Bizi Takip Edin

Avrupa

Almanya, bir sonraki AB bütçesinin savunmaya odaklanmasını istiyor

Yayınlanma

Almanya bir sonraki AB bütçesinde savunma harcamalarına öncelik verirken, ortak bütçeye yapılan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacak.

Financial Times’ın (FT) gördüğü bir pozisyon belgesinde, en büyük net katkı sağlayan ülke olan Berlin, AB bütçesinin ortak alımları finanse etmesini ve Avrupalı silah üreticilerinin siparişlerini artırmasına yardımcı olmasını istiyor.

Savunma harcamalarına odaklanması, “Rusya’nın Avrupa’ya yönelik tehdidinin devam etmesi” ve ABD Başkanı Donald Trump’ın kıtaya kendi güvenliği için daha fazla çaba gösterme çağrısı doğrultusunda, Berlin’in son dönemde iç askeri harcamalarını artırma ve silah endüstrisine yatırım yapma yönündeki politikasını yansıtıyor.

AB anlaşmaları, ortak bütçenin “askeri veya savunma ile ilgili faaliyetlerden kaynaklanan harcamalar” için kullanılmasını açıkça yasaklarken, blok, Ukrayna’nın Rusya’nın saldırılarını püskürtmesine ve savunma sektörünü büyütmesine yardımcı olmak için ortak borçlanmayı giderek daha fazla kullanıyor ve bazı fonları yeniden tahsis ediyor.

Alman belgesinde, hem sivil hem de askeri uygulamaları olan çift kullanımlı teknolojilerin ve askeri nakliye koridorlarının da AB desteğine hak kazanması gerektiği savunuluyor.

Fakat Berlin, önceliklerin değiştirilmesini finanse etmek için, özellikle idari maliyetlerin azaltılması yoluyla harcama kesintileri öneriyor.

Makalede, “Öngörülebilir gelecekte, üye ülkelerin mali hareket alanı sınırlı kalacak,” deniyor ve şu anda AB’nin GSYİH’sinin yüzde 1’ini oluşturan blok bütçesine ulusal katkıların “artırılması için bir dayanak bulunmadığı” ekleniyor.

Bu belge, Avrupa Komisyonu’nun temmuz ortasında açıklaması beklenen ve bloğun artan harcama ihtiyaçlarını karşılamak için bütçe artışı talep etmesi beklenen çok beklenen önerinin öncesinde yayınlandı.

Ne var ki Berlin, ortak bütçenin gelirlerinin çoğunu oluşturan ve gayri safi milli gelire dayanan ulusal katkıların artırılmasına karşı çıkacağını açıkça belirtti.

Geri kalan kısım gümrük vergileri ve KDV gelirlerinden karşılanıyor. Blokun en büyük ekonomisi olan Almanya, tüm fonların neredeyse dörtte birini sağlıyor.

Alman hükümeti “adil yük paylaşımı” çağrısında bulunuyor ve üye ülkelerin katkı paylarındaki “sürekli orantısız net yüklerin” ele alınması gerektiğini vurguluyor.

Almanya, yedi yıllık bütçede kaynakları, özellikle Avrupa katma değeri olan alanlarda “gelecek, inovasyon ve dönüşüm odaklı harcamalara” yönlendirmek istiyor.

Bunlar arasında, AB’nin rekabet gücünü artırmak için gerekli görülen sınır ötesi altyapı, dijitalleşme, enerji güvenliği ve stratejik teknolojiler yer alıyor.

Para kaynağı yaratmak için Almanya, AB bütçesinin yapısının büyük ölçüde basitleştirilmesini istiyor. Program sayısının azaltılması, daha yalın idari çerçevelerin oluşturulması ve komisyonun ihtiyaçlara göre politika alanları arasında fonları aktarabilmesi için daha fazla esneklik sağlanmasını öneriyor.

