Avrupa
Almanya, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez gazileri andı

Almanya, 15 Haziran Pazar günü İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk gaziler kutlamasını gerçekleştirdi.
Savunma Bakanı Boris Pistorius, Berlin’deki Reichstag binası önünde inşa edilen “gaziler köyü” de dahil olmak üzere, ülke çapında düzenlenecek etkinliklere katılan mevcut ve eski askerler ile halkın bir araya geldi.
Bu, “militarizmin göstergesi” olarak görülebilecek her şeyin yıllardır tabu olarak kabul edildiği bir ülkede tarihi bir dönüşüme işaret ediyor.
Geçen yıl kabul edilen bir parlamento kararıyla oluşturulan bu yeni kutlama, Almanya federal ordusu Bundeswehr’e “şükran, takdir ve saygılarını ifade etmek” amacıyla tasarlandı.
Alman Federal Meclisi Bundestag, bu günün aynı zamanda ordu ile Alman halkı arasındaki bağı derinleştirmeyi amaçladığını vurguladı. Berlin’de düzenlenen törende Bundestag Başkanı CDU’lu Julia Klöckner, Bundeswehr’i “parlamento ordusu” olarak nitelendirerek, bunun milletvekillerine özel bir sorumluluk yüklediğini belirtti.
Ayrıca, askeri görevin zorlu ve genellikle stresli doğasını kabul ederek, askerlere uygun destek sağlanmasının gerekliliğini vurguladı.
Şansölye Friedrich Merz de sosyal medya platformu X’te, “Bundeswehr, toplumumuzun ayrılmaz bir parçasıdır,” dedi ve orduda görev yapan veya görev yapmış kişilerin geniş çaplı takdir, saygı ve tanınmayı hak ettiğini ekledi.
Yeni kurulan ulusal gaziler ofisinin başkanı Yarbay Michael Krause, Financial Times’a (FT) verdiği demeçte diğer ülkelerdeki büyük askeri etkinliklerle karşılaştırarak, “Tanklar ve savaş uçakları olmayacak. Henüz o noktada değiliz. Ama gerçekten çok iyi bir ilk adım atıyoruz,” dedi.
Almanya, NATO’nun “Rusya’nın saldırganlığından” duyduğu endişelere yanıt olarak silahlı kuvvetlere para ve kaynak aktarıyor. Yeni şansölye Friedrich Merz, Almanya’nın ordusunu “Avrupa’nın en güçlü konvansiyonel ordusu” haline getireceğine söz verdi.
Frankfurt Barış Araştırmaları Enstitüsü’nden Sarah Brockmeier-Large, politikacıların nihayet bir gaziler günü düzenleme konusunda anlaşmaya varmasının, “Alman toplumunda işleyen bir silahlı kuvvetlere ihtiyacımız olduğu ve askerlerin hayati bir kamu hizmeti sağladığına dair artan bir takdirin sembolü” olduğunu söyledi.
Berlin’in iki dünya savaşındaki rolü, 1945’ten sonra özellikle Batı Almanya’da askeri güce karşı derin bir şüphecilik doğurdu ve güçlü bir pasifist hareketin ortaya çıkmasına neden oldu.
On yıllar boyunca, gazi terimi çoğunlukla Adolf Hitler’in Wehrmacht’ında savaşmış olanlarla ilişkilendirildi, 1955’te kurulan ve sıkı parlamento denetimi altına alınan Bundeswehr’da savaşmış olanlarla değil.
Alman yedek askerler derneği başkanı Patrick Sensburg, “Eski savaşlarımızla gurur duyamazdık. Bu nedenle 50’li, 60’lı ve 70’li yıllarda Alman Bundeswehr’de gazi kültürü yoktu,” dedi.
Soğuk savaş’ta, Almanya’nın bölünmüş olduğu dönemde, Bundeswehr sadece doğal afetlere yardım etmek için NATO bölgesi dışındaki operasyonlara katıldı.
1990’da “yeniden birleşme” sonrasında, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin Ulusal Halk Ordusu lağvedildi ve az sayıda asker Bundeswehr’e katıldı.
