Bizi Takip Edin

Ortadoğu

Kudva: ‘Arafat hayatta olsaydı, omzunda kalaşnikofla Gazze’de olurdu’

Yayınlanma

Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın yeğeni ve eski Dışişleri Bakanı Nasır el-Kudva, Majalla’ya verdiği demeçte Gazze’de devam eden savaşın Netanyahu’nun görevden ayrılması ve “yeni bir Hamas” da dahil büyük değişikliklere yol açacağını söyledi.

Majalla’ya göre Eski El Fetih yöneticilerinden Kudva, bazı yorumculara göre şu an siyasi anlaşmazlık yaşadığı Mahmud Abbas’ın halefi, Filistin Yönetimi’nin gelecekteki başkanı olarak görülüyor. Kudva, devam eden Gazze savaşı ve Filistin siyasetine olası etkileriyle ilgili Majalla’dan İbrahim Hamidi’nin sorularını yanıtladı.

Kudva, İsrail’in uyguladığı politika ve eylemlerinden göründüğü kadarıyla hızlı bir şekilde sona ermesi ihtimalinin zayıf olduğuna dikkat çekti, “İsrail tarafından atılan adımlar, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun öne sürdüğü gibi yalnızca Hamas’ı hedef almıyor. Filistinli sivillere odaklanarak tüm Filistin nüfusunu etkileyen sürekli bir eylem gibi görünüyor. Bu model daha önceki çatışmalarda da tekrarlanmıştı, ancak mevcut çatışma, İsrail işgal güçlerinin cephaneliğindeki mevcut tüm savaş araçlarını kullanarak daha yüksek bir şiddet seviyesi sergiliyor” dedi.

Kudva, çok sayıda Batılı ülkenin İsrail’in yanında tereddütsüz bir şekilde yer alması ve bazılarının aktif olarak destek ve onay vermesi nedeniyle Filistin davasına sempati duyan çeşitli uluslararası aktörlerin çatışmaları sona erdirmesinin zorlaştığını söyledi.

Kudva, “Gazze’de yaşananlar ile yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkmasının neden olduğu jeopolitik gerginlikler arasındaki bağlantıyı nasıl yorumluyorsunuz” sorusunu şöyle yanıtladı: “Kuşkusuz bir bağlantı var. Gazze’de yaşananlar Ortadoğu bölgesine kimin hâkim olacağını doğrudan etkiliyor ve İsrail de bunu yapmaya çalışıyor.

“İsrail’in gündeminin bir parçası da 7 Ekim’de kaybettiği prestij ve gücü yeniden kazanmak.  İsrail bir kez daha bu bölgeyi siyasi ve ekonomik olarak kontrol etmeyi hedefliyor. Araplar kendi kaderleri ve bölgenin geleceği konusunda karar verici olmak istiyorlarsa, öncelikle neler olup bittiği konusunda net bir duruş sergilemelidirler. Dahası, dümeninde net bir ülke ya da kuruluşun olmadığı bu sürekli gelişen dünya, gündemini ve duruşunu dayatan güçleri, ülkeleri ve partileri daha fazla dinleyecek, daha fazla saygı duyacak ve uluslararası sahnede bu duruşlara saygı duyulması gerekliliğini dayatacaktır. Hoşumuza gitsin ya da gitmesin, yaşananlar hiç kuşkusuz genel küresel durumla ve uluslararası sistemin geleceğiyle, özellikle de Orta Doğu bölgesinin geleceğiyle ilgilidir ve bunları etkilemektedir.”

Savaş sonrası Gazze’nin geleceğinin siyasi olarak nasıl şekilleneceği ile ilgili soruya Kudva özetle şöyle yanıt verdi:  “Belki spesifik detaylara girmek için henüz erken ama deneyimlerimize dayanarak çeşitli alternatifleri düşünmeye ve araştırmaya başlamak her zaman uygundur. Bana göre yaşananlar üç alanda değişiklikle sonuçlanacak:

“Birincisi, mevcut İsrail hükümeti değişecek. Bu noktada Netanyahu’nun iktidar süresinin dolduğuna inanıyorum, ancak bu yine de İsrail’in konuyla ilgili tutumuna ve İsrailli seçmenlerin kararına bağlı ve bu konuya müdahale etmek ne bana ne de bir başkasına düşer. Ancak, mantıken konuşmak gerekirse, ufukta böyle bir değişiklik olabilir.”