Almanya, bütçenin mevcut harcamaların yarısından fazlasını oluşturan temel programları, yani tarım sübvansiyonlarını içeren Ortak Tarım Politikası (CAP) ve daha yoksul bölgelere fon aktaran blokun uyum politikasını desteklemeye devam etmesi gerektiği konusunda ısrarcı.

Komisyon daha önce bu iki politikayı hükümetler tarafından tahsis edilen ulusal fonlarda birleştirmeyi önermişti. Fakat Berlin, gıda güvenliğinin ve iklim değişikliğiyle mücadelede doğanın önemini vurgulayarak, CAP’nin “bağımsız bir politika alanı olarak kalması” gerektiğini söylüyor.

Alman hükümetine göre, uyum fonları korunmalı, ama reformları teşvik eden ve hedefli harcamaları iyileştiren performansa dayalı mekanizmalar aracılığıyla yeniden odaklanmalı. AB fonlarının hukukun üstünlüğüne saygı ile bağlantılandırılması hakkında ise “tutarlı bir şekilde uygulanmalı, daha da geliştirilmeli ve genişletilmelidir” diye ekledi.

Brüksel, bu koşulları ihlal ettiği için Macaristan’a milyarlarca avroyu şu anda ödemiyor ve geçmişte de Polonya hükümetine aynı uygulamayı yapmıştı.

Almanya, Covid-19 salgınına yanıt olarak başlatılan ortak borçlanma programının uzatılmasını da reddediyor. 800 milyar avroluk fonun geri ödemelerinin de planlandığı gibi 2028’de başlaması gerektiğini söylüyor. Belgede, “Uzatma yasal olarak mümkün değildir,” deniyor.

Komisyon, bu fonların geri ödemelerinin yıllık 30 milyar avroya, yani bütçenin beşte birine mal olacağını tahmin ediyor.

Yine de Berlin, borç geri ödemelerinin AB bütçesi üzerindeki etkisini en aza indirmek için yeni “kendi kaynakları” (asgari kurumlar vergisi ve karbon sınır vergisi gibi yeni AB düzeyinde gelirler) konusunda müzakereye açık olduğunu işaret etti.

Ne var ki AB liderleri, Brüksel’e gelir artırma yetkisi vermekten çekinerek AB vergileri konusunda ilerlemeyi durdurdu.

Avrupa

AB, Yunanistan’ın tartışmalı göç yasasına yeşil ışık yaktı

Yayınlanma

Yunanistan hükümeti, Kuzey Afrika’dan gelen göçmen akınını durdurmayı amaçlayan son tartışmalı yasayı kabul etmek için AB onayı aldı.

Avrupa Parlamentosu ve Yeni Demokrasi (ND) üyesi Eliza Vozemberg salı günü yaptığı açıklamada, “Bu önlem geçici olmak, üç ay sürmek, resmi olarak duyurulmak ve olağanüstü koşullar nedeniyle alındığı açıklanmak kaydıyla yeşil ışık aldık. Bu önlemin geçici olması, üç ay sürmesi, resmi olarak duyurulması ve olağanüstü koşullar nedeniyle alındığı açıklanması şartıyla yeşil ışık aldık,” dedi.

Bu iki ‘koşul’, durumu değerlendirmek için üç ay için sığınma başvurularının işlenmesinin askıya alınmasını meşrulaştırıyor.

“Brüksel’in önemli bir şeyi anladığını unutmayalım: Her üye ülkenin gönderdiği mesajlar, insan kaçakçıları tarafından yanıltılan çaresiz insanlara yönelik olmalıdır,” diyen Vozemberg, Kuzey Afrika’dan deniz yoluyla Yunanistan’a gelen göçmen ve mültecilerin sığınma başvurularının geçici olarak askıya alınması da dahil olmak üzere bir dizi planlanan “caydırıcı önlem”i savunan resmi hükümet pozisyonunu yineledi.

