Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD kongresi toplandı: ‘Völkisch’ ideolojisinin konsolidasyonu mu?

Yayınlanma

Almanya’da anketlerde hızlı bir yükselişle ikinci parti konumuna yükselen sağcı Almanya için Alternatif (AFD) yıllık kongresini ülkenin doğusundaki Magdeburg’da topladı. AfD, doğu Almanya’da anketlerde birinci parti olarak görünüyor.

6 Ağustos’a kadar sürece kongrede, AfD’nin 2024 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılacak listesi de onaylandı. Eski CDU’lu Saksonya Milletvekili Maximilian Krah, partinin 2024 listesinde birinci sırayı aldı. AfD’nin üst düzey yöneticileri ve partinin AP’de içinde yer aldığı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu arasında pek sevilmeyen fakat parti tabanı arasında popüler olan Krah, şu anda AB müfettişleri tarafından bir dolandırıcılık soruşturmasının konusu ve NATO’ya yönelik eleştirileri ve Rusya ve hatta Çin’e karşı uzlaşmacı tutumuyla tanınıyor. ID grubundaki üyeliği de askıya alınan Krah, Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ID üyesi Ulusal Birlik lideri Marine Le Pen yerine Éric Zemmour’a destek vermişti.

Krah defalarca masum olduğunu ve ‘savaş karşıtı’ görüşleri nedeniyle ‘organize bir karalama kampanyası’nın hedefi olduğunu savunsa da, bu yılın başlarında Çinli bir milletvekili yardımcısının ‘şüpheli faaliyetleri’ nedeniyle AfD’li arkadaşlarının eleştirilerine maruz kalmıştı.

Öte yandan Krah’ın parti içinde sevildiği anlaşılıyor. Maximilan Krah yüzde 65 oy oranıyla kongrede AP seçimlerinin birinci adayı olarak seçildi. Krah’ın etnomilliyetçi ‘völkisch’ düşüncesine sahip olmakla birlikte kendisini ‘weltläufig’ (küresel uyumluluk) olarak da nitelendirdiğine dikkat çekiliyor. AfD vekilinin, değeri 10 bin avrodan fazla bir Rolex takmaktan hoşlandığı da medyada dolaşan dedikodular arasında. Krah, Höcke’nin yanı sıra parti lideri Chrupalla’nın da desteğini alıyor.

Kongreden ID’ye üyelik kararı

Kongre, cuma günkü oylamada ID’ye katılma kararını da onayladı.

Eski Bundestag üyesi Roland Hartwig, “Avrupa Birliği demokratik olmayan bir yapıdır ve reform yapma kabiliyeti yoktur, AB projesi başarısız olmuştur,” dese de, ID’ye katılmakla Federal Yürütme Kurulu’nun artık diğer ülkelerden müttefiklerle birlikte ‘AB’nin varsayımları ve beceriksizliği’ ile içeriden mücadele etmek için yeni bir yaklaşım önerdiğini söyledi.

ID, Avusturyalı FPÖ ve Marine Le Pen liderliğindeki Fransız Ulusal Birlik ve İtalyan Lega gibi partileri içeriyor. Hartwig, katılımdan sonra bile AfD’nin tamamen özerk bir Alman partisi olarak kalacağını söyledi. ID programı AfD’nin pozisyonlarıyla örtüşüyor, ‘ulus devletlerin egemenliği’ vurgulanıyor.

Federal Yürütme Kurulu’nun büyük bir çoğunlukla kabul ettiği önergede şu ifadeler yer alıyor: “ID üyeleri, herkesin Avrupa’da benzersiz olan kendine özgü ekonomik, sosyal, kültürel ve bölgesel modellerini savunma hakkını tanır ve AfD’nin Avrupalı kardeş partileriyle daha ileri düzeyde ağ kurmak için çok uygun bir platformdur.”

ID ayrıca AB bütçesinden de fon alıyor.

