Bizi Takip Edin

AVRUPA

AMB Başkanı Lagarde’dan ‘birlik’ çağrısı: Vidalar sıkılıyor 

Yayınlanma

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı ve eski IMF Başkanı Christine Lagarde, Council on Foreign Relations’ta (CFR) dikkat çekici bir konuşma yaptı.

‘Çokkutupluluk gerçeği’ni kabullenmiş görünen Lagarde, jeopolitik gerilimlerin arttığını, dünya ekonomisinde bloklaşmanın perçinlendiğini belirterek, merkez bankalarının geleceğini masaya yatırıyor.

Küresel ekonominin bir değişim döneminden geçtiğini savunan Lagarde, Ukrayna savaşına, enerjinin silah haline getirilmesine, enflasyonun ‘ani artışına’ ve ABD ile Çin arasında büyüyen düşmanlığa dikkat çekerek, ‘jeopolitiğin tektonik levhalarının daha hızlı yer değiştirdiğini’ söylüyor.

Lagarde’a göre küresel ekonominin, birbiriyle rekabet eden bloklara bölündüğü bir döneme şahitlik ediyoruz: Her blok, dünyanın geri kalanını kendi stratejik çıkarlarına ve değerlerine yakınlaşması çekiştirmektedir. Lagarde, bu bölünmenin, dünyanın en büyük iki ekonomisi tarafından yönetilen iki blok etrafında birleşebileceğini düşünüyor.

AMB Başkanı, bu tektonik kaymadan merkez bankalarının payına ne düşeceğini araştırıyor. One göre, merkez bankalarının siyasetlerini belirlediği çevrede iki ana sonuç ortaya çıkıyor: Birincisi, küresel tedarik esnekliği azaldıkça daha fazla istikrarsızlık görebiliriz; ikincisi, jeopolitik gerilimler tırmandıkça daha fazla ‘çokkutupluluk’ meydana gelebilir.

Soğuk Savaş sonrası dünyanın sonu

Christine Lagarde, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonraki dünyayı şöyle resmediyor: “Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya oldukça elverişli bir jeopolitik ortamdan yararlandı. Amerika Birleşik Devletleri’nin hegemonik liderliği altında, kurallara dayalı uluslararası kurumlar gelişti ve küresel ticaret genişledi. Bu durum küresel değer zincirlerinin derinleşmesine ve Çin’in dünya ekonomisine katılmasıyla birlikte küresel işgücü arzında büyük bir artışa yol açtı.”

Bu tabloda küresel tedarik zincirleri, yerel talebe karşı daha ‘esnek’ olabiliyor ve uzun süren bir göreli düşük ve istikrarlı enflasyonu garanti altına alabiliyordu.

Buna paralel olarak, ‘bağımsız’ merkez bankalarının arz tarafındaki aksaklıklara çok fazla dikkat etmek zorunda kalmadan talebi yönlendirerek enflasyonu istikrara kavuşturmaya odaklanabileceği bir politika çerçevesi oluşmuştu.

Ama Lagarde, bu göreceli istikrar döneminin yerini şimdi daha düşük büyüme, daha yüksek maliyetler ve daha belirsiz ticari ortaklıklarla sonuçlanan kalıcı bir istikrarsızlığa bıraktığını kabul ediyor.

Üstelik, ‘enflasyon’ konusunda henüz zirve yapmadığımızı ve fiyat artışlarının talep değil, arz kaynaklı olduğunu itiraf edercesine, “Daha esnek bir küresel arz yerine, tekrarlanan arz şokları riskiyle karşı karşıya kalabiliriz,” tespitini yapıyor. 

Enflasyonda ‘arz’ etkisi

ABD’nin en az 14 kritik mineralde tamamen ithalata, Avrupa’nın ise nadir toprak tedariğinde %98 oranda Çin’e bağımlı olduğunu hatırlatan Lagarde, “Bu cephelerdeki tedarik kesintileri, otomobil endüstrisi ve elektrikli araç üretimine geçiş gibi ekonomideki kritik sektörleri etkileyebilir,” diyor.

Tedarik zincirlerini garanti altına almak için hükümetlerin yasal yollara başvurduğunu belirten Lagarde, ABD’de Enflasyonu Düşürme Yasasını (IRA) ve Avrupa’daki ‘stratejik özerklik’ tartışmalarını hatırlatıyor. Ama Lagarde’a göre, bu hamleler küresel ekonomide bölünmeyi hızlandırıyor; Ukrayna savaşından önce, kendi tedarik zincirlerini ‘bölgeselleştirmeyi’ planlayan küresel şirketlerin oranı bir önceki yıla göre ikiye katlanarak yüzde 45 seviyesine gelmişti.

