, hasarlı boru hatlarının onarımının maliyetli bir iş olduğunu ve Avrupa’nın talebini karşılamak için bir tanesinin yeterli olacağını savunarak, bu onarımın gerekli olmayacağına inanıyor.

Lynch, FT’nin yorum talebine hemen yanıt vermedi.

Almanya yasalarına göre, Berlin, işlem “Almanya’nın kamu düzeni veya güvenliği için bir tehdit” olarak değerlendirilirse, kritik altyapı ile ilgili AB dışı yatırımcıların mülkiyet değişikliklerini engelleyebilir.

Kuzey Akım boru hatlarını işleten şirketin merkezi, Avrupa Serbest Ticaret Birliği’ne üye olan İsviçre’de bulunduğu için, devralma işlemi mevcut kurallara göre yatırım incelemesine tabi olmayacak.

Kuzey Akım projesi, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yakın ilişkileri olan eski Şansölye Gerhard Schröder tarafından başlatılmıştı.

İlk Trump yönetimi, dönemin Şansölyesi Angela Merkel’e projeden çekilmesi için baskı yapmıştı.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov’un sözcüsü perşembe günü yaptığı açıklamada, boru hatlarının yeniden faaliyete geçmesini engelleme çabalarının, Rusya’nın bağımsız politikasına karşı Avrupa’nın “öfkesini” gösterdiğini ve Rusya’nın “ne pahasına olursa olsun” bu politikayı izleyeceğini söyledi.

Son aktivasyon planları, Almanya’da ucuz Rus gazı konusunda tartışmaları yeniden alevlendirdi.

Almanya için Alternatif partisi (AfD) boru hatlarının yeniden faaliyete geçirilmesini isterken, bazı önde gelen CDU ve SPD politikacıları da yüksek enerji fiyatlarını hafifletmek ve Almanya’nın zor durumdaki sanayisine yardımcı olmak için bu çağrıları destekledi.

Ancak Alman hükümeti Yeşiller milletvekillerine, AB Komisyonu’nun “Rusya’dan AB’ye enerji ithalatını kademeli olarak sona erdirme” çabalarını desteklediğini söyledi.

“Bu, AB’nin enerji bağımsızlığını ve güvenliğini artırmaya önemli bir katkı sağlayacaktır” diye yazdı.

Okumaya Devam Et

Avrupa

İngiliz yargısı: İsrail’e silah satışı yargının konusu değil

Yayınlanma

Yüksek Mahkeme, İsrail’e silah satışı kararının mahkemelerin değil, yürütmenin yetki alanına girdiğine hükmetti. Kararda, İsrail’e silah satışı konusunun anayasal olarak son derece siyasi bir mesele olduğu vurgulandı.

Filistin merkezli insan hakları örgütü Al-Haq ile İngiltere merkezli Küresel Hukuki Eylem Ağının (GLAN) İsrail’e silah satışını sürdüren İngiltere hükümeti aleyhine açtıkları davada Yüksek Mahkeme, konunun yargının meselesi olmadığına hükmetti.

İngiltere’de Yüksek Mahkeme, Al-Haq ile GLAN’ın, İsrail’e askeri teçhizat ihracatı konusunda İngiliz hükümetine karşı açtıkları davaya ilişkin kararını yazılı açıkladı.

Yargıçlar Stephen Males ve Karen Steyn, 72 sayfalık karar metninde davanın yalnızca muafiyet düzenlemesiyle ilgili genel tartışmadan ibaret olmadığını, bunun ötesinde “çok daha dar ve odaklanmış mesele”ye ilişkin olduğunu belirtti.

Karar metninde şu ifadelere yer verildi:

“Bu mesele, İngiltere’de üretilen bazı bileşenlerin İsrail’e tedarik edileceği ya da edilebileceği ve Gazze’deki çatışmada uluslararası insancıl hukukun ciddi şekilde ihlal edilmesinde kullanılabileceği ihtimali nedeniyle, sorumlu bakanlar tarafından makul şekilde İngiltere’nin savunması ve uluslararası barış ve güvenlik için hayati önem taşıdığı düşünülen belirli birçok taraflı savunma işbirliğinden çekilmesi gerektiğine karar vermenin mahkemeye açık olup olmadığıdır.”

Yargıçlar, bu konunun Anayasa’ya göre son derece hassas ve siyasi olduğunun, mahkemelerin meselesi olmadığının, buna karşın demokratik açıdan parlamentoya ve seçmenlere karşı sorumlu bulunan yürütmenin sorunu olduğunun altını çizdi.

İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti

Al-Haq ve GLAN, İsrail’e yönelik silah satışlarının askıya alınmasına ilişkin yazılı taleplerinin sürekli görmezden gelinmesi üzerine geçen yıl Yüksek Mahkemeye İngiltere aleyhine başvuru yapmıştı. İngiltere hükümetinden, F-35 savaş uçaklarının parçaları dahil İsrail’e tüm silah satış lisanslarının durdurulması talep edilmişti.

Başvuruda, İsrail’in sivillere, sivil altyapıya, sivillerin sığındığı hastane, fırın, okul gibi yapılara, gıda depolarına, su rezervlerine saldırıları ile zorla yerinden etme ve açlığa mahkûm etme gibi politikalarına ilişkin detaylar paylaşılmıştı.