“Filistin Otoritesi şu anki haliyle Gazze’ye ayak bile basamaz”

“İkinci olarak, Filistin liderliğinde bir değişikliğe ihtiyaç var. Bir süredir Filistin liderliğinin değişmesi yönünde bir çağrı var ve Başkan Abbas’ın girdiği tek seçimin 2005 yılında olduğunu hatırlatmak isterim. Seçimleri engelliyorlar ve sonra Abbas’ın hala ilk döneminde olduğunu ve başkan doksanlı yaşlarına yaklaşırken önünde daha çok zaman olduğunu iddia ediyorlar. Yönetim başarısızlığı ve anayasal konular hakkında daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Bununla birlikte, değişimin olması gerektiğini ve özellikle Gazze Şeridi’ndeki mevcut durum göz önüne alındığında bunun gerekli olduğuna inanıyorum.

“Bence mevcut Otorite, şu anki haliyle ve başındaki kişilerle, şu anda gereken büyük görevleri yerine getirmek bir yana, Gazze Şeridi’ne ayak bile basamaz.

“Elbette Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin birliğini korumalı ve herhangi bir siyasi sürecin nihai sonucunu belirleyecek bir siyasi çerçevenin gerekliliğini en ufak bir şüpheye yer bırakmayacak şekilde talep etmeliyiz. Burada, bir Filistin devletinin varlığının ve Filistin ile İsrail arasında karşılıklı tanıma anlaşmasının önemini vurguluyorum. Anlaşmanın ne zaman hayata geçirileceğinden bağımsız olarak, en başından itibaren tüm tarafların bu yönde bir taahhüdü olmalıdır. Bu taahhüt en başından itibaren açık ve kararlı olmalıdır.”

“Hamas ortak siyasi duruşa uyum sağlamalı”

“…yeni bir Hamas ortaya çıkacaktır. İsrail’in kendisi için belirlediği Hamas’ı bitirme hedefinde başarısız olacağına inanıyorum. Bu gerçekleşmeyecek çünkü Hamas bir grubun ötesinde Filistin halkı arasında var olan bir fikir ve ideolojidir ve İsrail’in hedefinin başarıya ulaşması neredeyse imkansızdır.

“Yine de İsrail Hamas’a zarar verebilir ve onu askeri ve siyasi olarak önemli ölçüde zayıflatabilir.

“Mantıken, Hamas açısından ve yeni Filistin siyasi sistemini denetleyenler açısından, siyasi yapıda, Hamas’ın vizyonunda ve Hamas’ın Filistin siyasi sistemine asimile olma ve diğer hususların yanı sıra FKÖ ve ortak siyasi duruşla uyum sağlama derecesinde bir değişiklik olmalı. Bu zor olacak ancak bunu empoze etmeye çalışmalıyız ve bunun çok önemli olduğuna inanıyorum. Bazı dış taraflarca yayılan retoriğe kapılmamalıyız.”

“Gazze’yi Filistinliler yönetecek”

Netanyahu’nun Gazze’de belirsiz süre güvenlik için kalabilecekleri açıklamasıyla ilgili Kudva, “İsrailliler Gazze’de kalamayacaklar ve zaten acı bir deneyim yaşadılar. Gazze halkı İsrail varlığının bu kadar kolay devam etmesine izin vermeyecek. Netanyahu Hamas’ı yok edebileceğini ve Gazze Şeridi’nde kalabileceğini düşünse bile işler onun istediği gibi gelişmeyecek” dedi.

ABD’nin uluslararası güvenlik gücü önerisini saçma olarak değerlendiren Kudva, “Burası Filistin toprağı ve Filistin halkı sadece Filistinliler tarafından yönetilmeyi kabul eder” ifadelerini kullandı.

“Yeni el Fetih, yeni Hamas…”

“FKÖ’nün yeni bir El Fetih ve yeni bir Hamas ile yeniden yapılandırılmasını mı öneriyorsunuz? Ve Gazze’yi Hamas mı yoksa yeni FKÖ mü yönetmeli” sorusu üzerine Kudva şunları söyledi: “Ben bu tartışmayı FKÖ ile ilgili olarak değil Otorite ile ilgili olarak öneriyorum. Evet, yeni bir El Fetih ve yeni bir Hamas olmalı ve bunlar, görevde kalsa bile Başkan Abbas’ın doğrudan kontrolü dışında olması gereken yeni Filistin hükümetine ciddi bir şekilde dahil edilmelidir.

