Avrupa
Almanya ve Avrupa’da F-35 tartışması büyüyor

Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde ABD’nin F-35 savaş uçağı programından olası bir çekilme tartışması gitgide ısınıyor.
Bunun arka planında jetin sadece ABD hükümetinin onayıyla kullanılabilmesi ve örneğin yedek parça ve yazılımla ilgili engelleyici hükümlerin F-35 ile askeri operasyonlarda ABD’ye bağımlılıktan kurtulmayı imkansız hale getirmesi yatıyor.
Berlin’de, özellikle eski ‘transatlantikçiler’, askeri bağımsızlık elde etmek için F-35 tedarik programından çekilmek için baskı yapıyorlar.
F-35 alım sözleşmesi Alman medyasına sızdırıldı
Geçtiğimiz hafta, Berlin’in Mart 2022’de tedarik etmeye karar verdiği 35 adet F-35 savaş uçağı için satın alma sözleşmesinin bir kopyası Alman Stern dergisine sızdırıldı.
8,3 milyar avroya mal olacak satın alma için çerçeve koşullarının ayrıntıları da böylece ortaya çıktı. Bu alım, katı kurallara tabi olan Yabancı Askeri Satışlar (FMS) sürecinin bir parçası olarak ele alınıyor. F-35 alım sözleşmesi Washington’a “ABD’nin ulusal çıkarlarının gerektirmesi halinde” başka bir bildirimde bulunmaksızın “ifayı tamamen ya da kısmen feshetme ya da askıya alma” yetkisi veriyor.
Bu da ABD’nin teslimat süresini ve teslimat miktarını istediği zaman tek taraflı olarak değiştirebileceği anlamına geliyor. FMS prosedüründe sözleşmeye dayalı cezalar genellikle öngörülmüyor; yasal başvuru yolu hariç tutuluyor.
Bir F-35 savaş uçağı teslim edildikten sonra, üzerinde başka değişiklik yapılmasına izin verilmiyor; yedek parçalar ve düzenli olarak gerekli yazılım güncellemeleri yalnızca ABD’li üretici Lockheed Martin’den temin ediliyor.
Satın alma sözleşmesinde ifadelere göre, “Müşteri, birlik bakım seviyesinin ötesinde onarım ve bakım çalışmaları yapma yetkisine sahip değildir.” Bu da Alman Hava Kuvvetleri’nin F-35’lerinin sadece ABD yönetimi istediği zaman uçacağını şimdiden garanti ediyor.
Yazılım gizliliği: ABD her zaman gözetliyor
Ayrıca F-35’in temel yazılımı da gizli tutuluyor. Bu nedenle jetin dışarıdan etkilenip etkilenemeyeceğini kontrol etmek imkansız fakat birçok kişi bunun mümkün olduğunu varsayıyor.
Operasyon sırasında ve özellikle de herhangi bir görev sırasında üretilen veriler toplanıyor ve daha sonra Amazon Web Services’de saklanıyor, böylece ABD yetkilileri tarafından kolayca erişilebilir hale geliyor.
Son olarak, ABD Dış Yardım Yasası, ABD’nin F-35’in “son kullanımını istediği zaman izlemesine” izin veriyor. Stern dergisine konuşan “iyi bilgilendirilmiş” bir kaynak, “Hedefler, rotalar, dolaylı olarak taktikler… ABD’li teknisyenler her zaman uçaktalar,” iddiasında bulunuyor.
İçeriden ‘istihbarat servisi bilgisi olan’ bir kişi de bunu dergiye açıkça doğrulayarak, “tüm görev planlamasının ABD’de izlendiğini” belirtiyor.
Bir güvenlik riski olarak ABD silahları
Geçen haftadan bu yana Avrupa’da, mümkünse F-35 jetlerinin tedarikinden kaçınılması ya da halihazırda bir sözleşme imzalanmışsa anlaşmadan çekilmesi yönündeki çağrılar giderek artıyor.