Öte yandan parti içinden ID’ye üyeliğe itirazlar da geldi. Baden-Württemberg’deki AfD eyalet derneğinin eş başkanı Emil Sänze, ID’nin kötü bir fikir olduğunu söyledi ve “Güvenilirliğimizi kaybediyoruz,” uyarısında bulundu.

Parti içi kişisel fay hatları

Öte yandan Krah meselesinin buzdağının yalnızca görünen yüzü olduğu düşünülüyor. AB ve NATO’ya bakıştan AP seçimleri ile CDU ile koalisyona kadar bir dizi başlıkta, parti içindeki bölgesel ve ideolojik farklılaşmaların kongrede belirginleşeceği öne sürülüyor.

Kongrede AP listesi için, Thüringen AfD lideri ve partinin ‘şahin’ kanadından olduğu ileri sürülen Björn Höcke, kürsüden René Aust’u aday olarak gösterirken, Saksonya’nın bölgesel lideri ve aynı zamanda ‘völkisch’ akımının bir üyesi olan Jörg Urban mikrofonu aldı ve Baden-Württemberg’den Martina Böswald’ı rakip aday olarak önerdi. Bunun Höcke ile Urban arasında bir ‘savaş ilanı’ olduğu düşünülüyor.

Örneğin Krah’ın son yayınlanan ve Nazi hukukçusu Carl Schmitt’e olumlu atıfların yer aldığı kitabına yönelik bir eleştiri yayınlayan partidaşı Gegner Norbert Kleinwächter, ismi geçmeden Krah’ın ‘pislik’ sataşmalarına maruz kaldı.

Öte yandan, kongrede partinin daha ‘radikal’ sayılan ‘völkisch’ ekibinin kontrolüne girdiği de öne sürülüyor. Höcke de Urban da aynı kanada dahil ama şimdi bu ekip içindeki kişisel ayrılıklar da ön plana çıkıyor.

‘Avrupa Kalesi’, ‘Dexit’ (‘Deutschland exit’, Almanya’nın AB’den ayrılması), AB’nin feshi veya reforme edilmesi gibi çeşitli fikirler arasında kesin bir birlik ise sağlanamamış görünüyor. Üzerinde fikir birliğine varılan tek politika, şimdilik göçün engellenmesi.

Ayrıca delegelerin gelecek yılki Avrupa seçimlerine girecek NATO karşıtı adayları seçmesiyle parti içindeki Atlantik karşıtı grupların zaferinin de perçinlendiği düşünülüyor.

‘Ilımlılar’ ve ‘radikaller’? ‘Doğu’ versus ‘Batı’?

Krah’tan sonra ikinci sırada, eski Hür Demokrat (FDP) Petr Bystron yer aldı. 1987’de ailesiyle Çekoslovakya’dan Federal Almanya’ya göçen Bystron, 2018 yılında Güney Afrika’ya yaptığı bir ziyarette, paramiliter ‘Suidlanders’ grubunun atış talimlerine katılmıştı. Suidlanders, ırkçı apartheid rejiminde Güney Afrika Ulusal İstihbarat Servisinin (NIS) mensubu olan Gustav Zietsmann Müller tarafından 2006 yılında kurulan faşist bir örgüt.

Bununla birlikte, völkisch-milliyetçi ana akım içinde bile, özellikle AB’den ayrılma ve NATO ile ilişkiler konusunda Doğu ile Batı arasında uzlaşmaz farklılıklar olduğu vurgulanıyor.

Örneğin European Conservative’in kongre haberine göre, birçok kişi AfD’nin ideolojik olarak coğrafi hatlar boyunca bölünmüş olduğunu düşünüyor ve Batı’daki üyelerin, partinin seçim gücünün çoğunu aldığı eski Doğu Almanya’daki daha milliyetçi ve NATO karşıtı kollara göre ‘daha ılımlı olduğunu’ aktarıyor.

