Ortadoğu
Suudi Arabistan’da ‘ahlaka aykırı eylemlere’ karşı sert önlemler alınıyor

Financial Times’ta (FT) yer alan habere göre Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talimatıyla ülkede “ahlaka aykırı eylemler”le mücadele etmek amacıyla özel bir birim kuruldu; fuhuş ve dilencilik suçlamalarıyla 50’den fazla kişi gözaltına alındı.
İçişleri Bakanlığı bünyesinde “toplumsal güvenlik ve insan kaçakçılığı” ile mücadele amacıyla kurulan birim, 11 kadını fuhuş suçlamasıyla tutukladı. Bunun yanı sıra, masaj salonlarında “ahlaka aykırı eylemlerde” bulunduğu öne sürülen ve kadınlar ile çocukları sokaklarda dilenmeye zorlayan onlarca yabancı da gözaltına alındı.
Bu adım, geçmişte Suudi Arabistan’da katı ahlaki kuralları ve cinsiyet ayrımını sert bir şekilde uygulayan “Erdemi Teşvik ve Ahlaksızlığı Önleme Komitesi” ile karşılaştırılıyor. Prens Selman, 2016’da bu dini polis teşkilatının birçok yetkisini elinden almıştı.
Veliaht Prens Selman, son yıllarda ekonomiyi çeşitlendirme politikaları çerçevesinde sosyal ve dini kısıtlamaları gevşetmeye yönelik radikal adımlar attı. Konser ve sinema yasaklarını kaldıran reformlar yaptı. 2019’da “genel ahlak yasası” duyurulmuş olsa da bu yasa sıkı bir şekilde uygulanmadı.
Analistler, Suudi yetkililerin neden şimdi böyle bir baskı sürecine döndüğünün belirsiz olduğunu ifade ediyor. Ancak yarı resmi nitelikteki Okaz gazetesinin köşe yazarlarından Halid el-Süleyman, yeni kurulan toplumsal güvenlik biriminin, sosyal medyada ahlaki ve cinsel içerikli yasadışı faaliyetlerin reklamının yapılması da dahil, “ahlaka aykırı eylemlerde önemli bir artış” gözlemlenmesi nedeniyle kurulduğunu yazdı.
Süleyman, geçen ay kaleme aldığı yazıda “İslam’ın doğduğu yer olan ülkemizin özel bir dini ve sosyal kimliği var. Hiç kimse yüksek ahlaki ve sosyal değerlerin hâkim olduğu Suudi toplumunun imajını bozmamalı” diye yazdı.
Bazı Suudi sosyal medya kullanıcıları, toplumsal güvenlik biriminin, uzun sakallı memurların yer almadığı yeni bir dini polis gücü gibi hareket ettiğini öne sürerken, kamuoyunun bir kısmı ise kararı destekledi.
Suudi Arabistan’da turizm gibi yeni ekonomik faaliyetlerin artışı, toplumsal değişimler ve daha fazla yabancı işçinin ülkeye gelişiyle birlikte, uyuşturucu kullanımı ve fuhuş gibi suçların arttığına dair iddialar var.
İçişleri Bakanlığı geçen ay yaptığı açıklamada, yeni kurulan birimin “şeriat hukuku ve Suudi Arabistan’ın yasal sisteminin garanti altına aldığı temel hak ve özgürlükleri ihlal eden veya bireylerin onurunu zedeleyen suçlarla” mücadele edeceğini duyurdu.
Bazı uzmanlar, bu girişimin insan hakları kuruluşları ve Batılı güçlerden gelebilecek eleştirileri önlemek amacıyla bireylerin haklarını koruma çabası olarak sunulmuş olabileceğini belirtiyor.
Washington merkezli New Lines Institute’ta kıdemli araştırmacı olan Sultan Alamer, “Genellikle bu tür duyurular güvenlik çerçevesinde yapılırdı, ancak burada insan hakları söylemi ön plana çıkarılıyor” dedi.