Bir yandan Trump yönetiminin Ukrayna’nın ABD uydu verilerini kullanmasını yasaklama kararı, diğer yandan Washington’un Danimarka’ya ait özerk Grönland bölgesini ele geçirme çabalarını sürdürmesi bu durumu tetikledi.
Örneğin Danimarkalı muhafazakâr milletvekili Rasmus Jarlov, X’te yaptığı açıklamada Danimarka’nın hava kuvvetleri için 27 adet F-35 jeti satın alma kararını desteklediği için şimdi pişman olduğunu belirtti.
Jarlov, “ABD’nin Danimarka’dan Grönland’ı talep ettiği ve silahlarımızı devre dışı bırakmakla tehdit ettiği bir durumu hayal edebiliyorum,” dedi.
O zaman Kopenhag artık kendini savunacak durumda olmayacağını, bu nedenle ABD silahlarını satın almanın “alamayacağımız bir güvenlik riski” olacağını savunan Jarlov, Danimarka’nın önümüzdeki yıllarda silahlanmaya büyük miktarlarda yatırım yapacağını ve mümkün olan her yerde Amerikan silahlarından kaçınması gerektiğini savundu.
F-35 programından çıkmayı hedefleyen NATO ülkeleri
Bazı NATO ülkeleri şimdi F-35’ten vazgeçmeyi düşünüyor. Örneğin Kanada, F-35 alımından çekilmeyi planlıyor, fakat önümüzdeki yılın başında teslim edilecek 16 savaş uçağı için şimdiden ödeme yaptı.
Savunma Bakanı Nuno Melo’ya göre, daha önce ABD savaş uçağını satın almayı planlayan Portekiz de fikrini değiştiriyor. Fransız Dassault Aviation şirketi şimdi Portekiz hükümetine Rafale jetleri tedarik etmeyi teklif etti.
Rafale, F-35 gibi beşinci nesil değil dördüncü nesil bir savaş uçağı; fakat daha ucuz ve herhangi bir ABD bileşeni gerektirmiyor, dolayısıyla ABD’den bağımsızlık sunuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron 16 Mart’ta Avrupa ülkelerinin prensip olarak F-35’ten Rafale’e geçmesi gerektiğini savunmuştu; ayrıca yeni Fransız-İtalyan SAMP/T hava savunma sistemi, ABD Patriot hava savunma sisteminin yerine kullanılabilir.
Bir zorluk, Birleşik Krallık, Norveç, Hollanda, Belçika ve İtalya gibi bir dizi Avrupa NATO ülkesinin halihazırda F-35 jetlerine sahip olmasından kaynaklanıyor. Resmi olarak tarafsız olan İsviçre de dahil olmak üzere diğer pek çok ülke uçaklar için bağlayıcı siparişler vermiş durumda.
Almanya’da çatlak sesler artıyor
Almanya’da da çelişkili sesler yükseliyor. Özellikle de eski ‘transatlantikçiler’ F-35 tedarikine mesafeli yaklaşıyor.
Eski Airbus CEO’su ve şu anda etkili düşünce kuruluşu Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) Başkanı Thomas Enders geçen hafta “Kimsenin F-35’e ihtiyacı yok” dedi; Enders “bu yeni jeopolitik koşullar altında bunu iptal eden ilk kişi olacağını” da belirtti.
CDU dış politika uzmanı Roderich Kiesewetter de F-35 alım sözleşmesi gibi “ABD ile mevcut sözleşmelerin gözden geçirilmesi” çağrısında bulundu ve “Şimdi alternatifler aramak kesinlikle zorunludur,” dedi.
Savunma Bakanı Boris Pistorius ise F-35 alımına devam edilmesinden yana. Bunun için öne sürdüğü gerekçelerden biri, Alman Hava Kuvvetleri savaş uçaklarının savaş durumunda ABD nükleer bombalarını atabileceği nükleer paylaşım.
