Editörün notu: Donald Trump’ın Ukrayna krizi için çözüm vaadi, ABD’nin bu bölgedeki politikasında köklü değişiklikler yaratabilir. Trump’ın hedefi, savaşın maliyetini azaltmak ve doğrudan Amerikan çıkarlarını öne çıkarmak. Valday Kulübü Araştırma Direktörü ve Russia in Global Affairs Genel Yayın Yönetmeni Prof. Fyodor A. Lukyanov’a göre bu yaklaşım, Biden yönetiminin stratejisinden önemli ölçüde farklı.
ABD’nin Ukrayna krizine yaklaşımı Trump döneminde nasıl değişecek?
Donald Trump, siyasi rotasını genelde kısa ve çarpıcı ifadelerle, yani “meme”lerle çiziyor. Strateji, program ve eylem planlarını ise çevresindeki insanlar hazırlıyor. Fakat ortayı belirleyen, Trump’ın kendine has ve çarpıcı söylemleri oluyor. Bu yüzden, Trump’ın Ukrayna’daki savaşı 24 saat içinde bitireceği vaadi her ne kadar gerçekçi olmasa da onun bu konudaki kararlılığını yansıtıyor. Bu, belli ki bilinçli bir arzu ve göz ardı edilmemesi gereken bir husus.
Trump’a yakın olduğu iddia edilen kişilerin sızdırdığı bilgiler ve anonim yorumlara dayanarak, Trump’ın bu konuda ne yapmayı planladığını tahmin etmeye çalışmak pek sonuç vermeyecek bir uğraş. Muhtemelen kendisi bile henüz tam olarak ne yapacağını bilmiyor. Önemli olan başka bir şey: Trump’ın Ukrayna’ya yaklaşımı, mevcut yönetimin yaklaşımlarından nasıl farklılık gösterecek? Ve Trump, kriz çözümünü nasıl anlıyor?
İlk noktada fark oldukça büyük. Joe Biden ve ekibi, Soğuk Savaş’ın son döneminde şekillenmiş bir siyasetçi kuşağını temsil ediyor. Onlar açısından Amerika’nın ideolojik ve ahlaki üstünlüğü ile küresel gücü, dünya çapında hakimiyetin sadece bir olasılık değil, bir zorunluluk olarak görülmesini sağlıyor. Amerika’nın liderliğine meydan okuyan güçler ortaya çıktığında ise sert bir karşı duruş sergileniyor. Bu düzende temel prensiplerden ödün verilmesi ya da hayati konularda taviz verilmesi söz konusu değil. Rusya’nın Ukrayna’daki eylemleri de bu çerçevede, liberal dünya düzenine bir saldırı olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle “Rusya’nın stratejik bir yenilgiye uğratılması” talep ediliyor.
Trump ise bu anlayışın değişimini temsil ediyor. Küresel hakimiyet yerine, Amerika’nın somut çıkarlarını korumaya dönük güçlü bir duruş söz konusu. Ve bu çıkarların peşinden koşarken, uzun vadeli kazançlardan ziyade, kısa vadede sağlanacak doğrudan faydalara öncelik veriliyor. İç meseleler, dış politika konularının önüne konuyor. Bu öncelik sıralaması, Trump taraftarlarını her zaman tanımlayan bir özellik olmuştu; şimdi ise Cumhuriyetçi Parti’nin hatırı sayılır bir kesimine yayılmış durumda. ABD’nin ahlaki ve siyasi liderliğinin korunması ise artık bir amaç değil, olsa olsa bir araç olarak görülüyor. Böyle bir bakış açısıyla Ukrayna meselesi, liberal düzenin savunucuları için taşıdığı hayati önemini kaybediyor ve daha büyük bir oyunun parçası haline geliyor.
Trump’ın başka bir özelliği de ona karşı olanların bile genelde kabul ettiği bir şey: Trump savaşı meşru bir araç olarak görmüyor. Sert pazarlıklar, güç gösterisi ve baskı; evet, bunlar Trump’ın iş dünyasında alışık olduğu yöntemler. Fakat yıkıcı savaşlara girmek, Trump’a göre rasyonel değil. Ukrayna’da ve Gazze’de kan dökülmesinin sona ermesi gerektiğini söylediğinde ise samimi olduğu izlenimi veriyor.