“FKÖ’ye gelince, Gazze toparlanır toparlanmaz ve Batı Şeria’da otorite ve hükümet meselesi de dahil olmak üzere bazı sorunlar çözülür çözülmez seçimler yapılmalıdır. Bu seçimler FKÖ’yü yeniden inşa etmenin güvenilir ve yeni bir yoludur çünkü Yasama Konseyi’nin seçilmiş üyeleri Ulusal Konsey’in de üyeleri olacaktır.

Kudva, “Başkan Arafat hâlâ aramızda olsaydı ne yapardı?” sorusuna özetle şöyle yanıt verdi: “Eğer Yaser Arafat yaşasaydı mevcut duruma, özellikle de bu kadar uzayan bölünmeye ulaşmazdık. Bir keresinde eğer Başkan Arafat burada olsaydı ve bölünme gerçekleşseydi, Kalaşnikofunu omzuna koyar, Gazze’ye gelir, halkla buluşur ve onları gerçek Filistin milliyetçileri gibi meseleleri ele almaya çağırırdı demiştim. (…) Muhtemelen birleşik bir ulusal Filistin cephesinin güçlendirilmesi de dahil temel değişiklikleri başlatabilirdi. Arapların duruşunun yeniden şekillendirilmesi için çalışırdı.”

Kudva, “Ebu Ammar bugün Gazze’ye gider miydi” sorusuna da “Belki de öyle yapardı. Şu anda savaşın sancıları içindeyiz ve birinin bu duruma ayak uydurması gerekiyor” şeklinde yanıt verdi.

Diplomasi

UAEA’nın İran kararı sonrası Tahran’dan uranyum hamlesi

Yayınlanma

Tahran yönetimi UAEA’nın İran kararı üzerine yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

UAEA Yönetim Kurulu, İran’ın nükleer programıyla ilgili BM Güvenlik Konseyi yaptırımlarını tetikleyebilecek kararı kabul etti. Karar üzerine İsrail uluslararası topluma İran’a müdahale etmesi yönünde çağrı yaparken Tahran ise tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

Birleşmiş Milletlerin (BM) nükleer denetim kurumu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) 35 üyeli Yönetim Kurulu, yaklaşık 20 yıl aradan sonra ilk kez İran’ı nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik yükümlülüklerini ihlal etmekle suçladı. Bu karar, BM Güvenlik Konseyi’nin İran yaptırımlarını yeniden devreye sokma ihtimalini güçlendirdi.

Bu önemli adım, ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018’de İran ile dünya güçleri arasında yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiyle tırmanan UAEA-İran gerginliklerinin sonucu olarak görülüyor. Söz konusu anlaşmanın çökmesiyle birlikte taraflar arasında birçok kriz patlak vermişti.

İran, kendisine karşı alınan karar ve kınamalara karşı oldukça sert tepkiler vermesiyle bilinirken, bu karar son yıllardaki en sert çıkışlardan biri olarak dikkat çekiyor. Tahran yönetiminin bu karara nükleer faaliyetlerini tırmandırarak karşılık vereceği beklentisi, İran ile ABD arasında yürütülen ve İran’ın hızlanan nükleer programını sınırlamayı amaçlayan mevcut müzakereleri daha da karmaşık hale getirebilir.

İran, UAEA’yı nükleer sırlarını İsrail’e sızdırmakla suçladı

Karar, ayrıca bölgedeki gerginliğin tavan yaptığı bir dönemde geldi. ABD’nin bölgedeki diplomatik personelini geri çekmesi ve Donald Trump’ın bölgenin tehlikeli hale geldiği uyarısıyla birlikte, “Washington’un İran’ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğiz” yönündeki açıklamaları da dikkat çekiyor.

Kapalı kapılar ardında yapılan toplantıya katılan diplomatlara göre, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya tarafından sunulan karar tasarısı 19 ülkenin desteğiyle kabul edildi. 11 ülke çekimser oy kullanırken, Rusya, Çin ve Burkina Faso karşı oy verdi.

