Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

‘ABD, İran’ı OPEC’e karşı koz olarak kullanıyor’

Yayınlanma

Petrol fiyatları konusunda OPEC ve OPEC+ ile karşı karşıya gelen ABD, fiyatları düşürmek için üretici ülkelere baskı yapmaktan, kaya gazı üretimini artırmaya kadar bir dizi önlem alıyor. Aldığı stratejik önemlerden biri de İran ve İran petrolünü uygulanan yaptırımlarla ilgili.

Aşağıda okuyacağınız makale ABD’nin petrol piyasalarına müdahale için İran yaptırımlarını nasıl kullandığını açıklıyor. Makalede ABD’nin İran petrol sektörüne yönelik yaptırım yaklaşımındaki değişikliğin petrol fiyatlarındaki gelişmelerle paralellik gösterdiğine ve Washington’un İran’ı baskı unsuru olarak kullanma stratejisinin, İran’la nükleer anlaşmaya varmayı da engellediğine dikkat çekiliyor.

***

Petrol Fiyatlarındaki Dalgalanmalar ve Amerika’nın İran’a Yönelik Tutumunun Şekillenmesi

İran Çalışmaları Grubu

Petrol fiyatları, Amerikan ekonomisi üzerindeki derin etkisinden dolayı, Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politika manzarasının önemli bir belirleyicisidir. Seçimler sırasında, petrol fiyatları Amerikalı karar alıcılar için endişe kaynağı haline gelir ve kamuoyu desteğini kazanma ya da sürdürme ihtiyacı yoğunlaştıkça davranışları üzerinde giderek daha etkili bir rol oynar.

OPEC ve OPEC+ ile Yüzleşme

Son yıllarda meydana gelen sürekli petrol fiyat artışları nedeniyle, Amerikan karar alma çevreleri bu yükselişleri hafifletmek için yolları araştırmakla meşgul. En önemli öneriler arasında şunlar yer alıyor:

  • Petrol üreticilerine üretimi artırmak için baskı yapmak,
  • Kaya petrolü üretimini artırmaya çalışmak,
  • Amerikan ham petrolünün stratejik rezervlerine başvurmak.

Biden yönetimi bu önerileri son iki yılda test etti. Veriler, 2021’in başından bu yana ABD kaya gazı üretiminde istikrarlı bir artış olduğunu ortaya koyuyor. Dahası, ABD yönetimi stratejik ham petrol rezervlerini birçok kez kullandı. Hem OPEC hem de OPEC+ üyeleri üzerinde çeşitli baskı yöntemleri kullanarak fiyatları dengelemeye, üretimi azaltma kararlarına karşı koymaya veya daha fazla üretimi teşvik etmeye çalıştı.

Biden yönetimi, petrol fiyatlarının artışından OPEC+’nın sorumlu olduğunu iddia ederek ABD karar vericilerini ve bazı Amerikan düşünce kuruluşlarını bu organizasyonların küresel petrol piyasaları üzerindeki etkisini sınırlamanın yollarını araştırmaya yöneltti. Bazı Amerikan düşünce kuruluşları tarafından yapılan çalışmalar OPEC ve OPEC+’ya karşı koymanın olumlu etkilerine vurgu yapıyor. Bu çalışmaların bazıları, OPEC+nın devre dışı bırakılmasının petrol fiyatlarını varil başına en az 35 Amerikan Doları kadar düşüreceğini öne sürüyor.

Böyle bir senaryo en az yüzde 45’lik bir fiyat düşüşü anlamına gelecek. Ancak böylesi tek taraflı bir bakış açısı, belki de kasıtlı olarak, piyasa dengesinin korunmasının önemini ve bu kuruluşların küresel piyasa istikrarının sürdürülmesindeki yapıcı rolünü göz ardı ediyor. Bu organizasyonlar üretim kotalarına riayeti artırır, gerektiğinde ayarlama yapar ve fiyat istikrarına olumlu etki ederler.

