Bizi Takip Edin

AVRUPA

AfD kongresi toplandı: ‘Völkisch’ ideolojisinin konsolidasyonu mu?

Yayınlanma

Almanya’da anketlerde hızlı bir yükselişle ikinci parti konumuna yükselen sağcı Almanya için Alternatif (AFD) yıllık kongresini ülkenin doğusundaki Magdeburg’da topladı. AfD, doğu Almanya’da anketlerde birinci parti olarak görünüyor.

6 Ağustos’a kadar sürece kongrede, AfD’nin 2024 yılında yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerine katılacak listesi de onaylandı. Eski CDU’lu Saksonya Milletvekili Maximilian Krah, partinin 2024 listesinde birinci sırayı aldı. AfD’nin üst düzey yöneticileri ve partinin AP’de içinde yer aldığı Kimlik ve Demokrasi (ID) grubu arasında pek sevilmeyen fakat parti tabanı arasında popüler olan Krah, şu anda AB müfettişleri tarafından bir dolandırıcılık soruşturmasının konusu ve NATO’ya yönelik eleştirileri ve Rusya ve hatta Çin’e karşı uzlaşmacı tutumuyla tanınıyor. ID grubundaki üyeliği de askıya alınan Krah, Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ID üyesi Ulusal Birlik lideri Marine Le Pen yerine Éric Zemmour’a destek vermişti.

Krah defalarca masum olduğunu ve ‘savaş karşıtı’ görüşleri nedeniyle ‘organize bir karalama kampanyası’nın hedefi olduğunu savunsa da, bu yılın başlarında Çinli bir milletvekili yardımcısının ‘şüpheli faaliyetleri’ nedeniyle AfD’li arkadaşlarının eleştirilerine maruz kalmıştı.

Öte yandan Krah’ın parti içinde sevildiği anlaşılıyor. Maximilan Krah yüzde 65 oy oranıyla kongrede AP seçimlerinin birinci adayı olarak seçildi. Krah’ın etnomilliyetçi ‘völkisch’ düşüncesine sahip olmakla birlikte kendisini ‘weltläufig’ (küresel uyumluluk) olarak da nitelendirdiğine dikkat çekiliyor. AfD vekilinin, değeri 10 bin avrodan fazla bir Rolex takmaktan hoşlandığı da medyada dolaşan dedikodular arasında. Krah, Höcke’nin yanı sıra parti lideri Chrupalla’nın da desteğini alıyor.

Kongreden ID’ye üyelik kararı

Kongre, cuma günkü oylamada ID’ye katılma kararını da onayladı.

Eski Bundestag üyesi Roland Hartwig, “Avrupa Birliği demokratik olmayan bir yapıdır ve reform yapma kabiliyeti yoktur, AB projesi başarısız olmuştur,” dese de, ID’ye katılmakla Federal Yürütme Kurulu’nun artık diğer ülkelerden müttefiklerle birlikte ‘AB’nin varsayımları ve beceriksizliği’ ile içeriden mücadele etmek için yeni bir yaklaşım önerdiğini söyledi.

ID, Avusturyalı FPÖ ve Marine Le Pen liderliğindeki Fransız Ulusal Birlik ve İtalyan Lega gibi partileri içeriyor. Hartwig, katılımdan sonra bile AfD’nin tamamen özerk bir Alman partisi olarak kalacağını söyledi. ID programı AfD’nin pozisyonlarıyla örtüşüyor, ‘ulus devletlerin egemenliği’ vurgulanıyor.

Federal Yürütme Kurulu’nun büyük bir çoğunlukla kabul ettiği önergede şu ifadeler yer alıyor: “ID üyeleri, herkesin Avrupa’da benzersiz olan kendine özgü ekonomik, sosyal, kültürel ve bölgesel modellerini savunma hakkını tanır ve AfD’nin Avrupalı kardeş partileriyle daha ileri düzeyde ağ kurmak için çok uygun bir platformdur.”

ID ayrıca AB bütçesinden de fon alıyor.

Öte yandan parti içinden ID’ye üyeliğe itirazlar da geldi. Baden-Württemberg’deki AfD eyalet derneğinin eş başkanı Emil Sänze, ID’nin kötü bir fikir olduğunu söyledi ve “Güvenilirliğimizi kaybediyoruz,” uyarısında bulundu.