İran’a ağır suçlama

Reuters tarafından görülen karar metninde, 31 Mayıs’ta UAEA’nın üye ülkelere gönderdiği kapsamlı rapora dayanarak İran’ın yükümlülüklerini ihlal ettiği belirtiliyor.

Metinde şu ifadeler yer alıyor: “(İran’ın) Birden fazla bildirilmemiş yerde, beyan edilmemiş nükleer malzeme ve faaliyetler konusunda Ajansa tam ve zamanında işbirliği sağlama yükümlülüklerini yerine getirmemesi, Ajansın 12.C maddesi kapsamındaki Güvenlik Anlaşması yükümlülüklerine uymadığı anlamına gelmektedir.”

Kararın merkezindeki en önemli unsurun, İran’ın bildirilmemiş bazı tesislerde bulunan uranyum izlerine dair UAEA’ya inandırıcı açıklamalar sunmadığı iddiası olduğu anlaşılıyor.

Kararda, nükleer malzemenin silah ve benzeri patlayıcı unsurlara yönlendirilmediğinin doğrulanmasını sağlamak için İran’ın yasal yükümlülüklerini yerine getirmesi ve bekleyen tüm güvenlik sorunlarını netleştirmek amacıyla acilen şu adımları atması gerektiği kaydedildi:

“İran’da iki beyan edilmemiş yerde tespit edilen insan kaynaklı uranyum parçacıklarının varlığına ilişkin teknik olarak inandırıcı açıklamalar sunması, söz konusu nükleer malzemenin veya nükleer bulaşmış ekipmanların mevcut konumlarını Ajansa bildirmesi, UAEA’nın bu amaçla talep ettiği tüm bilgi, belge ve cevapları sağlaması, kurumun gerekli gördüğü yer ve malzemelere erişim sağlaması, ayrıca Ajansın uygun göreceği örneklerin alınmasına izin vermesi.”

FP: ABD anlaşma değil teslimiyet istiyor

ABD istihbarat servisleri ve UAEA, İran’ın 2003 yılına kadar gizli, koordineli bir nükleer silah programı yürüttüğüne ancak bu programın daha sonra durdurulduğuna inanıyor. Ancak bu süreçten sonra birkaç yıl boyunca bazı gizli deneylerin sürdüğü yönünde iddialar var. UAEA Başkanı Rafael Grossi, bu hafta yaptığı açıklamada, son bulguların bu genel değerlendirmeyle büyük ölçüde tutarlı olduğunu ileri sürdü.

Tahran ise, nükleer silah geliştirmeyi hiçbir zaman hedeflemediğini savunuyor.

Kararda İran’ın BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmesinden bahsedilse de diplomatlar bunun için ayrı bir ikinci karar tasarısına ihtiyaç olduğunu belirtiyor. İran, en son 2005 Eylül ayında yükümlülüklerini yerine getirmediği ilan edildikten sonra, 2006 Şubat ayında BM Güvenlik Konseyi’ne sevk edilmişti.

İsrail’den açıklama gecikmedi

UAEA kararı sonrası İsrail’den uluslararası topluma İran’a karşı harekete geçme çağrısı geldi.

İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Oren Marmorstein, “sistematik şekilde gizli nükleer silah programı yürüttüğünü” öne sürdüğü İran’ın hızla yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum biriktirdiğini ve Tahran’ın nükleer programının barışçıl olmayan amaçlar için olduğunu iddia etti.

İran’ın ilk tepkisi: Daha fazla uranyum zenginleştirme…

İran ise UAEA kararına tepki olarak yeni uranyum zenginleştirme tesisi kuracağını duyurdu.

İran devlet televizyonuna göre, İran Dışişleri Bakanlığı ve Atom Enerjisi Kurumu, yaptıkları ortak açıklamayla, UAEA Yönetim Kurulunda İran aleyhinde alınan kararı kınadı.

Açıklamada kararın, teknik ve hukuki dayanaktan yoksun olduğu ve UAEA Yönetim Kurulu’nun “siyasi amaçlara dayalı bir araç olarak” kullanıldığı ifade edildi.

Karara tepki olarak, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami’nin talimatıyla güvenli bir yerde yeni bir zenginleştirme merkezinin açılacağı belirtildi.

Bununla birlikte Fordo’daki uranyum zenginleştirme tesisinde eski nesil santrifüjlerin uranyumu daha hızlı zenginleştirecek altıncı nesil santrifüjlerle değiştirileceği bilgisi verildi.

