Bizi Takip Edin

ORTADOĞU

ABD’nin “Gazze’ye Arap asker” planı: Filistin ve Kahire karşı çıkıyor

Yayınlanma

Kahire yönetiminin, Mısır askerlerinin Gazze Şeridi’ne girmesine karşı olduğu ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun da Filistin’in iç meselesi olduğunu vurguladığı belirtildi.

ABD’nin savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin yürüttüğü plan kapsamında Arap ülkelerinden, Gazze’ye geçici olarak asker konuşlandırmasını istediği iddia edilmişti. Times of Israel’in haberine göre ABD Dışişleri Antony Blinken üç hafta önce Katar, Mısır, İsrail ve Ürdün’e yaptığı ziyaretler sırasında muhataplarına, ABD’nin yerel Filistinli subaylarla birlikte çalışacak bir gücün oluşturulması için Kahire ve Abu Dabi’den destek aldığını söyledi.

İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Tzachi Hanegbi de 25 Haziran’da yaptığı açıklamada, Gazze’de Hamas’a alternatif kurulacak yönetimin birkaç gün içinde netleşeceğini söylemişti. Hanegbi, İsrail’in; ABD, Birleşmiş Milletler, Avrupa ve ılımlı Arap ülkeleriyle Gazze’de Hamas yönetimine nasıl bir alternatif bulabileceğini tartıştığını dile getirmişti.

İsrail resmi yayın kurumu hafta sonu adı açıklanmayan bir güvenlik yetkilisine dayandırdığı haberinde, “İsrail ordusunun, yerini alacak uluslararası bir güç bulunana kadar Gazze Şeridi’nde kalacağını ve bunun birkaç ay sürebileceğini” aktardı.

İddialar üzerine Filistin Yönetimi Gazze Şeridi’nde “dış güçlerin getirilmesi suretiyle işgalin sürdürülmesini reddettiğini” açıkladı.

Filistin Devlet Başkanlığı Sözcüsü ve Enformasyon Bakanı Nebil Ebu Rudeyne, resmi haber ajansı WAFA’da yer alan açıklamasında, “Filistin topraklarında herhangi bir yabancı varlığın meşruiyeti yok ve Filistin’i kimin yöneteceğine yalnızca Filistin halkı karar verir” dedi.

İsrail’in “kanlı katliamlarla sahada uygulamaya çalıştığı yerleşim ve yerinden etme politikasının da hiçbir meşruiyeti bulunmadığını” belirten Ebu Rudeyne, “İşgal hükümeti ve onun başbakanı (Binyamin Netanyahu), Filistin halkının kaderini belirleyebileceklerine ve Gazze Şeridi’ndeki işgalcinin yerine yabancı güçleri getirerek işgali sürdürebileceklerine inanırlarsa yanılgı içinde olacaklardır” ifadelerini kullandı.

Ebu Rudeyne, Batı Şeria’da ve Gazze Şeridi’nde yabancı varlığına izin vermeyeceklerini belirterek, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün, Filistin halkının tek meşru temsilcisi olduğunu belirtti.

Öte yandan Kahire yönetiminin de Mısır askerlerinin Gazze Şeridi’ne girmesine karşı olduğu ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun da Filistin’in iç meselesi olduğunu vurguladığı aktarıldı.

El-Kahire el-İhbariyye kanalının ismini vermediği 2 üst düzey Mısırlı kaynak konuya ilişkin açıklama yaptı. Kaynaklar, Mısır’ın, esirlerin evlerine geri dönmesi ve Gazze’deki saldırıların durmasının, ateşkes ve esir takası anlaşmasıyla olması gerektiğini daha önce tüm taraflara ilettiğini ifade etti. Mısır’ın ayrıca, Gazze’ye Mısır kuvvetlerinin girmesine karşı çıktığı ve Gazze’nin savaş sonrası alacağı durumun Filistin iç meselesi olduğunu vurguladığı kaydedildi.