Parti içi kişisel fay hatları

Öte yandan Krah meselesinin buzdağının yalnızca görünen yüzü olduğu düşünülüyor. AB ve NATO’ya bakıştan AP seçimleri ile CDU ile koalisyona kadar bir dizi başlıkta, parti içindeki bölgesel ve ideolojik farklılaşmaların kongrede belirginleşeceği öne sürülüyor.

Kongrede AP listesi için, Thüringen AfD lideri ve partinin ‘şahin’ kanadından olduğu ileri sürülen Björn Höcke, kürsüden René Aust’u aday olarak gösterirken, Saksonya’nın bölgesel lideri ve aynı zamanda ‘völkisch’ akımının bir üyesi olan Jörg Urban mikrofonu aldı ve Baden-Württemberg’den Martina Böswald’ı rakip aday olarak önerdi. Bunun Höcke ile Urban arasında bir ‘savaş ilanı’ olduğu düşünülüyor.

Örneğin Krah’ın son yayınlanan ve Nazi hukukçusu Carl Schmitt’e olumlu atıfların yer aldığı kitabına yönelik bir eleştiri yayınlayan partidaşı Gegner Norbert Kleinwächter, ismi geçmeden Krah’ın ‘pislik’ sataşmalarına maruz kaldı.

Öte yandan, kongrede partinin daha ‘radikal’ sayılan ‘völkisch’ ekibinin kontrolüne girdiği de öne sürülüyor. Höcke de Urban da aynı kanada dahil ama şimdi bu ekip içindeki kişisel ayrılıklar da ön plana çıkıyor.

‘Avrupa Kalesi’, ‘Dexit’ (‘Deutschland exit’, Almanya’nın AB’den ayrılması), AB’nin feshi veya reforme edilmesi gibi çeşitli fikirler arasında kesin bir birlik ise sağlanamamış görünüyor. Üzerinde fikir birliğine varılan tek politika, şimdilik göçün engellenmesi.

Ayrıca delegelerin gelecek yılki Avrupa seçimlerine girecek NATO karşıtı adayları seçmesiyle parti içindeki Atlantik karşıtı grupların zaferinin de perçinlendiği düşünülüyor.

‘Ilımlılar’ ve ‘radikaller’? ‘Doğu’ versus ‘Batı’?

Krah’tan sonra ikinci sırada, eski Hür Demokrat (FDP) Petr Bystron yer aldı. 1987’de ailesiyle Çekoslovakya’dan Federal Almanya’ya göçen Bystron, 2018 yılında Güney Afrika’ya yaptığı bir ziyarette, paramiliter ‘Suidlanders’ grubunun atış talimlerine katılmıştı. Suidlanders, ırkçı apartheid rejiminde Güney Afrika Ulusal İstihbarat Servisinin (NIS) mensubu olan Gustav Zietsmann Müller tarafından 2006 yılında kurulan faşist bir örgüt.

Bununla birlikte, völkisch-milliyetçi ana akım içinde bile, özellikle AB’den ayrılma ve NATO ile ilişkiler konusunda Doğu ile Batı arasında uzlaşmaz farklılıklar olduğu vurgulanıyor.

Örneğin European Conservative’in kongre haberine göre, birçok kişi AfD’nin ideolojik olarak coğrafi hatlar boyunca bölünmüş olduğunu düşünüyor ve Batı’daki üyelerin, partinin seçim gücünün çoğunu aldığı eski Doğu Almanya’daki daha milliyetçi ve NATO karşıtı kollara göre ‘daha ılımlı olduğunu’ aktarıyor.

Aynı haberde, AfD’deki pek çok kişinin, Berlin’in Amerikan ve NATO savaş çıkarlarına fazla bağlı olduğunu ve bu durumun ülkenin geleceğini tehlikeye attığını savunduğunun altı çiziliyor. Fakat ‘ılımlılar’ ise sadece İtalya’daki Atlantik yanlısı Meloni hükümetinin seçim başarısını taklit etmeye çalıştıklarını söylüyorlar.

15 kişilik AP listesinde Maximilian Krah’ın yanı sıra partinin federal gençlik kolu Junge Alternative’in başkanı Tomasz Froelich, Petr Bystron, Irmhild Boßdorf, Arno Bausemer ve Siegbert Droese de dahil olmak üzere adayların yaklaşık yarısının Björn Höcke’nin etrafındaki aşırı sağcı ‘Der Flügel’ (Kanat) ekibinden olduğu görülüyor. Şu ana kadar Avrupa Parlamentosu’nda görev yapan AfD milletvekillerinden sadece üçü bu listede yer alıyor: Krah, Buchheit ve Andersson.