Karara karşılık atılacak diğer adımların daha sonra duyurulacağı aktarıldı.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu’nun ‘kırılgan’ zaferi: Zorunlu askerlik krizi ertelendi

Yayınlanma

İsrail Meclisi

İsrail’de hükümet içinde zorunlu askerlik krizi devam ederken muhalefetin Netanyahu iktidarını devirme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Meclisin feshi için sunulan yasa tasarısına koalisyon ortağı Ultra Ortodoks (Harediler) partilerin desteğini çekmesinin ardından Meclis’te gerekli çoğunluğu sağlayamadı.

The Times of Israel’in haberine göre, muhalefetin dün sunduğu meclisin feshine ilişkin tasarı ön oylamada 61’e karşı 53 oyla reddedildi.

Ön oylamadan kısa bir süre önce Şas Partisi ile Birleşik Tevrat Yahudiliği’ni oluşturan iki ana partiden biri olan Degel HaTorah (Tevrat Sancağı) partisi hükümetle Haredi öğrencilerin askerlikten muaf tutulması yönünde anlaşmaya vardıklarını ve meclisin feshedilmesine karşı oy kullanacaklarını duyurdu.

Haredi koalisyon üyelerinin destek vermesi halinde meclisten geçmesi mümkün olacak yasa tasarısı, Şas ve Degel HaTorah partilerinin son anda desteğini çekmesiyle yeterli çoğunluğa ulaşamadı.

İsrail Meclisi’nin feshi için kritik gün: Hükümet ne yapacak?

Netanyahu hükümetinin iktidar koalisyonu, 120 sandalyeli İsrail Meclisi’nde 68 milletvekiliyle temsil ediliyor. Meclisin feshedilmesi için çoğunluğun sağlanması yani en az 61 milletvekilinin onayı gerekiyor.

Netanyahu’nun hükümeti ayakta tutma çabası sonuç verdi

İsrail Meclisi Dışişleri ve Savunma Komitesi Başkanı Yuli Edelstein, Netanyahu’nun talimatıyla koalisyon iktidarının devrilmesini engellemek için ön oylama öncesi hükümet ortağı Ultra Ortodoks partilerin temsilcileriyle uzun görüşmeler gerçekleştirdi.

Edelstein, yaptığı yazılı açıklamada, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenlemenin temel ilkeleri konusunda Ultra Ortodoks koalisyon ortaklarıyla uzlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Ultra Ortodoks koalisyon ortakları Birleşik Tevrat Yahudiliği ve Şas partileri, Tevrat okullarında eğitim alanların askerlikten muaf tutulmasına ilişkin yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle sık sık hükümeti devirmekle tehdit ediyordu.

Ultra Ortodoks milletvekillerinden bazıları hükümetten çekilebilir

Başbakan Netanyahu liderliğindeki koalisyon iktidarı, meclisin feshine ilişkin oylamadan istediği sonucu alırken Haredilerin askerlikten muaf tutulmasına ilişkin krizin tam çözüme kavuşturulamaması hükümet için hala risk oluşturuyor.

Haaretz gazetesi, Birleşik Tevrat Yahudiliği içerisinden bir kaynağa dayandırdığı haberinde, Degel HaTorah ve Şas’ın fesih tasarısına karşı oy kullanması durumunda, Birleşik Tevrat Yahudiliği çatısı altındaki Agudat Israel milletvekillerinin hükümetten ayrılacağını öne sürdü.

Nitekim Ynet New’e göre Agudat Israel partisinden Milletvekili Meir Porush ve bir milletvekili ortada somut bir askerlik yasa tasarısı olmadığı gerekçesiyle oylamada muhalefetin önergesine destek verdi. Milletvekili Yisrael Eichler ise partisiyle ters düşerek Şas ve ile birlikte oy kullandı

Agudat Israel’in hükümetten olası çekilmesi hükümeti devirmiyor ancak Netanyahu’ya 120 sandalyeli mecliste 64 üyeli bir kırılgan çoğunluk bırakacak.

Haredilerin askere alınması tartışması

İsrail yasalarına göre 18 yaşını geçen herkesin zorunlu askerlik hizmetini yapması gerekirken, Haredilerin askerlikten muaf tutulması yıllardır ülkede tartışılıyor.

