Avrupa
AB’den “göçle mücadele” manzaraları

AB’de 2015 krizinin ardından yükselmeye başlayan göç ve göçmen karşıtı hareketler ve devlet politikaları, artık neredeyse “anaakım” haline gelmiş durumda.
Almanya’nın tüm kara sınırlarında polis kontrollerini tekrar başlatmasının ardından, Polonya hükümeti de iltica başvurularını “geçici olarak” askıya alma kararı aldı.
Başbakan Donald Tusk salı günü yaptığı açıklamada, iktidardaki koalisyon içinde bazı bölünmelere neden olmasına rağmen, Varşova’nın yeni ve daha sert bir göç stratejisini resmen kabul ettiğini duyurdu.
Tusk tarafından cumartesi günü “Kontrolü Yeniden Kazanmak, Güvenliği Sağlamak” başlığı altında açıklanan hükümetin yeni yaklaşımı, hem iktidar hem de muhalefet kanadından pek çok siyasetçinin hukuki açıdan tartışmalı bulduğu iltica haklarının geçici olarak bölgesel düzeyde askıya alınmasını içerdiği için eleştirildi.
Tusk, salı günü öğleden sonra hükümetin haftalık toplantısının ardından stratejisinin kabul edildiğini duyurdu ve bunun “zor ama gerekli ve beklenen” olduğunu söyledi.
Eski Sivil Platform (PO) milletvekili Janina Ochojska’nın yanı sıra pazartesi günü böyle bir tedbirin “etkisiz” olacağından korktuğunu söyleyen muhalefetteki Hukuk ve Adalet (PiS) milletvekili ve eski savunma bakanı Mariusz Błaszczak’a göre iltica haklarının geçici ve bölgesel olarak bile askıya alınması Cenevre Sözleşmesini ihlal edebilir.
Tusk ayrıca cumartesi günü yaptığı açıklamada, Varşova, Budapeşte ve Bratislava’nın muhalefetine rağmen AB bakanlarının bu yılın başlarında nitelikli çoğunlukla onayladığı AB Göç ve İltica Paktını uygulamaya niyetli olmadığını duyurdu.
Polonya’nın yeni strateji belgesi: Göç kontrolü sıkılaşıyor
“Polonya’nın 2025-2030 yılları için kapsamlı ve sorumlu göç stratejisi” başlıklı belge 30 sayfadan üzerinde ve sekiz bölümden oluşuyor. Strateji bölgeye erişim, sığınma hakkı, işgücü piyasasına erişim ve entegrasyon gibi konuları kapsıyor.
Belgede, göç süreçlerinin “ayrıntılı bir şekilde düzenleneceği ve varış amacı, akının ölçeği ve yabancıların menşe ülkeleri açısından kontrol altında tutulacağı” belirtiliyor.
Ayrıca “Polonya Cumhuriyeti hükümetinin sığınma hakkı verilmesine ilişkin mevcut yaklaşımda bir değişiklik talep edeceği” de açıklandı.
Vize politikası “seçici” hale gelecek
Göç politikasını şekillendirecek kilit organ, yetkileri henüz ayrıntılı olarak tanımlanmamış olan Bakanlıklar Arası Göç Ekibi olacak. Ekip, stratejinin uygulanmasını izleyecek ve 2027 yılı sonuna kadar “kapsamlı orta vadeli gözden geçirmeyi” hazırlayacak.
Polonya’nın vize politikası, hükümetin Polonya’ya girmek isteyen yabancı vatandaşlar için kurallar belirlediği “seçici bir modele” dayanacak. Seçilmiş bir grup ülkeden gelenlere ya da “benzersiz” becerilere sahip olanlara öncelik tanınacak.
Vizeler, ülkedeki stratejik yatırımlardan kaynaklanan belirli işçi kategorilerine duyulan ihtiyaç da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere göre verilecek.
Polonya, Alman sınır kontrol modeline karşı
Hükümetin, Almanya’nın geçen ay yaptığı gibi Schengen bölgesi içinde sınır kontrollerinin yeniden getirilmesine karşı olduğu da belirtiliyor.
Yeni strateji, sınır kontrollerinin sadece büyük spor veya siyasi etkinlikler gibi geçici durumlarda uygulanması gerektiğini savunuyor.