Resmi olarak, Amerika’nın OPEC ve OPEC+ ile ilgilenme isteğine dair işaretleri, bazı vekillerin petrol ihraç eden ülkelerin devlet dokunulmazlığı kalkanını kaldırmaya yönelik bir yasa geçirme çabalarıyla ortaya çıktı. Bu girişim baskıyı artırmayı, küresel üretimi yükseltmeyi ve fiyatları düşürmeyi amaçlıyor.  Haberler, ABD Senatosu’nun Nisan 2022’de OPEC ve OPEC+’nın küresel petrol fiyatlarını kontrol etme eylemlerine karşı Petrol Üreten ve İhraç Eden Kartellere Hayır (NOPEC) Yasası’nı geçirmeye yönelik adımlar attığını ortaya koydu.

NOPEC tasarısı önceki yıllarda da gündeme getirilmişti. Ancak, 2007’de sadece 11 milletvekilinin desteğini alabilmişti. OPEC ve OPEC+’nın küresel petrol fiyatları üzerindeki artan etkisi göz önüne alındığında, özellikle OPEC+’nın son yıllardaki kayda değer rolü ve etkisinin ardından bu proje yeniden gündeme geldi. Aşırı üretim kaynaklı petrol fiyatlarındaki düşüşün ardından 2017’de kurulan OPEC+, piyasa düzenlemesinde etkili olduğunu kanıtladı.

OPEC+’ya Amerikan iç hukuku yoluyla karşı koymak iddialı bir girişim. Bununla birlikte, Amerikalı karar alıcılar, özellikle OPEC+’nın arzı azaltma kararlarının ardından geçen yıllarda petrol fiyatlarındaki artışla başa çıkmak için alternatif yollar bulmaya devam ettiler. Bu alternatifler içinde kaya petrolüne yönelmek, stratejik rezervleri kullanmak ve Kanada petrolü arayışı gibi önemli girişimler de yer aldı.

Uluslararası düzeyde ise ABD’nin İran petrol sektörüne yönelik yaptırım yaklaşımındaki değişiklik, petrol fiyatlarındaki gelişmelerle paralellik gösterdi. Veriler, ABD yönetiminin İran petrol sektörüne yönelik yaptırımları petrol fiyatı kaygıları doğrultusunda ele aldığını gösteriyor. Alternatif olarak, bu kaygılar, İran petrol yaptırımlarına ilişkin Amerikan davranışını şekillendiren motivasyonlar içinde önemli bir yer tuttu.

Fiyat Artışı Kaygısı Altında Yaptırımlar

Bazı örnekler, petrol fiyatlarına ilişkin kaygıların ABD’nin petrol yaptırımlarına yaklaşımı üzerindeki etkisini daha belirgin bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin, OPEC+ küresel petrol fiyatlarını artırmak için Ekim 2022’de üretimini yaklaşık 2,5 milyon varil azaltma yoluna gitti. Eş zamanlı olarak, ABD yönetimi İran’ın petrol ihracatına yönelik yaptırımların uygulanmasında hoşgörülü davrandı ve İran’ın petrol ihracatının Eylül 2022’ye kıyasla günde yaklaşık 300.000 varil artmasına yol açtı.

Mayıs 2023’te ABD yönetimi, OPEC+’nın üretimi yaklaşık bir milyon varil azaltma kararıyla aynı zamana denk gelecek şekilde İran’a petrol yaptırımları uygulama konusunda esneklik gösterdi. Amerika’nın bu esnekliği İran’ın petrol ihracatını 2023 kışına kıyasla yaklaşık 550.000 varil artırdı.  2022’nin başında ABD yönetimi İran’ın nükleer konudaki taleplerine açık olduğunu gösterdi ve KOEP’e geri dönüleceğine dair haberler yayıldı.