Gözlemciler, ABD nükleer bombalarının atılmasının zaten sadece Washington’dan gelen emirle mümkün olduğunu ve bu nedenle F-35’lerin sadece nükleer paylaşım için mevcut oldukları sürece ABD tarafından felç edilip edilemeyeceklerinin önemsiz olduğunu belirtiyor. Fakat nükleer paylaşımın da artık güvenli olmadığı düşünülüyor.
Berlin, F-35 için Washington’a yaklaşık 2,42 milyar dolar aktarmış ve ABD savaş uçaklarının konuşlandırılacağı Büchel Hava Üssünde maliyetli modifikasyonlara başlamıştı.
Avrupa
İngiltere: ABD saldırısına katılmadık ama destekliyoruz

İngiltere Başbakanı Keir Starmer, ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırısını destekledi ve İran’ı müzakerelere geri dönmeye çağırdı.
Starmer, İran’ın nükleer programının “uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit” olduğunu ileri sürdü.
ABD Başkanı Donald Trump, gece yarısı yaptığı açıklamada, ABD’nin İran’daki üç nükleer tesisi bombaladığını duyurdu.
İngiliz kaynaklarına göre İngiltere bu operasyona katılmadı. Salı günü G7 zirvesinde Starmer, ABD’nin saldırıya katılmayı planladığına dair herhangi bir bilgiye sahip olmadığını söylemişti.
Pazar sabahı yaptığı açıklamada Starmer, “İran’ın nükleer programı uluslararası güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. İran’ın nükleer silah geliştirmesine asla izin verilemez ve ABD bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiştir. Orta Doğu’daki durum halen istikrarsızdır ve bölgedeki istikrar önceliklidir. İran’ı müzakere masasına dönmeye ve bu krizi sona erdirmek için diplomatik bir çözüme ulaşmaya çağırıyoruz,” dedi.
İş Bakanı Jonathan Reynolds, İngiltere’nin ABD’den Hint Okyanusundaki Diego Garcia üssünü kullanma talebi almadığını söyledi.
Sky News’e verdiği demeçte Reynolds, “İran’ın nükleer silah elde etmesini önlemeyi destekliyoruz. Diğer Avrupa ülkeleri gibi diplomatik bir yol izlemeyi önermiştik, ancak İranlılar bunu reddetti,” dedi.
Reynolds, İngiliz hükümetinin bu saldırılara karışmamış olmakla birlikte, bölgedeki İngiliz vatandaşlarının güvenliğini ve tahliyesini sağlamak için, ayrıca gerekirse İngiliz altyapısını, üslerini ve personelini korumak için “bölgedeki varlıklarını kullanmak da dahil olmak üzere, her türlü olasılığa karşı kapsamlı hazırlıklar yaptıklarını” temin etti.
Bakan, “Ne zaman öğrendiğimizi tam olarak söyleyemem, fakat tahmin edebileceğiniz gibi, bu eylem hakkında önemli bir müttefikimiz tarafından bilgilendirildik,” diye ekledi.
Beyaz Saray’dan ulusa seslenen Trump, İran’ın misilleme yapması halinde yeni saldırılar olabileceğini söylemiş ve “Ya barış olacak ya da İran için trajedi olacak,” demişti.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçı, saldırıların “sonsuza kadar sürecek sonuçları olacağını” ve Tahran’ın misilleme için “tüm seçenekleri saklı tuttuğunu” söyledi.
ABD’nin askeri harekatı, Starmer’ın diplomasi çağrısı ve gerginliğin azaltılması yönündeki tekrarlı taleplerine rağmen gerçekleşti.
Starmer bu hafta, çatışmada “gerginliğin tırmanması riskinin gerçek” olduğunu belirterek, Washington ile “birkaç tur görüşme” yapıldığını ve kendisine göre bu sorunun çözülmesinin yolu bu olduğunu ekledi.
