Ortadoğu
“Anlaşma şartları uygulanmasa da ateşkes devam edecek”

Hizbullah’ın 7 Ekim sonrası Gazze’ye destek için İsrail’e füze ve İHA’larla düzenlediği saldırılarla tetiklenen çatışmalar, 14 ay sonra bu sabah sona erdi. Lübnan’da büyük yıkıma yol açsa da İsrail, Lübnan cephesi için ilan ettiği savaş hedeflerine ulaşamadı. Hizbullah ise büyük yara almasına ve lider kadrosunu kaybetmesine rağmen özellikle İsrail’in kara işgaline karşı direnebildi.
Peki 14 ay sonra neden şimdi ateşkes ilan edildi? Kalıcı olacak mı? Savaşın bir kazananı var mı? Ve bu ateşkes Gazze’yi nasıl etkileyecek?
Dr. Selim Sezer ateşkese giden süreç ve ateşkesin ne anlama geldiği ile ilgili Harici’nin sorularını yanıtladı:
–Ateşkes neden şimdi ilan edildi?
Lübnan’da ateşkesin sağlanması yönündeki girişimler uzun süredir devam ediyordu. Bunun en başta gelen sebebi savaşın uzun müddet boyunca sürdürülebilir olmamasıdır. Ekim 2023’ten itibaren İsrail ve Hizbullah tarafından karşılıklı olarak düzenlenen görece düşük yoğunluklu saldırılardan farklı olarak, geride bıraktığımız 23 Eylül tarihinde İsrail’in “Kuzey Okları” adıyla başlattığı tam kapsamlı savaş hali, Lübnan’da 2006 savaşından çok daha büyük çaplı yıkıma yol açtı. Diğer yandan da Hizbullah’ın verdiği karşılık İsrail’in kuzey bölgelerinde hayatı felç etti. Sınırın her iki tarafında da yüz binlerce kişi yaşadığı yeri terk etti. Öte yandan İsrail kara saldırısında oldukça ağır kayıplar verdi ve öngördüğü ilerlemeyi de gerçekleştiremedi; Hizbullah ise Genel Sekreter Hasan Nasrallah dahil çok sayıda liderini ve yüzlerce nitelikli kadrosunu bu süreçte kaybetti.
Hizbullah aynı zamanda, yıllardır ağır bir iktisadi ve siyasi buhran altında bulunan Lübnan’ın uzun süreli bir savaşa sürüklenmesini arzu etmiyordu. Bunun tek nedeni değilse de bir nedeni, uzayıp giden bir savaş halinin ülkedeki dengeleri iyice sarsarak bir iç savaşa yol açması ve hasımlarının siyasi otorite konumuna gelmesi çekincesiydi. İsrail ise yüzbinlerce kişinin kuzeyi, hatta ülkeyi terk etmesi ve ordu için ciddi bir prestij kaybı anlamına gelen saha başarısızlıkları karşısında savaşa daha fazla devam etmek istemiyordu. Son olarak, Biden yönetiminin Beyaz Saray’ı terk etmeden Lübnan cephesini kapatmak istemesi ve tarihsel olarak Lübnan üzerindeki “denetimini” hiç bırakmamış olan Fransa’nın da sükunetin sağlanmasını istemesi sonucunda ateşkes geldi.
–Ateşkesin kalıcı olacağını düşünüyor musunuz?
Bazı haber ve yorumlarda hatalı olarak bunun 60 günlük geçici bir ateşkes olduğu ifade ediliyor. Oysa ki anlaşma, 60 günlük bir geçiş aşamasının ardından kalıcı olmak üzere hazırlandı. Elbette kalıcıdan ne anladığımıza bağlı olarak farklı yorumlar yapmak mümkün. Gelecekteki bir noktada, şu veya bu yoğunluktaki çatışmaların yeniden başlamasına neredeyse kesin gözüyle bakabiliriz. Ancak az önce ifade ettiğim sebeplerden ötürü İsrail’in de Hizbullah’ın da yeni ve uzun bir savaşı istediğini düşünmüyorum, bu sebeple bazı ihlaller olabilse de yakın ve orta vadede ateşkesin tamamen bozulmasını ve yeni bir çatışma döngüsünün başlamasını beklemiyorum.