Belgede ayrıca, “Göçmenlerin ikincil hareketliliği sorununu çözmenin anahtarı AB’nin dış sınırlarını uygun şekilde güvence altına almaktır,” deniyor.
Leyen, sığınmacılar için ‘geri gönderme merkezlerine” destek verdi
Öte yandan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de, başvuruları reddedilen sığınmacıların nakledilmesi için Avrupa Birliği sınırları dışında “geri gönderme merkezleri” kurulmasını öngören tartışmalı projeye şimdiye kadarki en güçlü desteğini verdi.
Bu fikir, Avrupa Komisyonu Başkanının Brüksel’de iki gün sürecek ve göç konusunun ağırlıklı olarak ele alınacağı zirve öncesinde AB liderlerine gönderdiği bir mektupta yer aldı.
Pazartesi akşamı basınla paylaşılan yedi sayfalık mektupta, geçen yıl blok genelinde 1.140.000’e ulaşan sığınma başvurularının sayısını azaltmak ve “düzensiz sınır geçişleri ve insan kaçakçılığıyla mücadele” etmek için çeşitli öneriler özetleniyor.
Öneriler arasında, Giorgia Meloni’nin sağcı hükümetinin İtalyan yetkililer tarafından açık sularda kurtarılan erkek göçmenleri transfer etmek için iki merkez inşa ettiği Arnavutluk’ta yaptığı gibi, genellikle sığınma prosedürlerinin “offshore edilmesi” ile ilişkilendirilen “yenilikçi yollar” geliştirmeye yönelik açık bir eylem çağrısı da yer alıyor.
Leyen, İtalya-Arnavutluk modeline göz kırpıyor
Leyen daha önce İtalya-Arnavutluk protokolünü “ezber bozan bir düşünce” olarak tanımlamıştı.
Başkan yeni mektubunda, insani yardım örgütleri tarafından iltica sürecini baltaladığı ve yargı denetimini zayıflattığı gerekçesiyle sert bir şekilde eleştirilen bu anlaşmanın sonuçlarının AB göç politikasının bundan sonraki adımlarını belirleyebileceğini söyledi.
Leyen, “Ayrıca, özellikle geri dönüşle ilgili yeni bir yasa teklifi göz önünde bulundurulduğunda, AB dışında geri dönüş merkezleri geliştirme fikriyle ilgili olası yolları araştırmaya devam etmeliyiz,” diye yazdı.
Komisyondan “güvenli üçüncü ülkeler belirleme “çağrısı
Komisyon başkanı, İtalya-Arnavutluk protokolünün faaliyete geçmesiyle birlikte bu deneyimden “pratikte de dersler çıkarabileceklerini” savundu.
Leyen ayrıca üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları önlemek ve büyük bir değişiklik olmaksızın %20 ile %30 arasında seyreden sınır dışı etme oranını hızlandırmak için AB düzeyinde “güvenli üçüncü ülkeler” belirlenmesini talep etti.
Geçtiğimiz hafta 17 Avrupa ülkesinden oluşan bir grup Komisyona bir belge göndererek sınır dışı etme konusunda “paradigma değişikliği” talep etmiş ve hükümetlerin “güçlendirilmesi gerektiğini” belirtmişti.
17 ülkenin mektubunda, “Kalma hakkı olmayan kişiler sorumlu tutulmalıdır. Yeni bir yasal zemin bu kişilerin yükümlülüklerini ve görevlerini net bir şekilde tanımlamalıdır. İşbirliği yapmamanın sonuçları olmalı ve yaptırıma tabi tutulmalıdır,” dedi.
Mektubunda Leyen, dijitalleşme ve üye devletler tarafından verilen kararların karşılıklı olarak tanınması konularına odaklanarak “geri dönenler için işbirliği yükümlülüklerini net bir şekilde tanımlayacak ve geri dönüş sürecini etkin bir şekilde düzenleyecek” bir yasayı masaya yatırma sözü verdi.
İki kritik başlık: Sınır dışı prosedürleri ve vize kuralları
Avrupa Komisyonu Başkanı, 17 ülkelik grubun iki temel talebini destekliyor.
Bunlardan birincisi, kamu düzeni ve güvenliğine tehdit olarak görülenlerin gözaltına alınması ve sınır dışı edilmesi için yeni kurallar.
İkincisi ise vize ve ticaret politikalarının, iltica başvuruları reddedilen AB üyesi olmayan ülkeleri vatandaşlarını kabul etmeye ikna etmek için bir kaldıraç olarak kullanılması.
