Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB, Amerikan teknoloji şirketlerine yönelik soruşturmalarını yeniden değerlendiriyor

Yayınlanma

ABD’li şirketler, AB’nin “aşırı hevesli” uygulamaları olarak nitelendirdikleri uygulamalara karşı seçilmiş başkan Donald Trump’ı müdahale etmeye çağırırken, Brüksel Apple, Meta ve Google gibi teknoloji gruplarına yönelik soruşturmalarını yeniden değerlendiriyor.

Konuyla ilgili bilgi veren iki yetkilinin Financial Times’a (FT) aktardığına göre, Avrupa Komisyonunun soruşturmaların kapsamını daraltmasına ya da değiştirmesine yol açabilecek olan inceleme, AB’nin dijital pazar düzenlemeleri kapsamında geçen yılın mart ayından bu yana açılan tüm davaları kapsayacak.

Bu karar, Brüksel’deki kurumun, dönüm noktası niteliğindeki davaları ele alış biçimine yönelik baskıların arttığı ve Trump’ın önümüzdeki hafta Beyaz Saray’a dönmeye hazırlandığı bir dönemde yeni bir beş yıllık döneme başlamasıyla alındı.

İnceleme hakkında bilgi sahibi üst düzey bir AB diplomatı, “Trump’a bu kadar yakın olan ve bunu bize baskı yapmak için kullanan bu teknoloji oligarkları ile yepyeni bir oyun olacak. Şu anda pek çok şey belirsiz,” dedi.

Yetkililer, inceleme tamamlanırken tüm kararların ve olası para cezalarının durdurulacağını, fakat davalarla ilgili teknik çalışmaların devam edeceğini söyledi. İncelenmekte olan soruşturmaların bazıları erken aşamadayken, diğerleri daha ileri düzeyde.

Google’ın uygulama mağazasını kayırdığı iddiasıyla ilgili bir soruşturmada suçlamaların geçen yıl yapılması bekleniyordu.

Diğer iki AB yetkilisi Brüksel’deki düzenleyici kurumların Google, Apple ve Meta davalarıyla ilgili nihai kararları almak için siyasi talimat beklediklerini söyledi.

İnceleme, AB milletvekillerinin komisyona ABD’nin baskısı karşısında soğukkanlılığını koruması çağrısında bulunduğu ve Silikon Vadisi şeflerinin Trump’ın dönüşünü daha hafif bir teknoloji düzenlemesi döneminin başlangıcı olarak selamladığı bir döneme denk geliyor.

Meta’nın CEO’su Mark Zuckerberg cuma günü, AB düzenleyicilerinin son 20 yılda ABD’li teknoloji şirketlerini “30 milyar dolardan fazla” ceza ödemeye zorladığından şikayet ederek, seçilmiş başkana Brüksel’in ABD’li teknoloji şirketlerine ceza kesmesini durdurma çağrısında bulundu.

Kısa bir süre önce Facebook ve Instagram’da teyitleme mekanizmasını kaldırmayı planladığını açıklayan Zuckerberg, potansiyel olarak AB kurallarına aykırı davranarak, yeni gelen Trump yönetiminin yurtdışındaki Amerikan çıkarlarını korumak istediğinden emin olduğunu söyledi.

Yetkililerden biri, Trump’ın başkanlığının sonuçlarının incelemede bir faktör olduğunu söylerken, zaferinin bunu tetiklemediği konusunda ısrar etti. Komisyon ise kurallarının “etkili bir şekilde uygulanmasına tamamen bağlı” kaldığını söyledi.

Devam eden davaların “henüz teknik düzeyde hazır olmadığını” söyleyen bir komisyon sözcüsü, bu tür soruşturmaların karmaşıklığı, yeniliği ve “komisyon kararlarının yasal olarak sağlam olmasını sağlama ihtiyacı” nedeniyle zaman aldığını savundu.

Trump’ın zaferinden önce AB düzenleyicileri dünyanın en büyük teknoloji gruplarına karşı agresif adımlar atmaya başlamış, piyasaları açmayı ve Büyük Teknoloji için düzenleyici bir çerçeve oluşturmayı amaçlayan bir dizi reformu hayata geçirmişti.