Önümüzdeki yıllarda Suudi Arabistan, 2034 FIFA Dünya Kupası gibi büyük uluslararası etkinliklere ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, yabancı yatırımcıları çekme çabalarını da sürdürecek. Ancak ülkenin aldığı bu yeni kararlar, Suudi Arabistan’daki reform süreçlerine yönelik şüpheler uyandırabilir.
Ortadoğu
İşte Ahmed Şara’ya ‘takım elbise giydiren’ İngiliz STK: Inter Mediate

Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’ya İdlib’de siyasi danışmanlık hizmeti veren İngiliz kurumun Inter Mediate olduğu ortaya çıktı.
ABD’nin Suriye’deki son Büyükelçisi Robert Ford, Colani olarak tanınan Ahmed Şara ile 2023 yılında İdlib’de bir araya geldiğini açıklamıştı. Ford, Şara’nın “terörist dünyadan” çıkıp siyasi alana geçmesi için yürütülen sürece destek verdiğini söylemişti: “2023 yılında, çatışma çözümü konusunda uzmanlaşmış İngiliz bir sivil toplum kuruluşu, beni bu adamı terörist dünyadan çıkarıp normal siyasete kazandırma çabalarına yardımcı olmam için davet etti.”
Independent Arabia’nın kaynaklara dayandırdığı haberine göre Ford’un İdlib’de Şara’ya danışmanlık yapmasına aracılık eden kurum Londra merkezli Inter Mediate isimli bir sivil toplum kuruluşu.
Inter Mediate’in kurucusu İngiltere’nin Ulusal Güvenlik Danışmanı
Inter Mediate’ın resmi internet sitesine göre kurum, karmaşık çatışmalarda arabuluculuk yapıyor, müzakerelere katkıda bulunuyor. Kurum, 2011 yılında, daha önce eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’in özel kalem müdürlüğünü yapmış olan Jonathan Powell tarafından kuruldu.
Jonathan Powell, İngiltere Başbakanı Keir Starmer tarafından Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanmasının ardından geçen yıl aralık ayında kurumdan ayrıldı ve İngiltere Başbakanlığının dış politika, güvenlik, savunma, Avrupa ilişkileri ve uluslararası ekonomik işlerin koordinasyonunu üstlendi.
Inter Mediate’in kurucuları arasında Birleşmiş Milletlerin (BM) eski Yemen Özel Temsilcisi ve geçen yıl temmuz ayına kadar BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Yardım Koordinatörü olan İngiliz diplomat Martin Griffiths de yer alıyor.
Gizli diyaloglar yürütme konusunda uzman
Şarkul Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İngiliz kurum, özellikle etkili kanalların bulunmadığı çatışmalarda ‘anlamlı ve gizli diyaloglar’ başlatmayı amaçladığını belirtiyor. Resmi sitesine göre kurum dünya genelindeki çatışmaların tarafları için bir iletişim platformu olarak hareket ediyor. Üst düzey siyasetçiler, diplomatlar ve uzmanların uzmanlıklarından ve bilgilerinden yararlanıyor, daha önceki barış süreçlerindeki deneyimlerini paylaşarak tarafların ihtiyaçlarına yanıt veriyor.
Yeni icra direktörü Filistin ve Yahudi kökenli
Powell’ın ayrılmasıyla kurumun mütevelli heyeti, 2 Aralık 2024 itibariyle Claire Hajaj’ın yeni icra direktörü olarak atandığını duyurdu. Kurumun internet sitesine göre Filistin ve Yahudi kökenli olan Hajaj, 2018 yılında kurumun bünyesine dahil oldu ve burada Politika Direktörü ve ardından CEO Yardımcısı olarak görev yaptı.