Aynı haberde, AfD’deki pek çok kişinin, Berlin’in Amerikan ve NATO savaş çıkarlarına fazla bağlı olduğunu ve bu durumun ülkenin geleceğini tehlikeye attığını savunduğunun altı çiziliyor. Fakat ‘ılımlılar’ ise sadece İtalya’daki Atlantik yanlısı Meloni hükümetinin seçim başarısını taklit etmeye çalıştıklarını söylüyorlar.

15 kişilik AP listesinde Maximilian Krah’ın yanı sıra partinin federal gençlik kolu Junge Alternative’in başkanı Tomasz Froelich, Petr Bystron, Irmhild Boßdorf, Arno Bausemer ve Siegbert Droese de dahil olmak üzere adayların yaklaşık yarısının Björn Höcke’nin etrafındaki aşırı sağcı ‘Der Flügel’ (Kanat) ekibinden olduğu görülüyor. Şu ana kadar Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan AfD milletvekillerinden sadece üçü bu listede yer alıyor: Krah, Buchheit ve Andersson.

‘Ilımlı’ kanadın hamisi eş başkan Alice Wiedel için kongrenin ‘başarısızlık’ ile sonuçlandığı düşünülüyor. Lezbiyen kimliği ile bilinen Wiedel, ‘gökkuşağı teröründen’ bahseden Froelich’in konuşması sırasında salonu terk etti.

‘AB’nin feshedilmesi’ karardan çıkarılacak mı?

Öte yandan kongre öncesinde sızan karar metinleri arasında, AfD’nin ‘AB’nin feshedilmesi’ çağrısı yapacağı söyleniyordu.

Partinin gelecek yıl yapılacak AP seçimleri için hazırladığı program kongrenin önümüzdeki haftasonu yapılcaak ikinci bölümünde kabul edilecek. Taslakta hâlâ ‘AB’nin düzenli bir şekilde feshedilmesi’ talebi yer alsa da parti yönetimine göre bu, ‘editoryal bir dikkatsizlik’ nedeniyle metne girdi ve Magdeburg’daki toplantıda tekrar silinecek.

Öte yandan Björn Höcke, ifadenin metinde kalmasını istiyor ve bu konuda kürsüde kendisine söz verilmezse ‘isyan’ tehdidinde bulunuyor.

AP listesinde dördüncü sırada yer alan ve partinin ‘ılımlı’ kanadına mensup olduğu iddia edilen Christine Anderson da Almanya’nın AB’den derhal ayrılması çağrısında bulunmaya devam ediyor.

CDU’dan ‘AfD ile işbirliği’ çağrıları yükseliyor

AfD Eş Genel Başkanı Alice Weidel, Cumartesi sabahı yaptığı konuşmada, “Sadece bir güvenlik duvarını yıkmamız gerekiyor, o da CDU’nun Doğu’daki güvenlik duvarıdır,” diye konuştu. CDU’nun ilgili ‘duvarı’ kendi tarafından yıkma eğilimine girdiği de görülüyor. CDU’da sağa doğru bir kayış yaşanırken, giderek daha fazla sayıda üst düzey CDU’lu AfD ‘güvenlik duvarı’nın yıkılması çağrısında bulunuyor.

Berlin merkezli Apollo News dergisine verdikleri bir röportajda Thüringen’den CDU’lu siyasetçiler, parti lideri Friedrich Merz’i, AfD ile herhangi bir işbirliğini reddeden ‘güvenlik duvarı’ siyasetini bitirmeye çağırdılar.

CDU’nun Thüringen milletvekili olan ve uzun yıllar eyalet parlamentosu grubunun başkan yardımcılığını yapan Michael Heym, yirmi yılı aşkın bir süredir Thüringen’in güneyinde bölge yöneticiliği yapan Ralph Luther ve Schmalkalden-Meiningen CDU Başkanı Ralph Liebaug, partiyi yeni bir rota çizmeye çağıran siyasetçiler arasında yer alıyor.