Leyen, “AB’nin göç politikası ancak AB’de kalma hakkına sahip olmayanlar etkin bir şekilde geri gönderilirse sürdürülebilir,” diye yazdı.
Başkanın dile getirdiği diğer fikirler arasında komşu ülkelerle daha fazla AB destekli anlaşma imzalanması, insan kaçakçılığını engellemek için daha katı kurallar, hibrit saldırılara ve araçsallaştırmaya karşı daha güçlü bir müdahale ve Orta Doğu’da savaştan zarar görmüş ülkelere daha fazla insani yardım yer alıyor.
Leyen ayrıca, her ne kadar STK’lar göçün “offshore edilmesinin” doğası gereği sorunlu olduğu konusunda uyarıda bulunmuş olsalar da, bloğun ileriye götüreceği her türlü projenin “AB ilke ve değerlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere ve temel hakların korunmasına” saygı göstermesi ve göçmenler için “sürdürülebilir ve adil çözümler” sağlaması gerektiğini vurguladı.
İsveç zorunlu sığınma merkezlerini hayata geçirmeyi düşünüyor
Kuzeye doğru gittiğimizde ise, İsveç hükümeti ve parlamentodaki sağcı müttefiki İsveç Demokratları, ülkedeki sığınmacıların izlenmesini artırmak için devlet tarafından işletilen zorunlu sığınma merkezleri getirmek istiyor.
İsveç hükümeti tarafından yaptırılan ve salı günü sunulan bir araştırmanın sonuçları, sığınmacıların belirli bir bölgeyle sınırlandırılması ve varlıklarının kontrol edilmesi ya da yardımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmaları gerektiğini öne sürdü.
Raporu hazırlamakla görevlendirilen Ingela Fridström, “Genel bir kural olarak, yalnızca sığınma evinin kayıtlı olduğu ilçede kalabilirsiniz. Bu nispeten geniş bir alandır ve iletişim, sosyal hizmetler ve eğlence yardımlarını kullanabilmeniz gerekir,” dedi.
Bu nedenle İsveç hükümeti, sığınmacıların iltica süreci boyunca yaşamak zorunda kalacakları, İsveç Göçmen Bürosunun denetimi altında bir tür zorunlu iltica merkezi önerecek.
Ödenek kesintileri gündemde
Mevcut sisteme göre, İsveç Göçmenlik Bürosu yeni gelen sığınmacılara kalacak yer önermek zorunda, fakat sığınmacılar isterlerse başka bir yerde, örneğin akrabalarının yanında yaşamayı da seçebiliyorlar.
Belirlenen konaklama yerlerinde yaşamayan sığınmacılar günlük 71 İsveç kronu (6,26 avro) tutarındaki ödenek haklarını kaybedebilirler.
Hükümet, önerilen sistemin AB hukuku ve bu yılın başlarında kabul edilen yeni Göç ve İltica Paktı kapsamında yasal olduğunu savunuyor.
Sığınmacılar üzerinde daha fazla kontrol
Göç Bakanı Johan Forssell’e göre, sığınmacıların %65’i kendi evlerinde yaşamayı tercih ediyor ve bu da bazı belediyelerde hem “marjinalleşme” hem de “aşırı kalabalıklaşma” riskini artırıyor.
Forsell basın toplantısında, “İltica başvuruları reddedilen kişilere ulaşmak daha kolay olacak,” diye de ekledi.
İsveç’te şu anda 12.600 kişi Göçmen Bürosunun kabul sistemine kayıtlı.
Forssell, İsveç hükümetinin şimdi 2025 ya da 2026’da parlamentoda oylamaya sunulabilecek bir yasa taslağı hazırlayacağını da sözlerine ekledi.
Esad ile ilişkiler yeniden kurulabilir mi?
İtalya’nın başını çektiği bazı AB ülkeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesini kolaylaştırmak amacıyla Suriye ile ilişkileri normalleştirmenin de yollarını arıyor.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni salı günü AB liderleri toplantısı öncesinde İtalyan Senatosunda yaptığı açıklamada, “Avrupa Birliği’nin Suriye Stratejisini gözden geçirmek ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde anavatanlarına dönebilmeleri için gerekli koşulları yaratmak üzere tüm aktörlerle birlikte çalışmak gerekiyor,” dedi.