Bu durum petrol fiyatlarında belirgin bir düşüşe önemli katkıda bulundu. Nisan ve Mayıs 2022’de Avrupa Birliği, nükleer anlaşmaya geri dönmesi karşılığında ülkeye daha fazla ayrıcalık tanıyan bir teklifle İran’la ilişki kurma isteğinin sinyalini verdi. Bu durum ABD tarafından olumlu karşılandı ve petrol fiyatlarının düşmesinde etkili oldu. Özellikle bu açıklık, OPEC+’nın beklenenden çok daha düşük bir üretim artışını kabul ederek Batı’nın beklentilerini boşa çıkaran kararıyla aynı zamana denk geldi.

Bu olaylar, ABD karar vericilerinin yükselen petrol fiyatları konusundaki kaygılarıyla OPEC+’a karşı gelme istekleri ve ABD’nin İran petrol sektörüne uyguladığı yaptırımların niteliği arasındaki özel bir ilişkiyi gösteriyor. Petrol fiyatlarındaki artışa ilişkin kaygıları, son iki yılda İran’a yönelik petrol yaptırımlarının uygulanmasında daha yumuşak bir tutum benimsemelerine yol açtı. Bu da İran’ın KOEP’e geri dönmesine ya da alternatif bir anlaşmaya varmasına gerek kalmadan daha fazla petrol ihraç etmesine olanak sağladı.

Petrol fiyatlarına ilişkin kaygılar ABD yönetimi içindeki belirli eğilimleri etkiledi ve çoğu zaman diğer yönelimlere ağır bastı. Bu durum, yönetim içinde İran’a (ve Venezuela dahil diğer ülkelere) karşı daha yumuşak bir yaklaşımı tercih eden pragmatistlerin pozisyonunu, daha katı bir tutum sergileyen şahinlerin aleyhine olacak şekilde destekledi. ABD yönetimi, Kongre’deki Cumhuriyetçi çoğunluğun baskısı altında İran’a karşı daha sert bir tutum sergileme eğiliminde. Ancak petrol fiyatlarına ilişkin endişe, İran’la ilişkilerde pragmatistlerin söylemini güçlendiriyor.

Petrol kaygısının etkisinin 2015’teki KOEP’e geri dönülmesini ya da alternatif bir anlaşmanın formüle edilmesini öngörebilecek bir düzeye ulaştığı söylenemez. Bununla birlikte, Amerikalı karar alıcıların (Demokratların liderliğindeki bir yönetim altında) İran kartını OPEC ve OPEC+’ya karşı bir koz olarak kullanma arzusu yaptırımların etkisini zayıflattı ve her iki tarafı da (ABD ve İran) nükleer çıkmaza çözüm bulmalarını ertelemeye itti.

Göz ardı edilmemesi gereken önemli bir gerçek şu ki, nükleer meselenin çözümü yaptırımların kaldırılmasını gerektirecek bu da İran’ın OPEC içindeki düzenli kotalara uymasına yol açarak OPEC ve OPEC+’nın etkisini artıracak. Yaptırımların uygulanmasında gevşeklik gösterilmesi ve İran petrolünün gri piyasada satılmaya devam edilmesi ise İran’ın OPEC+’ya karşı Washington’un elinde bir baskı aracı olma rolünü sürdürecek. Bu yaklaşım fiyatları düşürmeye ve OPEC+ kararlarının etkisini zayıflatmaya yöneliktir.

Sonuç

İran petrolünün gri piyasalarda satılması, başta ABD olmak üzere Batı’nın küresel petrol fiyatlarını etkilemek ve OPEC+ kararlarına karşı koymak için kullandığı tek mekanizma değildi. Ancak, kesinlikle etkili stratejilerden biri. Petrol fiyatlarına ilişkin kaygı, ABD yönetimi içerisinde İran meselesine ilişkin karar alma sürecine ve nükleer anlaşma müzakerelerinin kaderine damgasını vurdu. Bu kaygı, çıkmazı daha da derinleştirdi ve potansiyel çözümleri erteledi.