İsrail’in başta Gazze Şeridi olmak üzere 7 Ekim 2023’ten itibaren bölgede yükselen saldırganlığı nedeniyle asker ihtiyacı da artmaya başladı.

ABD’li elçi, İsrail koalisyon hükümeti çökmesin diye devrede

Gazze Şeridi’nde ateşkesi bozarak saldırıların yeniden başlamasıyla bu ihtiyaç yeniden ciddi şekilde hissedilirken ordunun 7 bini savaş bölgelerinde görev alacak şekilde olmak üzere 12 bin askere ihtiyaç duyduğu ifade ediliyor.

Geçen sene asker ihtiyacının artmasıyla askerlikten muaf Ultra Ortodoks Yahudi gençlerin orduya alınmasına yönelik çalışmalar, İsrail’in en tartışmalı konularından biri haline gelmişti.

İsrail Yüksek Mahkemesi, 25 Haziran 2024’te Haredi erkeklerin zorunlu askerlikten muaf tutulmasının yasal dayanağının bulunmadığına ve askerliğe uygun olanların göreve alınması gerektiğine karar vermişti.

Nüfusun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Harediler, zorunlu askerliğe karşı çıkıyor ve hayatlarını Tevrat çalışmalarına adadıklarını belirtiyorlar.

Netanyahu’nun Haredi koalisyon ortakları, Başbakan’a Haredilerin askerlikten muaf tutulacağı bir askerlik yasası çıkarılması için baskı yapıyor.

Okumaya Devam Et

Ortadoğu

Netanyahu’dan Suriye ile normalleşme için “Türk üssü” şartı

Yayınlanma

Ahmed Şara

Axios’a göre Netanyahu, Ahmed Şara’nın Trump yönetimi ile yakın ilişki kurma isteğini Suriye ile normalleşme için “diplomatik bir fırsat” olarak görüyor. Trump’ın Şam’a gönderdiği din adamları da Şara için “Unicorn” benzetmesi yapıp Şara’nın “İsrail ile barış gündemini hayata geçirebilecek benzersiz bir lider” olduğu değerlendirmesinde bulundu.

ABD yönetimi, İsrail’le Suriye’de HTŞ liderliğindeki geçiş yönetimi arasında normalleşme arayışını sürdürürken, Ankara Büyükelçisi ve Suriye Temsilcisi Tom Barrack’ın geçen haftaki Tel Aviv ziyaretinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ayrıntıları sızdı. Netanyahu’nun ABD’den İsrail-Suriye müzakerelerinde arabuluculuk yapmasını istediği, Suriye’de herhangi bir Türk üssünü kurulmamasını da olası bir güvenlik anlaşması için şart koştuğu belirtildi.

Axios’a konuşan iki İsrailli kaynağa göre, Netanyahu Barrack’a Suriye’deki geçiş hükümetiyle “güncellenmiş bir güvenlik anlaşması ve nihai bir barış anlaşması” için müzakere yapmak istediğini söyledi. Kaynaklar Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump ile Ahmed Şara (Ebu Muhammed Colani) arasında geçen ay Riyad’da yapılan görüşmede kazanılan “ivmeyi”, Şam ile ABD arabuluculuğunda müzakerelere başlamak için kullanmak istediğini belirtti.

Üst düzey bir İsrailli yetkiliye göre Netanyahu’nun ilk amacı, İsrail’in Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni 1967’de işgal etmesi sonrası iki ülkenin 1974’te imzaladığı ve sınırda bir tampon bölge oluşturan ‘Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması’nın bazı değişikliklerle güncellenmesi. Netanyahu’nun buradan başlayarak nihai barışa varacak şekilde Suriye ile bir dizi anlaşma yapmak istediği belirtildi.

Barack: Şara yeni anlaşmalara açık

Kaynaklara göre Netanyahu, Şara’nın Trump yönetimi ile yakın ilişki kurma isteğini “diplomatik bir fırsat” olarak görüyor. İsrailli kaynaklardan biri, “Suriye ile olabildiğince hızlı şekilde normalleşmeyi denemek ve o noktaya doğru ilerlemek istiyoruz” dedi. Yetkililere göre Barrack da Netanyahu’ya “Şara’nın İsrail’le yeni anlaşmaları ele almaya açık olduğunu” söyledi.