Bu önlem, muhalefet partilerinin Yunan Anayasasına aykırı olduğunu iddia ederek meşruiyetini sorguladığı ve hükümetin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini (AİHS) yorumlamasını eleştirdiği Yunanistan’da siyasi eleştirilere neden oldu.

Avrupa Komisyonu’nun, Libya’ya, kıyılarından Avrupa’ya ulaşmaya çalışan göçmenlerin ayrılmasını durdurmak için somut adımlar atması yönünde baskı uygulayarak müdahale edip etmeyeceği sorulan Vozemberg, “Brüksel her zaman müdahale edebilir, çünkü hem üçüncü ülkelere hem de üye devletlere mali yardım var ve kurallara uyulmadığında, sağlanan mali araçların askıya alınması veya dondurulması gibi tehditler var,” dedi.

 Fakat bunun için siyasi irade gerektiğini ve siyasi iradenin de her zaman mevcut olmadığını savunan vekil, “Çünkü daha önce de söylediğimiz gibi, Brüksel her zaman üye ülkeler ve üçüncü ülkelerle ilgili olarak Komisyon Üyeleri Koleji ve Komisyonun ikili ve çok taraflı çıkarlarını değerlendirir,” diye ekledi.

Okumaya Devam Et

Avrupa

AB, Gürcistan ile vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşüyor

Yayınlanma

Politico dergisine göre, Avrupa Birliği diplomatları, Gürcistan’daki protestoların hükümet tarafından bastırılmasına tepki olarak bu ülkeyle vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşüyor. Gürcistan’ın ‘yabancı acenta yasası’nı kabul etmesi ve AB üyelik müzakerelerini 2028’e kadar askıya almasıyla gerilen ilişkiler, ülkede sürekli protestolara yol açmıştı.

Politico dergisine konuşan iki diplomata göre, Avrupa Birliği (AB), Gürcistan’da kasım ayından bu yana devam eden protestoların iktidardaki Gürcü Rüyası partisi tarafından bastırılmasına tepki olarak bu ülkeyle vizesiz seyahat rejimini iptal etmeyi görüşecek.

Vize serbestisinin askıya alınması, AB’nin Gürcü makamları üzerinde baskı kurmak için değerlendirdiği muhtemel tedbirlerden biri olarak öne çıkıyor.

AB’den yaptırım sinyali

Daha önce AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, Gürcistan demokrasisindeki ‘ciddi ölçüde geri gidiş’ nedeniyle haklarında kişisel yaptırım uygulanabilecek şahısların bir listesinin hazırlandığını açıklamıştı.

Kallas, vizesiz seyahat rejiminin askıya alınmasının da masadaki tedbirlerden biri olduğunu belirtmişti.

İlişkileri geren ‘yabancı acenta’ yasası

Gürcistan ile AB arasındaki ilişkiler, Gürcistan parlamentosunun geçen yılın mayıs ayında ‘yabancı acenta yasası’nı kabul etmesinin ardından kötüleşmişti.

Gürcistan Başbakanı İrakli Kobahidze, 28 Kasım 2024’te ülkenin AB üyelik müzakerelerine başlama konusunun 2028’e kadar askıya alındığını duyurmuştu.

Bu karardan bu yana ülkede yeni parlamento seçimleri yapılması talebiyle sürekli protesto eylemleri düzenleniyor. Avrupalı siyasetçiler de bu protestolara defalarca destek vermişti.

Ortak mektup ve Tiflis’in tepkisi

Son olarak Birleşik Krallık ve 16 AB üyesi ülkenin dışişleri bakanları, Gürcistan’daki durumla ilgili kaygılarını dile getiren ortak bir açıklama yayımladı.

Açıklamada, muhalif siyasetçilerin tutuklanmasından duyulan endişe dile getirilirken, bu durumun Avrupa norm ve değerleriyle çeliştiği vurgulandı.

