Bizi Takip Edin

DİPLOMASİ

ABD müttefikleri Kızıldeniz görev gücü konusunda isteksiz

Yayınlanma

ABD Başkanı Joe Biden, yeni bir deniz gücü kurarak Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarına karşı sağlam bir uluslararası yanıt vermeyi umuyordu, ancak operasyonun başlamasından bir hafta sonra birçok müttefik bu operasyonla ilişkilendirilmek istemiyor.

Reuters, ABD’nin liderliğinde Kızıldeniz’deki Husi saldırılarını engelleme hedefiyle kurulan deniz görev gücüne katılım konusunda ABD müttefiklerinin neden isteksiz davrandığını uzmanlarla konuştu:

Amerika’nın Refah Muhafızı Operasyonu’na katkıda bulunan Avrupalı müttefiklerinden ikisi- İtalya ve İspanya- deniz gücüyle aralarına mesafe koydukları izlenimi veren açıklamalar yayınladılar.

Pentagon bu gücün, milyarlarca dolar değerindeki ticaretin Yemen açıklarındaki Kızıldeniz sularında hayati önem taşıyan bir deniz ulaşım noktasından serbestçe geçebilmesini sağlamak amacıyla 20’den fazla ülkeden oluşan bir savunma koalisyonu olduğunu söylüyor.

Ancak bu ülkelerin neredeyse yarısı şu ana kadar katkılarını açıklamak için ortaya çıkmadılar ya da ABD’nin bunu yapmasına izin vermediler. Bu katkılar savaş gemisi göndermekten sadece bir personel göndermeye kadar uzanabiliyor.

ABD’nin bazı müttefiklerinin bu çabaya katılma konusundaki isteksizliği kısmen Gazze’deki çatışmanın yarattığı çatlakları yansıtıyor; Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’nın 21 binden fazla Filistinlinin ölümüne yol açtığını söylediği saldırıya yönelik uluslararası eleştiriler artarken Biden, İsrail’e olan desteğini sürdürüyor.

Madrid Complutense Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler profesörü olan David Hernandez, “Avrupa hükümetleri potansiyel seçmenlerinin bir kısmının kendilerine karşı dönmesinden çok endişeli” diyerek Avrupa kamuoyunun İsrail’i giderek daha fazla eleştirdiğini ve bir çatışmanın içine çekilmekten çekindiğini belirtti.

İran destekli Husiler 19 Kasım’dan bu yana füze ve insansız hava araçlarıyla bir düzine gemiye saldırdı ya da ele geçirdi. 7 Ekim’de Hamas militanlarının İsrail’in güneyinde bin 200 kişinin ölümüne ve 240 kişinin rehin alınmasına yol açan saldırısının ardından İsrail’in başlattığı harekâtın uluslararası bir maliyeti olması için çabalıyorlar.

ABD, İngiltere ve Fransa donanmaları Husilerin fırlattığı insansız hava araçlarını ya da füzeleri düşürdü.
Biden yönetiminin düşüncelerini bilen bir kişi, ABD’nin Husilerin artan saldırılarının Gazze’de devam eden çatışmadan ayrı olarak uluslararası bir tepki gerektirdiğine inandığını söyledi.

Kızıldeniz, dünya ticaretinin yaklaşık %12’sini gerçekleştiren ve malların Asya ile Avrupa arasında taşınması için hayati önem taşıyan Süveyş Kanalı’nı kullanan gemilerin giriş noktası. Husi saldırıları bazı gemilerin rotasını Afrika’nın Ümit Burnu’na çevirerek sefer süresini ve maliyetlerini önemli ölçüde artırdı.

Danimarka’nın dev konteyner firması Maersk cumartesi günü yaptığı açıklamada Kızıldeniz ve Aden Körfezi’ndeki nakliye operasyonlarına devam edeceğini söyledi. Ancak Alman Hapag Lloyd çarşamba günü yaptığı açıklamada Kızıldeniz’in hâlâ çok tehlikeli olduğuna inandığını ve gemilerini Ümit Burnu çevresine göndermeye devam edeceğini söyledi.

Gazze konusunda anlaşmazlık

ABD, deniz görev gücüne 20 ülkenin kaydolduğunu söylese de sadece 12 ülkenin ismini açıkladı.
ABD’li Tümgeneral Patrick Ryder geçen hafta gazetecilere verdiği demeçte ” Diğer ülkelerin katılımına izin vereceğiz. Katılma konusunu konuşmak onlara kalmış” dedi.