Milletvekili Michael Heym, partisinin federal yönetiminin ‘güvenlik duvarı’ yanlısı tutumunu sert bir dille eleştirerek bu konuda en açık konuşan kişi oldu. CDU’nun AfD ile işbirliği yapması gerekip gerekmediği sorusuna ise açık bir ‘evet’ yanıtını verdi.

Thüringenli milletvekili, CDU’nun sağcı partiye karşı güvenlik duvarını ‘tam bir başarısızlık’ olarak nitelendirdi ve mevcut rotasında devam etmesi halinde ‘partinin parçalanacağını’ savundu.

‘Tamamen dışlama’ uygulamasının imkansız hale geleceğini savunan Heym, AfD’nin eyalet parlamentosundaki sandalyelerin üçte birini ele geçirdikten sonra ‘üçte iki çoğunluğun gerekli olduğu Thüringen’deki tüm önemli oylamaları engelleyebileceğini’ belirtti. Ardından da parlamentonun fiilen işlevini yitireceğini sözlerine ekledi.

Bölgedeki CDU’nun en etkili seslerinden biri olarak kabul edilen eski Bölge Yöneticisi Luther de benzer bir tonda konuşarak AfD’nin medya ve siyasetçiler tarafından ‘utanmazca önyargılı bir şekilde’ yansıtılmasının partinin hızlı yükselişine katkıda bulunduğunu öne sürdü.

“Özellikle Doğu’daki insanlar, siyasetçiler ya da medya tarafından kendilerine patronluk taslanmasına izin vermiyor. Bununla gurur duyuyorum,” diyen Luther, ‘AfD’nin seçmenler arasında hızla yükselişini açıklamanın’ tek yolunun bu olduğunu savundu.

“İki mahalleden oluşan, yaklaşık 700 nüfuslu küçük bir köyde yaşıyorum,” diye söze başlayan Luther şöyle devam etti: “Son eyalet ve federal seçimlerde AfD’nin oy oranı yüzde 33 ila 42 arasındaydı. Ben de spor, karnaval, tavukçuluk kulübü, cemaat ve kilise konseyinde aktif olduğum için bireylerin nasıl hareket ettiğini biliyorum. AfD seçmenlerinin ve sempatizanlarının hiçbiri Nazi değil ya da onların fikirlerini paylaşmıyor. Aksine, kulüplerde en aktif olanlar arasında yer alıyorlar.”

CDU lideri Merz de AfD ile belediyeler düzeyinde yapılacak işbirliklerini dışlamadığını söylemiş ama gelen tepkiler üzerine geri adım atmıştı.

AVRUPA

Meloni: Trump düşman değil, ‘pragmatik’ bir AB yaklaşımı gerek

Yayınlanma

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, 19-20 Aralık’ta yapılacak Avrupa Konseyi toplantısı öncesinde, AB’nin Donald Trump yönetimine karşı pragmatik bir yaklaşım sergilemesi ve NATO’da AB’nin rolünün Amerika’nınkine denk olacak şekilde güçlendirilmesi çağrısında bulundu.

Meloni 17 Aralık Salı günü İtalyan parlamentosunda yaptığı konuşmada ABD’ye karşı “pragmatik, yapıcı ve açık bir yaklaşımın” önemine dikkat çekti. Meloni, AB-ABD işbirliği alanlarından yararlanılmasını ve “her iki tarafa da zarar verecek” ticari anlaşmazlıkların önlenmesi için çalışılmasını önerdi.

“Merkez sol” Demokratik Parti’den (PD) bir milletvekilinin sorusunu yanıtlayan Meloni, ABD’nin seçilmiş başkanının “düşman” olarak nitelendirilmesini reddetti.

Meloni, “Korumacı iktisadi politikalar konusunda endişeler varsa, ki bundan kaçınmak için kesinlikle çalışmalıyız, birini düşman olarak tanımlayarak bir diyalog başlatmanın bunu başarmaya yardımcı olacağına inanmıyorum,” dedi.