Çatışma çözümü ve müzakere alanındaki kariyerine 2002 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) Terörle Mücadele Komitesi’nde başlayan Hajaj, 20 yılı aşkın süredir Lübnan, Kosova, Irak, Myanmar, Nijerya, Afganistan ve Pakistan dahil olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki çatışma bölgelerinde insani, siyasi ve güvenlik alanlarında yapılan müzakerelere katkıda bulundu. Hajaj, ABD işgalinden sonra isyanın en yoğun olduğu dönemde BM’nin Irak Özel Temsilcisi ile birlikte bölgede çalıştı.
Inter Mediate internet sitesine göre kurum, barışı koruma çabaları ve insani müdahaleler yoluyla çatışmanın etkileriyle başa çıkmak için her yıl milyarlarca dolar harcayan hükümetler ve uluslararası kurumlar gibi büyük kuruluşların kaynaklarından yararlanmayı amaçlıyor.
Ford’un açıklamasına ne yanıt verdi
Suriye Cumhurbaşkanlığı ise Ford’un Cumhurbaşkanı Şara ile yaptığı görüşmelere ilişkin açıklamalarının ‘doğru olmadığını’ savunarak, katıldığı oturumlarda yabancı heyetlerle İdlib deneyimlerini paylaştığı ileri sürüldü. Emekli diplomatın bir İngiliz araştırma ve inceleme kuruluşunun heyeti içinde yer aldığı ifade edildi.
Ortadoğu
Abbas ve Avn Filistin direnişinin silahsızlandırılması için devrede

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn Lübnan’daki Filistin direnişinin silahsızlandırılması için ortak açıklama yaptı.
İsrail-Hizbullah ateşkesi sonrası Lübnan’da Hizbullah ve Filistin direnişinin etkinliğini kırmak için adımlar atılıyor. ABD, İsrail, Fransa ve Suudi Arabistan’ın baskıları sonucu yine aynı merkezden gelen baskılarla göreve gelen Lübnan Cumhurbaşkanı liderliğinde atılan bu adımlar kapsamında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da “üzerine düşeni yapmak” üzere Lübnanlı mevkidaşı Avn’ın davetiyle Beyrut’a gitti.
İki lider, Lübnan’da bulunan Filistin mülteci kamplarındaki “devleti otoritesi dışında silah bulundurma döneminin” sona erdiğini duyurdu.
Abbas, Lübnan’da 3 gün sürecek resmi temaslarının ilk durağında Baabda Sarayı’nda Avn’la bir araya geldi.
Görüşmenin ardından yayımlanan Lübnan-Filistin ortak açıklamasında, Avn ve Abbas’ın iki ülke arasındaki ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ele aldıkları belirtildi.
Açıklamada, Filistin direnişinin silahsızlandırılması başlığında şu ifadelere yer verildi:
“İki lider, Lübnan’da silahların devletin tekelinde tutulması ilkesine bağlılıklarını ve Lübnan devletinin dışına çıkan her türlü varlığı sonlandırmayı teyit etti. Taraflar ayrıca, Lübnan’ın egemenliğinin yanı sıra bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün önemine vurgu yaptı. Liderler, Lübnan devleti otoritesi dışındaki silahlar döneminin sona erdiğine olan inançlarını ilan ediyor.”
“Koordinasyon artacak”
Filistin ve Lübnan halklarının on yıllardan beri büyük bedeller ödedikleri aktarılan açıklamada, “Lübnan’daki Filistin mülteci kampları ve çevrelerinde istikrarın garantisi için Lübnan ve Filistin resmi makamları arasındaki koordinasyon artırılacak” denildi.
Liderlerin Lübnan topraklarının herhangi bir askeri eylem için kullanılmaması yönünde mutabık kaldıkları aktarılan açıklamada, Lübnan’ın bölgesel çekişmelerden uzak tutulması ve içişlerine müdahale etmeksizin, benimsediği politikalara saygı duyulmasının teyit edildiği ifade edildi.