AB, Husi saldırılarını kınayan ortak bir açıklamayla deniz görev gücüne destek sinyali verdi.

Her ne kadar İngiltere, Yunanistan ve diğerleri ABD’nin operasyonunu açıkça benimsemiş olsalar da ABD’nin açıklamasında adı geçen bazı ülkeler doğrudan operasyona dâhil olmadıklarını söylemekte gecikmediler.
İtalya Savunma Bakanlığı, ABD operasyonunun bir parçası olarak değil, İtalyan gemi sahiplerinden gelen talepler üzerine Kızıldeniz’e bir gemi göndereceğini söyledi.

Fransa, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünü güvence altına alma çabalarını desteklediğini ancak gemilerinin Fransız komutası altında kalacağını söyledi.

İspanya, Refah Muhafızı Operasyonuna katılmayacağını ve Kızıldeniz taşımacılığını korumak için AB’nin mevcut korsanlıkla mücadele misyonu olan Atalanta’nın kullanılmasına karşı olduğunu söyledi. Ancak çarşamba günü Başbakan Pedro Sanchez, sorunun üstesinden gelmek için farklı bir misyon oluşturulmasını değerlendirmeye istekli olduğunu söyledi.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri daha önce bu girişimle ilgilenmediklerini açıklamışlardı.
İsrail’in Gazze saldırısı nedeniyle kamuoyunda oluşan öfke, siyasi liderlerin isteksizliğinin bir kısmını açıklamaya yardımcı oluyor. Yougov’un kısa süre önce yaptığı bir ankete göre Batı Avrupalıların büyük çoğunluğu -özellikle İspanya ve İtalya- İsrail’in Gazze’deki askerî harekâtı durdurması gerektiğini düşünüyor.

Ayrıca katılımcı ülkelerin Husi misillemesine maruz kalma riski de var. ABD yönetiminin düşüncelerini bilen bir kişi, Gazze konusundaki anlaşmazlıklardan ziyade bu riskin bazı ülkeleri bu çabadan uzak durmaya ittiğini söylüyor.

Üst düzey bir Hintli askeri yetkiliye göre, ABD operasyonuna katılma olasılığı düşük olan Hindistan için de durum böyle görünüyor. Bir Hintli hükümet yetkilisi, hükümetin ABD ile aynı safta yer almanın kendisini daha fazla hedef haline getirebileceğinden endişe ettiğini söyledi.

Uluslararası destek şart

Gerçekte pek çok Avrupa ve Körfez ülkesi, 39 ülkeden oluşan Birleşik Deniz Kuvvetleri (CMF) gibi Orta Doğu’da ABD liderliğindeki çeşitli askeri ittifaklardan birine dahil.

Grubun bir sözcüsüne göre AB’nin Atalanta operasyonu halihazırda CMF ile “karşılıklı ilişki” içinde işbirliği yapıyor.

Bu da Kızıldeniz deniz görev gücüne resmi olarak katılmayan bazı ülkelerin ABD Donanması ile devriyeleri koordine edebileceği anlamına geliyor.

Örneğin, Atalanta’nın bir üyesi olan İtalya, Refah Muhafızı Operasyonu’na katılmasa da Reuters’a konuşan bir İtalyan hükümet kaynağı ABD liderliğindeki koalisyonun İtalya’nın katkısından memnun olduğunu söyledi.

Kaynak, mevcut operasyonların bir parçası olarak bir deniz fırkateyni gönderme kararının konuşlandırmayı hızlandırmanın bir yolu olduğunu ve yeni bir parlamento yetkisi gerektirmediğini de sözlerine ekledi.
ABD’nin Kızıldeniz’deki güvenlik hamlesine uluslararası destek bulma çabası, İran’ın bölgedeki askeri vekilleri tarafından birçok cephede baskıya maruz kaldığı bir döneme denk geliyor.

Yemen’deki Husilerin yanı sıra İran destekli milisler de Suriye ve Irak’ta ABD askerlerine saldırıyor.
ABD şimdiye kadar Irak ve Suriye’de bu milislere karşı sınırlı misilleme hava saldırıları düzenledi ancak Yemen’de bunu yapmaktan kaçındı.

Trump yönetiminin Orta Doğu’dan sorumlu eski savunma bakan yardımcısı Michael Mulroy, Pentagon’un yeni deniz koalisyonuyla amacının, gelecekteki Husi saldırılarını İsrail-Hamas savaşından ayırmak için uluslararası bir mesele haline getirmek gibi göründüğünü söyledi.