Avrupa’nın savunması konusunda ise Meloni, NATO çerçevesinde daha güçlü ve daha özerk bir Avrupa’ya ihtiyaç olduğunu belirtti. Meloni, Avrupa’nın NATO içinde “ağırlık ve saygınlık bakımından” Amerika’nınkine denk bir Avrupa ayağı oluşturmayı hedeflemesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

İtalyan lider, “Atlantik İttifakına olan bağlılığımız güvenliğimizin temel taşı olmaya devam etmektedir, fakat Avrupa bu ittifak içerisinde daha büyük bir rol üstlenmeyi hedeflemelidir,” ifadelerini kullandı.

İtalyan başbakanı çarşamba günü Fransız, Alman, Polonyalı, İngiliz ve Ukraynalı liderler ve NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ile birlikte “Weimar Plus” zirvesi için Brüksel’de olacak.

Meloni ayrıca muhalefetin İtalya’nın AB içinde yalnızlaştığı yönündeki iddialarını da reddederek “gerçeklerin bunun tam tersini gösterdiğini” söyledi.

Örneğin Meloni, Raffaele Fitto’nun Avrupa Komisyonu başkan yardımcısı olarak atanmasının, daha önce AB içinde muhafazakârları bir kenara iten cordon sanitaire’i kırdığını söyledi.

Mercosur anlaşmasıyla ilgili olarak Meloni, İtalya’nın uygun bir denge olmadan bu anlaşmayı desteklemeyeceğini vurguladı. Meloni, “İtalya, Batılı olmayan küresel aktörlerin etkisi altına girme riski taşıyan bizimkine benzer bir kıta olan Latin Amerika’ya yatırım yapma fırsatları görüyor,” dedi.

Bununla birlikte, anlaşmanın “diğer ülkeler bizim üreticilerimize uyguladığımız gıda standartlarına uymadıkları için genellikle en yüksek maliyetlere katlanan” tarım sektörünü ele alması gerektiği konusunda uyardı.

Suriye konusuna da değinen Meloni, Beşar Esad yönetiminin düşmesini “iyi haber” olarak nitelendirdi fakat ülkenin geleceğine ilişkin endişelerini de dile getirdi.

Meloni, “Şam’da açık bir büyükelçiliği bulunan tek G7 ülkesi olan İtalya, Suriye’nin yeni liderliğiyle ilişki kurmaya hazır,” dedi.

Yeni Suriye hükümetinden gelen “cesaret verici ilk sinyalleri” kabul etmekle birlikte Meloni ihtiyatlı olunması çağrısında bulundu. İtalyan lideri, “Sözleri eylemler takip etmeli; yeni yetkilileri eylemlerine göre yargılayacağız,” ifadelerini kullandı.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

İsveç’ten “enerji kablosu” projesine Alman elektrik reformu şartı

Yayınlanma

İsveç, Berlin’in elektrik piyasasını yeniden düzenleyerek denizaşırı ülkelerden daha düşük maliyetli elektrik çekmeyi durdurması halinde Almanya’yı güney İsveç’e bağlayacak bir elektrik kablosu projesini onaylamaya hazır olduğunu açıkladı.

İsveç Enerji Bakanı Ebba Busch Financial Times’a (FT) yaptığı açıklamada, Almanya ve İsveç elektrik piyasalarını birbirine bağlaması planlanan 700 megavatlık Hansa PowerBridge projesinin “Almanya kendi sistemini düzene sokana kadar” erteleneceğini söyledi. 

Busch, Almanya’nın iç elektrik piyasasını, şebekelerinin verimliliğini artıracak ve fiyatları düşürecek ihale bölgelerine ayırması halinde İsveç hükümetinin proje üzerinde “harekete geçmeye hazır olacağını” da sözlerine ekledi.