DİPLOMASİ

ABD ve Fransa’dan “Mavi Hat” diplomasisi

Yayınlanma

İsrail ile Lübnan arasında arabulucu konumundaki ABD Başkanı Joe Biden’ın Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un özel Lübnan elçisi Jean-Yves Le Drian, Hizbullah-İsrail çatışmasını görüşmek üzere Paris’te bir araya gelecek.

Hochstein geçen ay Mavi Hat’taki gerginliği düşürme çabalarının bir parçası olarak İsrail ve Lübnan’ı ziyaret etmişti. Hochstein Beyrut’ta yaptığı açıklamada İsrail ve Hizbullah arasında diplomatik bir çözümün “ulaşılabilir ve acil” olduğunu söylemişti.

Hochstein gerginliğe çözüm olarak 2006’da İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşı sona erdiren ve Hizbullah’ın Litani Nehri’nin güneyinde İsrail sınırı boyunca konuşlanmamasını şart koşan 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararının bazı değişiklikler yapılmış bir versiyonunu canlandırmayı ve hayata geçirmeyi öneriyor.

Hochstein şimdi, Hizbullah güçlerini sınırın yaklaşık 7 kilometre kuzeyine, Litani Nehri sınırına taşıyacak bir ateşkes anlaşmasına arabuluculuk yapmaya çalışıyor.

İsrail’in Lübnan’a yönelik hava saldırılarına son vermesi karşılığında Lübnan Ordusu’ndan birkaç bin asker bölgeye konuşlandırılmasını öngören ateşkes anlaşmasına göre Mavi Hat olarak adlandırılan tartışmalı sınır noktaları üzerinde görüşmelere başlayacak.

Ancak Hizbullah Gazze’de silahlar susmadan saldırılarını sora erdirmeyeceğini defalarca deklare etti.

İsrail’den Lübnan’a saldırı tatbikatı

Gazze’de savaşın yoğunluğunu düşürmeye çalışan İsrail ordusu da birliklerini kuzeye yığma planları yapıyor. Bu kapsamda ordu kuzeydeki Hermon ve Dov Dağları’nda faaliyet göstermek üzere kurdukları 810. Dağ Tugayı’nın Lübnan saldırısını simüle eden ilk tatbikatını yaptığını duyurdu.

İsrail ordusundan yapılan yazılı açıklamada, tatbikatın, “Lübnan’ın yoğun bitki örtüsüne sahip alanlarda ve meskûn mahaldeki çatışmalar da dahil olmak üzere saldırı senaryolarını” içerdiği belirtildi.

Macron ve Netanyahu görüştü

Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Hizbullah gerilimini ele aldı.

Fransa’nın Tel Aviv Büyükelçiliğinin X hesabından yapılan açıklamaya göre, Macron, Mavi Hat üzerinde İsrail ve Hizbullah arasındaki gerilimin artmasından duyduğu ciddi endişeyi dile getirdi. Bölgede Lübnan ve İsrail’in çıkarları aleyhine işleyecek bir gerginliğin tırmanışının engellenmesi gerektiğine işaret eden Macron, böyle bir durumun bölge istikrarı için de son derece tehlikeli bir gelişme olacağını kaydetti.

Macron, tüm tarafların diplomatik çözüme doğru hızla ilerlemesi gerektiğinin altını çizerek, azami itidalin önemini vurguladı.

Fransa’nın diplomatik çözüm üzerinde çalışmaya hazır olduğunu söyleyen Macron, İsrail’in, Refah ve Han Yunus’ta yeni bir “operasyonuna” karşı olduğunu da ifade etti.

Mavi Hat’ta gerginlik

Gazze Şeridi’ne 7 Ekim’den bu yana saldırılarını sürdüren İsrail, kuzey sınırında da Lübnan Hizbullahı ile çatışıyor.

İsrail ile Lübnan arasında “Mavi Hat” olarak tabir edilen sınır hattında son haftalarda gerginlik tırmanıyor.

İsrail ordusu, 18 Haziran’da Lübnan’a yönelik olası bir saldırıya ilişkin “operasyonel planı” onayladığını duyurmuştu.

İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz da 21 Haziran’da yaptığı açıklamada, Hizbullah’ın İsrail topraklarına ve vatandaşlarına yönelik saldırılarına izin verilemeyeceğini ve gerekli kararları yakında alacaklarını ifade etmişti.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

Suriye’de “muhalifler” ne olacak?

Yayınlanma

Türkiye’nin en uzun sınırındaki ABD ve Rusya varlığı, PYD’nin giderek büyüyen silahlı gücü,  Türkiye’nin şemsiyesinde yaşam alanı bulan gruplardan bazılarının Ankara – Şam diyaloğuna bayrak açması…

Kayseri ve peşinden Suriye’nin kuzeyinde cereyan eden olaylar Suriye’de çözüme giden yolda çok çetrefilli konuların yönetilmesi gerektiğini bir kez daha ortaya koydu.

2011’den bu yana Suriye’de sırasıyla gerginlik, iç çatışma, küresel müdahale aşamalarından geçen büyük kriz göç sorunuyla birlikte Türkiye için oldukça karmaşık bir hal aldı. Sorunu çözmek için atılan veya atılması planlanan her adımın da yeni sorunları tetiklediğine tanık oluyoruz.

2024 Temmuzunda muhalif saflar arasında patlak veren karmaşa ve isyan teşebbüsünün bir dizi sebebi var. Bu sorunlar en özet haliyle “gelecek kaygısı” ve plansızlığı olarak tanımlanabilir.

Buraya nasıl gelindi?

Ankara PYD tehdidini öncelik olarak görmeye başlayınca kademeli olarak Şam’da rejim değişikliği politikasından çekilecekti. Astana platformuyla ise muhaliflerin Suriye’nin büyük kentlerindeki çatışma alanlarından tasfiye edilmesi ve ülkenin kuzeyine toplanması sağlandı. Muhalifler Halep, Şam, Humus kentlerinin kırsallarından ve Lazkiye dağlarından çekilirken TSK da esas tehdit olarak gördüğü PYD/YPG ve IŞİD üzerine yürüyecekti. Eş anlı gerçekleşen bu büyük manevralar büyük sorunun ertelenmesini sağlıyordu.

Soru: Peki, muhaliflerin geleceği ne olacak? Sonsuza kadar Suriye’nin kuzeyinde uzun ince bir koridorda mı yaşayacaklar? Şam’da siyasi bir gelecekleri olacak mı? Parti kurup Suriye parlamentosunda yer alabilecekler mi? Suriye’de yeni bir anayasa yazılacak mı? Ankara-Suriye diyaloğunda yerleri ne olacak?

İkinci bir soru: Şam, sahada kazanıp neden masada kaybetsin? Açarsak; çöküşün eşiğinden dönen Şam yönetimi, büyük şehirlerinden çıkarmayı başardığı, askeri ve siyasi düzlemde üstünlük sağladığı, bin parçalı ve etkisiz Suriye muhalefetini neden yeniden güçlendirecek türden adımlar atsın? Bunu zorlayabilecek bir kuvvet var mı? Şam’ın kapılarındayken pazarlık başka kuzeyde uzun ince ABD, Rus devriyeleri ile PYD/YPG arasında sıkışık bir koridorda pazarlık başka.

Üçüncü soru: Afganistan’dan karga tulumba çekilen ABD Suriye’deki sınırlı varlığını da çekme kararı alacak mı? 2018’de sınırlı bir çekilme eylemine imza atan Trump iş başına gelirse Suriye’den tamamen çekilir mi? Olası çekilme kaynaklı bir hareketlilik ve Suriye’nin kuzeyindeki silahlı güçler arasında yeni bir köşe kapmaca yaşanır mı?

Neler söylendi?

Ankara – Şam diyaloğunda “bu sefer adım atılıyor” hissi yaratan açıklamalar doğrudan liderlerden ve öncekilere kıyasla güçlü ifadelerle geldi.