Lagarde’ın şu tespiti, AMB’nin geleceği nasıl kavradığını gösteriyor:

“1900’den bu yana elde edilen verilere dayanan yeni bir çalışma, jeopolitik risklerin yüksek enflasyona, daha düşük ekonomik faaliyete ve uluslararası ticarette düşüşe yol açtığını ortaya koymaktadır. ECB analizi de gelecekte benzer sonuçların beklenebileceğini göstermektedir. Küresel değer zincirleri jeopolitik hatlar boyunca parçalanırsa, küresel tüketici fiyatları seviyesindeki artış kısa vadede yaklaşık %5, uzun vadede ise kabaca %1 arasında değişebilir.”

Yani, tekrar tekrar söylemek gerekirse, yüksek enflasyon uzunca bir süre bizimle beraber olacak.

Artan çokkutupluluğa uyum için ‘birlik’

Merkez bankalarının dikkate alması gereken diğer mesele, Lagarde’a göre, artan çokkutupluluk.

Lagarde, 1945’ten sonraki Pax Americana döneminde, ABD dolarının küresel rezerv ve işlem para birimi olarak sağlam bir şekilde yerleştiğini ve daha yakın zamanda da avronun ikinci sıraya yükseldiğini hatırlatıyor.

AMB Başkanına göre bunun merkez bankaları için çoğunlukla faydalı sonuçları oldu. Örneğin Keynes’in belirttiği üzere, merkez bankalarının ‘uluslararası orkestranın şefi’ olarak hareket edebilmesi, hatta firmaların kendi yerel para birimleriyle fatura kesebilmeleri ithalat fiyatlarını daha istikrarlı hale getirmişti. Yanı sıra batılı ödeme altyapıları da küresel rolünü pekiştirmişti. Örneğin SWIFT ağı, 2020 yılına gelindiğinde sınır aşırı alışverişlerin yüzde 90’ını kapsar hale gelmişti.

Ama şimdi, yeni ticaret örüntüleri ile birlikte bu durum değişmektedir. Lagarde, Çin’in ‘yükselen piyasalar’ ve ‘gelişmekte olan ekonomiler’ ile emtia ticaretini 130 kattan fazla artırdığını ve dünyanın en büyük ihracatçısı haline geldiğini hatırlatıyor.

Küresel ekonomideki bloklaşma eğilimi arttıkça, renminbinin rezerv para olarak kullanımı da artabilir, en azından Lagarde’ın konuşmasında atıf yaptığı çalışmalar bunu söylüyor. 

Tüm bunlar, Lagarde’a göre, ister siyasi tercihler, ister mali bağımlılıklar ya da son on yılda mali yaptırımların kullanılması nedeniyle olsun, “Batılı ödeme sistemlerine ve para birimi çerçevelerine bağımlılıklarını azaltmak isteyen bazı ülkeler için bir fırsat yaratabilir.”

Lagarde, dolara alternatif rezerv paraların ve SWIFT’a alternatif ağların geliştiğini belirtiyor ama ‘doların egemenliğinin bitişine’ ihtiyatlı yaklaşıyor. Ona göre, bu gelişmeler dolar ya da avronun yakın zamanda hakimiyetini kaybedeceğine işaret etmiyor. Üstelik, şu ana kadar veriler uluslararası para birimlerinin kullanımında önemli değişiklikler olduğunu da göstermiyor. Lagarde’a göre mesele, artık uluslararası para birimi statüsünün cepte görülmemesi gerektiğidir.

Merkez bankalarına düşen rol

Lagarde daha sonra sadede geliyor ve merkez bankalarının nasıl bir rol oynaması gerektiğini tartışıyor.

Merkez bankalarının ‘bağımsızlığını’ tekrar tekrar vurgulayan AMB Başkanı, fiyat istikrarının düşük maliyetlerle sağlanabileceğini, ama bunun için başka destekleyici siyasetlerin uygulanması gerektiğini vurguluyor.

