Bizi Takip Edin

AVRUPA

Almanya’da süregelen resesyon, şirketleri satışa açık hale getiriyor

Yayınlanma

Deutsche Welle’de (DW) Dirk Kaufmann imzasıyla yayınlanan bir analizde, Almanya’da devam eden kötü iktisadi görünüm nedeniyle Alman şirketlerinin “kelepir” fiyatlardan satılması kolaylaşıyor.

Geçen hafta sonu, Alman Ekonomi Bakanlığı 2024 yılında gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYİH) %0,2 oranında küçülmesinin beklendiği bir başka resesyon yılı öngördüğünü açıklamıştı.

Ekonomi Bakanı Robert Habeck’in bugün (9 Ekim) hükümetin tahminlerini açıklaması ve bu yıl %0,3 oranında büyümesi beklenen Alman ekonomisinin görünümünün neden daha da kötüleştiğini açıklaması bekleniyor.

DW’ye göre Alman işletmelerinden gelen veriler, ekonominin yakın zamanda toparlanacağına inanmak için çok az neden gösterdiğinden, sıkıntılarını artıracak gibi görünüyor.

Münih merkezli Ifo Enstitüsü tarafından hazırlanan iş ortamı endeksi eylül ayında üst üste dördüncü düşüşünü yaşadı. Ifo Başkanı Clemens Fuest ekonominin “artan bir baskı altında” olduğunu söyledi.

Ifo tarafından ankete katılan şirket yöneticilerinin çoğunluğu mevcut durumlarından memnun olmadıklarını ve işlerinin görünümü konusunda kötümser olduklarını söyledi.

DZ Bank ekonomisti Christoph Swonke’nin Almanya’yı “Avro bölgesinin yeni sorunlu çocuğu” olarak tanımlamasına yol açan da bu kötü ekonomik durum.

Deutsche Bahn lojistik iştirakini Danimarkalı rakibine sattı

Satışların ve gelirlerin düştüğü bir ortamda, işletmeler zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olması için daha güçlü ortaklara başvurmaya başladı.

Almanya’nın ulusal demiryolu operatörü Deutsche Bahn, yakın zamanda kârlı lojistik iştiraki Schenker’i, Danimarkalı rakibi DSV’ye yaklaşık 14 milyar avro karşılığında satmayı kabul etti.

Ayrıca Commerzbank’ın da yabancı bir şirket tarafından devralınması gündemde. Almanya’nın ikinci en büyük özel kredi kuruluşu 2008/2009 mali krizinden sonra Alman hükümeti tarafından kurtarılmıştı ve bu nedenle devlet hâlâ bankada %12’lik bir hisseye sahip.

İtalyan bankası UniCredit, eylül ayında etkin hissesini %21’e çıkardıktan sonra gözünü Commerzbank’ı tamamen devralmaya dikti.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, 7 Ekim Pazartesi günü Avrupa Parlamentosu’nda (AP) yaptığı açıklamada, Avrupa’daki sınır ötesi bankacılık birleşmelerinin, Avrupa bankalarının dünyadaki diğer bankalarla “ölçekte, derinlikte ve aralıkta” rekabet edebilmeleri için “arzu edilir” olduğunu söyledi.

Bu arada, giderek daha fazla şirket Almanya’yı ya tamamen terk ediyor ya da en azından yurt dışındaki fabrikalarına Almanya’daki yerel üslerinden daha fazla yatırım yapıyor.

Örneğin kimya devi BASF, Çin’de 10 milyar avro değerinde bir fabrika inşa ediyor. Orta ölçekli enerji hizmetleri sağlayıcısı Techem ise İsviçreli sahipleri tarafından ABD’li varlık yöneticisi TPG’ye satıldı.

Almanlar hayat pahalılığından korkuyor

Öte yandan “Almanların Korkuları 2024” adlı son araştırmaya göre Almanya’da çoğu insanın endişelendiği konuların başında enflasyon, göç ve yüksek barınma maliyetleri yer alıyor.

R+V Versicherung’un yıllık korku sıralamasında hayat pahalılığı korkusu üst üste üçüncü yıldır birinci sırada yer alıyor. Enflasyonun düşmeye devam etmesine, şirketlerin enflasyon primi ödemelerine ve ücret anlaşmalarının da yüksek olmasına rağmen, Almanya’da insanlar hâlâ şüpheci olmaya devam ediyor.

Araştırmanın direktörü Grischa Brower-Rabinowitsch DW’ye yaptığı açıklamada, “Bu Almanya’da gerçekten derinlere yerleşmiş bir korku. Çalışmamızın yapıldığı 33 yıl boyunca, hayat pahalılığı korkusu toplam 14 kez çalışmamızın bir numaralı korkusu olmuştur. Fiyatlar artar artmaz bu korku yeniden su yüzüne çıkıyor,” dedi.