Yeni birleşik ordu kısa süre sonra yurtdışında savaş operasyonlarına katılmaya başladı. Alman savaş uçakları, 1999’da NATO liderliğindeki Kosova misyonu sırasında eski Yugoslavya’nın bombalanmasına yardım etti.
Fakat gaziler hareketi için en önemli olay, 93.000 Alman askerinin ABD liderliğindeki Afganistan savaşına yaklaşık 20 yıl boyunca katılmasıydı. Başlangıçta Alman barış gücü misyonu olarak ilan edilen bu operasyon, Bundeswehr birliklerinin Taliban ile savaşmasıyla savaş operasyonu haline dönüştü.
Toplamda yaklaşık 3.000 Amerikan ve müttefik asker ile 100.000’den fazla Afgan sivilin hayatını kaybettiği çatışmada 59 Alman askeri de öldü.
Afganistan’da görev yapmış olanlar, aralarında fiziksel ve ruhsal yaralarla eve dönenlerin de bulunduğu, tabandan gelen baskı, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın Anzak Günü, Büyük Britanya’nın Silahlı Kuvvetler Günü veya ABD’deki Gaziler Günü gibi günlerden esinlenerek bir gaziler günü oluşturulması için bir hareket başlattı.
2012 yılında, dönemin savunma bakanı Thomas de Maizière’nin bu fikri kabul ettirme girişimi, yaygın siyasi muhalefet nedeniyle başarısız oldu.
Askeri tarihçi Sönke Neitzel, “Bence çok erkendi” diyerek, o dönemde Almanya’nın Afganistan’daki savaş operasyonlarının hâlâ “asla olmaması gereken” bir şey olarak görüldüğünü belirtti.
Fakat eski askerler ve onlara bakmak için kurulan derneklerin baskısı devam etti.
Geçen yıl Alman milletvekilleri, gazileri her yıl 15 Haziran’da “kamusal ve görünür bir şekilde” kutlamak için yeni bir planı onayladı. Savunma Bakanı Pistorius bunu “güçlü, önemli ve evet, gecikmiş bir takdir ve minnettarlık işareti” olarak nitelendirdi.
Bu fikre karşı çıkanlar hâlâ var. Şubat ayında yapılan parlamento seçimlerinde oyların yüzde 9’unu alan Die Linke (Sol Parti), pazar günü Berlin’de “Sizin savaşlarınızı kutlamayacağız” başlıklı bir etkinlik düzenledi.
Parti, askeri liderlerin önümüzdeki yıllarda on binlerce ek asker almaları gerektiği uyarısında bulunduğu bir dönemde, yeni gaziler gününün “savaşı kabul edilebilir kılmak” ve Alman silahlı kuvvetleri için “top yemi” yaratmak amacıyla düzenlendiğini belirtti.
Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin bir parçası olan doğu eyaletlerinde, kısmen bölgenin Rusya ile tarihi bağları nedeniyle, Almanya’nın Ukrayna’nın en büyük silah tedarikçilerinden biri olması yaygın bir muhalefetle karşılanıyor.
Fakat tarihçi ve Beyond the Wall: East Germany 1949-1990 [Duvarın Ötesi: Doğu Almanya 1949-1990] kitabının yazarı Katja Hoyer, Bundeswehr’in alt rütbelerinde orantısız bir şekilde temsil edilen Doğu Almanların orduda ve orduda görev yapmış kişilere hâlâ geniş bir destek verdiğini ileri sürdü.
Hoyer, “Bundeswehr’i yeniden silahlandırma ve güçlendirme fikri, birçok Doğu Alman için sorun değil. Genel olarak orduya karşı tutum ile [Ukrayna’daki] bu çatışmaya karşı tutum arasında bir fark var,” dedi.
Yıllık bir etkinliğin düzenlenmesi, bazıları hâlâ temkinli olsa da, gaziler tarafından memnuniyetle karşılandı.