AB 2011 yılında Suriye ile diplomatik ilişkilerini kesmişti. İki AB diplomatının POLITICO’ya verdiği bilgiye göre Meloni, perşembe günü Brüksel’de düzenlenecek AB liderler zirvesinde Şam ile ilişkileri gündeme getirmeyi planlıyor.
Öte yandan POLITICO’ya göre yetkililer ilişkilerin normalleşmesine yönelik böyle bir değişimin nasıl gerçekleşebileceğinin haritasını çıkarmış değil.
Bir AB yetkilisi, “Esad’ı aramak için telefonu elimize alacağız diyen kimse yok. Kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor ama bazılarının gizli bir önerisi bu,” dedi.
7 AB ülkesi Suriye ile ilişkileri gözden geçirme çağrısı yapmıştı
Temmuz ayında yedi AB ülkesi (Avusturya, İtalya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Yunanistan, Hırvatistan ve Kıbrıs) AB’nin dış politika şefine birliğin Suriye stratejisini gözden geçirme çağrısında bulunmuştu.
Bu ülkeler amaçlarının Suriye’deki insani durumu iyileştirmenin yanı sıra göçmenlerin ülkenin belirli bölgelerine geri dönmelerine yardımcı olmak olduğunu belirtmişlerdi.
Avusturya’nın Avrupa ve uluslararası ilişkilerden sorumlu federal bakanı Alexander Schallenberg, “Esad orada, onu aklamak mümkün değil ama Avrupa 1,2 milyondan fazla Suriye vatandaşını kabul etti,” diyerek yeni bir değerlendirmenin öneminin altını çizdi.
“Açık fikirli bir değerlendirme” talep eden Avusturyalı, “Nerede duruyoruz, nereye gitmeliyiz, çünkü elde etmek istediğimiz sonuçları elde edemiyoruz,” uyarısında bulundu.
Avrupa
Danimarka’da “Yankee go home” sesleri: ABD’nin kullanımına açılan üsler tartışma yarattı

Danimarka parlamentosu (Folketing), halkın geniş çaplı protestolarına ve uzmanların ciddi hukuki uyarılarına rağmen, ABD’nin Danimarka topraklarında kalıcı askerî üsler kurmasına olanak tanıyan yasayı kabul etti. 95 milletvekilinin “Evet”, 11’inin “Hayır” oyu verdiği ve bir kişinin çekimser kaldığı oylama sonucunda, üç hava üssü ABD ordusunun kullanımına açılmış oldu.
ABD ordusuna teslim edilen üsler hangileri?
Danimarka, Skrydstrup, Karup ve Aalborg üslerini ABD ordusuna teslim etti. Skrydstrup Hava Üssü, Danimarka Hava Kuvvetleri’nin ana savaş kanadı. Karup, 3 bin hektarlık alanıyla Danimarka’nın en büyük hava üssü. Hem sivil havalimanı hem de askeri tesis olarak hizmet veren Aalborg ise, C‑130 ve Challenger uçaklarına ev sahipliği yapıyor.
Danimarka medyasının aktardığı haberlere göre, oylama sırasında hükûmet cephesinden tek bir bakan bile kürsüye çıkıp anlaşmayı savunmadı. Tartışmalar boyunca yalnızca Enhedslisten, Alternativet partilerinden temsilciler ve bağımsız vekil Theresa Scavenius söz alarak anlaşmanın hukuka ve demokrasiye aykırı yönlerini vurguladı.
“Danimarka, ABD’nin askeri imparatorluğunun parçası haline geliyor”
Danimarka’nın Kırmızı-Yeşil İttifakı Enhedslisten’in savunma sözcüsü Trine Pertou Mach, anlaşmaya “Danimarka, ABD’nin askeri imparatorluğunun bir parçası haline geliyor” ifadeleriyle tepki gösterdi. Mach ayrıca, anlaşmanın ‘10 yıl boyunca feshedilemeyeceğine’ dikkat çekerek, Danimarka’nın savunma politikası üzerindeki kontrolünün zayıflayacağı öngörüsünde bulundu.