Şara’ya “Unicorn” benzetmesi

Öte yandan Trump’ın onayı ile Şam’a giden ve İbrahim Anlaşmalarının mimarları olarak bilinen Yahudi din adamı Abraham Cooper ve Evanjelik Pastör Johnnie Moore Ahmed Şara ile görüştü.

İki yakın dost olan Haham Cooper ve Pastör Moore, bu ziyaretin amacını “ABD’nin Suriye ile normalleşme olasılığını değerlendirmek” olduğunu açıklamıştı.

Görüşmeden sonra Reuters’a konuşan Moore ana gündem İsrail ile ilişkilerin geleceği olmasa da bu konunun da gündeme geldiğini söyledi. “Barışın mümkün, hatta muhtemel olduğunu düşünüyorum. Ancak öncelik, Suriye’nin kendi iç meselelerine odaklanması olmalı” dedi.

Habere göre Moore ve Cooper, Şara’nın İsrail ile barış gündemini hayata geçirebilecek “benzersiz” bir lider olduğunu düşünüyor. Moore, “Silikon Vadisi’nde buna ‘Unicorn’ derler; yani eşi benzeri yok” ifadesini kullandı. Cooper ise, “Şu anda daha olumlu bir tablo yaratmak için bir fırsat penceresi açık. Ama bu, önümüzdeki görevlerin büyüklüğünü küçümsemek anlamına gelmez” dedi.

Netanyahu’nun ‘kırmızı çizgileri’

Öte yandan, Axios’a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre İsrailliler görüşmede Barrack’a, Suriye konusundaki bazı “kırmızı çizgilerini” de iletti. Bunlar şöyle sıralandı:

– Suriye’de hiçbir Türk askeri üssünün bulunmaması,

– İran ve Hizbullah’ın ülkede yeniden varlık göstermemesi,

– Suriye’nin güneyinin askerden arındırılmış bölge haline getirilmesi,

– Daha önce sınırda konuşlanmış BM gücüne ABD güçlerinin eklenmesi,

– Yeni bir anlaşma imzalanana kadar, İsrail’in Suriye’deki güçlerinin çekilmemesi.

İsrail, askeri alt yapıyı imha etmişti

İsrail ordusu, HTŞ liderliğinde cihatçı güçlerin Beşar Esad yönetimini 8 Aralık 2024’te devirmesi sonrasında “olası saldırılara” karşı ön almak iddiasıyla Suriye’deki işgalini Golan üzerinden derinleştirip Şam’ın eteklerine yaklaşmıştı. İsrail aynı zamanda, Suriye ordusunun askeri alt yapısını yüzlerce hava saldırısı ile imha etmişti. Bu dönemde Şara’nın İsrail işgaline sesini yükseltmemesi ve “yeni ihtilaf arayışında olmadıklarını” söylemesi dikkat çekmişti. Sonrasında da İsrail ile Suriye’nin yeni yönetiminin üçüncü ülkeler üzerinden dolaylı müzakereler yürüttüğü ortaya çıkmıştı. Bu gelişmelerle eş zamanlı olarak İsrail, Türkiye’nin Suriye’de kalıcı üs kurmak istediği bölgelere de hava saldırısı düzenlemiş, İsrail ile Türkiye’nin de “çatışmasızlık mekanizması” için Azerbaycan’da müzakereye başladığı açıklanmıştı.

‘Şara Ankara’dan emir almıyor’

Axios’a geçen hafta konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili ise Şara’nın İsrail’in düşündüğünden “daha elverişli olduğunu ve Ankara’dan emir almadığını” söyleyip “Suriye hükümetinin ABD ve Suudi Arabistan’a yakın olması bizim için daha iyi” demişti.

‘Golan konusunda daha esnek olabilir’

Suriye ile İsrail arasındaki olası barış görüşmelerinin kilit noktası ise BM’ye göre Suriye toprağı olan ve İsrail’in 1967’den beri işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri olacak. Beşar Esad dönemi, son 30 yıldır bu konuda yapılan görüşmelerde, İsrail’le barış için Golan’dan tam çekilme şartından geri adım atmamıştı.

Axios’a konuşan İsrailli yetkililer ise Şara’nın hükümetinin gelecekteki barış görüşmelerinde bu konuyu gündeme getireceğini ama Esad’dan daha esnek davranabileceğini düşündüklerini söyledi.

Okumaya Devam Et

Çok Okunanlar

English