Lübnan Yüksek Savunma Konseyi, 2 Mayıs’ta yaptığı açıklamada Hamas başta olmak üzere Filistinli örgütleri uyarmış ve ülkenin istikrarı için “en sert önlemlerin” alınabileceğini belirtmişti.
Açıklamada, Avn ve Abbas’ın “terör ve aşırılıkla mücadele” konularındaki işbirliklerini artırmanın yanı sıra “Filistin mülteci kamplarının, radikal grupların güvenli merkezlerine dönüştürmeme” konusunda mutabık kaldıkları belirtildi.
“İki lider, Lübnan’daki Filistin mülteci kampların durumunu takip edecek. Lübnan-Filistin Ortak Komitesi’nin oluşturulması konusunda mutabık kaldı. Komite, Lübnan’ın yasalarına bağlı ve Lübnan egemenliğine saygı çerçevesinde kamplardaki hayat koşullarının iyileştirilmesi çalışmalarında bulunacak” ifadelerine yer verilen açıklamada, Lübnan’daki Filistinli mültecilerin topraklarına geri dönme ve ulusal kimliklerinden taviz vermeme vurgusunun yapıldığı kaydedildi.
Abbas’ın kendi partisi Fetih Hareketi ve Hamas dahil Lübnan’daki direniş örgütlerinin silahsızlandırılması sürecine destek için Lübnan’ı ziyaret etmeyi gündemine Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan’ın talebiyle aldığı iddia edilmişti. Kaynaklar, bu çağrıya uymayan gruplara karşı Lübnan ordusunun askerî harekât düzenleyebileceğini öne sürmüştü.
Vatandaşlık reddedildi, dönüş hakkı vurgulandı
Öte yandan açıklamada, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNWRA) Filistinlilere hizmetlerini sürdürmesinin önemine işaret edildi.
Tarafların, Lübnan’daki Filistinli mültecilerin tehcir edildikleri topraklarına geri dönüşlerini sağlayacak adil bir çözüme bağlılıklarını teyit ettikleri aktarılan açıklamada, mültecilere bulundukları ülkelerde vatandaşlık verilmesi projeleri reddedildi.
Lübnan ile Filistin arasındaki güçlü bağların vurgulandığı açıklamada, bağımsız Filistin devletinin kurulmasının önünü açacak bölgesel adil ve kalıcı bir barışın sağlanmasına dikkati çekildi.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik sürdürdüğü saldırıların kınandığı açıklamada, uluslararası toplumun Gazze’deki Filistinli sivillere koruma sağlaması için derhal harekete geçmesi çağrısı yapıldı.
İsrail’in Lübnan topraklarına karşı sürdürdüğü ihlallerin de kınandığı açıklamada, ateşkes anlaşmasının garantörü ABD ve Fransa başta olmak üzere uluslararası toplumun Lübnan’a yönelik saldırıları durdurması için İsrail’e baskı kurması talebinde bulunuldu.
Lübnan’ın başkenti Beyrut ve diğer bölgelerde bulunan 12 kampta toplamda 200 binin üzerinde Filistinli 1948’den beri mülteci olarak yaşam mücadelesi veriyor. Lübnan ile Filistinli gruplar arasında 1969’da yapılan Kahire Anlaşması’na göre, kampların iç güvenliği Filistinli gruplarca sağlanırken, giriş ve çıkışlar ise Lübnan ordusunun denetiminde bulunuyor.
Ortadoğu
İran ABD ile görüşmelerin beşinci turuna katılacak mı?

İran ABD hattında nükleer müzakereler çıkmaza girme sinyalleri veriyor. Tahran beşinci tur görüşmelere katılım konusunda kararsız. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmalarının söz konusu olmadığını bir kez daha vurguladı.
İran ABD arasındaki nükleer müzakerelerde gerilim tırmanıyor. İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, ABD’nin nükleer görüşmelerde Tahran’dan uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurmasını talep etmesinin ardından, bir sonraki tur görüşmelere katılıp katılmamayı değerlendirdiklerini açıkladı.
