Bizi Takip Edin

AVRUPA

AB’den “göçle mücadele” manzaraları

Yayınlanma

AB’de 2015 krizinin ardından yükselmeye başlayan göç ve göçmen karşıtı hareketler ve devlet politikaları, artık neredeyse “anaakım” haline gelmiş durumda.

Almanya’nın tüm kara sınırlarında polis kontrollerini tekrar başlatmasının ardından, Polonya hükümeti de iltica başvurularını “geçici olarak” askıya alma kararı aldı.

Başbakan Donald Tusk salı günü yaptığı açıklamada, iktidardaki koalisyon içinde bazı bölünmelere neden olmasına rağmen, Varşova’nın yeni ve daha sert bir göç stratejisini resmen kabul ettiğini duyurdu.

Tusk tarafından cumartesi günü “Kontrolü Yeniden Kazanmak, Güvenliği Sağlamak” başlığı altında açıklanan hükümetin yeni yaklaşımı, hem iktidar hem de muhalefet kanadından pek çok siyasetçinin hukuki açıdan tartışmalı bulduğu iltica haklarının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını içerdiği için eleştirildi.

Tusk, salı günü öğleden sonra hükümetin haftalık toplantısının ardından stratejisinin kabul edildiğini duyurdu ve bunun “zor ama gerekli ve beklenen” olduğunu söyledi.

Eski Sivil Platform (PO) milletvekili Janina Ochojska’nın yanı sıra pazartesi günü böyle bir tedbirin “etkisiz” olacağından korktuğunu söyleyen muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) milletvekili ve eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak’a göre iltica haklarının geçici ve bölgesel olarak bile askıya alınması Cenevre Sözleşmesini ihlal edebilir.

Tusk ayrıca cumartesi günü yaptığı açıklamada, Varşova, Budapeşte ve Bratislava’nın muhalefetine rağmen AB bakanlarının bu yılın başlarında nitelikli çoğunlukla onayladığı AB Göç ve İltica Paktını uygulamaya niyetli olmadığını duyurdu.

Polonya’nın yeni strateji belgesi: Göç kontrolü sıkılaşıyor

“Polonya’nın 2025-2030 yılları için kapsamlı ve sorumlu göç stratejisi” başlıklı belge 30 sayfadan üzerinde ve sekiz bölümden oluşuyor. Strateji bölgeye erişim, sığınma hakkı, işgücü piyasasına erişim ve entegrasyon gibi konuları kapsıyor.

Belgede, göç süreçlerinin “ayrıntılı bir şekilde düzenleneceği ve varış amacı, akının ölçeği ve yabancıların menşe ülkeleri açısından kontrol altında tutulacağı” belirtiliyor.

Ayrıca “Polonya Cumhuriyeti hükümetinin sığınma hakkı verilmesine ilişkin mevcut yaklaşımda bir değişiklik talep edeceği” de açıklandı.

Vize politikası “seçici” hale gelecek

Göç politikasını şekillendirecek kilit organ, yetkileri henüz ayrıntılı olarak tanımlanmamış olan Bakanlıklar Arası Göç Ekibi olacak. Ekip, stratejinin uygulanmasını izleyecek ve 2027 yılı sonuna kadar “kapsamlı orta vadeli gözden geçirmeyi” hazırlayacak.

Polonya’nın vize politikası, hükümetin Polonya’ya girmek isteyen yabancı vatandaşlar için kurallar belirlediği “seçici bir modele” dayanacak. Seçilmiş bir grup ülkeden gelenlere ya da “benzersiz” becerilere sahip olanlara öncelik tanınacak.

Vizeler, ülkedeki stratejik yatırımlardan kaynaklanan belirli işçi kategorilerine duyulan ihtiyaç da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere göre verilecek.

Polonya, Alman sınır kontrol modeline karşı

Hükümetin, Almanya’nın geçen ay yaptığı gibi Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin yeniden getirilmesine karşı olduğu da belirtiliyor.

Yeni strateji, sınır kontrollerinin sadece büyük spor veya siyasi etkinlikler gibi geçici durumlarda uygulanması gerektiğini savunuyor.