Mulroy, “Refah Muhafızı Operasyonu’ndaki askeri gemiler ticari gemiciliği korumaya başladığında ve doğrudan bir saldırıya uğradığında, (Husiler) sadece ABD’ye değil koalisyona da saldırmış olacak” dedi.

 

DİPLOMASİ

Hangi Avrupa ülkeleri UCM’nin tutuklama emrine uyacak?

Yayınlanma

Tutuklama emri İrlanda, Belçika, Fransa, Slovenya, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, İsveç, İsviçre, Portekiz, İspanya, Norveç, Litvanya, Estonya ve Lihtenştayn dahil birçok ülke tarafından yerine getirilecek.

Avrupa ülkelerinin birçoğu Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında çıkardığı tutuklama kararı uygulayacakları yönünde görüş bildirdi.

UCM’nin 21 Kasım’da “Gazze’de işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan ötürü” Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararını duyurmasının ardından birçok Avrupa ülkesi, mahkemenin emrine koşulsuz uyacaklarını açıklarken bazı Avrupa ülkeleri ise kararı eleştirdi ve belirsiz bir yaklaşım gösterdi.

Borrell’den mahkeme kararına uyulması çağrısı

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, tutuklama emrine destek vermeyen ülkelere tepki göstererek karara uymaları için çağrı yaptı. Borrell, “Bu, siyasi bir karar değil bir mahkeme kararıdır. AB üye ülkelerinin güçlü desteğiyle oluşturulmuş uluslararası bir mahkemenin kararı. Kararları da yasal ve bağlayıcıdır. Seç ve uygula diye bir durum olamaz. Yapılan tehditler de kabul edilemez” dedi.

Gazze’nin dünyadaki cehennem haline geldiğine dikkati çeken Borrell, “Manipülasyon ve dezenformasyon zihinleri zehirler. Nefret algoritması, barış algoritmasından daha karlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

İrlanda, Belçika, Fransa, Slovenya, Danimarka, Hollanda, Finlandiya, İsveç, Portekiz, İspanya, Norveç ve Lihtenştayn gibi ülkeler, UCM’nin kararına saygı duyulması gerektiğini belirterek tutuklama emrine uyacaklarını duyurdu.

İrlanda Başbakanı Simon Harris, “İrlanda, UCM’nin üstlendiği role saygı duymaktadır. Mahkemenin hayati çalışmalarını yürütmesine destek verecek pozisyonda olan herkes de acilen böyle yapmalı” açıklamasında bulundu.

Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp de Netanyahu’nun Hollanda’ya geldiğinde tutuklanacağını ifade ederek, “Hollanda, Netanyahu ile artık zorunlu olmayan temaslar kurmayacak. Hollanda’nın UCM’nin Roma Statüsü’ne uyması mecburidir” dedi.

Belçika Başbakan Yardımcısı Petra De Sutter ise “Avrupa, (karara) uymalı, ekonomik yaptırımlar uygulamalı, İsrail ile Ortaklık Anlaşması’nı askıya almalı ve bu tutuklama emirlerini desteklemeli. Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar cezasız kalamaz.” ifadelerini kullandı.

Belçika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Florinda Baleci, “Belçika, uluslararası hukuka saygıyı ve UCM’nin bağımsız çalışmasını tam olarak destekliyor. Bu nedenle mahkeme tarafından tutuklama emri altında olan herhangi bir kişi Belçika topraklarındaysa Belçika makamları, Roma Statüsü kapsamındaki yükümlülüklerine uyacaktır.” şeklinde konuştu.

İspanya Başbakan Yardımcısı ve Çalışma ve Sosyal Ekonomi Bakanı Yolanda Diaz, “Daima adaletin ve uluslararası hukukun yanındayız. Filistin halkına yönelik soykırım cezasız kalamaz” ifadelerini kullandı.

Slovenya Başbakanı Robert Golob, Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama kararına ülkesinin tamamen uyacağını bildirdi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, UCM’nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı tutuklama emrine ilişkin, “Fransa’nın uluslararası hukuku uygulayacağını” belirtti. Barrot, France 3 kanalında katıldığı programda, “Fransa, uluslararası adalete ve onun bağımsızlığına bağlıdır. En başından bu yana ‘İsrail’in uluslararası hukuka saygı çerçevesinde kendini savunma hakkı vardır.’ diyor muyuz? Ve her seferinde İsrail uluslararası hukuku ihlal ediyor, insanların yardımlara erişimini engelleyerek, sivilleri bombalayarak, zorla yerinden ederek, Batı Şeria’da koloniler kurarak. Bunları şiddetle kınadık” ifadelerini kullandı.