Helikopter kazasında hayatını kaybeden eski Bakan Hüseyin Emir Abdullahiyan için düzenlenen anma töreni sonrası konuşan Irakçi, ABD’nin taleplerini “aşırı ve kabul edilemez” olarak nitelendirdi.
Irakçi, İran’ın tutumunun net olduğunu belirterek, “Anlaşma olsun ya da olmasın, uranyum zenginleştirme faaliyetimiz sürecek. Nükleer programımız şeffaflık çerçevesinde yürütülüyor. Ancak bu şeffaflığın karşılığı olarak tüm yaptırımların kaldırılması gerekiyor” dedi.
Görüşmelere dair kararsızlıklarını sürdüren İran, “Masada aşırılıklara karşı koyarız ancak diplomasiyi terk etmeyiz” mesajı verdi. Irakçi, görüşmelerin zamanı ve yeri hakkında kararın henüz netleşmediğini belirtti.
İran ABD nükleer krizinde kilit başlık: Zenginleştirme hakkı
İran ile ABD arasında 2025 yılı başından bu yana süren müzakerelerde temel anlaşmazlık konusu, Tahran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri. İran, düşük düzeyde zenginleştirme hakkını vazgeçilmez olarak görürken, ABD tarafı tüm seviyelerde bu faaliyetin durdurulmasını şart koşuyor.
ABD istihbaratı: İsrail İran’a saldırı hazırlığında olabilir
ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, 18 Mayıs’ta yaptığı açıklamada, “İran’ın %1 oranında dahi uranyum zenginleştirmesine izin veremeyiz. Bu, Trump yönetimi için kırmızı çizgidir” ifadelerini kullanmıştı.
İran ise, nükleer programının tamamen barışçıl olduğunu savunarak, bu taleplerin müzakereleri tıkayacağını ve süreci anlamsızlaştıracağını belirtiyor.
İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney dün yaptığı açıklamada “uranyum zenginleştirme kırmızı çizgi” diyen ABD tarafına “boş konuşmalardan” kaçınması tavsiyesinde bulunmuş ve ülkesinin uranyum zenginleştirme konusunda kimseden izin istemediğini söylemişti.
Hamaney, müzakerelerin sonuç vereceği konusundaki kuşkularını dile getirmişti.
İran’ın olası B planı: Çin ve Rusya
Öte yandan müzakerelerin çıkmaza girmesiyle ilgili Reuters’a konuşan üç İranlı kaynak müzakerelerin başarısız olması halinde Hamaney’in net bir yedek planı olmadığını söyledi.
Kaynaklara göre, İran “B planı” olarak Çin ve Rusya’ya yönelebilir, ancak Pekin’in Washington ile ticaret savaşı ve Moskova’nın Ukrayna’daki savaşıyla meşgul olması nedeniyle Tahran’ın yedek planı da sallantıda görünüyor.
Üst düzey İranlı bir yetkili, “B planı, müzakereler öncesi izlenen stratejinin devamıdır. İran gerilimi tırmandırmaktan kaçınacak ancak kendini savunmaya hazırdır” dedi. Aynı yetkili, stratejinin Çin ve Rusya ile bağların güçlendirilmesini de içerdiğini ekledi.
Haberde İran’ın içeride büyüyen ekonomik ve sosyal krizlerle baş etmeye çalıştığı hatırlatıldı: Enerji ve su kıtlığı, döviz krizleri, bölgesel müttefiklerinin askeri kayıpları ve nükleer tesislerine yönelik olası bir İsrail saldırısı gibi tehditler, Trump’ın “maksimum baskı” politikasıyla daha da derinleşmiş durumda.
İran: Anlaşma olsa da olmasa da uranyum zenginleştirme sürecek
Kaynaklara göre Trump yönetiminin şubat ayından bu yana yaptırımları sertleştirmesi ve askeri tehditleri artırması, İranlı yetkilileri yeni bir anlaşmanın kaçınılmaz olduğu fikrine yöneltiyor. Yetkililer, “İran’ın istikrarı için şu an daha iyi bir seçeneği yok” diyor.