Belgede ayrıca, “Göçmenlerin ikincil hareketliliği sorununu çözmenin anahtarı AB’nin dış sınırlarını uygun şekilde güvence altına almaktır,” deniyor.

Leyen, sığınmacılar için ‘geri gönderme merkezlerine” destek verdi

Öte yandan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, başvuruları reddedilen sığınmacıların nakledilmesi için Avrupa Birliği sınırları dışında “geri gönderme merkezleri” kurulmasını öngören tartışmalı projeye şimdiye kadarki en güçlü desteğini verdi.

Bu fikir, Avrupa Komisyonu Başkanının Brüksel’de iki gün sürecek ve göç konusunun ağırlıklı olarak ele alınacağı zirve öncesinde AB liderlerine gönderdiği bir mektupta yer aldı.

Pazartesi akşamı basınla paylaşılan yedi sayfalık mektupta, geçen yıl blok genelinde 1.140.000’e ulaşan sığınma başvurularının sayısını azaltmak ve “düzensiz sınır geçişleri ve insan kaçakçılığıyla mücadele” etmek için çeşitli öneriler özetleniyor.

Öneriler arasında, Giorgia Meloni’nin sağcı hükümetinin İtalyan yetkililer tarafından açık sularda kurtarılan erkek göçmenleri transfer etmek için iki merkez inşa ettiği Arnavutluk’ta yaptığı gibi, genellikle sığınma prosedürlerinin “offshore edilmesi” ile ilişkilendirilen “yenilikçi yollar” geliştirmeye yönelik açık bir eylem çağrısı da yer alıyor.

Leyen, İtalya-Arnavutluk modeline göz kırpıyor

Leyen daha önce İtalya-Arnavutluk protokolünü “ezber bozan bir düşünce” olarak tanımlamıştı.

Başkan yeni mektubunda, insani yardım örgütleri tarafından iltica sürecini baltaladığı ve yargı denetimini zayıflattığı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilen bu anlaşmanın sonuçlarının AB göç politikasının bundan sonraki adımlarını belirleyebileceğini söyledi.

Leyen, “Ayrıca, özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi göz önünde bulundurulduğunda, AB dışında geri dönüş merkezleri geliştirme fikriyle ilgili olası yolları araştırmaya devam etmeliyiz,” diye yazdı.

Komisyondan “güvenli üçüncü ülkeler belirleme “çağrısı

Komisyon başkanı, İtalya-Arnavutluk protokolünün faaliyete geçmesiyle birlikte bu deneyimden “pratikte de dersler çıkarabileceklerini” savundu.

Leyen ayrıca üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları önlemek ve büyük bir değişiklik olmaksızın %20 ile %30 arasında seyreden sınır dışı etme oranını hızlandırmak için AB düzeyinde “güvenli üçüncü ülkeler” belirlenmesini talep etti.

Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup Komisyona bir belge göndererek sınır dışı etme konusunda “paradigma değişikliği” talep etmiş ve hükümetlerin “güçlendirilmesi gerektiğini” belirtmişti.

17 ülkenin mektubunda, “Kalma hakkı olmayan kişiler sorumlu tutulmalıdır. Yeni bir yasal zemin bu kişilerin yükümlülüklerini ve görevlerini net bir şekilde tanımlamalıdır. İşbirliği yapmamanın sonuçları olmalı ve yaptırıma tabi tutulmalıdır,” dedi.

Mektubunda Leyen, dijitalleşme ve üye devletler tarafından verilen kararların karşılıklı olarak tanınması konularına odaklanarak “geri dönenler için işbirliği yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlayacak ve geri dönüş sürecini etkin bir şekilde düzenleyecek” bir yasayı masaya yatırma sözü verdi.

İki kritik başlık: Sınır dışı prosedürleri ve vize kuralları

Avrupa Komisyonu Başkanı, 17 ülkelik grubun iki temel talebini destekliyor.

Bunlardan birincisi, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit olarak görülenlerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi için yeni kurallar.

İkincisi ise vize ve ticaret politikalarının, iltica başvuruları reddedilen AB üyesi olmayan ülkeleri vatandaşlarını kabul etmeye ikna etmek için bir kaldıraç olarak kullanılması.