Gelelim yöntemlere. Trump’ın önceki başkanlık döneminden iki örnek, bölgesel çatışmalara nasıl yaklaştığını gösteriyor. Birincisi, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında resmi diplomatik ilişkiler kurulmasını sağlayan İbraham Anlaşmaları. İkincisi ise Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile yaptığı, Hanoi’de düzenlenen tam kapsamlı zirveyi de içeren temaslar.
Bu örnekler, Trump’ın bölgesel krizlere pragmatik ve diplomatik yollarla çözüm aradığını ama bu çözümleri pazarlık ve güç gösterisiyle desteklediğini gösteriyor. Başkanlığa geldiğinde Ukrayna krizine de benzer bir yaklaşım sergileyebilir: Savaşın taraflarını masaya çekmeye çalışarak, Amerikan çıkarlarını ön planda tutan, sert ama barışa yönelik bir pazarlık stratejisi izlemesi muhtemel.
İlk örnek, Trump’ın damadı Jared Kushner’in “mekik diplomasisi” çabasının bir ürünüydü. Bu anlaşmalar, Amerika’nın, Körfez monarşilerinin ve İsrail’in güçlü finansal çıkarları sayesinde gölgelerde yürütülen pek çok siyasi pazarlığın sonucuydu. Şimdiki durumda bölgedeki gerilim çok daha yüksek, ancak o dönemde kurulan anlaşmaların tamamen çöktüğünü söylemek zor. Temel yapı hâlâ ayakta. Fakat, bu tür bir modelin her durumda uygulanabilir bir örnek teşkil ettiğini söylemek de güç. Orta Doğu’daki ilişkiler oldukça kendine has ve Ukrayna krizinin boyutu bu tür bir anlaşma çerçevesine sığamayacak kadar büyük.
İkinci örnek ise başarısız bir girişimdi. Trump, sistematik bir karşıtlık içindeki Kuzey Kore ile ilişkiyi “şov” yaparak bir noktaya taşımayı denedi. Strateji, görüşeceği liderin -Amerikan başkanı ile ilk kez bir araya gelen Kuzey Kore lideri- egosunu okşamak üzerine kuruluydu. Ancak bu yöntem tek başına yeterli olmadı, zira böylesine karmaşık bir sorunun çözüm yolları üzerinde ciddi bir düşünce yoktu.
Trump’ın 2016-2020 yıllarındaki mirasını, yaklaşan döneme doğrudan yansıtmak mümkün değil. Trump artık bazı deneyimler kazandı. Yanındaki ekip de değişti. Üstelik bu kez aldığı seçim yetkisi, o dönem hayal edebileceğinden bile daha güçlü. Evet, elindeki imkânlar eskisinden fazla ama bu, Moskova’nın kabul edebileceği tavizlere yakın bir alan sunduğu anlamına gelmiyor.
Rusya’nın çıkarları açısından en doğru tavır ise sakin kalmak ve heyecanla gelen bu yeni duruma ani tepkiler vermemek. Evet, objektif olarak bakıldığında dengeler değişiyor. Şimdi pek çok kişi, “fırsat penceresinin” kısa süreliğine açıldığından ve bu şansın kaçırılmaması gerektiğinden söz edecek. Ancak Ukrayna gibi krizlerde, içine hızla atlanabilecek “küçük” pencereler olmaz. Bu ya yeni, istikrarlı ilişkilere açılan bir kapı olmalıdır ki bu tür kapılar zorlamayla değil, sabırla “anahtar” aranarak açılır. Ya da bu, bir hayal kırıklığı dalgasının ardından başlayacak, çok daha şiddetli bir çatışmanın eşiğidir.
İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, ülkesinin ABD ve Avrupa arasında taraf seçmek zorunda kalacağı fikrini “çocukça” ve “yüzeysel” olarak niteleyerek ülkesinin çıkarlarını savunmak için ne gerekiyorsa yapacağında ısrar etti.
2022’de göreve gelmesinden bu yana yabancı bir gazeteye verdiği ilk mülakatta İtalya başbakanı, Financial Times’a (FT) transatlantik ilişkilerdeki ciddi gerginliklerin üstesinden gelmenin “herkesin çıkarına” olduğunu söyledi ve bazı Avrupalı liderlerin Donald Trump’a yönelik tepkilerini “biraz fazla siyasi” olarak niteledi.
İtalyan lider, ABD Başkanını düşman olarak görmediğini ve Roma’nın “ilk müttefikine” saygı duymaya devam edeceğini açıkça belirtti.
