Bizi Takip Edin

AVRUPA

‘AB üyeliği uzak olduğundan Rusya ve Çin’i ihmal etmemeye çalışıyoruz’  

Yayınlanma

Ankara ziyaretinde bulunan Sırbistan Savunma Bakan Yardımcısı Nemanja Starović Harici’ye konuştu. Esra Karahindiba’nın sorularını yanıtlayan Starović, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in Sırbistan ziyaretini, ülkesinin NATO ve AB ile görüşmelerini, Kosova krizini ve Türkiye ile ilişkileri değerlendirdi.

Batı Balkan turuna çıkan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Bosna Hersek ve Kosova’nın ardından Sırbistan’a geçti. Belgrad’da Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ile ortak basın toplantısı düzenleyen Stoltenberg görüşmede, Sırbistan ile Kosova arasında devam eden gerginliği ele aldıklarını ifade ederek barış ve güvenliğin korunmasında Kosova’daki Barış Gücü’nün (KFOR) önemine işaret etti.

Kosova’nın kuzeyinde Sırplarla NATO gücü ve Kosova polisi arasında yaşanan son gerilimin ardından, NATO KFOR güçleri artırma kararı almıştı.

Stoltenberg, “KFOR, tüm toplulukların güvenliğinin garantisi. Sırbistan’ın da NATO ile koordinasyonu bizi son derece memnun ediyor. İki tarafa da gerginliği tırmandırmama çağrısında bulundum. Sırp Belediyeler Birliğinin kurulmasını da destekliyoruz” dedi.

Vucic ise, “Gelecek dönemde NATO ile daha iyi bir iletişim kurmaya çalışacağız. Ancak Sırbistan, kendi ordusunu nereye ve ne zaman konuşlandıracağına karar verir” ifadelerini kullandı.

NATO ile ilişkilerinden memnun olduğunu aktaran Vucic, ülkesinin askeri tarafsızlık tutumunu ise devam ettireceğini vurguladı.

Sırbistan ve Kosova, sık sık karşı karşıya gelirken Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda bekleyen Belgrad’a, AB’ye katılmak için Kosova ile ilişkilerini normalleştirme şartı konulmuştu.

Öte yandan Sırbistan, Batı’nın baskısına rağmen Rusya’ya yaptırım uygulamayı reddederken, Avrupa’dan da kopmamaya çalışıyor.

Sırbistan Savunma Bakan Yardımcısı Nemanja Starović ile NATO ve AB ile ilişkilerini, Kosova gerginliğini ve Türkiye ziyaretini konuştuk.

‘AB üyeliği sürecinde bazen hareketli bir hedefi kovalıyormuş gibi hissediyoruz’

*Kosovalı Arnavut yöneticiler batılıları Sırbistan’ı ‘pasifleştirmekle’ suçluyor. Kosova ise Sırp Belediyeler Birliği yasasını geçirmeye direniyor. Mevcut gerginlikler göz önüne alındığında Sırbistan’ın Kosova ile ilişkileri ve olası AB üyeliği ne durumda?

Uluslararası kamu hukuku göz önüne alındığında, Kosova ve Metohija’nın güneyindeki eyaletimizin geçici rejimi, BM Güvenlik Konseyi’nin 1999 yılı 1244 sayılı kararıyla tanımlanmış olup, nihai çözüm beklenmektedir. Böyle bir çözümün ancak diyalog yoluyla bulunabileceğine ve tek taraflı dayatılmaması gerektiğine inancımız tamdır. 2013’ten bu yana Belgrad ile Priştine arasında AB’nin arabuluculuğuyla ilişkileri normalleştirmeyi amaçlayan birçok anlaşma yapıldı. Ancak diğer taraf, 10 yıldan fazla bir süre önce imzalanan Birinci Brüksel Anlaşması’nın uygulanmasını ve Sırp Belediyeler Topluluğu’nun kurulmasını hâlâ reddediyor. Ayrıca, Albin Kurti’nin Priştine’de geçici Başbakan olmasından bu yana geçen son iki yılda, 400’den fazla saldırı ve diğer olaylarla birlikte eyalette yaşayan Sırplara yönelik etnik amaçlı şiddette keskin bir artışa tanık olduk. Kosova ve Metohija’da yaşayan Sırplar, çağdaş Avrupa’da haklarından en çok mahrum bırakılmış etnik gruptur. Şiddet kullanımını kesinlikle reddediyoruz, ancak günümüzde asıl sorun, tek etnik gruptan oluşan Arnavut özel polisi tarafından yerel Sırplara karşı uygulanan kurumsallaşmış şiddettir. Tam da bu nedenle, diyalog sürecinde herhangi bir ilerlemenin sağduyulu bir önkoşulu olduğundan, mümkün olan en kısa sürede gerilimi düşürmeye ihtiyacımız var.