‘Ilımlı’ kanadın hamisi eş başkan Alice Wiedel için kongrenin ‘başarısızlık’ ile sonuçlandığı düşünülüyor. Lezbiyen kimliği ile bilinen Wiedel, ‘gökkuşağı teröründen’ bahseden Froelich’in konuşması sırasında salonu terk etti.

‘AB’nin feshedilmesi’ karardan çıkarılacak mı?

Öte yandan kongre öncesinde sızan karar metinleri arasında, AfD’nin ‘AB’nin feshedilmesi’ çağrısı yapacağı söyleniyordu.

Partinin gelecek yıl yapılacak AP seçimleri için hazırladığı program kongrenin önümüzdeki haftasonu yapılcaak ikinci bölümünde kabul edilecek. Taslakta hâlâ ‘AB’nin düzenli bir şekilde feshedilmesi’ talebi yer alsa da parti yönetimine göre bu, ‘editoryal bir dikkatsizlik’ nedeniyle metne girdi ve Magdeburg’daki toplantıda tekrar silinecek.

Öte yandan Björn Höcke, ifadenin metinde kalmasını istiyor ve bu konuda kürsüde kendisine söz verilmezse ‘isyan’ tehdidinde bulunuyor.

AP listesinde dördüncü sırada yer alan ve partinin ‘ılımlı’ kanadına mensup olduğu iddia edilen Christine Anderson da Almanya’nın AB’den derhal ayrılması çağrısında bulunmaya devam ediyor.

CDU’dan ‘AfD ile işbirliği’ çağrıları yükseliyor

AfD Eş Genel Başkanı Alice Weidel, Cumartesi sabahı yaptığı konuşmada, “Sadece bir güvenlik duvarını yıkmamız gerekiyor, o da CDU’nun Doğu’daki güvenlik duvarıdır,” diye konuştu. CDU’nun ilgili ‘duvarı’ kendi tarafından yıkma eğilimine girdiği de görülüyor. CDU’da sağa doğru bir kayış yaşanırken, giderek daha fazla sayıda üst düzey CDU’lu AfD ‘güvenlik duvarı’nın yıkılması çağrısında bulunuyor.

Berlin merkezli Apollo News dergisine verdikleri bir röportajda Thüringen’den CDU’lu siyasetçiler, parti lideri Friedrich Merz’i, AfD ile herhangi bir işbirliğini reddeden ‘güvenlik duvarı’ siyasetini bitirmeye çağırdılar.

CDU’nun Thüringen milletvekili olan ve uzun yıllar eyalet parlamentosu grubunun başkan yardımcılığını yapan Michael Heym, yirmi yılı aşkın bir süredir Thüringen’in güneyinde bölge yöneticiliği yapan Ralph Luther ve Schmalkalden-Meiningen CDU Başkanı Ralph Liebaug, partiyi yeni bir rota çizmeye çağıran siyasetçiler arasında yer alıyor.

Milletvekili Michael Heym, partisinin federal yönetiminin ‘güvenlik duvarı’ yanlısı tutumunu sert bir dille eleştirerek bu konuda en açık konuşan kişi oldu. CDU’nun AfD ile işbirliği yapması gerekip gerekmediği sorusuna ise açık bir ‘evet’ yanıtını verdi.

Thüringenli milletvekili, CDU’nun sağcı partiye karşı güvenlik duvarını ‘tam bir başarısızlık’ olarak nitelendirdi ve mevcut rotasında devam etmesi halinde ‘partinin parçalanacağını’ savundu.

‘Tamamen dışlama’ uygulamasının imkansız hale geleceğini savunan Heym, AfD’nin eyalet parlamentosundaki sandalyelerin üçte birini ele geçirdikten sonra ‘üçte iki çoğunluğun gerekli olduğu Thüringen’deki tüm önemli oylamaları engelleyebileceğini’ belirtti. Ardından da parlamentonun fiilen işlevini yitireceğini sözlerine ekledi.

Bölgedeki CDU’nun en etkili seslerinden biri olarak kabul edilen eski Bölge Yöneticisi Luther de benzer bir tonda konuşarak AfD’nin medya ve siyasetçiler tarafından ‘utanmazca önyargılı bir şekilde’ yansıtılmasının partinin hızlı yükselişine katkıda bulunduğunu öne sürdü.