Barrot, “Netanyahu, Fransa’ya gelirse tutuklanacak yani” sorusunu “Fransa, her zaman uluslararası hukuku uygulayacak” diyerek yanıtladı.

İngiltere Başbakanlık Ofisi Sözcüsü ise tutuklama emirleri hakkında yorum yapmayı reddetti ancak hükümetin “yasal yükümlülüklerini yerine getireceğini” belirtti.

İtalya Savunma Bakanı Guido Crosetto, “Kararın yanlış olduğuna inanıyorum ama UCM’ye taraf olduğumuz için Netanyahu ve Gallant İtalya’ya gelirlerse onları tutuklamak zorunda kalırız. Bu, siyasi bir karar değil uluslararası bir mevzuatın uygulanmasıdır” açıklamasında bulundu. Dışişleri Bakanı Antonio Tajani ise “Mahkemenin siyasi değil hukuki bir rol oynaması gerektiğini her zaman hatırlayarak UCM’yi destekliyoruz. Müttefiklerimizle birlikte ne olacağını ve ne yapacağımızı, nasıl davranmamız gerektiğini değerlendireceğiz.” ifadelerini kullandı.

Norveç de UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkında çıkardığı tutuklama emrine uyacağının sinyalini verdi. Dışişleri Bakanı Espen Barth Eide, yaptığı açıklamada, “UCM, Netanyahu, Gallant ve Deif için tutuklama emri çıkardı. UCM, ciddi suçlar için hesap verilmesinin güvence altına alınmasında hayati rol oynuyor” değerlendirmesinde bulundu.

İsveç Dışişleri Bakanı Maria Malmer Stenergard, ülkesi ve AB’nin UCM’nin önemli çalışmasıyla bağımsızlık ve bütünlüğünün korunmasını desteklediğini vurgulayarak Netanyahu ve Gallant hakkındaki tutuklama emirleri konusunda İsveç kolluk yetkililerinin karar vereceğini bildirdi.

Litvanya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada “Mahkemenin kararı, üye ülkeler için bağlayıcıdır. Tutuklama emri verildiğinde UCM’nin Roma Statüsü’ne taraf olan tüm ülkeler buna uymakla yükümlüdür.” ifadeleri kullanıldı.

Estonya Dışişleri Bakanı Margus Tsahkna da X mesajında, “Estonya, taraf olduğu UCM’nin tutuklama emirlerini not ediyor. Uluslararası hukuka ve kurallara dayalı uluslararası düzenin muhafazası bizim için önemlidir” değerlendirmesinde bulundu.

Çekya Başbakanı Petr Fiala, UCM’nin kararını “talihsizlik” olarak nitelendirirken Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Daniel Drake, “Çekya, uluslararası yasal taahhütlerine bağlıdır ve bağlı kalmaya devam edecektir. Uluslararası tutuklama kararları savcılık ve polisin yetkisindedir. Biz bir hukuk devletiyiz ve bu (tutuklama kararları) siyasi bir karar değil.” ifadelerini kullandı.

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, X mesajında, UCM’nin Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama kararı vermesinin mahkemenin güvenilirliğine zarar verdiğini iddia ederek uluslararası hukukun müzakerelere açık olmadığını ve her yerde uygulanmasının gerektiğini vurguladı.

Almanya, ne anlama geldiğini inceliyor

Gazze’de soykırım suçu işlemeye devam ederken İsrail’e kayıtsız şartsız destek vermeyi sürdüren ülkelerden Almanya’nın Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, tutuklama kararının ülkesinde uygulama açısından ne anlama geldiğinin incelendiğini söyledi. Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit ise “Almanya’da bu temelde tutuklama yapılabileceğini hayal etmek zor” mesajını verdi.

Macaristan Başbakanı Viktor Orban, UCM’nin kararıyla yüzleşmek gerektiğini ileri sürerek, “Bu nedenle, İsrail Başbakanı Netanyahu’yu Macaristan’a davet edeceğim. Gelmesi durumunda UCM’nin kararının burada hiçbir etkisinin olmayacağı ve içerdiği şartlara da uymayacağımızın garantisini kendisine vereceğim” açıklamasında bulundu.