Bu yılki araştırma için temmuz ve ağustos ayları arasında 14 yaşından itibaren yaklaşık 2.400 katılımcı ile anket yapıldı.

Bununla birlikte, katılımcılar arasında yaşam maliyetlerinin artmasından duyulan korku bir önceki yıla kıyasla %8 oranında azalmış durumda.

Brower-Rabinowitsch, “Çoğu insanın endişelerinin genel olarak azalması bizi gerçekten şaşırttı, özellikle de medyadaki birçok hararetli tartışmanın ışığında. Şaşırtıcı olmayan şey ise ekonomik kaygıların hâlâ yüksek olması. Göçmenlikle ilgili büyük tartışmalar göz önüne alındığında, bu iki konunun listede bu kadar üst sıralarda yer alması bizi şaşırtmadı,” ifadelerini kullandı.

AVRUPA

İsveç Savunma Bakanı: Rusya, Baltık Denizi’nde İsveç’e saldırabilir

Yayınlanma

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği uyarısında bulundu.

İsveç Savunma Bakanı Pål Jonson, Polonyalı Rzeczpospolita gazetesine verdiği mülakatta Rusya’nın Baltık Denizi’nde hakimiyet kurma amacıyla İsveç’e saldırabileceği iddiasında bulundu. Jonson, “Rusya, NATO’nun diğer üyeleri için olduğu kadar İsveç için de ciddi bir tehdit oluşturuyor. Rusya’nın, ülkemize yönelik bir saldırısını göz ardı edemeyiz,” dedi.

Bakan Jonson, Kremlin’in Ukrayna’daki güçlerinin şu an kısıtlı durumda olmasına ve büyük bir saldırı kapasitesi geliştirememesine rağmen, Rusya liderliğinin geçmişte “ciddi askeri ve siyasi riskler almaya hazır olduğunu” kanıtladığını belirtti.

Ayrıca Moskova’nın bazı birliklerini Karadeniz’e kaydırmasına rağmen, St. Petersburg ve Kaliningrad’daki donanmasının büyük oranda sağlam kaldığını vurguladı.

Baltık Denizi’nin Kremlin için hem askeri hem ticari açıdan öneminin, Ukrayna’daki savaşın patlak vermesinden bu yana daha da arttığını dile getiren Jonson, “Bu yüzden askeri planlarımızda Rusya’nın olası saldırgan hamlelerini göz önünde bulundurmalıyız,” ifadelerini kullandı.

İsveç, daha önce Gotland Adası’ndaki savunma hazırlıklarını artırmıştı. Jonson, bu duruma dikkat çekerek, “Eğer [Rusya Devlet Başkanı Vladimir] Putin Gotland’ı işgal ederse, NATO ülkelerini deniz yoluyla tehdit edebilir. Bu da İskandinavya ve Baltık bölgesinde barış ve istikrarın sona ermesi anlamına gelir,” diye konuştu.

Son olarak Rusya’nın Baltık Denizi’ni abluka altına alabileceği ve bunun Kuzey Avrupa üzerinde ciddi sonuçlar doğurabileceğini savunan Jonson, “Böyle bir duruma izin veremeyiz,” diye ekledi.

Finlandiya, NATO karargahını Rusya sınırı yakınlarına konuşlandıracak

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Meloni’den AP’de sağı birleştirme hamlesi

Yayınlanma

İtalya Başbakanı ve Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) lideri Giorgia Meloni, “merkez sağ” Avrupa Halk Partisi (EPP) grubu ile Viktor Orbán liderliğindeki yeni sağcı Avrupa için Vatanseverler (PfE) grubunu Dubrovnik’te düzenlenecek üç günlük bir kongreye davet ederek birleştirmek istiyor gibi görünüyor.

Dubrovnik’te 18-20 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek ve aile konularına odaklanacak konferansa, davetleri kabul edip etmemelerine bağlı olarak ECR, EPP ve PfE temsilcilerinin katılması bekleniyor.

Meloni, İtalya’da Matteo Salvini’nin Lega’sı (PfE) ve Antonio Tajani’nin Forza Italia’sı (EPP) ile bir koalisyon hükümetine başkanlık ediyor ve bu ittifakı AB düzeyinde de tekrarlamaya istekli görünüyor.

La Repubblica’nın haberine göre Meloni’nin partisi Fratelli d’Italia’dan (İtalya’nın Kardeşleri) kaynaklar, PfE grubunun başkan yardımcısı Kinga Gal ve Macaristan’ın aile işlerinden sorumlu devlet bakanı Zsófia Koncz’un katılımını bekliyor.

Fakat Lega sözcüsü Euractiv’e yaptığı açıklamada, Salvini’nin aynı anda Palermo’da “Open Arms” davası için mahkemeye çıkacak olması nedeniyle toplantıya katılmayacağını söyledi.