Davanın duruşmaları, 18 Kasım 2024’te ve 13 Mayıs 2025’te yapılmıştı.

Oxfam, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da İngiltere’nin silah satışlarını sürdürerek uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediği yönündeki kanıtları mahkemeye sunmuştu.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Trump’ın gümrük vergileri nedeniyle Avrupa limanları ‘taşıyor’

Yayınlanma

Nakliye ve lojistik şirketleri uyardı: Donald Trump’ın düzensiz gümrük vergisi politikaları ve nehir seviyelerinin düşmesi, koronavirüs pandemisinden bu yana Avrupa’nın en kötü tedarik zinciri tıkanıklığına neden oluyor. Avrupa limanları “taşıyor”.

Financial Times’a göre, Mavnalar, malları almak için günlerce beklemek zorunda kalırken, konteyner gemileri de uzun bekleme süreleriyle karşı karşıya kaldı. En kötü durumun Rotterdam, Anvers ve Hamburg limanlarında yaşandığı belirtilirken, sorunların en az birkaç ay daha devam etmesi bekleniyor.

“Hollanda merkezli nakliye şirketi WEC Lines’ın genel müdürü Caesar Luikenaar, “Tüm büyük merkezler dolup taşıyor” dedi. FT’ye konuşan Luikenaar, Avrupa’daki bir dizi önemli limanın maksimum kapasiteyle çalıştığını söyledi.

Hollanda merkezli lojistik şirketi Euro-Rijn Group’un CEO’su Albert van Ommen, kargo akışının beklenmedik bir şekilde dirençli kalması ve personel sıkıntısı çeken limanları zorlaması nedeniyle, bu tıkanıklığın pandemiden bu yana en kötüsü olduğunu düşündüğünü söyledi.

Bu sorunlar, yakın zamana kadar birçok şirketin, planlı nakliye hizmetlerinin sabit bir takvime göre düzenli olarak stokları yenileyeceği bilgisiyle minimum stok seviyelerini korumasını sağlayan küresel lojistik sistemine son darbe oldu.

Alman lojistik şirketi Contargo, müşterilerine Antwerp’te mavnaların konteyner yüklemek için ortalama 66 saat, Rotterdam’da ise 77 saat beklediğini bildirdi. Mavnalara normalde konteyner terminallerinde yükleme için sabit zaman dilimleri verilir, böylece konteynerleri hızlı ve verimli bir şekilde boşaltabilmeleri sağlanır.

Almanya’nın DHL şirketinde üst düzey yönetici olan Casper Ellerbaek, gecikmelerin henüz hiçbir müşterisini bileşen kıtlığı nedeniyle üretimi durdurmaya zorlamadığını, ancak bu tür “dramların” risk olmaya devam ettiğini söyledi.

Van Ommen, Avrupa’nın en yoğun ikinci konteyner limanı olan Antwerp’te gemilerin planlanan programın üç ila beş gün gerisinde yük boşaltma yaptığını söyledi.

Van Ommen, “Mavnalarla konteynerleri topladığımızda, deniz araçları zamanında gelmediği için konteynerleri zamanında yükleyemiyoruz” dedi ve ekledi: “Sonunda, müşteri veya nihai kullanıcı mallarını geç alıyor.”

Lojistik şirketleri, krizi ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD gümrük vergisi politikasında yaptığı keskin değişiklikler gibi sorunlara bağladı. Bu değişiklikler, konteyner nakliye şirketlerini, hızla değişen küresel ticaret akışlarına uyum sağlamak için ağlarını yeniden düzenlemeye zorladı.

Kuru bir bahar mevsiminin ardından Ren Nehri’nde su seviyesinin olağanüstü derecede alçalması nedeniyle mavnaların yükleme kısıtlamaları getirilmesi, sorunları daha da ağırlaştırdı.

Bu arada, Avrupa limanları da ABD’nin yüksek gümrük vergileri nedeniyle malların başka yerlere yönlendirilmesinden kaynaklanan Asya’dan gelen ithalat hacminin artmasıyla başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum, malların başka yerlere yönlendirilmesine neden oluyor.

DHL’den Ellerbaek, Asya’dan Avrupa’ya konteyner hacmindeki keskin artışı (yıllık yaklaşık %7 olarak tahmin ediyor) Asyalı ihracatçıların strateji değişikliklerine bağladı.

Ellerbaek, “Farklı ticaret hacimlerindeki büyüme seviyelerine bakıldığında, Avrupa’nın tarihsel olarak ABD pazarına ait olan büyük bir payı aldığından şüphe yok” dedi.

Sektör yetkilileri, çoğunluğu kamuya ait liman idarelerinden rıhtım alanı kiralayan özel şirketlerden oluşan terminal işletmecilerinin, bu sıkıntıları hafifletmek için yeni personel alımı ve yeni ekipman satın almaya koştuğunu belirtti.

Luikenaar, Avrupa’daki yerel pazara hizmet veren bazı nakliye şirketlerinin, bölgedeki limanlara dağıtım için Rotterdam’daki farklı terminallerden konteynerleri toplamak için normalde en fazla üç gün süren işlemi bir hafta boyunca yapmak zorunda kaldığını söyledi.

Kapasiteye yapılacak yatırımların tüm sorunları çözmesinin yıllar alacağını belirtti. “Bu kolayca çözülecek bir sorun değil” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English