Afganistan’da beş kez görev yapmış ve travma sonrası stres bozukluğu yaşayan Bundeswehr’de kıdemli çavuş Thorsten Gärtner, Berlin’de toplu taşıma araçlarında üniformasını giymekten hâlâ her zaman rahat hissetmediğini söyledi.
Gärtner, “Umarım bir gün ABD gibi diğer ülkelerde olduğu gibi, gaziler için kimlik kartı ve her yerde yüzde 10 indirim gibi uygulamalar olur. Bunun olacağına şüpheliyim. Henüz kabul görmüyor. Bu çok zaman alacak,” dedi.
Öte yandan Birleşik Krallık Prensi Harry de Almanya’nın ilk Gaziler Gününü anmak için Almanca bir video mesaj yayınladı.
Mesajında Sussex Dükü, Afganistan Seferi madalyası, Altın Jübile madalyası, Elmas Jübile madalyası ve Platin Jübile madalyası dahil olmak üzere çeşitli tören madalyaları taktı.
Mesajına akıcı Almanca ile başlayan prens, izleyicileri “Guten Tag Deutschland” (İyi Günler Almanya) diyerek selamladıktan sonra İngilizceye geçti.
“Kutsal Gaziler Gününde Almanlara mesaj iletmekle görevlendirilmenin büyük bir onur” olduğunu savunan Prens Harry, “Alman halkının yaralı askerlerden oluşan küresel topluluğumuza gösterdiği sıcaklık, coşku ve sarsılmaz destek gerçekten çok etkileyiciydi. Saygı dolu bir yuva yaratma sözünüzü kesinlikle yerine getirdiniz,“ dedi.
Prens Harry, gazilerin gücü ve dayanıklılığından övgüyle bahsederek, onları ”dayanıklılık ve ahlaki cesaretin yaşayan kanıtları“ olarak nitelendirdi.
Harry, ”Bugün, kim olduğumuzu tanımlayan özgürlükleri korumak, barış, haysiyet ve demokrasinin kalıcı vaadi için birbirimize hizmet etmek üzere taahhüdümüzü birlikte yenileyelim,” diye ekledi.
Avrupa
AB, Yunanistan’ın tartışmalı göç yasasına yeşil ışık yaktı

Yunanistan hükümeti, Kuzey Afrika’dan gelen göçmen akınını durdurmayı amaçlayan son tartışmalı yasayı kabul etmek için AB onayı aldı.
Avrupa Parlamentosu ve Yeni Demokrasi (ND) üyesi Eliza Vozemberg salı günü yaptığı açıklamada, “Bu önlem geçici olmak, üç ay sürmek, resmi olarak duyurulmak ve olağanüstü koşullar nedeniyle alındığı açıklanmak kaydıyla yeşil ışık aldık. Bu önlemin geçici olması, üç ay sürmesi, resmi olarak duyurulması ve olağanüstü koşullar nedeniyle alındığı açıklanması şartıyla yeşil ışık aldık,” dedi.
Bu iki ‘koşul’, durumu değerlendirmek için üç ay için sığınma başvurularının işlenmesinin askıya alınmasını meşrulaştırıyor.
“Brüksel’in önemli bir şeyi anladığını unutmayalım: Her üye ülkenin gönderdiği mesajlar, insan kaçakçıları tarafından yanıltılan çaresiz insanlara yönelik olmalıdır,” diyen Vozemberg, Kuzey Afrika’dan deniz yoluyla Yunanistan’a gelen göçmen ve mültecilerin sığınma başvurularının geçici olarak askıya alınması da dahil olmak üzere bir dizi planlanan “caydırıcı önlem”i savunan resmi hükümet pozisyonunu yineledi.
Bu önlem, muhalefet partilerinin Yunan Anayasasına aykırı olduğunu iddia ederek meşruiyetini sorguladığı ve hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) yorumlamasını eleştirdiği Yunanistan’da siyasi eleştirilere neden oldu.