AB üyeliğine gelince, üyeliğin halkımıza getireceği tüm faydaların bilincinde olarak bu stratejik hedefe bağlı kalıyoruz. Ancak bu, AB’nin kendisinin “hazmetme kapasitesi” eksikliğiyle mücadele ettiğini ve herhangi bir yeni genişlemenin Brüksel’deki gerekli kurumsal reformlara bağlı olduğunu görmediğimiz anlamına gelmiyor. Bazen hareketli bir hedefi kovalıyormuş gibi hissetsek de gelecekteki AB üyeliğine yönelik kendi kapasitemizi geliştirmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu hedef hâlâ oldukça uzak olduğundan, Rusya ve Çin gibi geleneksel uluslararası ortaklarımızı da ihmal etmemeye, Güneydoğu Asya ülkeleri veya Arap dünyası ile işbirliği gibi yeni ufuklar keşfetmeye çalışıyoruz.

‘Halkta bir katılım yorgunluğu oldu’

*Kamuoyu yoklamalarına göre Sırbistan’da AB üyeliğine destek şu anda yüzde 50’nin altında. Ancak Belgrad’a yönelik ültimatomlar durmadı. Brüksel’den gelen tehditleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunları tam olarak tehdit olarak adlandıramam ama Brüksel’den sürekli bir şartlanma geliyor, bazen çok da yapıcı olmayan bir şekilde ve bu yüzden nüfusumuzun bir kısmı “katılım yorgunluğu” yaşıyor veya tıpkı AB ülkeleri gibi bir nevi “genişleme yorgunluğu” yaşıyor.

27 AB üye ülkesinden 22’sinin Kosova’nın tek taraflı bağımsızlık ilanını tanıdığı bir sır değil ve bizden de aynısını yapmamızı beklemeleri mantıklı. Ancak bunu resmi bir talep olarak tanımlamak çeşitli nedenlerden dolayı pek kolay değil. AB içinde tanınmayan 5 üye devletin bulunmasının yanı sıra, Kıbrıs’ın kendi toprak sorunlarını tam olarak çözmeden AB’ye kabul edilmesi her zaman bir emsal olmuştur ve günümüzde Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın AB’ye geçiş süreci hızlandırılmıştır. Bunların her biri benzer sorunlara sahip ülkeler. Son olarak, AB üyeliğinin önkoşulu olarak bizden talep edilse bile, Kosova’nın tek taraflı olarak ilan edilen bağımsızlığını asla tanımayacağımız devlet liderliğimiz tarafından o kadar çok kez tekrar edildi ki.

‘Kosova BM üyesi olursa, Kosova’nın Büyük Arnavutluk’a birleşmesini engelleyebilecek hiç kimse olmayacaktır’

*Büyük Bulgaristan, Büyük Sırbistan, Büyük Yunanistan, Büyük Hırvatistan ve hatta Büyük Makedonya’nın savunucuları, komşularından toprak alma hırsında birleşiyor. Ancak Arnavutların hırsı retorik düzeyinde değil; pratikte çok şey yapıyorlar. Kosova iyi bir örnektir. Brüksel’in bu hedefe nasıl baktığını düşünüyorsunuz?