Konuyla ilgili konuşan bir yetkili, “Yaptırımlar kaldırılmadan, İran petrolünü serbestçe satamadan ve fonlara erişim sağlanmadan ekonomimiz toparlanamaz” dedi.
“İran’ın uranyum zenginleştirmekten vazgeçmesi mümkün değil”
Öte yandan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski siyasi işler müsteşarı ve 2015 nükleer anlaşmasının müzakerecisi Wendy Sherman, “İran’ın nükleer programını sökmesini veya uranyum zenginleştirmeden vazgeçmesini sağlamak mümkün değil” dedi. Sherman, bu nedenle tarafların yeniden çıkmaza girebileceğini ve savaş riskinin doğabileceğini söyledi:
“Başkan Trump barış yanlısı bir lider olarak kampanya yürütüyor. Bu nedenle savaş istemez ama çıkmaz gerçek bir ihtimal.”
Yaptırımların kaldırılması da çözülmesi kolay bir konu değil. ABD, nükleer programla ilgili yaptırımların kademeli kaldırılmasını isterken, İran tüm kısıtlamaların bir anda kaldırılmasını talep ediyor.
ABD, 2018’den bu yana Merkez Bankası ve Ulusal Petrol Şirketi gibi İran’ın ekonomi için hayati kurumlarını “terörizme destek” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı.
İranlı yetkililer, müzakereler başarısız olursa ülkenin yaptırımları delmeye ve petrolünü Çin’e belki de Hindistan’a satmaya devam edeceğini söylüyor. Ancak Çin üzerindeki ABD baskısı, İran petrol ihracatını tehlikeye atıyor.
Analistler, Çin ve Rusya desteğinin sınırları olduğunu ileri sürüyor. Çin, İran petrolünde büyük indirim talep ediyor ve küresel talep düşerken bu baskı daha da artabilir.
E3’ten “Snapback” uyarısı
Fransa, Almanya ve İngiltere’den oluşan E3 grubu, müzakereler başarısız olursa BM yaptırımlarını geri getirmekle tehdit ediyor. 2015 nükleer anlaşmasının BM kararı kapsamında, E3 ülkeleri 18 Ekim’e kadar “snapback” mekanizmasını devreye sokma hakkına sahip.
Reuters’ın ulaştığı belgelere göre, eğer yaz sonuna kadar anlamlı bir ilerleme sağlanmazsa bu mekanizma ağustos ayında işletilebilir.
Avrupalı bir yetkili, “En iyi ihtimalle, tarafların bazı somut tavizler vererek kapsamlı müzakereler için zaman kazanacağı 2013 tarzı bir siyasi çerçeve oluşturulabilir. Ancak 2013’te bile bu süreç 18 ay sürdü. Bugün ise koşullar çok daha karmaşık” dedi.
-
Görüş2 hafta önce
Hindistan-Pakistan savaşı henüz başlamadı
-
Görüş2 hafta önce
“Ölüm denir mi hiç öylesine?”
-
Amerika2 hafta önce
Zuckerberg ve AI terapistler: Aklınıza mukayyet olun!
-
Görüş1 hafta önce
Hindistan-Pakistan gerilimi: Geleneksel ve sınırlı bir askerî güç gösterisi oyunu
-
Dünya Basını2 hafta önce
Batı’nın Gazze sessizliği
-
Söyleşi1 hafta önce
‘Alman medyası hükümetin halkla ilişkiler departmanı gibidir’
-
Rusya2 hafta önce
Putin’in tarihi 9 Mayıs konuşması: “Muzaffer halka şan olsun!”
-
Asya1 hafta önce
Güney Kore cumhurbaşkanlığı seçimleri kampanyasını başlattı