“Özellikle Doğu’daki insanlar, siyasetçiler ya da medya tarafından kendilerine patronluk taslanmasına izin vermiyor. Bununla gurur duyuyorum,” diyen Luther, ‘AfD’nin seçmenler arasında hızla yükselişini açıklamanın’ tek yolunun bu olduğunu savundu.

“İki mahalleden oluşan, yaklaşık 700 nüfuslu küçük bir köyde yaşıyorum,” diye söze başlayan Luther şöyle devam etti: “Son eyalet ve federal seçimlerde AfD’nin oy oranı yüzde 33 ila 42 arasındaydı. Ben de spor, karnaval, tavukçuluk kulübü, cemaat ve kilise konseyinde aktif olduğum için bireylerin nasıl hareket ettiğini biliyorum. AfD seçmenlerinin ve sempatizanlarının hiçbiri Nazi değil ya da onların fikirlerini paylaşmıyor. Aksine, kulüplerde en aktif olanlar arasında yer alıyorlar.”

CDU lideri Merz de AfD ile belediyeler düzeyinde yapılacak işbirliklerini dışlamadığını söylemiş ama gelen tepkiler üzerine geri adım atmıştı.

AVRUPA

Hollanda hükümetinde Amsterdam olayları çatlağı büyüyor

Yayınlanma

Hollanda’nın Amsterdam kentinde İsrailli holiganlarla yerel halk arasında çıkan olayların ardından hükümet içinde oluşan çatlak büyüyor.

Özgürlük Partisi (PCC) lideri Geert Wilders’in şiddet olaylarının ardından Hollanda iktidar koalisyonu üyelerine yönelik öfkesi, ülkedeki dört iktidar partisi arasında artan gerilimin altını çiziyor.

Hollandalı sağcı lider, göreve gelmesine yardımcı olduğu Başbakan Dick Schoof’u, başkentteki şiddet olaylarının patlak vermesinden bir gün sonra Budapeşte’de düzenlenen bir Avrupa zirvesine katıldığı için eleştirdi. Wilders, “Neden ekstra bir kabine toplantısı yok? Aciliyet duygusu nerede?” diye sordu.

COP29 iklim görüşmelerine yapacağı geziyi iptal eden ve Budapeşte’den erken dönen Schoof ise toplantı boyunca “herkesle temas halinde” kaldığını söyledi.

Olayların ardından Hollanda’nın iktidardaki dört partisinin liderleri “antisemitizmi” hızla kınamıştı.

“Pogrom” mu, “Siyonist provokasyon” mu: Amsterdam’da neler oldu?

Amsterdam Emniyet Müdürünün geçen hafta yaptığı açıklamaya göre, günün erken saatlerinde bazı Maccabi taraftarlarının Hollanda başkentinin şehir merkezinde Filistin bayraklarını yırtması ve Arap karşıtı sloganlar atması tansiyonu yükseltmişti. Maçtan bir gün önce de 10 İsrailli taraftar gözaltına alınmıştı.

Wilders, İsrailli taraftarlara yönelik şiddeti bir “pogrom” olarak nitelendirirken, “merkez sağ” Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) lideri Dilan Yeşilgöz bunu bir “Yahudi avı” olarak kınadı.

Çiftçi-Yurttaş Hareketi’nden (BBB) Caroline van der Plas ise şiddeti “derin bir utanç” olarak nitelendirirken, Yeni Toplumsal Sözleşme’nin (NSC) başkan vekili Nicolien van Vroonhoven “iğrenç sahneler” olarak nitelendirdiği olaylardan üzüntü duyduğunu belirtti.

Liderlerin hepsi de failleri cezalandırmak, antisemitizmle mücadele etmek ve Hollanda başkentinde düzeni yeniden tesis etmek için harekete geçme sözü verdi.

Fakat koalisyonun birliğinde ilk çatlakların ortaya çıkması uzun sürmedi. VVD’nin antisemitizm sözcüsü Hollandalı milletvekili Ulysse Ellian POLITICO’ya verdiği demeçte Hollanda siyasetindeki mevcut havanın “çok hararetli” olduğunu ancak “çekişmeyi bırakıp” çözüm bulmaya odaklanmak gerektiğini söyledi.

BBB’den Hollandalı milletvekili Sander Smit ise POLITICO’ya yaptığı açıklamada koalisyonun Amsterdam’daki şiddet olaylarına aynı şekilde tepki verdiğini söyledi ve herhangi bir sürtüşme olduğu iddialarını reddetti. Smit, “Antisemitizmle mücadelede dört parti de birleşmiş durumda. Bu konuda herhangi bir anlaşmazlık görmüyorum,” dedi.