ORTADOĞU

ABD’nin ateşkes önerisinden sonra Hamaney’in danışmanı Lübnan’da

Yayınlanma

ABD’nin Hizbullah ile İsrail arasında ateşkes sağlanması için Lübnan’a anlaşma önerisini sunmasından saatler sonra İran lideri Ali Hamaney’in Başdanışmanı ve Lübnan Özel Temsilcisi Ali Laricani, Lübnan’da Başbakan Necib Mikati ve Meclis Başkanı Nebih Berri ile ayrı ayrı görüştü.

Lübnan medyası, ABD’nin Beyrut Büyükelçisi Lisa Johnson’ın, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri’ye, İsrail ordusu ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla bir anlaşma taslağı teslim ettiğini yazdı.

Trump’a “hediye” mi sahadaki gerçek mi?

El Cedid televizyonunun isimsiz kaynaklardan aktardığına göre Johnson, ABD elçisi Amos Hochstein adına Meclis Başkanı Berri’ye BM Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararına dayanan bir anlaşma taslağı veya çözüm önerisi sundu. Anlaşmanın ayrıntılarına değinmeyen El Cedid kanalı, “Berri’nin Hizbullah ile istişare ettikten sonra öneri hakkında yanıt vereceğini” aktardı.

Anlaşma önerisinin Lübnan’a sunulmasından saatler sonra Hamaney’in danışmanı Beyrut’a geldi.

Lübnan Başbakanı Mikati’nin ofisinden yapılan yazılı açıklamaya göre Laricani ve beraberindeki heyet, Mikati tarafından kabul edildi. Toplantıda Mikati, “1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının uygulanması, ulusal birliğin desteklenmesi ve Lübnanlılar arasında hassasiyet oluşturacak ve bir tarafı diğerinin aleyhine olacak şekilde kayıracak pozisyonlar alınmaması bakımından Lübnan devletinin duruşunun desteklenmesi gerektiğini” vurguladı.

Katz’ın “Hizbullah” açıklaması Halevi’yi bile şaşırttı

Laricani ise ülkeye yönelik saldırıların durdurulması, ateşkes sağlanması ve 1701 sayılı BMGK kararının uygulanmasının Lübnan hükümetinin önceliği olduğunu bildiklerini, İran’ın Lübnan hükümeti tarafından alınan her türlü kararı ve Lübnanlıların üzerinde mutabık kaldığı bir cumhurbaşkanının seçilmesini desteklediğini ifade etti.

Lübnan Meclis Başkanı Berri’nin ofisinden yapılan açıklamada ise görüşmede bölgedeki genel durum, İsrail’in Lübnan’a yönelik devam eden saldırganlığı ve mülteciler meselelerinin ele alındığı aktarıldı.

“Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz”

Laricani, görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamada, İsrail’in saldırganlığından kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılması için Lübnanlı yetkililerle istişarelerde bulunduğunu belirtti.

İsrail ordusu Lübnan’da savaşmak istemiyor

ABD’nin, İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes sağlanması amacıyla BMGK’nın 1701 sayılı kararına dayanan anlaşmanın taslağını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye sunmasının ardından İran’ın bu anlaşmayı bozmak isteyip istemediğinin sorulması üzerine Laricani, “Hiçbir şeyi bozmak istemiyoruz. Çözümler arıyoruz. Lübnan’ı her koşulda destekliyoruz. Durumu bozanlar Netanyahu ve çetesi. Dostlarınızı ve düşmanlarınızı tanıyın” dedi.

Laricani, Lübnanlı yetkililerin ve Hizbullah’ın kabul ettiği her anlaşmayı desteklediklerini belirterek İran lideri Hamaney’in mesajını Lübnan Meclis Başkanı Berri’ye ilettiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

7 bin Haredi’nin askere çağrılmasına onay: “Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etti”

Yayınlanma

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, ordunun 7 bin ultra-Ortodoks Yahudi’yi (Haredi) askere çağırma kararını onayladı. Netanyahu’nun Haredi partilerinden koalisyon ortakları öfkeli.

Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, Bakan Katz’ın, 7 bin Haredi’nin askere çağrılması kararını onayladığı belirtildi. Haredileri askerlik görevine çağıran emirlerin İsrail ordusunca 17 Kasım Pazar gününden itibaren kademeli olarak gönderileceği kaydedildi.

Gallant’ın kovulmasının perde arkası: Orduya “haddini bildirme” hamlesi

Eski Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, görevden alınmadan bir gün önce imzaladığı bu kararın Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından göreve getirilen Katz tarafından uygulamaya konulup konulmayacağı tartışılıyordu.

Yedioth Ahronoth gazetesinin 4 Kasım’da yayımlanan haberinde, Gazze Şeridi ve Lübnan’a saldırılarına devam eden İsrail ordusunun, 7 bin askeri göreve çağırmaya ihtiyacı olduğu aktarılmıştı.

İsrail’de Harediler, zorunlu askere alınmalarına karşı askerlik şubelerinin önünde sık sık protestolar düzenliyor.

Netanyahu’nun ultra-Ortodoks koalisyon ortakları, haziran ayında Yüksek Mahkeme’nin on yıllardır yürürlükte olan muafiyetleri kaldırmasının ardından, Yeşiva öğrencileri ve Haredi topluluğunun diğer üyeleri için askerlik muafiyetlerini düzenleyen bir yasanın çıkarılması için baskı yaptı.

Netanyahu hükümetinde “Haredi” krizinde yeni perde

Haredi partileri Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas, bu uzun süredir devam eden askerlik muafiyetini yasalaştıracak bir tasarının önündeki en büyük engelin Savunma Bakanı Gallant ve Başsavcı Gali Baharav-Miara olduğunu iddia etti.

Katz’ın, Haredilere askerlik kararını uygulamaya koymasının ardından, Birleşik Tevrat Yahudiliği partisinden üst düzey bir yetkili, “Ortaya çıktı ki mesele başsavcı ya da Gallant değil, Likud, ultra-Ortodokslara savaş ilan etmeye karar verdi” dedi.

Harediler İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor

Çoğu dini gerekçelerle askere gitmeyi reddeden Harediler, 9 milyonluk ülkede nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturuyor. Ülkedeki Haredi Yahudilerinin büyük çoğunluğu Batı Kudüs’teki Meaşerim Mahallesi’nde ve başkent Tel Aviv yakınlarındaki Bney Brak kentinde yaşıyor. Haredi Yahudilerin çoğu, orduda dinlerinin gerektirdiği şekilde yaşayamayacakları gerekçesiyle askerlik yapmayı reddediyor. Kadın ve erkekler için İsrail’de 3 yıl zorunlu askerlik hizmeti bulunuyor.

“Düşman ordusunda askerlik yapmayız” diyen Harediler polisle çatıştı

Ultra-Ortodoks Yahudilik inancına sahip Harediler ise 26 yaşına kadar Tevrat Kurslarında (Yeşiva) eğitim almaları halinde askerlikten muaf tutuluyor. İsrail’de koalisyon ortağı Haredi partiler, “Tevrat eğitiminin temel hak olduğu” yönünde bir kanunu geçirerek temsil ettikleri kesimin askerlikten muaf tutulmasını yasal güvence altına almak istiyor.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

BM Özel Komitesinden “Gazze” raporu: Soykırım tanımıyla uyuşuyor

Yayınlanma

Birleşmiş Milletler (BM) Özel Komitesi’nin yayımladığı raporda, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” belirtildi. Hamas da İsrail’in Gazze’nin kuzeyinde 41 günde 2 bin Filistinliyi öldürdüğünü duyurdu.

İsrail’in, işgali altındaki topraklarda, Filistinli ve diğer Arap halklarına yönelik insan haklarını etkileyen uygulamaları araştıran BM Özel Komitesi raporu yayımlandı.