Leyen, “AB’nin göç politikası ancak AB’de kalma hakkına sahip olmayanlar etkin bir şekilde geri gönderilirse sürdürülebilir,” diye yazdı.

Başkanın dile getirdiği diğer fikirler arasında komşu ülkelerle daha fazla AB destekli anlaşma imzalanması, insan kaçakçılığını engellemek için daha katı kurallar, hibrit saldırılara ve araçsallaştırmaya karşı daha güçlü bir müdahale ve Orta Doğu’da savaştan zarar görmüş ülkelere daha fazla insani yardım yer alıyor.

Leyen ayrıca, her ne kadar STK’lar göçün “offshore edilmesinin” doğası gereği sorunlu olduğu konusunda uyarıda bulunmuş olsalar da, bloğun ileriye götüreceği her türlü projenin “AB ilke ve değerlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere ve temel hakların korunmasına” saygı göstermesi ve göçmenler için “sürdürülebilir ve adil çözümler” sağlaması gerektiğini vurguladı.

İsveç zorunlu sığınma merkezlerini hayata geçirmeyi düşünüyor

Kuzeye doğru gittiğimizde ise, İsveç hükümeti ve parlamentodaki sağcı müttefiki İsveç Demokratları, ülkedeki sığınmacıların izlenmesini artırmak için devlet tarafından işletilen zorunlu sığınma merkezleri getirmek istiyor.

İsveç hükümeti tarafından yaptırılan ve salı günü sunulan bir araştırmanın sonuçları, sığınmacıların belirli bir bölgeyle sınırlandırılması ve varlıklarının kontrol edilmesi ya da yardımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaları gerektiğini öne sürdü.

Raporu hazırlamakla görevlendirilen Ingela Fridström, “Genel bir kural olarak, yalnızca sığınma evinin kayıtlı olduğu ilçede kalabilirsiniz. Bu nispeten geniş bir alandır ve iletişim, sosyal hizmetler ve eğlence yardımlarını kullanabilmeniz gerekir,” dedi.

Bu nedenle İsveç hükümeti, sığınmacıların iltica süreci boyunca yaşamak zorunda kalacakları, İsveç Göçmen Bürosunun denetimi altında bir tür zorunlu iltica merkezi önerecek.

Ödenek kesintileri gündemde

Mevcut sisteme göre, İsveç Göçmenlik Bürosu yeni gelen sığınmacılara kalacak yer önermek zorunda, fakat sığınmacılar isterlerse başka bir yerde, örneğin akrabalarının yanında yaşamayı da seçebiliyorlar.

Belirlenen konaklama yerlerinde yaşamayan sığınmacılar günlük 71 İsveç kronu (6,26 avro) tutarındaki ödenek haklarını kaybedebilirler.

Hükümet, önerilen sistemin AB hukuku ve bu yılın başlarında kabul edilen yeni Göç ve İltica Paktı kapsamında yasal olduğunu savunuyor.

Sığınmacılar üzerinde daha fazla kontrol

Göç Bakanı Johan Forssell’e göre, sığınmacıların %65’i kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da bazı belediyelerde hem “marjinalleşme” hem de “aşırı kalabalıklaşma” riskini artırıyor.

Forsell basın toplantısında, “İltica başvuruları reddedilen kişilere ulaşmak daha kolay olacak,” diye de ekledi.

İsveç’te şu anda 12.600 kişi Göçmen Bürosunun kabul sistemine kayıtlı.

Forssell, İsveç hükümetinin şimdi 2025 ya da 2026’da parlamentoda oylamaya sunulabilecek bir yasa taslağı hazırlayacağını da sözlerine ekledi.

Esad ile ilişkiler yeniden kurulabilir mi?

İtalya’nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak amacıyla Suriye ile ilişkileri normalleştirmenin de yollarını arıyor.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü AB liderleri toplantısı öncesinde İtalyan Senatosunda yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Suriye Stratejisini gözden geçirmek ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde anavatanlarına dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmak üzere tüm aktörlerle birlikte çalışmak gerekiyor,” dedi. 

AB 2011 yılında Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. İki AB diplomatının POLITICO’ya verdiği bilgiye göre Meloni, perşembe günü Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde Şam ile ilişkileri gündeme getirmeyi planlıyor.