Anlaşmaya ilişkin bir diğer önemli tartışma konusu ise, Danimarka Anayasası’na uygun olup olmadığı. Danimarka İnsan Hakları Enstitüsü’nden, uluslararası hukuk profesörü Frederik Harhoff, Danimarka medyasına yaptığı açıklamada, söz konusu anlaşmanın Anayasa’nın 20. maddesine aykırı olabileceğini açıkladı. Bu madde, Danimarka egemenliğinin NATO ve Avrupa Birliği (AB) gibi yalnızca uluslararası örgütlere devredilebileceğini öngörürken, ABD gibi ‘tekil bir ülkenin’ ulusal makamlarına devri açıkça yasaklanıyor.
“Devlet kavramının çöküşü anlamına gelir”
İnsan Hakları Enstitüsü’nden Peter Vedel Kessing ise, “Eğer başka bir ülkenin askerî güçlerine Danimarka topraklarında yetki veriliyorsa, bu yalnızca anayasanın değil, devlet kavramının da çöküşü anlamına gelir” değerlendirmesinde bulundu.
Tartışmalı 6. madde
Anlaşmanın en tartışmalı maddelerinden biri olan madde 6, ABD ordusuna ‘gerekli görülen tüm yetkileri’ kullanma hakkı tanıyor, ancak bu yetkilerin neleri kapsadığı açıkça belirtilmiyor. ABD askerî polisinin Danimarka vatandaşlarını yargılayabilme ve zor kullanabilme yetkisine sahip olup olmayacağı ise hala belirsizliğini koruyor.
Protestolarla karşılandı
Danimarka’da kritik hava üslerinin ABD’ye devri üzerinden yaşanan tartışmalara protestolar da eşlik etti.
Başkent Kophenag başta olmak üzere ülkenin büyük kentlerinde anlaşmaya karşı düzenlenen protestolarda, “Yankee go home” (Yankee evine dön” ve “USA-baser – nej tak” (ABD üssü – Hayır teşekkürler) sloganları öne çıktı.
Aarhus kent merkezli, ABD ve NATO’nun askeri faaliyetlerine karşı eylemleriyle bilinen barış örgütü ‘Aarhus mod Krig og Terror’ (Savaşa ve teröre karşı Aarhus) sözcüsü sözcüsü Carsten Andersen, “Eğer Trump bu üslerden Rusya’yı tehdit ederse ya da Danimarka boğaz ve geçitlerini Ruslara kapatırsa, bombalanacak ülke ABD değil, Danimarka olur” ifadelerini kullandı.
Komünist Parti lideri Lotte Rørtoft-Madsen ise, anlaşmayı şu şekilde değerlendirdi:
“Az önce meclisin ABD ile üs anlaşmasını onayladığı oturumu izledim. Tartışma sadece 38 dakika sürdü. 38 dakikanın sonunda ABD ordusunun Danimarka topraklarında konuşlanması kabul edildi. Bu anlaşmayla üç bölge ABD egemenliğine bırakılıyor. ABD askerleri silah taşıyabilecek, güç kullanabilecek. Bu durum Danimarka Anayasası’na aykırı. Tartışma boyunca hükümet partilerinden tek bir temsilci bile söz almadı.”
Rørtoft-Madsen ayrıca, Amerikan askerlerinin anlaşma kapsamında kendi posta hizmetlerini, bankacılık işlemlerini ve vergi muafiyetlerini düzenleyebileceğini belirterek, anlaşmanın Danimarka’yı bir ‘paralel toplum’ haline getirdiğini vurguladı.
ABD’nin Avrupa’daki ayak izi büyüyor
Bu gelişme her şeyden önce, ABD’nin NATO’nun kuzey kanadını tahkim etmeye yönelik stratejisi kapsamında hem nüfuz oluşturma, hem de Rusya’ya karşı Avrupa’nın militarizasyonu planının bir parçası.
Ancak bu anlaşma, Danimarka’da önemli bir kesim tarafından ‘tarafsızlık, egemenlik ve hukuk devleti ilkelerinden ödün verilmesi’ anlamına geliyor. Üstelik bu anlaşma, kısa süre önce Grönland üzerinden yaşanan egemenlik tartışmaları ve ABD’nin bölgede artan askerî nüfuzu nedeniyle zaten gergin olan siyasi atmosferi daha da kızıştırmış durumda.