Avrupa Komisyonu’nun, Libya’ya, kıyılarından Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin ayrılmasını durdurmak için somut adımlar atması yönünde baskı uygulayarak müdahale edip etmeyeceği sorulan Vozemberg, “Brüksel her zaman müdahale edebilir, çünkü hem üçüncü ülkelere hem de üye devletlere mali yardım var ve kurallara uyulmadığında, sağlanan mali araçların askıya alınması veya dondurulması gibi tehditler var,” dedi.
Fakat bunun için siyasi irade gerektiğini ve siyasi iradenin de her zaman mevcut olmadığını savunan vekil, “Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, Brüksel her zaman üye ülkeler ve üçüncü ülkelerle ilgili olarak Komisyon Üyeleri Koleji ve Komisyonun ikili ve çok taraflı çıkarlarını değerlendirir,” diye ekledi.
Avrupa
AB, Gürcistan ile vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşüyor

Politico dergisine göre, Avrupa Birliği diplomatları, Gürcistan’daki protestoların hükümet tarafından bastırılmasına tepki olarak bu ülkeyle vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşüyor. Gürcistan’ın ‘yabancı acenta yasası’nı kabul etmesi ve AB üyelik müzakerelerini 2028’e kadar askıya almasıyla gerilen ilişkiler, ülkede sürekli protestolara yol açmıştı.
Politico dergisine konuşan iki diplomata göre, Avrupa Birliği (AB), Gürcistan’da kasım ayından bu yana devam eden protestoların iktidardaki Gürcü Rüyası partisi tarafından bastırılmasına tepki olarak bu ülkeyle vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşecek.
Vize serbestisinin askıya alınması, AB’nin Gürcü makamları üzerinde baskı kurmak için değerlendirdiği muhtemel tedbirlerden biri olarak öne çıkıyor.
AB’den yaptırım sinyali
Daha önce AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Gürcistan demokrasisindeki ‘ciddi ölçüde geri gidiş’ nedeniyle haklarında kişisel yaptırım uygulanabilecek şahısların bir listesinin hazırlandığını açıklamıştı.
Kallas, vizesiz seyahat rejiminin askıya alınmasının da masadaki tedbirlerden biri olduğunu belirtmişti.
İlişkileri geren ‘yabancı acenta’ yasası
Gürcistan ile AB arasındaki ilişkiler, Gürcistan parlamentosunun geçen yılın mayıs ayında ‘yabancı acenta yasası’nı kabul etmesinin ardından kötüleşmişti.
Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, 28 Kasım 2024’te ülkenin AB üyelik müzakerelerine başlama konusunun 2028’e kadar askıya alındığını duyurmuştu.
Bu karardan bu yana ülkede yeni parlamento seçimleri yapılması talebiyle sürekli protesto eylemleri düzenleniyor. Avrupalı siyasetçiler de bu protestolara defalarca destek vermişti.
Ortak mektup ve Tiflis’in tepkisi
Son olarak Birleşik Krallık ve 16 AB üyesi ülkenin dışişleri bakanları, Gürcistan’daki durumla ilgili kaygılarını dile getiren ortak bir açıklama yayımladı.
Açıklamada, muhalif siyasetçilerin tutuklanmasından duyulan endişe dile getirilirken, bu durumun Avrupa norm ve değerleriyle çeliştiği vurgulandı.
Gürcistan Başbakanı Kobahidze ise bu ortak mektubu ‘üzücü’ olarak nitelendirerek içeriğini ‘dezenformasyon’ olarak tanımladı. Kobahidze daha sonra yaptığı bir açıklamada, ülke ile Avrupa kurumları arasındaki ilişkilerin düzeleceğine dair umudunu dile getirmişti.
Avrupa
Brüksel’den İtalyan bankalarının birleşmesi konusunda Roma’ya uyarı

Brüksel, Giorgia Meloni hükümetinin İtalya’da yeni bir bankacılık manzarasının şekillenmesinde son sözü söylemesine izin vermeyecek.
POLITICO’da yer alan habere göre Avrupa Komisyonu pazartesi günü Roma’ya, UniCredit’in rakibi Banco BPM’yi satın alma teklifini etkili bir şekilde engellemek için ulusal güvenlik gerekçesini öne sürerek bloğun birleşme kurallarını ihlal ettiği uyarısında bulundu.