Macaristan Dışişleri ve Ticaret Bakanı Peter Szijjarto da sosyal medya hesabı üzerinden kararı “utanç verici ve saçma” bulduğunu belirtti.

Bu arada, Polonya ve Yunanistan’dan yetkililer, UCM’nin kararına ilişkin henüz yorumda bulunmadı.

UCM’ye taraf ülkeler tutuklamakla yükümlü

UCM’nin çıkardığı tutuklama emirlerinin uygulanması, mahkemenin kurucu anlaşması olan Roma Statüsü’nün 86. ve 87. maddeleri gereğince taraf ülkelerin yükümlülüğünde bulunuyor.

Statünün 89. maddesi uyarınca Netanyahu ve Gallant’ın, UCM’ye taraf herhangi bir ülkeye seyahati durumunda, o ülkenin yetkili makamlarının kendilerini tutuklayıp Lahey’deki mahkemeye teslim etmesi gerekiyor.

Mahkemenin daha önce çıkardığı tutuklama emirlerinin uygulanmasında zaman zaman zorluklar yaşandı. Sudan’ın eski lideri Ömer el-Beşir hakkındaki tutuklama emri Güney Afrika ve Ürdün tarafından, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hakkındaki emir ise Moğolistan tarafından uygulanmadı.

Bununla birlikte tutuklama emirleri, şüphelilerin seyahat özgürlüğünü pratikte kısıtlıyor. Nitekim Putin, hakkındaki tutuklama emri nedeniyle BRICS Zirvesi için Güney Afrika’ya gitmekten kaçınmıştı.

Netanyahu ve Gallant’ın da Avrupa Birliği’ne üye tüm ülkelerle birlikte Japonya, Kanada, Meksika, Avustralya, Yeni Zelanda, ve İngiltere, Orta ve Güney Amerika ülkelerinin tamamına yakını ve Afrika ülkelerinin çoğunluğu dahil UCM’ye üye 124 ülkeye seyahat etmekten kaçınmak zorunda kalacağı belirtiliyor.

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

Fransa’dan Ukrayna’ya sınırsız destek: ‘Kırmızı çizgi yok’

Yayınlanma

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot, Ukrayna’ya verilen desteğin kısıtlanmaması gerektiğini ve Fransa’nın “kırmızı çizgi” belirlemeyeceğini açıkladı.

Fransa Dışişleri Bakanı, BBC’ye verdiği mülakatta, Ukrayna’ya verilen destek konusunda herhangi bir “kırmızı çizgi” bulunmadığını belirtti.

Jean-Noël Barrot, Ukrayna’nın “meşru müdafaa” kapsamında Fransız yapımı uzun menzilli füzeleri Rusya’ya karşı kullanabileceğini ifade etti ancak Fransız silahlarının kullanılıp kullanılmadığını doğrulamadı.

Barrot, “Prensip belirlendi. Devlet Başkanı Zelenskiy’e verdiğimiz mesajlar olumlu karşılandı,” ifadelerini kullandı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, yılın başlarında ülkesinin füzelerinin Rusya’ya yönlendirilebileceğini ima etmişti. Ancak Barrot’nun açıklamaları, ABD ve İngiltere’nin uzun menzilli füzelerinin kullanıma sokulmasından yalnızca birkaç gün sonra geldiği için dikkat çekiyor.

Londra’da İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy ile görüşen Barrot, Batılı müttefiklerin Rusya’ya karşı Ukrayna’ya verilen destekte herhangi bir sınır veya “kırmızı çizgi” koymaması gerektiğini söyledi.

Fransız askerlerinin bu savaşa dahil olup olmayacağı sorusuna ise, “Hiçbir seçeneği dışlamıyoruz,” yanıtını verdi.

Barrot, Ukrayna’yı gerektiği kadar uzun süre destekleyeceklerini vurgulayarak, “Zira güvenliğimiz tehlikede. Rusya ordusu her bir kilometre kare ilerlediğinde tehdit Avrupa’ya bir kilometre kare daha yaklaşıyor,” ifadelerini kullandı.

Barrot ayrıca, Devlet Başkanı Zelenskiy’in NATO’ya katılım çağrısına da değinerek, “NATO üyeliği davetine açığız. Ukrayna’nın dostları ve müttefikleriyle yaptığımız görüşmelerde, tutumlarımızı birbirine yaklaştırmaya çalışıyoruz,” değerlendirmesini yaptı.