Lagarde baklayı ağzından çıkarıyor: Fiskal ve yapısal politikalar, dayanıklı tedarik zincirlerinin güvence altına alınması veya enerji üretiminin çeşitlendirilmesi gibi, yeni jeopolitiğin yarattığı arz kısıtlamalarını ortadan kaldırmaya odaklanırsa, daha düşük volatilite, daha düşük enflasyon, daha yüksek yatırım ve daha yüksek büyümeden oluşan bir döngü görebiliriz.

Ama fiskal politika bunun yerine maliyet baskılarını dengelemek için gelirleri desteklemeye odaklanırsa, diyor Lagarde, enflasyon yükselme, borçlanma maliyetleri artma ve yeni arz yatırımları azalma eğiliminde olacaktır.

Dolayısıyla, tüketimi tetiklemek için para basarak hane halklarına dağıtma uygulamasını bitirmeyi, 2008-9 krizi ile başlayan ve COVID-19 ile zirve yapan dönemi kapatmayı öneriyor.

Bunun için vidaları sıkmak gerektiği açık olmalı. Lagarde da oraya geliyor: Jeopolitik, küresel ekonomideki bölünmeyi birbiriyle rekabet eden bloklara doğru yöneltiyorsa, siyasette daha geniş bir ‘uyum’ sergilenmeli.

Lagarde’ın sözleriyle, merkez bankaları, birbirleriyle daha sıkı bir bağımlılık ilişkisine girmelidir: “Bağımsızlıktan ödün vermemek, ama politikalar arasındaki karşılıklı bağımlılığı ve stratejik bir hedefin arkasında hizalandıklarında her birinin hedeflerine en iyi şekilde nasıl ulaşabileceğini kabul etmek.”

Lagarde bu konuda Avrupa’yı örnek gösteriyor ve sanayi politikası, savunma ve yeşil ve dijital teknolojilerde ortak eylemin, üye ülkelerin tek tek hareket etmesinden çok daha etkili olduğunu savunuyor. ‘Birlikte hareket etmek’, verimliliğinin yanı sıra, küresel bağlamda de ‘sistem rekabetlerinde’ dışarıdan nasıl göründüğünüzü belirliyor. Lagarde’a göre, çokkutupluluk arttıkça, ‘iç uyum’ daha da pekiştirilmeli.

Lagarde sonra daha da ileri gidiyor ve ABD’de Trump ve Biden’ın iktisadi politikalarını hatırlatan şeyler söylüyor: ABD kısa vadeli varlıklarının %50 ila 60’ı ABD ile güçlü bağları olan hükümetlerin elinde olsa da, uluslararası para birimi kullanımını etkileyen en önemli faktörün, ‘temel iktisadi unsurlar’ (economic fundamentals) olmaya devam ediyor. Bu temeller, iktisadi büyüme, enflasyon oranı, işsizlik oranı gibi temel makroekonomik göstergeler anlamına geliyor.

Lagarde, benzer şekilde Avrupa’nın uzun süredir ertelenen sermaye piyasaları birliğinin de tamamlanması çağrısını yapıyor. Ona göre bu yapılmazsa, avro önde gelen küresel para birimleri arasında kalamayacak.

Lagarde, konuşmasını şöyle bitiriyor: “Dolayısıyla, bizi bekleyen yeni gerçekliğe hazır olmamız gerekiyor. Değişen jeopolitiğe nasıl yanıt vereceğimizi düşünmenin zamanı, parçalanma üzerimize geldiğinde değil, daha önce gelmelidir.

(…)

Merkez bankaları, istikrardan başka her şey olan bir çağda istikrar sağlamalıdır. Merkez bankalarının bu zorluğun üstesinden geleceğinden hiç şüphem yok.”

Lagarde’ın konuşması, batının iktisadi birliğinin siyasi biçimde sağlanmasına yönelik bir işaret fişeği olarak alınmalıdır.

AVRUPA

Almanya askeri inşaatlara milyarlarca avro harcayacak

Yayınlanma

Almanya Savunma Bakanlığının girişimiyle federal hükümet ve eyaletler, askeri inşaat projelerine yönelik hızlandırılmış bir ortak yaklaşım geliştiriyor.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde, Almanya’daki Bundeswehr (Alman Silahlı Kuvvetleri) mülklerinin bakımı ve genişletilmesi için 60 milyar avrodan fazla yatırım yapılacak.

Diğer şeylerin yanı sıra, askerler için yeni konaklama yerleri inşa edilecek. Bunun, en azından zorunlu askerlik hizmetinin planlanan yeniden uygulanmasını uygulamak için gerekli olduğu düşünülüyor.