-Ateşkes şartları uygulanmazsa örneğin Hizbullah Litani’nin kuzeyine çekilmezse ne olacak?
Ateşkes şartlarının önemli bir bölümü büyük bir ihtimalle hiçbir zaman uygulanmayacaktır. Yürürlüğe giren anlaşmanın içeriğine baktığımız zaman Hizbullah aleyhinde bazı hükümler içeriyor olsa da 2006 savaşı sonrasındaki koşullar ve BMGK’nın 1701 sayılı kararı aslında daha da ağır hükümler içeriyordu. Hizbullah, sahip olduğu fiili güç ve toplumsal destek sayesinde ne silahlarını bıraktı ne de Güney Lübnan’ı boşalttı. Büyük bir ihtimalle önümüzdeki süreçte de benzer bir durum olacaktır ve büyük bir ihtimalle, Lübnan iç dengelerinin bu hükümlerin uygulanmasına izin vermeyeceğini İsrail de biliyor. Anlaşmanın özü, çatışma ve saldırıların sonlandırılmasıdır; statükoda bir değişim beklenmemelidir.
-Anlaşma, İsrail için zafer mi?
Elbette değil, ancak yenilgi de değil. Eğer yenilgi olsaydı kabineden hiçbir itiraz görmeden bu kadar kolay kabul edilmezdi.
İsrail’in Hizbullah’la ateşkesi: “Mutlak zaferden tam teslimiyete…”
İsrail’in bu savaşta bazı amaçları vardı ve bunların çoğuna ulaşamadı. Hizbullah’a umduğu kadar darbe indiremedi, ülke içinde kalıcı asker bulundurmak için zemin oluşturamadı ve bir iç kargaşayı körükleyemedi. Diğer yandan en temel hedeflerden biri 14 aydır Lübnan’dan gelen saldırılara bir son vermek ve kuzeydeki yerleşimcilerin geri gelmesini sağlamaktı. Anlaşmayla ilkini başarmış oluyor ve ikincisi için de zemin oluşuyor. Yani İsrail, denklem değiştirici düzeyde bir zarara uğramadan kuzeyi şimdilik emniyete almayı başarmış görünüyor. Bunun ötesindeki niyet ve hayalleri ise direnişe kaya gibi çarptı ve İsrail bir daha kolay kolay benzer bir maceraya girişmeyecektir.
-Ateşkes Hizbullah açısından ne anlama geliyor? Hizbullah “Gazze ve Lübnan cephelerinin bir olduğunu” söylüyordu. Ateşkesle birlikte Gazze ve Lübnan cephelerini ayırmış mı oluyor?
Kritik hususlardan biri bu. Hizbullah kendi gücünü ve caydırıcılığını güçlü bir şekilde ortaya koymuş oldu ve anlaşma içeriğinin belirlenmesinde bir düzeyde de olsa bir rol oynayabildi. Eğer bu savaş sadece Lübnan cephesiyle alakalı olsaydı, Hizbullah’ın yıkıma rağmen süreçten tavizsiz bir şekilde çıkabildiğini söylemek mümkün olabilecekti. Ne var ki kuzey cephesi Gazze’ye destek için, İsrail’i Gazze saldırılarını durdurmaya zorlamak için açılmıştı ve şimdi içinde Gazze’nin adının bile geçmediği bir anlaşmayla kapanmış oluyor.
Öte yandan Hamas ve İslami Cihad, Lübnan ateşkesine olan desteğini açıkladı. “Direniş Cephesi” olarak adlandırılan devletler ve devlet dışı aktörler ağının her zaman kendi içinde güçlü bir koordinasyon içinde olduğunu unutmamak gerekir. Eğer Filistin direnişi bu anlaşmaya ilişkin bir şerh düşmüş olsaydı büyük bir ihtimalle Hizbullah bu anlaşmaya rıza göstermezdi.
-Bu ateşkes Gazze’yi nasıl etkileyecek? Yakın gelecekte Gazze için de bir ateşkes öngörüyor musunuz?