Dürüst olmak gerekirse, zaman zaman Büyük Arnavutluk ideolojisinin tezahürlerinin sözlü olarak kınandığını görüyoruz. Bununla birlikte, büyük AB başkentlerinde çok az insan, Kosova’nın tek taraflı olarak ilan edilen bağımsızlığına verdikleri desteğin, sözde Büyük Arnavutluk’u arzulayan Arnavut aşırıcıların hedeflerine kusursuz bir şekilde hizmet ettiğini kabul etmeye istekli. Basitleştirmek gerekirse, eğer Kosova’nın BM üyesi olacağı güne tanık olursak, Tanrı esirgesin, uluslararası toplumda Arnavutluk ve Kosova’nın Büyük Arnavutluk’a birleşmesini engelleyebilecek hiç kimse olmayacaktır.

‘AB yaptırım rejimine katılmak Sırbistan’a Rusya’dan çok daha fazla zarar verecektir’

*Belgrad NATO üyeliğini ‘stratejik bir hedef’ olarak görmüyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Batı Balkanlar turu sırasında ülkenizi ziyaret etti. Rusya-Sırp ilişkileri masada mı? Sırbistan Rusya karşıtı yaptırımlara katılmayı reddetmeye devam edecek mi?

Dış politikamızın temel ilkeleri siyasi bağımsızlık ve askeri tarafsızlıktır ve biz her ikisini de sakınarak koruyoruz. Bu her zaman kolay bir iş olmayabilir ancak uzun vadede karşılığını almanın tek doğru yolunun bu olduğuna inanıyoruz. Bunu söyledikten sonra, Barış için Ortaklık programı çerçevesinde birçok ortak faaliyet yürüttüğümüz için NATO’yu düşman olarak değil, ortak olarak algıladığımızı da belirtmeliyim. Komşularımızın birçoğunun NATO üyesi olması nedeniyle diğer türlü herhangi bir yaklaşım sorumsuzluk olacaktır.

Aynı zamanda Rusya ile halklarımız arasında uzun yıllarca dostluğa dayanan yapıcı bir çalışma ilişkimiz var. Son iki yılda böyle bir ilişkiyi sürdürmenin oldukça zor olduğu bir sır değil, zira neredeyse tüm Avrupa ülkeleri Rusya’ya karşı yaptırım rejimine katılmış durumda. Biz böyle bir yaklaşıma inanmıyoruz ve genellikle ekonomik yaptırımları bir dış politika aracı olarak kullanmaktan kaçınıyoruz. Çünkü ekonomik yaptırımların her zaman sıradan insanlara zarar verdiğini kendi tarihi deneyimimizden biliyoruz. Üstelik AB yaptırım rejimine katılmak Sırbistan’a Rusya’dan çok daha fazla zarar verecektir ve AB üye ülkelerinin aksine Brüksel tarafından sağlanan AB güvenlik ağlarından yoksunuz.

‘Stoltenberg’in çoçukluğu Belgrad’da geçti’

*Stoltenberg’in Sırbistan ziyaretinden beklentiler nelerdi ve sonucu ne olacaktı? Stoltenberg’in diğer Balkan ülkelerine yaptığı ziyareti nasıl değerlendiriyorsunuz?

Stoltenberg’in Belgrad ziyareti her zaman ilgi çekicidir, çünkü çocukluğunun bir kısmını başkentimizde geçirmiştir. Daha objektif bir açıdan bakarsak, askeri tarafsızlığımıza tam saygısını yinelemesi ve Sırbistan ile NATO arasındaki ortaklığa verdiği değeri vurgulaması nedeniyle bu çok önemliydi. Stoltenberg’in hem Priştine hem de Belgrad’daki mesajları tutarlıydı. Kendisi, sözde Kosova Güvenlik Güçlerinin Sırpların yaşadığı kuzey bölgesine giremeyeceği yönünde bilinen gerçeği tekrarladı. Üstelik Stoltenberg, Sırp Belediyeler Topluluğu’nun kurulmasını kesin ve şüphesiz bir şekilde destekledi ve bunu çok takdir ediyoruz.