Öte yandan POLITICO’ya göre yetkililer ilişkilerin normalleşmesine yönelik böyle bir değişimin nasıl gerçekleşebileceğinin haritasını çıkarmış değil.

Bir AB yetkilisi, “Esad’ı aramak için telefonu elimize alacağız diyen kimse yok. Kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor ama bazılarının gizli bir önerisi bu,” dedi.

7 AB ülkesi Suriye ile ilişkileri gözden geçirme çağrısı yapmıştı

Temmuz ayında yedi AB ülkesi (Avusturya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan ve Kıbrıs) AB’nin dış politika şefine birliğin Suriye stratejisini gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.

Bu ülkeler amaçlarının Suriye’deki insani durumu iyileştirmenin yanı sıra göçmenlerin ülkenin belirli bölgelerine geri dönmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtmişlerdi.

Avusturya’nın Avrupa ve uluslararası ilişkilerden sorumlu federal bakanı Alexander Schallenberg, “Esad orada, onu aklamak mümkün değil ama Avrupa 1,2 milyondan fazla Suriye vatandaşını kabul etti,” diyerek yeni bir değerlendirmenin öneminin altını çizdi. 

“Açık fikirli bir değerlendirme” talep eden Avusturyalı, “Nerede duruyoruz, nereye gitmeliyiz, çünkü elde etmek istediğimiz sonuçları elde edemiyoruz,” uyarısında bulundu.

AVRUPA

Meloni: Trump düşman değil, ‘pragmatik’ bir AB yaklaşımı gerek

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, 19-20 Aralık’ta yapılacak Avrupa Konseyi toplantısı öncesinde, AB’nin Donald Trump yönetimine karşı pragmatik bir yaklaşım sergilemesi ve NATO’da AB’nin rolünün Amerika’nınkine denk olacak şekilde güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Meloni 17 Aralık Salı günü İtalyan parlamentosunda yaptığı konuşmada ABD’ye karşı “pragmatik, yapıcı ve açık bir yaklaşımın” önemine dikkat çekti. Meloni, AB-ABD işbirliği alanlarından yararlanılmasını ve “her iki tarafa da zarar verecek” ticari anlaşmazlıkların önlenmesi için çalışılmasını önerdi.

“Merkez sol” Demokratik Parti’den (PD) bir milletvekilinin sorusunu yanıtlayan Meloni, ABD’nin seçilmiş başkanının “düşman” olarak nitelendirilmesini reddetti.

Meloni, “Korumacı iktisadi politikalar konusunda endişeler varsa, ki bundan kaçınmak için kesinlikle çalışmalıyız, birini düşman olarak tanımlayarak bir diyalog başlatmanın bunu başarmaya yardımcı olacağına inanmıyorum,” dedi.

Avrupa’nın savunması konusunda ise Meloni, NATO çerçevesinde daha güçlü ve daha özerk bir Avrupa’ya ihtiyaç olduğunu belirtti. Meloni, Avrupa’nın NATO içinde “ağırlık ve saygınlık bakımından” Amerika’nınkine denk bir Avrupa ayağı oluşturmayı hedeflemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

İtalyan lider, “Atlantik İttifakına olan bağlılığımız güvenliğimizin temel taşı olmaya devam etmektedir, fakat Avrupa bu ittifak içerisinde daha büyük bir rol üstlenmeyi hedeflemelidir,” ifadelerini kullandı.

İtalyan başbakanı çarşamba günü Fransız, Alman, Polonyalı, İngiliz ve Ukraynalı liderler ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile birlikte “Weimar Plus” zirvesi için Brüksel’de olacak.

Meloni ayrıca muhalefetin İtalya’nın AB içinde yalnızlaştığı yönündeki iddialarını da reddederek “gerçeklerin bunun tam tersini gösterdiğini” söyledi.

Örneğin Meloni, Raffaele Fitto’nun Avrupa Komisyonu başkan yardımcısı olarak atanmasının, daha önce AB içinde muhafazakârları bir kenara iten cordon sanitaire’i kırdığını söyledi.