Son bıraktığımız noktanın devamı olarak, Hamas ve genel olarak Filistin direnişi Gazze’de ateşkes seçeneğine hazırlanıyor olabilir. Yeni denklem içinde, bazı geçici ve sınırlı tavizlerle – örneğin İsrail askerlerinin takvime bağlanmış bir süre boyunca Netzarim koridorunda kalması, Kuzey Gazze’de küçük bir tampon bölge oluşturulması gibi – bir ateşkes anlaşmasına rıza gösterilebilir. Washington’da başkan değişiminin gerçekleşeceği 20 Ocak’a kadar bunun zemini var olmaya devam edecektir ve bir ihtimalle ABD yönetimi de bu krizi nihayete erdirme yönelimi içinde olabilir.
İsrail ordusunun Lübnan’ın güneyindeki işgali ve yıkımı belgelendi
Burada belirleyici olan şey İsrail’in tavrı olacaktır. Sınırlı kazanımlarla savaşı bitirip ekonomisini ve itibarını restore etmek, aynı zamanda sağ kalan son İsrailli esirleri teslim almak ile, sonu belirsiz bir yolda devam ederek Gazze’de tam hakimiyet kurmak için kontrolsüz güç kullanmak arasında bir seçim yapması gerekebilir. Ne yazık ki hükümetin mevcut bileşimi ve hatta Yoav Gallant gibi bir soykırımcının bile kısmi şerhleri ve çekinceleri sebebiyle Netanyahu tarafından kovulması, ikinci seçeneğin daha kuvvetli ihtimal olduğunu gösteriyor.
Ortadoğu
Trump’tan Netanyahu’ya Gazze “rüşveti”

ABD Başkanı Trump’tan Netanyahu’ya Gazze savaşını sonlandırması için rüşvet gibi destek geldi. Trump, Netanyahu hakkındaki yolsuzluk davasının iptal edilmesini istedi. İsrail muhalefeti ise bu çıkışın, Trump’ın Gazze savaşını sona erdirmesi için Netanyahu’ya sunduğu dolaylı bir “telafi” hamlesi olduğunu savunuyor.
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun hakkında süren yolsuzluk davasının derhal iptal edilmesini veya kendisine af verilmesini talep ederek İsrail iç siyasetinde yeni bir fırtınaya neden oldu. Trump’ın açıklamaları, Netanyahu’nun savaş nedeniyle ertelenen çapraz sorgusunun yeniden başlayacağı güne denk gelirken, içerdiği mesajlar dikkat çekici bulundu: “ABD, İsrail’i kurtardı, şimdi Bibi’yi de kurtaracak.”
Trump, Truth Social üzerinden yaptığı paylaşımda, Netanyahu’nun “İsrail’in hayatta kalması için İran’a karşı verilen savaşta gösterdiği liderliği” överek, davayı “siyasi güdümlü bir cadı avı” olarak nitelendirdi. “Bu adalet rezaleti kabul edilemez” diyen Trump, Netanyahu için “büyük bir kahraman” ifadesini kullanarak, “Derhal af edilmeli ya da dava iptal edilmelidir” çağrısı yaptı.
Trump’tan Netanyahu’ya mesaj
Ancak İsrail’de bu açıklamalara itiraz geldi. Ana muhalefet lideri Yair Lapid, Trump’a duyulan minnettarlığı dile getirirken, “Bir devlet başkanının bağımsız bir ülkenin hukuk sürecine karışmaması gerektiğini” söyledi. Lapid, Trump’ın çıkışının Netanyahu’yu Gazze savaşını sona erdirmeye ikna etmek için yaptığı bir “telafi girişimi” olabileceğini ima ederek, “Görünüşe göre bu açıklama, savaşı sonlandırması için Netanyahu’ya verilen bir mesajın parçası” dedi.
Trump’ın söz konusu açıklaması, Netanyahu’nun siyasi geleceği açısından büyük önem taşıyan üç ayrı yolsuzluk dosyasının yeniden gündeme geldiği bir dönemde geldi. Netanyahu’nun İran ile savaş nedeniyle ara verilen çapraz sorgusu bugün yeniden başlayacak. Başbakan, 1000, 2000 ve 4000 numaralı davalarda dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvetle suçlanıyor. Özellikle 4000 No’lu “Bezeq-Walla davası” ciddi yaptırımlar doğurabilecek içerikte.