Gürcistan Başbakanı Kobahidze ise bu ortak mektubu ‘üzücü’ olarak nitelendirerek içeriğini ‘dezenformasyon’ olarak tanımladı. Kobahidze daha sonra yaptığı bir açıklamada, ülke ile Avrupa kurumları arasındaki ilişkilerin düzeleceğine dair umudunu dile getirmişti.

Okumaya Devam Et

Avrupa

Brüksel’den İtalyan bankalarının birleşmesi konusunda Roma’ya uyarı

Yayınlanma

Brüksel, Giorgia Meloni hükümetinin İtalya’da yeni bir bankacılık manzarasının şekillenmesinde son sözü söylemesine izin vermeyecek.

POLITICO’da yer alan habere göre Avrupa Komisyonu pazartesi günü Roma’ya, UniCredit’in rakibi Banco BPM’yi satın alma teklifini etkili bir şekilde engellemek için ulusal güvenlik gerekçesini öne sürerek bloğun birleşme kurallarını ihlal ettiği uyarısında bulundu.

İtalyan hükümetine gönderdiği itiraz mektubunda Avrupa Komisyonu, Roma’nın birleşmeye bu kadar katı koşullar getirerek başarısız olma riskini göze almasının “yeterli gerekçe” sunmadığını belirtti.

Brüksel’den gelen uyarı mektubu, AB ve İtalya’yı son derece hassas bir sektörde çatışma rotasına soktu.

AB rekabet kuralları uyarınca birleşmeler konusunda münhasır yetkiye sahip olan Komisyon, UniCredit-BPM anlaşmasını inceledi ve aşırı pazar yoğunlaşmasını önlemekle sınırlı koşullarla anlaşmaya onay verdi.

İtalyan hükümeti ise, UniCredit’in hâlâ Rusya’da faaliyet göstermesi nedeniyle anlaşmanın güvenlik riski oluşturduğunu savunuyor.

Fakat POLITICO’ya göre bankacılık sektöründeki birçok gözlemci, güvenlik engelini İtalya hükümetinin gerçek amacını gizlemek için bir paravan olarak görüyor: Monte dei Paschi di Siena (MPS) için çok daha büyük bir rol.

MPS, 2017 yılında kurtarıldı, fakat Roma’nın UniCredit ve Intesa Sanpaolo’dan sonra bankacılık sektöründe “üçüncü kutup” haline getirmek istediği bir “milli gözde” olarak görülüyor.

Roma’dan ikna edici karşı argümanlar gelmezse, Avrupa Komisyonu, geçmişte Macaristan ve İspanya’nın sigorta ve enerji sektörlerindeki anlaşmalarda ulusal güvenlik kartını oynadıkları zaman yaptığı gibi, Roma’nın kararını geçersiz kılabilir.

Ayrı ancak tamamlayıcı bir soruşturmada, Komisyonun finansal hizmetler müdürlüğünden yetkililer, Roma’nın aynı kararının iç pazar kurallarını ihlal edip etmediğini de araştırıyor.

Hükümet, MPS’nin kurtarılmasının ardından bu bankayı devletin elinden çıkarmak için kararlı bir şekilde çalışmış ve geçen yıl BPM’ye büyük bir hissesini satmıştı.

Fakat UniCredit’in BPM’yi satın almasıyla, MPS ve BPM’nin birleşerek “üçüncü bir kutup” oluşturması yönündeki hükümetin beklentileri suya düştü.

Cumartesi günü, UniCredit’in temyiz başvurusuna ilişkin ilk derece idare mahkemesinin kararı, hükümetin koyduğu dört koşulun ikisini onaylayarak ulusal güvenlik argümanını büyük ölçüde teyit etti ve AB yürütme organıyla gerilimi daha da artırdı.

Dentons’un ortağı ve düşünce kuruluşu Osservatorio Golden Power’ın başkanı Michele Carpagnano, POLITICO’ya verdiği demeçte, iki koşulu yeniden incelenmek üzere hükümete geri göndermesine rağmen, kararın “hükümetin gerekçesini tamamen doğruladığını” söyledi.