Barrot, Batılı ülkelerin savunma harcamalarını artırması gerektiğini de savundu: “Eğer daha fazlasını yapmak istiyorsak daha fazla harcamalıyız. Bu yeni zorluklarla yüzleşmeliyiz.”

Öte yandan Birleşik Krallık hükümetinden bir kaynak, BBC‘ye yaptığı açıklamada yaklaşan kış ve Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüş ihtimali öncesinde bu dönemi bir “kırılma noktası” olarak tanımladı.

Batılı müttefikler açısından öncelik, mali ve askeri desteği sürdürmek. Başka bir kaynak, “Ukrayna için Avrupa’dan daha fazla kaynak bulmamız gerekiyor. Amerikalı vergi mükelleflerinden bu faturayı ödemelerini bekleyemeyiz,” diye konuştu.

İngiltere’nin Ukrayna ile temmuz ayında imzaladığı, ülkenin uzun vadeli silahlanmasını destekleyecek anlaşma da bu bağlamda önem taşıyor.

Zelenskiy’in NATO üyeliği çağrısı, Ukrayna’nın güvenliği açısından kritik bir çözüm önerisi olarak tartışılıyor. Fakat kanala konuşan başka bir kaynak, müzakerelerin tavizleri de içermesi gerektiğine işaret etti: “Ukrayna pes ederse eline ne geçecek? NATO üyeliği mi?”

İngiltere ve Fransa, Ukrayna’ya asker göndermeyi yeniden gündeme getirdi

Okumaya Devam Et

DİPLOMASİ

İngiltere’nin en büyük bankasından Rusya ve Belarus’a ödeme engeli

Yayınlanma

İngiltere’nin varlık bakımından lider bankası HSBC, Rusya ve Belarus’tan gelen ödemeleri kabul etmeme kararı aldı.

Reuters‘in aktardığına göre banka, müşterilerine gönderdiği bildiride söz konusu yasağın bireysel müşterileri kapsayacağını ve her iki ülkeden gelecek tüm işlemlere uygulanacağını duyurdu.

HSBC, geçtiğimiz yaz döneminden bu yana Asya ile gerçekleştirilen işlemler için bankanın Hong Kong şubesini kullanan Rus şirketlerine hizmet vermeyi sonlandırmıştı.

Bu kısıtlamalar, Amerikalı yetkililerin Hong Kong’u ziyaret ederek Rusya’ya yaptırıma tabi malların tedarikinin durdurulmasını talep etmelerinin ardından uygulamaya konulmuştu.

Bankanın yeni ödeme yasağının gerekçeleri açıklanmazken, bu kararın, ABD’nin aralarında devlet bankası Gazprombank’ın da bulunduğu 50 Rus bankasını kara listeye alarak Rusya’ya yönelik mali yaptırımları sıkılaştırmasından bir gün sonra gelmesi dikkat çekti.

ABD Hazine Bakanlığı, yaptırımlarla ilgili açıklamasında, global ölçekteki finans kuruluşlarını, Rusya’nın “SWIFT benzeri” sistemi olan Rusya Merkez Bankası Finansal Haberleşme Sistemi (FMS) ile işbirliği yapmaları durumunda karşılaşabilecekleri olası yaptırımlar konusunda uyardı.

Bu yılın yaz aylarından bu yana Avrupa yaptırımları kapsamında bulunan bu sistem hakkında ABD Hazine Bakanlığı, Rusya Merkez Bankası’nın 20 ülkeden bankaların katılım gösterdiğini belirttiği sistemin yaptırım kısıtlamalarını aşmak amacıyla kullanıldığının altını çizdi.

Savaş öncesinde Rusya’da bankacılık alanında faaliyet gösteren bir iştiraki bulunan HSBC’nin ABD makamlarıyla olan ilişkisi oldukça çalkantılı bir geçmişe sahip.

Banka, daha önce Meksika’daki yan kuruluşu üzerinden kara para aklama suçlamasıyla 2 milyar dolar tutarında para cezasına çarptırılmıştı.

HSBC, Mayıs 2022’de Rusya’daki faaliyetlerini sonlandırdığını açıklamış, iki yıl sonra ise Rusya’daki iştirakini Expobank’a devretmişti.

Putin, Avrupa’nın en büyük bankası HSBC’nin Rusya biriminin Rus Expobank’a satılmasına onay verdi

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English