Rusya ile savaşa hazırlığın parçası

Bununla birlikte, yeni silah sistemlerinin edinilmesi, bunların depolanması ve bakımı için yeni uzmanlaşmış binalar da gerekiyor.

Örneğin Bavyera eyaleti, Bundeswehr’i desteklemek için yasasında askeri inşaat projeleri için birkaç muafiyet maddesi geçirdi ve ayrıca bazı üniversitelerin askeri amaçlarla araştırma yapmayı reddetmek için kullandıkları sivil maddeyi de iptal etti.

Askeri altyapının genişletilmesi, Berlin’in 2014 yılında başlattığı Bundeswehr’in Rusya’ya karşı savaşa yeniden yönlendirilmesinin bir parçası.

Eyaletlerin mevzuatları yeniden düzenleniyor

Savunma Bakanlığının girişimiyle federal hükümet ve eyaletler, Almanya’nın askeri altyapısına kapsamlı yatırımlar yapılmasının bürokratik yolunu açıyor.

Savunma Bakanlığına göre, eğitim ve komuta tesisleri, havaalanları, liman tesisleri ve toplam 16 mühimmat deposunun yanı sıra hastaneler ve “ticari binalar” için de inşaat çalışmaları planlanıyor.

Bakanlık şubat ayında “önümüzdeki yıllar” için “toplam 7.000 inşaat projesi için 24 milyar avronun üzerinde bütçe ayrıldığını” duyurdu.” Altı ay sonra ise “2040’lara” kadar “60 milyar avronun üzerinde” bir bütçeden söz edilmeye başlandı.

Bakanlığa göre, Bundeswehr’in mülklerini “modernize etmek ve genişletmek” için “muazzam”, hatta “devasa” bir ihtiyaç var. Savunma Bakanı Boris Pistorius “kolları sıvamanın” zamanı geldiğini söyledi.

Federal hükümet ile eyalet arasındaki işbirliği sıkılaşıyor

Savunma Bakanlığı, askeri altyapıda planlanan genişlemeyi gerekli hızda gerçekleştirebilmek için federal eyaletler ve onların inşaat idareleri ile yakın işbirliğine bağlı olduğunu söylüyor.

Bakanlık, planları için eyaletlerin kapasitelerini harekete geçirmek amacıyla bu yılın başında bir “altyapı konferansı” düzenledi. Bir “federal devlet proje grubu” önümüzdeki eylül ayında yapılan ikinci bir konferansta “askeri altyapıyı güçlendirmek için” 38 önlem sundu.

Önlemler öncelikle askeri inşaat projeleri için “kapasiteleri önemli ölçüde genişletmek” amacıyla “süreçleri hızlandırmayı” ve “prosedürleri basitleştirmeyi” hedefliyor. Amacın “ortak bir çaba” ile “Federal Cumhuriyetin askeri potansiyelini mümkün olan en kısa sürede artırmak” olduğu söyleniyor.

İkinci konferansın bir parçası olarak, Savunma Bakanlığı, tüm federal eyaletler ve Federal Emlak Görevleri Ajansı, “Bundeswehr’i güçlendirmek amacıyla federal işbirliğini” taahhüt ettikleri ortak bir bildiri imzaladılar.

Bavyera yönetimi üniversiteleri askeri projelere zorlayacak

Bavyera eyaleti, askeri altyapının genişletilmesi için “yeni bir başlangıç” yaparak temmuz ayında “Bavyera’da Bundeswehr’in Teşvik Edilmesi Yasası”nı kabul etmişti.

Eyalet, Bavyera’daki Bundeswehr sahalarında inşaat önlemlerinin önündeki engelleri azaltmak için yasayı kullanarak Anıtları Koruma Yasası, Devlet Planlama Yasası ve İnşaat Kanununda değişiklikler yapıyor. Yeni muafiyetlerle askeri inşaat projelerinin hayata geçirilmesinin kolaylaştırılması ve hızlandırılması amaçlanıyor.

Ayrıca yasa, bazı üniversitelerin askeri amaçlı araştırma projelerini reddetmek için kullandıkları sivil maddeyi “kabul edilemez” ilan ediyor ve Eyalet Bilim ve Sanat Bakanlığına üniversiteleri “Bundeswehr’in talebi üzerine” askeri araştırma yapmaya zorlama hakkı veriyor.