Avukat, kararın, pazartesi günkü mektubun aksine, İtalya’nın koşullarının AB kurallarına uygun olduğunu da belirtti.

UniCredit hala koşulları kabul edemezse, anlaşmanın kaderi, teklifin 23 Temmuz’da sona ermeden önce İtalyan finans düzenleme kurumu Consob’dan ikinci bir uzatma alıp alamayacağına bağlı olacak.

Anlaşmanın koşullarının nasıl yeniden uygulanacağına ilişkin karar nihai olarak Meloni kabinesi tarafından verilecek.

Yine de Carpagnano, Avrupa Komisyonu ve muhtemelen Adalet Divanı’nın birleşme politikasını belirlemede İtalyan bölge mahkemesinden daha fazla etkiye sahip olacağını belirtti.

Brüksel ve Roma’da, İtalyan hükümetinin bankacılık sektörüne müdahale ettiği yönündeki algı hakkında daha geniş çaplı endişeler var.

Umutla beklenen BPM-MPS birleşmesinin raydan çıkmasından aylar sonra, Toskana’nın önde gelen bankası, Milano’nun saygın yatırım bankası Mediobanca için sürpriz bir teklifte bulundu. İki banka arasındaki birleşme olasılığı düşük görülüyordu ve Avrupa Komisyonu, Toskana’nın en büyük hissedarı olmaya devam ettiği için, teklifte hükümetin rolünü araştırması için çağrıldı.

Hem Mediobanca hem de 5 Yıldız Partisi milletvekili Gaetano Pedullà, Komisyondan bu hamleyi soruşturmasını istedi.

Özellikle Mediobanca tarafından, milyarder Francesco Gaetano Caltagirone ve merhum milyarder Leonardo del Vecchio’nun holding şirketi Delfin’in oynadığı rol hakkında da sorular gündeme getirildi. Her ikisi de MPS ve Mediobanca’da hisselere sahip ve uzun süredir yatırım bankasını etkilemeye çalışıyor.

MPS, halka arz teklifini pazartesi günü resmen başlattı ve Mediobanca’nın karar vermesi için eylül ayına kadar süresi var.

Pedullà, POLITICO’ya verdiği demeçte, “Sovyet tarzı yönetimi anımsatan bir şekilde, müttefiklerine bir kurallar dizisi, siyasi etkiden bağımsız hareket edenlere ise başka bir kurallar dizisi uygulayan müdahaleci bir yönetimle karşı karşıyayız. UniCredit’in Banco BPM için yaptığı teklif ile Monte dei Paschi di Siena’nın Mediobanca için yaptığı teklifin farklı şekilde ele alınması, MPS’nin ana hissedarı, medya patronu ve Giorgia Meloni’nin yakın destekçisi olan Caltagirone’ye fayda sağlamak için tasarlanmış gibi görünüyor,” dedi.

Bu iş adamı, Mediobanca-MPS birleşmesini desteklediği düşünülüyor, çünkü bu birleşme, Mediobanca’nın büyük hissedarı olduğu sigorta devi Generali üzerindeki etkisini pekiştirecek.

Caltagirone, sigorta şirketinin Fransız firmasıyla ortak girişim kurma planları nedeniyle Fransız yönetimi ile defalarca çatışmıştır. Caltagirone, bu planın İtalyan tasarruflarını milyarlarca avro riske atacağını savunuyor.

Caltagirone, bu yılın başlarında Bloomberg’e verdiği röportajda, “İtalyan tasarrufları yabancı kontrolüne geçmemeli,” demişti.

Fakat Hazine Bakanlığı farklı bir görüşe sahip. Bir yetkili geçen hafta POLITICO’ya yaptığı açıklamada, “İtalyan halkı egemenlikçi bir hükümet seçti, egemenlikçi adımlar attığımızda neden şaşırıyorlar?” diye sormuştu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English