Beşşar Esad, 26 Haziran’da “Suriye, Suriye-Türkiye ilişkilerine yönelik tüm girişimlere, Suriye Devleti’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne saygı temelinde ve terörizmin her türlüsüne karşı mücadele çerçevesinde açıktır” dedi.

28 Haziran’da da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye ile yeniden diplomatik ilişkileri kurmamak için bir sebep yok. Geçmişte nasıl yaptıksa yine yapabiliriz. Suriye’nin iç işlerine karışmak gibi bir niyetimiz yok. Biliyorsunuz ailece görüşmeye varana kadar Sayın Esed’le geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok” diye konuştu.

Suriye’de devletin görüşlerini yansıtan El-Vatan Gazetesi, Suriye ile Türkiye arasında doğrudan temasın Bağdat’ta başlayacağını yazdı.

Şam’ın kontrol ettiği bölgeler ile muhalefetin kontrolündeki bölgeleri birbirine bağlayan Ebu Zeydin Sınır Kapısı da 27 Haziran’da açıldı.

Suriye devlet olarak egemenlik haklarının Ankara tarafından eksiksiz tanınmasını istiyor. Bunun için söz değil bağlayıcı bir taahhüt ya da eylem görmek istediğini belirtiyor. Şam’a göre Ankara çekilmek için ciddi olduğunu göstermeli.

Ankara ise çekildiği takdirde bölgede güvenliğin sağlanamayacağı ve PYD’nin alan kazanacağından endişe ediyor. Yeni bir çatışma ve Türkiye’ye yönelik göç dalgasının oluşmasını istemiyor.

Akla ilk gelen şey; belirli bir takvimle Şam’ın kademe kademe sınır hattına yerleşebileceği bir çözümün müzakere edilebileceği… Ancak bu sanıldığı kadar kolay olmayacak. Bu bağlamda çok fazla konuşulmayan bir konuya Suriye’nin kendi içerisinde yaşanan demografik kayma ve buna bağlı karmaşık sorunlara bakmak gerekiyor. Bir örnek vermek gerekirse Deyri Zor’un al Şaitat aşiretine mensup binlerce savaşçı Çobanbey – Afrin arasına yerleşmiş durumda. Bölgedeki Türkmen nüfusun önemli ölçüde Türkiye’ye yerleşip vatandaşlık alması da Ankara’nın işini zorlaştıran bir unsur. Deyri Zorlu Al Şaitat aşiretinin bir özelliği de savaş döneminde petrol ticaretiyle büyük bir zenginliğe ve maddi güce kavuşmaları. Çatışma dönemi boyunca yer yer IŞİD ile bazen Nusra ile bazen de ÖSO ile çatışan ve 10 binlerce savaşçısı bulunan bu aşiretin geleceği ne olacak? Bu sadece bir parçasının özeti, bunun gibi hesap edilmesi gereken sayısız parça var…

Sorun sadece ÖSO adıyla bilinen ve daha sonra “Suriye Milli Ordusu” adını alan grup değil. İdlib sorununu da buraya ekleyince mesele çok bunaltıcı görünüyor. Mikro ölçekte aşiretlerin, disipline gelmeyen grupların savaş döneminde elde ettiği ayrıcalıkları ve gücü kaybetmek istemediği aşikar.

Ankara – Şam yakınlaşmasını baltalama girişimlerinde istihbarat örgütlerinin dahlinin ne ölçüde olduğunu masa başından tespit etmemiz kolay değil. Bir varsayım olarak olasıdır ve böylesine farklı silahlı grubun ipince bir dengede durduğu sıkışık bir coğrafya parçasında olmaması garip olurdu.

Anlaşılan o ki bu sefer “şeriatın kestiği parmak” acıyacak.

Okumaya Devam Et

ORTADOĞU

“Netanyahu, Gazze’de Filistin Yönetimi’ne yeşil ışık yaktı”

Yayınlanma

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD’nin savaş sonrası Filistin Yönetimi’nin Gazze’yi yönetmesine yönelik planını kamuoyu önünde reddetmeye devam ederken “alt düzey Filistin Yönetimi çalışanlarının” Gazze’de rol almasına yeşil ışık yaktığı iddia edildi.