Bavyera ayrıca yeni yasada okulların Bundeswehr’in askere alma personeli ile işbirliği yapmasını şart koşuyor ve ordunun öğrencilere erişimini genişletiyor.

Gençlik subaylarının yanı sıra, Bundeswehr “kariyer danışmanlarının” da artık “okul etkinlikleri çerçevesinde” gençleri askere almalarına açıkça izin verilmektedir.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

Norveç hükümeti sosyal medya kullanımı için 15 yaş sınırı getirecek

Yayınlanma

Norveç hükümeti, çocukları zararlı içeriklerden ve “büyük teknoloji tekellerinden” korumak amacıyla sosyal medya kullanımı için 15 yaş sınırı getirmek istiyor.

Oslo yönetimi, çocukları internette karşılaşabilecekleri zararlı içeriklerden koruyan Kişisel Veri Yasasını 15 yaş sınırı getirerek değiştirmek istediğini açıkladı.

Başbakan Jonas Gahr Støre 23 Ekim Çarşamba günü VG’ye verdiği röportajda, “Bu oldukça güçlü bir sinyal gönderiyor” dedi ve bunun “büyük teknoloji devlerine karşı küçük çocukların beyinleri” ile ilgili olduğunu sözlerine ekledi.

Şu anda Norveç’in Kişisel Veri Yasası, kişisel verilerin sosyal medya tarafından toplanmasına ve işlenmesine izin vermek için 13 yaşında olmanız gerektiğini belirtiyor. Hükümet bu yasayı değiştirmek istiyor.

Støre, “Bunun zorlu bir mücadele olduğunu biliyoruz, çünkü burada güçlü unsurlar var, fakat bu aynı zamanda politikaya ihtiyaç duyulan yerdir” dedi ve Norveç parlamentosunda öneriyi zorlayacak bir çoğunluk olduğunu ekledi.

Norveç’te yaş sınırı 13 ama çocuklar arasında sosyal medya kullanımı çok yaygın

Norveç Medya Kurumuna göre, mevcut 13 yaş sınırına rağmen 9 yaşındaki çocukların %53’ü, 10 yaşındaki çocukların %58’i ve 11 yaşındaki çocukların %72’si sosyal medya kullanıyor.

Bu nedenle bir sonraki adım, özellikle sosyal medya için bir yaş doğrulama çözümünü ilerletmek olacak.

Bu elektronik kontrol henüz yürürlükte olmasa da, Çocuk ve Aileden Sorumlu Bakan Kjersti Toppe, bunun ebeveynlere net bir sinyal göndereceğine ve çocuklarının sosyal medyaya girmesine izin vermemeleri için onlara yasal araçlar sağlayacağına inanıyor.

Toppe, “Bu aynı zamanda ebeveynlere hayır diyebilme güvencesi vermekle de ilgili. Birçok insanın gerçekten hayır demek istediğini ama bunu yapamayacağını düşündüğünü biliyoruz,” dedi.

Banka kimliği doğrulaması gündeme gelebilir

Fakat Toppe’ye göre Norveç hükümeti bunu nasıl uygulayacağından tam olarak emin değil. Banka kimliği doğrulama olası bir çözüm olarak öneriliyor.

Bununla birlikte, “Öncelikle bir yaş doğrulaması yapılacaksa, bu herkes için geçerli olmalıdır ve şaşırtıcı bir şekilde banka kimliği olmayan çok sayıda kişi var”, diyen Toppe, eğer bir yaş doğrulaması yapılacaksa, bunu kullanamayan nüfusun büyük kesimlerinin olamayacağını da sözlerine ekledi.

Bakana göre Norveç hükümeti hâlâ bir alternatif arayışında ve AB’yi olası bir örnek olarak gösteriyor. AB’nin de bir çözüm olabilecek bazı direktiflerle geldiği bakanın verdiği bilgiler arasında.

AB, sosyal medya vidalarını sıkıyor

Küçüklerin çevrimiçi ortamda korunması, AB’nin bir sonraki görev süresi için dijital gündeminin başında yer alıyor.

Dijital Hizmetler Yasasının (DSA) yürürlüğe girmesiyle, küçükleri “sosyal medyanın algılanan tehlikelerinden” korumak için adımlar atılıyor.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Komisyon Üyesi olarak atanan Michael McGrath’ı, özellikle küçüklerin korunmasına ilişkin tüketici koruma kurallarını yenilemek üzere bir Dijital Adalet Yasası önermekle görevlendirdi.