Dava, 17 gün denizde bekletilen göçmenlere yardım eden İspanyol Open Arms ile ilgili.

AP’deki güçlü temsiliyeti Meloni’nin planları için çok önemli olsa da EPP’nin daveti kabul edip etmeyeceği henüz belli değil. Eğer kabul ederlerse, ECR önde gelen bir figürü ya da bir Komisyon üyesini, muhtemelen Demokrasi ve Demografi Komiseri Dubravka Šuica’yı göndereceklerini umuyor, zira kendisi Hırvat ve toplantının teması olan aile ile yakından bağlantılı bir portföye sahip.

Hırvatistan’daki kongre aynı zamanda muhafazakarların liderliğine ilişkin yoğun tartışmalar için de bir platform işlevi görecek.
Meloni, ECR liderliğinden istifa etme niyetini açıkladı ve eski Polonya başbakanı Mateusz Morawiecki muhtemel bir halef olarak ortaya çıktı.

Fakat Morawiecki’nin en büyük rakibi EPP’nin kilit üyelerinden Polonya Başbakanı Donald Tusk olduğu için bu potansiyel değişim EPP ile sürtüşmeye neden olabilir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Avrupa Parlamentosu’nda Orbán-Leyen kapışması

Yayınlanma

Macaristan Başbakanı Viktor Orbán ve Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bugün Avrupa Parlamentosu’nda (AP), her iki liderin de Avrupa’nın geleceğine ilişkin karşıt vizyonlar ortaya koyduğu ve birbirlerinden hoşlanmadıklarını açıkça ortaya koydukları hararetli bir tartışmaya girdi.

Ukrayna savaşı, Avrupa’nın artan rekabet gücü sorunuyla en iyi nasıl başa çıkılacağı ve göç, ikili arasındaki birçok anlaşmazlık alanı arasındaydı.

Ülkesi AB Konseyi dönem başkanlığını yürüten Orbán konuşmasına, modern tarihinin “en ciddi dönemiyle” karşı karşıya olan AB’nin “değişmesi gerektiğini” söyleyerek başladı.

Başbakan, bloğun ekonomik durgunluğuna dikkat çekerek, geçen ay sunulan Mario Draghi raporunun bulguları doğrultusunda, rekabet gücünü artırmak ve ABD ve Çin ile aradaki farkı kapatmak için güçlü eylem çağrısında bulundu.

Ardından Leyen’in Yeşil Mutabakatını, tasarımında “sanayi politikasını” dikkate almadığı için eleştirdi ve AB’nin durgun büyümesini ve yüksek enerji fiyatlarını doğrudan Ukrayna savaşı sonrasında Rus fosil yakıtlarından “uzaklaşmaya” yönelik ortak stratejiye bağladı.

Orbán ayrıca, AB’nin yoğun müzakerelerin ardından geçen hafta onayladığı ve Macaristan’ın şiddetle karşı çıktığı Çin yapımı elektrikli araçlara yönelik gümrük vergilerine açık bir gönderme yaparak, boğucu “ticari kısıtlamalar” olarak nitelendirdiği uygulamaları kınadı.

“Yoksul ülkelerden gelenler antisemitizmi artırıyor”

“Düzensiz göç” konusuna da değinen Macar lider, “düşük gelirli ülkelerden” gelen sığınmacıların “antisemitizmi, kadına yönelik şiddeti ve homofobiyi artırdığını” iddia ettiğinde AP’de gerilim arttı.

“LGBT karşıtı” bir yasa çıkardığı için hükümeti AB fonlarından kısmen mahrum bırakılan Orbán, merkezci milletvekillerinin yuhalamaları arasında, “Gerçekler kendi adına konuşuyor,” iddiasında bulundu.

Orbán çözüm olarak, AB’nin komşu ülkelerde sığınma başvurularını değerlendirmek üzere “dış bağlantı noktaları” kurmaya odaklanmasını önerdi.

Sadece talepleri onaylananların Avrupa topraklarına girmesine izin verilmesi gerektiğini söyleyen Macar lider, “Dış bağlantı noktaları olmadan Avrupalıları düzensiz göçten koruyamayız. Diğer çözümler açıkçası bir yanılsamadan ibarettir,” dedi.

Brüksel’e, Kremlin’le iletişimi yeniden başlatma çağrısı

Macaristan lideri AB’nin Ukrayna savaşına verdiği tepkiyi “kötü planlanmış ve kötü uygulanmış” olarak değerlendirdi ve birliği, temmuz ayında Moskova’ya yaptığı ve tartışmalara neden olan ziyarette yapmaya çalıştığı gibi, Kremlin ile iletişimi yeniden başlatmaya çağırdı.