Trump’ın doğrudan yargı sürecine müdahale eden bu çıkışı, İsrail’de yargı bağımsızlığı tartışmalarını yeniden alevlendirdi. Netanyahu’nun partisinden doğrudan bir yanıt gelmezken, Likud Partisi Trump’ın açıklamasının İbranice çevirisini sosyal medya hesaplarından paylaştı.
Bu hamle, Trump’ın hem Netanyahu üzerindeki etkisini pekiştirme çabası hem de Gazze savaşını diplomatik bir kazanıma dönüştürme girişimi olarak yorumlanıyor.
Ortadoğu
Uzmanlar Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’

İsrail’in İran’a saldırılarıyla başlayan çatışma ve ABD’nin İran’daki nükleer tesislere yönelik saldırıları sonrası ateşkes ilan edilse de, kırılgan süreçle birlikte İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği endişeleri, küresel ekonomi ve piyasaların gündeminde yer almaya devam ediyor. Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi: Hürmüz’ün kapanma ihtimali ‘sıfır’.
İran’ın ABD’ye misilleme olarak Katar’daki üssü hedef alması sonrası Donald Trump tarafından İran-İsrail arasında ateşkes ilan edildiği duyurulsa da, iki ülke arasında gerginlik ve yer yer saldırılar devam ediyor.
Kırılgan ateşkesin geleceği belirsizliğini korurken, Hürmüz Boğazı’nın kapanma ya da akışın sekteye uğrama riski piyasalarda ve şirketlerde endişe yaratıyor.
Öte yandan birçok enerji uzmanı, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı tamamen kapatmasının pek olası olmadığını düşünüyor. İran bu tehdidi daha önce de yapmıştı, ancak böyle bir hamlenin en başta en büyük petrol alıcısı olan Çin’i rahatsız edebileceğini hesaba katıyor.
ABD’nin İran’daki nükleer tesislere saldırılarının ardından İran Meclisi Ulusal Güvenlik Komisyonu Üyesi İsmail Kevseri, Meclisin, Hürmüz Boğazı’nın kapatılması gerektiği sonucuna vardığını ancak nihai kararın Milli Güvenlik Yüksek Konseyi uhdesinde olduğunu açıklasa da bu ihtimalin oldukça düşük olduğu değerlendiriliyor. Ki bu tartışmalar da ateşkes duyurusu öncesinde öne çıkmıştı.
Ancak, yapay zeka tabanlı denizcilik takip şirketi Windward’ın paylaştığı bilgilere göre, hafta sonu ABD’nin İran’ın nükleer tesislerine saldırılarının ardından Hürmüz Boğazı’ndaki ticareti gemi taşımacılığı son 20 yılın en yüksek tehdit seviyesi altında faaliyet gösteriyor.
Jeopolitik belirsizlikler ve güvenlik endişeleri nedeniyle Hürmüz Boğazı’na giren gemi sayısında hafif bir düşüş gözlenirken, Windward’a göre bu düşüş gemi sahiplerinin jeopolitik belirsizlikler karşısında artan temkinliliğini ortaya koyuyor ve algılanan risklerin deniz taşımacılığı üzerindeki gerçek zamanlı etkisinin giderek büyüdüğünü gösteriyor.
Basra Körfezi’nin ağzında yer alan dar su yolu Hürmüz Boğazı, Orta Doğu’daki petrol ve sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) üretiminin Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden dünya pazarlarına taşınmasını sağlıyor.
Deniz yoluyla taşınan ham petrolün yaklaşık 3’te 1’inin ulaştırılması için kullanılan bu stratejik geçit, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olmak üzere Orta Doğu’daki üreticilerin ham petrol ve kondensat sevkiyatında kritik bir rol üstleniyor. Hürmüz Boğazı’ndaki petrol ticareti, dünyadaki toplam petrol tüketiminin de 5’te 1’ini karşılıyor.
Hürmüz Boğazı’ndan geçen günlük yaklaşık 20 milyon varil petrol ve petrol ürününün büyük kısmı Çin başta olmak üzere Asya piyasalarına ulaşıyor. Küresel doğal gaz ticaretinin yüzde 20’si de bu boğazdan geçiyor.