Lammy ise cuma günü Cenevre’de Avrupalı müttefikleriyle birlikte İran’la görüşmelere katılmadan önce, Washington’da mevkidaşı Marco Rubio ile görüşmek üzere yaptığı ziyaret sırasında ABD’yi “uçurumun kenarından geri çekilmeye” çağırmıştı.
Muhafazakâr Parti lider Kemi Badenoch, ABD’nin saldırısının “küresel terörü körükleyen ve Birleşik Krallık’ı doğrudan tehdit eden bir rejime karşı kararlı bir eylem” olduğunu söyledi ve “İranlı ajanlar, İngiliz topraklarında suikast ve saldırılar planladı. ABD ve İsrail’in yanında sağlam durmalıyız,” dedi.
Reform UK lideri Nigel Farage de Trump’ın İran’a saldırı kararını destekledi. Farage, “İran’ın nükleer silaha sahip olmasına izin verilmemelidir, İsrail’in geleceği buna bağlıdır,” dedi.
Avrupa
Dolar zayıflarken avro cazibe kazanıyor mu?

Fransa, Paris’in uzun süredir devam eden ortak borçlanma kampanyasının bir parçası olarak, avro para biriminin küresel rezerv para birimi olarak profilini yükseltmeye yönelik ek önlemler alınması için diğer AB ülkelerine baskı yapıyor.
Financial Times’ın (FT) gördüğü, bu ayın sonlarında yapılacak liderler zirvesi öncesinde dağıtılan bir AB taslak bildirisinde, Avrupa Merkez Bankası da dahil olmak üzere blok kurumlarından “avronun uluslararası rolünü güçlendirmek için önlemler araştırılması” isteniyor.
Bu girişim, ABD Başkanı Donald Trump’ın doların hakim rolünü zayıflatan ve Avro bölgesinin 25 yıllık para biriminin uluslararası işlemler için daha cazip hale gelmesine olanak tanıyan dengesiz ticaret ve ekonomi politikasından kaynaklanıyor.
Paris, yatırımcıların ABD Hazine borçlarından kaçmak için güvenli bir liman aradığını ve bu nedenle AB’nin piyasaya hizmet etmek için daha fazla ortak borç ihraç etmesi gerektiğini savunuyor.
Fransa ve İtalya ve İspanya gibi diğer ağır borçlu ülkeler, ulusal yüklerini artırmadan savunma gibi öncelikli alanlara daha fazla harcama yapabilmek için uzun süredir daha fazla ortak borçlanma için baskı yapıyorlar.
IMF Genel Direktörü Kristalina Georgieva, perşembe günü Lüksemburg’da düzenlenen AB maliye bakanları toplantısında, “Avronun küresel olarak daha büyük bir rol oynaması için büyük bir fırsat var,” dedi.
Georgieva, “Kaliteli güvenli varlık arayışına baktığımda, şu anda bu varlıkların arzında bir kısıtlama olduğunu görüyorum. Şu anda bu kadar çok varlığın altına yatırılması tesadüf değil,” diye ekledi.
Georgieva, Avrupa Merkez Bankası (AMB) verilerine göre altının, merkez bankalarının rezerv varlığı olarak avroyu geçtiğini belirtti.
AMB Başkanı Christine Lagarde bu hafta FT’de, bunun “küresel avro” anı olduğunu, ama bloğun bunu değerlendirmek için “güvenli varlıkların bolca arzı” da dahil olmak üzere reformlara ihtiyaç duyacağını yazdı.
Lagarde, “Toplam mali durumun güçlü olmasına ve borç-GSYİH oranının ABD’deki %124’e kıyasla %89 olmasına rağmen, yüksek kaliteli güvenli varlık arzı geride kalıyor. Son tahminlere göre, en az AA notuna sahip devlet tahvillerinin bakiyesi AB’de GSYİH’nin %50’sinin biraz altında, ABD’de ise %100’ün üzerinde,” diye yazdı.
Bir AB yetkilisi, bunun ortak borçlanma gibi “klasik bir Lagarde hamlesi, Fransız fikirlerini öne sürme” olduğunu savundu.