‘Türkiye’nin rolünü takdir ediyoruz’

*Türkiye geçen ay NATO’nun Kosova Barış Gücü’nün (KFOR) komutasını devraldı. Türkiye’nin KFOR’daki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

KFOR’un rolünün, tıpkı BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararıyla KFOR’a verilen yetkide olduğu gibi, güney ilimizde yaşayan tüm insanlara güvenli ve emniyetli bir ortam sağlama konusunda hayati önem taşıdığına inanıyoruz. Bunu aklımızda tutarak, çeşitli ülkeler tarafından KFOR’a verilen tüm katkıların ve Türkiye’nin son dönemde üstlendiği rolün arttığının bilincindeyiz ve takdir ediyoruz. Türkiye’den gelen yeni KFOR Komutanı tarafından, yerel Sırp nüfusuna yönelik gelecekteki tutum ve KFOR ile Sırp Ordusu arasında devam eden işbirliği konusunda bize belirli güvenceler verildi ve bunun yerine getirileceğine inanmayı diliyoruz.

‘Balkanlar’ın istikrarı ve refahı açısından Sırp-Türk işbirliğinin önemi açık’

 *Şu anda Ankara’da, Türkiye’de olduğunuzu biliyoruz. Türkiye Milli Savunma Bakanlığı ile gündeminiz ve görüşmeleriniz neler? Ankara’ya yönelik girişimleriniz ve aldığınız yanıtlar hakkında bilgi verir misiniz?

Ankara ziyaretim, Türk Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler’in Belgrad’a yaptığı başarılı ziyaretten hemen birkaç hafta sonra gerçekleşti. Ziyaretim, Güneydoğu Avrupa Savunma Bakanlıkları işbirliği kapsamındadır, ancak aynı zamanda son zamanlarda Belgrad’da tartışılan bazı konuları takip etmek için de harika bir fırsattı. Bölgenin ekonomik ve askeri süper gücü olan Türkiye’nin Balkanlar’da oynadığı doğal ve önemli rol hakkında derin bir anlayışına sahibiz. Sırbistan ise yarımadanın merkezi konumunda olup 8 farklı ülkeye sınırı bulunmaktadır. Bu iki gerçek, Balkanlar’ın istikrarı ve refahı açısından Sırp-Türk işbirliğinin önemini açıkça ortaya koyuyor. Bu, farklılıklarımızın olmadığı anlamına gelmiyor ancak bunları her zaman açık, samimi ve yapıcı bir şekilde tartışabildiğimiz için gerçekten çok mutluyum. Bunun ötesinde bizi bir araya getiren daha büyük bir amaç olduğuna inanıyorum; bu da Balkanlar’da barış ve istikrarın korunmasına yönelik ortak kararlılığımızdır. Özellikle mutluyum çünkü iki büyük lider olan Kemal Paşa Atatürk ve Yugoslavya Kralı I. Aleksandar’ın bir asır önce bize verdiği misale dayanarak Ankara’da kaldığım süre boyunca Anıtkabir’de Atatürk’e saygılarımı sunabileceğim. Dostlukları ve karşılıklı anlayışları, kendi örnekleriyle ülkelerimizin işbirliğinin gidişatını belirleyen iki cumhurbaşkanımız olan Recep Tayyip Erdoğan ve Aleksandar Vučić arasındaki güçlü bağlara da yansıyor.

AVRUPA

Operationsplan Deutschland: Almanya’da “planlı ekonomi” tartışması

Yayınlanma

Ukrayna’nın Rusya’ya ilk kez ABD yapımı uzun menzilli füzeler fırlatması ve Rusya lideri Vladimir Putin’in ülkesinin nükleer doktrinini güncellemesi ile birlikte Avrupa ülkeleri kıtada topyekûn bir savaşa hazırlanıyor.

Alman Silahlı Kuvvetlerinin (Bundeswehr) hazırladığı “Operationsplan Deutschland” (Almanya Organizasyon Planı) başlıklı 1.000 sayfalık belgeye göre Almanya’nın NATO ülkelerinden yüz binlerce askere ev sahipliği yapacağı ve cepheye büyük miktarlarda askeri teçhizat, gıda ve ilaç göndermek için lojistik bir merkez olarak hizmet vereceği bildirildi.

Alman ordusu ayrıca Rusya’nın Avrupa genelinde insansız hava araçları uçuşlarını, casusluk operasyonlarını ve sabotaj saldırılarını genişlettiği bir durumu varsayarak şirketlere ve sivillere kilit altyapıyı nasıl koruyacakları ve ulusal savunma için nasıl harekete geçecekleri konusunda talimat veriyor.