AP milletvekillerine yaptığı konuşmada Orbán, Avrupa Birliği’nin bu savaş konusunda yanlış bir politika izlediğini söyledi ve “Eğer kazanmak istiyorsak, bu kaybetme stratejisini değiştirmeliyiz,” dedi.

Leyen, Orbán’ın Moskova gezisi zamanında, “Hâlâ bu savaştan işgalciyi değil işgal edileni sorumlu tutanlar var. Putin’in güç arzusunu değil Ukrayna’nın özgürlüğe susamışlığını suçlayanlar var. Onlara sormak istiyorum: 1956’daki Sovyet işgali için hiç Macarları suçladılar mı? Ya da 1968’deki Sovyet baskısı için Çekleri ve Slovakları?” diye sormuştu.

Orbán bu karşılaştırmaya sert tepki göstererek bunu bir “hata” olarak nitelendirdi ve 1956 Macaristan olaylarının Ukrayna’nın Rus birliklerine karşı direnişiyle “hiçbir ilgisi olmadığını” söyledi.

Macar lider, “Geçmişte, anlaşmaların da söylediği gibi, Komisyon anlaşmaların koruyucusuydu, tarafsız bir organdı. Görevi siyasi tartışmaları bir kenara bırakmak ve farklılıkları yasal bir şekilde ele almaktı, ancak bu artık değişti,” dedi.

Doğrudan Leyen’e hitaben Orbán, “[Komisyon] Antlaşmaların koruyucusu olmaktan ziyade, siyasi bir organ, siyasi bir silah [haline geldi],” diye ekledi.

Macar lidere karşı protestolar

Orbán’ın konuşması genel olarak sakin geçse de, kürsüden inmesinin ardından “Bella Ciao” marşı çalınınca oturumu yöneten AP Başkanı Roberta Metsola, “Burası Eurovision değil,” diyerek uyarıda bulundu.

Sonrasında Yeşil vekillerin başını çektiği bir grup, Macar lidere teker teker laf attı.

Yeşiller Eş Başkanı Terry Reintke, “Burada hoş karşılanmıyorsunuz, burası Avrupa demokrasisinin evi,” dedi.

Leyen’den Orbán’a karşı salvolar

Ursula von der Leyen verdiği yanıtta Orbán’ın çelişkilerini ortaya koymaya çalıştı.

Komisyon Başkanı ekonomi konusunda Macaristan’ın Avrupalı şirketlere karşı vergileri artırarak ve ihracat kısıtlamaları getirerek “bir gecede tam tersi yönde ilerlediğini, tek pazardan uzaklaştığını” söyledi.

Leyen, “Eğer bir hükümet Avrupalı işletmeleri keyfi denetimlerle hedef alıyor ya da izinlerini engelliyorsa, kamu ihaleleri çoğunlukla küçük bir grup hak sahibine gidiyorsa, o hükümete nasıl güvenilebilir? Bu belirsizlik yaratır ve yatırımcıların güvenini sarsar,” dedi.

Enerji konusunda, AB’nin Moskova’ya olan bağımlılığını azaltma konusundaki sicilini savundu ve Macaristan’ı Rus fosil yakıtlarını satın almak için “alternatif yollar” peşinde koşmakla suçladı.

Budapeşte şu anda AB’nin Rus petrolüne uyguladığı yasaktan muaf tutuluyor.

Başkan, “Rusya güvenilir bir tedarikçi olmadığını defalarca kanıtladı. Dolayısıyla artık mazeret olamaz. Her kim Avrupa’nın enerji güvenliğini istiyorsa, her şeyden önce buna katkıda bulunmalıdır,” dedi.

Komisyon başkanı Çin polisi ile anlaşmaya yüklendi

Göç konusunda ise Orbán hükümetini, Budapeşte’nin hiçbir risk teşkil etmediğini iddia ettiği Ulusal Kart uygulamasını Rus ve Belarus vatandaşları için genişlettiği ve Pekin ile Çinli polis memurlarının Macaristan’da konuşlanmasına olanak tanıyan bir güvenlik anlaşması imzaladığı için kınadı.

Leyen, “Hepimiz dış sınırlarımızı daha iyi korumak istiyoruz. Fakat organize suçlara karşı birlikte çalışırsak ve kendi aramızda dayanışma gösterirsek başarılı olabiliriz,” dedi.

“Macar hükümeti nasıl olur da Rus vatandaşlarını ek güvenlik kontrolleri olmaksızın Birliğimize davet eder?” diyen soran Leyen, bu durumun yeni Macar Vize planını sadece Macaristan için değil tüm üye ülkeler için bir güvenlik riski haline getirdiğini ileri sürdü.

Leyen, “Macar hükümeti nasıl olur da Çin polisinin kendi topraklarında faaliyet göstermesine izin verir? Bu Avrupa’nın egemenliğini savunmak değildir. Yabancı müdahaleler için bir arka kapıdır,” iddiasında bulundu.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English