Meloni, “Ben muhafazakârım. Trump Cumhuriyetçi bir lider. Elbette ona diğer pek çok kişiden daha yakınım ama ulusal çıkarlarını savunan bir lideri anlıyorum. Ben kendi çıkarlarımı savunuyorum,” dedi.
Avrupa’da Trump yönetimine yönelik endişelerin arttığı bir dönemde Meloni, Beyaz Saray’ın Avrupa’nın ticaret uygulamaları ve savunma harcamalarına ilişkin şikâyetlerinin önceki ABD yönetimlerini tekrarladığını söyledi.
Trump’ın otomobil ithalatına yüzde 25 gümrük vergisi getireceğini açıklamasından birkaç saat önce konuşan Meloni, ABD’nin uzun zamandır Joe Biden’ın Enflasyonu Düşürme Yasası (IRA) da dahil olmak üzere giderek daha ‘korumacı’ bir gündem izlediğini ileri sürdü.
“ABD’de korumacılığın gerçekten Donald Trump tarafından icat edildiğini mi düşünüyorsunuz?” diye soran Meloni ayrıca Trump’ın Avrupa savunması konusundaki “çatışmacı” yaklaşımının, kıtanın kendi güvenliğinin sorumluluğunu üstlenmesi için çok ihtiyaç duyulan bir “teşvik” olacağını umduğunu söyledi.
İtalyan lider, “Krizin her zaman bir fırsatı gizlediğini söylemeyi severim,” dedi. Meloni, Ekim 2022’deki seçim zaferinden bu yana İtalya’ya getirdiği siyasi istikrarı övdü ve şu anda ülkesinin savaş sonrası tarihinde en uzun süre görev yapan beşinci hükümete liderlik ettiğine işaret etti.
ABD ile ilişkilerinin sahip oldukları “en önemli ilişki” olduğunu savunan Meloni, transatlantik bir çatlaktan kaçınmanın önemini vurgulayarak, Ukrayna için güvenlik garantileri ve Trump’ın gümrük vergisi saldırısına karşı “çatışmacı olmayan bir yanıt” vizyonunu özetledi.
Meloni, “İtalya’nın [ABD] ile iyi ilişkileri olabilir ve [ABD’nin] Avrupa ile karşı karşıya gelmesini önlemek ve köprüler kurmak için İtalya’nın da yapabileceği bir şey varsa, bunu yapacağım ve bu Avrupalıların yararınadır,” dedi.
Meloni, ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’in ifade özgürlüğü ve demokrasiye olan bağlılığını terk ettiği iddiasıyla Avrupa’ya yönelik sert saldırısına sempati duyduğunu da söyledi.
İtalya Başbakanı, “Aynı fikirde olduğumu söylemek zorundayım. Bunu yıllardır söylüyorum. Avrupa biraz kendini kaybetti,” iddiasında bulundu.
Meloni, Trump’ın Avrupa’ya yönelik eleştirilerinin Kıta halkına değil, “yönetici sınıfına … ve gerçekliği okumak ve insanlara cevap vermenin yollarını bulmak yerine, ideolojinizi insanlara empoze edebileceğiniz fikrine” yönelik olduğunu da ileri sürdü.
Avrupa Komisyonu, Trump’ın gümrük vergilerine misilleme yapma sözü vermiş olsa da Meloni AB’nin soğukkanlılığını korumasını istiyor. İtalyan lider, “Bazen sadece içgüdüsel olarak tepki verdiğimiz izlenimine kapılıyorum. Bu tür konularda ‘Sakin olun çocuklar’ demelisiniz. ‘Düşünelim’ demelisiniz,” dedi.
Meloni özellikle, ABD ve Avrupa arasındaki genel gümrük vergisi seviyeleri kabaca eşit olsa da, bazı spesifik kalemlerdeki yüksek vergilerin sürtüşmeye neden olduğunu savundu fakat AB’nin karar alma sürecinin yavaş ilerlemesi nedeniyle geri kaldığını söyledi.
Avrupa’da pek çok kişi Trump’ın Ukrayna’yı elverişsiz bir barış anlaşmasına zorlamaya hazırlandığından korkarken, Meloni Trump’ın çabalarına olan inancını dile getirdi ve Rusya’nın gelecekte savaşı yeniden başlatmamasını sağlamak için güçlü garantilere ihtiyaç olduğunu tekrar tekrar vurguladı.