İşletmelere acil durumlarda çalışanların sorumluluklarını detaylandıran kriz planları oluşturmaları tavsiye edildi ve enerji bağımsızlığını sağlamak için dizel jeneratör stoklamaları ya da rüzgar türbinleri kurmaları talimatı verildi.

Ekonomiye daha fazla devlet müdahalesi konuşuluyor

Bu kapsamda ekonomiye ve şirketlere yönelik devlet müdahalesi daha yoğun bir şekilde tartışılmaya başladı.

Alman devleti, kriz durumlarında geniş kapsamlı haklara sahip. Enerji krizi, devletin ne kadar hızlı müdahale edebileceğini göstermişti: O dönemde Alman hükümeti gaz depolama tesislerini kanun yoluyla doldurmuş, gaz ithalatçısı Uniper’i kamulaştırmış ve diğer şeylerin yanı sıra yüzer LNG terminalleri tedarik etmişti.

faz’ın Bavyera İşletmeler Birliği Genel Müdürü Bertram Brossardt’ın açıklamalarına dayandırdığı haberine göre, acil bir durumda “planlı ekonomiye geçiş” bile mümkün olabilir.

Bu “planlı ekonomi” uygulamalar kapsamında devlet gıda kuponu vermesi, hatta insanları su temini ya da ulaşım şirketleri gibi belirli sektörlerde çalışmaya zorlaması da gündeme getiriliyor.

Dolayısıyla şirketlerin de bugün afet yardımı, Bundesanstalt Technisches Hilfswerk (Almanya’da afet ve acil durum yönetiminden sorumlu bir kuruluş – THW) ya da itfaiye için gönüllü olan çalışanlara sahip olmaları durumunda bundan yarar sağlayabileceği öne sürülüyor.

Hamburg’daki şirket eğitimini veren Yarbay Jörn Plischke, “Bunu desteklemek size yılda birkaç güne mal olur. Fakat bir kriz anında, insanları ve altyapıyı koruyan kişilerle doğrudan bir bağlantınız olur,” diyor.

Hamburg: Sivil-askeri ekonominin kesişimi

Yarbay Plischke’nin katıldığı etkinliğin gerçekleştiği Hamburg, mal ve asker taşımacılığında merkezi bir konumda.

Hansa kentinin belediye başkanı Peter Tschentscher, faz’a verdiği demeçte, “Altyapımız askeri amaçlarla kullanılırsa, siber saldırı ve sabotaj riski önemli ölçüde artar,” uyarısında bulundu.

Hamburg Senatosu bu nedenle sivil savunmayı güçlendirmek için ek kadrolar oluşturdu. Birliklerde savaşmayan fakat koruma ve güvenliği sağlamak için çalışan gönüllülerden oluşan üçüncü bir “yurt savunma birliği” hizmete sokuldu.

Hansa kentinde şu anda Alman Silahlı Kuvvetleri ve sivil güçlerle birlikte tatbikatlar yapılıyor.

Habere göre, “Red Storm Alpha” adı verilen bu tatbikatta liman tesislerinin korunması konusunda eğitim veriliyor.

Bir sonraki tatbikat olan “Red Storm Bravo” ise yakında başlayacak ve daha büyük çaplı olacak.

Bu tür tatbikatlardan elde edilen deneyimler daha sonra “Almanya Organizasyon Planı”na aktarılacak. Bu planın sürekli gelişen ve yeni bilgi ve tehditlere uyum sağlayan “yaşayan bir belge” olması amaçlanıyor.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Ford Avrupa’da 4.000 kişiyi işten çıkaracak

Yayınlanma

Ford, elektrikli araçlara olan talebin yavaşlaması ve Çinli rakipleriyle girdiği rekabet nedeniyle Avrupa’da yaklaşık 4.000 kişiyi işten çıkarmayı planlıyor.

ABD’li şirket çarşamba günü yaptığı açıklamada, kesintilerin 2027 yılı sonuna kadar uygulanacağını ve Avrupa’daki 28.000 kişilik işgücünün yaklaşık yüzde 14’ünü temsil eden Almanya’daki 2.900 ve Birleşik Krallık’taki 800 işi etkileyeceğini söyledi.