Lagarde, dolara karşı: Bağımsızlık ve avroya biçilen uluslararası rol
AMB baş ekonomisti Philip Lane, bu ayın başlarında yaptığı bir konuşmada, Avro bölgesinin tasarımının “güvenli varlıkların yetersiz arzına” yol açtığını ve buna yanıtın bir yolunun Avrupa çapındaki projeleri finanse etmek için yeni ortak tahviller ihraç etmek olabileceğini söyledi.
Fakat başka bir seçenek, mevcut ulusal tahvil stokundan daha büyük bir güvenli varlık stoku oluşturmak. Bu bağlamda Lane, Peterson Enstitüsünden Olivier Blanchard ve Citadel’den Ángel Ubide’nin, Avrupa’daki tek tek hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin bir kısmının Eurobondlarla değiştirilmesini öneren bir makaleyi örnek gösterdi.
Daha fazla ortak AB borcu ihraç etme kararı ancak oybirliğiyle alınabilir. Borcun daha büyük bir kısmını geri ödemek zorunda kalacak Almanya ve Hollanda, daha fazla ortak borçlanmaya şiddetle karşı çıkıyor.
Üst düzey bir AB diplomatı, komisyonun Berlin’in muhalefetini dikkate alacağını söyledi fakat durum kötüleşirse, “Bazı üye ülkelerin ekonomisi pek de iyi durumda olmadığı için baskı artacak,” dedi.
AB, Covid-19 salgını sırasında ekonomik teşvikleri finanse etmek için ihraç ettiği yaklaşık 800 milyar avroluk ortak borcunu geri ödemekte zaten zorlanıyor.
Avrupa Komisyonu, borcu yeniden finanse etmediği takdirde, geri ödemeler için yıllık 30 milyar avro, yani 2028 yılı bütçesinin beşte biri kadar bir miktarın harcanacağını tahmin ediyor. Konuya yakın iki kişiye göre, Fransa, daha fazla borçlanmanın yatırımcıları cezbetmek için yeterli likidite yaratacağını söylüyor.
Bir AB diplomatı, “Daha fazla üye ülkenin kredi notu yükseltilirse, avro cinsinden güvenli varlıklarda sıkıntı yaşanmayacaktır,” dedi.
26-27 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvenin başkanlığını üstlenecek olan António Costa, mevcut jeopolitik kargaşa ortamında, blokun hâlâ parçalı haldeki tek pazarının derinleştirilmesi konusunda daha geniş kapsamlı bir tartışma kapsamında, avronun rolünü gündeme getirdi.
Costa, FT’ye verdiği demeçte, tek pazarın daha iyi entegrasyonu ve tasarruf ve yatırımlara ilişkin AB çapında kuralların “AB’nin açık, istikrarlı ve güvenilir bir ortak olarak konumunu güçlendirerek avronun küresel konumunu pekiştireceğini” söyledi.
Doların rolü, Trump göreve gelmeden önce de azalıyordu. Chatham House’a göre, 2024 sonunda dolar, küresel döviz rezervlerinin yüzde 58’ini oluştururken, bu oran 10 yıl önce yüzde 65 idi.
IMF’ye göre, avro şu anda döviz rezervlerinin yaklaşık yüzde 19’unu oluşturuyor ve bu oran, avronun yaratıldığı 2000 yılındaki seviyeye benzer.
Avrupa
Almanya ve Britanya ‘dostluk’ antlaşması imzalamaya çok yakın

Planlar hakkında bilgi sahibi yetkililere göre, Almanya ve Britanya önümüzdeki ay önemli bir ikili dostluk anlaşması imzalamaya hazırlanıyor.
İki hükümet, Britanya Başbakanı Keir Starmer’ın Almanya’ya yaptığı ilk ziyaret sırasında “benzeri görülmemiş” büyük ölçekli bir anlaşma imzalayacaklarını duyurmuştu.