Fransızların ve İngilizlerin Ukrayna’ya bir Avrupa “güvence gücü” gönderilmesi önerisine şüpheyle yaklaşan Meloni, bunun Moskova tarafından bir provokasyon olarak görülebileceğini söyledi ve “Burada dikkatli olmalıyız. Bu daha çok bir tehdit olarak görülebilir,” dedi.
Meloni bunun yerine, Kiev’i ittifaka kabul etmeden NATO’nun 5. Maddesindeki karşılıklı savunma hükmünün Ukrayna’yı da kapsayacak şekilde genişletilmesini savunuyor ve bunun diğer önerilerden “daha kolay ve daha etkili” olacağını iddia ediyor.
ABD, Ukrayna’da gelecekte yapılacak tüm büyük altyapı ve maden yatırımlarını kontrol etmek, Kiev’in diğer müttefiklerinin rolünü veto etmek ve Avrupa Birliği üyeliği hedefini baltalamak için bastırıyor.
Bloomberg tarafından elde edilen taslak belgeye göre Donald Trump yönetimi, Ukrayna ile revize edilmiş bir ortaklık anlaşması kapsamında tüm altyapı ve doğal kaynak projelerine yapılacak yatırımlarda “ilk teklif hakkı” talep ediyor.
Kabul edilmesi halinde ortaklık anlaşması ABD’ye Ukrayna’da karayolları ve demiryolları, limanlar, madenler, petrol ve doğalgaz ile kritik minerallerin çıkarılması gibi projelere yapılacak yatırımları kontrol etme konusunda muazzam bir güç sağlayacak.
Anlaşma, Washington tarafından kontrol edilecek özel bir yeniden yapılandırma yatırım fonuna aktarılan kârlar üzerinde ABD’ye ilk hak talebini verecek.
Belgenin en önemli noktası ise ABD’nin, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna’ya sağladığı “maddi ve mali faydaları” bu fona katkı olarak görmesi.
Aslında bu, Trump yönetiminin Ukrayna’yı, Kiev ortaklık fonundan herhangi bir gelir elde etmeden önce, savaşın başlangıcından bu yana sağlanan tüm ABD askeri ve ekonomik desteğinin bedelini ödemeye zorlayacağı anlamına geliyor.
Taslak belgeye göre, ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu (DFC), beş yönetim kurulu üyesinden üçünü aday göstererek ve belirli kararları engellemek için kendisine özel oy hakkı veren bir “altın hisseye” sahip olarak yatırım fonunu kontrol edecek. Ukrayna diğer iki üyeyi belirleyecek ve fonun günlük yönetimine müdahale etmesi engellenecek.
Kiev hükümetinin tüm yeni doğal kaynaklar ve altyapı projelerinden elde ettiği kazancın %50’sini fona yatırması gerekecek. Taslakta, ABD’nin, yatırımı geri kazanılana kadar kârın tamamına ve yıllık %4’lük bir getiriye sahip olacağı belirtiliyor.
Ukrayna tüm projeleri “mümkün olan en erken zamanda” incelenmek üzere fona sunmakla yükümlü olacak ve DFC finanse edilen tüm programlarda yönetim kurulu üyeliği veya gözetim hakkı elde edecek.
Kiev’in reddedilen projeleri en az bir yıl boyunca “maddi açıdan daha iyi” koşullarla başka taraflara sunması da yasaklanacak.
Ayrıca taslağa göre ABD hükümeti, fonun projeyi finanse edip etmediğine bakmaksızın, Ukrayna’nın metallerini, minerallerini ve petrol ve gazını ticari koşullarla diğer taraflardan önce satın alma hakkına sahip olacak.
Herhangi bir zaman sınırlaması olmayan anlaşma, Kiev’in kritik mineralleri ABD’nin “stratejik rakibi” olan ülkelere satmasını da yasaklıyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy’in daha önceki bir anlaşmayı imzalama planlarının geçen ay Oval Ofis’te Trump’la yaşadığı gergin tartışmanın ardından suya düşmesinin ardından ABD geçtiğimiz hafta sonu Kiev’deki yetkililere revize edilmiş bir anlaşma sundu.
Beyaz Saray geçen hafta yaptığı açıklamada, yönetimin Ukrayna’daki kritik madenleri kapsayan daha önce müzakere edilen anlaşmanın ötesine geçtiğini söyledi.