Eski BOTAŞ Gaz Alım Dairesi Başkanı Ali Arif Aktürk ve bölgeyi yakından takip eden gazeteci Yakup Aslan Hürmüz Boğazı’nın önemini ve ‘kapatılma’ tartışmalarını Harici’ye değerlendirdi.
‘Hürmüz’ün kapanma ihtimali – hukuki anlamda – sıfır’
Hürmüz’ün kapanma ihtimalini hukuki boyutuyla değerlendiren Ali Arif Aktürk, şunları söyledi:
“Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesine göre kıyıdaş ülkeler ortadan ikiye çizilmiş çizgi ile eşit şekilde bölünüyor. Münhasırlıkları, egemenlikleri var. En dar kısmında mesela İran, Umman ile paylaşıyor. Yine BAE ile paylaştığı kısım var. Hatta İran’ın işgal ettiği (sanırım iki tanesi BAE tarafında) 3 tane de ada var ve bununla ilgili anlaşmazlık devam ediyor. İran onları işgal etmiş durumda.
Dolayısıyla İran’ın tek taraflı ben kapattım deme şansı hukuken ve fiilen yok. Eğer İnsansız Deniz Araçları ile Sihalarla, roketlerle tankerleri vurabilirler. Vurdukları eğer Umman tarafında olursa o da ayrı diplomatik ve uluslararası sorun olur. BM üyesi başka bir ülkeye saldırmış olur. Yapabilir mi? Yapar bir iki tankere. ABD’nin 5. Filo orada, Katar, Suudi Arabistan üsleri de var. Burada sıcak çatışmalar olur. Dolayısıyla bunu tümden kapatmak ve sürdürmek imkansız.”
Hürmüz’ün bir savaş ya da çatışma sonucu fiilen kapanma ihtimalini de değerlendiren Aktürk, şöyle devam etti:
“Eğer Hürmüz’de ABD donanması ile bir deniz savaşı çıkarsa o zaman Hürmüz fiilen kapanmış olur. Bu bir risk. Uzun sürer mi? İste cevaplanması gereken asıl soru bu. Eğer ABD ve İsrail, İran’da bir rejim değişikliğini hedefliyorlarsa bu 90 milyonluk İran’da kolay değildir. Bu işin lideri ve sürükleyicisi de yok şu anda öne çıkan. Sonuç olarak ben fiilen ve uzun süreli Hürmüz’ün kapanacağını beklemiyorum.”
‘Hürmüz’ü kapatmak gemileri yakmak olur’
Hürmüz’ün kapatılması tartışmalarını politik açından ve İran yönetiminin geleceği açısından değerlendiren gazeteci Yakup Aslan şunları söyledi:
ABD’nin İran’a yönelik son saldırısının ardından, Tahran yönetimi açısından Hürmüz “Boğazı’nı kapatmak olası bir misilleme adımı olarak sıkça tartışılsa da, bu hamle İran için adeta gemilerin yakıldığı bir son seçenek olacaktır. Çünkü Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, aynı zamanda tüm Basra Körfezi ülkeleri ve küresel enerji güvenliği açısından kritik bir geçiş noktasıdır. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si günlük yaklaşık 17 milyon varil ham petrol bu boğazdan geçmektedir. Bu oran, küresel enerji piyasalarında yaşanacak en ufak bir tıkanıklığın dahi fiyatları fırlatmasına ve tedarik zincirlerinde büyük kırılmalara yol açmasına neden olur. İran’ın petrol ihracatının büyük bölümü de bu güzergâha bağlıdır; dolayısıyla boğazın kapanması İran ekonomisini de doğrudan vuracaktır.