Konuyla ilgili bilgi sahibi üç yetkilinin The Times of Israel’e verdiği bilgiye göre, Netanyahu’nun ofisi son haftalarda Hamas’a karşı savaşın ardından Gazze’nin yönetiminde Filistin Yönetimi ile bağlantılı kişilerin yer almasına yönelik muhalefetini geri çekmeye başladı.

ABD, hazırladığı savaş sonrası planı özetle; Gazze’nin Filistin Yönetimi’ne verilmesini ve güvenliğin geçici bir süre Arap ülkelerinden gönderilecek birliklerle sağlanmasını öngörüyor.

İki İsrailli yetkiliye göre bu gelişme, Netanyahu’nun ofisinin aylarca güvenlik birimlerine Gazze’nin savaş sonrası yönetimine ilişkin planlarına Filistin Yönetimi’ni dahil etmemeleri talimatı vermesinin ardından geldi ve bu talimatın “ertesi gün” olarak bilinen dönem için gerçekçi öneriler hazırlama çabalarını önemli ölçüde engellediğini söyledi.

Netanyahu geçen hafta Kanal 14’e verdiği demeçte kıyı bölgesinde bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ve “[Gazze’yi] Filistin Yönetimi’ne vermeye hazır olmadığını” vurgulamıştı. Netanyahu sağcı kanala bunun yerine “mümkünse yerel Filistinlilerle ve umarım bölge ülkelerinin desteğiyle” bir sivil yönetim kurmak istediğini söylemişti.

İsrailli bir güvenlik yetkilisi, Times of Israel’e “Yerel Filistinliler” ifadesinin “Filistin Yönetimi’ne bağlı kişiler için kullanılan bir kod” olduğunu söyledi.

İkinci bir İsrailli yetkili de Netanyahu’nun ofisinin, Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi ile Gazze’de halihazırda kurulmuş olan kurumların parçası olan “alt düzey” Filistin Yönetimi çalışanları arasında ayrım yapmaya başladığını söyledi.

Ancak Abbas’ın, İsrail’in iki devletli bir çözüme götürecek siyasi bir ufuk oluşturma taahhüdü olmadan bu yetkililere ve kurumlara Gazze’yi yönetme yetkisi verme olasılığı son derece düşük. Aynı durum, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Mısır, Ürdün ve diğerlerinin yardımlarını iki devletli çözüme giden uygulanabilir bir planı şart koştukları göz önüne alındığında, komşu Arap ülkelerinin savaş sonrası Gazze’nin yönetimine veya güvenliğinin sağlanmasına katılımı için de geçerli.

Ayrıca, Gazze’de varlığını sürdüren ve popülerliği 7 Ekim öncesine göre daha da artan Hamas’ın bu planın hayata geçmesine izin vermeyeceği tahmin ediliyor.

Öte yandan dün Financial Times, İsrail Savunma Kuvvetleri IDF’nin Gazze’nin kuzeyindeki iki şehirde Hamas’a bağlı olmayan Gazzeli siviller için “insani bölgeler” yaratarak bir pilot program başlatacağını yazmıştı.

Gazze’nin kontrolünün bir kısmının Ramallah ve ılımlı Arap devletlerine devredileceği belirtilen haberde, aksi yönde defalarca yapılan açıklamalara rağmen İsrail’in Filistin Yönetimi ile çalışma isteğinin bir kez daha teyit edildiği belirtilmişti. Ancak plan, FT’ye konuşan isimsiz eski yetkililer ve planları bilen diğer kişiler tarafından “hayata geçmesi mümkün olmadığı” şekilde değerlendiriliyor.

FT’nin haberi, Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi’nin bir konferansta İsrail’in “ertesi gün” planının önümüzdeki günlerde Gazze’nin kuzeyinde uygulanmaya başlayacağını duyurmasının hemen ardından servis edildi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English