Kaynaklar:
https://arbejderen.dk/indland/protester-i-syv-byer-da-folketinget-vedtog-baseaftalen-med-usa/
https://www.theguardian.com/world/2025/jun/11/denmark-vote-defence-bill-us-airbases
https://arbejderen.dk/indland/staerk-protest-mod-amerikanske-baser/
https://arbejderen.dk/indland/groent-lys-til-militaere-usa-baser-i-danmark/
https://arbejderen.dk/indland/lovforslag-om-amerikanske-baser-kan-vaere-i-strid-med-grundloven/
Avrupa
Karadağ, Ukrayna askerlerini eğiten AB misyonuna katılıyor

Karadağ parlamentosu, ülkenin Avrupa Birliği’nin Ukrayna’ya yönelik askeri yardım misyonuna katılımını onayladı. Karadağ Savunma Bakanı, askerlerin Ukrayna topraklarına gönderilmeyeceğini, eğitimin Almanya ve Polonya’da verileceğini belirtti. Karadağ ayrıca, ABD desteğiyle insansız hava aracı üretip ilk partiyi Ukrayna’ya gönderecek.
Karadağ parlamentosu, ülkenin Avrupa Birliği’nin (AB) Ukrayna’ya yönelik askeri yardım misyonuna katılmasına onay verdi.
Radio Slobodna Evropa‘nın haberine göre, belgenin sunulmasından dokuz ay sonra yapılan oylamada, 81 milletvekilinden 49’u kararın lehinde oy kullandı.
Kararın gerekçesinde, Karadağ’ın bu girişime katılımının temel amacının, Ukrayna Silahlı Kuvvetleri’nin uluslararası tanınmış sınırlar dahilindeki toprak bütünlüğünü koruma konusundaki savunma yeteneklerini güçlendirmek olduğu belirtildi.
Ayrıca, ülkenin bu adımla Rusya’nın askeri saldırganlığını ve diğer devletlerden gelebilecek potansiyel tehditleri caydırmaya katkıda bulunmayı hedeflediği vurgulandı.
‘Askerler Ukrayna’ya gitmeyecek’
Karadağ Savunma Bakanı Dragan Krapoviç, Karadağ askerlerinin Ukrayna topraklarında konuşlandırılmayacağının altını çizdi.
Krapoviç, “Bu konunun tamamen net olmasını istiyorum. Asla böyle bir kararı desteklemezdim. Bu misyon kapsamındaki tüm faaliyetler AB topraklarında, Polonya ve Almanya’da gerçekleştiriliyor,” ifadelerini kullandı.
AB’nin Ukrayna’ya Askeri Yardım Misyonu (EUMAM Ukraine), 17 Ekim 2022’de iki yıllık bir süre için kurulmuştu. AB ülkeleri, Kasım 2024’te misyonun görev süresini 2026’ya kadar uzatma kararı aldı. Misyonun faaliyetleri Avrupa Barış Fonu tarafından finanse ediliyor ve program kapsamında Ukraynalı askerler, başta Almanya ve Polonya olmak üzere AB üyesi ülkelerdeki üslerde eğitim görüyor.
ABD destekli İHA üretimi
Daha önce 8 Haziran’da Karadağ’ın kendi topraklarında bir insansız hava aracı (İHA) montaj projesi başlatacağı ve ilk partiyi askeri yardım olarak Ukrayna’ya teslim edeceği açıklanmıştı.
Karadağ hükümetinden yapılan açıklamada, ülkede İHA üretiminin organize edilmesinin sadece Karadağ’ın NATO çerçevesindeki savunma kabiliyetine değil, aynı zamanda Ukrayna’ya da katkı sağlayacağı belirtilmişti.
Bu projenin ayrıca Balkan ülkesinin uluslararası pazarda modern askeri teçhizatın güvenilir bir tedarikçisi olarak imajını güçlendireceği ifade edilmişti.
Proje, ABD’nin desteğiyle hayata geçirilecek ve Washington bu amaçla 15 milyon dolar tahsis edecek.
ABD’nin Podgorica Büyükelçiliği, bu yatırımın Karadağ’ın NATO kapsamındaki müttefiklik yükümlülüklerini yerine getirme konusundaki kararlılığını teyit ettiğini belirterek girişimi memnuniyetle karşıladığını duyurdu.
Vučić’ten Ukrayna’ya ‘toprak bütünlüğü’ desteği ve yeniden inşa sözü
Avrupa
Fransa, Britanya’nın AB savunma fonuna erişimini engelliyor

Fransa, Brexit sonrası yeniden başlangıç olmasına rağmen, İngiliz silah şirketlerini AB’nin savunma sanayi programından dışlamaya çalışıyor.