İki taraf arasında görüşmeler devam ediyor ve nihai taslak şartlarda revizyonlar içerebilir. Konuyla ilgili bilgi sahibi bir kişi Bloomberg’e yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın ABD belgesine bu hafta kendi değişiklikleriyle yanıt vereceğini söyledi.
Zelenskiy perşembe günü Avrupalı liderlerle bir zirveye katılmak üzere gittiği Paris’te gazetecilere yaptığı açıklamada, ABD tarafından öne sürülen tam anlaşmanın “detaylı bir çalışma” gerektirdiğini ve müzakereler sırasında şartların sürekli değiştiğini söyledi.
Bir anlaşmaya varıldığını söylemek için henüz erken olsa da, “ABD ile işbirliğini destekliyoruz, ABD’nin Ukrayna’ya yardımı durdurmasına neden olabilecek tek bir sinyal vermek istemiyoruz,” dedi.
ABD Hazine Bakanlığı sözcüsü yorum talebine cevaben yaptığı açıklamada, ABD’nin anlaşmanın hızlı bir şekilde sonuçlandırılması ve hem Ukrayna hem de Rusya için kalıcı bir barışın sağlanması konusundaki kararlılığını sürdürdüğünü söyledi.
Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü James Hewitt, “Maden anlaşması Ukrayna’ya ABD ile uzun vadeli güvenlik ve barışın temeli olan kalıcı bir ekonomik ilişki kurma fırsatı sunuyor. Bu anlaşma iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirecek ve her iki tarafa da fayda sağlayacaktır,” diye konuştu.
Ukrayna 2022 yılında AB’ye aday ülke statüsü kazandı ve tam üyelik için tamamlanması yıllar alabilecek katılım görüşmelerine başlayacak. ABD’nin Ukrayna ekonomisinin geniş alanlarını kapsayan yatırım kararları üzerinde etkin bir kontrole sahip olması halinde bu durumun daha da karmaşık bir hal alması muhtemel.
Ukrayna daha önce ABD ile yapılacak bir anlaşmanın AB ile olan ortaklık antlaşması ile çelişmemesi gerektiğini söylemişti. Ayrıca daha önce ABD’nin, Washington’un Ukrayna’ya geçmişte verdiği desteğin ortak fona katkı olarak dahil edilmesi yönündeki talebini de reddetmişti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’teki Avrupa liderleri zirvesinin ardından, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi. Macron, bu konunun barış müzakerelerinin bir parçası olacağını belirtti.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Paris’te 27 Mart’ta düzenlenen Avrupa liderleri zirvesinin ardından yaptığı açıklamada, Rusya’nın dondurulan 230 milyar avroluk varlığının Ukrayna’nın savaş sonrası yeniden inşası için kullanılmasını önerdi.
Macron, bu varlıkların akıbetinin barış müzakereleri kapsamında ele alınacağını kaydetti.
Reuters haber ajansının aktardığına göre, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dün yaptığı açıklamada, “Rusya’nın 230 milyar avro (248,12 milyar dolar) değerindeki dondurulan varlıkları, barış anlaşması kapsamında gelecekteki yeniden inşa için kullanılabilir,” ifadesini kullandı.
Macron, daha önce Maliye Bakanlığı’na, Rusya’nın dondurulan varlıklarına el konulmasının olası sonuçlarını detaylı bir şekilde inceleme talimatı vermişti.
Macron, bu talimattan önce yaptığı bir açıklamada ise uluslararası hukuka aykırı olacağı gerekçesiyle, “Dondurulan varlıkların gelirleri alınabilir ancak varlıkların kendisi alınamaz,” demişti.
Çeşitli tahminlere göre AB, G7 ülkeleri ve Avustralya, Rusya’ya ait yaklaşık 280 milyar dolarlık devlet varlığını dondurdu.
Ayrıca, özel şahıslara ait ev, yat ve uçakları da içeren yaklaşık 58 milyar dolarlık varlık da dondurulanlar arasında yer alıyor.
AB, Mayıs 2024’te dondurulan varlıklardan elde edilen gelirlerin Ukrayna’ya yardım amacıyla kullanılmasına onay vermişti.
Bu karar sayesinde Kiev yönetimi 2024 yılında 3 milyar avro elde etti ve bu meblağın yüzde 90’ı Ukrayna ordusuna destek için ayrıldı. Fonların dağılımı her yıl yeniden değerlendiriliyor.