Smit, Wilders’in kendini ifade etme biçiminin BBB, VVD ve NSC’den farklı olabileceğini savundu.

Haaretz: Medya kuruluşları Amsterdam olaylarına ilişkin haberlerini revize ediyor

Schoof’u eleştirdikten sonra Wilders, şiddeti önlemek ya da failleri cezalandırmak için yeterince çaba göstermemekle suçladığı VVD’li Adalet Bakanı David van Weel’e yüklendi.

VVD lideri Yeşilgöz, Wilders’in “sloganlarından ve tek satırlık sözlerinden” bıktığını söyledi ve Wilders’i sosyal medyada çığırtkanlık yapmayı bırakıp antisemitizme karşı çözümlere odaklanmaya çağırdı. Wilders de buna karşılık olarak, partisinin iktidarda olduğu on yıl boyunca çok az şey yaptığını söyleyerek ona ateş püskürdü.

Wilders’in partisi PVV geçtiğimiz kasım ayında yapılan seçimlerde sandalye sayısını ikiye katlayarak Hollanda’nın en büyük partisi haline geldi. PVV’ye VVD, yeni kurulan NSC ve BBB’nin de katılımıyla yedi aydan fazla süren görüşmelerin ardından temmuz ayında bir koalisyon kuruldu.

Çarşamba günü Hollanda parlamentosunda zaman zaman hararetlenen tartışmalara neden olan bir plan sunuldu. VVD ve BBB’nin desteklediği PVV planına göre, şiddet olaylarının faillerinin Hollanda vatandaşlığından çıkarılacak.

NSC başkanı van Vroonhoven daha ihtiyatlı davranarak bu olasılığın “araştırılması” gerektiğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Bank of England Başkanı Bailey: Birleşik Krallık ticareti açık, AB’yi yakın tutmalı

Yayınlanma

Bank of England (BoE – İngiltere Merkez Bankası) Başkanı Andrew Bailey, Perşembe günü yaptığı ve Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşüne göndermelerde bulunduğu bir konuşmada, küresel ekonomideki kırılmalar nedeniyle Britanya’nın serbest ticareti savunması ve Avrupa Birliği ile bağlarını yeniden inşa etmesi gerektiğini söyledi.

Bailey, Maliye Bakanı Rachel Reeves’in planladığı gibi, işletmelerden ve emeklilik fonlarından sermayenin serbest bırakılmasının yanı sıra, Britanya’daki zayıf yatırımları artırmak ve üretkenlik artışını yeniden sağlamak için açık ticaret taahhüdünün hayati önem taşıdığını söyledi.

Bailey, 2020 yılının başında yürürlüğe giren Brexit’in Birleşik Krallık’ın ticaret akışının zayıflamasına katkıda bulunduğunu ve ekonomisinin potansiyel üretken kapasitesini zayıflattığını ileri sürdü.

Bailey Londra’daki finans hizmetleri liderlerine yaptığı yıllık Mansion House konuşmasında, “Bir kamu görevlisi olarak Brexit konusunda tek başına bir pozisyon almıyorum. Bu çok önemli. Fakat sonuçlarına işaret etmek zorundayım,” dedi.

BoE lideri, “İngiliz halkının kararına saygı duyarak” ilişkileri yeniden inşa etme fırsatlarına karşı neden uyanık olmaları ve bunları memnuniyetle karşılamaları gerektiğinin altını çizdiğini kaydetti.

Yeni İşçi Partisi hükümeti AB’nin ortak pazarına ya da gümrük birliğine yeniden katılmayı reddederken, Başbakan Keir Starmer blokla ticari bağları ve diplomatik ilişkileri geliştirmek istediğini söyledi.

Bailey, Britanya’nın büyüme için sadece Brexit’in etkisine değil, daha geniş bir resme bakması gerektiğini söyledi.

Bailey konuşmasında doğrudan ABD seçimlerine atıfta bulunmasa da, Trump’ın ABD’nin ithal ettiği mallara çift haneli gümrük vergileri getirme ihtimaline işaret ederek, bunların küresel ticaret ve enflasyon üzerinde geniş kapsamlı etkileri olacağını söyledi.

Bailey, şu anda “jeopolitik şokların etkisi” ve “dünya ekonomisindeki daha geniş çaplı parçalanma” nedeniyle tablonun bulanıklaştığını kaydetti.