Bir diplomatik kaynak The Telegraph’a yaptığı açıklamada, Paris’in bu program kapsamında silah satın almak isteyen üye ülkeleri, çoğunlukla blok içinde üretilen silahlarla sınırlandırmaya çalıştığını söyledi.
Avrupa Savunma Sanayii Programı (EDIP), Avrupa Komisyonu tarafından kıtanın sanayi tabanının en büyük revizyonu olarak lanse ediliyor.
Program kapsamında AB fonları, ortak tedarik projelerine ve silah, mühimmat ve diğer askeri teçhizatın üretimine aktarılacak.
Altı aydır hazırlığı süren EDIP, on yıl sonuna kadar 800 milyar avroyu savunmaya harcamak için başlatılan daha geniş çaplı bir yarışın parçası.
Fransız diplomatlar, bu aracın yalnızca AB, Norveç ve Ukrayna’da bulunan şirketleri desteklemek için kullanılması gerektiğini ısrarla vurguladı.
Bu, program kapsamında satın alma yapmak isteyen üye ülkelerin, parçalarının en az yüzde 85’i blok içinde üretilen teknolojilerle sınırlı olacağı anlamına geliyor.
Bu talep, kısa süre önce Brüksel ile önemli bir savunma ve güvenlik anlaşması imzalayan Birleşik Krallık’ın, AB bütçesinden finanse edilen projelerin çoğundan dışlanacağı anlamına geliyor.
Londra, EDIP programı kapsamındaki ortak satın alma projelerinden de men edilecek.
Bir AB diplomatı The Telegraph’a, “Daha bir ay önce, Birleşik Krallık ile ilişkilerimizde yeni bir sayfa açıldığını ve yeni bir dönem başladığını ciddiyetle ilan etmiştik. Fakat bu sözleri eyleme geçirmek için ilk fırsatta, kitabı kapattık,” dedi.
Sert tutum sergileyen Fransa’nın, ABD teknolojisi olduğu için Patriot karadan havaya füze savunma sistemleri üreten fabrikaların potansiyel AB fonlarının kesilmesine yol açacağına dair endişeler de var.
Bu karar, NATO’nun Avrupalı müttefikleri ve Kanada’nın, Rusya’nın olası bir saldırısına karşı hava savunma sistemlerini %400 oranında artırmaları gerektiği konusunda uyarıldığı bir dönemde geldi.
Diplomat, “Sırf Amerikan malı olduğu için, hazır bulunan tek hava savunma sistemine yatırım yapmamak kendi kendimize zarar vermek gibi görünüyor,” diye ekledi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, fonların yabancı şirketlere yatırılmasına izin vermek yerine, AB savunma planlarının kıtanın kendi sanayisini güçlendirmek için kullanılması konusunda ısrarcı bir tutum sergiliyor.
Hollanda, Romanya ve Yunanistan gibi AB’deki birçok ülke, savunma stratejilerini Patriot hava savunma bataryaları gibi Amerikan sistemlerinin satın alınmasına dayandırıyor.
Endişeleri gidermek için, AB dışındaki savunma şirketlerinden blok içindeki şirketlere teknoloji transferine izin verilmesi konusunda tartışmalar sürüyor.
Fakat içeriden gelen bilgiler, bu mekanizmanın bürokrasiye takılacağı ve fonların sağlanmasının pratikte imkansız hale geleceği yönünde.
-
Görüş2 hafta önce
ABD Dışişleri’nin Avrupa eleştirisi ne anlama geliyor?
-
Asya6 gün önce
Huawei kurucusu: Çiplerimiz ABD’nin bir nesil gerisinde
-
Dünya Basını1 hafta önce
Trumpizmin gerici ideoloğu: Curtis Yarvin
-
Avrupa2 hafta önce
Max Otte: Alman ekonomisinde bir gerileme değil, çöküş yaşanıyor
-
Rusya2 hafta önce
Ukrayna’dan Rus stratejik bombardıman üslerine kamyonlardan kalkan İHA’larla saldırı
-
Görüş2 hafta önce
Silahlar sustu, şimdi artılar eksiler hanesine bakma zamanı – 2
-
Dünya Basını2 hafta önce
Rusya ve Ukrayna heyetleri tekrar İstanbul’da: Masada neler var?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savaş sonrası Suriye’yi dönüştüren ‘Sünni popülizm’