Hürmüz Boğaz kapatıldığı takdirde olası askeri sonuçları da değerlendiren Aslan, şöyle devam etti:
“Hürmüz Boğazı’nın kapatılması yalnızca ekonomik değil, askeri sonuçlar da doğuracaktır. Böyle bir girişim, başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO üyesi ülkelerin öncülüğünde oluşturulacak bir deniz gücü koalisyonunun İran’a karşı konuşlanmasına yol açabilir. Halihazırda ABD’nin Bahreyn’de konuşlu Beşinci Filosu, bölgede 20’den fazla savaş gemisiyle sürekli görev yapmaktadır. Çin gibi enerji ihtiyacının %40’ını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından da Hürmüz’ün açık kalması hayati önemdedir. Bu nedenle İran’ın böyle bir adımı, yalnızca Batı ile değil, Doğu’daki stratejik ortaklarıyla da gerilim yaşamasına yol açabilir. Hürmüz’ün kapatılması, stratejik caydırıcılık amacıyla masada tutulsa da, pratikte İran için geri dönüşü olmayan bir yol anlamına gelir.”
Ortadoğu
Eski Pentagon analisti: İran, ABD’ye misilleme mesajını net bir şekilde verdi

Eski ABD Savunma Bakanlığı analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD üssüne düzenlediği füze saldırısının, Fordo’daki nükleer tesisine atılan bombalara karşı ‘ayni hasar’ amacı taşıdığını belirtti. Kwiatkowski, bu misillemenin İran’ın söylediğini yapacağını gösterdiğini ve İsrail’in kendi hedefleri için gerilimi tırmandırmak istediğini ifade etti.
Eski ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) analisti Karen Kwiatkowski, İran’ın Katar’daki ABD hava üssüne fırlattığı altı füzenin, ABD’nin Fordo’daki İran nükleer tesisine atılan altı bombaya karşı “ayni hasar” amacı taşıdığını belirtti.
Sputnik‘e konuşan Kwiatkowski, bu hamlenin Washington’a net bir mesaj gönderdiğini ifade etti.
Kwiatkowski, İran’ın bu misillemeyle verdiği mesajı, “İran, ne yapacağını söylediyse onu yapar. Bu durum, Trump ve yönetiminin müzakereleri sürpriz bir saldırı amacıyla aldatıcı bir şekilde kullanmasının tam tersidir,” sözleriyle açıkladı.
‘İran’ın savunma kapasitesi faal durumda’
İran’ın İsrail’e yönelik istikrarlı ve maksatlı füze ve insansız hava aracı saldırılarında da görüldüğü gibi, bu misillemenin aynı zamanda Tahran’ın savunma kapasitesinin faal durumda olduğu mesajını da gönderdiğini vurgulayan Kwiatkowski, ABD yönetiminin bu durumu doğru okuması gerektiğini belirtti.
Eski analist, “ABD liderliği, bu bire bir sembolik karşı ateşi, düşmanlığı genişletmek için değil, denge kurmak için yapılmış olarak görmelidir,” dedi.
‘İsrail gerilimin tırmanmasına ihtiyaç duyuyor’
Buna karşın İsrail’in bölgedeki kendi hedeflerine ulaşmak ve Başbakan Netanyahu’nun siyasi bekasını sağlamak için gerilimin daha da tırmanmasına ihtiyaç duyduğunu öne süren Kwiatkowski, bu durumun bölgedeki tansiyonu düşürme çabalarını olumsuz etkileyebileceği konusunda uyardı.
Kwiatkowski, “Bu nedenle, ABD’nin İran’ı doğru okuyabileceğinden ve gerilimi düşürmeye çalışacağından emin değilim,” ifadelerini kullandı.
İsrail, ateşkesi ihlal ettiğini öne sürerek Tahran’ı vuracağını duyurdu
-
Görüş1 hafta önce
Çin, İsrail’i Kınamaktan Daha Fazlasını Yapabilir mi?
-
Ortadoğu1 hafta önce
İsrail’de hangi ‘halk’ yaşıyor?
-
Diplomasi2 hafta önce
Çinli akademisyen İsrail-İran savaşını Harici’ye değerlendirdi: İran, Çin için stratejik öneme sahip
-
Avrupa1 hafta önce
Merz: İsrail hepimizin kirli işlerini yapıyor
-
Dünya Basını2 hafta önce
İran’la savaş kapıda mı?
-
Görüş1 hafta önce
İsrail’in ‘Bildiği Şeytan” ile İşi Bitti mi?
-
Dünya Basını2 hafta önce
Savunma sanayiinde ‘Amerikan malı’ baskısı geri tepiyor
-
Dünya Basını3 gün önce
Sınıfsız modern para teorisi muhasebedir