AB için öne çıkan bir konu da dijital hizmetleri kullanırken kullanıcıların yaşlarının nasıl doğrulanacağı. AB Dijital Cüzdanı, Komisyon tarafından sonunda fiili altın standart haline gelebilecek bir çözüm olarak lanse ediliyor.

Bu arada Fransa, üç aylık geçici bir süre için pornografik web sitelerinde kredi kartı kontrolleri yoluyla yaş doğrulamasına izin verdi.

Okumaya Devam Et

AVRUPA

AB, Rusya ve Çin’e karşı kendi istihbarat servisini kurmaya hazırlanıyor

Yayınlanma

Avrupa Birliği (AB), Rusya ve Çin’e karşı bir istihbarat servisi oluşturmayı planlıyor. AB Komisyonu, hem dış tehditlerle hem de iç casusluk faaliyetleriyle mücadele edebilmek için merkezi bir istihbarat biriminin gerekli olduğunu öne sürdü.

Bu yılın başında AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’yü, AB’nin çeşitli krizlere karşı direncini artırmaya yönelik bir rapor hazırlamakla görevlendirmişti.

Bloomberg’e göre, taslak raporun önümüzdeki hafta sunulması bekleniyor.

Niinistö, AB’nin, üye ülkelerin istihbarat kurumlarıyla tekrara düşmeden, bir bütün olarak birliğe yönelik tehditleri tespit edebilecek bir istihbarat organı kurmasını öneriyor. Amaç, AB kurumlarına yönelik casusluk girişimlerine karşı koyabilmek.

Şu ana kadar AB yetkilileri yalnızca kamuya açık kaynaklar ve üye ülkelerden gelen bilgilerle yetinmek zorunda kaldı.

Ancak rapor, bu durumun AB kurumlarının potansiyel tehditleri tespit etme ve karşılık verme yeteneğini sınırladığını belirtiyor.

Raporda, AB’nin özellikle Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki çatışmaların artan etkisi ve Çin’in giderek saldırganlaşan politikaları gibi tehditler karşısında güvenlik ve savunmasını güçlendirme konusunda yoğun çaba harcaması gerektiği öne sürüldü.

Haziran ayında Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb durumu şöyle özetledi: “Rusya şu anda iki savaş yürütüyor. Biri Ukrayna’daki konvansiyonel savaş, diğeri ise Avrupa ve Batı’da kamuoyu üzerindeki tartışmaları etkileyerek güvenliğimizi zayıflatmaya yönelik hibrit bir savaş.”

Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev ise o dönemde şu açıklamayı yapmıştı: “Ülkemize yaptırım uygulayan ülkelere her gün maksimum zarar vermek zorundayız. Ekonomilerine, kurumlarına ve yöneticilerine zarar verin. Vatandaşlarının refahına darbe indirin. Geleceklerine olan güvenlerini sarsın.”

Bloomberg’e bilgi veren kaynaklara göre Niinistö’nün, AB’ye üye ülkelerin istihbarat kurumlarını bir araya getiren ve yabancı kuruluşlar ile kişilerin faaliyetlerini analiz eden AB İstihbarat ve Durum Merkezi’nin yetkilerinin genişletilmesini önermesi bekleniyor.

Bu yeni yetkilerle birlikte merkez, AB’nin diplomatik misyonlarını devreye sokabilecek, karşı casusluk faaliyetleri yürütebilecek ve potansiyel riskleri tespit ederek karar merkezlerini bilgilendirebilecek.

Taslak rapor ayrıca, casusların AB ülkelerini güvenli sığınaklar olarak kullanmalarını önlemek amacıyla, AB içindeki istihbarat ve yasa dışı faaliyetlere karşı yasal çerçevelerin birleştirilmesi çağrısında bulunuyor.

Batılı istihbarat yetkilileri, Avusturya’daki Rus diplomatların en az üçte birinin istihbarat faaliyetlerine katıldığını iddia ediyor.

Raporun ayrıca, sabotaj veya casusluk açısından tehdit oluşturduklarında üçüncü ülke diplomatlarının AB içinde seyahatlerini kısıtlamayı önermesi bekleniyor.

Almanya istihbarat şefi: Rusya, 2030’a kadar NATO’ya saldırmaya hazırlanıyor

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English