İtalyan hükümetine gönderdiği itiraz mektubunda Avrupa Komisyonu, Roma’nın birleşmeye bu kadar katı koşullar getirerek başarısız olma riskini göze almasının “yeterli gerekçe” sunmadığını belirtti.
Brüksel’den gelen uyarı mektubu, AB ve İtalya’yı son derece hassas bir sektörde çatışma rotasına soktu.
AB rekabet kuralları uyarınca birleşmeler konusunda münhasır yetkiye sahip olan Komisyon, UniCredit-BPM anlaşmasını inceledi ve aşırı pazar yoğunlaşmasını önlemekle sınırlı koşullarla anlaşmaya onay verdi.
İtalyan hükümeti ise, UniCredit’in hâlâ Rusya’da faaliyet göstermesi nedeniyle anlaşmanın güvenlik riski oluşturduğunu savunuyor.
Fakat POLITICO’ya göre bankacılık sektöründeki birçok gözlemci, güvenlik engelini İtalya hükümetinin gerçek amacını gizlemek için bir paravan olarak görüyor: Monte dei Paschi di Siena (MPS) için çok daha büyük bir rol.
MPS, 2017 yılında kurtarıldı, fakat Roma’nın UniCredit ve Intesa Sanpaolo’dan sonra bankacılık sektöründe “üçüncü kutup” haline getirmek istediği bir “milli gözde” olarak görülüyor.
Roma’dan ikna edici karşı argümanlar gelmezse, Avrupa Komisyonu, geçmişte Macaristan ve İspanya’nın sigorta ve enerji sektörlerindeki anlaşmalarda ulusal güvenlik kartını oynadıkları zaman yaptığı gibi, Roma’nın kararını geçersiz kılabilir.
Ayrı ancak tamamlayıcı bir soruşturmada, Komisyonun finansal hizmetler müdürlüğünden yetkililer, Roma’nın aynı kararının iç pazar kurallarını ihlal edip etmediğini de araştırıyor.
Hükümet, MPS’nin kurtarılmasının ardından bu bankayı devletin elinden çıkarmak için kararlı bir şekilde çalışmış ve geçen yıl BPM’ye büyük bir hissesini satmıştı.
Fakat UniCredit’in BPM’yi satın almasıyla, MPS ve BPM’nin birleşerek “üçüncü bir kutup” oluşturması yönündeki hükümetin beklentileri suya düştü.
Cumartesi günü, UniCredit’in temyiz başvurusuna ilişkin ilk derece idare mahkemesinin kararı, hükümetin koyduğu dört koşulun ikisini onaylayarak ulusal güvenlik argümanını büyük ölçüde teyit etti ve AB yürütme organıyla gerilimi daha da artırdı.
Dentons’un ortağı ve düşünce kuruluşu Osservatorio Golden Power’ın başkanı Michele Carpagnano, POLITICO’ya verdiği demeçte, iki koşulu yeniden incelenmek üzere hükümete geri göndermesine rağmen, kararın “hükümetin gerekçesini tamamen doğruladığını” söyledi.
Avukat, kararın, pazartesi günkü mektubun aksine, İtalya’nın koşullarının AB kurallarına uygun olduğunu da belirtti.
UniCredit hala koşulları kabul edemezse, anlaşmanın kaderi, teklifin 23 Temmuz’da sona ermeden önce İtalyan finans düzenleme kurumu Consob’dan ikinci bir uzatma alıp alamayacağına bağlı olacak.
Anlaşmanın koşullarının nasıl yeniden uygulanacağına ilişkin karar nihai olarak Meloni kabinesi tarafından verilecek.
Yine de Carpagnano, Avrupa Komisyonu ve muhtemelen Adalet Divanı’nın birleşme politikasını belirlemede İtalyan bölge mahkemesinden daha fazla etkiye sahip olacağını belirtti.