Bu tür reformların, Almanya’nın İsveç’in büyük ölçüde hidroelektrikle üretilen daha ucuz elektriğini çekmesini ve İsveçli tüketiciler için maliyetlerin artmasını önleyeceği düşünülüyor.

Elektrik, şebekeler üzerinde en yüksek fiyat talebinin olduğu yere doğru akıyor. İsveç’in şebekesi halihazırda Baltık Denizinin altından geçen bir enterkonnektör aracılığıyla Almanya’ya bağlı.

Avrupa’daki elektrik fiyatlarına ilişkin tartışmalar, AB üyesi ülkelerin Rus gazı ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için sisteme hava koşullarına bağlı yenilenebilir enerji eklemek için acele etmeleri nedeniyle bu yıl giderek hararetlendi.

Bu durum, güneşin parladığı ve rüzgârın estiği dönemlerde önemli ölçüde fazla üretime yol açarken, güneş ya da rüzgârın olmadığı zamanlarda da üretimin çok düşük olduğu dönemleri beraberinde getirdi. Sonuç olarak birçok ülkede fiyatlar son derece dalgalı bir seyir izledi.

Busch, geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri İsveç’in güneyinde fiyatların “eksi fiyatlardan” kilovat saat başına yaklaşık 1 avroya sıçradığını söyledi. Busch, bunun yatırım için “çok zor bir durum yarattığını” da sözlerine ekledi.

Yaz aylarında Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis de Yunanistan’daki açıklanamaz yüksek faturalarla ilgili endişelerini dile getirmiş ve bloğun enerji sistemini daha iyi incelenmesi gereken bir “kara kutu” olarak tanımlamıştı.

Mitsotakis, “İyi işleyen ve yenilenebilir enerji kaynaklarından gerçekten yararlanan bir enerji piyasasına sahip olmak istiyorsak, bu konulara bakan ve müdahale etme kapasitesine sahip bir tür Avrupa düzenleyicisi düşünmeliyiz,” dedi.

AB’nin enerji düzenleyicisi Acer pazartesi günü, elektrik şebekesi maliyetlerinin 2050 yılına kadar iki katına çıkabileceği ve mevcut şebekelere daha fazla yük bindikçe “elektrik faturalarının genel karşılanabilirliğini tehlikeye atacağı” uyarısında bulundu.

Norveçli politikacılar geçen hafta, ülkedeki elektrik fiyatlarının 2009’dan bu yana en yüksek seviyeye ulaşması üzerine, Norveç ile Danimarka, Almanya ve Britanya arasındaki enterkonektörleri gözden geçirmek istediklerini söyledi. O zamandan bu yana fiyatlar aralık ayı için rekor düşük seviyelere geriledi.

Oslo’nun endişelerine atıfta bulunan Busch, “dünyanın geri kalanının bir parçası olmayı seven açık, ilerici bir ülkenin bu birbirine bağlı enerji sisteminin bir parçası olmak istemeyebileceğimizin sinyalini vermesinin Avrupa için üzücü bir an olduğunu” söyledi.

Busch, Almanya’nın yüksek fiyatlarının sorumlusu olarak nükleer santrallerini kapatma ve 2011 yılında Japonya’da meydana gelen Fukushima kazasının ardından AB düzeyinde nükleere verilen desteğe karşı çıkma kararını gösterdi.

İsveç de bir önceki hükümet döneminde benzer bir karar almış aöa politikasını değiştirerek Avrupa düzeyinde nükleer enerjinin en güçlü savunucularından biri haline gelmişti.

İsveç’in kendi enerji sistemi, ülkenin hidroelektrik santrallerinin çoğunun bulunduğu kuzeyden zayıf iletim bağlantıları olduğu için genellikle büyük bölgesel fiyat farklılıklarından muzdarip.

Geçtiğimiz hafta Volvo Cars, Volvo Trucks ve SKF’ye ev sahipliği yapan Göteborg’daki tüketiciler elektrik için kuzeydeki Luleå kentindekilerden 190 kat daha fazla ödedi.