Ford’un Birleşik Krallık’taki iki tesisi Dagenham ve Halewood ile İspanya’nın Valencia kentindeki fabrikası etkilenmeyecek.

Yetkililer kesintilerin idari görevlerin yanı sıra benzinli motor üretimiyle ilgili işleri de kapsayacağını söyledi.

Ford’un Avrupa Başkan Yardımcısı Dave Johnston, iş kayıplarına rağmen şirketin bölgeye bağlılığını sürdürdüğünü söyledi ve “Ford’un Avrupa’da gelecekteki rekabet gücünü sağlamak için zor ama kararlı adımlar atmak kritik önem taşıyor,” dedi.

İşçi Konseyi Başkanı: Personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değil

Söz konusu hamleler sendikalar ve hükümetlerle yapılacak görüşmeleri bekliyor. Ford’un işçi konseyi başkanı Benjamin Gruschka, “Bu büyük istihdam kesintisini reddediyoruz. Daha fazla personel kesintisi sürdürülebilir bir iş stratejisi değildir,” dedi.

Birleşik Krallık hükümeti de Ford’u planlanan kesintilerin tüm ayrıntılarını paylaşmaya çağırdı. Bir sözcü, “Ford ile uzun süredir devam eden bir ortaklığımız var ve Birleşik Krallık’taki üretim gelecekleri konusunda onlarla yakın bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz,” dedi.

Küresel otomotiv endüstrisi, elektrikli araç satışlarındaki büyümenin yavaşlaması ve Çinli rakiplerle yaşanan sert fiyat rekabeti nedeniyle Avrupa’da ve başka yerlerde fabrikaların kapatılması ve personel sayısının azaltılması yönünde yoğun bir baskı altına girdi.

Şirket geçen yıl da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını duyurmuştu

Ford, yıllardır zarar açıkladığı ve işten çıkardığı Avrupa’da zor günler geçiriyor. Şirket, yavaşlayan talebi karşılamak için, rekabet gücü yüksek pazarın daha kârlı alanlarına odaklanmak amacıyla ürün gamındaki araç sayısını azalttı.

Ford’un Avrupa’daki insan kaynakları başkanı Peter Godsell, daha fazla yeniden yapılandırma adımını göz ardı edemeyeceğini söyledi ve “benzeri görülmemiş” regülasyonları ve iktisadi rüzgarları suçladı. Godsell, “İleriye dönük olarak uygulanabilir ve kârlı bir işle burada var olmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor,” diye ekledi.

Ford geçen yılın başlarında 1.300’ü İngiltere’de olmak üzere Avrupa’da 3.800 kişiyi işten çıkaracağını açıklamıştı.

İcra Kurulu Başkanı Jim Farley, geçmişte elektrikli otomobillerin üretiminde içten yanmalı motorlarla çalışan araçlara kıyasla “yüzde 40 daha az işçiye” ihtiyaç duyulacağı konusunda uyarıda bulunmuştu.

Ford’dan Alman hükümetine uyarı

Ford ayrıca Almanya’da geliştirilen ve üretilen elektrikli spor aracı yeni Explorer ve elektrikli Capri’nin üretimini azaltacağını ve bunun Köln fabrikasındaki çalışma saatlerinin daha da kısalmasına neden olacağını söyledi. Şirket fabrikayı elektrikli araç üretecek şekilde dönüştürmek için 2 milyar dolar yatırım yaptı.

Ford’un finans müdürü John Lawler kısa bir süre önce Alman hükümetine bir bildiri yazarak piyasa koşullarını iyileştirmek ve emisyon hedeflerini karşılamak için esneklik sağlamak üzere daha fazlasını yapması çağrısında bulundu.

Lawler mektubunda, “Avrupa ve Almanya’da eksik olan şey, e-mobiliteyi ilerletmek için açık ve net bir politika gündemidir,” dedi.

Volkswagen’den patronlara taviz önerisi

Çarşamba günü erken saatlerde Volkswagen çalışanları, Alman şirket yöneticilerinin ikramiyeleri düşürmeyi, temettüleri azaltmayı ve fabrikaları kapatma planlarını iptal etmeyi kabul etmeleri halinde gelecekteki maaş artışlarından 1,5 milyar avroyu kaybetmeye hazır olduklarını söyledi.