Büyük platformların piyasayı kötüye kullanmasını engellemeye yönelik bir yasa olan Dijital Piyasalar Yasası (DSA) kapsamında Brüksel geçtiğimiz mart ayında Apple, Google ve Meta hakkında soruşturma başlattı.

Komisyon ayrıca, teknoloji milyarderi Elon Musk’ın Avrupa işlerinde artan etkisini engellemek için çevrimiçi içeriği denetlemeyi amaçlayan bir dizi kural olan DSA’in tüm yetkilerini kullanma konusunda baskı altına girdi.

Komisyon, Google’ın sahibi Alphabet’e yönelik benzer soruşturmanın yanı sıra Apple’ın kendi uygulama mağazasını kayırıp kayırmadığını ve Facebook’un sahibi Meta’nın kişisel verileri reklamlar için kullanıp kullanmadığını inceliyor.

Brüksel ayrıca Apple’ın rakiplerine, teknoloji grubunun iOS işletim sistemini bağlı cihazlarla uyumlu hale getirme önerileri konusunda danışıyor. Her ikisi de ABD’li teknoloji şirketlerine karşı sert bir tutum sergileyen Danimarkalı Margrethe Vestager ve Fransız Thierry Breton Kasım ayında komisyondan istifa etti.

FT’ye konuşan yetkililerden biri ise, önceliklerin değişiyor olabileceğini savundu ve dijital kuralların bir önceki komisyondan kaldığını hatırlattı.

Komisyonun baş sözcüsü ise salı günü yaptığı açıklamada, “[ABD’de] teknik çalışmalar üzerinde baskı yaratan siyasi bir gerçeklik olabilir … yeni [Trump] yönetiminin somut önlemleri ve eylemleri temelinde bakacağız ve değerlendireceğiz,” dedi.

Öte yandan AB kanun yapıcıları düzenleyicileri sağlam durmaya çağırdı. Teknoloji kurallarının hazırlanmasında görev alan AP üyesi Stephanie Yon-Courtin, diplomatik geri tepmelerden kaçınmak için AB soruşturmalarının feda edilemeyeceğini söyledi.

Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen’e yazdığı mektupta Yon-Courtin, DSA’nın “rehin alınamayacağını” söyledi ve “Lütfen kabinenizin ve şahsınızın DSA’nın daha fazla gecikmeksizin etkin bir şekilde uygulanmasına tam destek verdiği konusunda bana güvence verin,” dedi.

AVRUPA

AfD, işçi örgütü “Zentrum” aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor

Yayınlanma

Aralık ayında Alman ekonomisinin incisi olarak bilinen Volkswagen (VW), çok daha acı verici önlemlerden kaçınmak iddiasıyla önümüzdeki beş yıl içinde 35.000 kişiyi işten çıkarmak üzere sendika temsilcileriyle bir anlaşma yaptığını duyurmuştu.

Yılın başlarında VW, şirketin Nazi dönemine kadar uzanan uzun tarihinde ilk kez Almanya’daki fabrikaları kapatmakla tehdit etmişti.

23 Şubat’ta Almanya’da yapılacak federal erken seçimler için yapılan anketlerde ikinci sırada yer alan sağcı Almanya için Alternatif (AfD), kendisini “alternatif bir işçi hareketi” olarak tanımlayan “Zentrum” (“Merkez”) adlı örgüt aracılığıyla fabrikalara girmeye çalışıyor.

Zentrum’un amacı, uzun süredir Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile derin bağları olan IG Metall ve Ver.di gibi önde gelen sendikalarda çalışan işçilerin bağlılığını kazanmak.

Saksonya eyaletinde bulunan Swickau’daki VW fabrikasının çalışma konseyinde yer alan AfD’li yerel politikacı Lars Bochmann, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Volkswagen’in planlı bir ekonomi değil, gerçekten piyasa odaklı bir politika izlemesini istiyoruz,” dedi.

Sosyalist Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin (DDR) merkezi planlamasına atıfta bulunan Bochmann, “Biz bunu burada Doğu Almanya’dayken yaşadık,” diye ekledi.

Bochmann, 2022 yılında işçiler tarafından kendilerini temsil etmesi için seçilmeden önce yaklaşık otuz yıl boyunca Zwickau fabrikasında, son olarak da kalite kontrol bölümünde çalıştı.

AfD’nin geleneksel olarak sosyal demokrat görüşlü sendika seçmenleri arasında büyük bir ilerleme kaydetmesi halinde, Bochmann’ın ifadesiyle siyasi gücün de bunu takip edeceği düşünülüyor.

Bochmann, “Yerel siyasette mücadele ediyoruz ama aynı zamanda iş başındayken de mücadele ediyoruz,” diyor.

AfD’nin “yeşil dönüşüm” karşıtı propagandası işe yarıyor

Zwickau’daki tesis, VW’nin sadece elektrikli araç üreten ilk tesisiydi ve otomobil üreticisinin içten yanmalı motordan uzaklaşma ve otomobilin geleceği için ABD ve Çin markalarıyla rekabet etme çabasını temsil ediyordu. 

Fakat Bochmann ve Zentrum’daki arkadaşları, şirketin düşüşünden tam da bu hamleyi, yani VW’nin elektrikli araçlara odaklanmasını ve bu araçların üretimini teşvik etmek için devlet tarafından verilen sübvansiyonları sorumlu tutuyor.

23 Şubat’taki federal seçimler öncesinde Bochmann’ın Yeşiller karşıtı, içten yanmalı motor yanlısı mesajı doğrudan partinin seçim manifestosundan çıkıyor. Bu aynı zamanda, özellikle ülkenin AfD’nin kalelerinden biri sayılan bölgesinde, fabrikanın birçok çalışanı arasında yankı uyandıran bir mesaj.

Almanya’daki işçiler, yüksek enerji maliyetleri ve ihracatlarına yönelik küresel talepteki düşüşün yol açtığı iki yıllık ekonomik daralma ve kitlesel endüstriyel işten çıkarmalar nedeniyle giderek daha fazla tedirgin olurken Bochmann, Zentrum’un mesajı yayması için altın bir fırsat görüyor.

AfD’nin işçiler arasındaki oy oranı artıyor

AfD’li, “Geçmişte işçiler bizimle sadece kapalı kapılar ardında konuşurlardı, ama şimdi açıkça bize yaklaşıyorlar. Bir yoldayız ve bunun sonunda siyasi olarak meyve vereceğini umuyoruz, böylece bu gözyaşı vadisini tekrar terk edebiliriz,” dedi.

Zwickau fabrikasında geçen yıl iki bin sabit süreli personel işten çıkarıldı. VW’nin kötüleşen mali durumunu kontrol altına almaya çalışırken açıkladığı büyük bir yeniden yapılanmanın parçası olarak üretim 2027 yılından itibaren yarı yarıya azaltılacak. Fabrikada üretilen altı elektrikli araç modelinden dördünün üretimi diğer iki Alman VW fabrikasına taşınacak.

Ülke genelinde işçiler AfD’ye giderek daha fazla ilgi gösteriyor gibi görünüyor. Bir ankete göre parti geçen yaz yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Almanya’da kendini işçi olarak tanımlayanlar arasında on yıl öncesine göre yüzde 23’lük bir artışla birinci oldu.

Alman Sendikalar Konfederasyonuna (DGB) göre aynı seçimde AfD, sendika üyeleri arasında daha iyi bir performans sergileyerek oyların yüzde 18,5’ini alırken, bu oran genel halk için yüzde 15,9 oldu.

Jena Üniversitesinde sosyoloji profesörü ve Zentrum’u inceleyen Klaus Dörre, “Zentrum’un genel olarak çok sayıda iş konseyi üyesi yok, fakat kilit şirketlere odaklanmış durumda. Otomotiv sektörünü bilinçli olarak seçtiler çünkü bu sektör örgütlü çalışma ilişkilerinin kalbi. Temel argümanları, büyük otomobil şirketlerindeki iş konseylerinin küreselci elitlerin bir parçası olduğu ve deyim yerindeyse Alman halkının ve Alman işçilerinin çıkarlarına karşı küreselleşmenin peşinde koştukları,” diye konuşuyor.

Zentrum: AfD’nin bile çalışmak istemediği bir örgütten bugünlere

Öte yandan Zentrum bir dönem AfD için bile “çok aşırı” bir örgüttü. Örgüt 2009 yılında, güneybatıdaki Stuttgart kentinde bir Mercedes fabrikasında işçi olarak çalışan ve Almanya’nın aşırı sağcı çevreleriyle bağlantıları olan Oliver Hilburger tarafından kuruldu.

Hilburger, diğer şarkıların yanı sıra Adolf Hitler’in Nazi partisi lideri olarak yardımcısı Rudolf Hess’e bir övgü de seslendiren bir dazlak grubunun üyesiydi. 2022 tarihli bir belgesel filmde Hilburger, gruba katılımını “yasak olanın cazibesine” bağlamıştı.

Hilburger geçmişte aşırılık suçlamalarını IG Metall ve onun “medya ve siyasetteki kirli müttefikleri” tarafından yürütülen bir “karalama kampanyasının” parçası olarak nitelendirmişti.

AfD başlangıçta Zentrum’u birlikte çalışılamayacak kadar aşırı örgütlerden oluşan bir “uyumsuzluk listesine” koymuştu. Fakat AfD’nin etno-milliyetçi (völkisch) kanadının etkisi arttıkça, parti yeniden düşünmeye başladı.

AfD’nin Thüringen eyaletindeki başkanı ve partinin völkisch kanadının liderlerinden Björn Höcke, 2022’deki bir parti konferansında yaptığı konuşmada Zentrum’u savundu.

Höcke, “Siyasi hegemonya kültürel hegemonyaya dayanır ve kültürel hegemonyayı asla sadece parlamenter yolla elde edemeyiz,” demişti. Kültürel hegemonya, Zentrum’a ve diğer “yurttaş hareketlerine” “evet” demek anlamına geliyordu.

Bunun ardından parti üyeleri Zentrum’u uyumsuzluk listesinden çıkarmak için oy kullandı ve bu da işbirliğinin artmasına yol açtı.

O zamandan bu yana kuruluş istikrarlı bir şekilde büyüyerek gastronomi ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer sektörlere de yayıldı. Die Zeit gazetesinde yer alan bir habere göre, Covid-19 salgını sırasında Zentrum, sağlık çalışanlarına yönelik aşı zorunluluklarına şüpheyle yaklaşan hastane çalışanları arasında aktif olarak işe alım yaptı.

AfD’nin “deregülasyon” sevdası işçi sınıfında nasıl yankılanacak?

AfD, Avrupa’daki diğer sağcı partilerde olduğu gibi işçi sınıfından seçmen devşirmek için hamle yapıyor.

Fakat örneğin Fransa’daki Ulusal Birlik’in “sol”dan devraldığı iktisadi politikaların aksine AfD, zenginlerden yana görünen deregülasyon, vergi indirimleri ile ucuz Rus gazı gibi enerji kaynaklarının restorasyonu çağrısında bulunuyor.

Zwickau kentinden AfD milletvekili Matthias Moosdorf, “Enerji yoğun olan her şey (alüminyum, çelik, gübre, çimento) boşa gidiyor, çünkü Berlin’deki bu ahmaklar ideolojiyi gerçekliğin önüne koydular. Bu sadece siyasi bir hata değil, Alman halkına karşı işlenmiş bir suçtur,” diyor.

Diğer sendikalar da, çalışanları Zentrum’a karşı direnmeleri için aktif olarak uyarıyor ve örgütün gerçekten onların çıkarlarını düşünmediğini savunuyor. Aslında, Zentrum Alman yasalarına göre resmi bir sendika olmadığı için ücret anlaşmaları müzakere etmesine izin verilmiyor.

DGB’de çalışan ve sendika üyelerini Zentrum hakkında eğitmekten sorumlu olan Lukas Hezel, “Zentrum’un politikasındaki ortak nokta, asıl düşmanın her zaman sermaye tarafı değil IG Metall olduğudur. Yönetimle herhangi bir çatışmaya girdikleri ya da yönetime karşı tavır aldıkları neredeyse hiç olmuyor,” diyor.

Bu tür eleştirilere rağmen Zentrum varlığını genişletmeyi başardı. Örneğin ocak ayında VW Zwickau fabrikasında yapılan işyeri konseyi seçimlerinde Bochmann başkanlığındaki “alternatif liste” işyeri konseyindeki varlığını ikiye katlayarak dört üyeye çıkardı ve IG Metall’in hakimiyetini kırma kampanyasında küçük bir zafer elde etti.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

ABD Savunma Bakanı: NATO üyeleri savunmada Polonya’yı örnek almalı

Yayınlanma

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya’nın savunma harcamalarındaki liderliğini överek, diğer NATO üyelerinin de Varşova’yı örnek alması gerektiğini belirtti. Hegseth, ABD’nin Ukrayna’ya askeri desteğini azaltacağını ve Avrupa’nın kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapması gerektiğini vurguladı.

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Polonya Savunma Bakanı Wladyslaw Kosiniak-Kamysz ile cuma günü Varşova’da yaptığı görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında, Polonya’nın savunma harcamalarında diğer NATO üyelerinin örnek alması gereken bir model olduğunu söyledi.

Hegseth, “İlk ziyaretimizi Polonya’ya yapmamızın sembolik anlamı büyük. Polonya, örnek bir NATO üyesi,” dedi ve ekledi: “Sert güç en önemli şey ve Polonya bunu mükemmel bir şekilde anlıyor. Güç yoluyla barış. Yüzde 2 yeterli değil.”

Başkan Trump’ın yüzde 5 çağrısını yineleyen Hegseth, “Kendi güvenliğine daha fazla yatırım yapmak, gelecek için bir peşinattır. Polonya, gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 5’ini savunmaya harcıyor ki bu, kıta için bir modeldir,” diye konuştu.

Polonya, ittifak içinde savunmaya en yüksek yüzdeyi ayıran ülkelerden biri ve 2024’te yüzde 4’ü, 2025’te ise yüzde 5’i hedefliyor. Harcamalarının büyük bir kısmı ABD üretimi ve tedarikli silahlanmaya gidiyor.

Kosiniak-Kamysz, Polonya’nın “güvenliğin, barışın ve özgürlüğün önemine dair uzun bir hafızası olduğunu, güç harcama olmadan gelmez,” diyerek tüm Polonyalıların savunma harcamalarını artırma konusunda birleştiğini de ekledi.

Kosiniak-Kamysz, “Avrupa payına düşeni ödemeli. Avrupa uyanmalı ve payına düşeni ödemeli. Polonya ve ABD arasında ortak bir girişim istiyoruz,” ifadelerini kullandı.

‘ABD askerleri Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak’

Öte yandan Pentagon şefi, Ukrayna’ya barışı koruma gücü olarak herhangi bir asker gönderilmesi durumunda, bunun NATO dışı bir misyonun parçası olması ve Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. Maddesi kapsamına girmemesi gerektiğini vurguladı.

Hegseth, “Açık olmak gerekirse, ABD askerleri herhangi bir güvenlik garantisinin parçası olarak Ukrayna’ya konuşlandırılmayacak,” dedi.

Hegseth, Avrupa’nın gelecekteki ölümcül ve ölümcül olmayan yardımların büyük kısmını Kiev’e sağlaması gerektiğini ve “Avrupa’nın güvenliğini korumanın Avrupalı NATO üyeleri için bir zorunluluk olması gerektiğini” söyledi.

Avrupalı liderler, Ukrayna’ya devam eden destekte birlik çağrısında bulundu. Polonya Başbakanı Donald Tusk perşembe günü yaptığı açıklamada, “Tüm siyasi güçleri ve liderleri Ukrayna’daki savaş ve barış konusundaki anlaşmazlıkları askıya almaya ve Doğu’dan gelen tehditler karşısında birleşmeye çağırıyorum. Polonya, Avrupa ve tüm Batı’nın bugün tam işbirliği ve dayanışmaya ihtiyacı var,” dedi.

Weimar Üçgeni ülkelerinin (Polonya, Almanya ve Fransa) dışişleri bakanları ile İtalya, İngiltere ve İspanya diplomasi başkanları, Avrupa’nın Ukrayna ile ilgili barış müzakerelerinin ayrılmaz bir parçası olması gerektiğini vurgulayan ortak bir bildiri yayınladı. AB dış politika şefi Kaja Kallas da konuya değinerek, Avrupa’nın Ukrayna’daki çatışmayla ilgili tüm müzakerelerde merkezi bir rol oynaması gerektiğini söyledi.

Şubat 2024’te Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, ABD Kongresi’nin Ukrayna’ya 60 milyar dolarlık yardımı onaylamaması hâlinde ABD’nin dünya çapındaki müttefikleri için “derin sonuçları” olacağı konusunda uyardı.

Sikorski, “Bazı ülkeler bahislerini korumaya başlayacak ve diğerleri kendi nükleer silah programlarını geliştirmeyi düşünecek,” diye konuştu.

Ayrıca Trump’ın, NATO’nun askeri harcama taahhütlerini yerine getirmeyen ülkelere Rusya’nın saldırmasını teşvik edeceği yönündeki açıklamasını eleştiren Sikorski, “Polonya, Afganistan’da zorlu bir vilayet olan Gazni’ye bir tugay gönderdi ve Washington’a fatura göndermedik. Askeri ittifak bir mahalle güvenlik şirketi değildir,” diye ekledi.

Buna rağmen, ABD silah satışları 2023’te 238 milyar dolara ulaştı ve Polonya en büyük müşterilerden biri oldu.

2022 boyunca, Varşova’nın askeri harcamalarının tahmini tedarik payı, büyük ölçüde yeni ikili silah tedarik anlaşmaları nedeniyle yüzde 20,4’ten yüzde 35,9’a sıçradı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Moldova enerji krizi nedeniyle ilan edilen olağanüstü hâli sona erdiriyor

Yayınlanma

Moldova Başbakanı Dorin Recean, ülkenin enerji sektöründeki durumla ilgili olarak ilan edilen olağanüstü hâlin uzatılmayacağını duyurdu. Recean, Rusya’nın Transdinyester bölgesine doğalgaz sevkiyatını durdurmasının ardından başlatılan olağanüstü hâlin artık gerekli olmadığını belirtti.

Moldova Başbakanı Dorin Recean, sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamada, ülkenin enerji sektöründeki durum nedeniyle uygulanan olağanüstü hâlin uzatılmayacağını bildirdi.

Recean, “Bugün, olağanüstü hâlin 60 günlük süresi sona eriyor ve şu an için uzatılmayacak. Mevcut aşamada, Transdinyester bölgesinin doğalgaz tedarikinin olağanüstü hâlin uzatılmasına gerek kalmadan sağlanması için gerekli koşullar oluşturuldu. Olağanüstü hâl, Rusya’nın Transdinyester bölgesine doğalgaz sevkiyatını durdurduğu koşullarda gaz ve elektrik satın alabilmek için gerekliydi,” dedi.

Başbakan Recean’ın ifadelerine göre, 13 Şubat’ta Olağanüstü Hâl Komisyonu toplantısında, çeşitli partner ülkelerden alınan 1,2 milyar ley (yaklaşık 65 milyon avro) tutarındaki fonun tazminat fonuna aktarılması kararlaştırıldı. Bu fon, Moldova’nın ısınma tarifelerindeki artışı karşılamasına yardımcı olacak.

Recean, “Tazminat programına dâhil olan vatandaşlar, mart ayı da dâhil olmak üzere ısınma sezonu boyunca aylık 500 ila 1400 ley (25 ila 75 dolar) arasında nakdi yardım alacaklar,” diye konuştu.

Ayrıca, Avrupa Birliği’nin (AB) sağladığı acil insani yardımın 30 milyon avroluk kısmı, bu dönemde sol yakaya 20 milyon avro değerinde doğalgaz ve sağ yakaya 10 milyon avro değerinde elektrik satın alan Energocom şirketinin hesabına aktarılacak.

Parlamentonun enerji sektöründeki zorlu durum nedeniyle 60 gün süreyle olağanüstü hâl ilan etme kararı, 16 Aralık 2024 tarihinde yürürlüğe girmişti. Bu karar, hükümetin talebi üzerine, “devletin Transdinyester bölgesinde olası bir insani krizi önleme ve etkilerini azaltma yükümlülükleri göz önünde bulundurularak” alınmıştı.

Hükümet, bu krizin devletin ve vatandaşlarının güvenliğini doğrudan ve derhal etkileyebileceği gerekçesini sunmuştu.

Transdinyester’de ise ekonomi alanında olağanüstü hâl 11 Aralık’tan itibaren 30 gün süreyle ilan edilmişti. Bu süre iki kez uzatılmış olup, 10 Mart’a kadar yürürlükte kalmaya devam edecek.

Moldova, Transdinyester’e gaz sevkiyatı için siyasi şartlar öne sürdü

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English