Mercosur anlaşmasıyla ilgili olarak Meloni, İtalya’nın uygun bir denge olmadan bu anlaşmayı desteklemeyeceğini vurguladı. Meloni, “İtalya, Batılı olmayan küresel aktörlerin etkisi altına girme riski taşıyan bizimkine benzer bir kıta olan Latin Amerika’ya yatırım yapma fırsatları görüyor,” dedi.

Bununla birlikte, anlaşmanın “diğer ülkeler bizim üreticilerimize uyguladığımız gıda standartlarına uymadıkları için genellikle en yüksek maliyetlere katlanan” tarım sektörünü ele alması gerektiği konusunda uyardı.

Suriye konusuna da değinen Meloni, Beşar Esad yönetiminin düşmesini “iyi haber” olarak nitelendirdi fakat ülkenin geleceğine ilişkin endişelerini de dile getirdi.

Meloni, “Şam’da açık bir büyükelçiliği bulunan tek G7 ülkesi olan İtalya, Suriye’nin yeni liderliğiyle ilişki kurmaya hazır,” dedi.

Yeni Suriye hükümetinden gelen “cesaret verici ilk sinyalleri” kabul etmekle birlikte Meloni ihtiyatlı olunması çağrısında bulundu. İtalyan lideri, “Sözleri eylemler takip etmeli; yeni yetkilileri eylemlerine göre yargılayacağız,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki tankerlerini alıkoyma tehdidi

Yayınlanma

12 İskandinav ve Baltık ülkesi, Baltık Denizi üzerinden Rus petrolü taşıyan tankerlerin operasyonlarını yakından izlemeye başlayacak.

Birçoğu hurdaya ayrılmaya hazır olan bu “şaibeli” gemiler, sigorta geçerliliği ve uygunluğu açısından denetime tabi tutulacak.

Yaptırımları ve sigorta koşullarını ihlal eden gemiler ciddi cezalarla karşı karşıya kalacak.

Estonya Başbakanı Kristen Michal, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “Gemiler iş birliği yapmazsa şu adımlar atılacak: Yasaklı gemiler listesine alınacaklar ya da belirli bölgelerde alıkonulacaklar,” dedi.

Tallinn’deki toplantıda konuşan Michal, “Önemli olan, Rusya’nın gölge filosunu engellemek adına bu süreci sistematik bir şekilde yürütmektir,” ifadelerini kullandı.

Toplantıya, Baltık ve Manş Denizi’ndeki Rus gemilerini izleme programına katılmayı kabul eden 12 ülkeden 10’unun askeri ittifakı olan Ortak Seferi Birlik başkanları katıldı.

Birleşik Krallık, Almanya, Polonya, Hollanda, beş İskandinav ülkesi ve üç Baltık ülkesinden oluşan 12 ülke, gölge filonun operasyonlarını “bozmak ve caydırmak” amacıyla bir dizi tedbir üzerinde anlaştı.

Bu ülkelerden altısı -Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, Polonya, Finlandiya ve Estonya- Manş Denizi, Danimarka Boğazı, Finlandiya Körfezi ve İsveç ile Danimarka arasındaki boğazlarda gemilerin sigorta belgelerini kontrol etmeye başlayacak.

Danimarkalı yetkililer, geçtiğimiz yıl dar ve dolambaçlı Danimarka Boğazlarında yerel pilot hizmetlerini kullanmayı bırakan eski tankerlerin artan varlığından duydukları endişeyi dile getirdi. Bu arada, Bloomberg tarafından derlenen ve Argus Media‘dan alınan gemi takip ve fiyatlandırma verilerine göre, bu yıl içinde bu güzergâhtan yaklaşık 33 milyar dolar değerinde Rus petrolü taşındı.

Bu rakam, Rusya’nın toplam açık deniz petrol ihracatının yaklaşık yüzde 42’sine denk geliyor.

Salı günü Birleşik Krallık, Rus petrolünün taşınmasında kullanılan 20 gemiye yaptırım uygulayarak, bu gemileri daha önceki kısıtlayıcı tedbirleri ihlal etmekle suçladı. AB ise gölge filo kapsamındaki 52 gemiye yaptırım uygulayarak toplam yaptırım listesini 79’a çıkardı.

10 milyar dolarlık plan: Rusya’nın ‘gölge filosu’ yaptırımları nasıl atlatıyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English