Brüksel ve Roma’da, İtalyan hükümetinin bankacılık sektörüne müdahale ettiği yönündeki algı hakkında daha geniş çaplı endişeler var.
Umutla beklenen BPM-MPS birleşmesinin raydan çıkmasından aylar sonra, Toskana’nın önde gelen bankası, Milano’nun saygın yatırım bankası Mediobanca için sürpriz bir teklifte bulundu. İki banka arasındaki birleşme olasılığı düşük görülüyordu ve Avrupa Komisyonu, Toskana’nın en büyük hissedarı olmaya devam ettiği için, teklifte hükümetin rolünü araştırması için çağrıldı.
Hem Mediobanca hem de 5 Yıldız Partisi milletvekili Gaetano Pedullà, Komisyondan bu hamleyi soruşturmasını istedi.
Özellikle Mediobanca tarafından, milyarder Francesco Gaetano Caltagirone ve merhum milyarder Leonardo del Vecchio’nun holding şirketi Delfin’in oynadığı rol hakkında da sorular gündeme getirildi. Her ikisi de MPS ve Mediobanca’da hisselere sahip ve uzun süredir yatırım bankasını etkilemeye çalışıyor.
MPS, halka arz teklifini pazartesi günü resmen başlattı ve Mediobanca’nın karar vermesi için eylül ayına kadar süresi var.
Pedullà, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Sovyet tarzı yönetimi anımsatan bir şekilde, müttefiklerine bir kurallar dizisi, siyasi etkiden bağımsız hareket edenlere ise başka bir kurallar dizisi uygulayan müdahaleci bir yönetimle karşı karşıyayız. UniCredit’in Banco BPM için yaptığı teklif ile Monte dei Paschi di Siena’nın Mediobanca için yaptığı teklifin farklı şekilde ele alınması, MPS’nin ana hissedarı, medya patronu ve Giorgia Meloni’nin yakın destekçisi olan Caltagirone’ye fayda sağlamak için tasarlanmış gibi görünüyor,” dedi.
Bu iş adamı, Mediobanca-MPS birleşmesini desteklediği düşünülüyor, çünkü bu birleşme, Mediobanca’nın büyük hissedarı olduğu sigorta devi Generali üzerindeki etkisini pekiştirecek.
Caltagirone, sigorta şirketinin Fransız firmasıyla ortak girişim kurma planları nedeniyle Fransız yönetimi ile defalarca çatışmıştır. Caltagirone, bu planın İtalyan tasarruflarını milyarlarca avro riske atacağını savunuyor.
Caltagirone, bu yılın başlarında Bloomberg’e verdiği röportajda, “İtalyan tasarrufları yabancı kontrolüne geçmemeli,” demişti.
Fakat Hazine Bakanlığı farklı bir görüşe sahip. Bir yetkili geçen hafta POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “İtalyan halkı egemenlikçi bir hükümet seçti, egemenlikçi adımlar attığımızda neden şaşırıyorlar?” diye sormuştu.
-
Görüş2 hafta önce
Altı Gün Savaşı’ndan ‘On İki Gün Savaşı’na
-
Ortadoğu6 gün önce
Trump’ın Ankara ve Şam’daki jokeri: Thomas Barrack kimdir?
-
Görüş2 hafta önce
Kazananı Olmayan Kontrol Edilebilir Bir Çatışma
-
Görüş1 hafta önce
Küresel savaş ekonomisinin aleni beyanı: Lahey’deki NATO Zirvesi Sonuç Bildirgesi
-
Amerika2 hafta önce
Trump’ın gümrük vergilerini erteleme süresi 9 Temmuz’da doluyor, şimdi ne olacak?
-
Asya2 hafta önce
Vietnam, yurtdışındaki yetenekleri çekmek için vatandaşlık yasasını değiştirdi
-
Asya2 hafta önce
Güney Kore, tarihindeki en büyük savunma anlaşması için görüşmeleri tamamladı
-
Dünya Basını2 hafta önce
Vergi Cennetleri: Birleşik Krallık’ın Küresel Mali İmparatorluğu