Parti programı itibariyle İslama ve Müslüman göçmenlere olumsuz bir yaklaşımı olan Almanya için Alternatif’te (AfD) bir süredir ‘İslama hayırhah bakanlar ve bakmayanlar’ arasında bir tartışma yürüyor.
Son olarak partinin Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için yapılan vekil listesinde birinci sırada yer alan Maximilian Krah’ın yazdığı bir manifesto dikkat çekti.
Krah, Instituts für Staatspolitik’e (Devlet Siyaseti Enstitüsü) bağlı Antaios yayınevi tarafından yayımlanan bu manifestoda, AfD’nin temel programında İslami yasaların yerel hukuk sistemiyle uyumsuzluğunun kanıtı olarak görülen 1990 tarihli Kahire merkezli ‘İslam’da İnsan Hakları Bildirgesi’nin ‘doğru yolu’ gösterdiği belirtiliyor.
Krah kitabında, “New York’un Mısır veya Endonezya’da birey ile aile, kabile, dini topluluk arasındaki dengenin nasıl sağlanması gerektiğini neden tanımlaması gerektiği açık değil,” diyor.
WELT’te yayınlanan bir analizde, Batı’daki Yeni Sağ ile İslamcı hareketler arasında ‘kültürel görelilik’ başlığında ortak bir anlayış olduğuna işaret ediliyor. Kahire Deklarasyonu, insan haklarını şeriat yasalarının altına yerleştiriyordu.
Krah ayrıca yakın zamanda attığı bir tweet için de parti içinde kendisini savunmak durumunda kaldı. Yazar Salman Rüşdi, geçen yıl ekim ayında Alman Yayıncılar Birliği Barış Ödülüne layık görülmüştü. Krah, “Sol-liberal şık kalabalığın İslam dünyasını ne kadar hararetle aşağıladığı dikkat çekiciydi,” demiş ve ‘Kuran’la alay etmenin hiçbir değeri olmadığını’ söylemişti.
Krah ayrıca, “İslam dünyasına karşı değil, İslami göçe karşıyız,” ifadelerini kullanmıştı.
‘Almanya’da AfD İslamı ve Erdoğancıları keşfediyor’
Krah, Erdoğan’ı savunmuştu
Daha sonra Krah, kasım ayında yayınladığı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı savunduğu bir video ile gündeme geldi. AfD’li siyasetçi, “Cumhurbaşkanı Erdoğan sizin düşmanınız değil,” demiş ve ‘Erdoğan’ın sicilinin olağanüstü olduğunu’ savunmuştu.
Bu video AfD içinde bazı kesimlerin tepkisini çekmişti. Federal Meclis’in iki AfD’li üyesi yanıt videoları yayınlamıştı. Milletvekili Martin Sichert WELT’e verdiği demeçte, “Erdoğan’ı rol model olarak gören herkes AfD’nin temellerini sarsıyor,” diyor.
Sichert’e göre ‘Erdoğan, dünya çapında Müslümanları radikalleştirmek isteyen bir Müslüman Kardeşler [mensubu]’ ve bu ‘kesinlikle AfD’nin çıkarına aykırı.’ Vekil, Rüşdi’yi eleştirmenin de ‘AfD’nin DNA’sına aykırı’ olduğunu savunuyor.
‘Müslümanların oylarını hedeflemeli miyiz?’
AfD’nin gelecekte seçmen olarak muhafazakâr Müslümanları da hedefleyip hedeflememesi gerektiğine ilişkin tartışma kamuoyuna da yansımıştı.
AfD’nin Saksonya-Anhalt genel başkan yardımcısı Hans-Thomas Tillschneider, geçen yıl eylül ayında bu soruyu tartışmak için, İslamcı YouTuber Hüseyin Özoğuz ile bir araya geldi.
YouTube yayınında Tillschneider, “Kendimizi halihazırda AfD’ye yakın olan Müslümanlara açmamızın uygun olduğunu düşünüyorum,” demişti.
İslamın ‘Almanya’ya ait olmadığını’, fakat bunun ‘bir İslam eleştirisi olarak anlaşılmaması gerektiğini’ savunan AfD’li lider, sorunun İslamda olmadığunu da söyledi.
Federal Meclis üyesi Sichert bu programa da kızgın. Vekil, “Tillschneider böyle bir programa konuk olduğunda, radikal Müslümanları müttefik olarak görmesi gerektiği sinyalini veriyor. Radikal Müslümanlar dışlanmalı, onlara kur yapılmamalı,” dedi.
‘Vatanseverler düşman İslam imgesini tekrar düşünmeli’
Yakın zamanda sağcı radikal Jungeuropa (Genç Avrupa) yayınevi tarafından yayımlanan bir kitap da AfD kampında kargaşaya neden oldu.
Frederic Höfer’in ‘Çıkmaz Sokak Olarak İslam Düşmanlığı’ başlıklı kitabında, “Vatansever kamp’ın ‘İslam imajını’ yeniden düşünmesi gerektiği savunuluyor.
Yazar, ‘ülkenin özellikle etnik olarak heterojen bölgelerinde, her kökenden ‘muhafazakârlar’ arasında ideolojik-ideolojik kesişimler ve işbirliği potansiyeli arayan ve ‘İslam’ı yıkıcı potansiyeliyle değil, yapıcı potansiyeliyle ölçen’ bir bakış açısını savunuyor.
Kitapta, “Muhafazakâr Müslümanların (büyüyen) seçmen havuzuna açılmada yapıcı bir fırsat potansiyeli,” deniyor.
Yeni Sağ’ın islamcılara yönelişi yeni değil
WELT’e göre bu tür tezler, AfD üyelerinin giderek artan bir bölümünün dayandığı Yeni Sağ düşüncesinde hiçbir şekilde yeni değil. Örneğin, Yeni Sağ’ın önde gelen düşünürlerinden Alain de Benoist, 1998’de ‘Junge Freiheit’ta yazdığı bir yazıda, ‘bir fast food şubesi açmanın kimliğimiz için kesinlikle bir cami inşa etmekten daha büyük bir tehdit’ olduğunu söylemişti.
Devlet Siyaseti Enstitüsünün kurucularından ve şu anda AfD’ye bağlı Desiderius Erasmus Vakfının mütevelli heyeti başkanı olan Karlheinz Weißmann, 2016’da yine ‘Junge Freiheit’ta AfD’yi, İslama yönelik sert bir eleştiri yoluyla “‘Batılı değerlerin’ savunucuları” ile ittifak kurmaması konusunda uyarmıştı.
Weißmann, AfD’lileri, batılı değerleri ‘öncelikle müstehcenlik, kürtaj ve eşcinsel evliliğin uygulanması hakkı olarak anlayanlar’a karşı uyarmıştı.
2017’de yayınlanan ‘İslam Üzerine Tezler’de yeni sağcı gazeteci Thor von Waldstein, ‘İslamın radikalleşmesini’, diğer şeylerin yanı sıra, ‘aşırılığı artan direnişe yol açan ABD’nin yeni sömürgeci yönetimine’ ve ‘Batının insanları, aileyi ve dini aşındıran çöküşüne’ bağlıyordu.
Thüringen AfD’nin lideri Björn Höcke de 2018 yılında yaptığı açıklamada, Almanya’nın ‘islamlaştırılmasını’ tutarlı bir biçimde engellemek istediklerini, ama Almanya’yı da ‘anti-İslam’ uluslararası koalisyondan çıkarmak gerektiğini söylemişti.