FT’ye konuşan İsveç’in önde gelen bir şirket yöneticisi, “Enerji politikamız umutsuz. Eğer işleri kısa sürede yoluna koymazsak, sanayinin büyük bir kısmı sıkıntıya girebilir,” dedi.

Busch, Avrupa’nın nükleer enerji konusunda “siyasi mücadelelere” girmeyi bırakması ve sistemi istikrara kavuşturmak için teknolojiye daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etmesi gerektiğini söyledi.

Busch, nükleer karşıtı Yeşiller partisinin üyesi Alman Enerji Bakanı Robert Habeck’i kastederek, “Hiçbir siyasi irade fiziğin temel kurallarını geçersiz kılamaz, Dr. Robert Habeck bile,” dedi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB’den Rusya’nın Baltık Denizi’ndeki tankerlerini alıkoyma tehdidi

Yayınlanma

12 İskandinav ve Baltık ülkesi, Baltık Denizi üzerinden Rus petrolü taşıyan tankerlerin operasyonlarını yakından izlemeye başlayacak.

Birçoğu hurdaya ayrılmaya hazır olan bu “şaibeli” gemiler, sigorta geçerliliği ve uygunluğu açısından denetime tabi tutulacak.

Yaptırımları ve sigorta koşullarını ihlal eden gemiler ciddi cezalarla karşı karşıya kalacak.

Estonya Başbakanı Kristen Michal, Reuters ajansına yaptığı açıklamada, “Gemiler iş birliği yapmazsa şu adımlar atılacak: Yasaklı gemiler listesine alınacaklar ya da belirli bölgelerde alıkonulacaklar,” dedi.

Tallinn’deki toplantıda konuşan Michal, “Önemli olan, Rusya’nın gölge filosunu engellemek adına bu süreci sistematik bir şekilde yürütmektir,” ifadelerini kullandı.

Toplantıya, Baltık ve Manş Denizi’ndeki Rus gemilerini izleme programına katılmayı kabul eden 12 ülkeden 10’unun askeri ittifakı olan Ortak Seferi Birlik başkanları katıldı.

Birleşik Krallık, Almanya, Polonya, Hollanda, beş İskandinav ülkesi ve üç Baltık ülkesinden oluşan 12 ülke, gölge filonun operasyonlarını “bozmak ve caydırmak” amacıyla bir dizi tedbir üzerinde anlaştı.

Bu ülkelerden altısı -Birleşik Krallık, Danimarka, İsveç, Polonya, Finlandiya ve Estonya- Manş Denizi, Danimarka Boğazı, Finlandiya Körfezi ve İsveç ile Danimarka arasındaki boğazlarda gemilerin sigorta belgelerini kontrol etmeye başlayacak.

Danimarkalı yetkililer, geçtiğimiz yıl dar ve dolambaçlı Danimarka Boğazlarında yerel pilot hizmetlerini kullanmayı bırakan eski tankerlerin artan varlığından duydukları endişeyi dile getirdi. Bu arada, Bloomberg tarafından derlenen ve Argus Media‘dan alınan gemi takip ve fiyatlandırma verilerine göre, bu yıl içinde bu güzergâhtan yaklaşık 33 milyar dolar değerinde Rus petrolü taşındı.

Bu rakam, Rusya’nın toplam açık deniz petrol ihracatının yaklaşık yüzde 42’sine denk geliyor.

Salı günü Birleşik Krallık, Rus petrolünün taşınmasında kullanılan 20 gemiye yaptırım uygulayarak, bu gemileri daha önceki kısıtlayıcı tedbirleri ihlal etmekle suçladı. AB ise gölge filo kapsamındaki 52 gemiye yaptırım uygulayarak toplam yaptırım listesini 79’a çıkardı.

10 milyar dolarlık plan: Rusya’nın ‘gölge filosu’ yaptırımları nasıl atlatıyor?

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English