Starmer, bunu AB ülkeleriyle ilişkileri “resetleme” sürecinin bir parçası olarak nitelendirmiş ve Brexit ile kopan ticaret ve güvenlik bağlarını yeniden kurma çabası olarak değerlendirmişti.
Fakat anlaşma tamamlanmak üzereyken, Almanya’daki hükümet karmaşası işleri rayından çıkardı. Diplomatlar, dönemin Şansölyesi Olaf Scholz’un koalisyonunun çökmesi üzerine müzakereleri durdurma kararı aldı.
Zira Alman yasaları, anlaşmanın imzalanıp imzalanmayacağına ve ne zaman imzalanacağına yeni hükümetin karar vermesini gerektiriyordu.
Bir diplomat Euractiv’e verdiği demeçte, yeni muhafazakâr-sosyal demokrat koalisyonunun göreve başlamasıyla müzakerelerin kısa sürede yeniden başladığını ve şu anda tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.
Diplomat, “Şansölye Merz, Başbakan Starmer ile, ilgili dışişleri bakanlıklarının liderliğinde iyi bir şekilde ilerleyen Alman-İngiliz anlaşması müzakerelerinin artık hızla sonuçlandırılması konusunda anlaştı,” dedi.
Gerekli Alman kabine kararı ve imzalanmanın “yakında” gerçekleşebileceğini de ekledi.
Zamanlama konusunda bilgilendirilen başka bir yetkiliye göre, bu tarih 17 Temmuz gibi erken bir tarihte olabilir.
Görüşmelere katılan Alman milletvekilleri, anlaşmanın önemini ülkenin Fransa ile imzaladığı büyük ölçekli dostluk anlaşmalarıyla karşılaştırdı.
İki ülke, Fransız-Alman ilişkilerini yeni bir düzeye taşıyan ve ortak bir parlamento meclisi kurulmasını sağlayan Élysée Antlaşması ve Aachen Antlaşması ile birbirine bağlı.
SPD’nin o zamanki dış ilişkilerden sorumlu milletvekili Nils Scmid, geçen sene yaptığı açıklamada, “Fransa, Almanya ve Birleşik Krallık arasında bir tür üçlü ilişki olacak,” demişti. Fransa-Almanya anlaşmalarına ek olarak, Fransa ve Birleşik Krallık Lancaster House Antlaşması ile birbirine bağlı.
Schmid, bu belgenin iki hükümet ve parlamento arasındaki alışverişi kurumsallaştırmasını ve daha yakın kültürel bağlar kurmasını umuyordu. Bir İngiliz hükümet kaynağına göre, İngiliz tarafı anlaşmanın sıradan insanların yaşamlarına pratik bir etkisi olmasını ve Starmer’ın büyümeye verdiği önemi yansıtmasını istiyordu.
Fakat somut iyileştirme yapılabilecek birçok alanın AB’nin yetki alanına girmesi bir engel oluşturdu. Schmid, anlaşmanın bu alanlara dokunmaması gerektiğini açıkladı.
Anlaşma, İngiltere’nin Almanya ile ilk savunma işbirliği anlaşması olan Trinity House Antlaşmasını da içermesi bekleniyor. Bu belge geçen yıl imzalandı ve Alman hükümeti bunu “İngiltere’nin Avrupa’ya yönelik yeni yöneliminin bir ifadesi” olarak nitelendirdi.
AB ve Britanya da geçen ay kendi savunma ve güvenlik paktını imzaladı ve Brexit sonrası ticaret ilişkilerindeki bazı engelleri azaltmak için ilke anlaşması yaptı.
-
Görüş6 gün önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Asya2 hafta önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Ortadoğu4 gün önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi7 gün önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Dünya Basını2 hafta önce
Mevcut jeopolitik değişiklikleri anlamak: Sergey Karaganov ile mülakat
-
Görüş2 hafta önce
Avrupa’nın savunma özerkliği ve Almanya’nın askerî rolü dönüm noktasında
-
Avrupa4 gün önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor