Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB, Trump’ın zaferinin ardından savunma için finansman arayışında

Yayınlanma

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü nedeniyle AB, kendi savunma yeteneklerini artırma ve “endüstrilerini daha rekabetçi hale getirme” çabalarını hızlandıracak.

Avrupa Birliği, ordularına ve temiz teknolojilerin geliştirilmesine yönelik büyük yatırımları finanse etmenin yeni yollarını araştıracak.

AB liderlerinin bugün (8 Kasım) Budapeşte’de yapacakları toplantıda kabul etmeleri beklenen son taslak bildiriye göre Brüksel, gelecekteki ihtiyaçlar için finansman sağlamak üzere “yeni araçların geliştirilmesini araştıracak.” Yine de bloğun devasa yatırım açığını kapatacak yeni fonlar henüz tanımlanmış değil.

Trump’ın Avrupa’yı “kendi haline bırakma” yönündeki olası tutumu AB’yi daha bağımsız bir savunma stratejisi oluşturmaya ve sanayilerinin Amerikan şirketleriyle rekabete daha iyi hazırlanmasını sağlamaya yöneltti.

Eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi hazırladığı raporda, üye ülkelerin yıllık 800 milyar avroya varan ek yatırımlarla bölgenin verimliliğini arttırmak için hızlı hareket etmemeleri halinde ABD ve Çin’in gerisinde kalacağı uyarısında bulunmuştu.

Taslak deklarasyona göre ulusal hükümetler aciliyet duygusunu paylaşıyor ve “her zamanki gibi iş yapmanın artık bir seçenek olmadığı” uyarısında bulunuyor. 

Konuyla ilgili bilgi sahibi kişilerin Bloomberg’e aktardığına göre, aralarında Almanya ve Hollanda’nın da bulunduğu “mali açıdan muhafazakâr” ülkeler, yeterli kaynak olduğunu düşündükleri için uzun süredir ek finansman tedbirlerine karşı çıkıyor ve 2028’de başlayacak bir sonraki uzun vadeli AB bütçesi için önümüzdeki yaz başlayacak müzakereleri beklemeyi tercih ediyor.

Fakat bazı Doğu ve Güney ülkeleri bu tarihten önce, özellikle de Avrupa’nın savunma özerkliğini artıracak için yeni gelir kaynakları için bastırıyor.

Diplomatlar, bazı başkentlerin muhalefetine rağmen, yeni araçlara atıfta bulunan son taslağın cuma günü liderler tarafından değişiklik yapılmadan kabul edilmesinin beklendiğini söyledi.

İlk başlarda yaşanan anlaşmazlıklar, müzakerecilerin, önceki taslaklara göre, AB’nin özerkliğini artırabilecek ve firmalar ile hane halkları için temiz enerji maliyetlerini azaltabilecek bir enerji birliği kurulmasına yönelik 2027 son tarihini öncelikli bir mesele olarak bir kenara bırakmalarına yol açtı.

Kritik teknolojilerde AB’nin rekabet gücünü güvence altına almak üzere öz sermaye yatırımı için bir varlık fonu kurulması olasılığına yapılan atıf da ortadan kaldırıldı.

AVRUPA

Yolsuz banker: Almanya’nın yeni maliye bakanı Jörg Kukies’e kısa bir bakış

Yayınlanma

Yazar

Almanya’da Maliye Bakanı Christian Lindner’in görevden alınmasının ardından yerine Jörg Kukies atandı. Şansölye Scholz ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası görevden alınan Lindner’in yerine geçici olarak atanan Kukies, Scholz’un önemli ekonomi danışmanlarından biri olarak kabul ediliyor.

Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit’in doğruladığı bilgiye göre, halen başbakanlıkta özel kalem müdürü olarak görev yapan Kukies, Lindner’in yerini alacak. Ekonomist olan Kukies uzun yıllar yatırım bankası Goldman Sachs’ta çalıştı. 2021 yılında Başbakanlık’ta göreve başlamadan önce Federal Maliye Bakanlığı’nda Devlet Sekreterliği yapan Kukies, Şansölye Olaf Scholz’un ekonomi ve maliye alanında önemli bir danışmanı olarak görülüyor ve onun için G7 ve G20 zirvelerinin nihai belgelerinin müzakerelerinde yer alıyor.

Diğer yandan BSW lideri Sahra Wagenknecht ise bu atamaya tepki gösterdi. “Sosyal Demokratlar, eski bir Goldman Sachs bankerini federal bütçenin hazırlanmasından sorumlu tutuyor,” diyerek SPD’nin bu kararının partinin mevcut durumu hakkında pek çok şeyi açığa çıkardığını ifade etti.

Daha önce boşalan bu pozisyonu Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in devralacağına dair spekülasyonlar vardı. Yeşiller Partisi’nden olan Habeck, resmi olarak Maliye Bakan Yardımcısı konumunda. Fakat Habeck, Deutschlandfunk radyosuna yaptığı açıklamada, geçici olarak maliye bakanı olmayı düşünmediğini söyledi.

Şansölye Scholz’un yolsuzluk mazisi

Alman ana akım medyası, Merkel’in halefi Olaf Scholz’un karıştığı banka yolsuzluklarını uzun zamandır ısrarla görmezden geliyor.

Scholz, Hamburg Belediye Başkanı olarak görev yaptığı süre boyunca, kamunun bankalarca çift haneli milyarlarca avro dolandırıldığı Cum Ex skandalının asli unsurlarından biriydi. 2016’da Scholz’un, Hamburg’daki Warburg Bank’ın şaibeli hisse senedi anlaşmalarıyla hazineden aldığı 47 milyon avroluk vergi iadelerini zamanında geri istemediği öğrenilmişti. Devamında çorap söküğü gibi çok sayıda bankerin ödemedikleri vergilerin tazmini için hisse senedi anlaşmaları imzaladığı ortaya çıkmıştı. Bu yolla hazineye uğratılan zarar tahminen 7 milyar avro civarıydı.

Bu epeydir herkesin aşina olduğu bir hakikat; ancak asıl mesele, Bundestag’da vakanın incelenmesi için kurulan soruşturma komisyonunun, Scholz’un yolsuzluktaki belirleyici rolünü görmezden gelmiş olması. Şansölye Scholz ve Hamburg eyalet hükümetinin o zamanki maliye bakanı ve şimdiki belediye başkanı Peter Tschentscher (SPD) başta olmak üzere yolsuzluğun baş aktörleri, masum oldukları konusunda hala ısrar ediyorlar.

Bundestag’daki soruşturma komisyonuna gelinecek olursa; Alman siyasetinin alışıldık bir geleneği olarak bu komisyonlardan genelde bir şey çıkmaz, ki zaten varlık gerekçeleri de budur. Politikacılar suç işlediğinde ya da en azından bu yönde bir şüphe doğduğunda Bundestag derhal toplanır, savcıya soruşturma izni verilmez ve ardından siyasilerin siyasiler hakkında karar alacağı bir komisyon kurulur. Ve “ciddi suistimaller” tespit edilse bile netice alınmaz. Yıllar sonra konu her ne ise üzerine bir rapor hazırlanır ve halka, “Çok talihsiz bir durumdu ve bir daha asla yaşanmayacak” türünden sözler verilir.

2021’deki seçim döneminde Alman medyası, şansölye koltuğunu kapma şansı olan üç partiye; SPD, CDU ve Yeşiller’e oynadı. Medya, ilk önce maske meselesi yüzünden CDU’nun ibret-i alem olsun diye halka açık bir törenle boynunu vurdu.

Maske olayında CDU’lu vekiller, Sağlık Bakanlığı’yla iş yapmak isteyen şirketlerden rüşvet aldılar. Medya bunu skandal olarak andı ama kimse, Almanya’da milletvekillerine rüşvet vermenin yasal olduğundan bahsetmedi. CDU’nun adayı Armin Laschet, sonrasında saf dışı kaldı.

Yeşiller 2021’in ortalarında anketlerde önde giderken eş başkan Annalena Baerbock’un kitaplarındaki intihaller ortaya çıktı; Laschet kadar olmasa da medyada afişe edildi ve şansölye olma şansını elden kaçırdı.

Seçim döneminde medyadan darbe almayan tek parti SPD’ydi. Scholz hakkında olumsuz hiçbir yoruma yer verilmedi, hatta tam aksine sakin ve sağduyulu bir tür “Merkel Jr” portresi çizildi. Bu dikkate değer, zira yazılacak bir yığın vukuatı vardı.

Seçim döneminde Cum Ex soruşturma komisyonu, Scholz hakkında kritik sorular sordu ama medya, nazikçe görmezden geldi. Scholz’un, Warburg Bank’ın yüz milyonlarca avro vergi kaçırmasındaki rolü konuşulmadı.

Jörg Kukies kim?

Ayrıca Scholz, Hamburg’dan Berlin’e taşındıktan sonra bile bankerlerin işini halletmeye devam etmişti. Maliye bakanlığı döneminde Scholz, Jörg Kukies’i finans piyasasından sorumlu müsteşar olarak atadı.

Federal hükümette görev almadan evvel Goldman Sachs’ın Almanya ve Avusturya şubesinin yönetim kurulu eş başkanıydı.

Yani kurda kuzu emanet edilmişti. Goldman Sachs’ta milyonlar kazanan Kukies, aynı zamanda KfW Bankengruppe yönetim kurulu başkan vekili, KfW IPEX-Bank GmbH denetim kurulu üyesi, Avrupa İstikrar Mekanizması direktörü, Avrupa Finansal İstikrar Aracı direktörü, Federal Finans Piyasası İstikrar Ajansı yönetim kurulu başkanı ve Avrupa İmar Bankası başkan yardımcısı olarak görev yapmıştı.

Kukies’in finans piyasası düzenlemelerinde muazzam bir gücü vardı. Esasında Alman banker lobisi, kendi adamını Maliye Bakanlığı’nda kritik bir mevkiye getirmeyi başarmıştı.

7 Aralık 2021’de Der Spiegel’de konuya dair “Scholz’un en önemli danışmanı olarak Jörg Kukies: Eski Goldman bankerinin başbakanlığa giden sarp yolu” başlıklı bir haber çıktı.

Haber, tabloid gazeteciliğin en pespaye örneklerinden biri ve şöyle başlıyor:

“Jörg Kukies, gelecekte, çok sevdiği FSV Mainz 05’in ev sahibi olduğu maçları muhtemelen çok daha az izleyecek. Kaçınılmaz olarak yeni işiyle ilgili özel meseleleri olacak, ailesine daha az vakit ayıracak ve aynı zamanda stadyum ziyaretleri de daha kısa olacak. Daha geçen cumartesi eşi ve kızıyla birlikte stadyumdaydı ve takımının VfL Wolfsburg’u 3-0 yenmesinden ötürü mutluydu”.

Haberin ikinci yarısında Kukies’e övgüler dizilmiş:

“[…] 52 yaşındaki Kukies, iş yerinde de detaylara oldukça özen gösteriyor. Genellikle kafasında, işinde çokça bulunan önemli göstergeler vardır. Gelecekte bunlardan birkaçını daha ezberlemesi gerekecek. Zira Şansölye’nin ekonomi danışmanı olarak yalnızca uluslararası zirvelere hazırlık yapmakla kalmayacak, aynı zamanda federal hükümetin tüm ekonomik, mali ve bütçe politikasından da sorumlu olacak.”

Haberin en önemli kısmı ise şu:

“[…] Ayrıca Kukies; istek, fikir veya endişelerini başbakana iletmek isteyen yerel işletmeler için ilk temas noktası. Yeni görevle Kukies, yeni hükümetteki en önemli kilit pozisyonlardan birini üstleniyor.”

Yani denmiş ki, artık “yerli işletmeler” şansölyeyle doğrudan bağlantısı olan bir irtibat kişisine sahip. Adına “yerel işletme” dedikleri aslında lobiciler. Dolayısıyla Almanya’da lobi faaliyetlerine bir kapı daha aralandı. Ayrıca ana odağın muhtemelen bankacılık lobisine yoğunlaşacağını öğreniyoruz.

Wirecard skandalını da anımsatmak önemli. Birkaç yıl önce şirketin bilançosundaki 1,9 milyar avrodan fazla paranın buhar olduğu ortaya çıkmıştı ve şirket, 3,2 milyar avro değerindeki borçlarının ortaya çıkmasından sonra Haziran 2020’de iflas başvurusu yapmıştı.

Seçim döneminde savcılık, Scholz’un idaresindeki maliye bakanlığının alt dairelerinde detaylı bir tahkikat yürüttü. Alman medyasının buna karşı gösterdiği refleks, “rakiplerinin Scholz’un ayağını kaydırmaya çalıştığı” yönündeydi.

Wirecard skandalının kilit isimlerinden biri kimdi? Jörg Kukies. Haberde konudan şöyle bahsedilmiş:

“Wirecard skandalındaki rolü tamamıyla tartışılamaz değil. Kukies, esas şüphelilerden birinin 50. doğum gününe katıldı ve daha sonra kamu bankası KfW’yi iflas etmiş şirkete kredi vermeye ikna etmeye çalıştı.”

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Okumaya Devam Et

AVRUPA

“Trump’ın dönüşü Avrupa için Vatanseverler’e yarayacak”

Yayınlanma

Çek muhalefet partisi ANO’nun başkan yardımcısı Karel Havlíček perşembe günü yaptığı açıklamada, ABD başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi aday Donald Trump’ın yeniden seçilmesinin Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunun konumunu güçlendireceğini söyledi.

Avrupa Parlamentosu’ndaki Avrupa için Vatanseverler grubu Haziran 2024’teki AP seçimlerinden sonra kuruldu.

Kurucu üyeler arasında ANO lideri ve eski Çek Başbakanı Andrej Babiš, Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) lideri Herbert Kickl yer alıyor.

Trump’ın zaferiyle ilgili olarak Çek medyasına konuşan Havlíček, “Bunu AB içindeki Vatanseverler için bir destek olarak görüyoruz çünkü onlar Birlik içindeki ana Cumhuriyetçi ortak. Göç, iklim, enerji politikası ve güvenlik konularında ortak görüşleri paylaşıyorlar,” dedi.

Havlíček ayrıca Trump’ın yeniden seçilmesinin Çekya, Slovakya, Polonya ve Macaristan’ın dahil olduğu Vişegrad Dörtlüsüne fayda sağlayabileceğini öne sürdü. Vişegrad grubu, son zamanlarda özellikle Ukrayna’ya destek konusunda iç bölünmeler yaşıyor.

Çek-ABD ilişkileriyle ilgili olarak Havlíček, cumhurbaşkanlığı düzeyinde etkileşimde bir azalma beklerken, hükümet ilişkilerinin tarafsız kalacağını düşünüyor. Havlíček ayrıca Ukrayna’daki savaşın sona erdirilmesi için baskının artacağını öngörüyor.

Çek Haber Ajansı’nın aktardığına göre Havlíček, “Savaşın sona ermesi halinde Avrupa Birliği potansiyel yeni göç dalgalarına hazırlıklı olmalıdır,” dedi.

ANO’lu siyasetçi ayrıca gelen göçmenler arasında güvenlik açısından dikkatle değerlendirilmesi gereken “savaş gazilerinin” de bulunabileceğine işaret etti.

Havlíček, Ukrayna’dan savaş sonrası gelmesi muhtemel kişileri, fiziksel ve psikolojik savaş travmasından muzdarip yüksek eğitimli savaş katılımcılarının aileleriyle yeniden bir araya gelmek isteyebilecekleri için önemli bir tehdit olarak görüyor.

Havlíček, “Hazırlıklı olmalı ve büyük ölçekli gelişleri önlemeliyiz; güvenlik güçlerinin hazır olması gerekiyor,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Trafik ışıklarından sonra Almanya: Güçlü ve kararlı hükümet arayışı

Yayınlanma

Yazar

Herkes güçlü hükümet istiyor. Alman patronlar acele ediyor, AB’nin Alman liderliğine ihtiyaç duyan her türden yöneticisi güçlü ve istikrarlı Almanya istiyor. Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, “istikrarlı çoğunluklar” ve “hareket edebilen bir hükümet” çağrısı yapıyor, “akla ve sorumluluğa” davet ediyor, “taktik ve çatışmadan kaçınma” gerekliliğinin altını çiziyor.

Önce bütün gözler SPD ve CDU’ya çevriliyor. Dün, Şansölye Olaf Scholz ile bir sonraki Şansölye olması mukadder Friedrich Merz’in birlikte yiyeceği öğle yemeği bekleniyor büyük bir heyecanla. Yemekten Merz’in “Meclise getirdiğiniz yasalara bakarız,” cevabı çıkıyor. Ama o da bir koşulla: “Güven oylamasını ocağa ertelemeyin.”

Scholz koltuğuna yapışsa da SPD, iktidarı “muhafazakâr ve güçlü” CDU’ya sunuyor. Handelsblatt’ın iddiasına göre trafik lambasının dağılmasını değerlendiren bir CDU iç belgesi, SPD’nin FDP ve Christian Lindner’i hükümetten atmayı bir süredir planladığını yazıyor.

Almanya’da hükümet dağıldı: Buraya nasıl gelindi?

Bu da bizi tekrar Alman patronlarına ve Alman ekonomisine getiriyor.

CDU’lu Saksonya Eyaleti Başbakanı Michael Kretschmer, Berlin’deki trafik lambası koalisyonunun erken sona ermesini memnuniyetle karşılıyor. Kretschmer, “Eğer trafik lambası koalisyonu on ay daha sürseydi, eyaletteki ekonomik durum daha da kötüleşecekti,” diyor.

CDU’lu eyalet başbakanı, şirketlerin “göç ettiğini”, sadece belediyelerin 15 milyar avro açığının bulunduğunu söyleyerek yakınıyor ve ekliyor: “Bugün şunu söylemek gerekir: yeni bir hükümetin kurulduğu her gün Almanya için bir fırsat ve kazançtır.”

CDU, Alman sermayesinin isteklerini dile getiriyor. Ama patronların kendi dilleri de var. “İş dünyası” temsilcileri hükümetin çökmesinin ardından hızlı bir şekilde yeni bir seçim yapılması için bastırıyor.

Patronlar “jeopolitik” öğretiyor: ABD, Ukrayna, Orta Doğu… Duracak zaman değil

Örneğin Alman Dış Ticaret Birliği (BGA) Başkanı Dirk Jandura, “Bu federal hükümetle geçen her gün kayıp bir gündür,” diyor ve “Mümkün olan en kısa sürede yeni seçimlerin yapılması çağrısında bulunuyoruz,” diye ekliyor.

BVMW KOBİ Birliği Federal Genel Müdürü Christoph Ahlhaus, ocak ayında yapılacak bir güven oylamasının çok geç olacağını vurguluyor ve mevcut Şansölyenin “artık güven vermediğini” söylüyor.

Alman Otomotiv Endüstrisi Birliği (VDA), Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) ve Alman Elektrik ve Dijital Üreticileri Birliği (ZVEI) de hızlı bir şekilde yeniden seçime gidilmesi çağrısında bulunuyor.

VDA Başkanı Hildegard Müller muhtemelen ortak duyguyu ve beklentiyi aktarıyor: Ukrayna ve Orta Doğu’daki savaşlar, Donald Trump’ın seçim zaferi, yeni bir Avrupa Komisyonu, Çin ile çözülemeyen ticaret sorunları ve Almanya’nın bir yatırım merkezi olarak rekabetçi olmayan durumunun, mümkün olan en kısa sürede “maksimum eylem ve kararlılık kapasitesine sahip” bir federal hükümet gerektirdiğini belirtiyor.

Alman Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) Başkanı Peter Adrian’a göre, ekonominin şu anda yatırım ve büyüme koşullarını nihayet iyileştirecek bir ekonomi politikası rotasına güvenmekten başka bir şeye ihtiyacı yok. Bu nedenle kısa bir geçiş dönemi umut ediyor.

Alman İnşaat Endüstrisi Federasyonu (Hauptverband der Deutschen Bauindustrie) Genel Müdürü Tim-Oliver Müller ise krizden “tüm demokratik partilerin devlet politikasında sorumluluk alması” ile çıkılmasını umuyor.

Alman Ekonomi Araştırmaları Enstitüsü (DIW) Başkanı Marcel Fratzscher, “Ukrayna’daki savaş, önceliklerin değiştirilmesini ve ekonomik ve mali politikada radikal bir rota değişikliğini gerektiriyordu. Bu federal hükümet bunu ne yapabildi ne de yapmaya istekliydi,” iddiasında bulunuyor.

Şirket yöneticileri de topa giriyor. Kimya grubu Lanxess’in CEO’su Matthias Zachert Handelsblatt’a verdiği demeçte, “Şansölyenin neden mart ayından önce yeni seçim çağrısı yapmak istemediğini anlayamıyorum. Şansölye derhal yeni seçimlerin önünü açmalıdır. Her gün önemli. Mart ayına kadar oyalanmayı göze alamayız,” diyor.

Alman ekonomisi: Avrupa’nın iktisadi motoru dağılıyor mu?

Reform beklentileri: Daha az bürokrasi, daha az vergi, daha çok enerji dönüşümü

Alman ekonomisinin bel kemiği olarak görülen, “KOBİ gibi ama değil”, aile şirketleri ama bazı ürünlerde dünyada ihracat pazarlarının yüzde 100’e yakınını elinde bulunduran şirketlere verilen isimle Mittelstand da ses veriyor.

Almanya’nın en eski aile şirketi olan galvanizleme şirketi Coatinc’in başkanı Paul Niederstein da federal hükümetin daha hızlı bir şekilde yeniden düzenlenmesinden yana. “Mart ayında yapılacak yeni seçimlerin çok geç olduğunu düşünüyorum. Scholz’un mart ayına kadar ayak sürümesi tutarlı değil,” diyor.

Otto Group perakende şirketinin sahibi Michael Otto da “hıza” vurgu yapıyor ve Trump’ı hatırlatıyor; “Çok hızlı bir şekilde harekete geçebilecek bir hükümet kurmalıyız,” diyor ve Trump’ın yemin töreninden önce yeni bir hükümet seçmeleri gerektiğini savunuyor.

Tünel delme makineleri üreten Martin Herrenknecht şirketinin sahibi Martin Herrenknecht, beklentilerini sıralıyor: daha az bürokrasi, düşük ücret aralığındaki çalışanlar için rahatlama, büyüyen refah devletinin sona ermesi, düzenlenmiş göç, dijitalleşme, altyapı ve eğitim gibi geleceğe yönelik alanlara yatırım.

Almanya’da sanayisizleşme tartışmaları üzerine bir değerlendirme

Kuzey Avrupa, “güçlü Alman liderliği” istiyor

Fakat Herrenknecht, savunma alanında da yatırımlar yapılmasını istiyor. Ona göre şu anda ABD’de yaşananlar Avrupa için son bir uyanış çağrısı. Herrenknecht, “Demokrasilerimizi otokratlara ve despotlara karşı korumak için kendi savunmamızı sağlamalıyız,” diye vurguluyor. Almanya’da ekonominin ve toplumun askerileştirilmesi, yardıma koşuyor.

Daha az bürokrasi herkesin talebi. Özellikle KOBİ’ler için vergilerin düşürülmesi de peşinden geliyor. En başa “reform” yazılıyor ve bunun için “güçlü, kararlı bir liderlik” bekleniyor.

Bir de “şımarık işçiler” var. Trier Şirketler Birliği (VTU) Başkanı Frank Natus SWR’ye verdiği demeçte Scholz’u sorumsuzlukla suçladıktan sonra, gelecekte ekonomik olarak çok şeyin değişmesi gerektiğini söylüyor. Ona göre de Almanya dünyadaki en yüksek vergilerden bazılarına sahip. Aynı zamanda en yüksek enerji maliyetleri, yaygın bürokrasi ve kalifiye işgücü eksikliği var.

Natus, “Almanya’da çok tembel, uyuşuk ve bıkkın hale geldik ve bunun acilen değişmesi gerekiyor,” diyor.

Az önce bahsi geçen Coatinc’in başkanı Paul Niederstein de bu ayın başında, Alman işçilerinin yüksek hastalık izni oranının “çok şımarık ve kendine çok güvenen” bir işgücünün belirtisi olduğunu ileri sürüyordu.

Tablo AB liderleri ile tamamlanıyor. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (EPC) zirve toplantısı öncesinde konuşan Finlandiya Başbakanı Petteri Orpo Almanya’da hızlı bir seçim yapılmasını umuyor. Orpo, Avrupa’da “güçlü bir Alman hükümetine” ihtiyaç olduğunu söylüyor. Belçikalı mevkidaşı Alexander De Croo, İsveçli mevkidaşı Ulf Kristersson ve Danimarkalı mevkidaşı Mette Frederiksen de bu görüşe katılıyor.

AfD ve Almanya: Avrupa İhracatçılar Federasyonu mu?

AfD’siz AfD politikaları mümkün mü?

Patronlar kısmen Almanya için Alternatif (AfD) politikasını çağırıyor gibi görünüyor. İlk bakışta ana akımın dışına itilmiş bu partinin “ruhunun” çağrılması ironik sayılabilir; ama iktisadi platformlar örtüşüyor.

Bugünlerde AfD’nin, 2013 yılında Avrupa entegrasyonunu temelden eleştiren ve AB’nin Yunanistan ve diğer ağır borçlu Avro bölgesi ülkelerini kurtarmasına kızan bir grup “serbest piyasa ekonomisti” tarafından kurulduğu unutuluyor.

Örneğin AfD Başkan Yardımcısı ve bütçe komisyonu sözcüsü Peter Böhringer’e(*) göre parti, büyük ölçüde Almanya’nın savaş sonrası yeniden inşasının temellerini atan Hıristiyan Demokrat politikacı Ludwig Erhard’ın 1948 modeline dayanan “sosyal perspektifli bir serbest piyasa ekonomisi” istiyor. Ordoliberalizm olarak da bilinen bu iktisat politikası ile nazizm ve savaş sonrası Federal Almanya ilişkisi çok daha uzun bir incelemeyi hak ediyor. Bununla birlikte, “Alman mucizesi”nin sınırlarının farkında: AfD, devletin rolünün sınırlandırılması konusunda kararlı ve “servetin yeniden bölüşüm aracı” olarak görülenler de dahil olmak üzere vergilerin azaltılmasından yana. Yeniden bölüşüm karşıtlığı, “göçmenlere giden refah payı” söylemiyle daha düşük gelirli Almanlar ve göçmen kökenli Almanlar arasında da yer buluyor.

“Devlet tarafından yönlendirilen her türlü ekonomi er ya da geç yanlış tahsis ve yolsuzlukla sonuçlanacaktır,” diyen partinin iktisadi programı, devlet sübvansiyonlarının azaltılmasını ve vergi tavanının yanı sıra servet ve miras vergilerinin kaldırılmasını savunuyor.

Şirketler kâr edecek, sonra da yoksulları desteklemek için yeterli para olacak: AfD’nin “sosyal refah serbest piyasa ekonomisinin” temel taşı bunlar.

Bununla birlikte, AfD’nin henüz bir “sanayi politikası” yok. Daha doğrusu, batıda artık yaygın biçimde tartışılmaya başlanan devlet-özel sektör ortaklığıyla yeniden sanayileşme tartışmalarına hâlâ burun kıvırıyor. “Enerji dönüşümü” ihtiyacının yüksek olduğu Doğu Almanya’da bu nedenle yüksek oylar alıyor.

Bununla birlikte, “iktidar” yürüyüşünde hem o hem bu, veya ne o ne bu olmayacağı açık. İhracatçılar Almanya’sı için güçlü, “az bürokratik” bir yönetim ama aynı zamanda borç freninden kurtulmuş ve “yeniden sanayileşmiş” bir Almanya lazım. CDU-SPD “büyük koalisyonu” tutmayacaksa, AfD’lileşmiş bir CDU, veya CDU’lulaşmış bir AfD biçilmiş kaftan. Her iki partinin önümüzdeki yıl içerisinde “rekalibrasyon” içerisine girmesini beklemek, fal bakmak anlamına gelmez.


(*) Peter Böhringer’in liberteryen Friedrich-August-von-Hayek-Stiftung’un üyesi olduğunu da hatırlatalım. Küresel “popülist” dalganın istisnasız her partisinde “gerçek kapitalizm bu değil” diyen liberter derneklerin ve düşüncelerin izlerini bulmanız mümkün.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English