BoE Başkanı, “Ekonomik güvenliğe yönelik tehditlere karşı uyanık olma ihtiyacının önemli olduğu bir ortamda, lütfen açıklığın önemini hatırlayalım… Ekonominin güvenli açıklığını korumak için mantıklı bir şekilde elimizden geleni yapmalıyız,” dedi.

Perşembe günü erken saatlerde, BoE’nin faiz oranlarını belirleyen bir diğer üyesi olan ABD’li ekonomist Catherine Mann, BoE’nin Trump’ın seçilmesinden kaynaklananlar da dahil olmak üzere enflasyona yönelik yukarı yönlü riskler ortadan kalkana kadar faiz oranlarını sabit tutması gerektiğini söyledi.

Bailey, Maliye Bakanı Reeves’in iki hafta önce bütçede açıkladığı kamu yatırımlarını artırma planlarını desteklediğini söyledi.

Fakat Bailey, “Buna daha güçlü iş yatırımlarının eşlik etmesi gerekiyor… Ve bu iş yatırımları, iyi bir kamu altyapısı da dahil olmak üzere pek çok şeye bağlı olacak,” dedi.

Bailey’den hemen önce aynı etkinlikte konuşan Maliye Bakanı Rachel Reeves, Birleşik Krallık’ın AB ile ilişkilerini “sıfırlaması” gerektiğini ve ticari bağları güçlendirmek için Trump ile yakın çalışmayı dört gözle beklediğini söyledi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Almanya, Rus LNG’sinin limanlarına girişini yasakladı

Yayınlanma

Almanya hükümeti, enerji sektöründe Rusya’ya bağımlılıktan tamamen kurtulma hedefleri doğrultusunda, devlete ait sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) terminallerinin Rusya’dan doğalgaz almasını yasakladı.

Deutsche Energy Terminal, Brunsbüttel’deki terminalinin pazar günü Rusya’dan bir yük almaya hazırlandığını hükümete bildirdi.

Financial Times tarafından görülen bir mektuba göre, buna yanıt olarak ekonomi bakanlığı, “hiçbir Rus LNG sevkiyatını kabul etmeme ve bundan böyle özel bir bildirime kadar kabul etmeyi reddetme” talimatı verdi.

Belgede, yasağın “kamu çıkarını” korumak amacıyla kabul edildiği vurgulandı. Ekonomi Bakanlığı, Rusya’dan LNG alınmasının, Almanya ve AB’yi bir bütün olarak “enerjide bağımsız” hale getirmek için ithalat terminalleri inşa etme fikrine ters düşeceğini belirtti.

2022’de Rusya’nın boru hattı gazından mahrum kalan Almanya, hızla birkaç ithal LNG terminali inşa etti. Alman şirketi Sefe’nin Yamal LNG’den satın almak için uzun vadeli bir sözleşmesi olmasına rağmen, şimdiye kadar Rusya’dan yakıt kabul etmediler.

Ancak Kpler’e göre Rusya, neredeyse tüm sevkiyatları Fransa’daki bir terminale gönderiyor ve bu terminal de gazı yeniden gazlaştırdıktan sonra boru hattıyla diğer Avrupa ülkelerine taşıyor.

Almanya, Ekim 2022’de Fransa’dan boru hattıyla doğalgaz almaya başlamıştı.

Fransa, İspanya ve Belçika Rus LNG’sinin başlıca alıcıları konumunda. Gazı ithal eden şirketler uzun vadeli sözleşmelerle çalışmakta ve ancak Avrupa çapında bir yasak durumunda bu sözleşmeleri durdurabiliyorlar.

Şu ana kadar sadece Belçika böyle bir yasak çağrısında bulundu. Fakat LNG, AB ile ABD enerji üreticilerinin uluslararası çıkarlarını desteklemeyi amaçlayan yeni ABD Başkanı Donald Trump yönetimi arasındaki ticaret müzakerelerinde bir pazarlık kozu haline gelebilir.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, geçtiğimiz cuma günü yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Rusya’dan hala çok miktarda LNG alıyoruz, neden bunu bizim için daha ucuz olan ve enerji fiyatlarımızı düşüren Amerikan LNG’si ile ikame etmeyelim? Bu konuyu pekâlâ tartışabiliriz.”

Handelsblatt: Şansölye Scholz, 2020’de ABD’ye Kuzey Akım-2 için gizli bir anlaşma teklif etti

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English