Ekim 2023-Temmuz 2024 döneminde yapılan incelemelere dayanan raporda, Gazze’deki kitlesel sivil kayıplar ve Filistinlilere “kasıtlı” olarak dayatılan yaşamı tehdit eden koşullara dikkat çekildi. Raporda, söz konusu koşullar göz önüne alındığında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının “soykırım tanımıyla uyuştuğu” kaydedildi.

İsrailli yetkililerin, Filistinlileri, yiyecek ve su gibi yaşamsal ihtiyaçlardan mahrum bırakan politikaları “açıkça” desteklediği belirtilerek şu ifade kullanıldı: “İnsani yardımın sistematik ve hukuksuz şekilde engellenmesi, İsrail’in, yardımları siyasi ve askeri kazanımlar için araçsallaştırma niyetini açıkça ortaya koymaktadır.”

Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) bağlayıcı kararlarına rağmen insani yardımların engellendiğinin belirtildiği raporda, “İsrail kasıtlı olarak ölüme ve açlığa neden olmakta, açlığı bir savaş yöntemi olarak kullanmakta ve Filistin halkını toplu olarak cezalandırmaktadır” değerlendirmesi yer aldı.

İsrail’in hedefindeki UCM Başsavcısı’na “cinsel taciz” soruşturması

Raporda ayrıca, İsrail’in “kapsamlı bombalama” saldırılarının, Gazze’deki temel hizmetleri “yok ettiği” ve insan sağlığına kalıcı etkileri olacak “çevre felaketine” neden olduğu kaydedildi.

İsrail’in yapay zekâ destekli hedef sistemlerine ilişkin endişelerin de yer aldığı raporda, “(Bu durum), İsrail’in sivil ayrımı yapma ve sivil ölümlerini önlemek için yeterli önlemleri alma yükümlülüğünü göz ardı ettiğini göstermektedir” denildi.

İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda yaklaşık 17 bin 210’u çocuk, 11 bin 742’si kadın olmak üzere 43 bin 736 Filistinli öldü, 103 bin 370 kişi yaralandı.

Enkaz altında hala binlerce ölü olduğu bildirilirken, halkın sığındığı hastane ve eğitim kurumları hedef alınarak sivil altyapı da tahrip ediliyor.

“Generallerin Planı” kapsamında 41 günde 2 bin kişi katledildi

Öte yandan Hamas’tan yapılan açıklamada, İsrail ordusunun 41 gündür Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olan Cibaliya, Beyt Hanun ve Beyt Lahiya’ya sürdürdüğü kuşatmasına ilişkin bilgi verildi.

İsrail’in 41 gündür kuşatma uygulayıp kara ve hava saldırıları düzenlediği Gazze’nin kuzeyinde, 2 bin Filistinlinin yaşamını yitirdiği, 6 bin kişinin yaralandığı ve yüzlerce kişinin enkaz altında kaldığı bildirildi.

Gazze’nin kuzeyinde yaşayan 80 bin Filistinlinin kuşatma altında mahsur kaldığına dikkat çekilen açıklamada, İsrail’in bölgede soykırım ve etnik temizlik gerçekleştirdiği kaydedildi.

“Generallerin Planı”nın mimarı: Ya teslim olacak ya açlıktan ölecekler

Açıklamada, “İsrail ordusu tüm barınma merkezlerini ve hastaneleri hedef aldı, sağlık personelini alıkoydu, ambulansları imha etti, tıbbi ve insani yardımların girişini engelledi” ifadesi kullanıldı.

Gazze Şeridi’nin kuzey bölgesi olarak bilinen Beyt Lahiya, Beyt Hanun ve Cibaliya’nın nüfusu 200 bin olarak tahmin edilirken, bunların yarısından fazlasının Gazze kentine göçe zorlandığı biliniyor.

Bu adımın, daha önce İsrail basınına yansıyan ve “Generaller Planı” olarak bilinen, İsrailliler için yerleşim yeri hazırlığı yapmak amacıyla Filistinlilerin Gazze’nin kuzeyinden tahliye edilmesi adına atıldığı düşünülüyor.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English