IG Metall’in baş müzakerecisi Thorsten Gröger ve VW iş konseyi başkanı Daniela Cavallo düzenledikleri ortak basın toplantısında, daha önce talep edilen yüzde 7’lik ücret artışının, kısa süreli saat azaltma dönemlerinde ücretleri desteklemek üzere bir “dayanışma fonuna” aktarılmasını önerdiler. 

VW çalışanları ile yöneticiler arasında giderek gerginleşen açmazın ilk tavizi olan önerilen paket, yöneticilerin önümüzdeki iki yıl boyunca ikramiyelerinin bir kısmından ve “temettü politikası yoluyla katkıdan” vazgeçmeleri anlamına geliyor.

IG Metall’den Gröger, VW yöneticilerinin Almanya’daki en az üç fabrikayı kapatma planlarından vazgeçmeyi kabul etmemeleri halinde, “ülkenin on yıllardır görmediği bir endüstriyel anlaşmazlığa” hazırlanmaları gerektiğini söyledi.

VW’nin Almanya’daki tesislerinde olası grevler 1 Aralık’tan itibaren mümkün olacak.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Baltık Denizi’nde iletişim kabloları hasar gördü: Sabotaj şüphesi

Yayınlanma

Baltık Denizi’nin altındaki telekomünikasyon kablolarında hasar meydana geldi. Finlandiya-Almanya hattındaki C-Lion1 kablosunda yaşanan kesinti, sabotaj şüphelerini güçlendirdi. Almanya, İsveç ve Litvanya olayla ilgili soruşturma başlatırken, Rusya suçlamaları reddetti.

Finlandiya ile Almanya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1 telekomünikasyon kablosunda bir kesinti yaşandı.

Ayrıca Litvanya ile İsveç arasındaki iletişim kabloları da zarar gördü. Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius, bu olayların sabotaj ihtimaline işaret edebileceğini belirtti.

Finlandiya devlet telekom altyapı operatörü Cinia, kabloda hasar tespit etti ve onarım için özel bir gemi hazırladı. Onarımın tam tarihinin belirsiz olduğu, ancak önümüzdeki hafta başlamasının planlandığı bildirildi.

Litvanya ile İsveç arasında iletişim sağlayan kablonun kesilmesi, Telia Lietuva tarafından doğrulandı. Olay, ülkede internet erişiminin yüzde 33 oranında azalmasına neden oldu.

Helsingin Sanomat gazetesi, Çin’e ait Yi Peng 3 gemisinin hasar bölgesine yakın olduğunu, bu geminin Danimarka donanması tarafından takip edildiğini öne sürdü.

İsveç, olayın sabotaj olabileceği şüphesiyle soruşturma başlattı.

Litvanya, olayın “terör” kapsamında değerlendirildiğini ve kablonun tamamen mi kesildiği yoksa sadece hasar mı gördüğünün soruşturulduğunu duyurdu.

Finlandiya Merkezi Soruşturma Dairesi, iletişim müdahalesi ve mülke zarar verme suçlarından inceleme yürütüyor.

Almanya ve Finlandiya dışişleri bakanlıkları, olayla ilgili derinlemesine bir soruşturma yürütüleceğini açıklarken, İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, sabotaj iddialarının henüz kesinleşmediğini ifade etti.

Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius ise, kablonun yanlışlıkla zarar görmüş olabileceği ihtimaline şüpheyle yaklaştı.

Rusya, bu tür olaylarda kendisine yöneltilen suçlamaları reddetti. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, iddiaları “saçma ve komik” olarak nitelendirdi.

Baltık Denizi’nin altından geçen C-Lion1, Finlandiya’nın Kuzey Akım doğalgaz boru hatlarının rotasını takip ederek Orta Avrupa’ya doğrudan bağlantı sağlayan tek denizaltı kablosu.

Kablo, 2016’da devreye alındı ve Helsinki ile Rostock (Almanya) arasında veri aktarımı yapıyor.

Finlandiya ve Estonya, Baltık Denizi’nde Rusya donanmasına karşı plan hazırlıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English